@birbilinmeyen_kale
|
Hiç duymak istemediğim sesin sahibi tam karşımda duruyordu. - Beni özledin mi bebeğim? Tam karşımda duruyordu. Buradaydı. Refleksle parmaklarım açıldı avuçlarımda ki herşeyi bir anda bırakıverdim. Ardıdan bir kaç adım geriledim. Bunların hepsi kontrolüm dışı gerçekleiyordu . Elimdeki telofonunum ve poşetlerin düşme sesi kulağımı doldurdu . Buradaydı. Gelmişti . Mahfedecekti. Yine. Yeniden herşeyi .
- Ne o ? Sevgilim yoksa beni gördüğünde sevinmedin mi ? Benim adımlarım ufak ufak gerilerken o büyük adımlarla bana doğru ilerliyordu . Mantığım beni terk etmişti. Bedenimi ele geçiren tek şey korku ve panikti. - Bak bu iki oluyor. Hem bu sefer ki pek süprizde sayılmaz değil mi? Ahh ah ! Ne çok özlemişim bu ifadeni. Hasret kaldık be güzelim. - Y-yaklaşma! Adımlarım gerilemeye devam ediyordu o ise bana doğru adımlamaya ." Uzak dur!" Sesimde ki korkuyu fark etmemek imkansızdı . Allah'ım yardım et. - Sevgilim niye böyle yapıyorsun? Üç koca yıldır yeterince uzak kalmadık mı zaten?
Gelme . Gelmesin. Allah'ım gelmesin. Yardım et. Yalvarırım yalvarırım.
- Biliyor musun ceylan gözlüm içerideyken düşünmek için çok vaktim oldu. Seni , beni , hayatı, yaşadıklarımı ve yaşatacaklarımı , yaptıklarımı , yapacaklarımı .
Sadist gülümsemesi her zamanki gibi yine suratındaydı . Sinir bozucu bir kahkaha attı. - Hatta kendime yapılacaklar listesi bile hazırladım. Hahaha! İnana biliyor musun ben oturup liste hazırladım. O kadar çok zamanım oldu ki . Ah ah ! . Listenin en başından ne var biliyor musun peki ?
Ellerim titriyordu. Başım dönüyordu. Neden kimse yoktu. Korkuyorum.
- Eee hadi ama tahminin yok mu ? Halbuki sen çok zeki kızsındır. Hemen bulursun. Hadi tahmin et.
Bir yandan konuşuyor bir yandan da büyük adımlarla bana doğru ilerliyordu . Çok yaklaşmıştı. Nefesimin daraldığını hissettim. Neredeydi cesaretim? Dünkü kafa tutan o kız nerdeydi?
- Yaklaşma dedim sana ! Gelme . Dur .
Göz devirerek konuştu. " Güzelim sen hâlâ orada mısın ? Ben sana burada gelecek planlarımdan bahsediyorum. Tahmin et diyorum. Sen ne diyorsun. Cık cık. Yoksa sen beni dinlemiyor musun ? "
- Sana yaklaşma diyorum ! Yaklaşma .
Daha çok yaklaştı. Bir adım. Bir adım daha . Sonra bir adım daha.
- Yok yok sen beni dinlemiyorsun . Ama sen önceden de böyleydin . Hiç sözümü dinlemezdim. Sana kızmıyorum sevgilim. Sen dinlemezsen ben bir şekilde sana duyurmasının yolunu bulurum geçmişte de yaptığım gibi. Artık tam karşımdaydı. Katilim. Mahfeden'im. - Sahi ya o günleri hatırlıyor musun sevgilim?
~~~
Gökyüzü bir kış günün aksine parlak bir su gibi berraktı. Aldatıcıydı bir kere güneş. Bir pusu misali. İlk önce ışıldar ve içinizi ısıtırdı ardından kara bulutların ardına saklanır sizi soğuk hava ile bir başınıza bırakırdı . İnsanoğlu ya bu aldanırdı. İnanırdı. Kanardı.
Ama bir şey daha vardı ki insanoğlu ikiye ayrıldı. Aldananlar ve aldatanlar .
İnsan günahsız doğardı. Bir melek gibi. Temiz ve saf. Duru ve arı. Zamanla kirlenirdi yahut kirletilirdi. Kimileri vardı ki şeytanın dünyadaki bir ayağıydı. İnsanı kendine çeker bembeyaz berrak olan sayfalarını karartırtı. O da öyleydi. Benim aydınlık dünyamın en büyük karartısıydı . ~
- Eda! Eda bana bak. Tamam tamam bak iyisin. Kardeşim ne olur cevap ver korkutuyorsun beni . Yalvarırım. Eda!
Sarıslıyordum. Ya da bu bedenimin kendi sarsıntısıydı bilemiyorum. Seçmek zordu. Kulağıma ilişen sesler vardı onları ayırt etmek daha da zordu. Acı bir frens sesi. Ayak sesleri. Bağırışlar ... - Sercay Abi! Yüzümde eller hissettim. Sarsıntı hâlâ yerli yerindeydi. "Ahueda , lütfen cevap ver beni korkutuyorsun. Ne oldu? Ahueda s-sana bir şey mi yaptı? N'olur cevap ver. "
Baygın değildim. Görüyordum. Duyuyordum ama idarak edemiyordum. Bir o kadar kendimde bir o kadar da değildim.
Tekrar bir koşturma sesi geldi. Güçlü basılan adımlar. Başka birisinin daha sesini duydum. Tanıdık ama uzaktı.
- Neyi var?
Tenimde başka bir elin varlığını hissettim bu kez. . Daha büyük bir el. Niyeti kötü değildi belki ama daha da kötü hissediyordum kendimi. Bana dokunmasınlardı . Öyle ya da böyle yine de iyi gelmişti bu dokunuş girdiğim halden çıkabilmemi bir tepki vermemi sağlamıştı.
Anlık bir refleksle yüzümdeki elleri sertçe ittirdim. "DOKUNMA BANA!" Yavaş yavaş idrak edebiliyordum . Burdaydım kendimdeydim. O yoktu. Gitmişti. O iğrenç varlık artık yoktu .En azından şimdilik ...
Gözlerim hiç kapanmamıştı ama daha yeni görebiliyordum . Buradaydım hâlâ , aynı sokakta . Aynı yerdeydim bir kaldırımda yarı oturur vaziyetteydim. Düşmüşmüydüm ? Biri mi itmişti? Ayaktaydım da onlar mı oturmamı sağlamıştı bilmiyorum. Tam oturuyor da sayılmazdım.
Kimse bana dokunmuyordu. Ama ben aynı şeyi tekrarlıyordum. " Dokunmayın. Bana dokunmayın. Dokunmayın! İstemiyorum istemiyorum." Kastettiğim sadece fiziksel bir dokunma değildi. Deliriyor muydum ? Sahra buradaydı . Onu seçti gözlerim ilk. Ağlıyordu. Neye? Halime mi? Korkmuştu. Ben daha çok korkmuştum. Sonra önümde diz çökmüş temkinle bana bakan adam değdi gözlerim. Az önce hissettiğim tenimdeki ellerin sahibi o olmalıydı. " Sakin ol. Şşşt sakin ol Ahueda. Kimse sana dokunmuyor bak." Ellerinin ikisinide havaya kaldırdı beni ikna etmek ister gibi. Biraz geriledi bana alan tanımak fakat çok da uzaklaşmadı. Sahra da diğer yanımda duruyordu.
" Sakin ol. Söz veriyorum sen istemediğin sürece kimse sana dokunmayacak. Lütfen sakinleş güvendesin. Anlaştık mı? "
Artık tamamen kendimdeydim. Bağırmıyordum. O tiksinti burada değildi. Benden uzaktı.
- Ağabey bir şey yapmış o Allah'ın belası adam. Kızın haline bak.
- Dur bir Sahra. Şuan önceliğimiz Ahueda .
İkiside bana bakıyorlardı ama ben yokmuşum gibi benim hakkımda konuşuyorlardı.
Sercay bana hitaben olabildiğince yumuşak tutmaya çalıştığı sesiyle konuşma başladı. " Ahueda? "
Cevap vermedim. Sarsıntım etkisi kadar şiddettli değildi hafif bir titreme vardı bedenimde.
" Ahueda? Beni duyuyor musun? " Diye sordu.
Evet anlamında kafamı salladım sadece. Hâlâ kıpırdamıyordum.Sercay benden bakışlarını çekerek Saharya döndü. "Abicim arabada su vardı onu getirir misin?" Sahra onu onaylarak hızla arabaya doğru ilerledi.
" O herifi bir elime geçireyim. Kaçtı adi şerefsiz" kendi kendine sinirle mırıldandı ama bende duymuştum.Sahi ya ne zaman gelmişlerdi? Bu sokağa nereden girmişlerdi ?
Cebinden bir peçete çıkararak konuştu. "Ahueda eğer izin vermezsen inan bana sana dokunmayacağım ama alnında bir çizik var ve kanıyor. Silmeme izin verir misin?"
Küçük bir çocuğa yaklaşırmış gibi davranması, temkinli hareket etmesinin nedeni biraz önce halimdi. Şuan hiçbir şey hissedemiyordum. Korku, hüzün, kızıgınlık, öfke , kaygı. Hislerden yoksundundum ruhu olmayan bir bedendim. Hissettiğim tek bir şey vardı. Koca bir boşluk. " Ahueda ? Bak eğer benim yapmamı istemezsen Sahra yapsın ama yaran kanıyor." Tam bu sırada Sahra elinde bir su şişesi ile tekrar yanımıza döndü. Kendi de bana verebilirdi ama onu iyi tanırdım eminim şuan panik bir haldeydi ve ne yapacağını bilmiyordu bu yüzden getirdiği şiseyi Sercaya verdi. " Getirdim ağabey." Şişeyi alan Sercay şişenin kapağını açarak ilk önce bir miktar elindeki peçeteye döktü. Ardından bana döndü. "İzin vererir misin?" Kafamı dahi oynatamdım. Kısmı bir felç miydi ? Sadece gözlerimi yumup açtım ki zaten o buradan gerekli cevabı almıştı. Yavaşça alnımın kenarında bir noktaya değdirdi ıslak peçeteyi. Derin olmamalıydı herhangi bir acı hissetmiyordum. Önemli bir şey yapıyormuşcasına dikkatliydi olabildiğince narin davranmaya çalışıyordu farkındaydım fakat buna gerek yoktu acı hissetmiyordum ki hissetsemde bu acının diğerlerinin yanında bir önemi yoktu. Söyelemek istedim. Sustum.Gerek yok demek istedim . Sustum.
Silme işlemi bitirince geri çekildi. Suratında ki endişeli ifade Sahra'nın ki ile yarışıdı . O kadar mı bedbaht görünüyorum dışarıdan diye düşünmeden edemedim.
Sarsıntım yavaş yavaş geçiyordu . Titremelerim azalmıştı. Bu sefer de elindeki şişeyi Sahraya uzattı. " Biraz su içsin iyi gelir. Hala titriyor. Sen içirirsen daha iyi olur . Daha rahat eder." Verdiğim tepkiler onları nasıl etkilediyse ikisi de bana temkinle yaklaşıyordu. Şişeyi alan Sahra yanıma çökerek suyu içmeme yardım etti. Bunu yaparken dahi tedirgin davranıyordu. Geri çekilerek Sercay'a döndü. " Ağabey bir doktora mı götürsek ? Baksana rengi gitmiş resmen ." Artık kendimdeydim , titremiyordum . İyi rolünü oynakmak için hazırdım hep yaptığım gibi. " Ahueda? İyi misin? Canım hadi gel bir hastaneye gidelim." Diyerek bana doğru yeltenen arkadaşımı dakikalar sonra ilk defa konuşarak reddettim. Sözlerimin keskinliği sesimin şiddetine tezattı. Sesim sanki uzun süre bağırmışımda boğazım tahriş olmuş gibi çıkıyordu. Cılızğı ise cabasıydı. - Gerek yok ! İstemiyorum. Sahra yine diretti. Biliyorum iyiliğimi istiyordu fakat doktora gidip ne yapcaktık? - Edam. Hadi gel inat etme canımın içi hastaneye gidelim. Bir doktora görünelim en azından içimiz rahat etsin .
Başka birisi olsa polise gitmeyi öne sürebilirdi fakat Sahra polisin Cevdet'e bir etki de bulunamadığının bilincindeydi. Zamanında benimle birlikte buna bir çok kez şahit olmuştu. O sırada Sercay tamda aklımdan geçenleri dile döktü.Bunu söyleyeceğini elbette tahmin ediyordum. -Tamam madem hastaneye gitmek istemiyorsunuz. Kalkın polise gidiyoruz . Bu adam haddini aştı. Bana kalsa ben ilk günenden icabına bakardım fakat hatrın için o gün sustum ama bundan sonra herhangi bir şey buna engel olamaz . Daha fazla beklemeyeceğim. Şimdi hemen polise gidip şikayette bulunuyoruz . Hatta bende bulunacağım o günki olanlar yanına kalamaz.
- Hayır! Hiç kimse hiçbir yere gitmiyor. Şikayetçi falan olmayacağız!
İkimizde sanki başka bir yöne bakamazmışız gibi kilitlenmiş ,gözlerimizi birbirinden ayırmıyorduk. Onu tanımıyordu her şey o kadar kolay değildi. Olsaydı ben bu halde olmazdım , o adam hâlâ elini kolunu sallayarak gezemezdi. Polise gitmek zaman kaybından başka bir şey vermezdi bize aksine Cevdet'in öfkesini harlardı. Polise gitmek onunla daha da fazla muhatap olmak demekti. Maalesef ki durum buydu. Biliyordum. Çünkü çoğu kez yaşamış , bu durumu bir çok kez acı bir şekilde tecrübe etmiştim.
- Ne demek hiçbir yere gitmiyoruz. Sen ... Sen hâlâ o adamı korumaya mı çalışıyorsun? Şikayetçi olmayacağım ne demek? Sesi yüksekti ama bağırmıyordu. Sinirliydi fakat kendini tutmaya çalışıyordu farkındaydım. Ama ithamları ağırdı .Takılıdığı şeyin saçmalığı ile uğraşmak bile istemiyordum. Sahra ise başka bir noktaya takılmıştı. Bana bakarak sitem ve hayretle konuştu." O gün mü? Ne yani bu adi adam senin karşına daha önce de çıktı ve sen bunu benden sakladın mı Ahueda? " Ardından Sercay'a döndü. " Ne yani abi senin bu adamdan haberin var mıydı ? " Avuç içini kendine kızarcasıa alnına çarptı . " Tabi ya o gün telefonda Ahueda'nın peşinde sanki birini gördüm dediğin adam oydu değil mi? " O gün kafası yeterince dolu olduğundan düşünmeye fırsat bulamamış olmalıydı. Daha yeni idrak ediyordu. Kırgınlık, kızgınlık ve sistemle kafasını iki yana salladı. Yanıma çömeldiği yerden kalkarak ikimizede sitem etmeye başladı. - Nasıl bana bir şey söylemezsiniz? Bana dönerek devam etti. " Hadi Sercay ağabey onun kim olduğunu anlamadı diyelim. Ben sana söyeldim Eda . O olabilir dedim . Yok dedin o içeride dedin . Çıkamaz dedin. Nasıl söylemezsin ! Ya biz bugün yetişemeseydik? Neler yapabileceğinin neler olabileceğinin farkında mısın sen! Biz bunları kaç defa yaşarak görmedik mi ?
Harika! İşler iyice arap saçına dönüyordu. Bulaşmasın istemediğim insanlar gittikçe bataklığıma daha da batıyor bir de hesap soruyordu fakat garip olan şuydu ki neden benim yüzünden battıklarını değil onları neden daha fazla batırmadığımı soruyorlardı .
Artık ben hariç herkesin sesi bir hayli yüksekti fakat benim buna mecalim yoktu. Söyelesem ne olacaktı. O orada annesini kaybetmenin pençesindeyken birde ben onu derdimle boğsaydım kime ne faydası olacaktı? Fakat bu sırada Sercayında Sahra'nın cümleleri arasından cımbız ile çekip aldığı bir başka konu vardı.
- Bir dakika bir dakika! Ne demek içerdeydi? Bu adam hapiste miydi? Bir de herif harbiden sabıkalı öyle mi? Sen bunu bildiğin halde polise gitmeyelim diyorsun öyle mi ? Delirdin mi? Sen hâlâ nasıl bu adamı korumaya çalışırsın Ahueda ?
Bu radde de bende bağırmak istiyordum hatta sinirlenmek istiyordum ama hissedebildiğim tek şey boşluktu . - Benim kimseyi koruduğum yok bilmediğin şeyler var. Bu yüzden aynı şeyleri tekrarlayıp durma ! Benim derdim kimseye daha fazla zarar gelmemesi .
Gittikçe hakimiyetini kaybediyordu. Sinirle kafasını elleri arasına aldı. Az önce neler yaşadığımı unutmuş gibiydiler yoksa beni böylesine bir halde sorguya tutmalarının başka bir izahı olamazdı . - Çıldıracağım ya ! Bilmediğin şeyler var diyor birde sanki anlatıyorda ben dinlemiyormuşum gibi. Daha ne zararı gelebilir Ahueda? Senin az önceki halinden haberin var mı? Seni öylece yerde yatarken neler neler geçti aklımdan bundan haberin var mı? Yok! VE HALA POLİSE GİTMEYECEĞİM DİYORSUN! Bağırıyordu artık ve bunun bende çok bir etkisi olduğunu söylenemezdi. Belki başka bir zaman diliminde olsak kafa tutabilir, bana bağırması karşısında sinirlenip hesap sorabilirdim fakat şuan hiçbir önem arz etmiyordu. Bu sırada nihayet bana hak vermeye karar veren arkadaşım söze dahil olarak dikkatleri üzerine çekti. "Ağabey Eda doğru söylüyor. Polise gitmeye gerek yok. "
İkimizde tip bir bakış atıp kafasını aşağı yukarı salladı. " Yok sizin derdiniz beni delirtmek. Ne demek polise gitmeye gerek yok ?! Sen bu kızın halini görmedin mi Sahra? Biz gelmesek ne olacaktı? Tahmin etmek dahi istemiyorum bu yüzden dile getirmeyeceğim. Biz az önce ne yaşadık mesela? Ya yetişemeseydik? Ne olurdu o zaman?" Bu seferde bana döndü . " Senin amacın ne Ahueda? Neden hâlâ o adamı korumak istiyorsun? Derdin ne ? Ne olsun istiyorsun ? " Evet belki bir ruhsuz gibi duruyordum fakat bende insandım şuan her ne kadar hislerim boşluktan ibaret olsada bende bir insandım. Yanı başımda ayakta dikilen arkadaşımın elini tutarak kalkmaya çalıştım. Elbette başarılı olamadım bedenim sadece ruhunu değil gücünü de kaybetmişti. Gücüm olmayınca bende dostumdan almak istedim. Bu konuda çekinmeyeceğim tek insandı .O da anladı beni. Kalkmama yardım etmeye çalıştı . Fakat ben kendime hakim olamadığımdan zorlandı hatta bu sırada o da yardım etmeye yeltendi. Ne halde olduğumun yeni farkına varıyordu herhalde.
- Bekle , yardım edeyim. Elimi "dur" anlamında kaldırarak reddettim. Gerek yoktu biraz Sahradan yardım aldım birazda arkamda ki duvardan destek alarak zorda olsa dikelmeyi başardım.
- Benim o pisliği korumak gibi amacım yok olamazda. Plak gibi tekrarlayıp durma aynı şeyleri! Benim tek bir isteğim var o da kimseye zarar gelmemesi .
- Asıl sen aynı şeyleri tekrarlıyorsun ! Kimseye zarar gelmesin kimse zarar görmesin ama sana ne olursa olsun öyle mi ? Kimseyi başkasını boşver Ahueda ! Ya sana bir şey olsaydı? Ya da şöyle sorayım daha fenası olsaydı? Şu haline bak! Gereksiz bir endişeyle karışık öfke vardı sesinde. Son söylediğiyle tutunduğum duvardan olabildiğince ayrı durmaya çalışarak olabildiğince dikeldim. - Neden? Dediğim karşısında öylece kaldı anlamlandıramadı. - Ne neden? - Neden? Endişen neden? Seni ilgilendiren şey nedir? Israrın niye? Neden merak ediyorsun mesela o adamı? Herkesi boşverip bana zarar verme ihtimali seni neden ilgilendiriyor? Bir kaç kere cevap verecek gibi oldu. Defalarca kez dudakları aralandı ama belki söyleyecek bir şeyi olmadından belki de başka bir sebepten ağzından bir kelime dahi çıkmadı. Sesizliği çalan telefonumun sesi böldü. Bizden birkaç adım ötede çantam, aldığım ekmek ve market poşeti ile birlikte yerde duruyordu. Nasıl bıraktığımı hatırlamıyordum. Benim adımlayamacağımın farkında olarak Sahra kolumu bırakarak telefona doğru yöneldi. Telefonu ve poşetleri alarak tekrar yanıma gelip bir koluma girdi. Bu sırada telefon çalmayı sonlandırmış ardından tekrar çalmaya başlamıştı . - Sevilay teyze arıyor. Ben konuşayım mı? - Aç ben konuşurum. Şimdi sen konuşunca işkillenir. Dediğimi yaptı telefonu açarak hoparlöre aldı. Ardından da telefonun diğer ucunda ki annemin kızgın sesi duyuldu. - Niye açmaysın o telefonu Eda! Arayrım arayrım cevap yok. Ben sana çabuk gel demedim mi vajzë me kokë të shkurtër (kıt kafalı kız ) ! Bir ekmek alacasın alt tarafı kaç saattir nerelerdesin? Hani aradığımda geliyordun? Üzerinde kırk beş dakikadır eskimiş. Neredesin sen? Nerlerde geziniyorsun? Ben burada bir başıma bir şeyler yapayım deyi ugraşıp durayrım sen orada burada sürteysin. Sabah sabah nereye gitmiş olabilirsin? Nerdesin kızım sen insan bir ekmek alamayı beceremez mi? El kadar çocuğu yollasam o bile halleder. Spinster! (Kız kurusu). Nedir benim bu kızdan çektigim yüce Rabbım!
Telefonu hoparlörlere almak kötü bir fikirdi. Annenin hakaretlerini Sahra karşısında durmaya alışıktım ama buna birde onun şahit olması pek isteyeceğim bir şey değildi. Mesela annemin her bir cümlesinde suratlarındaki ifadenin değişmesi de bunun için yeterli bir sebepti.
- Kız hâlâ ne cevap vermeysin! Konuşsana !
Zorda olsa toparlamaya çalıştığım sesimle cevap vermeye çalıştım ama zordu. " Geliyorum anne."
- Bu ka mı? Geleysın öyle mi? Kız sen benle maytap mı geçeysın. Kaç dakikadır gelecesin ? Firinla evin arası kaç dakika ? Şimdi misafirler geleci sen yoksun.
O an en iyi yanıt yalandı. Yoksa annemin susacağı yoktu. " Geldiler zaten. Beraber geliyoruz yani. Geliyoruz derken yolda karşılaştık. Onlar da elimiz boş gelmeyelim demişler fırına uğramışlar orada şey yaptık , karşılaştık."
" Fırında karşılaştınız? Bak göreymisin sen gelene kadar adamlar gelmişler bile. Yine anan koştarayı erşeye. Aferin çocugum ep böyle tembel olasın. Allah 'tan anacıgın öyle bir kadın degildir. Neysem nedir adin gelin çabucak bekliyrık."
Telefon benim cevap vermeme fırsat bırakmadan kapanınca Sahra telefonu alarak çantama koydu. Ardından sessiz bir bakışma yaşandı üçümüz arasında. İkisinin de gözlerinde manalar vardı. Kafamı yorsam anlardım. Anlarsam işin içinden çıkamazdım . Göz yummayı tercih ettim. - Loçkam sen hiç iyi görünmüyorsun baksana şu haline yüzün bembeyaz, ayakta zor duruyorsun . Sevilay teyze seni böyle görünce endişelenmesin? " Toparlarım ben şimdi bir şey olmaz . Asıl gitmezsek endişelenir hadi gidelim." Diyerek araca doğru yönelecek oldum ama her ikiside olduğu yerden kıpırdamadılar. Özellikle malum şahıs gözlerini üzerime dikmiş gözleri ile bir şeyler ifade etmeye çalışıyordu ama zaten bitik bir vaziyetteydim onu anlamak için kendimi yoramayacaktım. Ağzı vardı eğer bir şey söylemek istiyorsa konuşsundun konuşmazsa bakmasındı. Zor bela bir kaç adım daha attım fakat onlarda hâlâ bir hareket göremeyince durmak durumunda kaldım. " Eee hadi? Niye duruyorsunuz? Gidelim." Onları umursamayarak araca varan ilk ben oldum. Arka tarafa kendimi attım. O ise Sahra ile benim ardımdan araca yerleştiler . Bu sayede bizim eve doğru yol almaya başladık. Zaten çok uzakta da değildik . Araba ile beş dakialık bir mesafedeydik . Bu süre zarfında yine herkes en iyi bidiği yapmış sükunete bürünmüştü. Konu hakkında yorum yapmamaları ya da daha fazla soru sormamaları benim için daha iyiydi. Hem soracakları sorulara verecek bir cevabım yoktu hem de sordukları sorular beni o anlara tekrar götürüyordu bu da benim daha kötü bir ruh haline bürünmeme neden oluyordu . Kısa bir süre sonra hareket halindeki araç apartmanın önünde durdu . Bu sırada ön taraftaki Sahra oturduğu yerden kıpırdanarak bana doğru arkasını döndü. Yüzündeki tereddüt apaçık okunuyordu . - Biraz beklesek mi ne dersin loçkam ? İyi misin yürüyeblecek misin ? Hem bak yüzünde oldukça solgun duruyor . "Hayır Sahra gerek yok. Ayrıca abrtıyorsun felç olmadım alt tarıfı- Cümlemi sertçe yarıda kesen kişi dikiz ayanasından bana doğru dik dik bakan Sercay'dan başkası değildi . "Alt tarafı eski sevgilini gördün , bizim bilmediğimiz bir şey oldu ve kriz geçirdin di mi ?" Histerik alaycı bir kahkaha attı . Bende olan bakışlarını çekerek yanında oturan Sahraya döndü . "Ne varki bunda Sahra ? Sende amma abarttın." Ardından hızla bana doğru dönerek gözlerini üzerime dikti . "Sen bizime dalga mı geçiyorsun ? Daha on dakika önce biz seni ne halde bulduk haberin var mı ? Senin amacın ne ? " Sahra sakinleştirmek adına koluna dokunarak uyarı mayetinde "Ağabey!" diye seslendi . Sercay'ın sesi oldukça yüksek çıkıyordu . Biraz daha bağırırsa bizi pencereden gözetleyen annemin bile duyması muhtemeldi . Hislerim de bilincimde artık tam analamıyla yerindeydi. Bu cüreti biraz önce tepki gösteremediğim için miydi bilmiyorum ama artık bende sakin değildim . Dişlerim arasından yüksek değil ama sert bir sesle yanıt verdim . "Asıl senin amacın ne ! Eğer gayen sabahtan beri bizi izleyen anneme olanları duyurmaksa doğru yoldasın devam et . Haddini aşıyorsun. Takmışsın bir eski sevgili olayına oradan kurup kurup devam ediyorsun ama artık sana kendimi açıklamaya çalışmayacağım yeter ! Git dedim gitmedin , irdeleme , umursama dedim dinlemedin ama ... YETER!" "Yetmez! Sen bana ne dedin peki ? Bu adam zaten bir daha karşına çıkmaz beni de onu da görmezsin dedin ama ne hikmetse ertesi güne seni o adamla görüyorum . İrdelemeyip ne yapmamı bekliyorsun ? Seni özelliklede bugün o halde gördükten sonra ne yapmamı bekliyorsun ? " Bir kaç saniye sessiz kaldı .Kafasını hafifçe eğrek bir kaç saniye bekledi . "Bak benden üç maymunu oynamamı bekleme hele ki bugünden sonra. Amacım sana yardımcı olmak ama sen izin vermiyorsun bile . Anlat diyorum , anlat ki çözelim ama sen her defasında kapıyı suratıma kapatıyorsun . " "Gerek yok çünkü buna ! Seni dahil etmek istemiyorum. Yardımına ihtiyacım yok ki zaten yardım edebileceğin bir durumda yok ortada." Boğazımı temizleyerek devam ettim. "Daha fazla tartışmanın bir anlamı yok . Hadi inelim annemi daha fazla şüphelendirmeyelim ." Kapının kulpunu tutup açamayı dendim fakat açılmadı. Kilitliydi."Kapıyı açar mısın ?" Önüne dönmüş "Cık!" diye bir ses çıkardı bana cevaben . -Anlamadım? Ne demek"cık" ? Hadi cidden yetrince yorgunum . " Bayağı "Cık" . Madem ki sen bütün kapıları yüzüme kapatıyorsun bende o kapıyı kilitliyorum . Sen dile getirmezsen Sahra bana yardımcı olur değil mi abiciğim? " Sahraya dönrek konuştu . Şimdiye dek Sahra'ın benim iznim olmadan bir başkasına anlatacağına ihtimal vermezdim fakat itiraz etmemesi beni sekteye uğratmıştı. Yüzünde düşünceli bir ifade vardı . Konuşmaya devam etti . "Ha dersen ki yok kimsenin bir şey anlatmasına gerek yok bende o vakit meseleyi Musa amcaya taşırım ." dedi ve kapısını açarak benim bir şey dememe fırsat tanımadan arabadan inerek apartmana doğru yöneldi. Bu neydi şimdi? Sinirle önümdeki koltuğa bir sille geçirdim . "Takmış ya ! İlla bulaşacağım diyor adam . Ben uzak dursusn diye uğraştıkça o daha çok yaklaşıyor ." Oturduğu koltuktan hafifçe bana dönmüş sorgulayan gözlerle bakan Sahra bile o an o kadar sinirime gitti ki "Ne?" diye çıkışmış bulundum . Bir bana baktı bir onun olduğu yöne doğru sonra ardından tekrar bana doğru döndü. Dudakları aralandı bir şey demek ister gibi fakat ardından tekrar kapandı ne diyeceğini seçememiş gbi. En sonun adımı zikretti sorarmışçasına . "Ahueda?"
Bende gayet boş bir şekilde yanıtladım ."Hıı?" Tekrarladı ."Ahueda?" Fakat hali hazırda iyi bir ruh halinde olmayan bana bu anlamsız tekrarlanış bir patlamaya dönüştü . "Ne var Sahra? İsmimi hafızana mı kazıyorsun?" O ise beni ve çıkışımı takmadan aklındakileri dile getirdi . " Ahueda neler oluyor ? " Tekrar ondan yana doğru döndü bakışları . " Sercay ağabey bu olayların neresinde ? " Gözlerinin son durağı ben oldum " Bana ne zaman anlatacaksın ? Ne oldu mesela bugün de o hale gelebildin ? Loçkam neler oluyor ?" Soruları benim de içli bir nefes vereme neden oldu . Ne diye bilirdim ? "Anlatacağım hepsini anlatacağım ama şimdi değil. Hadi bir an önce inelim de annem daha fazla işkillenmesin yoksa kırk çeşit soru sorar ." Elim kapı koluna uzanmış tam iniyordum ki söylediği cümle beni duraksatmaya yetmişti. - Benim yüzümden ... Tuttuğum kapı kolunu bıraktım . Sırtını bana doğru dönmüş öylece kucağındaki ellerini izliyordu . "Ne diyorsun sen Sahra ? " Omuzlarını indirip kaldırdı . Kesik bir nefes çekti. " Ben sebep oldum . Apaçaık oratada değil mi? Benim yüzümden oldu . Eğer sen burada kalmasaydın , üniversite için başka bir şehir yazsaydın kaçıp kurtarsaydın kendini belki bu adam sana bir daha musallat olamazdı . Bulamazdı izini . " Ellerini yoluyordu konuşurken. " Hoş güya beni yanlız bırakmamak için burada kaldın ama şu halime bak . Sen şuan okuyorsun fakat ben okulmu bile yarıda bıraktım , evlendim, çocuk yaptım . Ben yaptığın fedakarlığın karşılığını bile veremezken senin benim yüzümden yaşadıklarına bir bak ." Ön tarafa doğru eğilerek ilk önce kanatmak üzere olduğu ellerini ayırak avuçlarım arasına aldım ve bana dönmesini sağladım . "Ne saçmalıyorsun Sahra sen ? Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu ? " İnatla suratıma bakmıyordu . " Loçkam bana bak. " Utanasıkıla değdirdi gözlerini yüzüme ."Bak bu fikre neden ve niye kapıldın blimiyorum ama bildiğim tek bir şey var . O da söylediklerinin hepsinin koca bir saçmalıktan ibaret olduğu. " " Öyle diyorsun ama Eda ..." "Şşsşt ! Bak canımın köşesi sen benim kardeşimsin hatta daha ötesi. Senin için yaptığım hiç bir şey yük değil bana . Hem ben başka bir şehire okumaya gitsem ne olacktı ki Sahra? Geri dönmeyecek miydim buraya hiç? Ailem buradayken sen buradayken illaki dönecektim. Ve o illet adam yine hayatımı mahfetmek için çıkacaktı karşıma er ya da geç. Kaçmak çözüm mü? Değil . Kaçmak hiç birşeyin çözümü değil olamaz da . Kaçmak sadece sonucu erteler, erteler belki ama çözemez. " " Peki ya nasıl kurtulacaksın sen bu adamdan? Nasıl çözeceğiz biz bunu Ahueda? " Belki çözemeyiz. Bazı durumlar da çözüm sorundan daha imkansızdır. Bazı şeyler çözülemez , hall olamaz. Bilmiyorum. Derin bir iç çekiş fakat cevap yok. " Yeterince oyalandık . Hadi hadi kalk da gidelim. Eğer biraz daha durursak biz gidemeden annem gelecek. Zaten sabahtan beri bizi gözetlemekten boynu koptu kadının." Diyerek az önce bıraktığım kapı kulpunu tutarak açtım ve kendimi dışarı attım. Ben inerken arakamdan Sahra da söyleniyordu fakat aldırış etmedim . " Kaçıyorsun resmen Ahueda! Bana hiç bir şey anlatmıyorsun. Yine bütün yükü tek başına üstlenmeye çalışıyorsun." Söylenmesine rağmen o da arabadan inerek koluma girdi. Açıkçası hâlâ pek de iyi sayılmazdım fakat toparlanmak zorundaydım. " Çantamla poşetleri aldın mı loçkam ?" " Aldım aldım bendeler merak etme sen. Asıl iyi misin onu söyle?" Kızcağızın annesi yaşam mücadelesi verirken benim yüzümden düşündüğü şeyler... " İyiyim ben yok bir şeyim. " Konuyu değiştirdim . " Nihal teyze nasıl oldu asıl? Sabah mesaj atmışsın fakat telefona bakmaya vaktim olmadı. " Konuşurken bir yandan apartmana giriş yapmış merdivenleri tırmanıyorduk . O ise önden önden çıkıyordu fakat bir yandan da bizi dinlediğine emindim. Umutsuz ve hüzünlü bir sesle yanıtladı. " Nasıl olsun aynı. Bir gelişme yok. Onu da orada bırakıp gelmek hiç içime sinmedi ama Turgut abi zorla yolladı beni. Bende en azından bir kaç saat Emirle ilgilenir geri dönerim diye geldim. " Tutunduğum koluna diğer elimi de sararak konuştum. " Canım benim sen merak etme ağabeyim orada zaten. Ayrıca Emir 'i de merak etmene gerek yok biliyorsun annnem de bende gözümüz gibi bakıyoruz ona . Senin hiç aklın kalmasın. Allah'ın izniyle Nihal teyze de tez zamanda sağlığına kavuşacak. " Yüzünde buruk bir tebessümle "İnşallah" dedi. Bizim kata geldiğimiz de annemi çoktan kapıyı açmış bizi bekler halde bulduk . " Hoş geldiniz. Nerelerde kaldınız evladım. Buyrun buyrun içeri geçin." Diyerek içeri buyur etti. Elbette yüzündeki hoş tebessüm ve sevecen karşılama bana değil Sahra ve Sercay içindi. Önden ilk o çıktığı için ilk girende o oldu. " Hoş bulduk. " Diyerek içeri adımladı. Onun içeri geçmesiyle annemin dikkati bize döndü. Sahra'nın kolundan sıyrılarak usulca içeri geçtim. Annemin sorgular bakışlarının etkisinden kurtulabilmek sağlayan şey geçici de olsa beni boş vererek Sahra'ya odaklanmasıydı . "Güzel kızım , gel yavrum geç içeri. " Sahra'nın da içeri geçmesiyle kapıyı kapattı . "Ah! Be çocuğum şu gözlerinin altına bak su toplamış.Resmen gözlerinden uyku akıyor . Hiç mi uyumadın evladım? Bak biraz kendine dikkat et sende bir annesin . Kendin için değilse bile evladın için kendine bakman lazım . Hem sen hasta olursan ben anacığına ne derim ? Demez mi bu kadın bana ben kızımı size emanet ettim ,bir kızıma bakamadınız ? Cık cık." Annemiz sözleri ile Sahra'nın zaten akmak için fırsat kollayan göz yaşları firar etmişti bile ."Sevilay teyze..." Daha fazla dayanamayarak sıkıca anneme sarıldı .Annemse bir anne şefkati İle sarılışına aynı şekilde karşılık verdi. Annem iyi bir anneydi , sevgi dolu bir insandı. Bana karşı aynı duyguları beslemese de anaç bir yapısı vardı . Onları buruk bir tebessümle izledim . Sahra her hıçkırdığında merhametle sırtını sıvazlayışını , sakinleşmesi için teskin edici sözler söyleyişini , rahatlaması için saçını okşayışını hepsini izledim . İçim de buruk bir duygu oluştu . Kıskaçlık değildi aksine annemin dostumu bir anne şefkati ile sarıp sarmalaması beni mutlu etmişti . Ama işte... İnsanın bazen bir tarafı buruk kalıyordu . Dün gece mesela . Gösterdiği şefkat ve merhameti bana da göstermiş olmasını isterdim , ittirmese bile yeterdi ama . Saçmalıyorsun Ahueda . Gözlerimi onlardan çekerek odak noktamı değiştirmek istedim ama bu kez baktığım tarafta benim gibi onarı izleyen Sercay'ın da bakışlarını bana çevirmesi beklediğim bir şey değildi. "Kız beni de ağlatacaksın şimdi yeter . Zaten yaşlı bir kadınım cık cık . Beni kalpten mi götüreceksiniz? " Diyerek en sonunda sarılma fastını bitiren kişi annem olmuştu . Sahra ise annemin alayvari cümlelerine aynı muziplikle cevap verdi , bir yandan da dinmiş göz yaşlarını siliyordu . "Sen beni bile gömersin Sevilay Sultan ne yaşlısı?" Bu sözler üzerine annem kolun şaka mayetin hafifçe dürtetek "Kız az önce aglaydın şindi benimle mayatap mı geçeysin ?" Annemin sözlerine sadece tebessüm ile cevap verdi ardından da aklına gelmiş olmalı ki oğlunu sordu . "Sevilay teyze Emir nerede ? Beni sordu mu ? İnşallah zorlu çıkarmadı size. Size de zahmet oluyor ama sizden başka güvenebileceğim kimsem yok. Sahila anneler de yarın dönüyorlar zaten ." "Yok kızım ne zahmeti. Çok akıllı zaten benim paşam maşallah. Eda bile beni daha çok yoruyor deyim sana" Annemin bu komik espirisine başım dönmeseydi belki gülebilirdim fakat arkamdaki duvara tutunmayı seçtim . Tam bu sırda "ANNE!" diye koşarak gelip annesine sarılan Emir ve onun ardı sıra babasına doğru ilerleyen Melisa göründü.Tıpkı Sahra gibi kızını sarıp sarmalayan Sercay 'ın göz hapsinden kurtulmama vesile olmuştu. " Hadi içeri geçelim çocuklar. Ayakta kalmayın buyrun ." Diyerek herkesi salona yönlendirdi annem. Sercay kızı ile birlikte salona geçerken onları oğlu ile Sahra takip etti. Bende tam ilerleyecekken kolumdan tutulmam ile attığım adım havada kaldı hatta bir kaç adım geriye doğru çekildim. "Sen dur bakalım." Eliyle yüzümdeki çiziği işaret etti. "Ne bu yüzünün hali? Kafandaki yara ne çocugum? Ben seni ekmek alamaya yollamadım mı? Ne oldu alnına? Gözünden asla bir şey kaçmıyordu. Elim direkt çiziğin olduğu yöne doğru gitti gereksiz bir çabaydı ama saçım ile örtmeye çalıştım . Bu çabamı elimi itekleyerek boşa çıkardı . "Bir de kapatmaya çalışaysın Eda! Sen beni salak mı sanaysın ? Sen dua et içerideki misafirlere şimdilik bir şey demeyim ama ben senin hesabını sonra düreceğim . Git mutfağa bir bak .Çayın suyu bitmiştir kaynaya kaynaya sizi beklerken , suyunu koy." Kolumu fırlatırmışçasına bıraktı . Ters bakışlar eşliğinde yanımdan uzaklaştarak salona giriş yaptı . Derin bir nefes ve sabır. Başımda inadına yaparmışçasına dönmeye devam ediyordu. Onca şeyin üzrine bedenimin dertleri ile uğraşmak istemiyordum. Senin veremediğin tepkiyi bedenin veriyor Ahueda. Yavaş adımlarla duvardan tutunarak mutfağa vardım. Annemin dediği gibi çaydanlığın biten suyunu doldurdum . Masaya bir göz attım bir kaç eksik vardı . Buzdolabına doğru yöneldim fakat tam busırada zaten hali hazırda dönen başım öyle şiddetli dönmeye başlar oldu ki dengemi sağlayamadım tam düşüyordum ki birisi kolumdan tutarak buna engel oldu . "Ahueda!" Sıkıca beni tutarak dikelmemi sağladı . "İyi misin?" Arkamdaki sandelyeye oturmama yardım etti." Loçkam ?" " İyiyim , biraz başım döndü sadece." Tezgahın üzerindeki sürahiden bir bardak su alarak içmeme yardım etti. " Ya iyiyim diyorsun bir de ! Dedim ama ben sana hastaneye gidelim diye ." Endişeyşle yüzümü inceliyordu. "Acaba kafana darbe falan mı aldın düşünce ?" Kendi kendine tahmin yürütüyordu. " Düşünce kafanı çarpmış olmayasın? Hii!Yoksa o mu itti?" Endişesi sesine yansıyordu hatta öyle ki eğer biraz daha sesini yükseltirse annemden bir şey gizlememize gerek kalmayacaktı . "Sahra! Sessiz ol . Niyetin anneme duyurmaksa doğru yoldasın aynen devam et . Açlıktandır , kötü değilim zaten bir an gözüm karadı dengemi kaybettim sadece. " Yanıda otuduğu sandalyeden kalkarak konuşmaya başladı. "Ayy yok yok olmaz böyle Ahueda. Kalk bir hastaneye falan gidelim. Bir muayne etsinler , MR falan çeksinler. " Kolumu tutup kaldırmaya çalıştı. " Gerek yok ya zaten sen yarı hemşire değil misin ? Bir şey olsa müdahale edersin . Cidden gerçekten gerek yok- " Neye gerek yokmuş bakayım?" Tam bu sıralarda annemin gelmesiyle çekiştirdiği kolumu bıraktı. " Size deyrim. Neye gerek yok evladım?" " Şey ya anne , yardım edeyim dedi de Sahra . Bende dedim zaten annem her şeyi halletmiş gerek yok. " Sahraya döndü. " Evladım sen niye zahmet ediyorsun Eda halleder. Ben poşetleri mutfağa götüreyim diye kalktın gittin , gelmeyince bende gelip bir bakayım dedim." " Olur mu öyle şey Sevilay teyze ne zahmeti ben yabancı mıyım? " Bu sefer bana doğru dönerek masanın üzerinde duran poşeti gözterek konuştu." Kankacım sen otur kalkma(!) Ben dilimleyeyim ekmekleri." Diyerek poşetin içindeki ekmekleri masanın üzerinden aldı tezgahın üzerine bıraktı. Kesme tahtası çıkararak ekmekleri dilimleri başladı. Annemse bunun üzerine bana dönmüş tip bir bakış atmıştı. " Sen sadee otur çocugum. Aman diyeyim sakın kıprdamayasın. Allah'ım Yarabbım! Neysem bende paçanın yağını yapayım bari." " Paça da mı yaptın Sevilay teyze niye zahmet ettin ? Ne gerek vardı bu kadar şeye?" " Sen seviyorsun diye yaptım kızım. Tabi biz bunu normalde daha çok Ramazan'da yapıp yiyoruz. Asıl ben namazdan sonra yatmayıp börek açacaktımda kollarım da bir ağrı ağrı. Yapamadım. Bir dahaki sefere inşallah." ( Bahsettikleri "Arnavut Paçası ". Arnavutluğa özgü bir lezzet. ) " Asılında buna tavuk da konuyor ben sucuklu yapıyorum. Siz daha çok seviyorsunuz öyle." Kuşbaşı doğradığı sucukları tereyağı ve toz biber ile bir tavada iyice kızarttı. Hazırlamış olduğu paçanın üzerine döktü. Ben biraz olsun hafifleyen baş dönmemin tamemen sonlanmasını oturup bekliyordum. Dilimlediği ekmekleri masaya bırakan Sahra ise halimi fark etmiş olmalı ki bu soruyu daha önce defalarca kez sormasın rağmen annemin dikkatini çekmek için paçanın tarifini sordu . "Sevilay teyze ya hep söylüyorsun ama benim aklımdan çıkmış nasıl yapıyorduk paçayı? Bir daha tarif etsen . " Annem de kendi kültürüden olan bir şeyin merak edilmesinin verdiği mutluluk duygusuyla büyük bir istekle başladı anlatmaya. "Bak şimdi , yoğurdunu, sirkesini , yumurtasını alacasın bir kaba. İyice karıştıracasın , sarmısak da konuyor da ben şimdi eklemedim sabah sabah kokmasın deyi. Ama var yanı orijinalinde .İyicene karıştırdıktan sonra üzerine soğuk suyunu ekleyecesin . Ben elimin ayarıylan koyayrım cıvıklığına göre . Sen iki su bardağı dök bir bak kıvamına ona göre eklersin.Kıvamlı olacak böyle benim yaptığım gibi. Yoğrdun da ev yapımı olması lazım ama tabi şimdi zamaneler hazırlardan yapay . Gerçi yapıyordur seninde kaynanan yapmıyor mu?" " Yapıyor da her zaman da yapmıyor tabi . Bizim oradan sütçü falan geçmiyor ya o da üşeniyor bazen alıp yapmaya . Mayalaması falan zor geliyor herhalde ." Büyük bir suçu kınarcasına kınadı annem bu durumu . Ben burada dönerken onlar konuyu ne ara paçadan yoğurt tarifine getirmişlerdi pek anlayamadım . "Cık cık. Ne var kızım yoğurdu mayalamasında . Alacasın beşlik bir süt. Bizim şu aşağı sokakta Nebehat var . O satıyor böyle köy ürünleri. Acık pahalı ama kadının ürünleri organik ben hep oradan alırım ya da aldırtırım Ahueda'ya . Deseydin ya evladım önceden bilsem size de alırdım bir beşlik. Sütü yoğurdu ye içir çocuğuna bol bol. Ben Turgutum'u sütlerlen yoğurtlarlan büyüttüm bak şimdi maşallahı var çocuğumun." "Maaşallah , maşallah öyle." diye mırıldandı Sahra . Sohbete o kadar dalmışlardı ki beni bile görmediklerine emindim . Annem şimdi ise paça tarifinden yoğurt mayalamaya geçmişti. " Ben sana maya da vereyim hazır mayalarlan olmaz . Mayanın da güzel olması lazım . Bak şimdi sütü kaynattın ya evladım soğumaya bırak acık ılısın aman ha buz gibi de olmasın mayan tutmaz yoksa . Kontrol edecesin. " Serçe parmağını göstererek anlatmaya devam etti. Konuşmasını aynı zamanda jest ve mimikleriyle destekliyordu ." Şu serçe parmağınla bakacasın . Kaynar olmayacak ama soğumayacakta . Kayanayınca altını kapat acık soğusun sonra sok parmağını sekize kadarın say. Elini tutabiliyorsan olmuş demektir . Mayanı koy bir kaseye acık da kaynattığın sütten dök kaşıklan iyicene ez , karıştır . Sonra karıştıra karıştıra karıştıra ekle mayanı sütün tamamına. Yoğurdu uyutacağın kaplara dök ağızını kapat bir güzelde kundakla . En az beş altı saat neyi hiç elleme . Mayalansın . Oldu bitti işte bu kadar . Hiç zor bir şey değil . Yapta yesin çocuklar. Hem kendi yaptığın daha berekli olur. " " Tamam tamam Sevilay teyze bundan sonra öyle yaparım.Serkan çok sevmiyor yoğurt falan ama Emir'e yaparım." "Sevmey mi? Yoğurt sevmeyeni de ilk defa duyayrım . Yap kızım sen ona ne bakaysın ? Evde bir sürü insansınız o yemezse başkası yer . Kalabalıksınız zaten yenir." Bu sırada mutfaktak içeri giren Emir dikkatleri üzerine çekti. " Anneee! Ben acıktım." Oğlunun sesini duyan Sahra arkasına dönerek yanında biten oğlunu kucakladı. Yanağına bir öpücük kondurup konuştu. " Şimdi yiyeceğiz anneciğim. Çok mu acıktın sen bakayım?" Emir'in "evet " anlamında kafa sallamasıyla oğlunu bir kez daha öptü. Biraz olsun kafası dağılmış görünüyordu . Her ne kadar hiç derdi yokmuşçasına bir de kendi derdimle onu boğmuş olsam da düne nazaran bugün daha iyi gibiydi ya da evladının yanında öyle durmaya çalışıyordu.
" Eee bi gelemediniz ki! Çocuk ne yapsın? Namazdan beridir uyanık zaten benim evladım. Annesi biley misin benim oğlum Musa dedesiylen namaz kıldı." Buruk bir tebessüm yüzüne iyice yerleşti Sahra'nın. " Hih! Benim bebeğim büyümüşte Musa amcasıyla namaz mı kılmış. Aferin benim oğluma." Bir kez daha öptü ve sarıldı oğluna . " Ohh! Mis kokulum benim." Onları yüzündeki gülümseme ile izleyen annem ise onları izlemeyi bırakarak bana ilişti. " Hadi Eda git misafirimizi çağır da oturalım sofraya . Soğuyacak şimdi her şey. Çocuklar da acıkmış zati." Benim kalkamayacağımın farkında olan Sahra olaya el attı. " Kız oturmuş zaten Sevilay teyzem niye kaldırıyorsun ? " Oğulunu kucağındna indirdi. " Emir çağırır. Hadi annemm amcanla Melisayı çağırda sofraya oturalım." Emir'in " Tamaaam." Diyerek mutfaktan ayrılması bir olmuştu. " Hayret bişey. Kızım sen ne öyle elden ayaktan düşmüş gibi oturup duruyorsun , hiç bir işe girişmiyorsun ? Kıpırdasana acık evladım. Sanki bir iş yaptında yoruldun diyelim. " Ruhum yorgun anneciğim. " Kızı rahat bırkasana Sevilay teyzem. Sen bir şey yapılacaksa söyle ben yaparım. Hatta hadi sende geç otur bende çayları doldurayım." Diyerek ocağa yöneldi. Annemse tip bakışları ile masaya . Bu sırada " Amcam da geldiii!" Diye bağırarak amcasının omzuzlarına oturmuş olan Emir , Sercay ve Melisa bu sırada mutfağa giriş yaptı . " Geçin çocuğum, haydin oturumda başlayalım." Masının bir köşesinde annem , annemin sağ tarfındaki boş yere ise Sercay geçti. Ardından omuzundaki yeğenini de aşağı indirerek yanınaki boş sandalyeye oturttu. "Hiiiii! Paşa mı yaptın Sevilay anneanne? Yaşasın!" diye sevincini belirtti Emir. "Paşa değil, paça o oğlum." Diye karşı çıktı annem . Melisa'nın ayakta kaldığını fark edince annem ona da ilişmeden duramadı . "Kızım otursana niye ayakta dikiliyon ? Geç Eda ablanın yanına yavrum çekinme !" Annemin ısrarırya biraz çekinerek biraz istemeyerek benim yanımdaki , Emir' in ise tam karşısında kalan boş sandalyeye gelip usulca oturdu Melisa . Bu sırada çayları doldurup masada tek boş kalan yere yani masanın diğer başına da Sahra yerleşti. Herkesin yerleşmesi ile kahvaltı fastlına başlamış olduk. Çay kaşıklarının karıştırılma sesleri, konuşma sesleri, annemin sorduğu sorular , yer yer kahkaha sesleri... Fakat buna dahil olabildiğimi söyleyemezdim çünkü bu sırada sanki dünya ayağımın altından kayıyormuş gibi hissediyordum . Kulağıma ilişen sesler ise adeta bir uğultu gibiydi "Annenle ne gün geliyor Sercay oğlum ? Bayağı sevdiler herhlde oraları ? Yoksa böyle bir durumda halen dönmemelerinin başka bir anlamı olmaz . Değil mi?" Elindeki çaydan bir yudum alan Sercay boğazını hafifçe temizleyerek konuşmaya başladı ."Yarın dönecekler inşallah . Tedavi için gittimişlerdi biliyorsunuz annem dizlerinden rahatsız . Onlar giderken Nihal teyzenin durumu daha iyiydi yoksa böyle bir durumda gitmezlerdi sizde takdir edersiniz ki. Dediğim gibi yarın da dönüyorlar zaten . Annem ve babamda bir hayli üzgünler destek olamadıkları için ama kimse bilemezdi böyle olcağını ." " Ata duhet të jenë shumë të trishtuar, por pushimi i tyre u shkurtua dhe ata janë të lënduar. (Kesin çok üzülmüşledir tatilleri yarıda kaldı diye .)" Diye içinden içinden mırıldansada dışarıya aktardığı farklıydı . "Öyledir tabi evladım , bilseler böyle bir vakitte ne deyi tatile gitsinler degil mi?" "Neysem nedir sağ salim gidıp gelsinler canım bana nedir. Eda arkanda benim haplarımın oldugu poşet var onu bana veresene kızım ." diyrek önüne döndü. Poşeti veriridim , verirdim de eğer ayağa kalka bilseydim. "Eda ? " "Vereyim anne . " diyerek zorda olsa ayağa kalktım fakat bir anda yer öyle bir salladıki ayakta duramayarak önümdeki masaya sertçe tutundum . Bunu anlık bir refleksle çok sert ve hızlı yapmış olmalıyım ki masadaki herkesin gözü bir anda bana döndü. Tam sorun olmadığını söyleyecektim ki bilincim buna izin vermedi . Gözlerime inen karanlık perde dünyamın kararmasına neden oldu ve buradan sonrası bende yoktu ...
- Bölüm Sonu - - Öncelikle buraya kadar okuduğunuz , bana ve kitabıma destek olduğunuz için teşekkür ediyorum .Bölümümüz burada sona eriyor gelelim sorulara . - Sizce Ahueda ve Cevdet arasında ne oldu ? Ahueda niçin o hale geldi? - Gidişattan memnun musunuz ? Lütfen kıymetli yorumlarınızı eksik etmeyiniz . - Oy ve yorumlarınızı gönlümden kopup gelen sahi bir heyecan ile bekliyor olacağım . - Çokça sevgi ve esenlikle kalın ...
|
0% |