@birbakipcikiyorumm
|
⭐️Bölümümüzü yıldızlamayı ve yorum yapmayı unutmayınız⭐️
. . .
Bilinmeyen bir zamanda
Yazarın anlatımıyla,
"Anne,"
"Kızım."
Kadın zar zor nefes alıyordu. Fakat bu dünyadan göçüp gitmeden önce kızına doğruları söylemesi gerekiyordu. Kadın öksürmeye başladı. Kız, annesinin kalbinin hemen yanına saplanan kurşunun oluşturduğu yaradan akan kanları durdurmaya çalışıyordu. Annesinin titremeye başladığını görünce acıyla bağırdı.
"Anne gitme!"
"Kızım, beni iyi dinle."
"Anne!" diye bağırdı kız. Ağlıyordu.
"Odamda, yatağımın altında bir kutu var. O kutuyu al annecim. O kutu, senin hayatını başlı başına değiştirecek."
"Annecim, hiç bir şey anlamıyorum."
"O kutuyu bulunca anlayacaksın kızım."
"Güzel kızım, seni çok seviyorum." dedi kadın hırıltılı sesiyle. Ve gözlerini sonsuzluğa yumdu.
Kız, annesinin yanaklarına öpücükler kondurdu. Sarıldı annesine son kez. Doyasıya sarıldı. Göz yaşları, annesinin cansız bedenini ıslatıyordu. İntikam ateşiyle yandı göğsü, silahına sarıldı. Var gücüyle Türk askerlerine saldırmaya başladı.
Annesinin öğrettiği gibi, acısını gizledi. Acısını intikam hırsına çevirdi.
Türkler, alması gerekeni, yani kızın annesini alınca bölgeden uzaklaşmaya başladı.
Kız, herkesi düşünmek zorundaydı. Annesinin bedenini Türkler almasaydı, daha çok kayıp vereceklerdi. Annesi ona tek bir şey öğretmişti, 'Örgütün çıkarları, kendi çıkarlarımızın önündedir.' Genç kız bu beş kelimeye bağlamıştı hayatını.
Kız, sağ kalan 100-120 kişiyi etrafına topladı.
"Annem, öldü! Bu yolda, bizim başarmamız için! Tıpkı bu yerde yatan diğerlerimiz gibi!"
"Onların intikamını almak istemez misiniz!?"
"'Kanımızın, son damlasına kadar, bu örgütün yanındayız!"' Kız gülümsedi.
"Hemen bu kamptan uzaklaşmalıyız. Eşyalarınızı toplayın, yarım saate gidiyoruz!" Dedi. Ve hızla annesinin odasına ilerledi.
Annesinin dediği gibi, odasına girdi. Yatağın altındaki kutuyu eline aldı. Kurutu açtığında içersinde katlanmış bir kağıt olduğunu gördü. Kağıdı açtığında bir mektupla karşılaştı. Hızla okumaya başladı.
Güzeller güzeli kızım,
Eğer ki, bu mektubu okuyorsan ben çoktan ölmüşüm demektir.
İlk olarak, ölü veyahut diri daima yanında olduğumu ve olacağımı unutma bebeğim.
Bizler, bu örgüt uğruna savaştık. Bizden sonraki nesillerde savaşacak. Buna yürekten inanıyorum.
Belki sen görürsün, belki çocukların. Ama, biz Dünya'yı elbet bir gün ele geçireceğiz.
İşte o gün, bizim adımızdan da bahsedilsin diyeydi her şey kızım.
Sana her zaman dediğim cümleyi ömrün boyunca aklımdan çıkarma,
Örgütün çıkarları, kendi çıkarlarımızın önündedir.
Sana, daha önce hiç bahsetmediğim birinden bahsedeceğim, çünkü sen gerçekleri öğrenmeden bu dünyadan göçüp gitmek istemiyorum.
Baban, Mehmet Karan.
11 yıl önce, tanıştık babanla. Türkler kampa baskın düzenlemişti. Benim üzerime atlayarak kurşun yemişti baban. O gün orada tıbbi yeterliliği olan tek kişi bendim. Babanın yarasına müdahale ettim. Sonrasında konuşmaya başladık, beraber gezmeye, sohbet etmeye. En sonunda aşık olduk. Daha önce hiç hissetmediğim bir duyguyu hissettim. Sevgi.
Baban benden 4 yaş büyüktü, Ve çocukları vardı. Karısıyla zorla evlenmişlerdi. Ve karısı hastalıktan vefat etmişti.
Fakat bunlar umrumda değildi, ben onu çok seviyordum. O da beni.
Çocuklarıyla tanıştım, neredeyse her gün çocuklarıyla tıpkı anneleriymişim gibi ilgileniyordum.
Babanı da, çocuklarını da canımdan çok seviyordum. Onlar, benim ailemdi.
Kendi çocuklarımdı onlar. Anne olmak için doğurmak gerekmezdi.
Çok mutluyduk kızım, gerçekten mutluyduk.
Fakat baban, töre gereği başka biriyle evlenmek zorunda olduğunu söyledi.
Bende ona, bunu asla kabul edemeyeceğimi söyledim fakat baban bundan başka çaresi olmadığını söyledi.
Töreye karşı gelirse, onu öldüreceklerini söyledi. Ben ona kaçmayı teklif ettim fakat 'Bir şekilde bulurlar.' diyerek beni reddetti.
O zaman ne yapacağımızı sorduğumda; beni kuma alacağını, o kadına elini bile sürmeyeceğini, bana ölesiye aşık olduğunu ve o kadınla olan evliliklerinin sadece göstermelik olacağını söyledi.
Bunu bana söylediğinde sinirden delirdim. Ve Onu terk ettim.
Sadece sevdiğim adamı değil, analık yaptığım dört çocuğu da terk etmek zorunda kaldım.
Onu terk ettikten 2 ay sonra midem inanılmaz derecede bulanmaya başladı. 1 hafta kadar sonra kamptaki ebe kadına gittim. Ve bana 3 aylık hamile olduğumu söyledi.
Korktum, seni aldırmayı bile düşündüm. Bu ortamda, tek başıma bir çocuğu nasıl büyütebilirdim ki?
Fakat sana kıyamadım, içim yandı. Son anda vazgeçtim kararımdan.
Şimdi bakıyorumda, iyi ki vazgeçmişim.
Yıllar sonra, örgütteki yerim git gide yükselmeye başladı. Şu an bölge sorumlusu yardımcısıyım. Belki de sen bu mektubu okurken daha da yükseklerde olurum.
Sen şu an 9 yaşındasın, yanımda şarjörlerle mermi dolduruyorsun. Sana oyun oynamanı söylediğimdeyse, 'Mermileri dizmek daha eğlenceli anne!' diyorsun.
Bu mektubu, babanla tanışman için yazdım güzel kızım. Bir konakta oturuyorlar. Adresi mektubun en sonuna bırakacağım.
Bizim bizden başka kimsemiz yok. Bende gittiğimde tek başına kalma annecim.
Ön yargılı yaklaşma, bugüne kadar babanı sevdim. Ve ölene kadar da sevmeye devam edeceğim.
Şartlar, bizi bu hale getirdi. Baban, o kadınla evlendikten 5 yıl sonra kadın trafik kazasında hayatını kaybetti. Hiç çocukları olmamıştı.
Dönemedim kızım, geri dönemedim. O da bana gelemedi.
Bizim hikayemiz belki o gün bitti ama sizin hikayeniz başlamadan bitmesin kızım. O senin baban.
4 tane abin var. Hepsiyle onlar daha küçükken tanıştım. O kadar tatlılardı ki, hepsini kendi oğullarım gibi görüyordum.
Baban o kadınla evlendikten 5 ay sonra, başka bir aşiretten bir ağa töreye karşı gelip dedikleri kişiyle evlenmemişti. Sevdiği kadınla Avrupa'ya kaçmış, fakat 4 ay sonra onları bulup öldürmüşlerdi.
İşin ciddiyetini o zaman anladım. Sevdiğim adamın ölmesindense ondan ayrı kalmaya razı geldim.
Onları bul kızım, babana bir menekşe ver. O zaman senin benimle bir bağlantın olduğunu anlar.
Bu mektubu da göster, kızım. Çünkü onu daima sevdiğimi bilmesini istiyorum.
Daima dik dur, ve savaş kızım.
Hep mutlu olman dileğiyle,
Annen.
Adres: *******
Ağlaya ağlaya okumuştu mektubu genç kız. Annesinin yaşadıklarına ağladı. Yıllarca babasından ve abilerimden töre yüzünden ayrı kaldığına ağladı.
Eşyalarını ve annesinin eşyalarını toplayıp odadan çıktı.
Dışarıya çıktığında herkesin toplandığını gördü. Ve yeni kamplarına doğru yola çıktılar.
Yöneticilere bildirmişlerdi, 1 saat uzaklıktaki kampla birleşeceklerdi.
İlerlemeye başladılar.
Ertesi günün sabahında, genç kız şehre indi. Mektuptaki adrese gidebilmek için otobüse bindi.
Bir saat kadar sonra mektuptaki adrese gelmişti. Sol elinde durağın yanındaki çiçekçiden aldığı bir menekşe vardı. Sağ elindeyse annesinin mektupu vardı.
Konağın kapısına doğru yürüdü. Zile bastı.
Bir dakika kadar sonra tam arkasını dönüp gidecekken kapı açıldı.
Kapıyı kendisinden 7-8 yaş büyük olduğunu tahmin ettiği, gözleri tıpkı genç kızın ki gibi kömür karası olan bir genç adam açmıştı.
"Buyrun?" dedi. Genç kız stresle tırnak etleriyle oynuyordu.
"Ben,"
"Ben şey,"
"Mehmet Karan'a bakmıştım."
"İçeride, buyur geç." dedi. Kapının önünden çekildi. Genç kız bakışlarını karşısındaki adamdan ayıramıyordu.
Salona kapısına geldiklerinde genç adam konuştu.
"Baba, birisi sana bakıyormuş." dedi. Salondan içeriye girdiler. Adam kapıya baktığında elindeki çay bardağı yere düşerek kırıldı. Karşısındaki kız, gözleri hariç sevdiği kadının kopyasıydı. Gözleri, tıpkı kendi gözleri gibi, kapkaraydı. Sevdiği kadının gözleriyse elaydı.
Kızın ellerine baktığında elindeki menekşeyi görünce kızın yüzüne şokla baktı.
"Kimsin sen!" dedi.
"Baba, sakin." dedi koltukta oturan Begah.
"Merhaba, geç otur." dedi, Begah'tan bir yaş küçük Semih.
Genç kız utançla başını salladı ve koltuğa geçti.
Kapıyı açan gençte oturduğunda beş kardeş ve babaları ilk kez bir araya gelmişti.
"Ben," dedi genç kız. Ayağa kalktı, babasına doğru yürümeye başladı. Daha sonra elindeki menekşeyi ve mektubu babasına uzattı.
Duygusuz, korkusuz genç kız ilk kez babasını ve abilerini görmenin heyecanıyla utanmıştı.
Babasına sarılmak, abilerine sığınmak nasıl hissettirirdi?
Adam menekşeyi alırken elleri titredi. 4 genç adamın kaşları aynı anda çatıldı.
Adam menekşeyi önce kokladı, sonra sanki porselen bir tabakmış gibi dikkatlice yanına bıraktı. Katlanmış olan kağıdı açtı ve okumaya başladı.
Okumaya başladıktan bir kaç saniye sonra kaşları çatıldı. Daha sonrasında okumaya devam etti ve bir anda elleri titremeye başladı.
Gözleri doldu, ellerinin titremesi arttı.
"'Baba iyi misin?!"' Dört genç aynı anda telaşla sordu. Adam yanıtlamadı. Genç kız neredeyse fısıldama kadar sessiz bir sesle konuştu.
"İyi misiniz Mehmet bey?" Adam mektuptaki bakışlarını hızla kaldırdı ve genç kıza çevirdi.
Hiç bir cevap vermeden uzun uzun genç kızın yüzüne baktı. Daha sonrasında bakışlarını mektuba geri çevirdi.
Mektubu okuması bittiğinde mektup elinden yere düştü.
4 kardeş, neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.
"Annen," dedi Mehmet Karan titreyen sesiyle.
"Dün gece kaybettik." dedi genç kız. Sesinde bir çok duygu vardı.
"Hangi timdi?" dedi adam.
"Anlamadım?"
"Benim güzel gözlümü öldüren tim, hangi timdi?" dedi. Sinirden elleri titriyordu.
"Kılıç Timi." dedi. Sesinde yalnızca intikam ateşi vardı. Adam sinirle güldü.
"Korkmazlar!" diye bağırdı. Yumruğunu duvara geçirdi. Daha sonrasında bakışları genç kıza çevrildi.
Hızla genç kıza doğru ilerledi ve kızını kendine çekip sarıldı. Genç kız ne yapacağını bilemedi fakat daha sonrasında içinden geleni yaptı, kollarını babasına doladı.
"Özür dilerim güzel kızım, çok özür dilerim. Kaybettiğimiz yıllar için çok özür dilerim güzel kızım." dedi. Sesinde hüzün vardı.
"Senin suçun değildi." dedi. Baba demek istedi ama diyemedi.
Karan ailesi, kardeşleriyle tam da o gün tanıştı.
. . .
~1382 kelime~
Merhabalar!
Nasılsınız, iyisinizdir inşallah!
2 günde üç bölüm arkadaşlar! Ve toplam 10 bin kelimeye yakın!
Kabul edelim, harikayım💅💅
Her neyse canikolarım, uzattıkça uzatıyorum🤭 Daha gidip ders çalışacağım🥹
Hiç kontrol etmeden attım bölümü, yazım hatalarım varsa affola.
Sizce bu kız kim?
Şimdii, gelelim en merak ettiğim kısma!
Bölüm hakkındaki düşünceleriniz👉🏻
Bir sonraki bölüme kadar, sağlıcakla kalın! |
0% |