@birbakipcikiyorumm
|
⭐️Bölümümüzü yıldızlamayı ve yorum yapmayı unutmayınız⭐️
. . .
Şimdiki zaman Armina'nın anlatımıyla,
"İmha, MİT'ten gelen bilgiye göre sevkiyat üç gün ertlenmiş. Ayrıca bize yakın bir sınır kasabasına baskın düzenlenmiş ve köydeki tüm kadınlar kaçırılmış. Arif Albay, bölgeye intikal etmemizi istedi. Rotamızı biraz değiştirceğiz."
'"Anlaşıldı komutanım!"' dediler hep bir ağızdan.
5 dakika kadar sonra hazırdık. Bölgeye doğru yürümeye başladık.
Ateş Timine haber vermek için telsizimi çıkarttım.
1 saat sonra Armina'nın anlatımıyla,
"Komutanım," Banu'nun ağzından çaresizce döküldü harfler.
Hepimiz karşımızda harap olmuş kasabaya bakıyorduk, okulun bahçesindeki minik park küle dönmüştü. Köydeki neredeyse bütün evler yanmıştı.
"İmha," dedim.
'"Emredin komutanım."'
"Köyün içine girelim." dedim. Sessizce adımlamaya başladık.
Köy meydanına geldiğimizde bir sürü erkek çocuğunun ve erkeklerin köy meydanında toplanmış olduğunu gördük. Hepsinin elleri kolları bağlıydı. Hepsini 7-8 kişilik gruplara ayırıp zincirlerle birbirlerine bağlamışlardı. Küçük bir çocukla göz göze geldik. Gözlerindeki umutsuzlu, heyecana dönüştü.
"Geldiler, geldiler! Askerlerimiz geldiler!" Küçük çocuğun bağırışıyla herkesin bakışları bize döndü.
"Geldiniz, çok şükür geldiniz!" herkesin ağzından bu tarz sözcükler dökülüyordu.
Time başımla işaret verdim. İpleri çözmek için onlara doğru yaklaştılar. Bende öyle.
"Sakin olun, biz geldik. Güvendesiniz." dedim. Yazgı yanıma yaklaştı ve diğer grubun iplerini çözmeye başladı.
"Çok şükür, komutanım. Çok şükür." dedi 30'larında bir adam. Daha sonrasında küçük bir çocuk konuştu.
"Asker abi! Asker abla! Ablam! Hatice Teyze! Sınıf arkadaşlarım, bütün komşularımız. Hepsini alıp götürdüler!" diye bağırdı.
"Vurdular onlara! Kurtarın onları, bırakın bizi!" diye bağırdı küçük çocuk.
"İkbal benim ablamın adı! Kurtarın onu! Canı yanmasın! Kıyamam ben ona!" diye bağırdı küçük çocuk. Kafasını ellerimin arasına aldım.
"Aslan parçası, ablan bir Türk kadını. Çok güçlü, bütün kadınlarımız öyle. Merak etme, canı yanmaz ablanın. Sana söz veriyorum, İkbal'i ve bütün hepsini kurtarmak için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Söz veriyorum, gerekirse ben öleceğim ama İkbal ölmeyecek." dedim.
"Sende ölme, dayanamam." dedi. Yüzümde maske olmasını umursamadan alnına öpücük kondurdum.
"Korkma aslan parçası, Türk askerine öyle kolay kolay bir şey olmaz." dedim ve zincirleri çözdüm. Herkes bağırıyor, derdini anlatmaya çalışıyordu.
Hepsini çözdük, Bir kaç kişiyi eskiden market olan harabeye gönderdim. Yenilebilecek ve içilebilecek olan her şeyi getirdiler. Herkes iyi ve tok olduğundan emin olduğumda bağırdım.
"Eşleriniz, kardeşlerini, dostlarınız, kızlarınız, akrabalarınız hepsi o itlerin elinde! Bu gördüğünüz 14 asker, canları pahasına onları sizlere getirecek Allahın izniyle! Şimdi sizleri almayan gelen PÖH Timiyle beraber merkeze gideceksiniz! Bize zorluk çıkarmanız, kadınlarınızın hayatını riske atmak demek olduğunu hatırlatmak isterim! Lütfen ama lütfen; biliyorum acınız, korkunuz çok büyük. Onları bulmak istiyorsunuz. Fakat bize güvenmenizi istiyoruz! Onlar bizim annelerimiz, kız kardeşlerimiz. Emin olun, elimizden geleni ardımıza koymayacağız!" diye bağırdım. O sırada 5-6 tane büyük askeri otobüs gördüm.
"Dualarımız sizinle yiğit Türk gençliği!" Diye bağırdı bir adam. Hepsinin ağzından bu tarz mırıltılar çıkıyordu.
Sivilleri PÖH timine teslim ettikten sonra telsizimi çıkarttım ve Tugay'a bağlandım.
"İmha1'den yuvaya."
"Yuva dinlemede."
"Beni Albaya bağla."
"Emredersiniz." dedi.
"Kızıl Gölge," dedi Albayım.
"Emredin komutanım."
"Durum özeti geç bana."
"Köye ulaştık, sdece köyün erkekleri vardı. PÖH timi gelen kadar yanlarındaydık komutanım."
"Anlaşıldı Kızıl Gölge. Kadınlarımızın nerede olduğu ve kimin onları alıkoyduğu bilgisi az önce geldi. Önder, o kaçırmış. Kadın pazarlamadan aranan ve yurt dışına kaça it bu Kızıl Gölge. Onu canlı veyahut ölü olsun, istiyorum."
"Emredersiniz komutanım."
"Koordinatları söylüyorum." dedi.
"Bir dakika komutanım," dedim ve çantamdan tekrar haritamı çıkarttım. Albay koordinatları söyledi ben işaretledim.
"Bana haber verin İmha."
"Emredersiniz." dedim ve telsiz kapandı.
"Ecel, hadi gidip kurtaralım."
3 saat önce Yazarın anlatımıyla,
Önder, köyün tüm kadınlarını ve kızlarını kaçırmıştı. Hepsini kadın pazarında satacaktı.
"Yürüyün dedim size!" İtlerden birinin bağırmasıyla kadınların hepsi korkuyla yürümeye devam etti. Küçük kız çocuklarını sakinleştirmeye çalışıyorlardı fakat nafileydi.
Kadınların hepsini kamyona bindirdiler, kasabanın erkekleri arkalarından bağırıyordu fakat Önder ve admalarının umrunda değildi. Kamyonla gidecekleri yere doğru gitmeye başladılar.
Mahzene geldiklerinde kadınların hepsini indirdiler. Mahzene girdiklerinde hiç bir kadından çıt çıkmıyordu. Önder ve 10-15 kişi bir şeyler konuşuyordu. 19-20 yaşlarındaki bir genç kız kadınların önüne çıkıp bağırdı.
"Siz ne yaptığınız zannediyorsunuz?! Türk Silahlı Kuvvetleri bunu sizin yanınıza bırakır mı ha? Bir kaç saat içersinde hepinizi öldürmek için gelecekler!" diye bağırdı. Önder kahkaha attı ve kıza doğru yaklaşmaya başladı.
"Öyle mi küçük hanım!" dedi. Ve kızın yakasına yapıştığı gibi duvara kızı yapıştırdı.
"O çok güvendiğin Türk Silahlı Kuvvetleri hiç bir şey yapmaz! Siz artık benim malımsınız! Hepiniz!" adam öyle bir bağırdı ki duvarların titrediğine yemin edebilirdi genç kız.
"Senin adın ne?" dedi Önder genç kıza. Kız cevap vermedi.
"Senin adın ne dedim!" Genç kız baçını dikleştirdi.
"İkbal." dedi.
"İkbal ha? İkbal. Seni öldüreceğim İkbal. Bakalım Türk Silahlı Kuvvetleri seni elimden alabilecek mi?!" dedi ve İkbal'in yüzüne defalarca kez yumruğunu geçirdi. Genç kızın yakasını bıraktığındaysa Genç kız yere yığıldı.
Önder hırsını alamadı ve önüne gelen 3-4 kişiyi daha dövdü. Daha sonrasında bu kadın ve kızların hepsini satacağı ve bu yüzden güzel görünmeleri gerektiği aklına geldi. Dövdüğü kadını yere fırlattı. Kendisini kafa tutan kıza fazlasıyla sinir olmuştu. Onun canını yakmak istiyordu.
Hala yerde uzanan kıza doğru yürüdü ve saçlarından sertçe tuttu.
"Eğer para etmeyecek olsan seni öldürürdüm." dedi sinirle.
"Denesene." dedi genç kız nefes nefese. Adam sinirle bıçağını çıkarttı ve kızın karnına sapladı. Bir inleme duyuldu. Önder umursamadan ayağa kalktı ve admalarından birine kızı işaret etti.
"Ölmesin." dedi ve arkasına bakmadan odasına ilerlemeye başladı.
İmha Kasabaya intikal ettikten bir saat sonra Armina'nın anlatımıyla,
"Planın üstünden son kez geçiyorum."
"Görgülü, Korkmaz, Şimşek yani 3 keskin nişancı. Alanın uzaktan çevresini saracaksınız." 3 keskin
"Aslan, Kalyonucu ve Üsteğmen Korkmaz ve ben. Biz içeriye sızacağız. Korkmaz, sen benimle geleceksin. Biz içerideki önemli isimleri alacağız. Aslan ve Kalyoncu sivilleri alacak."
"Keskin, Güçlü, Aktan ve Yılmaz. Siz Keskin nişancılardan daha yakına konumlanacaksınız."
"Özütürk, Egeli, Çetin siz direkt binanın etrafını saracaksınız. Biz içeriye girdiğimizde sizde arkamızdan ikinci ekip olarak geleceksiniz. Egeli," dedim.
"Emredin komutanım."
"İçeride herhangi birine bir şey olursa hangimiz daha yakınsak o müdehale edecek."
"Emredersiniz komutanım."
"Şimdi, herkes konumlansın!" dedim.
"'Emredersiniz komutanım."' dediler hep bir ağızdan. Herkes az önce ayarladığımız yerlere geçti.
Herkes hazır olduğunda telsize seslendim.
"Emrimle birlikte atış serbest." dedim.
"Aslan, kapıdaki itlere bak. Var mı biri?" Dürbünüyle baktı. Ve konuştu.
"Vardiya değişimi komutanım. Yaklaşık iki dakikamız var.
Sağ elimdeki parmakların hepsi birbirine değecek şekilde birleştirip ileriye doğru elimi sallayarak gir işareti yaptım. Daha sonrasında sağ elimi yumruk yaptım ve havaya kaldırdım. Bir yukarı bir aşağı yaptım. Bu, hızlı olun demekti. Kalyoncu, Korkmaz ve Aslan ellerini yumruk yaptı ve göğüs hizasına getirdi. Bu anlaşıldı demekti. Hızla içeriye ilerlemeye başladık.
Sessizdik, öyle sessizdik ki bizi görme ihtimalleri neredeyse yoktu. İçeriye girdiğimizde sol taraftan gelen boğuk sesleri duydum. Bunlar kadınların sesleriydi. Aslan ve Kalyoncuya sol tarafı işaret ettim. İkisi o tarafa doğru ilerlemeye başladı. Bizde Korkmazla önümüzdeki koridora girdik.
Yaklaşık on dakika boyunca koridoru dolaştık. Fakat burada kimse yoktu, koridorun sonu yemekhane tarzı bir yere çıkıyordu. Ve iki tane de yata odası vardı. Burası temizdi.
Giriş kapısının olduğu yere yürüdük ve bu kez sağ taraftaki koridorda ilerlemeye başladık.
Koridorun sonunda ki kapının önünde iki adama gördüm. Arkamdaki Korkmaz Üsteğmene doğru elimle dur işareti yaptım. Daha sonrasında ona döndüm ve elimle birinin boyunun ne kadar olduğunu gösteriyormuşum gibi yaptım. Bu yetişkin var demekti. Daha sonrasında elimle iki yaptım.
Korkmaz, yumruk yaptı ve göğüs hizasına getirdi. Sessiz ikimizde elimize çakılarımızı aldık. sessiz adımlarla ilerlemeye başladık. İçerisi karanlıktı. Sadece camdan giren ay ışığı vardı. sessizce ilerlediğimiz sırada itlerle göz göze geldik.
Korkmaz Üsteğmenle ikimiz aynı amda koşup karşımızdaki itin ağzını kapattık. Senkronize bir şekilde öldürdük. Kucağıma düşen iti yavaşça yere bıraktım. Korkmaz Üsteğmen de aynısını yaptı. Gönül isterdi ki kafasını yere vurmak ama ses çıkarmamamız gerekiyordu.
Sağ elimdeki parmakların hepsi birbirine değecek şekilde birleştirip ileriye doğru elimi sallayarak girin işareti yaptım. İçeriye sessizce girdik. İçeride sadece bir oturma takımı vardı. Sağ tarafa baktığımdaysa elektronik şifreli bir kapı olduğunu gördüm. Önder'in orda olduğu bariz belliydi. Oradan çıkması için tehtid alrında olması gerekiyordu. Tıpkı planladığımız gibi.
Ama ilk önce her şeyin yolunda olduğundan emin olmalıydım. Telsizden Kalyoncu ve Aslan ile olan kanal girdim ve sessizce fısıldadım.
"İmha9 ne durumdasınız?" dedim Teğmen Aslan'a.
"Komutanım, sivilleri bulduk. Karşımıza çıkan 10-15 itin hepsini öldürdük. Sivillerin bir kaç tanesi dışında hepsi iyi durumda. Arka kapıdan dışarıya çıkarttık. Şu an belirlediğimiz bölgeye ilerliyoruz."
"Anlaşıldı." dedim ve sonra Özütürk, Egeli, Çetin'le olan kanal girdim.
"İmha10 ne durumdasınız?" dedim Teğmen Özütürk'e.
"Komutanım, içeriye girdik ve karşımızdaki koridorda ilerledik. Yemekhaneye girdiğimiz sırada buzdolabının kenarında duran kasa dikkatimiz çekti. İçersinde bir şeyler olduğunda hem fikiriz. Çetin, kasayı açmak üzere."
"Anlaşıldı, biz Önder'i bulduk. Yemekhanede bir kapı görmüştüm. O kapıdan çıkarak belirlediğimiz yere gidin."
"Anlaşıldı komutanım." dedi. Bu kez; Görgülü, Korkmaz, Şimşek, Keskin, Güçlü, Aktan ve Yılmaz'la olan kanala girdim.
"Atış serbest." dememle dışarıdan gelen kurşun sesleri bir oldu. Çatışmaya başlamışlardı. Korkmaza elimle kapıyı işaret ettim. Kağının sağına ve soluna yerleştik. Bir kaç saniye sonra Kapıdan 'klik' sesi geldi ve Önder'i gördüm. Telaşlı bir ifade vardı yüzünde. Bir adım attığı sırda ona arkadan sarıldım ve elimdeki çakıyı boğazına dayadım.
"Tek bir kelime dahi etme." dedim fısıldayarak. Korkmaza başımla Önderi işaret ettim. Boğazına çakısını yasladı ve ben çekildim. Daha sonrasında Korkmaz Üsteğmen, arkasından sarmaladı Önder'i.
Hızla odaya girdim ve içeriyi gözlerimle taramaya başladım. Çalışma masasına doğru ilerledim. Duyduğum havanın yarılma sesiyle başımı hızla aşağıya eğdim ve Masanın arkasına saklandım.
"Korkmaz!" diye bağırdım. Hızla odaya girdi ve dolabın arkasına geçti. Hala çakıyı Önder itinin boynunda tutuyordu.
Silahımı çıkarttım ve açık camdan gördüğüm karaltılara sıkmaya başladım. Sıkıyor ve tekrar masanın arkasına giriyordum. Mermim bitince hızla şarjörümü yeniledim ve sıkmaya devam ettim. Herkesin bittiğinden emin olduğumda hızla ayağa kalktım. Vurulmamıştım.
Açık camdan dışarıya baktığımda bu odanın sağ cephe olduğunu ve odanın özellikle korunduğunu gördüm. 20'ye yakın terörist vardı. İçeriye girememişlerdi çünkü camın etrafı lazer ışığıyla çevriliydi.
Yüksek ihtimal dokunduğumuz an yakan lazer ışıklarıydı. Yoksa hepsi içeriye girerdi. Ayağa kalktım. Korkmaz Üsteğmene doğru döndüğüm sırada başımı hızla sağa doğru eğdim ve omzumda bir sızı hissettim. Daha sonrasında arkamdaki dolaba saplana bir bıçak.Hızla arkamı döndüm ve bana bıçak fırlatan kişiye sıktım. Ölmemişti ve yattığı yerden sıkmıştı. Eğer fark etmeseydim helki de şu an ölmüş olacaktım.
"Komutanım!" dedi telaşla Korkmaz Üsteğmen. Elimle ona sessiz ol işareti yaptım. Cama yaklaştım ve kanarında bir düğme olduğunu fark ettim. Düğmeye basmamla lazer ışıklarının yok olması bir oldu. Kafamı dikkatlice camdan dışarıya çıkarttım ve etrafı kontrol ettim. Kimsecikler yoktu. Çatışma hala devam ediyordu. Kafamı hızla içeriye soktum ve lazer ışıklarını geri açtım. Korkmaz Üsteğmene başımla onay verdim.
"Bu odada, ne gizliyorsunuz?" dedi.
"Hi-hiç bir şey." dedi Önder korkuyla.
"Bu. Odada, Ne. Saklıyorsunuz. Dedim!" diye sinirle konuştu. Ses tonu oldukça korkutucuydu.
"Hiç, hiç bir şey. Bırak benide gideyim." dedi. Korkudan sesi kısık çıkıyordu.
Korkmaz Üsteğmen çakıyı boynundan çekti ve Önder'i duvara yasladı.
"Ne saklıyorsunuz?!" Öyle bir bağırdı ki, Önder'in altının ıslandığını gördüm. Korkudan altına işemişti resmen. İğrenç, gerçekten iğrenç.
Korkmaz Üsteğmeninde yüzünü buruşturduğunu gördüm. Ama hala boğazına yapışmış bir vaziyette duruyordu. Önder, titreyen elini kaldırdı ve çalışma masasını gösterdi. Masanın önüne geçtim.
Masanın üstünde hiç bir şey yoktu, sadece bir çekemcesi vardı. Çekmeceyi açtığımda sigara paketleriyle dolu olduğunu gördüm. Elimi çekemcenin içine ettım ve bir çıkıntı fark ettim. Çıkıntıyı kendime doğru çektiğimde bir çekemce daha açıldı. Kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalktı. Çünkü bu küçük çekemecenin içersinde sadece bir çip vardı.
Çipi hızla aldım ve cebime attım. Odada iki kapaklı dolap ve çalışma masası dışında bir şey yoktu.
Dolaba doğru ilerledim ve kapaklarını açtım. Bir kaç gömle ve alt vardı. Başkada bir şey yoktu. Altlardan birini alıp Korkmaz Üsteğmene uzattım.
"Altını değiştirsin öyle gidelim. Kaç milyon liralık aracı sidik kokutmasın." Sözlerimle Korkmaz Üsteğmen güldü. Bende güldüm. Ve odadan çıktım. Çatışma hala durmamıştı. İnşallah yaralımız yoktu.
O an aklıma omzumdaki bıçak yarası geldi. Elimi yaraya götürdüm ve ufak bir sıyrık olduğunu gördüm. Üniformalarımız kalındı ve bu yüzden gelen darbeyi yavaşlatıyordu.
Bir dakika kadar sonra kafasına namlu dayalı Önder'in titreyerek odadan çıktığını gördüm. Arkasından da Üsteğmen çıktı.
"Komutanım, iyi misiniz!?" dedi telaşla. Omuzumu gösterdim.
"Gerçekten ufak bir sıyrık, önemi yok." dedim. O da küçük bir şey olduğunu görmüş olacak ki bir nebze rahatladı.
O sırada çatışma seslerinin giderek azladığını duydum. Bizde çıkışa doğru yürümeye başladık. r süre sonra çatışma sesleri tamamen kesildi. Telsizimden gelen sesle hızla telsizimi elime aldım.
"Komutanım," Keskinin sesinde endişeyle konuşmuştu.
"Keskin, durum raporu ver."
"Teğmen Yılmaz omzundan vuruldu komutanım. Çu an müdahale ediyorum. Durumu iyi. Onun dışında yaralımız yok."
"Anlaşıldı Keskin, Yazgı gerçekten iyi mi?" dedim. Arkadan Yazgı'nın sesi duyuldu.
"Komutanım sıyırdı geçti zaten, iyiyim ben bir şeyim yok." dedi. Keskin söze atladı.
"Evet komutanım, sıyırmış. Dik atacağım şimdi."
"Tamam Keskin. Biz geliyoruz yanınıza. Mevziden ayrılabilirsiniz."
"Anlaşıldı komutanım." dedi. Bizde dışarıya doğru ilerlemeye devam ettik. Girdiğimiz kağıdan çıktık.
Yerde en az 50-60 tane ceset vardı. Görgülü, Korkmaz, Şimşek, Güçlü, Aktan bize doğru ilerliyordu.
"Komutanım iyi misiniz?" dedi içlerinden birisi.
"İyiyiz aslan parçası merak etmeyin. Asıl siz iyi misiniz?"
"İyiyiz komutanım. Teğmen Yılmaz vuruldu sadece. Keskin müdahale ediyor. Gelirler şimdi." dedi Görgülü.
O sırada taşların arasından gelen ikiliyi gördüm.
"Yazgı, kızım bırak inadı yardım edeyim! Rütbe kullandırtma bana!"
"Komutanım, iyiyim diyorum. Gerçekten."
"Bu bir emirdir Teğmen Yazgı, sana yardım edeceğim."
"Emredersiniz, Banu Üsteğmenim." dedi Yazgı sinirle ve sargılı olmayan kolunu Üsteğmen Keskin'in boynuna attı. Bu tarafa doğru gelmeye devam ettiler.
"Teğmenim, iyi misin?" dedim.
"İyiyim komutanım sağ olun." dedi Yazgı.
"İmha, bizim dışımızdaki herkes alana gitti. Hadi bizde gidiyoruz. Burası kalsın böyle, polis ekipleri gelir zaten."
"'Emredersiniz"' dediler hep bir ağızdan ve yürümeye başladık.
Yaklaşık on beş dakikalı bir yürüyüşün ardından alan vardık. Bir sürü kadın ve kız çocuğu vardı. Herkes konuşuyordu.
Egeli'nin yanında 2 kadın, 2 kız ve 1 tane de kız çocuğu vardı. Egeli hepsine müdahale ediyordu.
"Allah sizden razı olsun şanlı Türk askerleri!" diye bağırdı kadınlardan birisi.
"Allah sizi başımızdan eksik etmesin!"
"Daima var olun Yiğit askerlerimiz!"
Bütün kadınlar bizim için dualar ediyordu. Hepimiz onlarla konuşuyorduk, bir şeyleri olup olmadığına bakıyorduk. Egelinin yanına ilerledim.
Son bir kişi kalmıştı. Ona müdahale ediyordu. Diğerlerinin hepsi kalabalığa karışmıştı. Kızın önüne eğildim. Yüzü kan içindeydi. Karnından da kanlar akıyordu.
"Merhaba güzellik, adın ne senin?" dedim. Yüzüne gelen saçları çektim.
Dudağı patlamıştı. Ama yine de gülümsedi.
"İkbal."dedi. İsmini duymamla içim parçalandı.
"Merhaba İkbal, kendini nasıl hissediyorsun?"
"Galiba ilk kez güvenim boşa çıkmadı." dedi. Ben konuşmayınca devam etti.
"Türk askeri, milletini daima korur dedim. Bizi ölümüzüde dirimizide burada bırakmaz dedim. Uzun zaman sonra ilk kez birine güvendim." dedi. Saçlarını okşadım.
"Merak etme güzel kızım, Türk Askeri var oldukça canı pahasına sizleri koruyacak." dedim.
"Senin bir erkek kardeşin var mı?" dedim.
"Evet, yoksa?" dedi telaşla.
"Hayır hayır hayır. Sakin ol, kardeşin çok cesur birisi. Tıpkı senin gibi. Bana 'Bırakın bizi, kurtarın onları!' 'İkbal benim ablamın adı! Kurtarın onu! Canı yanmasın! Kıyamam ben ona!' dedi. Seni çok seviyor." dedim. Gülümsemesi büyüdü.
"Bir tanem benim," dedi. Sonra bakışlarını telaş kapladı.
"Nerde benim canımın içi?" dedi.
"Merak etme, polis ekipleriyle beraber şehir merkezine götürüldüler. Hepsi iyi." Yüzü rahatladı.
"Çok şükür, çok şükür yarabbim." dedi.
"Allah sizden razı olsun." dedi ve bana sarıldı. Dona kaldım. Bende kollarımı ona sardım. Fısıldayarak konuşmaya başladı.
"Annemi ve babamı kaybettik. Onlardan kalan bir tek ev ve biraz para var. Kardeşimle ikimiz kaldık. Kimsemiz yok. 18 yaşına gelince kardeşimi evlat edindim ve yurttan geri döndük yaşadığımız yere, evimize. Bir senedir buradayız. Komşularımı, hiç bir zaman unutmamışlardı bizi, yurttayken sık sık ziyaretimiz gelirlerdi. Kocam bir aileyiz biz." dedi. Başını avuçlarım arasına aldım.
"Sen, çok güçlü bir kadınsın İkbal, eminim ki mesleğini eline alacaksın. Kardeşin büyüyecek, hep birlikte olacaksınız."
"İnşallah." dedi. Gözleri dolmuştu. Onu kendime çektim ve sarıldım.
İkbalin tedavisi bittikten. sonra oda kalabalığın aradına karıştı. Gerçektende bir aile gibiydi buradaki herkes. Birbirlerine sarılıyor, teselli ediyorlardı.
Egeliye koluma bakmasını söyledim. Dikişlik bir şeyi yoktu zaten. Daha sonrasında Özel Harekat Polisleri geldi ve sivilleri götürdüler.
Bizede ihtiyacımız olan mühimmatı getirdiler. Her şeyin tam olduğundan emin olduktan sonra onları uğurladık.
Albayımı bilgilendirdim ve emri üzerine aynı rotamızda devam etmeliydik.
Bakışlarımı İmhaya çevirdim.
"İmha,"
"Emredin komutanım!"
"Rotamızda devam ediyoruz. Albayın dediğine göre yaklaşık 13 saatlik yolumuz kaldı. 20 saat içersinde Ateş Timiyle bulaşacağımız noktada olmamız gerekiyor."
"Anlaşıldı komutanım!" dediler hep bir ağızdan.
. . .
~2648 kelime~
Merhabalar!
Nasılsınız, iyisinizdir inşallah.
Ya neyim ben? 3 günde iki bölüm hem de ikiside 2000+ kelime falan.
Ayrıca aşırı fazla ödevim varken.
Her neyse ballarım baya fazla ödevim var yine bu yüzden uzatmayacağım!
Ayrıca kontrol edemedim, yazım hatalarım varsa affola.
ŞİMDİİKK
Bölüm hakkındaki düşünceleriniz👉🏻
Bir sonraki bölüme kadar sağlıcakla kalın! |
0% |