@birbakipcikiyorumm
|
⭐️Bölümümüzü yıldızlamayı ve yorum yapmayı unutmayınız⭐️ . . .
Şimdiki zaman Armina'nın anlatımıyla,
Ne zaman mutlu olacaktım?
Ne zaman huzura kavuşacaktım? Son bir ayda yaşadığım fiziksel ve ruhsal acı, bana geçmişi hatırlatıyordu.
Küçüklüğüm, bir pencereden beni izliyor gelecekte de acımızın bitmediğini görüyordu.
Bunu istemiyordum, onun mutlu olduğumuzu görmesini istiyordum. Ama bu pek mümkün değil gibiydi.
11 yaşında, yetimhaneye geldiğimde acımın artık biteceğini düşünmüştüm. Oysaki ne çok yanılmıştım.
Geçmiş, peşimi hiç bir zaman bırakmamıştı. Başarılı bir öğrenciydim, fakat o zamanlarımda Asena ve Uraz'dan başka kimsem yoktu.
Onlarında benden bir farkı yoktu. Asena bu hayatta onu seven tek kişiyi, babasını kaybetmişti. Üzerine babasının öldüğü gün, annesi başka bir adamla evlenmişti. Babasının tüm eşyalarını o evde bırakıp, Asena'yı sürükleyerek uzaklaştırmıştı babasından kalanlardan. Evlendiği adam, Asena'ya psikolojik ve fiziksel şiddet uygulamıştı. Yetmediği gibi, en sonunda yetimhaneye bırakmıştı. Bular olurken annesi hiç bir şey yapmamıştı.
Asena'ya babasından geriye sadece ona verdiği ismi kalmıştı.
Başarılı bir askerdi babası, vatan uğruna şehit olmuştu.
Asena'ysa, kendini bildi bileli babası gibi asker olmak istiyordu. Başarmıştı da.
Biz askeri liseyi kazandığımız sıralarda Uraz, yetimhanedeydi. O da bizi örnek almış, Askeri liseye girmeyi hedeflemişti.
Üçümüzde berbat bir haldeydik. Uraz'ın o iğrenç yetimhanede yaşadıkları, Asena'nın acı kaybı ve benim yaşadıklarım... Hepimiz acı içindeydik.
Asenayla Lise sınavlarına hazırlanırken abimle tanışmıştık. Bizden bir yaş büyüktü. Karşılaştığımızda üzerinde askeri üniforma vardı. Bu çok hoşumuza gitmişti.
Karşılaştığımız gün, yurdun müdürü bizi yurttan kovmuş ve 1 gün boyunca yurda geri dönmememizi emretmişti. Bunun sebebiyse Uraz'a ödevlerinde yardım etmemizdi.
Abim, bizim o halimizi görünce hızla yanımıza gelmiş, bizimle sohbet etmişti.Tüm gün yanımızda kalmış, gece de yanlız kalmamıza izin vermemişti. İlk başta korkmultuk fakat sonrasında askeri lisede okuduğunu söylediğinde ve bize gerçekten bir abi gibi yaklaştığında rahatlamıştık.
Bir süre sonra her gün deniz kenarında görüşmeye başlamıştık. Abimiz olmuştu çok kısa bir süre içersinde. O olmasaydı, ne Asena ne ben ne de Uraz şu an asker olabilirdi.
Yurt müdürümüz kesinlikle askeri lise sınavlarına girmemize izin vermemişti. Abime bunu anlattığımızda bizi yurttan kaçırıp o sınavlara sokmuştu.
Ağladığımda, güldüğümde, mutluluğumda, hüznümde arkama her baktığımda abimin bana olan gururlu bakışlarını hissetmek güvende hissettiriyordu.
Düşünce bulutlarının içinde kaybolduğum sırada sesler duymaya başladım.
"28 yaşında, kadın. Kurşun omuriliğe çok yakın bir yere isabet etmiş. 2 güne yakın işkence görmüş ve kolundan vurulmuş. Bundan iki hafta öncede dört kurşuna hedef olmuş. Ayrıca bıçaklı bir saldırıda elini kestirmiş. 1 ay kadar önce kurtulduğu terör kapında da 5 ay esir kalmış." dedi.
"Ve hala yaşıyor mu?" dedi başka bir ses.
"Hatta bu haliyle göreve çıkmış." dedi bir başkası.
"Bisturi." diye bir ses daha duydum.
"O Türk Askeri hocam, bizim için bu hale geldi. Dim dik durmaya da devam etti. Elimizden geleni yapmak boynumuzun borcu." dedi başka biri. Gülümsemeye çalıştım fakat başaramadım.
"Satürasyon düşüyor hocam." dedi telaşlı bir ses.
"Nabzı gitgide daha da yavaşlıyor! Hadi neşteri uzat!" diye bağırdı birisi. Ve karanlık, beni tekrardan içine çekti.
2 saat sonra Yazarın anlatımıyla,
Arif Albay, Korkmazlar, Arslanlar ve İmha timi. Hepsi, ameliyathane kapısının önünde Armina'dan gelecek haberi bekliyorlardı.
Ahsen hanımın gözünde göz yaşı bitmişti. Asya'nın da öyle. Yalçın bey, kendini sıkıyordu. Rüzgar, ameliyathaneye girebilmek için hemşireleri ikna etmeye çalışıyordu. Sinirden elleri titriyordu.
Araz, sadece duvara bakıyordu. İkizi gibi o da duygularını gizlemeyi çok iyi biliyordu.
Miraç, kardeşi için Allah'a dua ediyordu. Onun da gözleri dolu doluydu.
Ilgaz ve Barın, yan yana oturmuş hiç bir şey olmamış gibi duruyorlardı. Sanki vurulan kardeşleri değilmiş gibi.
Suzan Hanım, oğlunun ve kendilerinin hayatını kurtaran o güzeller güzeli kız için ağlıyordu. Gördüğü ilk an bağrına basmak istemişti onu. Göksel'i gibi başı dikti hep.
Gökçe'e kendisini ağlamamak için zorluyordu fakat pek başarılı olduğu söylenemezdi.
Yüzbaşı Çetin, bu iki timin ne kadar iyi olduğunu o gün, uzak mesafe silahı kullanmadan yaptıkları atışlardan o dövüşlerden anlamıştı. Netice de hepsi Özel Kuvvetler askeriydi. Tıpkı kendisi gibi.
Fakat Armina da farklı bir şeyler olduğunu sezmişti. Sezilerinde haklı da çıkmıştı. Şimdi ise, askeri için korkuyordu. Bir ümit, gelecek iyi haberi bekliyordu.
Fırat bey, oğlunu ve kendilerini kurtaran bu yiğit Türk askeri için dua ediyordu.
Ecel timi sessiz. Hepsi sadece etrafa bakıyorlardı. Gözlerinde duygu yoktu. Armina, onlara bunu öğretmişti. Ne olursa olsun, dim dik durmayı.
Alaca timi de üzgün bir şekilde komutanlarını bekliyordu.
Bir dakika kadar sonra bir kaç doktor ve hemşire ameliyathaneden çıktı. Herkes hızla doktorun önüne toplandı.
"Durumu nasıl!?" diye sordu Ahsen Korkmaz. Daha sonrasında herkes telaşla sormaya başladı.
İmha timi, duvara yaslanmış olan biteni dinliyordu.
"Lütfen sessiz olalım!" dedi doktorlardan biri. Herkes sus pus oldu.
"Üzgünüm, fakat sadece Arif Bozkurt'a bşkgi verebilirim. Askerimizin kimliği fazlasıyla gizli tutuluyor. Dedi. Bunun üzerine Arif Bozkurt, kızının durumunu öğrenmek için doktorla konuşarak uzaklaşmaya başladı.
"Kı-" Asena hızla Ahsen Hanımın yanına ilerledi ve ağzını kapatarak sözünü kesti.
"Kızıl Gölge'nin kimliği kesinlikle gizli tutulmalıdır! Zaten bizim için ifşa oldu, bu onun ölümüne sebep olabilir! Lütfen daha fazla kimliğini açık etmeyin." dedi sinirle ve timin yanına ilerledi.
Herkes yine sus pus oldu. Tam o sırda ameliyathanenin kapısı açıldı ve Armina baygın bir vaziyette ameliyathaneden çıkarıldı.
Asena'nın dedikleri yüzünden kimse bir şey diyemiyordu. Korkmazların hepsi bağırıp çağırmak istiyordu fakat yapamıyorlardı. En sonun
"Ölmek üzere bu asker! Yüzündeki maskeyi çıkarın da nefes alsın!" diye bağırdı Asya.
"Kendisinin son sözleri, maskemi sakın açmayın oldu." dedi bir doktor.
Kağan Armina'nın ameliyathaneden çıktığını o an fark etti. Hızla ayaklandı.
"Semih, neyi var!" diye bağırdı. Armina'nın ameliyatına giren doktorlardan Semihle aynı üniversite de okumuştu Kağan. Çok yakın arkadaşıydı.
"Kağan, sakin." dedi Semih. Fakat Kağan sakinleşmedi. Ayağa kalktı.
"Neyi var dedim Semih!" diye bağırdı. Sedyeye yaklaşmak istedi ama Hemşireler engel oldu.
"Beyfendi lütfen." dediler.
"Cerrahım lan ben! Cerrah Cerrah! Hastaya yaklaşmamın nesi garip ha?" dedi. Semih, Kağan'ı kollarından tuttu.
"Kardeşim, sakin. Kim olduğunu bilmiyorum fakat iyi olacak." dedi. Kağan'ı sakinleştirmeye çalışıyordu.
"Ne sakinleşmesi! Gözümün önünde," iç çekti. Gözünden bir damla yaş aktı. Başını Semih'in omuzuna yasladı.
"Ulan gözümün önünde neler yaptılar ona!" dedi. Semih, Kağan'ı.
"Kağanım, sakin aslanım. Bak biliyorum,"
"Bilmiyorsun Semih! Canım nasıl yanıyor haberin yok!" diye bağırdı. Ağzından bir hıçkırık kaçtı.
"Ulan benim için, benim için lan! Neden yaptın bunu!" dedi. Kardeşi gibi gördüğü adamın omzuna sığınıyordu Kağan. O sırada Mert konuştu.
"Biz Türk askeriyiz, sivili korumak bizim için-"
"Silahını çıkartıp vurabilirdi! Gördüm, uzak mesafe silahı bile olmadan ne kadar iyi atış yaptığını kendi gözlerimle gördüm!" diye bağırdı.
"Riske atmak istemedi," Ufuk'un sözünü kesti Kağan.
"O kişiyi yüzde yüz vurabileceğinden eminim. Neden yaptı bunu?" dedi bu kez. Uraz konuştu.
"Seviyor çünkü." dedi. Herkesin bakışları Uraz'a döndü. Uraz ise hiç bir şey demeden arkasını dönüp terasa çıktı.
Bilmiyorlardı ki, terasın en ucunda ağlayacağını...
Armina'yı odaya götürdükten yarım saat sonra, herkes odanın önünde bir ümit bekliyordu.
O sırada Armina'ya bağlı cihazlardan sesler gelmeye başladı. Herkes bir anda ayaklandı.
"Kızım!" diye bağırmak istedi Ahsen Hanım. Fakat bağıramadı. Asena'nın dedikleri geldi aklına.
"Kızıl Gölge'nin kimliği kesinlikle gizli tutulmalıdır! Zaten bizim için ifşa oldu, bu onun ölümüne sebep olabilir! Lütfen daha fazla kimliğini açık etmeyin."
Rüzgar ve Kağan hızla ayağa kalktı ve odaya girdi.
"Kağan, Şu iğneyi ver!" dedi Rüzgar. Hızla iğneyi verdi. Tam o sırada Semih ve ekibi içeriye girdi.
"Sizin tedavi uygulamanız yasal olarak doğru değil, çekilin!" diye bağırdı. Rüzgar ve Kağan hızla geriye çekildi. Haklıydı, bu hastanede çalışmıyorlardı. Ortamda bu hastanede çalışan bir doktor varsa, o müdahale etmeliydi.
"Yarım doz vur!" diye bağırdı hemşirelerden biri. Cihaz deli gibi ötüyordu. Dışardan çığlıklar, haykırışlar geliyordu fakat içeridekiler hiç birini duymuyor gibiydi.
Ve o anda bir şey oldu.
Hasta başı monitördünden gelen düzensiz nabzın sesi bir anda durdu.
Herkes sesini kesti. Odada yankılanan ses, nabzın artık atmadığına işaretti.
"Anne! Anne nabzı durdu!" diye bağırdı Barın. Ahsen Hanımın ağzından bir yakarış döküldü. Dizlerinin üzerine çöktü.
Bütün herkes dağılmıştı. Ecel Timinin hepsi, esas duruşta bekliyordu. Elleri titriyordu. Fakat tek bir söz dah etmiyorlardı. Başları dikti.
Alaca ve Arslanlar şok içersindeydi. Korkmazlarda öyle. O an, Yalçın Korkmazın gözünden bir damla yaş düştü.
"Kızım," dedi fısıldarcasına. Kimse duymadı, Yalçın Korkmaz'ın bu sessiz feryadını kimse duymadı.
"Elektro şok cihazını getirin!" diye bağırdı Semih. Bir kaç saniye içersinde cihaz hazırdı.
"300 çek!" diye bağırdı. Hemşire hızla üç yüze çekti. Cihazı Armina'nın göğsüne yasladı. Armina'nın vücudu havalandı fakat monitörden gelen ses değişmedi.
Odanın içersindeki Rüzgar ve Kağan, hiç bir şey yapamıyordu.
Ahsen Hanım öyle acı bir çığlık attı ki, tüm hastane duydu.
"Bir daha!" diye bağırdı Semih. Armina'nın bedeni havalandı, ses değişmedi.
"Hayır!" Asya'nın bağırışı yankılandı uzun koridorda. Semih hırsla tekrar konuştu.
"Bir kez daha!" dedi. Hemşirelerden biri cihaza jel döktü, Semih cihazı Armina'nın göğsüne yasladı.
Monitörden gelen ses yine değişmedi.
Dışarıdan gelen bağırışlar, ağlayışlar, yakarışlar acı doluydu.
Kağan, Armina'nın yanına yaklaştı. Ellerini tuttu.
O sırada Kağan Armina'nın maske altında ki yüzünü avuçları arasına aldı.
"Yalvarırım gitme mavilim, seni daha yeni bulmuşken gitme." dedi. Gözünden bir damla yaş, Armina'nın maskesine düştü.
"Son kez!" diye bağırdı Semih. Bir kez daha yasladı elektro şok cihazını Armina'nın göğsüne. Armina'nın cansız bedeni bir kez daha havalandı.
Semih hemşirelerden birine baktı. Cihazı kapattılar.
"Ölüm saati," dedi Semih zorlukla. Dışarıdan gelen bağırışlar arttı.
Kağan ve Rüzgar, dışarıdan gelen sesleri anlayamıyordu. Dışardaki herkes ağlıyordu. Ahsen Korkmaz feryat figan bağırıyordu. Asya da öyle. Korkmaz erkeklerinin onlardan kalır yanları yoktu.
Ecel timi, hala dimdikti. Fakat duydukları o iki kelime, kalplerindeki acıyı körükledi. İlk önce Çınar Görgülü'nün gözünden bir damla yaş düştü, sonra Mert Kalyoncunun, sonra da diğerlerinin. Hepsinin içi kan ağlıyordu. Onların her şeyi olan bu kadının bu hayattan göçüp gitmesini kaldıramıyorlardı.
Kağan, bu kıza delicesine aşık olduğunu o an anladı. Onun acısı, ölmekle eşdeğerdi Kağan için.
Bir göz yaşı daha düştü gözlerinden, Sevdiğinin alnına ilk, ve belkide son kez dudağını bastırdı.
Tam o anda, Armina'nın göğsü havalandı.
Monitörden, düşük desibelli de olsa sesler gelmeye başladı.
. . .
~1620 kelime~
Merhabalar!
Nasılsınız, iyisinizdir inşallah.
Bu bölüm😭 Sonu🥹
Çok uzatmak istemiyorum, çünkü şarjım inanılmaz az kaldı😅
Yazım hatalarım varsa affola.
Geldik en merak ettiği kısma!
Bölüm hakkındaki düşünceleriniz👉🏻
Bugün bir soru daha sormak istiyorum,
Kitap hakkındaki düşünceleriniz👉🏻
Lütfen fikirlerinizi yorumlarda belirtip, bölümümüzü yıldızlamayı unutmayalım!
Fikirleriniz benim için elmas niteliğinde💎
Hepinize çok teşekkür ederim, bir sonraki bölüme kadar sağlıcakla kalın! |
0% |