Yeni Üyelik
10.
Bölüm

Bölüm 10

@birbulutkalemi

 

Sedef'ten

 

Keşke herkes hayatına kimi alabileceğine kendisi karar verse. Şahsen bana bu fırsat verilmiş olsa ben yine Ferzan'ı seçerdim. Aileler her zaman en iyiyi kendilerinin bildiğini savunsa da herkes insan sonuçta kimse en doğrusunu bilemez, tıpkı benim ailemin bilemediği gibi...

Bazı insanlar hayata gerçekten de birilerinin şansı olmak için gelmiş olabilir mi? Ben Ferzan'ın benim şansım olduğunu düşünüyorum. Kim hiç tanımadığı birisi uğruna tüm hayatını değiştirir ki? O değiştirdi, işte bu sebeple o benim hem kurtarıcım hem de şansım.

"Nasıl, sevdin mi?" karşımda merakla bana bakıyor şimdi. İlk başta tam karşıdaki restoranda yemek istese de yoğun ısrarlarım sonucu şu an bulunduğumuz köfte ekmek arabasında yediğimiz yemek hayatım boyunca yediğim en lezzetli şeylerden birisi olabilir.

"Çok sevdim, yediğim en iyi yemeklerden birisi olabilir."

"Sedef sen nasıl bir kadınsın böyle? Başkası olsa bana burayı mı layık gördün deyip gidecekken sen kendi isteğinle burada yemek istiyorsun."

Anlamadım nesi varmış ki buranın? Bence kasıntı olan o restoranlardan çok daha iyi ve güzel burası. Sıcak bir kere yemek yerken kendime dikkat etmek zorunda değilim, istediğim gibi yiyebiliyorum.

"Bence burası çok daha güzel sevmiyorum ben öyle yerleri."

"Gerçekten bambaşka bir kadınsın Sedef."

Ben bir insanın gözleriyle konuşabildiğini Ferzan'la öğrendim. Nasıl yapıyor ya da onu boş verin kimseyle iletişim kuramayan ben onu nasıl anlıyorum bilmiyorum ama bakışlarından ne hissettiğini anlamak öyle mutlu ediyor ki beni. Şimdiyse gözlerinde hayranlıkla bakıyor bana, bu beni biraz utandırdı. Bana şimdiye kadar kimse öyle bakmadı ki.

"Ferzan, sen nasıl bir çocuktun öyle merak ediyorum ki."

Şaşırdı, haklı tabi bana birisi durduk yere birden bunu sorsa ben de şaşırırım. Beni yine de bozmadı, "Biraz yaramaz bir çocuktum, bir de abimle bir araya geldik mi başımızdan bela eksik olmazdı." Dedi burukça. Sanırım o da eski günleri hatırladığı için biraz duygulandı.

"Yaa ne güzel, anlatana biraz." Elimdeki ekmeği işaret etti önce başıyla. Ona bak yiyorum der gibi elimdeki ekmeği kaldırıp salladıktan sonra ısırdım.

"Dur bak sana nasıl kendimi süper kahraman sanıp bacağımı kırdığımı anlatıyım. Yanlış hatırlamıyorsam ben beş abim de sekiz yaşındaydı, o zaman bizim konağın arkasında büyükçe bir ahır vardı. Biz de tabi o zamanlar Superman'la Örümcek Adam'a kafayı takmışız ağaya ağlaya kostüm aldırdık babama. Abim Superman, ben de Örümcek Adam'ım güya geziyoruz ortalıkta. Bir gün annemden kaçarken çıktık ahırın çatısına orada kahramancılık oynuyoruz sözde. İşte aradan zaman geçti baktık annem ortada yok ineceğiz abim dedi ben uçarak ineceğim sen merdivenden in, attı kendini çatıdan aşağı. Tabi bunu gören ben durur muyum ben de attım. Atış o atış bacağım kırıldı. Hastanede bir de beni azarlıyor neymiş hiç Örümcek Adam uçabilir miymiş uçamazmış ben de ondan düşüp kırmışım. Çok sonradan söyledi meğer o borudan kayarak inmiş."

İsyanla biten anlatımından sonra gülmemek için kendimi sıksam da bir yerden sonra dayanamadım ve kahkaha atmaya başladım. Hayatımda bu kadar güldüğüm başka bir an olmadığına eminim.

Başlarda benimle birlikte gülen Ferzan susmuş pürdikkat beni izliyordu. Aramızdaki küçük masa sayesinde çok da uzak olmayan bir konumda oturmamızın etkisinden olsa gerek fazla yakınız. Attığım kahkaha bir süre sonra durulunca gülerken kapattığım gözlerimi açtım, yüzünde tebessüm yoğun bakışlarıyla bana bakan Ferzan'ı gördüm.

"Çok güzel gülüyorsun Sedef." Duyduğum cümleyle şaşırdım. Bana kimse böyle şeyler söylemez ki ne tepki vermem gerektiğini bilmiyorum. Elimi kolumu nereye koyacağımı bilemeyip en sonunda saçlarıma atarken, "Teşekkür ederim, artık kalkalım mı?" dedim, umarım mahvetmemişimdir.

"Olur, kalkalım bakalım Sedef Hanım, daha önümüzde uzun bir zaman var yine geliriz böyle arada."

"Ferzan senin için sorun olmazsa eve yürüyerek dönebilir miyiz?" uzun bir süre evde kilitli kalınca sanki her an yine o günlere dönecekmiş gibi hissediyorum. O yüzden fırsatını bulmuşken eve ne kadar geç girersem o kadar iyi.

"Olmaz tabi, buyurun bakalım Sedef Hanım." Elini öne uzatıp hafif eğilerek yol göstermesi beni bir kez daha güldürse de bende eteğimi hafifçe toparlayıp dizlerimi bükerek karşılık verip yola koyuldum.

"Ferzan..."

"Efendim?" söyleyip söylememekte kararsız kalsam da ailesi ve benim aramda kalmasına daha fazla seyirci kalamam. Adımlarımı durdurup bana bakmasını sağladım.

"Ben bugün yaptıkların için teşekkür ederim ama bir daha benim yüzümden ailenle aran açılsın istemiyorum..." sözlerimi tamamlamama izin vermedi, "Öncelikle aram açılmadı. Ha eğer öyle bir şey de olsa senin yüzünden değil senin için olurdu." Dedi.

"Ne demek istediğini anlamadım."

"Sedef senin yaptığın kötü bir şey yok! O yüzden senin için sen haklıyken karşımdakinin kim olduğunun önemi yok ben her zaman senin yanında olurum. Babaannem de kime nasıl davranması gerektiğini öğrenecek özellikle de bu benim karımsa. Şimdi anlaştık mı kendini suçlaman gereken hiçbir şey yok."

İçim rahat etmese de yine ona güvenmeyi seçtim, "Anlaştık." Dedim.

Sessizce sadece çevreyi dinleyerek yürüdüğümüz yolu köpek sesleri doldurdu. Hayır şimdi olmaz! Şimdi olmamalı! Korkudan kaskatı kesilip yolun ortasında donup kaldım. Birkaç adım atıp yanında olmadığımı fark eden Ferzan bana döndü, "Sedef? İyi misin sen?" değilim, kahretsin hiç iyi değilim! Çok korkuyorum!

"Fe-Ferzan ben çok korkarım köpeklerden!" telaşla kuruduğum cümle ne kadar anlaşıldı bilmiyorum ama çatılan kaşları ters bir durum olduğunu anladığına işaret.

"Tamam ben yanındayım, bir şey yok gel hadi şuradan dönünce eve gireceğiz."

Adım atmayı denedim ama olmadı. Gerçekten tam anlamıyla kilitlendi bedenim. Gözlerimden usulca dökülen yaşlarla tüm çaresizliğimle seslendim ona, "Ferzan yürüyemiyorum."

Elini sakallarına atıp kaşıdıktan sonra sağa sola baktı ve başını sallayıp bana yaklaştı iyice. Sonrasındaysa ne olduğunu bile anlamadan kendimi kolları arasında, kucağına buldum.

"Gel bakalım önce evimize gidelim sonra bu konu hakkında konuşacağız tamam mı?" kollarının verdiği güven mi yoksa artık beni kucağına aldığı için kendini bırakan bedenimden mi bilmiyorum ama gevşedim, başımı omzuna yaslayıp sessizce iç çektim.

Etrafın sessizliği, çöken karanlık ve uzaktan da olsa duyulan köpek sesleri içeri girip odamıza girince kesildi. Beni yavaşça yatağa bırakıp yanıma oturdu, ellerimi elleri arasına alıp önce güven vermek için gözlerimin tam içine baktı, "İyi misin bu konuda konuşmak ister misin?" dedi.

"Bunu sonra konuşsak olur mu şimdi sadece uyumak istiyorum." Lütfen ısrar etmesin.

"Olur güzelim, kalk hadi üzerine rahat bir şeyler giyin önce."

Dediğini yapıp pijamalarımı alıp banyoya geçtim, çıktığımda ise o da giyinmiş benim yattığım tarafa sürahiyle bardak koyuyordu. Bu küçücük ayrıntı bile beni o kadar mutlu etti ki birinin sizi düşünüp ona göre hareket etmesi çok güzel bir şey.

Beni görünce gülümseyip yorganı açtı, "Teşekkür ederim." Diyerek açtığı yere yattım. Hemen ardından dolanıp yanıma uzandı. İlk defa hiçbir olay olmadan ya da birimiz uyurken değil de ikimiz de aynı anda girdik bu yatağa. Daha önceleri ya ben ya da o önce yatar uyur diğerimiz sonra gelirdi. Bilerek mi yapıyor yoksa denk mi geliyor bilmesem de şimdi ilk defa aynı anda yatacağız bu çok tuhaf.

"İyi geceler." Dedim usulca.

"İyi geceler."

Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama asla uyku tutmadı. Onu da tutmamış olacak ki "Sarılmamı ister misin? Hala korkuyorsan tabi." Dedi.

"Ben... bilmiyorum." Ağzımın için konuşmamı utanmama bağlamış olabilir ki çok da doğru. Tamam daha önce birlikte uyuduk ama hiç sarılıp uyumadık ki.

"Gel." Ona yaklaşmama fırsat vermeden beni kendisine çekti, kolunu başımın altından geçirip bedenimin yarısını üzerine aldı. Yüzüm boyun girintisine denk geliyor, kokusu huzur verici. Üzerimdeki tüm gerginlik kokusunu soludukça uçup gitti sanki. Banaysa huzurla uyumak kaldı.

Sabah olaysız geçen bir kahvaltının ardından Ferzan da abisi de gitmedi işe. Asmin abla hariç herkes evdeydi, geldim geleli ilk defa olaysız bir gün oluyor. Tüm gün evin işleriyle ilgilenip durmaktan aklıma Asmin abla gelmese de şimdi saate bakınca zamanın fazla hızlı geçtiğini fark ettim.

Telefonum olmadığı için Ferzan'dan arayıp sorsam iyi olur, umarım başına bir şey gelmemiştir. Mutfaktan bahçede abisiyle oturan Ferzan'ın yanına geçtim.

"Ferzan, Asmin abla erken gelirim demişti hala gelmedi bir arasak olur mu merak ettim."

"Olur güzelim arayalım, al sen konuş hatta belki kadınsal bir işi vardır."

Uzattığı telefonu alıp açmasını bekledim, yaptığımız kısa konuşma beni telaşlandırsa da iyi gelen sesi panik yapmama engel oldu.

Telaşla az önce yanından ayrıldığım Ferzan'a koştum, "Ferzan, ablam hastanedeymiş şimdi bana kapıdakilerden birini gönder dedi ama biz gidip alsak olur mu çok merak ettim!"

"Ne demek hastanede ne olmuş?" Berzan abi endişeyle kalktı oturduğu yerden, başka koşullarda olsak seveceğim sayacağım biriyken sırf Asmin ablaya yaptıkları için hiç sevemedim onu ama yine de asla saygısızlık yapmıyorum Ferzan için.

"Tansiyonu düşmüş öyle söyledi bilmiyorum." Onu bırakıp Ferzan'a döndüm "Gidelim mi?" dedim.

"Siz durun ben giderim." Berzan abi yine girdi araya. Ferzan'a baktım ne diyecek diye Asmin ablanın onu isteyeceğini sanmıyorum.

"Abi sen bekle biz gidip alıp gelelim, seninle gelmek istemezse inatlaşır hasta haliyle zorlamayalım."

Kararsız kalsa da eski karısını benden iyi tanıyor olsa gerek ki onayladı bizi, üzerimi bile değiştirmeden çıktık yola ablamı almaya.

 

 

Asmin' den

Bilincim tamamen kapalı değil birinin yüzüme vuruşlarını hissediyorum, uğultulu sesler ve sarsılan bedenim. Daha sonra ise birisi beni kucağına aldı sanırım yine ara ara bilincimi kaybediyorum kopukluklar var ama gelip giden bilincim arasında en son duyduğum şey, "Dayan kimsin bilmiyorum ama ne olur dayan!" diyen bir erkek sesi sonrası ise derin bir karanlık...

"Yakınlarına ulaşabildiniz mi?"

"Hayır, telefonunda şifre var, kimse de aramadı. Getiren beyefendinin de acil uçağa yetişmesi gerektiği için çıkması gerekiyormuş."

"Ahh!" beynimde aynı anda çalan binlerce davul var sanki. En ufak bir sese bile tahammülüm yokken şimdi başımda konuşan bu iki kişiyi susturmak için elimden ne gelirse yapmaya hazırım.

"Merhaba, ben Doktor Aslı Korkmaz. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" uğuldayan kulaklarıma dolan sesi ayırt etmek zor olsa da kısmen ne dediğini anlayabildim.

"Başım... Başım çok ağrıyor, odaklanamıyorum."

"Hanımefendiye ağrı kesici yapılmadı mı?"

"Az önce yaptım hocam birazdan etki eder."

Birisi elini gözlerime atıp açtı ve ışık tuttu, bu ağrıyan başımla birlikte daha da canımı yaktı.

"Güzel refleksler iyi, bir problem gözükmüyor baş ağrısı düşerken çarptığı için oluşmuş olmalı."

Sonunda gözlerimi açabildim, hastanedeyim. Neden buradayım? "Tekrar merhaba, ağrı kesici birazdan etkisini gösterir. Neler olduğunu hatırlıyor musunuz?"

Biraz düşündüm, "En son saçlarımı kestirdiğimi hatırlıyorum, sonra ödemeyi yaptım ve midem bulandı evet çok rahatsız oldum ve dışarı çıktım. Evden yemek yemeden çıktığım için olduğunu düşündüm ve kuaförün karşısındaki kafeye geçecektim sonrası yok." Beni dinlediğini belirten hareketler yapan doktor elindeki dosyaya aynı zamanda not da alıyordu.

Hemşireye dönüp, "Birkaç test istedim onları yapalım, sonra kendisini iyi hissederse serum bitince çıkabilir. Testler makineler arızalı olduğu için yarın anca çıkar." Dedi ve bana döndü, "Evli misiniz?" diye sordu. O an ne cevap verebilirim bilmediğim için henüz bir boşanma davası da gerçekleşmediğinden onayladım başımla.

"Gebelik için de test yapalım o zaman."

"Gerek yok, ne kadar denesek de tedavilere rağmen bizim çocuğumuz olmuyor."

"Hiç belli olmaz bazen böyle olabiliyor biz garantiye alıp yapalım. Bu arada telefonunuzda şifre olduğu için yakınlarınıza haber veremedik. İsterseniz birisini çağırın yine yalnız çıkmayın." Dedi.

"Teşekkür ederim hallederim. Yarın gelmem şart mı telefonla bilgi alabilir miyim?"

"Kötü bir sonuç çıkmadığı sürece değil. Ben not alayım sonuçlar çıkınca kontrol edip bilgi veririz size ama dediğim gibi kötü bir sonuç olursa gelmeniz lazım riske atamayız."

"Teşekkür ederim." Dedim gülümseyerek. Hemşire kolumdan kan alırken kısa bir an düşündüm. Eğer kötü bir sonuç çıkacak olursa kim benim için üzülür ki? Anne babam mı? Sanmıyorum... Benimle evliyken, bana çok âşık olduğunu söylemesine rağmen sırf çocuk için başka kadını kuma kabul eden boşanmak üzere olduğum kocam mı? Hayır... Belki Sedef ve Avbin merak eder.

Yalnızlık ne de zor hele de hala hayattayken seni bir başına bırakan bir ailen varken... Ya da daha mı kolay? Hayatında endişeleneceğin kimse olmazsa yalnız kendin için yaşarsın sanki. Bilmiyorum aklım çok karışık bu ara her konuda her şeyi düşünebilirim gibi geliyor.

"Geçmiş olsun serum birazdan biter çıkarmak için gelirim."

"Teşekkür ederim."

Odada bir başıma kalınca anladım ki zor olan yalnızlık değil, kimsesizlikmiş. İnsan her şeyi kendi başına halledebilir de kendi kendisine ilgi şefkat veremez. Hastanede bir başınayım çevremde çok insan olsa da arayacak ne anam var ne de babam. Oysa bu dünyaya gelmeyi bile ben seçmedim, sırf istemedikleri bir şeyi yaptım diye beni yok sayıyorlar. Bir adama kör kütük bağlanıp yaptığı her şeyi sineye çekmediğim için başlarını öne eğdiğimi düşünüyorlar.

Duyduğum melodiyle hemen yanımda bulunan komodinin üzerinden çantamı alıp çıkardım telefonumu. Arayan Ferzan'dı ya Sedef arattı ya da Berzan.

"Efendim?"

"Abla merak ettik de seni iyi misin bir sorayım dedim." Yine yanılmadım beni merak eden bir Sedef var. Tanışalı çok kısa zaman olmasına rağmen bana kendi ailemden daha çok aile oldu, kardeşlik yaptı.

"İyiyim şimdi hastanedeyim, tansiyonum düştü sanırım kötü olunca geldim serum taktılar birazdan çıkarım."

"Nasıl abla çok mu kötüsün dur bekle sen ben hemen geliyorum tamam mı zaten Ferzan burada getirir beni!" telaşlı konuşmasını ben kestim yoksa durmadan sabaha kadar konuşma potansiyeli var. Normalde sessiz sakin bir kız olsa da endişelendiği zaman ne yaptığını hiç fark etmiyor, bıraksak sabaha kadar sorar durur endişesi geçene kadar.

"Sakin ol, iyiyim ben. Çok yardım etmek istersen devlet hastanesine Eren'i ya da Ferman'ı gönder artık hangisinin işi yoksa gelip alsın beni."

"Tamam abla halledeceğim ben, sen bir şey olursa ara beni olur mu?"

"Olur ablam ararım."

Gerçekten bazı insanların varlığı o kadar iyi geliyor ki daha az önce kimsem yok yalnızım derken hiçbir şeyden haberi olmamasına rağmen merak edip arayan bir kardeşim var. Bu da ailenin kan bağıyla olmadığına dair inancımı bir kez daha doğru çıktığını gösterdi.

Telefonu tekrar çantaya koyacağım zaman içinde bir kart fark ettim. Bunu ben koymadım nereden geldi ki?

Demir Renas Kılıç cep ve iş numaraları var ama ne alaka? Arkasını çevirdiğimde ise inci gibi yazılmış bir yazı vardı.

"Bırakıp çıkmak zorunda kaldım ama aklım sizde, lütfen kendinize gelip notumu gördüğünüz anda bana iyi olduğunuza dair mesaj atar mısınız? Ve çantanıza bakmak durumunda kaldım birilerine haber vermek için fakat telefonunuzda şifre vardı bunun için de özür dilerim."

Kim ki şimdi bu adam?

 

Geçmiş

Bugün, evliliğimin yirminci günü, tam yirmi gündür ailemden uzakta hiç bilmediğim bu yerde bir başınayım. Bir başına diyorum çünkü evlendiğim adam da yok. Getirdi kapısında iki tane adam, evde de yemek yapan bir kadın olan bu eve beni bıraktı gitti. Benim onlarla onların da benle konuşması yasak.

Tüm gün evde oturup akşam olmasını, akşam olunca da uyuyup sabah olmasını beliyorum, günüm her zaman böyle geçiyor.

Bugün bir değişiklik yapıp bahçeye çıkmak istiyorum. Buranın bahçesi çok güzel, her yerde kocaman kocaman meyve ağaçları, giriş kısmında kocaman bir fıskiyeden bahçenin köşesinde ise büyük bir çardak var.

Annem evdeyken beni öğle vakti hiç dışarı göndermezdi çok güneş olurmuş hasta olurmuşum, bu yüzden bende akşama doğru güneşin batmasını bekledim burada annem yok hasta olursam bana kimse bakmaz.

Ağır adımlarla çıktığım bahçede çardağa yaklaşmıştım ki en az benim boyumda iki tane köpek koşarak üzerime geliyor! Çok korkutucu! Niye çıktım ki evden keşke çıkmasaydım.

Yerimde sabit kalıp beklesem de durmadan bana doğru koşmaları iyice paniğe kapılmama sebep oldu, son çare ben de koşamaya başladım.

"İmdat! Yardım edin!" duymadıklarını düşünüp bir kez daha bağırdım, "İmdat!"

Gelmedi kimse yardımıma! Boğazım sökülene kadar bahçe içinde köpeklerden kaçıp bağırdım ama ne evdeki kadın ne de kapıdakiler asla dönüp bakmadı bana. Nasıl insanlar bunlar? Neden bana yardım etmiyorlar?

Koşmaktan güçsüz düşen bacaklarım en sonunda bir dala takıldı ve dengemi koruyamadım kendimi yerde buldum. Kalkmama kalmadan da iki köpek yaklaştı yanıma.

Hırlamaları, havlamaları daha da korkuttu beni ama kaskatı kesildim, kolumu bile kaldıramadım. En sonunda ise bacağımda ağzını hissettim. Ben böyle bir acı hayatım boyunca yaşamadım.

"Zeus!"

Hiç olmayacak bir şey oldu, yirmi gündür gelmeyen kocam geldi.

Üzerimden çekilen köpekle bacağıma baktım ama kandan başka hiçbir şey görmedim. O ara acıdan mı yoksa bacağımın durumundan mı korktum bilmiyorum ama bayılmışım.

İşte her şey o gün başladı, ben o gün hapis oldum.

Uyandığımda evdeki yatağımda yatıyordum başımda bir doktor bacağıma dikiş atıyordu. O doktor ondan sonra uzun bir süre gelip bana ine vurup gitti. Mustafa'ysa benim evin içinden dışarı çıkmamı yasaklayıp, o küçücük odaya hapsedip gitti.

 

 

İnstagram - TikTok = birbulutkalemi

 

 

Loading...
0%