Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Bölüm 3

@birbulutkalemi

Herkese Merhaba,

Satır aralarına yorum yaparak ve oy vererek destek olmayı unutmayın...

İnstagram ve Tiktok hesaplarında "birbulutkalemi" kullanıcı adı ile aratırsanız hikayelerimden kesit ve fotoğraflara bakabilirsiniz.

 

 

 

İnsanlar bazen bazı şeylere mecbur olurlar, bu onların elinde mi değil mi bilinmez. Kimi zaman kolay yolu seçip savaşmak istemediklerinden bu mecburiyetlere boyun eğer kimi zamansa baka bir ihtimal öğrenmedikleri için yaparlar bunu. Ben neden yapıyorum bilmiyorum. Hayatımda ilk defa savaşmak istedim, en büyük esaretim kara toprak altındayken kendim için savaşmak, nefes alabilmek için savaşmak, önceden gördüğüm özgür insanlar gibi olabilmek için savaşmak istedim...

Başaramadım.

Ben savaşmak için gücümü kendimden değil, bana yardım eden o iyi kalpli adamdan alıyormuşum. Şimdiyse o yok ve ben ne yapacağımı bilemediğim için boyun eğiyorum. Hem de kendi kanımdan olan aynı karnı paylaştığım adama, ağabeyime boyun eğiyorum.

Karşı gelmek istiyorum ama nasıl yapacağımı bilmiyorum, bana kimse öğretmedi bunu. Küçükken az sesimi yükseltsem kızarım, döverim diyen babam. Biraz üzülsem ağlasam, beni de üzüyorsun sus ağlama diyen annem. Oyun oynamak arkadaş edinmek istesem kızların dışarıda yeri yok eve gir diyen abim, bana susup onlara itaat etmekten başka hiçbir şeyi öğretmedi. Şimdi de tam öğretecek bir adam varken yine koparıyorlar beni, itaat etmekten başka şans kalmıyor bana ama hayır bu sefer aynısı olmayacak!

"Bırak beni, gelmeyeceğim hiçbir yere!"

Beni dinlemedi, kucağına alıp zorla arabaya bindirirken koşarak binanın önüne çıkan güvenliği gördüm. Göz göze gelince "Yardım edin!" diye bağırsam da ağabeyim elini ağzıma kapatıp hızla arabayı çalıştırdı...

Son bir ümit güvenliğe baktım ama o da çaresizce bana bakıp telefonunu çıkardı, sanırım polise haber verecek. Umarım bir an önce yardım ederler bana.

"Yapma! Ben gelmek istemiyorum seninle!" dedim yıllardır görmesem de ağabey bildiğim adamın kolundan tutup.

Beni umursamadı. Elimi kolunun tersiyle itip, "Kes sesini! Ben ne dersem o olacak. Yok öyle paraları tek başına yemek! Ben boş yere mi kıydırdım sana resmi nikâh! Ona kalsa imam nikâhıyla duruyordun hala!"

"Tamam, ne istersen veririm, yeter ki beni biriyle daha evlendirmeyin..."

"Zaten vereceksin! Sen ne anlarsın şirketten paradan cahil! Üzerine iki parça kıyafet alıp insan gibi giyindirdi seni diye kendini ne sanıyorsun sen!"

Bunlar nasıl insanlar? Nasıl aile? Ben ne yaptım ki ailem bana böyle davranıyor, oysa eskiden mahallemizdeki diğer aileler hiç böyle değildi. Babalar kızlarını omuzlarında taşır, anneler saçlarını örer ağabeyler kardeşlerini korur kollardı. Bizdeyse hiç öyle bir şey olmadı. Babam bana anca kızarken ağabeyimi omuzlarında taşır, annem önce onun karnını doyurur kalanları bana yedirirdi. Ağabeyim... Ağabeyimse, diğer çocukların yanında bana hep kızar, onlar beni oyunlarına almak isteyince o onların almasına da engel olurdu.

Şimdi ise beni evlendirip hapsetmeleri yetmez gibi bir kez daha aynı şeyleri yaşatmak istiyorlar, tekrar biriyle evlenmemi istiyorlar. Oysa Ferzan bana söz vermişti... Okuyacaktım ben, kendime kendim bakacaktım, kimseye muhtaç olmayacaktım.

Eski olduğu bir kaç metre öteden bile belli olan arabanın koltuğunda ağabeyime arkamı dönüp sessiz hıçkırıklarla ağlarken bir kez daha lanet ettim kaderime. Çok kötü bir şey yapmış olmalıyım ki bir türlü yüzüm gülmüyor benim. Özür dilerim Allah'ım, söz veriyorum daha iyi bir insan olacağım artık! Lütfen ben bir daha hapsolmak istemiyorum... Hem annem hata yapıldığı zaman özür dilenirse insanların affedileceğini söylerdi hep, ben ne zaman hata yapsam özür diledim annem de affetti, sen de affedersin değil mi?

Merak ettiğim bir şey var, küçükken bizim ailede olan durumu normal sanırdım hep ama biraz büyüyüp çevreyi, mahallemizdeki diğer aileleri gözlemleyince anormal olanın bizimki olduğunu anladım.

Tamam ben öyle de kabullenmiştim, benim ailem de böyle demiştim ama neden öyleler ki? Sadece bunu merak ediyorum artık. Yanımda keyifle bir eliyle kafasını cama dayamış gülerken bir yandan da araba süren adama, ağabeyime baktım.

Sadece sorumun cevabını almak ve artık yaşadığım bu hayata ne olacağına ben karar vermek istiyorum, sonu ölüm olsa bile...

Bir daha hapis hayatı yaşamaktan iyidir.

"Neden?" dedim. Sesimi duyunca kaşları çatılıp bana döndü ve anlamadığını belli ederek baktı, "Ne, neden?" dedi.

"Neden beni hiç sevmediniz? Neden bütün bunları yaşarken hiç arayıp sormadınız?" dedim sol gözümden akan yaş bana eşlik ederken.

"Ne arayacakmışız lan seni! Bir elin yağda öteki balda! Gelmiş bir de ajitasyon yapıyor. Hem senin tek bir görevin var o da kocana hizmet edip çocuklarını doğurmak, gerçi onu bile becermedin ya! Kaç sene evli kaldın hala çocuğun yok! Neyse iyi oldu, en azından şimdi sadece dulsun bir de çocuğun olsaydı kimse kabul etmezdi seni!"

İnsanlar gerçekten bunun için mi evleniyor? Kadınlar kocasına hizmet edecek, çocuk yapacak adam da çalışıp para getirip sinirlendikçe karısına ceza verecek, belki de dövecek. Niye yaparlar ki bunu? Oysa Mustafa televizyonda çizgi film izliyorum diye kızıp götürene kadar izlediğim filmlerde evliler hiç anlattığı gibi olmuyordu ki...

Birbirlerini seven, birlikte vakit geçiren, oturup konuşan hatta aynı odada kalan karı kocalar vardı. Gerçi ben Mustafa ile aynı odada kalamazdım sadece o iyi oldu o benim yerime başkaları ile paylaşırdı odasını, ben onların kim olduğunu hiç görmesem bile.

Yok hayır benim ne yapıp edip kurtulmam lazım ondan! Elini benden tarafa uzatınca korkup yerime sindim koltukta. Korktuğumu gördüğünde keyifle güldü bana ama korktuğum henüz olmadı, elini önümdeki yere atıp bir sigara aldı ve keyifle yaslandı arkasına. Radyonun düğmesine elini uzatıp çevirerek sesini açtı.

Gözüm arabanın kapısına değdi, şimdi açıp atlsam buradan ne olur ki? Ölsem kurtulurum, yaşarsam ağabeyimden kaçmak için bir fırsatım olur. Kafamı tekrar ona çevirdim, keyifle arabayı kullanıyordu. Karşıma baktım, ileride anayola bağlanıyor oraya girerse bir daha kaçamam dönerken atlamam lazım.

Nefeslerim sıkılaştı, ellerim titremeye başlasa da sakin olmaya çalıştım. Dönemece yaklaştıkça kalp atışlarım hızlanıyor gözlerim bulanıklaşmaya başlıyordu. Derin bir nefes aldım ve fark ettirmemeye çalışarak elimi kapının kulpuna attım. Tam açmıştım ki önümüzü kesip birden duran iki arabayla ağabeyimin de aniden durması açtığım kapının kapanmasına sebep oldu.

"Bu ne şimdi böyle! Kim bunlar, niye kesti önümüzü?" deyip sinirle indi arabadan. Korkudan eğdiğim başımı kaldırınca karşıdaki arabadan inen Ferzan'ı görmek içimdeki korkuyu hafifletse de şimdi de ağabeyimin ona bir şey yapmasından endişe etmeye başladım.

Lütfen Allah'ım o sadece bana yardım etmek istiyor, lütfen ona bir şey olmasın benim yüzümden.

"Hayırdır birader! Sen kimsin ne hakla kesersin önümü!" diye bağırsa da Ferzan'dan cevap alamadı. Ferzan onunla gelen diğer arabadan inen adamlara başıyla ağabeyimi işaret edince iki adam ağabeyimi kollarından tuttu.

Korkuyla olacakları beklerken Ferzan hızlı adımlarla yanıma doğru geldi, endişeyle kapıyı açıp ellerini yanaklarıma koyup yüzüme bakmaya çalıştı. Kurtulmanın verdiği gevşeme mi yoksa onun verdiği güven mi bilemem ama kollarımı boynuna sarıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.

"Şişşt sakin ol! Bak ben buradayım, geldim. Güvendesin hadi ağlama artık."

Hala sallanan bedenimle ağlamamı kesmeye çalışıp konuştum, "Korktum, çok korktum Ferzan! Bana, bana dedi ki seni yine evlendireceğim, artık başkasının karısı olacaksın. Yok, yok öyle Mustafa'nın paralarını yemek hepsini bana vereceksin dedi." hıçkırıklarımın arasından konuşmalarımı duydukça kızaran yüzü beni korkutmadı. Biliyorum ki ne kadar kızarsa kızsın o bana bir şey yapmaz.

"Sana kâğıt falan bir şey imzalattı mı?" dedi çatık kaşlarıyla.

"Hayır, imzalatmadı." tam cümlelerime devam edecektim ki ağabeyimin sesi girdi aramıza.

"Bizim küçük o*puya bak sen! Onun da mı koynuna girdin de kandırdın lan! Bırakın lan beni hepinizi mahvedeceğim! Kimsiniz oğlum siz göstereceğim size ben!" diye bağırıyordu.

"Ağam, çok sesi çıkıyor bu itin, ne yapalım?" dedi ağabeyimi tutanlardan birisi. Haklıda, onun sesine yanımdan geçen arabalar bakıp duruyorlardı.

Ferzan önce ona baktı sonra ise kafasına bana çevirdi. Yüzümde ne gördü bilmiyorum ama beni yavaşça arabadan indirip kendininkine doğru yürütürken adamlara, "Siz beyefendiyi bir misafir edin, ben sonra geleceğim yanınıza derdi neymiş bir öğrenelim." Dedi.

"Tamam ağam. Ben bizim evde misafir ederim, bizim çocukların da canı sıkılıyordu zaten." Dedi ve onu çırpınışlarına aldırmadan tıpkı bana yaptığı gibi zorla arabaya bindirdiler. Arkadan gelen birisi de bizim bindiğimiz arabaya geçip onları takip etti arabayla.

Korkuyla Ferzan'a döndüm, "Ferzan, şimdi ne olacak? Ağabeyim bırakmaz ki peşimi." Dedim. Endişeden ne yapacağımı şaşırdım yine. Ben hiç tek başıma olmadım, nerede ne yapmam gerektiğini bilmiyorum ki. Şimdi de sorabileceğim sadece o var. Annemi arayıp sorsam eminim ki ağabeyin ne derse onu yap der. İnsanın annesine bile güvenememesi ne kadar acı değil mi?

"Korkma, gel hadi bir eve gidelim sonra konuşuruz bunları. Senden sadece sakin olup bana güvenmeni istiyorum."

Gözlerine bakıp usulca kafamı salladım, "Tamam, güveniyorum sana..."

Arabada geçen sessiz yolculuğun ardından, dakikalar önce ağlayarak çıktığım eve şimdi Ferzan'ın varlığı ile güvenle girdim. Tam asansöre binecekti ki "Şey ben anahtarı almayı unuttum. Ağabeyim beni birden çekip çıkarınca da kapı kapandı öyle."

"Sorun değil, gel açarız kapıyı."

Asansörden inip evin kapısına gelince cebinden cüzdanını çıkarıp içinden bir kart aldı. "Kilitlenmediyse böyle açılır sorun yok. Sana o yüzden kapını kilitle diyordum hep." Dedi ve elindeki kartı kapının arasına sokup biraz uğraşınca kapı gerçekten de açıldı.

Aklıma bazen kilitlemeden durduğum anlar gelince korkuyla dikleştim yerimde. Bundan sonra kesinlikle kilitlemeden evde durmak yok.

"Gel bakalım Sedef, şöyle konuşalım biraz seninle." ciddiyetle baktı gözlerime ve ardından devam etti "Neden ağabeyinin geldiğini söylemedin bana? O zaman bunları hiç yaşamadan engel olurdum."

Oturduğum yerde rahatsızca kıpırdandım, "Geldiğini bilmiyordum ki buraya gelmeden yarım saat önce aradı, geldim yoksun neredesin, kocan ölmüş televizyonda gördüm diye. Ben de evet gelmene gerek yok deyip kapattım telefonu. Söylemek için senin gelmeni bekliyordum, burayı bulamaz sandım. Zaten kapıyı da sen geldin sanıp açtım, birden kaşımda onu görünce de götürmesine engel olmadım. Vurdu bana zorla bindirdi arabaya."

"Ne demek vurdu!" sinirle konuştu, pişman oldum şimdi söylediğime keşke söylemeseydim.

"Önemli değil, hem acımadı bile. Sen geldin yine kurtarıp yardım ettin ya o bana yeter." nefes almadan hızla söylediklerimden sonra bu sefer kaşlarının çatılmasına ben sebep oldum.

"Ya ben gelmeseydim, ne yapacaktın Sedef?" işte korktuğum soru, aklıma son çare kapı kulpuna giden elim geldi. Hatta o gelmeseydi açıp atlayacağım.

"Kaçacaktım! Sen önümüzü kestiğin an kapıyı açıyordum, atlayacaktım. Atlayıp kaçacaktım!"

Sinirle elinin tekiyle saçlarını karıştırdı. Sözlerime karşılık olarak hiçbir şey söylemedi, sadece nefes alıp vererek sakinleşmeye çalıştı.

"Yok, bu böyle olmaz."

"Ne olmaz?" merakla baktım yüzüne ama sorumu cevaplamadı, ayağa kalkıp önümüzdeki orta sehpayı geçip camın önüne gitti.

"Ben şimdi ağabeyini aldım, biraz korkutup geri bırakırım ama gideceğini hiç düşünmem. Paragöz birisine benziyor, büyük ihtimalle biraz gidip aradan zaman geçince Mustafa'nın mirası için yine gelir yanına."

Korkuyla ona baktım, "Ne olacak ya? Evlenecek miyim ben yine onun seçtiği biriyle?" sorumdan sonra elinin teki yumruk oldu.

Yüzüme baktı bir şey söyleyecek gibi de söyleyemiyormuş gibiydi, "Bir şey mi diyeceksin?" dedim aradan geçen uzun sessizlikten sonra.

"Söyleyeceğim ama önce merak ettiğim bir şey var, onu sorabilir miyim?"

"Tabi sorabilirsin."

"Sen demiştin ya küçükken evlendirdiler beni diye, yaşın küçükken nikah işini nasıl yaptınız?"

"Ben o zaman bilmiyordum neyin ne olduğunu, dini nikahta yerimde babam varmış, daha sonra 18 olunca da babam ağabeyim falan sıkıştırmış onu. Aslında Mustafa yine yapmayacaktı ama bir işi varmış adam bekârlarla çalışmıyormuş, Mustafa da adamı evleneceğim diye düğününe davet etmiş, öyle evlendi benimle. Hatta adama rezil olmayayım diye bir sürü hoca getirdi eve, bana oturmayı, kalkmayı, yemek yemeyi hatta konuşmayı bile baştan öğrettiler. Köylü birisiyle evlenip rezil olmazmış onu utandırırmışım. Sonra da eve birkaç kişiyi çağırıp nikâh yaptık hatta şahidi de o iş yapacağı adam oldu."

"Tamam, şimdi yerine oturdu bazı taşlar."

Araya yine uzun süreli bir sessizlik girdi. Kafamı kaldırıp camın önünden bana bakan yüzüne diktim bakışlarımı merak ediyorum ne söyleyeceğini "Bir şey söyleyecektin?" dedim en sonunda sessizliğe daha fazla dayanamayarak.

Durduğu camın önünden ayrılıp ağır adımlarla yanıma geldi. Tam karşıma, orta sehpanın üzerine oturup ellerimi elleri arasına aldı ve dudaklarından tüm hayatımı tekrardan değiştirecek o sözler döküldü...

"Benimle evlenir misin?"

 

Loading...
0%