@birbakipcikiyorumm
|
⭐️Bölümümüzü yıldızlamayı ve yorum yapmayı unutmayınız⭐️
. . .
Şimdiki zaman Kağan Arslan'ın anlatımıyla,
Nerdesin abim? Nerdesin Abisinin aslan parçam? Nerdesin?
Abim sana sarılmayı çok özledim.
Bir an bile, bir an bile aklımdan çıkmadın. Hiç birimizin.
Çok özledik aslanım, nerdesin?
Abim biz sensiz yaşayamıyoruz. Nerdesin?
Ben senin tabutunu taşıyamadım oğlum, bomboş tabutu, taşıyamadım.
Bulunamadı, dediler. Kül oldu naaşı. Başınız sağ olsun.
Vatan sağ olsun demekten başka bir şey düşmedi bize.
"Abi bizim nöbet ne zaman bitiyor ya?" Berk'in sesini duymamla düşüncelerimden sıyrıldım. Göz yaşlarımı sildim ve arkamı döndüm.
"Kardeşim, sen susmayı bilmiyor musun?"
"Abi ben çok sıkılıyorum ya,"
"Daha şimdi geldin ya kafeden? Bir saat izin verdim? Daha şu an şu saniye başladın?" dedim.
"Ya ama abi gelemiyorum ben 60 saat nöbete." dedi.
"Orasını anladım kardeşim merak etme."
"Vatan için canım feda tabii, gerisi gırgır şamata da-" Tam o sırada telefonuma bir anda bildirim yağmuruna tutuldu. Hızla mesajlar uygulamasına girdim.
Yine bir şey istiyordur bu bücür sakın açma: Seni özledim.
Yine bir şey istiyordur bu bücür sakın açma: çok
Yine bir şey istiyordur bu bücür sakın açma: Abi,
Yine bir şey istiyordur bu bücür sakın açma: Ya bak mesajlarıma.
Yine bir şey istiyordur bu bücür sakın açma: Mesajlarıma. Bak. Dedim.
Yine bir şey istiyordur bu bücür sakın açma: BAK DEDİM!
Yine bir şey istiyordur bu bücür sakın açma: BAK ABİME DÖVDÜRÜRÜM SENİ!
Ne var Gökçecim?
Yine bir şey istiyordur bu bücür sakın açma: Arıyorum.
Bir kaç saniye sonra telefonum çalmaya başladı. Oflayarak açtım.
"Aloo!" Karşı taraftan gelen heyecanlı sesi duyunca gülümsedim.
"Efendim Gökçem?" dedim.
"Abii,"
"Gökçem, güzelim, bir tanem. Noldu?"
"Özledim seni abim. Olamaz mı?"
"O kadar mesaj beni özlediğin için miydi?"
"Aşk olsun abi ya, iki gündür konuşmuyoruz zaten." dedi ve telefonu suratıma kapattı.
"Gökçe!" diye sinirle bağırdım. Berk güldü.
"Kim seni delirten?" dedi.
"Kız kardeşim tabii ki." dedim ve Gökçe'yi geri aradım.
"Ne var?" Tripli bir sesle açılan telefon karşısında güldüm.
"Ne olmuş benim prensesime?"
"Hiç bir şey." dedi küskün bir sesle bu kez.
"Ama Gökçe, yapma böyle."
"Of tamam tamam affettim." Bir kaç saniye sessizlik oldu. Sonra Gökçe'nin sesi duyuldu.
"Abi," Sesine bir anda hüzün çökmüştü. Bir anda yerimde dikleştim.
"Abi ben iyi değilim." dedi. Hızla ayağa kalktım.
"Gökçe n'oluyo?"
"Abi ben hiç iyi değilim." dedi ve titrek bir nefes çekti içine.
"Abicim iyi misin? Abim?!" dedim telaşla. Hızla revirden çıktım.
"Abim, abim tamam geldim. Tamam sakin ol tamam mı? Geliyorum."
"Abi, ben ben yine yine-" tekrar tekrar sayıklıyordu.
"Tamam abicim, sakin ol. Geliyorum. Gökçe, Göçe duyuyor musun beni?!" Askeriyeden çıkmıştım. Arabama doğru resmen koşuyordum.
"Abi, abi ben özür dilerim-"
"Tamam, ilacını içmedin mi abim? Ha?"
"Abi,abi,abi,abi ne olur gel gel gel," sık sık nefesler alıyordu. Arabamın yanına gelince hemen bindim ve arabayı çalıştırdım.
"Geliyorum abim, geliyorum." dedim ve gaza bastım. Kapının önüne gelince kornoya bastım ve kapıdaki görevli er kapıyı açtı. Hızla eve doğru sürmeye başladım. Gökçe'nin titrek ve sık nefesleri duyuluyordu. Sonra konuştu.
"Abi, gelirken Göksel'i getireceksin değil mi? Abi ben yaşayamıyorum, Gökselsiz yaşayamıyorum! Abi Gökselimi getir bana!" Gözlerim doldu. Cevap veremedim.
"A-abim."
"Söyleme! Göksel şehit oldu deme! Gökselim ölmedi! Şehit olmadı duydun mu beni!" diye bağırdı.
"Abim sakin ol geldim, geldim az kaldı."
"Benim, ikizim şehit olmadı!" diye bağırdı. Gözümden bir damla yaş düştü.
"Abim,"
"Konuşma daha fazla! Duymayacağım! Yine yine yine! Kafamda dönüyor abi! Gitmiyor! Şehit düştü! Naaşı bulunamadı! Yine duyacağım! Hayır hayır hayır hayır," Ard arda sayıklamaya devam ediyordu. O sırada evin önüne gelmiştim. Telefonu kapattım. Hızla arabamı park ettim. Eve doğru koşmaya başladım.
Kapının önüne geldiğimde hızla anahtarımı çıkarttım ve kapıyı açtım. Kapıyı kapattım ve merdivenlere hızla ilerledim.
Yukarıya çıktım. Gökçe'nin odasından hıçkırık sesleri geliyordu.
"Ölmedi, ölmedi, ölmedi benim ikizim ölmedi, ölmedi, ölmedi, ölmedi..." sadece sayıklıyordu. Kapısını yavaşça açtım.
Duvarın köşesine sinmiş, dizlerini kendine çekmiş, ileri geri sallanarak sayıklıyordu. Gözleri şişmişti.
"Gökselim bir tanem, ölmedin, hayır hayır hayır hayır..." hızla yanına ilerledim.
"Abicim," dedim beni fark etmesi için.
"Ölmedi ölmedi ölmedi ölmedi..."
"Güzelim,"
"Gitmedi gitmedi gitmedi..."
"Bir tanem," Dedim. Yüzünü avuçlarımın arasına aldım.
"Abim, sakin ol sakin ol tamam mı? Gel elimizi yüzümüzü yıkayalım." dedim ve onu kucağına aldım.
"Abi ben dayanamıyorum onsuzluğa." dedi çaresizce. Acıyla gülümsedim.
"Bende, bende dayanamıyorum." dedi. Lavabonun kenarına oturttum. Ellerimi suyla ıslattım ve yüzüne, ensesine sürdüm. Bir az sakinleşmişti.
"Abim, ilacını getireceğim tamam mı? Sen burada bekle." dedim ve yavaş yavaş adımlarla lavabodan çıktım. Her an kötüleşebilirdi. O sırada Gökçemin telefonu çalmaya başladı. Telefona yaklaştım.
'Başsavcım' arıyor...
Başsavcı arıyordu. Açmasak olmazdı. Hızla telefonu elime aldım.
"Savcım," diye bir ses duyuldu.
"Sayın Savcım, ben Gökçe'nin abisiyim."
"Merhaba efendim, Gökçe Savcım-"
"Gökçe Savcım ufak bir kriz geçirdi Başsavcım."
"Nasıl, durumu iyi mi?" diye sordu. Sesinde telaş vardı.
"İyi iyi merak etmeyin, eğer çok acil değilse Gökçe size iyi olduğunda dönüş yapsa?"
"Tabii tabii acil değil."
"İyi akşamlar Başsavcım."
"Size de." dedi ve telefonu kapattı. Hızla komidine doğru ilerledim ve çekmeceden ilaçları aldım. Gökçe'nin telefonunu komidinin üstüne bıraktım ve hızla lavaboya doğru ilerledim.
Gökçe bıraktığım gibi oturuyordu. Boş boş karşısını izliyordu.
"Abicim, hadi gel ilacımızı içelim, sonrada sana waffle yaptırmaya gidelim ha?" dedim. Başıyla beni onayladı. Hapı ağzına doğru götürdüm ve ağzına koydum. Lavabonun kenarındaki bardağa su doldurdum ve ağzına yaklaştırdım. Bir kaç yudum içtikten sonra kafasını çevirdi.
"Abim, hadi gel."
"Tamam abi," dedi. Odasına doğru yürümeye başladık.
"Abi ben çok yorgun hissediyorum. Çok güçsüz. Hem fiziken, hem de ruhen çok yoruldum abi."
"Ben de abicim, ben de. Yalnız değilsin ama hep birlikte atlatacağız." Bana cevap vermedi.
Atlatacağız.
Yani, umarım.
15 dakika sonra Gökçe Arslan'ın anlatımıyla,
Abimle birlikte waffle almaya gidiyorduk. Göksel çok severdi buranın waffle'nı.
Zorla ağzıma tıkardı, 'Sen yemeyince ben doymuyorum.' der ve koca bir waffle'ı bana yedirirdi.
Bakışlarım abimin telefonuna kaydı. Telefonu çalıyordu. Abimde telefona baktı ve açtı. Daha sonra hoparlöre aldı.
"Hocam nerdesiniz siz ya? Bir anda kayboldunuz. Korktum vallahi. Hepimiz öyle fırladığınızı görünce-"
"Kardeşim rahatsızlanmış, başka kimse olmayınca-" Başka birinin sesi duyuldu. Bu ses, Arif Albayın sesiydi.
"Merak etme oğlum, bak sen işine. Acil bir şey olursa haber veririz." Abim hızla dikleşti.
"Albayım,"
"Bir şey demene gerek yok Kağan. Gökçe kızım mı?"
"Evet Albayım." Albay iç çekti.
"Güzel Savcıma çok selamlarımı ilet. En kısa zamanda beni görmeye gelsin. Uzun zaman oldu.
"İletirim Albayım."
"Ben sizi oyalamayayım daha fazla, bizlik bir şey olursa aramaktan çekinme. Siz bana Göksel'in emanetlerisiniz." dedi Albay.
"Sağolun albayım." dedi. Telefon kapandı.
Wafflecının önüne geldiğimizde abim arabayı park etti.
"Abicim burada bekle tamam mı? Geleceğim hemen."
"Tamam abi." dedim durgun çıkan sesimle. Abim arabadan indi.
Etrafımı izlemeye başladım. Ailecek buraya geldiğimiz gün canlandı kafamda. Gökselle dersten kaçıp geldiğimiz anılar doluştu zihnime. Göksel'in bana zorla patsa yedirmesi, Çetin abimin kolumuzdan tutup bizi sürüklemesi, Kağan abimin Gökseli kovup benimle baş başa kalması...
Nefesim daralıyordu. Araba dardı. Çok dar. Nedes alamıyordum. Elimi boğazıma götürdüm. 'Sen kız mı kesiyorsun Göksel?!'
'Güzelim benim, ben neden başka kızlara bakayım sen yanımdayken?'
'An itibariyle favori ikizimsin Göksel.'
'Gökçe benim bilmediğim başka ikizin mi var senin?'
'Ya ama iltifatta edilmiyor.'
'Düzgün iltifat etsen olacak, Favori ikizim ne Gökçe? Benden başka ikizin mi var? Allah allah.'
'Ya kes! Ben ne diyorsam doğrudur. Senin gibi salak değilim ben.'
'Aç ağzını ye şunu! Asabımı bozma!'
'Göksel! Ben senden üç dakika büyüğüm! Karşındaki büyüğün, saygını takın.'
'Gökçe, hadi bir tanem. Ye şunu artık.'
'Ya ama ben doydum! Senin gibi öküz değilim!'
'Almayayım ayağımın altına.'
'Ayrıca kız konusunu tekrar düşün, bu gidişle evde kalacaksın.'
'Gökçe!'
Hayır hayır hayır. İyi değilim, hiç iyi değilim. Kendimi arabadan dışarıya attım. Karşımdaki binanın duvarına yaslandım Temiz hava almak bir nebze olsun rahatlatmıştı.
Gökselden beri bütün aile berbat haldeydik. Dışarıya belli etmemeye çalışıyorduk. Ama bugğn habelerde Göksel adındaki bir Komondo Üsteğmenin şehit düştüğünü duyunca fenalaşmıştım. Sakinleşmek ve kriz geçirmemek için abimi aramıştım. Ama sonuöta yine kriz geçirmiştim.
Gökselden sonra psikolojik tedavi görmüştüm, krizlerim geçmiyordu. Fakat işime asla ara vermemiştim. Göksel de bunu isterdi çünkü.
İşimden uzak tutmaya çalışmıştım. Sanki hiç bir şey yaşamamışım gibi gidiyor, çalışıyor ve eve geliyordum. Ama bütün gün ruhsuzdum. Geceleri krizler ve uyku. Ertesi gün aynı maraton. Altı-yedi ay öncesine kadar böyleydim. Yavaş yavaş krizlerim iki haftada bir-ikiye kadar düşmüştü. Fakat iki üç gündür ilaçlarımı almadığım için yine fenalaşmıştım.
Ama eski halimden, halimizden eser yoktu. O neşeli, enerji dolu, bıcır bıcır Gökçe gitmiş, Ruh gibi bir Gökçe gelmişti. Ailecek hepimiz ruh gibiydik.
Abim, askerdi ve duygularını yansıtmamakta ustaydı, fakat pek çok gece onu odasında hüngür hüngür ağlarken görmüştüm. Bize belli etmemeye çalışıyordu ve başarıyordu da. Tabii geceleri dışında.
Annem Gökselin gittiğini kabullenmiyor, Göksel iki yıldır görevde, daha dönmedi diyordu. Asla kabul etmiyordu.
Babamın eski halinden eser yoktu. Bizim yanımızda çok iyiydi fakat yanımızdan ayrıldığı an değişiyordu. En ufak şeye sinirlenen, kırıp döken bir adam olmuştu.
Kağan abim, o ise hiç birimize hiç bir şey belli etmiyordu. Bazı geceler evden uzaklaşıyordu ve saatlerce ağlıyordu. Bunu bir kez su içmeye kalktığımda kıpkırmızı şişmiş gözleriyle eve geldiğinde anlamıştım.
Evdeyken, insanların yanındayken hiç bir şey belli etmiyordu. Yalnız kaldığında ise neler yaşadığını yalnızca Allah ve o biliyordu.
Düşüncelerimden sıyrılmama seven olan duyduğum ıslık sesiydi. Başımı kaldırdım.
"Naber güzellik?" diye bir ses duydum. Ve daha sonrasında bana yaklaşan yedi-sekiz kişilik erkek grubunu.
Hayır ben kendimi koruyamazdım. Yeni kriz geçirmiştim ve kendimde değildim. Normalde hepsini öldürürdüm fakat şu an kendimi ölü gibi hissediyordum.
"Kız güzel parça." dedi bir diğeri ve bana doğru yaklaşmaya başladı. Midem bulanmaya başlamıştı. Saçımı parmağına doladı.
"Seni istiyorum, bu kızı alalım beyler. Bir süre misafir edelim."
. . .
~1565 kelime~
Merhabalar!
Nasılsınız? İyisinizdir inşallah.
Bölüm aslında 2000 kelimeden fazla olacaktı fakat bölüm kendi kendini bitirdi. Bölümün burada bitmesi gerekiyordu.
Yazım hatalarım varsa affola.
Şimdii,
Bölüm hakkındaki düşünceleriniz👉🏻
Bir sonraki bölüme kadar sağlıcakla kalın! |
0% |