Yeni Üyelik
42.
Bölüm

36. Bölüm: Yüzbaşı

@birbakipcikiyorumm

⭐️Bölümümüzü yıldızlamayı ve yorum yapmayı unutmayınız⭐️

 

.

.

.

 

 

2 gün sonra

 

Yazarın anlatımıyla,

 

Armina, iki gündür uyutuluyordu. Bugün ilaç vermeyi kesmişlerdi. Her an uyanabilirdi.

 

Arslanlar, Halis Arslan'ın rahatsızlanmasıyla hastaneden ayrılmak zorunda kalmışlardı.

 

Halis Arslan Kağan'ın dedesiydi.

 

Fakat Kağan, 1 saat sonra hemen geri dönmüştü. Annesigil de gelmek için ısrarcı olsa da günlerdir yorulduklarını ve gelmelerinin Armina'yı üzmekten başka bir işe yaramayacağını söylemişti.

 

Korkmazlar, İmha timi ve Kağan Armina'nın uyanmasını bekliyorlardı.

 

Odaya girmeleri yasaktı, camın ardından izleyebiliyorlardı sadece.

 

Bir kaç dakika sonra Armina'nın kıpırdanmaya başladığını gören Ahsen hanım bağırdı.

 

"Uyanıyor! Uyanıyor!" dedi telaşla. Hemşirelerden birisi hızla odaya yöneldi.

 

 

Şimdiki zaman

 

Armina'nın anlatımıyla,

 

Gözlerimi açmaya çalışıyordum fakat pek başarılı olabildiğim söylenemezdi.

 

O an sırtımın ağrıdığını fark edip rahatsızlıkla kırpırdandım. Zihnimde bir sis bulutu vardı sanki.

 

"Uyanıyor! Uyanıyor!" diye bir ses duydum. Sesin kimden geldiğini ayırt edememiştim.

 

En sonunda gözlerimi zorlukla da olsa açtığımda tepemde ki bembeyaz ışığın gözlerimi almasıyla hızla gözlerimi geri kapattım.

 

"Kağan," dedim fısıldayarak.

 

Bir kaç saniye sonra alıştıra alıştıra gözlerimi tekrar açtığımdaysa karşımda bana bakan hemşireyle göz göze geldik.

 

"İyi misiniz?" dedi. O an elim dehşetle yüzüme gitti. Maskemin yüzümde olduğunu anlatınca rahatladım.

 

Bazen günlerce yüzümden çıkartmadığım için bazenleri yüzümde olup olmadığını unutuyordum.

 

"Maskeniz, açılmadı merak etmeyin. Ben doktorunuzu çağırayım, sizi o bilgilendirir." dedi. Sesimi değiştirebildiğim kadar değiştirerek konuştum.

 

"Albay Arif Bozkurt." dedim. Konuşamayacak kadar yorgun hissediyordum kendimi.

 

"Onu da hemen çağırıyorum." dedi ve odadan çıktı. Dışarıdan gelen sesleri o an algıladım. Kafamı sağ taraftaki camın olduğu tarafa çevirdiğimde Ağlayan Ahsen ve Yalçın Korkmazı görmeyi beklemediğim kesindi. Bakışlarımı biraz daha sağa çevirdiğimde gözleri kıpkırmızı olmuş Asya ve Rüzgarı görmeyi de beklemiyordum. Dördü camdan bana bakıyordu.

 

Bakışlarım onların 3-4 metre arkasında, duvara yaslı duran ve bakışlarını üzerimden çekmeyen Kağan'a döndü. Başka da kimse görünürde yoktu.

 

Bu kez bakışlarımı odanın solundaki cama kaydığında tüm İmha Timinin orda olduğunu gördüm. Asena duvara yaslanıp kafasını elleri arasına almıştı. Mert ve Ufuk birbirlerine sarılıyordu. Uraz koridorda volta atarken Efe de sadece karşısını izliyordu. Abim, Asena'ya doğru ilerleyip başına bir buse kondurduğu sırada Araz'ın bakışlarıyla bakışlarım kesişti.

 

"Uyandı! Vallaha uyandı!" diye bağırdı. Bütün herkesin bakışları bana döndüğü sırda içeriye doktor girdi.

 

"Merhabalar," dedi. O sırada içeriye giren Arif Albay konuştu.

 

"Bizi biraz yalnız bırakabilir misiniz?" dedi. Doktor başıyla onaylayarak çıktı.

 

"Komutanım," dedim. Ayaklanmaya çalıştığımda eliyle beni durdurdu

 

"Otur güzel kızım." dedi. Başımla onayladım.

 

"Sakine annem," dedim. Sesim kısık çıkıyordu.

 

"İyi kızım, sana olanları daha söylemedik." dedi. Başımla onayladım.

 

"Duymasın komutanım, görevde diyin. Lütfen." dedim. Tekrar fenalaşması isteyeceğim son şey bile değildi.

 

"Öyle yapacağım, kızım." dedi.

 

"Armina, hastane çalışanlarının olmadığı zamanlarda maskeni çıkartıp, kendi kimliğinle kalabilirsin."

 

"Evet, İCO kimliğini öğrendi fakat bunu basına veya başka birine söyleyeceklerini zannetmiyorum."

 

"Gündeme oturman ve daha çok ün kazanman, onların açısında eksi olur."

 

"Bu yüzden basına sunmayacaklarından neredeyse eminim."

 

"Sen, kimliğini bilenler dışında herkesten eskisi gibi gizli tutmaya devam edeceksin." dedi.

 

"Emredersiniz." dedim. Bana ses değiştirici cihazı uzattığında onu hızla maskemin altına soktum ve aktif hale getirdim. Albay gülümsedi.

 

"Ben gidiyorum, birazdan geleceğim." dedi. Başımla onayladım. Bir dakika kadar sonra doktor içeriye girdi.

 

"Merhabalar tekrardan." dedi.

 

"Merhaba." dedim bende.

 

"İzninizle, sizi muayene etmeliyim." dedi. Başımla onayladım.

 

"İğne batıracağım, hissedip hissetmediğinizi söyleyin lütfen." dedi. Yine onu başımla onayladım.

 

Sırasıyla, bacaklarıma, ayaklarıma, parmaklarıma, ellerime ve kolumun bazı yerlerine iğneler batırdı. Bir kaç şey daha yaptıktan sonra konuştu.

 

"Kan testinizi de beklemeliyiz elbette fakat şu an kalıcı bir hasar yok." dedi.

 

"Teşekkürler." dedim.

 

"Durumunuz artık normal, dilediğiniz kadar ziyaretçi alabilirsiniz." dedi.

 

"Dışarıdakilere söyleyin, isteyen gelsin." dedim. Beni onaylayıp kapıdan çıktı.

 

Bir kaç saye sonra odaya fişek hızında Ahsen Hanım girdi.

 

"Kızım!" diye bağırdı ve resmen üstüme atladı.

 

"Ahsen hanım," dedim zorlukla.

 

"Ay kızım kusura bakma! Ay özür dilerim! Acıttım mı bir yerini? He acıttım mı?" telaşla cümleler kurduğu sırada elimi omzuna koydum.

 

"İyiyim Ahsen Hanım." dedim. Onu üzmek istemiyordum.

 

"Rica etsem maskemi çıkartabilir misiniz?" dedim.

 

"Tabii ki kuzum." dedi ve maskemi çıkarttı.

 

Bir kaç saniye sonra tüm aile üyeleri odaya girdi.

 

"İyi misin Armina abla?" dedi Asya titreyen sesiyle. Duygusuz bakışlarımı Asya'ya çevirdim.

 

"İyiyim, teşekkürler Asya." dedim.

 

"Nasıl hissediyorsun?" dedi bu kez Rüzgar.

 

"İyiyim dedim ya." dedim.

 

Herkes sorular yönelttiği sırada uyandığımdan beri sormak istediğim soruyu sordum.

 

"Kağan nerde?" dedim. Gitgide kendime geliyordum. Uyandığımdan daha az canım yanıyordu. Ve gitgide zihnimdeki sis bulutları azalıyordu.

 

"Bilmiyoruz." dedi Rüzgar. Anladım anlamında kafamı salladım.

 

"Az önce görmüştüm ama," dedim ve bir ümit onu gördüğüm yere çevirdim bakışlarımı. Ama yoktu.

 

Tekrar beni soru yağmuruna tuttukları sırada bıkkınca konuştum.

 

"Nefes alacak mecalim yok, lütfen soru sormayın." dedim. Gerçekten fazla bitkin hissediyordum.

 

Tam o sırada İmha içeriye girdi.

 

Alaca odanın köşesine geçerken, Ecel hızla üzerime atıldı.

 

"'Komutanım!'" dediler hep bir ağzıdan. Seslerini duyunca enerjimin yükseldiğini hissettim. Yalancı bir sitemle konuştum.

 

"Hastayım hasta! Alın şunları başımdan!" diye bağırdım. Ve sonra hep bir ağzıdan gülmeye başladık.

 

"Komutanım iyi misiniz?" dedi Mert. Elimi saçlarına soktum ve karıştırdım.

 

"Ya komutanım! Karizmamı bozdunuz ya! Zaten sizin hosteside ayarlamadınız!" dedi. Güldüm.

 

"Sen her halinle karizmasın bir tanem." dedim.

 

"Tamam vallaha vücudumu hissetmiyorum sırnaşmayın bi!" dedim.

 

"Aşk olsun be komutanım." dedi Ufuk.

 

"Armina komutanım bize tahammül seviyesi gözlerimi yaşartıyor." dedi Efe de.

 

Hepsi çekildiğinde abim tekrar yaklaştı. Saçımı okşadı ve alnıma bir buse kondurdu.

 

"Abicim, iyi misin?" dedi. Gülümsedim.

 

"İyi olacağım." dedim. Saçıma bir buse kondurdu.

 

"Merak etme, ben hep bir adım arkandayım." dedi.

 

"İyi ki varsın abi," dedim. Bakışlarımı Asena'ya çevirdiğimde mesajımı aldı ve sert bir sesle konuştu.

 

"İmha, ciddiyete bürün!" demesiyle Ecel hızla Alaca'nın yanına dizildi.

 

"Komutanım, iyi misiniz?" dedi Yazgı.

 

"Allahım, bu soruyu kaç defa alacağım, merak etmeyin. Bana ölmediğim sürece bir şey olmaz." dedim. Başıyla onayladı.

 

"Albay gelecek." dedim. Başlarıyla onayladılar. O sırda kapı açıldı. Arif albayım içeriye girdi.

 

"Tugay komutanı Tuğgeneral Kemal." dedi. Tuğgeneral Kemal, Tugaydaki en yüksek rütbeli komutanımızdı.

 

Kapının açılma sesini duyduğum an ayağa fırladım. Başımın dönmesiyle sendeledim fakat hemen dikleştim. Esas duruşa geçtim. Tüm tim esas duruştaydı.

 

"İmha Timi tim komutanı Kıdemli Üsteğmen Armina Kırşan, Mardin. Emredin komutanım!" dedim çıkarabildiğim kadar yüksek bir sesle.

 

Bir adım sağa dönerek konuştum.

 

"İmha, tekmil ver!" dedim. Tam tekmil verecekleri sırada Tuğgeneral Kemal konuştu.

 

"Rahat olun. Tekmile gerek yok." dedi. Hepimiz rahata geçtik.

 

Başım fazlasıyla dönüyordu ve bayılacak gibi hissediyordum fakat umursamadım.

 

"Kızım, otur sende." dedi.

 

"İyiyim ben komutanım." dedim bende.

 

"Kırşan! Bu bir emirdir. Emre itaatsizlikten ceza istemezsin değil mi?" diye sertçe konuşmasıyla el mecbur oturdum.

 

"Kızıl Gölge." dedi Tuğgeneralim. Tam ayağa kalkacağım sırada oturmamı işaret etti.

 

"Geçmiş olsun kızım."

 

"Sağ olun komutanım." dedim rahatsızlıkla. Koskoca Tuğgeneralin önünde oturmak, her neyse.

 

"Kızıl Gölge, askeri başarıların zaten ortada. Erken aldığın rütbeden de bu belli." Odadaki herkes pür dikkat Tuğgeneralimi dinliyordu.

 

"Sağ olun komutanım." dedim.

 

"Gittiğin operasyonlarda ki başarın, son esir düşüşünde 13 askeri ve 11 sivili ordan saatlerce hatta günlerce işkence görmüş halinle kurtarmanda cabası."

 

"Stratajik becerilerin, analatik düşünme becerilerin, fiziki yeterliliğini bir üstün olarak her zaman taktir ettiğimi bilmeni istedim."

 

"Görevim komutanım."

 

"Bu sebeplerden ve daha bir çok sebepten dolayı, sana daha üst rütbelerde ihtiyacımız olduğuna karar verdik."

 

"Terfi edeceksin Üsteğmen." demesiyle şokla yüzüne baktım.

 

"Anlayamadım komutanım?" dedim.

 

"Yüzbaşı olacaksın Üsteğmen. Ayrıca, kişisel fikrimi söylememi istersen biyolojik ailenin nüfusuna bir an önce geçmeni isterim."

 

"İstekleriniz benim için bir emirdir komutanım." dedim sert sesimle.

 

"Gerçekten fikrimi söyledi. Üsteğmen." dedi.

 

"Bozkurt Albay, sana teklif ettiği izinleri yalvar yakar reddettiğini ve bu kez de reddedeceğini söyledi."

 

"Estağfurullah komutanım." dedim. Bakışlarım Arif komutanıma döndüğünde 'Ben bilmem.' dercesine bir bakış attı.

 

"3 hafta izinlisin Üsteğmen, duruma göre 1 ayada çıkarabilirim. Terfini, iznin bitince alacaksın." dedi.

 

"Emredersiniz." dedim. Heyecanımın sesime yansıdığını hissediyordum.

 

"Bozkurt." dedi Tuğgeneral.

 

"Emredin komutanım." dedi Albayım.

 

"Gidelim." dedi ve kapıyı açtı.

 

"Emredersiniz." dedi Arif Albayım ve sırayla dışarı çıktılar. Odada ki kimseden çıt çıkmıyordu. Ecel ise korkuyla bana bakıyordu. Sinsice gülümsedim.

 

"Yüzbaşı mı? Aha sıçtık." dedi Uraz. Herkes pür dikkat Eceli dinliyordu.

 

"Allahım, sen bizi ablamın gazabından koru." dedi Efe.

 

"On yıl bizi ezecek. İkiziz diye demiyorum bir tık, ufacık hava atar." dedi Asena.

 

"Ben taşınıyorum." dedi Ufuk.

 

"Teğmenlikten 1 senede Üsteğmenliğe terfi edince yaptıklarını hatırlayınca, bende geliyorum Ufuk." dedi Mert. Abim konuştu.

 

"Ya yapmaz benim kardeşi-" dediği sırada sözünü kestim.

 

"Yahu Yüzbaşı var burda! Haddinizi bilin!" dedim.

 

"Aha başladık." dedi Asena.

 

"Kes be!" dedim. Gülmeye başladık. Odada ki herkes gülmeye başladı.

 

Karnıma ağrı girmesiyle yüzümü buruşturdum. Kimse görmeden yüzümü düzelttiğim sırada Ahsen Hanım konuştu.

 

"Güzel kızım, seninle gurur duyuyoruz." dedi

 

"Ne kadar hakkım var bilmiyorum ama seninle gurur duyuyorum kızım." dedi Yalçın bey.

 

İkisinin sözleriyle gülümsedim.

 

"Teşekkür ederim." dedim.

 

"Tebrikler Armina abla. Ne denir gerçekten bilmiyorum." dedi. Öyle komik söylemiştiki istemsizce güldüm.

 

"Teşekkürler Asya." dedim.

 

"Hakkım yok biliyorum ama, seninle gurur duyduğumu bil Armina." dedi Rüzgar. Şaşkın bakışlarımı ona çevirdim.

 

"Teşekkürler?" dedim sorarcasına.

 

"Ben zaten gurur duyuyorum be ikiz! Ya ne benim ikizim ya! Yalnız biz ikiziz, sen yüzbaşı ben teğmen. Böyle kader mi olur! Hem ben senden büyüğüm 2 dakika!" Araz'ın sözleriyle gülümsedim.

 

"Sağ ol, Araz." dedim. Miraç bey konuştu.

 

"Yeni rütben hayırlı olsun, Armina." dedi. Sesi sıcacıktı.

 

"Sağ ol Miraç." dedim. O bana adımla hitap etmişken ona resmi bir şekilde hitap etseydim garip olurdu.

 

Bakışlarım istemsizce Ilgaz ve Barın'a döndü. İkisi de duygusuz bakıyordu. İstemsizce kaşlarım çatıldı. Ve tam o an, kalbimin kırıldığını hissettim.

 

İnsanda mı değillerdi? Hiç mi merak etmemişlerdi? Bu kadar mı nefret edilesiydim?

 

Bu garip davranışlarının sebebi, benimle dalga geçmek miydi?

 

Psikolojik bir sıkıntıları olduğunu düşünmüyordum, benim dışımda herkese iyilerdi.

 

Keşke 'Nasıl oldun' diye sorsalardı. Daha az kırılırdım belki de. Ben onların yüzüne bakarken İmha konuştu.

 

"'Başarılarınız daim olsun."' dediler hep bir ağzıdan.

 

"Başarılarım değil, başarılarımız İmha." dedim. Hepsi gülümsedi. Bende gülümsedim.

 

O sırada hemşire içeriye girdi.

 

"Hastayı lütfen yalnız bırakalım." dedi. Herkes benimle vedalaştıktan ve Ahsen hanım odadan çıkmamak için hemşireye resmen yalvardıktan sonra, en sonunda oda da tek başıma kaldım.

 

Kağan'ın da burada olmasını ne çok isterdim, belki o da benimle gurur duyardı?

 

Çok çabuk alışmıştım ona, galiba gerçekten ondan hoşlanıyordum.

 

Çok yanlış bir zamanda itiraf etmiştim kendime bunu. Ondan hoşlandığımı fark ettiğim an aklıma gelince istemsizce gülümsedim.

 

Daha sonrasında aklıma gelenlerle yüzüm asıldı.

 

Neden gelmemişti?

 

.

.

.

 

 

~1669 kelime~

 

 

Merhabalar!

 

 

Nasılsınız, iyisinizdir inşallah.

 

 

Yazılılarım başlıyor, bu hafta çok fazla bölüm gelemeyeceğini belirtmek isterim.

 

 

Anlayışınız için teşekkür ederim.

 

 

Fazla uzatmayacağım, malum dersler.

 

 

Yazım hatalarım varsa, affola.

 

 

Geldik en merak ettiğim kısma,

 

 

Bölüm hakkındaki düşünceleriniz👉🏻

 

 

Düşüncelerinizi yorumlarda belirtmeyi ve bölümlerimizi oylamayı lütfen unutmayınız!

 

 

Bir sonraki bölüme kadar, sağlıcakla kalın!

Loading...
0%