Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Bir Hilal Uğruna

@birbaskayazar

Kalem, fırça, mermer nedir? Birer oyuncak!

Şaheserler süngülerle yazılır ancak!

Hüseyin Nihal Atsız


2002 TUNCELİ, ÇEMİŞGEZEK


"Halacığım hadi uyu artık güzelim"


Asena kendisine artık uyumasını söyleyen halasına baktı. Büyük yeşil gözlerini kırpıştırdı. "Annem ve babam gelene kadar uyumam" dedi inatla. Halası Kübra omuzlarını kaldırıp indirdi. "Ama onlar-" demesine kalmadan Asena sözünü kesti. "İşteler biliyorum, ama söz verdiler. Bugün beni görmeye gelecekler. Yanımda uyuyacaklar." dedi.

Kübra minik Asena'nın yanına oturuverdi. Elinde ki tavşanlı oyuncağı salladı. "İyi de sen zaten birine arkadaşlık ediyorsun" dedi. Asena tam itiraz edecekken dış kapının kilit sesi duyuldu. Asena olduğu yerden fırladı. Hızla evin koridorunda ilerleyip dış kapıya vardı. O sırada babası ve annesi eve giriyordu. Annesi içeri girip kendisine doğru koşan minik kızı görünce kollarını iki yana açtı. Asena heyecanla bağırdı.

"Anne!"

O sırada babası kapıyı kapatıp kilitledi. Asena'nın halası Kübra, kapıya doğru gelip abisi Kadir'e sarıldı. "Hoş geldiniz abi" dedi içli içli. Kadir kendisine sarılan bacısını kollarının arasına aldı. "Hoş bulduk bacım. Hoş bulduk". Asena annesine sarıldıktan sonra babasının bacağına yapıştı. "Baba!" dedi heyecanla. "Geleceğini biliyordum". Kadir kendisine yapışan küçük kızı kucağına aldı. "Tabi geleceğim kız, söz verdik bir kere. Asker sözünden döner mi hiç?" dedi. Asena babasının boynuna sarılarak "Dönmez!" Diye haykırdı. Babası daha sonra Asena'yı karşısına aldı. "Sen niye uyumadın? Hele bir söyle bana" dedi. Asena ellerini birleştirerek babasına baktı. "Sizi bekledim" O sırada annesi Asena'nın açık duran saçlarını topluyordu. "Ama saat çok geç oldu annecim". Halası Kübra, Asena'nın kıçına hafifçe vurdu. "Anlatamadım ki zilliye! Tutturdu da annem ve babamla yatacağım diye"

Annesi başını hafifçe yana eğdi. "annecim sen uyusan bile biz senin yanına gelirdik. Neden uyumadın?" dedi. Asena omuzlarını kaldırıp indirdi. "Ben sizinle uyumak istiyorum" Babası hızlı bir manevrayla kızını omzuna aldı. "hadi o zaman yatalım çiçeğim" dedi ve Asena ile birlikte uyumaya gitti. O sırada Kübra yengesine döndü. "Nasılsın Nesibe? İyi bir haber var mı?" diye sordu. Nesibe ayağa kalktı. Kübra ile birlikte mutfağa geçtiler. Masaya oturdular. Nesibe'nin sessizliği Kübra'yı ürkütmüştü. Nesibe masada duran sürahiden bardağa su doldurdu ve kana kana içti. Ardından bardağı sertçe masaya bıraktı. "hiç iyi değil." Dedi. "Her gün en az yirmi çocuk götürüyorlar Kübra. Hiçbirini önleyemiyoruz."

Kübra'nın içini endişe kaplayıvermişti. Abisi ve yengesi inanılmaz askerlerdi. İkisi de kıdemli astsubaydı. Yaptıkları ile konuşulan askerlerdi. Onların bile elinden bir şey gelmiyorsa, ne olacaktı bu memleketin hali?

Kübra daha sonra "peki şimdi ne yapacaksınız?" diye sordu. Nesibe kafasını çevirdi. "Birkaçını etkisiz hale getirdik. Gerisini Allah bilir" dedi. Kübra tam bir şey söyleyecekken minik Asena içeri girdi. "anne hadi sen de gel artık"

Nesibe olduğu yerden kalkıp Asena'yı kucağına aldı. Ve ikisi birlikte odasına ilerledi. O sırada babası, Asena'nın yatağını düzenlemekle meşguldü. Nesibe kucağında ki uyku sersemi kızı ile odaya girdi. "biz geldik" dedi sessizce. Kadir yatağın yorganını kaldırdı. Nesibe de minik kızını yatağın içine yerleştirdi. Daha sonra ikisi de kızlarının yanına sırnaştı. Asena annesinin ve babasının yanında olmalarının verdiği huzur ile gözlerini kapattı. Sıcaklıkları uykusunu getirmişti. Kadir sıcak hareleri ile baktı kızına.

Ellerini saçlarına attı. Hafif dalgalı saçlarına dokundu. Saçları o kadar narindi ki sanki her an kopmaya hazırlardı. Kadir daha sonra hafifçe kızının saçlarına eğildi. Derin bir nefes çekti. Ciğerlerini, çilek kokulu şampuanın, kızının bebeklik kokusuyla karışmış kokusuyla doldurdu. Asena olduğu yerde kıpırdandı. Henüz daha tam olarak uyumamıştı.

Tekrar açtı yeşil gözlerini. "anne" dedi "bana ninni söylesene". Nesibe kocaman gülümsedi. "hani sen büyümüştün, koca kız olmuştun? Koca kızlar ninni dinler mi hiç?"

Asena olduğu yerde kırpıştırdı gözlerini. "şimdi küçüldüm" dedi şımarık bir şekilde. "küçüklere söylenir"

Nesibe hafifçe eğilip kızının alnına minik bir öpücük bıraktı. Küçük kız hem annesinin hem de babasının elini tuttu. Ardından da Nesibe Hanım mırıldanmaya başladı.


"Elma attım, yuvarlandı.


Gitti beşiğe dayandı,

Bebek uykudan uyandı

Nenni, oğul oğul, Nenni yavru yavru, Nenni bebek bebek, Nenni balım..."


O sırada Kübra kapı eşiğinden onları izliyordu. Bu tablo onu sıcacık etmişti. Daha sonra eşikten içeri girdi. Yavaşça yatağın ucuna oturdu. Nesibe hanım devam etti.


"deve gelir katar gider.


Çamurlara batar gider,

Yavrusunu atar gider

Nenni, oğul oğul, Nenni yavru yavru, Nenni bebek bebek, Nenni balım..."


Asena'nın babasının ve annesinin ellerini tutan elleri, serbest kaldı. Kübra kocaman gülümsüyordu. Kadir Kübra’ya doğru baktı. "görüyorsun dimi bak, sesi güzel bir karım var" dedi. Nesibe hafifçe kıkırdadı. Kübra ise başıyla onayladı. "ya sorma, kızı da öyle düşünüyor. Baksanıza hemen nasılda uyudu. Ben tam bir buçuk saat uğraştım, bana mısın demedi!" diye sitem etti. Kadir daha sonra karısına baktı. "e bir Nesibe olmak kolay değil" dedi. Nesibe hanım bu iltifata hafif bir tebessümle karşılık verdi.


Asena derin bir uykuya geçtikten sonra hep birlikte odadan çıktılar. Nesibe ve kadir üzerini değiştirmek içi odalarına girdi. Beş dakika içerisinde ikisi de mutfaktaydı. Kübra onlara sandviç ve kahve hazırlıyordu. Kadir sordu. "ne yaptınız bu üç günde, Asena bir zorluk çıkardı mı?". Kübra bir yandan domatesleri dilimlerken, bir yandan da abisine cevap verdi. "ilk gün parka gittik. Arkadaşları ile askercilik oynadı. Hamza da ordaydı" kadir tek kaşını kaldırdı. "ne işi var o çocuğun orada? Asena onu sevmez ki". Kübra da hafiften gülmeye başladı. "biliyorum, ama Asena onu garip bir şekilde oyuna almaya karar verdi. Ha bir de şart sundu" dedi. Nesibe merakla atıldı. "ne şartı?" Kübra gülmekten bıçağı düzgün tutamıyordu. " "sende bizimle oynarsın, ama terörist olacaksın. Bende seni vuracağım" dedi"

Kübra’nın cümlesi ile kadir küçük bir kahkaha attı. "babasının kızı!" dedi gururla.

Nesibe de güldü bu olaya. Ancak daha sonra gülüşü yavaş yavaş solmaya başladı. "Kadir" dedi endişeyle. "Ne olacak bu çocuk? Şimdiden neler yapıyor baksana, ilerde de tuttursa asker olacağım diye. Ne yaparız o zaman!"

Kübra sandviçleri masaya koydu ve kahvelere döndü. Bir yandan da abisi ve yengesine kulak veriyordu.

Kadir karısına yanaştı. "Dur bir güzelim" dedi. "Hele bir o zaman gelsin. O zaman bakarız çaresine"

Kübra kahveleri masaya koyup, karşılarına oturdu.

"Evet yenge, bakma sen çocuk zamanı oyun zamanı. E çevresinde de bir hayli asker olunca oyunları da bu olur"

Nesibe kıpırdandı. "Sorun o değil ki. Etkilensin bir şey demiyorum. Ama olurda büyüyünce asker olursa?"

Kadir karısının ellerini tuttu. "Daha büyümedi Nesibe. Biraz sakin olur musun?"

"Büyümeyecek mi kadir? Bizim yarın ne olacağımız belli değil. Ben onun yarınları belli olsun istiyorum."

O an herkes sustu. 'Yarın ne olacağımız belli değil' kelimesi herkesin yüzüne bir tokat misali çarpmıştı.

"Evet, yarın ne olacağımız belli değil" dedi kadir sakince. "ancak geleceğe de karışamayız ki be yavrum. Bırak istedikleri gönlünce olsun. Hem kendine bir bak. Sende askersin. Kızlar analarına çeker derler. Gurur duyacağına üzülüyorsun." Nesibe hanım tam tekrar söylenmeye başlayacakken kadir bey eliyle dur işareti yaptı. "görevden geldik. Hadi sandviçini ye de yat." Dedi ve sandviçten bir parça kopararak karısının ağzına soktu.

Nesibe ağzına tıkılan parçayı çiğnemeye başladı. Ardından da Kadir, karısının daha fazla konuşmasına müsaade etmeden onu odasına götürdü. Nesibe sıkıntıyla yatağa girdi. Kadir hafifçe karısına eğildi. Dudaklarını alnına bastırdı. Sonra tekrar kapıya yöneldi. "Sen gelmiyor musun?" diye sordu Nesibe. Kadir arkasına döndü. "Bir sigara içip geliyorum" dedi.

Kadir bey mutfağa girdikten sonra balkon kapısına doğru ilerledi. Kübra masayı toplamıştı. "Bana bir kahve daha yapsana" dedi. Kübra abisine doğru döndü. "abi, uyuyamazsın ama" Kadir balkona çıkıp sigarasını ateşledi. "Uyumayacağım zaten"

Kübra kaşlarını havalandırdı. Islak ellerini havluya sildi. "neden?" diye sordu. Kadir sıkıntıyla bir nefes çekti sigarasından. "bu gece ek nöbetim var benim Kübra" dedi. Kübra şaşırdı. Endişeyle "İyi de sen şu an izin de değil misin? Nöbet çıkışı değil misin?" diye sordu. Kadir aldığı nefesi dışarı verdi. "bu gece baskına gideceğiz."

"Yengemin haberi var mı?" diye sordu Kübra. Kadir hızla cevap verdi. "sakın ha! Gözünü seveyim ses etme. Nesibe onsuz gittiğimi duyarsa ömür billah konuşmaz benle." Kübra kollarını kavuşturdu. "Haklı. Ben olsam ben de konuşmam" dedi imayla. Kadir ona aldırmadan bir nefes daha çekti. "sen çok konuşma" dedi.

Kübra abisinin yanına, balkona çıktı. "Abi" dedi sıkıntıyla. Kadir kardeşine bakmadı. "Biliyorum Kübra, biliyorum. Hep aynı terane. Anladık korkuyorsunuz. İyi de korkunun ecele faydası yok be kızım" dedi. Kübra kaşlarını çatarak abisine baktı. Kadir ise kolunu kardeşinin omzuna attı. "kızma" dedi gülümseyerek.

Kübra kaşlarını düzeltti. "Kızmıyorum , korkuyorum" dedi sakince. "Hadi ben neyse de, size bir şey olursa, şu küçük yavrucak ne yapar bilmiyorum"

Kadir sigaradan son bir nefes çektikten sonra küllüğe bastırdı. "Öyle bir şey olmayacak, söz. Asker sözü.". Kübra kafasını kaldırıp abisine baktı. Kadirde hafif kafasını çevirdi. "Ne? Ne bakıyorsun? Söz dedik ya kızım, asker sözünden döner mi?"

Kübra kafasını abisinin omzuna yasladı. "Dönmez..." dedi mırıldanarak.


GECE 02:36


Kadir timi ile birlikte Tunceli Çemişgezek, Kırklar dağında pusuya yatmış, vatan hainlerini bekliyordu. Geniş bir arazi araştırması yapmalarına rağmen bir şey bulamamışlardı. Ancak son günlerde sürekli yer değiştirerek yanan kamp ateşi, çevre köylülerinin dikkatini çekmişti. Onlarda bu durumu hemen karakola bildirmişti. Şimdi timin hepsi dağın başında yanan ateşi izlemekteydi. Kadir telsizinden sessizce konuştu. "İsmail, görebildin mi oğlum yüzlerini?"

Cümlesinin bitiminden hemen sonra cevap geldi. "Göremedim komutanım. Ancak ikisi kadın, üçü erkek olmak üzere tam beş kişiler" kadir tekrar telsize yöneldi. "tamam koçum. Sen yerinden ayrılma, bir sıkıntı çıkarsa sana ihtiyacımız olacak. Ali, Kara, Zeynel, İbrahim siz benimle gelin.

Telsizden, hep bir ağızdan şu söz döküldü. "Emredersiniz komutanım"

Ardından Kadir, Ali, Kara, Zeynel, ve İbrahim yavaşça dağın eteklerinden inmeye başladılar. Bu taşlık ve kayalık yerden sessiz inmek epey zordu, ancak onlar askerdi. Görünmez ve duyulmaz olmak onların işiydi. Kadir yavaşça yamaçtan aşağıya indi.

Yaklaştıkça konuştukları duyuluyordu. Kadının biri bağırdı. "Salak salak iş yapıyorsunuz! Biz ne yapacağız bu kadar çocuğu? Nasıl geçireceğiz sınırdan?" sakallı adam dişlerini sıkarak konuştu. "az daha bağırda, daha rahat duysun Türkler.

"Hepsini götürün demiyoruz zaten. İşe yarayanları alın sadece"

Kadın hafifçe sesini alçalttı, ancak hala gür çıkıyordu "Geri kalanları ne yapacağız?"

Adam oturduğu yerde yayıldı ve sırtını arkasında ki büyük kayaya yasladı. "sık kafasına gitsin" dedi. Kadın elini saçlarına geçirdi. "Sende ki bu rahatlık bir gün beni öldürecek. Madem kafasına sıkacaktık, o zaman onca zahmete niye girdik? Boşu boşuna risk aldık. Yakalanabilirdik!" dedi sinirle. Adam ise bu durumu hiç umursamadı.

O sırada Kadir ve ekibi onlara daha çok yaklaştı. Üzerlerinde ki kamuflaj elbiseleri ve gecenin karanlığı sayesinde gözükmüyorlardı -ki bu şu an onlar için büyük bir fırsattı- Kadir time dur işareti yaptı. Ardından da eliyle siper alın dedi. Herkes olduğu yerde siper aldı. Daha sonra terörist erkeklerden biri, kulağına gelen çıtırtıyla durdu. "durun" dedi panikle.

Herkes sustu.

Ortamda ki derin sessizliği çalılardan gelen hışırtı bozdu. Ancak hayır bu hışırtı timden gelmiyordu. Bu hışırtı, teröristlerin kaçırdığı ve alıkoyduğu sekiz yaşında ki bir çocuktan geliyordu.

Teröristlerden biri bunu fark edince hızla ayaklandı. "Lan çocuk kaçıyor!" bu bağırış üzerine küçük çocuk var gücüyle koşmaya başladı. Nefes dahi almadan koşuyordu. Fark edilmişti, görülmüştü eğer yakalanırsa onu yaşatmazlardı. O yüzden nefes dahi almadı. Teröristlerden biri ayağa kalkıp silahına davranınca uzaklardan bir silah sesi duyuldu. Terörist olduğu yere yığıldı.

Evet.

Kadir.

Kadir vurmuştu bu köpeği. Ardından var gücüyle bağırdı. "atış serbest!" timdekiler kendilerine verilen bu komutla, daha deminden beri sabırsızlıkla zapt ettikleri tetiğe bastılar. Önce kaçan diğer erkek ve kadın vuruldu. Ardından geriye daha demin tartışmakta olan kadın ve adam kaldı. Ancak onlar diğerleri gibi kaçmadılar. Bulundukları yerde siper alıp ateşlediler tüfeklerini.

Ancak karşılarına aldıkları Türklerdi. Ve bunu tüm dünya bilirdi ki 'savaş söz konusu olunca, Türklere bulaşılmazdı.'

Daha demin rahatça oturan adamın kafasına nişan aldı Kadir. Tam hedeflendi avının üstüne. Tetiğe basmadan önce ise şu sözler döküldü dudaklarından "Haklısın" dedi. "İşe yaramayanın kafasına sıkmak lazım". Ardından parmağını tetiğe indirdi. Ancak o daha ateşleyemeden adam kafasından vurulup toprağa düştü.

Kadir ne olduğunu anlamaya çalışırken omzuna isabet eden kurşunla acıyla bağırdı. Silahı parmaklarının arasından kayıverdi. Zeynel olduğu yerden seslendi. "Komutanım!" kadir elinden düşen silahı tekrar kavradı. "Bir şey yok" diye bağırdı. O sırada İsmail tarafından vurulup yere düşen kadında öldükten sonra hepsi yavaşça olduğu yerden doğruldu. Kadir ceketini çıkarıp omzunu bağladı.

O sırada telsizden İsmail'in sesi duyuldu. "Komutanım içeride daha fazlası var" kadir aldığı haberle dişlerini sıktı. "Köpek sürüsü diye boşa demiyoruz!" diye haykırdı. Ardından timi ile mağaraya doğru ilerledi. Ali mağaranın önünde durdu. İçeriden çocuk ağlamaları geliyordu. Daha sonra art arda duyulan silah sesleri timde ki herkesin tüylerinin diken diken olmasına sebep oldu. Kadir hızla içeri atıldı. Diğerleri de peşinden ilerledi. Kadir ilk önce temkinle adım attı. Ardındansa karşısına çıkan manzara ile adımları yavaşladı. Kanı dondu. Kadirin durduğunu fark eden askerler ne olduğunu anlamak için öne geçince, karşılaştıkları manzara onlarında kanını olduğu yerde bıraktı.

Çünkü karşılarında ki manzara bir felaketin göstergesiydi. Zeynel, olduğu yerden saydı. "15, 16, 17, 18... komutanım 18..." dedi feryatla. Kadir daha demin ağzının içinde savurduğu küfrü bu sefer dıştan söyledi. "Ben bunların yedi ceddini sikeyim!"

Karşılarında tam on sekiz çocuk, dört tanede terörist olmak üzere yirmi iki ölü vardı. Daha demin, peş peşe duyulan silah sesinin sebebi buydu. Yakalandıklarını anlamış, ve herkesin kafasına sıkmışlardı. Daha sonrada kendi beş para etmez canlarına kıymışlardı.

Kadir sinirle silahını duvara savurdu. Silah çarpmayla büyük bir gürültü koparttı. Gürültünün ardındansa küçük cılız bir ses. Küçük bir hıçkırık...

Timde ki askerler silahlarına davrandı. Kadir silahına davranan askerlerine işaret verdi. "Durun" timdekiler durdu. Kadir sesin geldiği yöne yürüdü, ancak kara onu durdurdu. "Komutanım, dikkatli olun. Yaralısınız. İsterseniz ben gideyim" dedi. Kadir kendisine söylenen saçmalığı, dinlemedi. Kara'nın elini ittirdi ve büyük siyah kutuların arkasına doğru yürüdü. O an gözleri yaşardı kadirin. Ama tuttu kendini.

Karşısında dokuz yaşlarında bir erkek çocuğu vardı. Elleri ayakları yara bere içindeydi. Yerde bir kadın yatıyordu. Küçük çocuk ise kadının elini sıkı sıkıya tutuyordu. Kadir çocuğa yaklaştı. Çocuk geriye ilerledi. Yerde yatan kadının elini daha sıkı tuttu. Kadir çocuğun ellerine baktı. Sonrada kadına. Yüzü parçalanmıştı. Bir bacağı yoktu. Ama ona rağmen başından ayrılmıyordu çocuk. Ardından yavaşça kollarını uzattı. "Gel" dedi yumuşakça. "Gel korkma, ben sana bir şey yapmam"

Çocuk, iyice geriledi. Ürkek bir kedi gibi duruyordu kadının yanında. Daha sonra hafifçe eline uzandı kadirin, ancak tam dokunamadı. Kadir yine yumuşak sesiyle konuştu. "Gel"

Ardından çocuk Kadir'in üstündeki Türk bayrağını gördü ve bir saniye daha kaybetmeden kadire sarıldı. Ağlamıyordu, ancak inlemesi ağlamasından beterdi. Kadirin yüreği sızladı. Gerçi bu tabloya kim duygusuz, tepkisiz kalabilirdi?

Kadir çocuğu kucakladıktan sonra tekrar timin yanına döndü.

Ali odada bulunan siyah kutuları inceliyordu. Yavaşça birinin kapağını açtı. Ve gördükleriyle beraber ikinci bir şok geçirdi. Kutuların içi mermi ve silah doluydu. Ali'nin ağzı açık kalmıştı. "Oha, biz bu kadar kullanmıyoruz. Siz bunu hangi boktan çıkardınız?"

Zeynel Ali'nin söylenmelerini duyup yanında gitti. Silah ve mermi deposunu gördü. "Vay babamın kemuğu..."

Zeynel yanda duran G3 silahını gördü ve hızla atıldı. "Ananı, G3 mü lan bu? Valla G3."

Silahı eline aldı ve incelemeye başladı. "Şuna bak götünün bokunu temizlemeyi bilmeyen herifler, G3 kullanıyor."

Ali kaşlarını çattı. "Cidden buna mı takıldın?"

Zeynel G3'ü eline alarak aliye baktı. "Evet"

Kara kutulara doğru ilerledi. "Bunları bildirin. Alıp götürsünler"

"Emredersiniz komutanım"

İbrahim timden ayrı olarak etrafı inceledi. Bastığı yerden duyduğu tahta sesi ilgisini çekmişti. Olduğu yere daha kuvvetli bastı. Evet burası taştan değil tahtadandı. İbrahim olduğu yere eğildi. Eliyle yerdeki tozları süpürdü.

O sırada kadir kucağında ki çocukla timin yanına vardı. "Lan" dedi kara. "Bu nereden çıktı?"

"Anasını, babasını, kardeşlerini hepsini katletmişler."

Ali olduğu yerden söylendi. "Orospu çocukları!"

Çocuk kadirin boğazına daha sıkı sarıldı. Kadirde aynı güçle çocuğu kavradı. 'Buradayım' diyordu kendince. 'Yanındayım'

Kara kadire seslendi. "Dur bakıyım"

Kadir durdu. Kara baştan aşağıya kadiri süzdü. "Yakıştı ha."

Kadir gözlerini devirdi. "Hadi be oğlum"

Kara üzerindeki ceketi çıkarıp çocuğun üstünü kapattı. Daha sonra cebinde sabahtan kalan bisküvi paketini çıkardı. Zeynel de cebindeki matarayı çocuğa doğru uzattı. Çocuk ikisinden de çekinerek kadire sığındı. Kadir bu durumu fark edip çocuğu alarak bulduğu bir köşeye oturdu. Ardından çocuğu kucağına aldı. Çocuk dolu gözlerle kadire baktı. Kara olduğu yerden çocuğa seslendi. "Adın ne senin?" çocuk karaya baktı. Sonra yüzünü kadirin gövdesine sakladı. Kadir "Konuşmuyor, getirene kadar inleyip durdu." Dedi. Ali olduğu yerden söylendi. "Anasını babasını gözünün önünde mi öldürdüler acaba?"

Kara "Anasını satayım böyle dünyanın” dedi.

Kadir eline aldığı bisküviyi çocuğa uzattı. Ancak çocuk ne bir şey yiyecek, ne de bir şey içebilecek durumdaydı. Kadir çocuğun dolu gözlerine baktı. O an gözünün önüne kendi kızı geldi. O dolu gözler Asena’nın gözlerine döndü. Kadir dayanamadı ve çocuğu göğsüne yasladı. "Kurban olurum" dedi yumuşakça. Ardından ortamda ki gergin havayı dağıtmak maksatlı çocuğa "Biliyor musun benim bir kızım var" dedi. Çocuk tepkisizce kadire bakıyordu. "Yanına götüreyim mi seni? Hemen kaynaşırsınız. Beraber oyun oynayın, yiyin, için, eğlenin. ne dersin?"

Çocuk ifadesizdi. Onun yerine Zeynel cevap verdi. "Oldu olacak damat diye alın siz bu öksüzü, komutanım" dedi.

"Höst!" dedi kadir anında. "Ben kızımı kimseye vermem" sonra çocuğun dolu gözlerini tekrar gördü. "Yani..." dedi. "Yanlış anlama, kızım kıymetlidir benim."

Sonra dayanamadı. "Büyüyünce bakarız" dedi istemeyerek. Timde ki herkes güldü. Çocuk ise hafif bir tebessüm etti. Kara çocuğun yüzünde ki tebessümü görünce söylendi. "Aha! İstiyor senin kızı"

Kadir çocuğa döndü. "Lan" dedi. "Harbiden istiyor musun?"

Çocuk tepki vermedi. Zeynel olduğu yerde sırıttı. "Bu sessizlik hiç tekin değil komutanım" dedi. Kadir hafif bir tebessüm etti. Zeynel daha sonra çocuğa döndü. "Alma oğlum sen o kızı. Çok çekersin babasından. Tecrübeme dayanarak söylüyorum, güven bana"

Kadir daha sonra kaşlarını çattı. "Biraz daha tecrübelenmek istemiyorsan kapat çeneni Zeynel" dedi. Zeynel anında sustu. Kara "e sende bir karar ver, alsın mı almasın mı?" kadir aniden çıkıştı. "Lan, konuştuğunuz şeye bak" dedi. "Hadi bırakın geyiği, çocuğu çıkaralım şu boktan" dedi.

Daha sonra tim gitmek için ayaklandı. Kadir o sırada çocuğun kulağına fısıldadı. "Eğer asker olursan, gel iste kızı." Dedi. Daha sonra gülerek, kendisine boş boş bakan çocuğu kucağına aldı ve ilerlemeye başladı.

Tim mağaradan dışarı çıkarken Kara durdu. Çömelmiş bir şekilde yeri inceleyen İbrahimi fark etti. "İbrahim hadi!"

İbrahim heyecanla bağırdı. "Komutanım!" Timdeki herkes durdu. İbrahim’e doğru döndüler.

"Komutanım, buranın altı boş!" timdeki herkes durdu. Ardından hızla İbrahim’in yanına ilerledi. Kara yere eğilip eliyle yokladı. Daha sonra elini yumruk yapıp hafifçe yere vurdu. Yerden çıkan tahta sesi ile anladı. Burada bir kapak vardı. Kara elleriyle kapağı kaldırabilmek için bir çıkıntı aradı. İki dakika boyunca verdiğin çabanın sonucunu, yere sabitlenmiş. Kulp görevi gören ipi bularak aldı. Kara yavaşça kapağı kaldırdı. Kapağın ardında bir iki metre kadar bir boşluk vardı.

İbrahim kafasını aşağıya doğru uzatacakken kara onu eliyle durdurdu. "Dur" dedi. "İçeride ne olduğunu bilmiyoruz. Bilip bilmeden her yere kafanı sokma!" İbrahim kendisine verilen uyarıdan sonra geri çekildi. Kadir kucağında ki çocuğu yere bıraktı. Ancak çocuk onu bırakmak istemiyordu. Kadir onu yere bırakınca hemen eline yapıştı. Timdekiler bunu gördükçe yüreklerinde ki sızlama artıyordu. Ellerinde olsa oturup ağlayabilirlerdi, ancak askerlik onlara güçlü olmayı öğretmişti. Oturup ağlayarak bir yere varılmıyordu. Kadir kendisine yapışık duran çocuk yüzünden rahat hareket edemiyordu. Bunu fark eden kara, "Komutanım siz çocukla kalın, biz bakarız" dedi. Kadir bunu mecburen onayladı. O çocuğu bıraksa da çocuk onu bırakmıyordu. Timdekiler temkinli bir şekilde aşağıya inmişti.

Kadir ise yukarda çocukla beraber kalmıştı. Kadir çocuğu köşeye çekti. Köşede ki kutunun üzerine oturttuktan sonra karşısına çömeldi. "Adın ne senin?" diye sordu. Çocuk yaralı yüzü ve dolu gözleriyle kadire baktı. Kadir çocuğun yüzünde ki çaresizliği gördü. "Niye konuşmuyorsun be oğlum?" dedi. İçi sızladı bir kez daha. Yüreği parçalandı. O da babaydı. O da evlat sahibiydi. Bundan dolayı daha çok sızlıyordu yüreği. Daha çok yaralanıyordu.

Bu memleket meselesi değildi, bu savaşta değildi, bu zevkti. Zevk için adam öldürmeye ise canavarlık deniyordu...

İnsanoğlu farklı bedenlerde farklı yaşamlar sürüyordu. Aynı dünyada farklı yaşamlar. Aynı dünyada farklı cennetler. Ve aynı cennetleri yıkan farklı cehennemler. Gönül isterdi ki dünyayı yakıp kavuran bu cehennemlerin hepsinin soyu kurusun.

Ama kötü düşünmemek gerekirdi. Var olan kötülüğün elbet bir karşılığı vardı. Bu yayılan cehennemlerin olduğu gibi. Ve eğer kadire soracak olursak bu terör cehenneminin tek bir karşılılığı, tek bir yok edicisi vardı.

Türkler.

Kendisi gibi birçok asker yetiştirmişti Türk milleti. Yaşamı bu yolda olmuştu kadirin, elbet ölümü de bu yolda olacaktı. Bu yaşına kadar vatan için yaşamış, vatan için çalışmıştı. Zamanı geldiğinde vatan için ölecekti.

Karşısında tir tir titreyen çocuğa baktı kadir. Ellerini tuttu yavaşça. "Sakin ol" dedi sessizce. "Ben buradayım"

Çocuk önce hafiften yavaşlar gibi oldu, ancak daha sonra eskisinden de hızlı titremeye başladı. Kadir ne olduğunu anlamaya kalmadan kafasına aldığı darbeyle yere yığıldı.

Hissettiği acıyla elini kafasına götürdü. Elinde hissettiği kanının sıcaklığı ile ayağa kalktı.

O an gördü, karşısında çocuğa doğrultmuş, tetiğe basmaya yeltenen köpeği. Hızla doğruldu, bulunduğu yeri terk ederek hızla atıldı adamın üstüne. Adam üzerine atlayan Türk askerinden kaçamadı. Kadir bütün gücüyle sarıldı adamın boynuna. Var gücüyle sıktı itin boğazını. Terörist bir yandan kadirin elinden kurtulmaya çalışıyor, bir yandan da boş vaatlerde bulunuyordu. "Bitmeyeceğiz komutan!"

"Bu dava bitmeyecek!" kadir artan sinirine kuvvet ekledi, ve daha fazla sıktı tuttuğu boğazı. "Bende..." dedi. "Sizi bitirmeden ölmeyeceğim" terörist kadirin cümlesinden sonra ayağıyla karnına vurdu. Ardından kadiri üzerinden atmayı başardı. Daha sonra hızla belinde ki bıçağa sarıldı. Hızla kadirin üstüne atıldı. Kadir hızla kendisine doğrultulan bıçağı tuttu. Terörist üstte, kadir altta büyük bir mücadele veriyordu. İkisi de var olan tüm güçlerini kullanıyordu. Ancak kadirin kullandığı kuvvet, yaralı kolunu acıtıyordu. Bir zaman sonra acı o kadar dayanılmaz hale geldi ki, acıdan dolayı hafifleyen kuvveti sebebiyle teröristin uyguladığı kuvvet galip geldi. Ve keskin büyük bıçak kadirin omzuna saplandı. Ardından terörist sapladığı bıçağı hızla çekip bir daha savurdu. Kadir acısına rağmen bıçağı bir kez daha yakaladı. Bir kez daha karşılık koydu. Tam ikinci bir bıçaklanma yaşayacakken, kulakları çınlatan silah sesiyle duruldular.

Ardından teröristin elleri hafifledi ve olduğu yere düştü. Kadir anlamaz gözlerle etrafa baktı. Ardından o keskin, yakıcı, ve bir o kadar da ketum bakışlarla karşılaştı. Nesibe. Karısı. Tam karşısında duruyordu. Kadir kafasını kaldırarak baktığı karısına sordu "Sen… nasıl?" Nesibe cevap vermeden hızla kocasının yanına ilerledi. Ve o an gördükleri ile yüreği ağzına geldi. Kadirin sol omuz kısmı kan revan içindeydi. Nesibe telaşla etrafa bakındı. Kadir hafif aralı gözleriyle endişesini gördü. "Sakin ol" dedi. "İyiyim"

Ardından çınladı kulakları. Kapandı gözleri. Yere düştü başı. Ve karanlığa hapsoldu bedeni.


3 Gün sonra…


Kadir bulunduğu hastane odasında hafifçe araladı gözlerini. Beyaz hastane duvarı netleşti gözünde. Daha sonra hafifçe etrafına bakındı. Elinde hissettiği sıcaklığa doğru döndü. Bir an yüzünde küçük bir tebessüm oluştu. Karısı tutuyordu ellerini. O bekliyordu yanı başında. Dizine yatmış ve orada uyuyakalmıştı. Kadir omzunda hissetmeye başladığı acı ile tısladı.

Nesibe duyduğu tıslama ile hemen kaldırdı başını. Ardından kadirin açılmış gözleri ile karşılaştı gözleri. "Kadir!" dedi heyecanla. Hızla boynuna sarıldı. "Uyandın" Kadir boğazına kapanan karısını kolları arasına aldı. "Uyandım" dedi.

Nesibe daha sonra geriye geldi. Kocasının yüzüne baktı. Yüzünü avuçları arasına aldı. "Sana bir şey olacak diye çok korktum" dedi. Kadir tam cevap verecekken, Nesibe sağ elini kaldırıp kocasına okkalı bir tokat attı. "Bir daha bensiz bir şey yapmaya kalkarsan ağzına sıçarım! Gebertirim seni, sıkarım topuğuna. Ne demek ya bana vermemek? Bostan korkuluğu muyuz biz?"

Kadir elini yanağına götürdü. "ama-" demeye kalmadan Nesibe bir tokat daha attı. "Aması falan yok, amana da sıçarım!"

Kadir kendisini tutamadı. "Sıç Nesibe!" dedi. "Sik anasını. Sanki bilmiyorsun niye yaptığımı." Nesibe hızla ayağa kalktı. "sorun da bu ya! Neden yaptığını biliyorum. Ama bu senin vereceğin bir karar değil!" dedi. Bağırıyordu. "Sen istediğin zaman kendini tehlikeye atabiliyorsun. Ama bana gelince her şey tam tersine dönüyor. Bende askerim kadir efendi. Bende astsubayım. Bende yeri geldiğinde tehlikede kalacağım. Biz bunun için yaşamıyor muyuz zaten? Asker olmak, tehlikede olmak değil mi zaten."

Kadir kafasını salladı. "Ben senin için uğraşıyorum." Dedi. "Senin için, kızım için, bacım için. Evet asker olmak tehlike demek. Ama ben asker olduğum kadar kocayım da, babayım da, abiyim de. Amacım korumak benim. Birinizden bir tehlikeye girerse ben ne halt yerim!"

Nesibe bir an durdu. "Sana bir şey olsa bir ne halt yeriz!" diye bağırdı. "sen kendine kıymet vermiyor olabilirsin, ama bizim için ne kadar değerli olduğunu bilemezsin. Ayrıca sen babaysan, abiysen, kocaysan bende anneyim! Anneyim, yengeyim, eşim!" dedi. Ardından çatık kaşları ve dolu gözleri ile kocasına baktı. "Bencilsin..." dedi fısıltıyla. Ardından da odadan çıktı. Kadir arkasından bağırmıştı ancak Nesibe bu bağırışları umursamadı. Kadir ayağa kalkmaya çalıştı ancak omzundaki yaranın verdiği acıyla olduğu yerde inledi. Olduğu yerde bir küfür savurdu. Yaklaşık yarım saat sonra timdeki arkadaşları odaya girdi. "Nerde benim Maraş canavarım?" dedi kara. "valla helal olsun, adam motor ustası diye geldi, notunu motunu yedi, ağzına sıçtı ortalığın ya"

Kadir kapıdan gelen sese doğru döndü. "Siz iyisiniz dimi kardeşim?" diye sordu. "bak" dedi kara. "Biz iyiyiz, biz iyiyiz sen iyi misin?" kara kadirin bacaklarını tuttu. "var mı buralarda bir ağzı sızı?" kadir bacağını tuttu. "Yok çok şükür" dedi. Ardından kara bağırdı. "Nerde lan bacakların!?"


Kadir omzunun verdiği acıya gülme ekledi. "Oğlum güldürme beni" dedi. Daha sonra dakikalardır sormak istediği soruyu sordu. "Neredesiniz kaç gündür?"


"Buradayız" dedi. Kara. Kadir elleriyle alkış tuttu. "Bakıyorum yokluğumda IQ seviyelerinde baya artış olmuş. Valla bravo" dedi. Kara ve yanındakiler güldü. "hemen de sinirlenir" dedi Zeynel’e bakarak. Zeynel başını salladı. "bilmez miyim komutanım" Kadir daha sonra az önce sorduğu sorusunu yineledi. Zeynel ve İbrahim yanda dururken kara olanları anlatmaya başladı. "Seni hastaneye getirdikten sonra, bulduğun çocuğu mesut albaya bildirdik. O da onu yetimhaneye yerleştirmemizi emretti. İki gündür onunla uğraşıyoruz. İlk gün senin yanından hiç ayrılmadı. İkinci gün ise zorla çıkarttık." Dedi. Karanın cümlesi kadirin yüreğindeki sızlamayı yeniledi. 'ilk gün senin yanından hiç ayrılmadı, ikinci gün ise zorla çıkarttık' cümlesi yüreğindeki ateşi harlamıştı sanki. Yüreği burkulmuştu. O çocukta ne olduğunu bilmediği bir şey vardı. Umarım başına başka bir şey gelmezdi.

Kadirin duraksadığını gören kara konuyu dağıtmak maksatlı "Yenge nerede?" diye sordu. Kadir daha çok duruldu. "Kavga ettik. Bilmiyorum" dedi. Kara ve ekipten ses çıkmadı. Ardından koridordan gelen ve daha sonra odayı dolduran çocuk sesi odada ki gergin havayı dağıtmıştı.

Asena girdi odaya. Koşa koşa geldi babasının yanına. "Baba!" dedi heyecanla. Kadir heyecanla tek kolunu açtı "Kızım" dedi. Asena hızla babasının kucağına tırmandı. Daha sonra minik kollarını babasının gövdesine sardı. "Ne oldu baba? Neden hasta oldun sen?" kadir kucağına gelen kızına eğildi. Saçına minik bir öpücük bıraktı. "Bir şeyim yok babacım. Asker adam hasta olmaz. Gücüm düşmüş sadece. Ama gördüğün gibi hala sapasağlamım." Dedi. Asena kafasını kaldırıp babasının omzuna baktı. "Hıı yalancı." Dedi titrek sesiyle. "Omzunu neden sardılar o zaman?"

Kadir, Asena’nın önüne düşen tutamını kulağının arkasına verdi. "Uf oldu." Dedi yumuşak sesiyle. O sırada Nesibe içeri girdi. Asena babasına sordu "Neden?" babası kızına bakarak "Galiba biraz yaramazlık yaptım" dedi. "Annene baksana nasıl bakıyor bana" diye fısıldadı. Asena kafasını çevirip annesine baktı. "Evet, sana kızmış" dedi. "Bana da kızınca böyle bakıyor.”

Kadir hafifçe tebessüm etti.

Kadir daha sonra kapıda tarafa doğru baktı. İçeriye Kübra girdi. "abi!" dedi heyecanla daha sonra adımlarını hızlandırarak abisinin boynuna sarıldı. "iyisin" dedi ağlak bir sesle. Kadir bacısını kolları arasına aldı. Bir şey diyemedi o an. Kübra geri çekildi. "hani öyle bir şey olmazdı" dedi fısıldayarak. Kadir konuşamadı. Kübra abisinin elini tuttu. "çok korktum sana bir şey olacak diye. Çok korktum"

Kadir bacısının gözlerine baktı. 'özür dilerim' dercesine baktı. Kübra tekrar abisine baktı. O sırada kadirin gözleri Nesibe’ye kaydı. Nesibe bir o kadar sinirli ama bir o kadar güzel bakıyordu. Daha sonra Asena bu dokunaklı sahneyi böldü. "hala benim çişim geldi" dedi. Odadaki herkes güldü.

"kız ben sana sormadım mı gelmeden tuvaletin var mı, yok mu diye?” dedi. Asena omuzunu kaldırıp indirdi. “O zaman yoktu” dedi. Kübra söylenerek yerinden kalktı. Ardından da küçük Asena’yı kucağına aldı. “Biz bir tuvalete gidip geliyoruz” dedi kadire doğru. Kadir başıyla onayladı. Daha sonra Kara bulundukları ortamın kalabalıklığını fark etti. “E biz dışarıda bekleyelim, çok kalabalık oldu burası. Bir şey olursa çağırırsın kardeşim.” Dedi. “Siz gidin dinlenin” dedi kadir. “Burada boşa beklemeyin”

Timdekiler bunu onayladıktan sonra yavaşça hastane odasından çıktı. Odada bir tek kadir ve Nesibe kalmıştı. Nesibe çatık kaşlarla yatağın yanında ki koltuğa oturdu. Kadir gözlerini kaçırmadan karısına bakıyordu.

“Konuşmayacak mısın?” diye sordu. Nesibe gözlerini kadire çevirdi. “Hayır.” dedi sertçe. Daha sonra “ben konuşursam ne olacak ki, hayır ne değişecek, bizim sözümüz dinlenm-.”

“Özür dilerim.”

Nesibe sözünü kesen sözcüğü duyunca durdu. Daha sonra etrafına bakındı. “Ya” dedi. “Senin camın falan mı açık, o dada bir sinek var sanki!”. Kadir gözlerini devirdi.

“Özür dilerim” dedi tekrardan. Nesibe yüzünü buruşturdu. “evet evet , kesinlikle bir şey var bu oda da”

“Özür dilerim!” diye bağırdı kadir. “Özür dilerim. Tamam amına koyayım, haklıydın. Kafama göre hareket etmemeliydim. Bencilik ettim. Beynimi sikeyim tamam mı? Ama ben…” dedi ve durdu. Kahve rengi gözleri, Nesibe’nin güler yüzüne takıldı. “Ne gülüyorsun?” diye sordu.

Nesibe olduğu yerden kalkıp kadirin yanı başında ki sandalyeye oturdu. İyice yanaştı kadire. Elini tuttu, yavaşça. “Bir daha…” dedi. “Benden gizli iş yaparsan, hiç acımam sıkarım iki topuğuna”

Kadir bir şey söylemeden baktı karısına. Gözleri, ellerini tutan ellere kaydı. “Sık” dedi yavaşça. “Ama topuğuma değil” dedi ve daha sonra Nesibe’nin ellerini sol göğsüne bastırdı. “Tam buraya…”

Nesibe elini çekti. Kadir iki kolunu yana açtı. “Sarılsak mı artık?” Nesibe hızla kadirin boynuna dolandı. Kadirde karısını sıkıca sarıp sarmaladı. “Bende özür dilerim” dedi Nesibe. “Biraz fazla üzerine geldim. Ama çok korktum kadir… sana bir şey olacak diye çok korktum.” Sesi ağlak çıkmıştı Nesibe’nin. Daha sonra bir yaş süzüldü yanağına doğru. İkisi de geri çekildi. Kadir büyük nasırlı ellerini karısının narin yanağına doğru ilerletti. “Tamam, geçti hepsi” dedi. “Hâla yaşıyorum bak.” Dedi. Daha sonra sırıttı. “Nesibe Al sancağın elinden kurtulmak kolay mı?” dedi. Nesibe ağlak bir şekilde güldü. “Kurtulamazsın zaten.”

Nesibe daha sonra duruldu. Kadirin gözlerinin içine baktı. “Hiç kurtulma olur mu?” dedi. Kadir bu kelimeden sonra kalbinin atışlarını kontrol edemedi. Nesibe’nin yüzünü avuçları arasına aldı. Alnını alnına dayadı. “Beni senden ayıracak, tek şey aha şu bayraktır sevgilim. O da vatan görevimiz.” Nesibe gözleri kapalı bir şekilde gülümsedi. “Aferin” dedi. “Adam ol…”

Ertesi gün kadirin taburcu olma günüydü. Nesibe bütün evrak işlerini halletmişti. Kızı ile beraber hastane koridorunda yürüyordu. Asena hastan koridorunda gezinen şekerciyi görünce annesinin elini çekiştirmeye başladı. “Anne! Anne şeker. Bak şeker” Nesibe kendisini çekiştiren kıza baktı. Daha sonra da şeker satan adama yöneldi. “Annecim yanımda hiç para kalmadı” dedi üzülerek. “Halan gelsin onunla alalım olmaz mı?” diye sordu. Tam o sırada da Kübra yanların da bitiverdi. “Ee ne duruyorsunuz abim bekliyor” dedi. Nesibe şeker satan adamı göstererek olayı anlattı. “Yanımda hiç nakit kalmadı Kübra” dedi. Kübra Asena’nın elinden tuttu. “O zaman sen abimi al, biz de şeker alıp sizi çıkışta bekleyelim” dedi.

Nesibe gülümseyerek teşekkür etti. Daha sonra hızlı adımlarla kadirin bulunduğu odaya doğru yürüdü. İçeri girdiğinde kadir çoktan hazırlanmış, yatakta oturur vaziyette karısını bekliyordu. Nesibe içeri girip kocasına baktı. “Ooo hazırlanmışsın” dedi. Kadir ‘e yani’ dedi gözleriyle. Nesibe kapıyı açtı ve önden gitmesi için kadire yol gösterdi. Kadir tek kaşını kaldırdı. “Koluma girmeyecek misin?” diye sordu. Nesibe kafasını olumsuz anlamda salladı. “Üstünü giyebiliyorsan, yürürsün de. Gücün gayet yerin de duruyor.” dedi. Kadir hayal kırıklığına uğrayarak baktı karsısına. Daha sonra yavaşça ayağa kalktı. Ancak daha sonra kolunu tutarak acı içinde tısladı.

Nesibe hızla yanına geldi kocasının yanına. “İyi misin, bir şey mi oldu?” dedi ve kadirin koluna bakmaya başladı. Kadir hızlı bir manevrayla karısını duvarla kendisi arasında kalan boşluğa kıstırdı. Nesibe ne olduğunu anlamayarak kadire baktı. Kadir önce karısının yeşil gözlerine baktı.

Sonra kaydı gözleri. Şeftalimsi pespembe dudaklara. Ateşiyse Nesibe’nin içine düştü.

Kadir yavaşça sokuldu. Ardından da dudaklarını pembe dudaklara sürttü. Daha sonra büyük bir tutkuyla öptü karısını. Nesibe şaşkınlığını üzerinden attıktan sonra kocasına karşılık verdi. Kadirin elleri Nesibe’nin beline dolandı. Gövdesine bastırdı karısını. Elinde olsa içine hapsetmek isterdi.

Nesibe’nin elleri kadirin boynunda bağlandı. İkisi de birbirlerine duydukları özlemin acısını çıkarırcasına öpüyorlardı. Daha sonra kadir yavaşça geri çekildi. İkisi de nefes nefeseydi. Ardından karısının yeşil gözlerine tekrar baktı. “Haklısın” dedi nefes nefese. “Gücüm yerinde galiba…”


Kadir iyileşeli tam bir hafta olmuştu. Artık yaraları tamamen iyileşmiş ve kapanmıştı. Eski çevikliğine kavuşmuştu. Hatta kadirce eskisinden daha çevik durumdaydı.


O gün onun ve karısının izin günüydü. Aynı zamanda da küçük Asena’nın okula başlayacağı gün.

Hep beraber erkenden kalkıp, güzel bir kahvaltı yapmışlardı. Kahvaltının ardından Kübra, Asena’nın saçlarını iki taraftan at kuyruğu halinde bağlamıştı. Üzerine de minik papatyalı tokayı takmıştı.

Yola çıktıklarında Nesibe ve kadir önde, Kübra ve Asena arkada olmak üzere okula doğru yürüyorlardı. Asena halasının yanında yürürken, etrafı inceliyor, gördükleri hakkında kendince yorum yapıyordu.

“Aaa hala bak, inek”

“Aaa hala, çiçeklere bak”

“Hala kuş gidiyor”

“Hala ben de kuş olabilirim değil mi?”

“Hala sen hiç kedi oldun mu?”

“Bence senden kedi olmaz”

“Hala burada niye pupatya yok?”

Kübra ellerini yüzüne kapatıp sıkıntılı bir nefes verdi. “halacığım sen bu kadar çok konuşurken yorulmuyor musun? He güzelim”

Asena halasının cümlesinden sonra yürümeyi bıraktı. Ve olduğu yerde durdu. “Sen beni sevmiyorsun artık” dedi ağlak bir sesle. Kübra gözlerini devirdi. Asena “yasaklıyorum seni. Artık halam değilsin. Baba bu bizim eve gelmesin” diye bağırdı.

Kadir önde karısının elini tutarak ilerliyordu. Kızının sesini duyunca arkasına dönmeden cevap verdi. “Olur babacım, gelmesin.” Asena sırıtarak halasına baktı. “Bak, artık gelemeyeceksin bize. Evsiz kaldın artık.” Kübra tek kaşını kaldırdı. “Tamam o halde. Annen ve baban görevdeyken, sen evde tek başına keloğlan izlersin. O çok korktuğun kuyu canavarı da seni evde yalnız görünce, gelip seni yer”

Asena korkuyla halasına baktı. Daha sonra koşarak babasının yanına ulaştı. Kollarıyla babasının bacağını sarmaladı. “Ya baba, yemesin beni, yemesin!” kadir gülerek Asena’ya baktı. Daha sonra onu kollarından tutarak omuzlarına aldı. “Korkma!” dedi gülerek. “Ben buradayım. Ben varken kimse yiyemez seni kuzum”

Asena babasının tepesine yerleşip, kafasına sarıldı. “Evet” dedi heyecanla. “Artık ben güvendeyim. Canavar artık Kübra’yı yiyecek!”

Kübra kafasını kaldırarak, abisinin tepesinde ki Asena’ya baktı. “Ne çabuk Kübra olduk?” diye sordu. Asena dilini çıkarttı. Kübra dayanamadı. Hızla Asena’ya yaklaşıp kıçına bir çimdik atıverdi. Asena acıyla tiz bir çığlık attı. “Baba” dedi ağlak bir sesle. Kadir gülmemek için zor duruyordu. “Efendim babacım?”

“Halam canavarmış! Baksana ısırdı beni” dedi ve elini arkasına götürdü. O an herkes kahkahalara boğuldu. Kadir daha sonra sahta bir sinirle Kübra’ya döndü. “Kız!” dedi. “Elleme çocuğuma”

Kübra kollarını kavuşturdu. Sonra hızla yengesinden tarafa geçti. “hıh! Bende yengeme giderim. Hem o beni sever” dedi. Nesibe yanına gelen Kübra’yı kolunun altına aldı. “Gel tabi yengem”

Kadir gözlerini kısarak, kınayan bir bakış attı. “Utanmıyorsunuz değil mi bizimle uğraşmaya” dedi. Nesibe ve Kübra omuz silkti. “Siz de bizimle uğraşıyorsunuz” diye cevap verdi Nesibe.


                                                                                                           🍁


Yaklaşık on beş dakikanın ardından Asena’yı bırakacakları okulun oraya varmışlardı. Nesibe elini kalbinin üzerine koydu. Kadir kızını omuzlarından indirdikten sonra karısına yaklaştı. “İyi misin, ne oldu?” diye sordu. Nesibe endişeli gözlerini kocasının gözlerine kilitledi. “İçimde kötü bir his var” dedi yavaşça. Kadir yavaşça karısının ellerini tuttu. “Aman güzelim, at artık şu düşüncelerini”


Nesibe tam cevap verecekken gözleri kadirim omuzlarına kaydı. Asena’yı göremeyince telaşa kapıldı. “Asena! Asena nerede?”

Kadir gözlerini devirdi. Daha sonra eliyle okulun önündeki papatyaları işaret etti. Asena ve Kübra yere çömelmiş papatya topluyordu. Nesibe onları görünce rahat bir nefes aldı.

Asena papatyalardan birini alıp halasının saçına taktı. Halası da aynı şekilde yerden bir papatya alıp Asena’nın saçına taktı. Kedi köpek gibilerdi, ancak birbirlerini seviyorlardı. Asena daha sonra eline birkaç papatya aldı ve annesine doğru koşmaya başladı. Hızla ilerledi. Yanına vardığında elindeki çiçekleri salladı. “Anne çiçek aldım sana, bak”

Nesibe kendisine uzatılan çiçekleri alıp salladı. “Annesinin bir tanesi” dedi ve kızının saçlarına minik bir buse kondurdu.

Kadir kollarını kavuşturdu. “Anneye çiçek, babaya ne?” Asena gülerek babasın baktı. “Babalar çiçek takmaz ki, baba” dedi. Kadir Nesibe’nin elindeki çiçeklerden birini alıp kulağına taktı. “Hayır, takarlar” dedi gülerek. “Bazen benim gibi kulağına…” Nesibe’ye doğru döndü. “Bazen de kalbine... Annen gibi.”

Nesibe utanarak kocasına baktı. Böyle bir iltifat hiç beklemiyordu. Utanarak gözlerini kaçırdı. Elindeki çiçeklere doğru baktı. Asena şaşkınlıkla ağzını açtı. “Anne, sen pupatya mısın?”

Nesibe çiçeklere bakarak kızına cevap verdi. “bilmem” dedi. “pupatya mıyım?” kadir gülerek cevap verdi. “pupatyasın, pupatya. Gönlümün pupatyası…”

Nesibe bu sefer kadire doğru döndü. Yanaklarının kızardığına emindi. O sırada ortamda yayılan güçlü kahkaha toparlanmalarına vesile oldu. “İlahi İsmail, hiç güleceğim yoktu.” Kadir tek kaşını kaldırdı. Ayağa kalktı ve kulağındaki papatyayı çıkarıp göğsündeki küçük cebe koydu. Daha sonra sesin geldiği yöne doğru baktı.

Karşı taraftan gelen Kübra’yı gördü. Daha sonra yanında bulunan ekip arkadaşlarını. Zeynel, Ali, Kara, İbrahim ve İsmail.

Yanlarına vardıklarında kadir sordu. “Sizin ne işiniz var lan burada?”

Kara olduğu yerden cevap verdi. “Küçük komutanı bırakmaya geldik” dedi. Asena karayı görünce hızla ona doğru koştu. “Kara amca!”. Kara kendisine koşan kızı hızla kucağına aldı. “N’aber fıstık?”

Asena kara amcasının yüzüne baktı. Dudaklarını büzdü. “Bu caniler beni okula yolluyorlar” dedi. Kara gözlerini kıstı. “Öyledir kızım bunlar. Hepsi canidir. Baksana babana, nasıl bakıyor bize” dedi.

Kadir hafifçe kaşlarını çattı. “Karıştırma lan kızımın aklını!” kara bir şey demeden Asena’yı yere bıraktı. Asena babasının elini tuttu. Dudaklarını büzüştürdü ve yalandan gözlerini yaşarttı. Kadir çaresizce Asena’nın yanına çömeldi. “Bana öyle bakma.” Asena omzunu silkti. “Yapma böyle” dedi kadir. “Okumak zorundasın”

Asena hiçbir şey demeden babasına baktı. Kadir kızının kulağına yanaşıp fısıldadı. “Asker olmak istiyorsan…” dedi. Ve geri çekildi. Asena gözündeki yaşları sildi. Babası ona gülerek göz kırptı. Asena hızla kollarını babasının boynuna doladı. Kadir kendisine sarılan kızını kollarının arasına aldı. Elleriyle saçlarını okşadı. Asena daha sonra yavaşça geri çekildi. Hızla annesine sarıldı. Annesi de onu sarıp sarmaladıktan sonra Asena okula doğru yürümeye başladı. Tam gidecekken durdu. Ve sağında duran halasına baktı.

Kübra kendisine dik dik bakan çocuğu görünce söylendi. “Ne bakıyorsun?”

Asena yüzünü ekşitti. “Bugün diğer günlerden daha çok çirkin olmuşsun” dedi. Kübra dişlerini sıktı. Daha sonra istemeyerek yere çömeldi. Kollarını iki yana açtı. “Öp de

güzelleşeyim o zaman” dedi. Asena hızla halasına sarıldı. Daha sonra dudaklarını halasının yanaklarına bastırdı. Geri çekildiğinde, halası da ayağa kalktı. “Tamam yeter bu kadar. Artık ayak altında dolaşma. Git hadi.”

Asena tekrar kaşlarını çattı. “Cadı” diye mırıldandı. Kübra kaşlarını kaldırdı. “bir şey mi dedin sen?”

Asena yalancı sırıtmasıyla halasına baktı. “Hayır, hayır demedim hala”

Daha sonra Asena önüne döndü. Gözlerini okulun önüne dikti. Okulun önü mahşer alanı gibiydi. Çoğunlukla çocuk vardı. Asena olduğu yerde derin bir nefes aldı. Saçındaki papatyayı çıkararak eline aldı. Önce papatyaya baktı. Ardından da arkasına döndü. Babası, annesi ve halasını kolları arasına almış ona doğru bakıyordu. Annesi ve halası ona doğru hafifçe el salladı. Onlara gülümseyerek el salladıktan sonra tekrar önüne döndü ve oklun bahçesine doğru ilerlemeye başladı.

O sırada pıtı pıtı okula doğru giden Asena’yı gören Kübra, dayanamadı. “Şuna bakın, nasılda sallana sallana gidiyor! Zilli.”

Kadir olduğu yerden nefeslenircesine güldü. “Neşesi daim olsun” dedi. “Âmin” diyerek cümleyi tamamladı Nesibe. Kadir o an içine huzur dolu bir nefes çekti. Aldığı nefesi vereceği sırada duyulan patlama sesi ile olduğu yerde sarsıldı. Neler olduğunu anlayamadan, yüzüne gelen kan ile görüşü kapandı. Yan tarafında oluşan boşlukla eli serbest kaldı. Eliyle yüzündeki kanı temizledikten sonra gözlerini açtı.

İşte o an değişti her şey.

Kübra şakağındaki delikle sırt üstü yere yığıldı. Başı omuzlarından tarafa eğildi. Ve gözünden yere bir damla yaş süzüldü. Kadir bu görüntü karşısında sendeler gibi oldu. Nesibe ise şaşkınlıkla yerde yatan Kübra’ya bakıyordu. Bir anda büyük bir patlama daha oldu. O an kulaklara dolan patlama sesi tüm kulakları çınlattı. Kadir çınlayan kulaklarını elleriyle kapattı.

Daha sonra ortalığa yayılan toz bulutu görüşünü bulanıklaştırdı. Toz bulutunun arkasından gelen silah seslerini duydu. Daha net görmek için başını o yöne çevirdi. Ve gördüklerinden sonra korkuyla Nesibe’nin önüne atıldı.

Köpek sürüsü gibi geliyorlardı.

Kollarını Nesibe’nin beline doladı. Ellerini arkasında birleştirdi ve sıkıca kenetledi. Nesibe elleri kulaklarında, Kadir’in göğsüne sığındı. Gözleri hala yerde yatan cansız Kübra’nın bedenindeydi. Uzaktan gelen silah sesi giderek yakınlaştı. Nesibe ellerini kadirin göğsüne koymuştu.

Sonra bir silah sesi kulaklarını tırmaladı. Korkuyla kadire doğru baktı. Daha sonra elinde bir ıslaklık hissetti. Endişeyle elini kaldırıp altına baktı. Ellerine bulaşan kanı görüne kadirin göğsüne doğru baktı. Kadir kan revan içindeydi. Daha sonra art arda ateş edilmeye başlandı.

Bir kurşun Kadir’in beline geldi. İkincisi bacağına. Üçüncüsü ise tam kalbine saplandı. Kadir duyduğu acıyla dişlerini sıktı. Daha sonra son bir kuvvetle dudaklarını araladı. Dudaklarını aralamasıyla, ağzından kan akması bir oldu. Dudaklarından boşalan kan Nesibe’nin üzerine döküldü. “Nesibe” dedi cılız sesiyle. “Seni seviyorum”

Kadirin Nesibe’yi sarmalayan kolları gevşedi. Elleri yanlara doğru serbest kaldı. Nesibe hızla kadiri kolları arasına aldı. Kadir Nesibe’nin kolları arasına düştü. Nesibe hızla kadirle yer değiştirerek ona siper olmaya çalıştı. Ancak arkasını dönmesiyle sırtının delik deşik olması bir olmuştu. Nesibe vücuduna aldığı kurşunlarla kan kusmaya başladı. Şimdi onunda kolları serbest kalmıştı. Hızla yüz üstü düştüler. Kadir sırt üstü yere serilmişti. Nesibe ise göğsünün üzerine serilmişti. Nesibe çektiği acıdan dolayı hızla nefes alıp veriyordu.

Gözleri bir an için durdu. Kadirin ön cebinde duran papatyayı gördü. Az önce neşe içerisinde alınmış minik papatya…

Şimdi kanla kaplıydı.

Nesibe gülümser gibi oldu. Gözlerinden akan damlalar kadirin göğsüne damladı.

Az önce mutlulukla bağrışıp oynayan çocukların sesi, çığlıklara, feryatlara ve ağlamalara dönüştü.

O gün onlarca asker şehit düştü.

O gün onlarca çocuk şehit düştü.

O gün onlarca ana-baba şehit düştü.

Ve o gün onlarca aşık şehit düştü.

Ertesi gün ise haberlerde tek bir manşet vardı.

“Tunceli, Çemişgezek de hain saldırı. Başın sağ olsun Türkiye…”

Loading...
0%