Yeni Üyelik
10.
Bölüm

9. Bölüm: Doğum Günü

@birbakipcikiyorumm

⭐️Bölümümüzü yıldızlamayı ve yorum yapmayı unutmayınız⭐️

.

.

.

 

"Özür dilerim, özür dilerim. Gerçekten fark etmed-"

 

"Acımadı bile abi," dememle telaşlı ifadesi sırıtmaya dönüştü.

 

"Oy ben senin abi diyen dillerini," dedi ve yanıma tekrar oturdu. Komidine uzanıp saç kurutmayı file taktı.

 

"Dön bakalım arkanı." demesiyle sözünü dinleyip arkamı döndüm.

 

Kremi sırtımdaki yaralara sürmeye başladı. Acıkmaktan korkarcasına, nazikçe sürüyordu.

 

Kimse acımamıştı ve bir çok yara bırakmıştı.

Abimse yaralarıma derman olmak istiyordu.

 

Timimden başka kimsenin beni bu kadar seveceğini düşünmemiştim.

 

Gözlerim doldu.

 

"Bitti güzelim. Karnınada sürelim." demesiyle başımı havaya kaldırdım.

 

Gözyaşlarımı sakladım.

 

Daha sonra abime doğru döndüm. Karnımı sıyırdım.

 

Öyle bir baktı ki yaralarıma, sanki kendi canı acıyormuş gibi.

 

Küçük Birgen gülümsedi. Abisi onu seviyordu. Yalnız değildi.

 

Karnımdaki sargıları çıkardı, krem sürdü ve tekrar sardı.

 

"Bitti güzelim," demesiyle yüzüne baktım. Gözleri dolu doluydu.

 

"Şimdi sırada, saçlarını örmek var!" dedi ve gülümsedi. Bende gülümsedim ve arkamı döndüm.

 

Saç tarama spreyini saçlarıma sıktı. Tarakla güzelce taradı. Daha sonrasında saçımı ikeye ayırdı. Bir tarafını örmeye başladı.

 

Birinci örüğü bitirdi ve ucuna kırmızı kurdeleli tokatı taktı.

 

"Ne güzel ördün öyle." dedim kendimi tutamadan.

 

"Küçükken Asya'nın saçlarını örerdim. Aslında her gün kavga çıkardı ben öreceğim diye ama genelde ben savaşı kazanır ve saçlarını örerdim. 3-4 yaşlarından beri örüyoruz sıra sıra." dedi ve güldü. Gülümsemem soldu.

 

O zamanlar benim saçlarımı uzatmam yasaktı. Kulağımın altına geçerse benim için hiç iyi şeyler olmazdı.

 

"Ne güzel." dedim zorlukla.

 

"Güzelim bişey mi oldu?". dedi Ilgaz abim.

 

"Yok yok ne olacak canım." dedim ve abime döndüm.

 

"Ee diğer örüğe geçmeyi düşünüyor musunuz? dedim emrivaki bir tavırda.

 

"Emredersiniz Komutanım!" demesiyle güldüm.

 

"Aferin asker."

 

Saçlarımı örmesi bittikten sonra önüme geçti. Saçlarım kendiliğinde kurumuştu. Kurutmaya gerek kalmamıştı.

 

"Acıktın mı abicim, hadi aşağıda yemek yiyelim."

 

Aşağı inersek yine istenmiyorsun laflarını duyacaktım.

 

Ama yanımda abim vardı.

 

Bana bir şey olmazdı, yani umarım.

 

İnşallah bugün kalbim kırılmazdı çünkü ben gerçekten yorgundum.

 

Kendimi tutamazdım.

 

Son zamanlarda olan olaylar kilitli kapıların ardında sessizce bekleyen geçmişimi uyandırmaya çalışıyordu.

 

Eğerki geçmişim uyanırsa beni sadece tim toparlayabilirdi. Kendimi toparlayamazdım.

 

Tıpkı eskiden olduğu gibi.

 

Ilgaz abimi beklettiğimi fark edince konuştum. "Tamam abi, hadi inelim." dememle gülümsemesi büyüdü.Kolumun altından tuttu ve beni kaldırdı. Yürütmek için harakete geçeceği sırada konuştum.

 

"Kendim yürürüm." dememle istemeye istemeye bıraktı.

 

Canım yanıyodu ama eskisine kıyasla iyiydi. Kendim yürüyebilirdim.

 

Merdivenlerden aşağıya indik. Mutfaktan sesler geliyordu.

 

"Abi bu oldu mu ya?"

 

"Oğlum o ne öyle! Asyam yerine ayam yazmışsın!"

 

"Ana! Lan dur şurayı silsek olur."

 

"Bok olur Barın. Şıçtın pastanın içine."

 

"Ya olur." Bizde mutfağa doğru yürüyoduk. Mutfakla merdiven arasında uzun bir koridor vardı. Yaralı olduğum için yavaş yürüyordum.

 

Telefon çaldı.

 

"Miraç abi ikizin arıyor." dedi ve telefonu açtı Barın. Telefon hapörlördeydi.

 

"Bitti mi hazırlık?"

 

"Abi salonu hazırladık pastanın yazısını yazmaya çalışıyoruz."

 

"Asyayı daha fazla oyalayamıyorum. Yarım saate evdeyiz."

 

"Ay ay! Nasıl yetişecek! Miraç abi koş gıda boyasını getir düzeltelim."

 

"Ben niye getiriyorum it! Ben senden büyüğüm. Almayayım ayağımın altına!" Demesiyle Barın yerine sindi.

 

"Tamam abi ya! Ben gider alırım kilerden, hep beni zorbala zaten." dedi ve kaçarcasına mutfaktan çıktığı sırada bizde mutfak kapısının önündeydik.

 

Barkın'ın suratı beni görünce soldu.

 

"Sen niye burdasın?"

 

"Ablan acıkmış abicim, yemek yemeye indik."

 

"Ablam mablam değil o benim! Acıktıysada gitsin evinde yesin! Aş evi mi burası?"

 

"Çekil Barkın." dedi Ilgaz abim. Barın abimi ikiletmeden geri çekildi. Bizde içeriye geçtik.

 

Miraç elinde spatulayla önündeki pastanın kremasını düzeltiyordu.

 

Beni görünce gözlerindeli nefreti okudum.

 

"Sabah tost yapmıştım abicim, yer misin?"

 

"Fark etmez abi." Dememle Miraç bana döndü.

 

"Abi mi?"

 

"Ne diyim?" dedim bende meydan okurcasına.

 

Yüzüme sertçe bakmaya devam etti. Aynı bakışlarla karşılık veriyordum.

 

Daha sonra pastayla ilgilenmeye devam etti.

 

Ilgaz abim sabahki tostu ısıtıp önüme koymuştu. Dolaptanda ayran çıkardı. Tam önüme koyacakken Barkın girdi içeri.

 

"Ne abi? Sakat mı bu kız? Kendi alamıyor mu?"

 

"Alabiliyor abicim. Ama ben kardeşime kendi ellerimle vermek istiyorum. Başka soru?"

 

Barın sinirle önünde döndü. Ben de Ilgaz abime tost için teşekkür ettim.

 

Tostum bittiğinde ayağa kalktım. Tabağı ve ayranı lavaboya koydum. Tam sofrayı silmek için elimi beze uzattığım an Ilgaz abim elimi tuttu.

 

"Sen yaralısın bebeğim, bırakta abin halletsin."

 

"Tamam abi." Çok çabuk alışmıştım. Ben böyleydim aslında. Bana bir adım atana on adım atardım.

 

Kapının önünde araba sesi duyunca Barın ve Miraç kapıya koşturdu. Bende Ilgaz abime döndüm.

 

"Ne için bu kadar hazırlık?"

 

"Saat tam 12 de Asya'nın doğum günü başlıyor. 20 dakika sonra yani." demesiyle abime döndüm.

 

"Ayın kaçı ki bugün?"

 

"16 Temmuz şu an. Asyamın doğum günü 17'si."

 

17 Temmuz Asya'nın doğum günüydü, 18'i ise benim.

 

"18'i de Araz'ın doğum günü, Bir gün arayla doğdular. İnanılmaz değil mi? Bazen keşke aynı gün olsaydı ikisini beraber kutlardık diyoruz." dedi ve hafifçe güldü.

 

Benimde doğum günüm demek istedim. İkiz olduğumuzu mu unutmuştu, yoksa benim o gün doğmam onun için önem arz etmiyor muydu?

 

"Benimde." dedim çok kısık sesle. Duymadı, beni duymadı. Zaten beni hiç kimse duymazdı.

 

"Asya'nın yanına gitmem lazım." dedi ve mutfaktan çıktı.

 

Ben kimsenin umrunda değildim.

 

İnsanlığı tutmuştu ve yardım etmişti.

 

O kadar.

 

Huzurlarını bozmak istemesemde sabaha kadar mutfakta kalamazdım. Sessiz adımlarla mutfaktan çıktım. Salonun önünden geçerken tüm kardeşlerin salonda olduğunu gördüm. Her yeri süslemişlerdi. Asya'nın üstünde pembe bir elbise vardı. Kocaman gülümsüyordu.

 

Bende tam şu an gülümsemek isterdim.

 

Önünde Barın ve Miraç'ın yaptığı dev pasta duruyordu. Herkes alkış tutuyordu. Akrep ve yelkovan 12'yi gösterdi. Asya mumları üfledi. İçeriden "İyiki doğdun prensesim." tarzı sesler geliyordu. Onlar mutluydu. Bana ihtiyaçları yoktu. Onları izlemeyi bırakıp merdivene doğru yürüdüm. Duvara tutuna tutuna yürüyordum çünkü canım çok yanıyordu.

 

Merdivene geldiğimde nefeslendim.

 

Bana ihtiyaçları yoktu.

 

Ama benim onlara ihtiyacım vardı.

 

Beni sevmiyorlardı.

 

Ama ben onları seviyordum.

 

Canları yanmıyordu.

 

Ama benim canım çok yanıyordu. Kalbim acıyordu, çok acıyordu.

 

Gözümden akan yaşa engel olamadım. Merdivenlerden çıkmaya başladım. Tırabzanlara tutuna tutuna çıkıyordum.

 

Hiç mi akıllarına gelmemişti? Armina'yı da çağıralım, tamam sevmiyoruz ama en azından o da bir insan. 'Çağıralım oturur kenarda o da' bile mi dememişlerdi?

 

Hiç mi akıllarına gelmemişti?

 

Hiç mi akıllarına gelmemiştim?

 

Evet yeni tanışmıştık ama ben onların dediklerini duyduktan sonra bile onları seviyordum.

 

Abilerimdi onlar benim, kardeşlerimdi, ikizimdi.

 

Ama onlar için ben hiç bir şeydim.

 

Odamın kapısının önüne geldim. Kapıyı açtım, yatağa doğru ilerledim. Beni sadece timim düşünürdü. Albayım düşünürdü, sultanım düşünürdü, devremlerim düşünürdü. Başkada kimse düşünmezdi.

 

Beni kimse sevmezdi, ben hak etmiyordum çünkü.

 

Ben, yalnızlığın, acının kucağına doğmuştum.

Annem hep yaşadığımız şehirde havanın günlük güneşlik olduğunu, ama beni kucağına aldığı an onun için kasvetli bir dönemin başladığını söylerdi.

 

Birgen Taşkıran.

 

Anlamı yalnızlıktı benim adımın. Annem koymuştu. Anneme bir gün adımı neden Birgen koyduğunu ve adımın anlamının ne olduğunu sormuştum. Bana demiştiki;

 

"Kucağıma aldığım gibi anladım seni sevmeyeceğimi. Hayalimdeki isim Doğaydı ama seni kucağıma aldığım gibi senden nefret ettim. Bir sebebi yok, seni sevmedim Birgen.' ve eklemişti. 'Hep yalnız kalacaktın, acı çekecektin. Seni kimse sevmeyecekti. Bende hayatını tanımlayan bir adın olsun istedim. Birgen koydum adını. Bak, dediğim gibide oldu. Seni kimse sevmeyecek Birgen, yalnız kalacaksın. Adın sana hep yalnız olduğunu hatırlatacak.' Bu annemin benimle olan en uzun konuşmasıydı. 9 yaşındaki bir kıza bunu söylemişti. Acımadan.

 

Abisinin nefret ettiği, annesini yüz karası, babasının en büyük hatası.

 

Kimsenin sevmediği Birgen.

 

Doğduğu için cezalandırılan Birgen.

 

Yaşamayı hak etmeyen Birgen.

 

Canlı canlı gömülen Birgen.

 

Ben her şeydim, ama sadece bir şey değildim.

 

Ailesinin biricik kızı.

 

Adımın aslında Doğa olacağını ve adımın hikayesini öğrendikten sonra kendimi herkese Doğa diye tanıtmıştım. Yalnızlığımı dindirmek için.

 

Ama bir işe yaramamıştı.

 

Hani hep yalnız kalacaktım anne? Bak Timim, albayım ve sultanım var. Devremlerim var. Evet çoğunluk beni sevmiyor ama beni sevenler bana yeter de artar.

 

Koyduğun iki ismide istemiyorum. Ben Armina'yım. Anlamı cesur ve yürekli olan.

 

Ben herkese rağmen hala ayaktayım anne.

 

Sen sevmedin, siz sevmediniz ama beni sevenler beni hiç bir zaman bırakmadı ve bırakmazda.

 

Onlar benim kardeşlerim, annem, babam. Onlar benim her şeyim ve ben onların biriciğiyim.

 

Size ihtiyacım yok.

 

Onlardan gayrı kimseye ihtiyacım yok.

 

Artık yok.

 

.

.

.

 

 

 

 

 

 

~1308 kelime~

 

 

 

 

Merhabalar.

 

 

 

Hiç çoşkulu değilim bu yüzden ünlem koyamayacağım. Çünkü bugün Armina'nın geçmişinin küçük bir kısmını gördük.

 

 

 

 

Sizlerden özür diliyorum ama Arminamız çok güçlü bunu unutmayalım olur mu?

 

 

 

 

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yorumlara burakmatı unutmayın!

 

 

 

Kendiniz iyi bakın, allaha emanet olun canlarım.

Loading...
0%