@birbilinmeyen_kale
|
İnsan bilmediği bir yolda ilerlerken korkardı, tedirgin olurdu. İlk defa gittiği bir yolda karşısına ne çıkacağını , başına neler geleceğini bilemezdi .
Peki insan bildiği bir yoldan giderken de aynı duyguları hissede bilir miydi ? Önceden geçtiği yollardan geçerken de aynı tedirginliği hissetmesi mümkün müydü?
Ben hissediyordum .
~~~~
Önümdeki akıp giden yolu seyrediyordum . Gecenin karanlığını aydınlatan sokak lambalarının gölgelerini birer birer geçiyordu içinde bulunduğum araç.
İkimizden de hiç ses çıkmıyordu. Benim için hava hoştu. Yanımdaki adamla sabah ki gibi bir konuşma yapmaktansa bu sessizliği tercih ederdim.
Fakat yanımdaki adam bu sessizlikten hoşnut değilmişçesine devamlı olduğu yerde kıpırdanıyor bana yandan bakışlar atıyordu. Sanki bir şeyler söylemek istiyor ama ne diyeceğini pek seçemiyor gibi bir hali vardı.
Özellikle de geçtiğimiz son beş dakikadır belli aralıklarla sanki bir şeyler demek istercesine dudaklarını aralıyor fakat hemen ardından bu fikirden vazgeçerek geri kapatıyordu .
Aslında bu hali dışarıda oldukça komik görünüyor bile diyebilirdim .
İlk baştaki bu hâli hoşuma gitsede gittikçe gözüme batmaya başladı. En sonunda dayanamayarak ben konuştum yoksa onun ağzını açıp konuşmaya pek cesareti yok gibiydi.
" Bir şey mi söyleceksin?" diye mırıldandım .
Kafasını hafifçe bana çevirdi bir kaç saniye suratıma baktı. Ardan " Yo, hayır. Onu da nereden çıkardın ? " diye sordu.
" Bilmem sürekli olarak yerinde kıpırdanıp duruyorsun. Sanki bir şey diyecekmiş ama diyemiyormuş gibi bir halin var. " Diye yanıtladım onu ardından da umrumda değilmiş gibi tekrar pencereden akıp giden yolu izlemeye geri döndüm.
En sonunda cesaretini toparlaybilmiş olmalı ki konuştu. "Ahueda ?" Diye mırıldandı dikkatimi kendisine çekebilmek için.
Ben de hafifçe ona doğru dönerek ne var anlamında kafamı salladım.
Yolu da kontrol ederek belli aralıklarla bana doğru bakıyordu.
" Konuşmayacak mıyız?" Diye sordu en sonunda .
" Neyi?" diye sordum bende. Doğal olarak.
Derin bir nefes alıp, kendini biraz zorlayak konuştu . "Bugün... olanlar hakkında konuşmayacak mıyız ? "
Bu sefer derin bir nefes alan bendim. Niye konuşalımdı ? Daha doğrusu neyi konuşacaktık ? Sabah sarf ettiği sözlerden pişman mı olmuştu?
Olsa ne fark ederdi. Tamam kırmış mıydı beni? Belki biraz ama tamir etmesine gerek var mıydı ki ?
Bizim öyle bir hukukumuz yoktu , gerek yoktu. Benim kırılmam zaten başlı başına koca bir saçmalıktı . Ne haddimeydi bu adama kırılmak.
" Bilmem gerek var mı sence ? Senin için bir önemi var mı ki konuşalım?" Diye sordum sesim yüksek değil aksine kısık yasılabilecek bir tondu ama kelimlemerde ağzımdan bir o kadar keskin çıkıyordu .
Duraksadı. Duydukları mıydı nedeni ? Tam olarak hangi kelimenin tesiriydi?
" Ahueda bak ben , sabah söylediklerim için -
Cümlemesini tamamlamasına izin vermeden sertçe sözünü kestim . Bedenimi tamaman ona doğru çevirerek konuştum.
" Pişman mısın? Sabah söylediklerin için pişmansın? Ne önemi var ? Ya da şöyle söyleyeyim bir öne mi var mıydı ki ? "
Tansiyon tekrardan yükseliyordu. Çok gereksizdi gerek yoktu buna . Bu adamla aynı gün içinde bir kez daha tartışmak istemiyordum .
" Ne demek önemi var mıydı ? Tamam bak haklısın söyledigim sözler hoş değildi. O gün zor bir gün geçirdim üzerine o adamında kışkırtması ile sana patladım . Olmaması gerekirdi çok haklısın. -
" Özür dilemeye mi çalışıyorsun Sercay?" Diye sordum tekrar sözünü keserek . İsminin yanına her hangi bir ek eklemedim bu kez . Gereksizdi çünkü o an .
Bu sefer o da bana doğru döndü. "Sözümü kesmezsen konuşmaya çalışıyorum ama sen izin vermiyorsun bile ! "
" Gerek yok çünkü! Bir önemi yok! " Diye çıkştım. Belki çok agresif belki de normaldi tepkilerim .
" Benim için var !" diye karşılık verdi artık oda tamamen bana bakıyordu. Böyle giderse kaza yapacaktık. O da bunun farkında olmalı ki arabayı sağa çekerek sert bir şekilde fren yaptı.
" Var benim için bir önemi var! O çenemi tutmalıydım tamam mı? Sinirimi senden çıkarmamalıydım . Buna hakkkım yoktu." Tamamen bedenini bana döndürmüş gözlerini gözlerime dikmiş çok ... çok ... şey bakıyordu . Derin...
Bakışlarından rahatsız olarak kaçırdım gözlerimi.
Tamam bu saçmalık bir an önce son bulmalydı çünkü ikimizde saçmalıyorduk .
Ama o benimle aynı fikirde değildi. " O adam kimdi Ahueda? Bir şey söylemeyecek misin ?" Diye sordu. Sesindeki hiddet azalmıştı. Hatta ses tonunda başka bir şeyler vardı fakat o an sezememiştim.
Hâlâ aynı şekilde devam ediyordu . Niye ya ? Ne yapacaksın o adamın kim olduğunu öğrenip ne yapacaksınn?
Dalarım uzaklara gönlüm sıkılır,
Sorma ,
Sorma,
Söyleyemem.
Aracın radyosunda çalan kısık sesli nakarat doldurdu arabadaki sessizliği.
Benim sesim de eskisi kadar yüksek değildi. Ruhumun yorgunluğu sesime yansımıştı .
" Hâlâ devam ediyorsun ..." Diye mırıldandım yorgunca .
Kafasını hayır anlamında salladı bu kez . " Hayır Ahueda , yargılamak değil niyetim. Hiç bir zaman da değildi. Bak o adam tekin birisi değil belli. Benim amacım o adam, eski bir hatansa ve kurtulamıyorsan yardım etme-
Kafamı tekrardan ona çevirerek hayretler içinde soludum. " Hâlâ eski bir hata diyorsun ! DEĞİL! TAMAM MI ? ESKİ BİR HATAM FALAN DEĞİL! HİÇBİRŞEYİM DEĞİL!"
" KİM O ZAMAN?" Diye gereksiz bir şekilde çıkıştı o da . "Kim bu adam o zaman? Ya ben yanında olmasaydım ? Ya sana bir şey olsaydı? Tekin bir herif olmadığı açık. Ya birine bir şey olsaydı Ahueda? "
Bir nefes daha çekti içine ve devam etti . " Bak bana söyle söyle ki sana yardım edebileyim . Eğer annen ve babanın duymasından falan endişe ediyorsan-
...
Sorma yangınlardayım zaman zaman
Sorma utanırım sorma söyleyemem ...
Çalan radyoyu hırsla kapatarak ona doğru döndüm.
" Ne duymak istiyorsun ? Endişem onun bunun duyması falan değil! Ne duymak istiyorsun Sercay? Sana niye söylemediğimi mi merak ediyorsun? Söyleyeyim o zaman sana bulaşmasını istemiyorum çünkü. Karışma , sorgulama , bulaşma , kurcalama.
Değmez ... Değmez çünkü. Bak bir kızın var olurda bir gün başına benim yüzümden bir şey gelirse kendimi affedemem . Anlıyor musun? Kimseye söyleyemem , kimseye benim yüzümden zarar gelmesine izin veremem . Bak bu adamın nasıl bir bela olduğunun sen belki gram farkında değilsin belki kahramanlık peşindesin ama olmaz. Duyma, görme , bilme. Endişen çocuklar içinse de zaten emin ol onların saçının teline zarar gelmesine senden önce ben izin vermem. Gerekirse kendimi yakarım yine izin vermem. "
Beni ondan beklemediğim bir sakinlekle dinledi ardın tek bir cümle söyledi .
" Peki ya sensen?"
Anlamazca ona baktım. O da anlamadığımı fark ederek devam etti.
" Peki diyorum endişem sensen? O zaman ne yapacağız Ahueda ? "
Boğazımın kuruduğunu hissettim , eş zamanlı olarak gözlerim hafifçe açıldı. Ne demişti o ? Endişe, ben, ney? Ne diyordu bu adam?
Elini yanağıma doğru uzatarak ne zaman aktığını dâhi fark etmediğim göz yaşlarımı tenime olabildiğince değmemeye özen göstererek narince sildi.
Ağlıyor muydum ki ben ? Bu ıslaklıklar neyin nesiydi ?
" Diyorum ki akan bu göz yaşları benim umurumdaysa ne olacak ? Biz o zaman ne yapacağız?"
Sertce yutkundum. Yok yok bugün bu adam kesinlikle bipolarlık falan yaşıyordu. Ucunu göremediğim yollara girmekden bahsediyordu . Olmazdı.
Bir şeyden korkunca insanın en iyi yaptığı şey kaçmaktı , görmezden gelmekti , kestirip atmaktı.
Oturduğum yerde dikelerek benden habersiz arsızca akan göz yaşlarını sertçe sildim onun aksine.
" Olmasın! Umrunda olmasın. " Diye sertçe söyledim. Sesimin sertliğine karşı altında yatan bir istek vardı. Lütfen umrunda olmasın... Kaldıramam ...
" Saçmalıyoruz şuan . Hadi çalıştır arabayı da gidelim insanlar bizi bekliyor biz burada..."
Kafamın cama doğru çevirerek onunla olan iletişimimi kestim.
Cıklayarak yanıtladı beni. " Cık olmaz , çalıştırmıyorum. "
Hadi ama ya ne olsun istiyordu bu adam ? Hiç işi gücü yok muydu? Bir de benim derdimi öğrenip ne yapacaktı .
" Sen bana herşeyi ama bak herşeyi en ince ayrıntısına kadar, ikimizin de müsait olduğu bir gün baş başa detaylıca anlatacağına dair söz verene kadar çalıştırmıyorum. Ayrıca eğer sen de dahil kimseye anlatmam dersen de ki bu da bir seçenek , Musa amacaya danışırım bende . Ne dersin? Seçim hakkını sana bırakıyorum."
Şaka mı diye suratına baktım bir süre ama gayet ciddi ve kendinden emin bir şekilde suratıma bakıyordu.
Seçim hakkı bırakmamıştı ki . Resmen beni tehdit ediyordu . Her halükarda babama söylemeyeceğim gayet açıktı .
" Bu yaptığın düpe düz şantaj!" Diye yakındım.
" Şantaj olsa seçme hakkın olmazdı Ahueda. " Diye yanıtladı yakarışımı .
" Sanki seçim hakkı bırakmış gibi konuşuyorsun bir de . İnanamıyorum sana . Senin hiç işin gücün yok mu ? Ne yapacaksın beni ? Benim başımdaki belayı ? "
" Buradan ilk seçeneği seçtiğin fikrini çıkarıyorum . Ayrıca dedim ya seni de endişelerim arasına aldım artık. Nasıl isterse öyle yorumla ama şimdilik erken acele etme." Diyerek göz kırptı ve arabayı çalıştırdı .
Bense duyduklarımın etkisinden çıkmaya çalışıyordum o sırada. Ne ? Ne demişti o?
Endişelerim arasına aldım derken neyi kast ediyordu ?
Bu konuşmadan sonra Sahralar 'ın evine varana kadar ikimizden de çıt çıkmamıştı. O suratında bir tebessümle yola devam ederken ben ifadesiz bir şekilde önüme bakıyordum.
Nihayet vardığımızda arabayı evin bahçesine park etti. Burası genelde iki katlı müstakil evlerin bulunduğu nezih bir siteydi. Sahra,Sercay ve Sulatan teyzeler hep birlikte bu evde yaşıyorlardı. Son bir yıldır Nihal teyze de kızının yanına yerleşmişti. Birazcık kalabalık bir nüfusa sahiplerdi .
Sahra ve Serkan ilk evlendikleri zamanlarda sadece Sultan teyze ve Salih amcayla beraber yaşıyorlardı fakat boşandıktan sonra Sercay ve kızı da onlarla yaşamaya başlamıştı . Bende bu yüzden bu eve çok sık gelemiyordum . Genelde Sahra bize geliyordu.
Arabadan inerek eve doğru adımlamaya başladık. Etraf oldukça sessizdi saat on bire geliyordu çok da şaşırmamak lazımdı. Evin dış kapısına ulaştığımızda Sercay anahtarını çıkararak kapıyı açmaya çalıştı. Çalıştı diyorum çünkü bir türlü kapıyı açamamıştı.
" Hayda, niye açılmıyor bu kapı şimdi! "
Bense kolarımı birbirine kavuşturmuş duvara yaslanmış kapıyı açmasını bekliyordum.
Bana tehditler savuran adama bakın daha bir kapıyı bile açamıyordu !
" Tahminen kaç güne kapıyı açmayı başarmış olursun acaba?" diye iğneleyici bir şekilde sordum .
Kapıyla uğraşmayı bırakarak anahtarı bana doğru uzattı. "Al çok biliyorsan sen aç küçük hanım. Sıkışmış heralde ondan açamıyoruz."
Elinden anahtarı alarak bu seferde ben kapıyı açmayı denedim ama Sercay haklı olmalıydı ki kapı gerçekten sıkışmıştı ve açılmıyordu .
Aklıma gelen fikirle tıpkı az önce benim yaptığım gibi duvara yaslanmış eğlenen bir gülümseme ile çabamı izleyen Sercay'a seslendim. " İzleyip duracağına yardım et de açalım şu kapıyı. Yanıma gel bak şimdi senkronize bir şekilde hareket edeceğiz. Ben anahtarı tam çevirdiğim sırada sen var gücünle kapıyı kendine çekip ardından ittireceksin. Tamam mı?" Diye sordum.
O da umutsuzca yanıma gelip dediğim gibi kapının kulpunu tuttu.
" Bak şimdi üç dediğimde aynı anda. Bir ... iki ... üç ." Ben anahtarın dilini çevirdim o ise aynı anda kapıya asılarak ittirdi ve "evreka" kapı açıldı fakat daha buna sevinemeden ensemde keskin bir acı hissetim.
Hissettiğim acı ile de dudaklarımdan bir "ah" nidası firar etti. Hemen ardındansa bir köpek havlama sesi ve tiz sesli bir kadının cırlaması kulaklarımı doldurdu .
" Ayyy! Yetişin komşular ! Hırsız var ! İmdat! İmdat! "
Sercayla aynı anda arkaya doğru döndüğümüzde karşımızda otuzlu yaşlarının sonuna gelmiş bir kadın ve elindeki tasmaya bağlı bir süs köpeği olduğunu fark ettim.
Ensemdeki keskin sızı ise kendini hatırlatmak istermişçesine sızım sızım sızlıyordu . Elimi enseme atıp dokunmak istediğimde ise ne kadar yanlış bir karar aldığımın farkına vardım çünkü dokununca çok acıyordu .
Bu kadın bana taş fırlatmıştı. Resmen beni taşlamıştı !
Bizim ona doğru dönmemizle cırtlak sesiyle cıyak cıyak bağırmayı bıraktı .
" Aaaaaa! S-sercay Beyciğim siz miydiniz? " Diye şaşkınca sordu. Bu sırada uyuz köpeği de havlamaya devam ediyordu.
Sercay ise şaşkınlığını üzerinden atarak cevapladı kadını. "
"Evet Nermin Hanım benim de niçin bağırıp duruyorsunuz? "
Kadın yalandan bir mahçuplukla konuştu . " Elizabetle birlikte yürüyüşe çıkmıştık . Biliyorsunuz formuna dikkat ediyorum bu yüzden her akşam yürüyüşe çıkıyorum sizin evin önünden geçerken de baktıkki iki karartı var hırsız sandım bende . Işıklarınız da yanmayınca bilemedim ."
Allah muhabbetlerini arttırsındı ama ben şuan çok fena acı çekiyordum .
" Anlıyorum Nermin Hanım ama lütfen bir dahakine daha dikkatli olun. Boş yere bütün siteyi ayağa kaldırmaya hacet yok." Diye yanıtladı kadını Sercay.
Benim burada canım yanıyor bunlar muhabbet ediyorlar!
En sonunda çıkmıştım bende.
"Muhabbetinizi bölmek gibi olmasın ama benim burada ensem yarıldı ! Bilmem farkında mısınız?"
Beni dudaklarını bükerek adının Nermin olduğunu öğrendiğim kadın yanıtladı. "Şekerim kusura bakma. Bir baktım cüce gibi bir şey dedim ben bunu isabet ettiririm dedim fırlattım . Ondan yani . "
Aaaaa ! Bir de kasıtlı yapmıştı! Cüce mi demişti o bana .
Tam ağzımı açacağım sırada Sercay söze atılarak konuşmamı engelledi .
" Nermin Hanım bir dahakine görüp görmediğiniz yerlere taş fırlatma alışkanlığınızdan vazgeçin. Arkadaşım daha büyük bir zarar da görebilirdi lütfen. Neyse gel biz içeride bir bakalım n'olmuş. Size de iyi akşamlar Nermin Hanım . " Diyerek beni kolumdan tuttuğu kendisiyle beraber bir çırpıda içeri soktu. Ardından kadının konuşmasına fırsat vermeden kapıyı suratına kapattı .
Kapıyı kapatınca tekrar bana doğru döndü. " İyi misin? Çok acıyor mu ?" Diye sordu.
Bende kinayeyle yanıtladım. " Turp gibi gibiyim! Kusura bakma sizinde sohbetinizi böldüm ama ! "
Evin girişinde orta boy bir antre vardı . Hemen karşısında salon , salonun yanında ise mutfak kalıyordu. Antrenin diğer tarafında ise üst kata çıka merdivenler vardı.
Yanıma doğru adımlayarak konuştu. "Hadi gel bir bakalım ensen ne durumda? "
Sorusuyla birlikte elim istemsizce enseme gitti. Şişmiş gibiydi . Canım da çok yanıyordu ama belli edesim yoktu.
O yüzden mi avazın çıktığınca bağırdın Ahueda?
Ne alakası var, can havliyle oldu bir kere o .
O bana doğru adımlarken benim adımlarımda senkronize bir şekilde geriliyordu. " Hiç gerek yok, biz hızlıca alacaklarımızı alıp gidelim en iyisi. Oyalanmayalım boşuna ." diye mırıldandım .
O ise beni hiç takmadan dibime kadar girdi, kolumdan hafifçe tutarak girişinde bulunduğumuz salondan içeri girerek beni koltuğa doğru yönlendirdi .
El mecbur önünde bulunduğum koltuğa oturdum , o da biraz mesafe bırakarak yanıma oturdu. Beni hafifçe yana doğru çevirdi . " Müsadenle" diye mırıldanarak saçlarıma uzandı . Bende tamam anlamında kafamı var ile yok arası hareket ettirdim .
Hafif bir dokunuşla saçlarımı omzuma doğru topladı . Elinin baskısını oldukça hafifçe tenimde hissettim fakat acıyan yere dokunduğundan mütevellit ne kadar hafif bir dokunuş olsa da canım yandı ve bir "Ah!' nidası dudaklarım arasından firar etti.
" Bir de gerek yok diyorsun Ahueda! Ensenin ne hâle geldiğinden haberin var mı? " Diye kınadı beni ardında derin bir iç çekti. Sesinde ki endişe ve kızgınlık parçaları benim uydurmam mıydı yoksa gerçek miydi ayırt edemedim o an .
" Çok acıyor mu? Benim ki de soru acıyordur tabi . Şu hale bak . Kıpkırmızı olmuş tenin. Artık taş nasıl isabet ettiyse ."
İki parmağını şiş olan bölgenin üzerinde tüy gibi bir hafiflikte narince gezdirdi . İlk önce tenimde ki temasının kesilmesinden ardından da koltuktaki hareketlilkten ayaklandığını anladım.
Karşıma geçerek " Ben buz getiriyorum , sen burada bekle kıpırdamadan. Olmazsa hastaneye geçince bir doktorada gösteririz ." diyerekten ben itiraz edemeden salondan çıktı .
Tamam şişmişti , acıyordu da ama doktora göstermelik bir durum olduğunu da sanmıyordum . Benim tenim fazla beyaz olduğu için minicik bir darbede bile fazlasıyla kızarırdı zaten . Kızarıklığı önemli değildi birazdan da morarmaya başlardı zaten . Zira biricik anneciğim mıncırmalrından mütevellit alışık olduğum bir durumdu bu .
Geçen bir kaç dakikanın ardından elinde bir krem kutusu ve buz ile birlikte salonun girişinde o belirdi . Krem kutusunun üzerinde ki yazıları okuyordu sanırsam . "Bunları bulabildim , işe yarar inşaallah. " Diyerek tekarardan az önce oturduğu yere geçti.
" Nerden çıktıysa . Sanane be ablacım benim evime giren hırsızdan ! Hayret bir şey ! Hacı mısın sen , şeytan mı taşlıyorsun!..
"AHH!" . Ensemde hissettiğim soğukluk ve beraberinde gelen acıyla birlikte ağzımdan kaçan "ah!" nidasına engel olamadım.
" Hay benim elimin ayarına! Gerçi benim elimin ayarı Nermin Hanım ' ın yanında pasif kalır."
Bir yandan söyleniyor bir yandan da buzu enseme tutuyordu .
Anlaşılan duruma benden çok sinirlenmişti . Gerçi ilk başta hiç öyle bir hali yoktu ama .
Tabi ben dilimi tutamadım. " Aslında pekte halime üzülmüş gibi değildin. Neredeyse özür dileyecektin kadından ." Ne dediğimi ise kelimeler ağzımdan çıktıktan sonra fark etmiştim.
Ben feci derecede saçmalıyordum . Bugün olanlar benim bümyeme yeterince fazla gelmişti acilen uyuyup beynimi sıfırlamam gerekiyordu .
" Saçmalıyorsun Ahueda! Düşmanın mıyım ben senin ? Senin canın yanınca neden sevineyim?" Sistemle yanıtladı beni.
Ardından da ayağa kalkarak konuştu. " Ben bir duş alacağım, sen de o sırada Sahra'ya bir şeyler ayarlarsın . " Buzu bana uzatarak konuşmaya devam etti. " Buzu da bir kaç dakika daha tut şişliği tam inmedi. "
Buzu elime bıraktıktan sonra hızlıca salondan çıkarak merdivenlerden çıkmaya başladı.
Bir dakika alınmış mıydı o ? Ben az önce trip mi yemiştim?
Gerçekten erkeklerin prenses olduğu çağa gelmiştik galiba .
Bir süre daha buzu enseme kompleks yaptıktan sonra işim bitince buzu mutfağa bırakarak üst kata çıkan merdivenlere doğru yöneldim .
Aşağı katta salonun haricinde Sultan teyze ve Salih amacın odası , mutfak , bir banyo ve küçük bir misafir odası bulunuyordu . Nihal teyze de geçici olarak bu misafir odasında kalıyordu .
Merdivenleri çıktıktan sonra hemen koridorun sağındaki ilk oda olan Sahraların odasına girdim . Orta boyuttta bir odaydı burası, giyinme alanın olduğu tarafa doğru ilerleyerek Sahra için rahat bir kaç parça eşya ayarlamaya başladım.
Hazırladığım kıyafetleri dolabın alt rafında bulun seyahat çantasının içerisine yerleştirerek odadan ayrıldım.
Sercay 'ın benden önce aşağı inmiş olabileceğini düşünerek merdivenlerden aşağı tarafa doğru baktım ama kimse görünmüyordu .
Bende bu sırada Emir için de bir kaç parça bir şeyler hazırlamaya karar verdim. Aşina olduğum odaya girdiğimde gözüme çarpan ilk şey Emir 'in onsuz uyuyamadığı , yatağının üzerinde duran peluş deve oyuncağı oldu .
Evet evet deve oyuncağı. Normalde çocuklar bir peluş ayıya yahut tavşana sarılarak uyurlardı fakat bizimkisi oyuncak devesi olmadan uyuyamıyordu .
Bir kaç yıl önce annemlerin umreden gelirken , Emir için aldıkları peluş bir deveydi bu . Emir bu deveyi uyku arkadaşı edinmişti kendine.
Emir'in dolabına yönelerek rahat edebileceği bir kaç kıyafet de onun için ayarladım . Bu odadaki işim bitince de elimde ki çantalar ile alt kata doğru yöneliyordum ki Melisa için de bir şeyler ayarlasam mı diye düşündüm fakat sonra bu fikirden vazgeçtim.
Benim , Melisa'nın odasına girip dolabını karıştırmamam doğru gelmedi o an fakat sonra bu fikirden de vazgeçtim. Sonuçta kötü bir niyetim yoktu, sadece onun için bir kaç bir şey alıp çıkacaktım .
Emir'in odasının tam karşı tarafında kalan odaya girdim. Karanlık odanın ışığını açarak oda da ilerledim beyaz ve pembe tonlarının çoğunlukta olduğu küçük bir çocuk odasıydı pek fazla değişik bir şey yoktu. . Benim dikkatimi çeken şey ise yatağın hemen yanı başındaki komodinin üzerindeki fotoğraf çerçeveleri olmuştu.
Üç adet çerçeve vardı. Bir tanesinde okul üniforması ile Melisa'nın tek olduğu bir resimdi , gülümsediği söylenemezdi. Bir diğerinde ise babası ile çekildiği bir fotoğraf vardı, biraz eski bir resme benziyordu. Melisa daha küçüktü , Sercay bile daha farklıydı . Üçüncü çerçevede ise Melisa ve Melisa ile aynı kızıllıktaki saçlara sahip olan bir kadın vardı. Kadın bir sandalyede oturuyordu yüzünde tebessümün zerresi dahi yoktu. Boş bakışlarla kameraya bakıyordu . Melisa ise onun aksine kadına sımsıkı sarılmış onda daha önce hiç böylesine içten ve samimi olduğunu görmediğim bir gülümseme ile kadına bakıyordu .Bu annesi Defneydi. Kadının bakışları öylesine donuktu ki bir fotoğraf karesinden dahi içimi dondurmaya yetmişti.
Bir kaç kez hariç çok görmemiştim bu kadını belki Sahra'nın düğünde falan . Yakından tanıdığım söylenemezdi .
Fazla oyalandığımı fark ederek dikkatimi fotoğraf çerçevelerinden alarak orta boylu dolaba doğru ilerledim.
En iyisi rahat bir takım koymaktı . Bir kaç dakika bakındıktan sonra çokda kurcalamadan bulabildiğim bir kaç parça kıyafeti Emir'in eşyalarını koyduğum çantaya Melisa'nınkileri de yerleştirdim .
Nihayet işim bitince odadan ayrılarak tekrar alt kata merdivenlere doğru yöneldim.
Alt kata indiğimde onun benden önce işini hallettiğini fark ettim . Merdivenlerin hemen karşısındaki duvara yaslanmış bir halde beni beklerken buldum.
Beni fark ettiğinde yaslandığı duvardan ayrılarak bana doğru adımlamaya başladı. Merdiven bitiminde karşı karşıya geldiğimizde elimde ki çantalar dikkatini çekmiş olmalı ki kafası ile elimde ki çantaları işaret ederek konuşmaya başladı.
" Bu çantalar nedir? Yoksa bizim evi hastaneye taşımaya mı karar verdin ? " Diye alayvari bir havayla sordu.
Bende aynı şekilde cevapladım ." Aynen, baktım sizin ev çok kalabalık bende birazını hastaneye taşımaya karar verdim . "
Elimde ki çantaları almak için uzandı bende itiraz etmeden çantaları ona bıraktım. Çantaları eline aldığında şöyle bir göz attı. Galiba gerçekten evlerinden bir şeyleri götürmemden falan korkuyordu. Bu durum bana kendimi ziyadesiyle rahatsız hissetirdi .
" Emir'in çantası değil mi bu, bayağı da ağır?" sorarcasına konuştu. İkimizde çıkışa doğru adımlıyorduk bu sırada .
Bu sorgu sual hiç hoşuma gitmiyordu . Ne ima etmeye çalışıyordu şuan ?
" Çocuklar için de bir kaç parça bir şeyler ayarladım . Bu yüzden iki çanta var. " Kapıyı açarak dışarı çıktım peşimden o da çıktı . O kapıyı kilitlerken bu sırada bende onu beklemeden arabaya doğru yöneldim.
Çok da geniş olmayan bahçede park edilmiş halde olan arabanın yanına vararak beklemeye başladım. Zaten kısa bir zaman diliminde Sercay kapıyı kilitleyip yanıma ulaşmıştı. Nihayetinde arabaya yerleştikten sonra onun aracı çalıştırması ile yola koyulduk .
Gecenin karanlığında ilerleyen araç ile birlikte zihnimin derinliklerine gömülen düşünce silüetleri bir bir girdiği derinliklerinden gün yüzüne sızmaya başladı.
Bundan sonra ne olacaktı?
Huzurlu günlerim gerçekten sona mı ermişti? Rahatça hareket edemezdim artık. Ruhumun katili özgürdü artık.
Onun esareti altında sürdürdüğüm hayata kaldığı yerden devam edecektim? Ben artık o eski kız çocuğu muydum? Onun kadar çaresiz miydim? Hiç umut yok muydu ?
Peki ya o? Onu ne yapacaktım? Onu da dahil edecek miydim?
Yanlış soru! Düşünmek bile yanlıştı . Onu bir şekilde atlatmalıydım .
Peki ya bir başkasına söylerse?
Söylerse söylesin. Belki böylesi her açıdan daha iyiydi. Bunca yıl tek başıma bir mücadele vermiş ruhumun katili o adamın esaretine boyun eğmiştim .
Bana yaptıklarına göz yummuştum.
Bana yaptıkları...
Midem bulanıyordu . Düşüncesi dahi midenin ağzıma gelmesi için yeterliydi .
Elim direkt arabadaki cam açma -kapama düğmesine gitti. Camı hızla aralayak gecenin soğuk havasının içeriye nüfuz etmesine izin verdim .
Düşuncelerim zehirli bir girdaptı ve beni usulca içine çekiyordu .
Sessizlik ise bu girdabı besleyen en yegane araçtı . O ise bu sessizliği bozan kişi oldu.
"Ensen ne durumda? Hâlâ sızlıyor mu?" diye bir soru yöneltti .
Ensem mi? Doğru ya , ben enseme darbe almıştım değil mi?
Sızısı aklımdan uçup gitmişti. Yaraya en iyi yama daha büyük bir yaradır derdi annem.
" Hayır, sızlamıyor." şeklinde yanıtladım onu .
Bir yola bir bana bakıyordu. Bir şeyi tartmak ister gibi bir hali vardı. Ne olduğunu anlayamamıştım fakat.
En sonunda ağzında ki baklayı çıkardı." Ahueda? Sen iyi misin? Durgun gibisin sanki ."
Durgun değil yorgunum ...
"Yok, sana öyle gelmiş." diyerek yanıtladım onu .
" İnanmalı mıyım? Yoksa innanmış gibi mi yapayım?" Diye konuştu beklemediğim bir biriçimde.
Önemsemese olmaz mıydı? Boş verseydi mesela.
Boş ver dedi içimden bir ses. Bir daha ne zaman karşılaşacaksınız sanki. O da boşverecek .
Bu nedensiz bir dalgalanma yarattı yüreğimde .
" İnan iyiyim ben . Ben iyiyim de şey yapalım. İlk önce hastaneye gitmeyelim . Sen beni eve bıraksan , çocuklar için de daha iyi olur hem . Söz verdim şimdi beni bekliyorlardır . Sen Sahra'ya verirsin çantayı. Olur mu?" Diye ona dönerek konuştum.
Bir süre cevap vermedi. Suratındaki sorgular ifade ile bir süre düşündü. Sanki tavrımın sevebini çözmeye çalıyor gibiydi ama uzatmadı.
Tabi anlamında kafasını salladı. " Olur, tabi. Tamam öyle yaparız . "
" Sende bir haller var ama madem anlatamak değil niyetin seni zorlamayacağım ." Bana bir bakış atarak önüne döndü. " En azından şimdilik. Nasıl olsa vaktimiz bol ." Varla yok arası mırıldandı.
Ne kadar saklamaya çalışsamda görünen o ki duygularımı gizlemekte o kadar da başarılı olamıyordum.
Çok da haksız sayılamazdım . Üç yıldır görmediğim, adını dahi anmaya katlanamadığım , ruhumun, huzurumun, umudumun katili olan adam ile üç koca senenin ardından ilk defa karşılaşmış bu da yetmezmiş gibi ilk şoku atlatamadan aynı gün içerisinde onun o iğrenç yüzüyle bir kez daha muhatap olmak zorunda kalmıştım.
Adım gibi emin olduğum bir başka hususta bundan sonra peşimi bir daha asla bırakmayacağıdı . Ki bu kez daha çetin bir şekilde bana saldıracaktı. Üç yıl boyunca
içeriye tıkılmasındaki sebeplerin başında geliyordum .
Benim için düşüncesi dahi ürpertici olan o adam ile tekarar karşılaşmak , onun sesini duymak, tiksinti uyandıran siması ile karşılaşmak ...
Kabus...
" Ahueda?"
Önümde sallanan el içinde bulunduğum zifiri girdaptan bir süre olsun ayrılmama neden oldu.
-Ahueda?
" Hı?" Şeklinde boş bir yanıt verdim.
" Geldik. " Eliyle kafasını hafifçe kaşıyarak konuşmaya devam etti. " Bak üstelemek istemiyorum ama rengin atmış. Bir sorun mu var diye sormayacağım belli ki var . Ama anlatmak istemadiğinden emin misin? "
" Ben... Dalmışım. Bıraktığın için sağ ol. Ben gideyim daha da geç olmadan. İyi akşamlar." Diyerek Cevap vermesine izin vermeden arabadan indim . Ben inerken o adımı sesleniyordu fakat durmamam gerekiyordu .
Hızla çocuklar için hazırladığım çantayı da arka taraftan aldım ve ardıma bakmadan hızlı adımlarla apartmana doğru ilerlemeye başladım .
O ise hâlâ gitmemişti.
Zile basarak kapının açılmasını bekledim . Halbuki yanımdaki anahtar ile de kapıyı açabilirdim ama o an kafamın doluluğundan bu akılımın ucundan dahi geçmemişti .
Otomatiğin açılma sesi ile kendimi apartmanın içine attım. İçeri girdikten sonra kapıyı hızla kapattım. Bu sırada arabanın hareket ettiğini işitti kulaklarım anlaşılan gitmişti .
Bende merdivenlere yöneldim . Öylesine yorgundum ki üç kat merdiven sanki otuz kat çıkmışım gibi gelmişti bana.
Ruhum daralıyordu Sanki her geçen saniye apartman duvarları arasındaki mesafe daha da azalıyordu . Başka bir tabir ile duvarlar üzerime doğru geliyordu . Adımları daha da hızlandırdım .
Dairenin önüne geldiğimde kapıyı olanca gücümle tıkladım. Geçen bir kaç saniye ki bu benim için yıllara bedeldi , kapıyı açan annem ile karşılaştım . Suratında ki ifadesine bakılacak olursa her zaman olduğu gibi yine beni azarlayacaktı.
" Sen neredesin? Saat kaç idir aberin var mı vajza ime budallaqe . Niçin zile basaysın , çocuglar uyudu onları uyaracasın !" Fakat umursayamadım , gücüm kalmamıştı numara yapmaya . Annemdi o benim bir an olsun yüzümdeki tebessüm maskesini çıkarıp ona sığınmak istedim.
Çatık kaşlarına sinirli ifadesine aldanmadan , içeriye girdim ardından hızla kollarımı boynuna doladım , anneme sımsıkı sarıldım ama belki de bu kötü bir fikirdi. Bu bende ki çeşmelerin açılmasına sebep olmuştu . Duygularım isyan bayrağını çekmişti.
Annem ise kızgınlığının yanında eminim ki bu halim karşısında şaşkındı . Sarılışıma karşılık vermeyişini buna yordum. Daha da sıkı sarıldım . Anneme sarılsam geçer gibi gelmişti. Bir küçük çocuk gibi anneme ağlamak istiyordum . Belki o zaman her şey düzelirdi.
"Kız Eda nolay? Eda? " Elini bir kolumun üzerine getirerek çekmeye çalıştı fakat nasıl sıkı yapıştıysam başarılı olamadı . " Kız ne oldu de a böyle yapıştın yatan hayvanın agaca yapıştıgı gibi. Eda derim! Cevap versene kız."
Bir kez daha beni kendinden ayırmaya çalıştı bu kez direnemedim . " Eda nedir bu halin?"
Geriye çekildiğimde sanki az önce annem hiç anlamamış gibi kafamı eğerek ağladığımı saklamaya çalıştım . Akan göz yaşlarımı sertçe silerek kendimi toparlama çalıştım .
" Eda bak son kez sorayrım . Ne olduysa de yoksa terliği yiyecesin münasip bir yanına ona göre." Diye bir kez daha sordu annem.
Olağanca topladığım sesim ile yanıtladım bende. " Bir şey olmadı mami. "
" Kız Eda sen beni salak mı sanaysın? Ne deyi yapıştın o vakit? Doğruyu söyle birine bir şey mi oldu? Hıh! Kız yoksa Nihal bacıya mı bir şey oldu? Kızım konuşsana!" Diye telaş ve merakla konuşan annemi yanıtladım .
" Hayır anne iyi Nihal teyze yani durumu aynı değişen bir şey yok."
Ben birazcıktan fazla kötüyüm anne. Biraz daha sarılsam olur mu?
" Ben odamdayım. Çok uykum geldi gidip uyuyacağım." Diyerek konuşmasına fırsat vermeden hızla odama doğru gitmeye koyuldum ama isabet eden terlikten kaçamamıştım.
" Kız nereye gideysin! Eda! Ağabeyin nerdedir? Kaç sen kaç senin defterini sabah dürecegim ben."
Annemin söylenmeleri eşliğinde bir darbe daha almadan odamın önüne geldiğimde kapıyı açarak kendimi hızla içeri attım.
Kapıyı kapatıp sırtımı yasladım. Deminden beridir zor tuttuğum yaşlar ise daha ben izin vermeden akmaya başladı. Ağlayışım bir o kadar sessiz ama şiddetliydi. Omuzlarım sarsılıyordu sessizce.
Zorlamadım daha fazla kendimi , yavaşça yere bıraktım bedenimi. Sırtımı iyice kapıya verdim. Öyle şiddetliydi ki ağlamam pek bir şey fark edebildiğim söylenemezdi. Odam çok aydınlık değildi . Odadaki ışık kaynağı kapıdaki cam bölmeden içeri sızan koridordaki ışıktı.
" Sen iyi misin?"
Ne kadar süre orada o şekilde durdum bilmiyorum ama iç çekişlerimin arasında duyduğum ses beni kendime getirdi.
Nasıl fark etmedim bilmiyorum ama Melisa yatağımda oturmuş uykulu ve şaşkın gözlerle bana bakıyordu.
Çocuğu uyandırmış olmalıydım.
Oturduğum yerden kalkarak tekrar göz yaşlarımı silmeye yeltendim fakat zaten berbat bir haldeydim.
Zar zor toparlamaya çalıştığım ama ağladığımı adeta haykıran halim ve ses tonum ile konuşmaya çalıştım. "Melisa sen burada mıydın?"
Evet anlamında bir kez kafasını aşağı yönlü salladı. " Sen iyi misin? Neden ağlıyordun?"
Acı bir tebessüm belirdi suratımda. " Boş ver , ağladım işte bir şeye. Emir nerede?"
Bilmem anlamında omuz silkti. " Bilmiyorum, annen beni buraya getirdi. Bende seni bekledim ama uyuya kalmışım."
Doğru ya çocuğa söz vermiştim pijama partisi yapacağız diye. Gerçi bu biraz ağlama gecesine dönmüştü ya neyse.
" Sen öyle ayakta mı bekleyeceksin ? " Diye sorunca Melisa hâlâ olduğum yerde durduğumu fark ettim.
"Senin uykun yok galiba ama benim çok uykum var. Ayrıca büyümem için uyumam gerekiyor. Sen tepemde öylece dikilince uyuyamam ki. Hadi!" Diye uykulu bir halde sitem etmesi ile bende yatağa doğru ilerledim .
Yatağa yerleştikten sonra yorganı üzerime çektim . Melisa'nın üzerini de iyice örttüm. Uyumam zaten imkansızdı. Zihnimdeki karanlığın uyumama izin vereceğini sanmıyordum .
Aklıma gelen ile birlikte kalmaya yeltendim lakin küçük bir el buna engel oldu. " Nereye?"
" Sizin için kıyafet getirmiştim aklımdan çıkmış. Getireyim onları giy. Rahat rahat uyursun." Tekrar kalkacaktım ki yine engel oldu.
" Ya benim çok uykum var. Üzerimi falan değiştiremem . Hem annen bana senin çocukluk kıyafetlerinden verdi zaten. Uyuyalım lütfen çok uykum var." Bu kadar ısrarın üzerine irdelemedim . Anlaşılan o ki çok uykusu vardı.
Gözlerim acıyordu. Ağlamak istemiyordum fakat düşünmek beni buna zorluyordu . Düşünmek istemediğim halde yaşananlar, yaşadıklarım, yaşayacaklarım beni düşünmeye itiyordu.
Düşünceler zehirli bir sarmaşıktı ve beynime dolanıyordu . Ucu bucağı olmayan derinliklerde ruhumu boğuyordu.
Bedenime sarılan minik bir beden ile daldığım girdaptan sıyrıldım.
Melisa sıkıca bana sarılmış uyuyordu. Şaşkındım açıkçası. Melisa pek cana yakın bir çocuk değildi. Bugün biraz daha aramızda ki buzların eridiğini düşünüyordum.
Hayır küçücük çocuk bile sana acıdı bu yüzden.
Bende bir kolumu ona doladım ve üzerimizi iyice örttüm.
Ardından düşüncelerim ve göz yaşlarım arasında gün ışıncaya kadar uzun bir mücadele verdim.
__________
Kulağıma ilişen yüksek sesler ve zemin de hissettiğim hareketlilik ile birlikte tek gözümü araladım.
"Onu rahat bırakmalıyız Emir! Yapma!"
" Hayıy Melisa sen kayışma . Uyan teyse. TEYSE!Kalk !"
Emir yataktaki boşluğa çıkmış durmaksızın zıplıyor bir yandanda bana sesleniyordu.
Uzaktan gelen annemin sesini duydum. " O hep öyleydi zati. Akşam yatmak bilmez sabah kalkmaz! Bir günde demez mi anacıgım hazır sofra yüzü görsün! Ugraşmayasın boşuna yavrum, uyanmaz o. Ana terligi yemeden ayılmaz o."
" Sevilay anneanne uyanmıyoy teysem . Teyse kalk!" Zıplamak da ki maksadı beni uyandırmak mıydı yahut beyin sarsıntı yaşatmakmıydı bilmiyorum ama biraz daha devam ederse eminim ki beynim sulanacaktı.
Delicesine zıplayan afacanı bir ayağından yakalayarak kendime doğru çektim ve yatağa düşmesini sağladım.
" Ne yapıyorsun bakayım bücür sen !" Yamacıma düşen bu minik bücürü olan gücümle gıdıklamaya başladım. "Demek beni güzelim uykumdan uyandırdın . O zaman bedelini ödeyeceksin küçük adam. Bugün haftasonu ya haftasonu insanlar hafta sonu dilediğince uyurlar ! "
Gülmekten kıpkırmızı olmuş nefes nefese kalmış olan küçük suratlı fare kahkahalarının arasından konuşmaya çalıştı. " Teyse... Hahah... Duy... Ya duy lütfen. Nefese alamıyoyum . Te-teyse ."
" Eda! Çocug çatlaycak . Rahat bırak çocugu bak getirtme beni oraya!" Tehdimin de gelmesi üzerine ellerimi ufakalıktan uzaklaştırdım.
Dünün ardından her ne kadar şiş gözlere ve kötü bir gece geçirmiş bir sabah uyansamda bu minik kahkaha fastlı bana iyi gelmişti.
" Sana onu rahat bırakmanı söylemiştim. Bak ne hale geldin. Tıpkı domatese benziyorsun."
Melisa ise çalışma masamda ki sandalyeye oturmuş bizi seyrediyor bir yandan da yorum yapıyordu.
" Eda yardıma gelece misin? Yoksa ben geleyim mi?" Diye mutfaktan seslenen annem ile birlikte yatakyan kaktım. Yatakta iki büklüm olmuş hâlâ karnını tutan afacanı da kucağıma alarak yanağına bir öpücük kondurdum .
" Hadi bücür elimizi yüzümüzü yıkayalım da Sevilay anneannen bizi terlikle kovalamasın."
Kucağımda ki Emir de kollarını bana dolayarak sırıttı. " Ben çoktaaan yıkadım ki . " Ardından hevesle konuşmaya devam etti. " Biliyoy musun teyse biz Musa dedemle gece kalkıp namaz kıldık. Sonya ben kimin yanında uyudum söyleyeyim mi?"
" Kimle uyudun söyle bakayım?" Diye hevesine dahil oldum.
O ise hâlâ olayın etkisinde kalmış olmalı ki hülyalı hülyalı anlatmaya devam etti. " Koca devle! Onunla uyudum. O böyle kocam kocaman yatıyoydu . O uyuyken bende yanına yattım. O çok kocaman teyse. Sevilay anneannem sen oyda uyuyamazsın dedi. O çok hoyluyoydu ama ben uyudum."
Ağabeyim ile uyumayı bu kadar hayran olunası anlatması o kadar komikti ki o fındık burnunu sıkmadan edemedim . " Ya sen koca devle mi uyudun sen ! Seni nasıl ezmedi acaba o koca dev . Beni sattın demek ! Aşk olsun sana ."
Yalandan bir sitemde bulundum .
" Ya teyse sende beni sattın. Ben senle uyuyacaktım hatta buyaya geldim baktım ama siz Melisayla biybiyinize sayılmış uyuyoydunuz bende koca devin yanına gittim."
Bir anda bizi sohbetin başından beri sessizce izleyen taraftan bir itiraz yükseldi. " Yooo! Hiç de bile ben kimseye sarılmıyordum. "
" Yooo. Sayılıyoydun Melisa! " Bana daha sıkı sarılarak konuşmaya devam etti. " Aynen böyle sayılıyoydun. Teysem boyulacaktı neydeyse."
Bana bakarak ikna etmek istercesine büyük bir inanç ile inkar etti Melisa. "Yalan! Yalan söylüyor. Ben temas sevmem zaten. "
" Doğyu! Sensin yalan." Kucağımda hâlâ aksini iddia eden miniği hafifçe susması için dürttüm ve daha fazla iddialaşmamaları için konuyu değiştirdim.
"Onu bunu boş verde sen gece peluş deven olmadan nasıl uyudun bakayım onu anlat."
" Uyuyamadım kine devamlı uyandım. Akşam uykum vaydı , Sevilay anneannem de bana o ninniyi söyledi öyle uyudum. Ama hacişko olmadan hep hep uyandım." Kollarını doladığı boynumdan uzaklaştırarak küskünce bir birine doladı. " Ama sen gelmedin akşam . Hani hemen gelecektin. Pijama partisi yapacaktık!"
Bir de buradan buyur. " Akşam bir işimiz çıktı o yüzden geciktim ben aşk olsun yani sizde hemen tavuk gibi uyumuşsunuz. " İkisine hitaben konuştum. Ardından Emir'e dönerek devam ettim.
" Hem ben o sözü Melisaya vermemiş miydim? Sana ne oluyor küçük bey neyin tribi bu. Teyzelere trip atılmaz bir kere. Biraz daha öyle küskün küskün bakarsan seni daha fena gıdıklarım ona göre." Bir elimle fındık burnuna küçük bir fiske attım.
" Ben gelecim a en sonunda o olacı. Rabbım bana sabır ver . A bu kız benim sonum olacı sonum . Daha ne oyalanaysın Eda? Geleci şimdi adamlar daha kavahvalti ortada yok. Çene çalmayı bırak da yardım et!"
Mutfaktan gelen annemin son ikazı üzerine hepimiz sustuk. Kucağımdaki Emir'i yatağımın üzerine bırakarak geri çekildim .
" Ben gidip bir elimi yüzümü yıkayayım sizde beni bekleyin tamam mı bebeğim ? "
Tamam anlamında kafalarını sallamaları ile dolabıma yöneldim bir penye ve pantalon alarak odadan çıktım.
Laboya doğru yöneldim. İçeri girdiğim de ayna da gördüğüm halim pek hoş sayılmazdı. Saçlarım bir birine girmiş, gözlerim şişmişti, göz altlarım ise morarmıştı . Öncelikle suratıma su saçrparak bu paspal halimden kurtulmak için işe koyuldum.
Biraz olsun minik kamuflajlar ile örtebildiğim morluklarım ile banyodan ayrılarak mutfağa geçtim.
Mutfağa adımımı attığımda benim geldiğimi fark eden annem günün ayışı ile alakalı güzel temnilerini sıralamaya başladı.
" Aferin evladım aferin sana. Hep böyle devam edesin. Akşma kadar yatasın anacıgın böyle ugraşıp dursun . "
" Mami saat daha dokuz buçuk bile olmamıştır. Abartmıyor musun?"
Cümlemin bitişi ve kolumda ki cimciğin acısı eş zamanlıydı.
" Sus! Bir de cevap vereysin. Adamlar geleci şimdi daha ortada sofra yok."
Hangi adamlar? Bu saatte?
" Kim geliyor anne? Ne adamları? Sabah sabah."
" Kız hangi adamlar olacak. " Durdu ve ellerini beline hizzalayarak beni şöyle bir süzdü. " Senin hiç bir halttan haberin yok mu ? Telefonlarına bakmay mısın kızım sen? Nihal 'i odaya almışlar ya duymadın mı? Benim ki de soru foşur foşur uyumaktan benim kızımın dünyadan haberi var mı kine. Ağebeyin sabah erkenden kalktı gitti yanlarına hastaneye. O duracak bugün, Nihal 'in yanında biraz. Bende Sahrayla kaynını kahvaltıya çağırdım. Yazık iki gündür kızcağız hastane köşelerinde sürünüp duruyor zaten . " Bir nefes verip efesle devam etti. " Kadersiz kızım , zar zor bulduğu anacağını kaybetmemeye çalışıyor. Kader işte bak insanlar anası için nasıl çaba vereyi , sen hiç yardım neyin etme emi evladım. "
Benim cidden dünyadan haberim yoktu. Sabaha karşı uyuya kalınca, telefona bakmak falan hiç aklıma gelmemişti .
" Sana derim Eda! Az hareket et be kızım. Haydi. Şimdi geleciler ne vereceğiz adamlara senin çeyizini mi?"
Annemin sözleri ile eş zamanlı olarak masanın üzerinde ki tabaktan alıp ağzıma attığım bir dilim salatalık boğazımda kaldı.
" Yavaş yavaş boğalacısın! Helal evladım! " Pata küte bana girişmeye başlayan annem ile öküsürklerim son buldu .Az daha salatalıktan değil de annemin beni kurtarmak maksatlı darbeleri sebebiyle beyaz ışığı görecek gibi oldum .
"Mami dur ju lutem (lütfen). " Zar zor çıkan sesim ile nihayet annem geri çekildi.
" Bir ise yaramaysın bir de başımıza iş çıkaraysın Eda!" Sitemle konuştu .
Haklısın anneciğim...
" Neyse ney aman ne diyeceğini de unutturdun bana . Hah! Hatırladım , Domates kalmamış evde Satılmış ağabeyden bir kilo domates al gel bir koşu . Bir de gelirken şu yukarı mahalledeki fırının ordan ekmekle simit al . Oranınkiler daha lezzetli oluyor. Bizim fırın ekmeği yenmiyor."
Kaç yaşınıza gelirseniz gelin eğer evin küçük çocuğu iseniz bakkla hep siz gidersiniz dostlar .
" Tamam alırım. Başka bir şey lazım mı?"
" Yok yok lazım değil. Çabucak gidip gel oylanma ."
Ya sabır. Ekmek almaya giderken nasıl oyalanabilirim acaba?
" Tamam anne oylanmam hemen gider gelirim. "
Mutfaktan çıkrak antreye doğru yönelirken cebimden telefonumu çıkararak bildirim gelip gelmediğini kontrol ettim. 2 mesaj vardı. Birisi Sahra'dan diğeri ise ondan. Bu sırada annemin mutfaktan bana seslenmesi ile telefonu tekrar cebime yerleştirdim .
" Parayı çantamdan al . Fortmantodaydı ."
-Tamam!
Çantamı alarak evden ayrıldım. Bugün hava kapalıydı fakat gariptir ki kara bulutlara rağmen güneş parlamaya devam ediyordu.
İlk önce bakkala uğrayarak domates almak için yola koyuldum. Bakkalı Satılmış amca işletiyordu. Kendisi emekli bir edebiyat öğretmeniydi . Emekliye ayrılınca boş durmayı sevmediğinden kendine uğraş olsun diye bu işe giriştiğini söylerdi hep . Tebrik edilesiydi doğrusu. Ben olsam o yaşımda bu işlere kalkışamzdım herhalde.
Kendisi mahallede oldukça saygın bir insandı . Mahalleli tarafından oldukça seviliyordu .
Bir beş-on dakikalık bir yürüyüşün ardından bakkala vardım. Dışarıda ki meyve - sebze reyonuna yönelerek olabildiğince güzellerini seçtiğim domatesleri bir poşete yerleştirerek bakkaldan içeri girdim.
İçeri girdiğimde bakkalın karşısındaki tamircide çalışan Mustafa ağbey ve Satılmış amcayı sohbet ederken buldum. Fakat sohbetlerinin konusunun çok da hoş olduğunu söyleyemezdim . ...
" Yok ağabey çıkmış diyorlar. Bende geçen gün kahvehanede duydum. Bizim çocuklar görmüşler."
" Yok be Mustafa yanlış görmüşlerdir. Bu adam şu adını anmaya tenezzül edemidiğim meret yüzünden girmedi mi içeri? Nasıl salmışlar hemen. O kadar insanı zehirledi . Gencecik çocukların kanına girdi . "
" Valla orasını bilmemde şimdi daha teklikeli işlere bulaşmış diyen bile var ağbey . İçerde kendine ahbap edinmiş, daha fena şeylere bulaşmış diyorlar. "
" Aman be Mustafa sabah sabah ne hayır dolu kelamlar bunlar. Hayır söyle be oğlum. Hem mahalleliyi bilirsin bire bin katmayı sever insanlar ."
" Yok ağbey uydurma falan değil organ tücca-
Benim geldiğimi fark etmeleri ile konuşmayı bıraktılar. Beni ilk fark edan Satılmış amca olmuştu . Oturduğu sandalyeden kalkarak bana doğru döndü.
"Hoş geldin kızım. Hayırlı sabahlar."
Bir baş selamı ile karşılık verdim. " Hayırlı sabahlar Satılmış hocam."
Babacan şekilde bir kahkaha atarak küçük bir gülümseme ile konuşmaya başladı. " Bir öğretmen olduğumu şu mahallede hep sen bana hatırlatıyorsun vallahi kızım . Şu Mustafa'ya kalsa hiç hatırıma gelmeyecek. "
" Ne vardı kızım? Vereyim hemen?"
Elimdeki domates poşetini uzatarak konuştum. " Şu domatesi tartarmısınız hocam ?"
Elimden poşeti alarak tartıya yerleştirdi . " Tabi hemen tartıyorum." Fakat bir sorun olmalı ki kaşları çatıldı. " Hay Allah, niye böyle yaptı ki bu alet? "
Bir kaç kere daha tartı üzerinde bir yerlere bastı, bir şeyler denedi hatta eski usul bir kaç darbe uygulasada tartı çalışmadı.
Tartı da bozulmak için bekliyormuş cidden .
Bana dönerek mahçupça konuşmaya başladı Satılmış amca. " Kusura bakma kızım, pili bitti herhalde. Seni biraz bekleteceğim, ben depodan yeni pil getirip geleyim."
Olumlu anlamda kafamı aşağı yukarı yönde salladım. "Tamam hocam bekliyorum ben."
" Hemen dönerim." Diyerek kasanın ardındaki kapıdan içeri girdi ve gözden kayboldu.
Onun arkasında da Mustafa ağabey alayvari bir şekilde seslendi. " Satılmış abi ne diye şu tartıyla uğraşıyorsun ,al yenisini. Madem almayacaksın bırak bizim tamirhaneye belki arasına bir kaç yüzlük sıkışmıştır. Hemen çıkarırız evelallah."
Bu sözleri Satılmış Hoca karşılıksız bırakmadı. "Lüzumsuz lüzumsuz konuşma Mustafa !" Sesi uzaktan az gelsede söylediklerini duyabilmiştik.
Mustafa ağabey bana dönerek yüzündeki gülümsemeyle konuştuı." Canım abim ya beni çok seviyor. "
Bense kasanın yanındaki çikolata reyonundan çocuklar için bir kaç tane bir şey almak için o tarafa yöneldim.
" Sen ne yapıyorsun Eda? Okul nasıl gidiyor?" Diye sohbet olsun diye bir konu açtı Mustafa ağabey .
Sabah sabah heleki dünden sonra uyandığım bir sabahta Mustafa ağabey ile okul hayatımı konuşmayaı hiç istemesemde ayıp olmasın diye üstün körü cevapladım.
" Nasıl olsun gidiyor işte ağabey." Seçtiğim çikolataları kasaya bıraktım.
" Musa amacam nerelerde? Hiç görünmüyor bu aralar. Sizin araba motoru bozmuş sesler geliyordu geçen gün. Musa amcama söyle de bir ara uğrasın ben bir el atayım."
" Olur söylerim."
Satılmış amca nerede kaldın Allah aşkına?
" Sevilay abla nasıl iyidir inşallah?" Diye bu sefer de annemi sordu. Bu gidişle bütün sülaleye girişecek gibi bir hali vardı.
" O da iyi çok şükür ağabey ." Diye bıkkınca cevapladım.
" Turgut'u gördüm geçen gün. Şu bizim pastaneci Sami abi yok mu? Onun dükanında bir kadınla oturuyordu. Çok bakamadım acelem vardı da o sıra. Zaten kadının yüzü de görünmüyordu . Hayırdır yoksa yengemiz varda bizden mi saklıyorsunuz? "
Ağabeyim bir kadınla ? Pastanede oturuyordu. Ağabeyim? Benim ağabeyim bir kadınla ? Kendi gözümle görsem inanmam.
Ayrıca radar mısın sen be adam!
" Yok öyle bir şey Mustafa ağabey . Sen yanlış görmüşsündür muhakkak."
Bu sözlerim karşısında garip bir kahkaha tufanına düştü.
" Yanlış görmüşsündür diyor ya . İlahi hiç güleceğim yoktu. Sabah sabah beni güldürdün ya Allah da seni güldürsün Eda . Gerçi yakında gülderecek haberlerle geleceğiz ama şimdilik şey etemye gerek yok. Hem ben mi yanlış göreceğim? Askerde şahin gibi görüyorum diye hep gözcü yapardı beni komutan. Yani imkanı yok yanlış görmemin. Ayrıca ağabey ne Eda? Ben senden olsa olsa beş yaş büyüğümdür. Sen ağabey diyince kendimi yaşlı hissediyorum. Hiç gerek yok."
Tam bu sırada imdadıma yetişerek elinde pillerle Satılmış hoca çıka geldi. " Ne biçim konuşuyorsun sen Mustafa? Bu dediklerini dedikodusunu yaptığın Turgut duysun o zaman da böyle konuşabilecek misin ? "
Satılmış Hoca'nın dedikleri ile kızarıp bozaran Mustafa kem küm konuştu. " Yok ağabey ben zaten kötü maksatla şey etmemiştim.-
" Sus ! Bak Mustafa seni severim, özünde iyi çocuksun ama şu huyunu bırak oğlum. İnsanların hakkında atıp tutma. Duyduğun gördüğün şeyleri aslı astarı olmadan orada burada anlatma . Son olarak da sakın ha bu kıza yan gözle bakmaya kalkışma . Anasından babasından önce ben dürerim hesabını ona göre."
Yer yarılsa şuan muhakkak içine girmek ister bir vaziyette olan Mustafa bir kaç bir şeyler zırvalayarak dükkandan uzaklaşmaya başladı. " Tamam eyvallah abi. Ben şey yapayım dükkana bir bakayım. Çırak tek kalmasın sonra uğrarım hadi selametle.
" Ya sabır! Bazen diyorum ne zorum vardı da emekliliğin tadını çıkarmadım." Söylenerek tartının pillerini değiştirdi ardından domatesleri tarttı. " Başka bir şey var mıydı güzel kızım?" Diye sordu. " Bir de şu çikolatalar var hocam." Diyerek aldıklarımı gösterdim.
" 75 lira kızım."
Bir kilo domates üç çikolata 75 lira olur mu bu nedir arkadaş!
Çantamdan parayı çıkararak uzattım ardından poşetimi aldım." İyi günler hocam kolay gelsin."
Tebessüm ile yanıtladı beni. " İyi günler güzel kızım. Sağol."
Bakkaldan çıkarken özellikle karşı dükkana göz değdirmemeye dikkat ederek fırına doğru yola koyuldum.
Bizim mahalle çok büyük olmadığından burada ki herkes üç aşağı beş yukarı birbirini tanırdı.
Dedikodu yapmak gibi olmasın ama bizim mahallede ki fırının ekmekleri pek güzel olmuyordu. Kamil ağabey kaç yıldır nasıl batmıyor hayret edilmesiydi gerçekten.
Bizim mahalleden ayrılarak yukarı mahalledeki fırının yolunu tuttum. Yukarıdaki mahallenin fırınından ekmek ve simit aldıktan sonra eve doğru yola koyuldum tamda bu sırada çalan telefonum ile adımlarımı yavaşlatıp çantamdan telefonumu çıkararak yanıtladım.
- Efendim mami .
- Eda napaysın? Nerede kaldın ? Aldın mı dediklerimi?
- Aldım anne aldım. Geliyorum şimdi.
- Ekmeği bizim buradakinden değil yukardakinden alsaydın. Kamil ağbey alınmasın ama onun ekmeği yenmiyor taş gibi. Misafirlere ayıp olmasın.
- Yok anne zaten yukarıdaki fırından aldım. Hem niye ayıp olsun. Sahra yabancı mı?
- Kız öyle şey olur mu? O kadar kahvaltıya çağırdık. Ben şey demek için aradıydım. Çocuklar için de bir şeyler alsaydın. Sen giderken demeyi unutmuşum.
- Aldım ben zaten anne .
- İyi iyi oyalanmadan gelesin ha ona göre ! Daha yapılacak bir ton şey var.
- Tamam tamam geliyorum. Hadi kapatıyorum görüşürüz.
Telefonu kapattım ardından bir ses duydum.
- Görüşelim tabi ceylan gözlüm.
Hiç duymak istemediğim sesin sahibi tam karşımda duruyordu.
____ Bölüm Sonu ____
•Nasıl buldunuz bölümü?
• En sevdiğiniz karakter hangisi?
•Sizlerde benim gibi Cevdet 'i özlediniz mi ceylan gözlülerim ?👁️👁️
• Yorumlarınızı dört gözle bekliyorum. Lütfen benden yorumlarınızı , oylarınızı esirgemeyin.
• Hoşça ve esenlikle kalın 💙✋🏻
|
0% |