
Sedef,
"Yaptıklarım yetmedi bir de kızı tehdit ettim."
"Nasıl? Ne dedin?"
Daha da utanıp yüzüne bakmayacak seviyeye gelince başımı eğip, "Bu sana yeterli bir cevap olmuştur umarım. Kocamdan uzak dur, sakin biri görünüp her dediğini sineye çekmem kocamı sana yem edeceğim anlamına gelmez! Hareketlerine dikkat et! Her zaman bu kadar sakin olmam dedim."
Bir cevap gelmeyince eğdiğim başımı usulca kaldırıp baktım ve gülmemek için kendini sıktığını gördüm.
"Ferzan gülüyor musun bir de! Ben ne diyorum sen ne yapıyorsun."
Sonra ki sözleri ise hiç beklemediğim yerden geldi.
"Sedef, sen beni kıskanmış olabilir misin?"
Söyledikleri beni duraklattı. Bir anda tüm o sinirim, gıcıklığım her şeyim gitti. Gerçekten öyle bir şey olabilir mi? "Bilmiyorum ki Ferzan olabilir mi?" diye sordum.
Yüzündeki keyifli ifade sözlerimden sonra silinse de yerini ciddiyet aldı. "Biz ne yapacağız senin bu masum saflığınla?" aslında bana söyledikleri kötü bir şey olmasa da kendimi kötü hissettim. Kırıldım sanırım, onun karşısında eksik olmak üzdü beni.
Benim cevap vermemem onun da keyfini kaçırdı, "Sedef bak bakayım sen bir bana." Dese de bu sefer kırgınlığım ağır geldi bakmak istemedim.
"Sedef, bence sen bana aşık oldun." Dedi birden. Onun için söylemek ne kadar kolaysa benim için bunu duymak da bir o kadar zor.
Peki ama ya haklıysa?
Ya ona gerçekten aşık olduysam?
Ne yapacağım ben?
"Aşık mı? Ben mi?"
"Evet, sen. Neden kötü mü olur bana aşık olursan?"
Olmaz, olmaz da ya öyle olursam ne yaparım! "Kızmaz mısın?" diye sordum çekinerek. Kalbim resmen tüm vücudumda atıyor, parmaklarımda dahi hissediyorum.
"Kızmam Sedef, neden kızayım."
"Hani biz sonra boşanacaktık ya gerçek evli değiliz ya..." ne saçmaladım ben bile anladım.
"Boşanmayız o zaman, gerçek karı koca oluruz. İstemez misin benim gerçek karım olmayı?"
Bana bir şeyler oluyor! Oda mı dönüyor? Fazla mı havasız burası ben nefes alamıyorum galiba!
"Sedef?"
Sakin olmam lazım! Derin bir nefes çektim içime sonra doktorun öğrettiği gibi beşe kadar sayarak verdim geri, bir kaç kez tekrarın ardından endişeyle bana bakıp su uzatan adama döndüm. Sanırım korkuttum onu.
Suyu içmemle tekrar sordu bana, "İyi misin Sedef?" iyi miyim bilmiyorum. Tüm bu yaşadıklarım sıkıldıkça okuduğum kitaplardaki şeylere benziyor ama her okuduğun şeye de inanma diyen de Ferzan! Yani ne çıkarmalıyım şimdi ben tüm bunlardan.
"İsterim." Diyebildim sadece.
"Neyi istersin?"
"Gerçek karın olmayı, isterim."
"Hı?"
"Sordun ya gerçek karım olmak istemez misin diye, isterim."
"Aklımı aldın Sedef! Korkuttun beni."
"Özür dilerim korkutmak istemedim, heyecanlandım sanırım ya da gerildim bilmiyorum ikisi de çok benzer hisler bazen ayırt edemiyorum."
"İyi, ol bakalım o zaman." Dedi. Bu sefer de ben anlamadım ne demek istiyor. İki duyuyu karıştırmama mı dedi bunu?
"Ne olayım, anlamadım?"
"Gerçek karım... Gerçek karım ol Sedef."
"Tamam, olayım."
Ellerim elleri arasında ne kadar oturduk öylece bilmiyorum ama merak ettiğim o kadar çok şey var ki!
"Ferzan?"
"Efendim güzelim?"
"Hani şimdi ben gerçek karın oldum ya..." dedim çekinerek. "Evet, sen benim gerçek karım oldun?" dedi devam etmemi isteyerek.
"Şimdi sen beni sevecek misin?"
"Ben seni gerçek karım olmadan önce de seviyordum Sedef."
"Hep sevecek misin peki?"
"Hep seveceğim."
"Çok sevecek misin peki?"
Hafifçe güldü, yanaklarındaki gamzeler iyice derinleşince, "Çok seveceğim Sedef. Öyle çok seveceğim ki hatta diyeceksin ki dur az Ferzan geri git bunaldım!" bu söylediğinin hiç imkanı olmadığını biliyor mu acaba.
"Demem ki hiç, sen çok sev beni! Ben hiç şikayet etmem."
"Etsen de fark etmez zaten çok severim seni ben."
"Ferzan..."
"Söyle güzelim."
"Peki sen beni ağzımdan öpecek misin?"
"Ne?"
"Karı kocalar hep öyle öpüyor gördüm ben, bende senin gerçek karın oldum öpecek misin öyle?"
"Bana kalp krizi geçirteceksin Sedef! Nereden geldi o aklına senin?"
"Görüyordum hep merak ediyorum."
Bir süre düşündükten sonra, "Sanırım onun daha zamanı var." Dedi. Acaba beni öpmek istemiyor mu? Yoksa biraz zaman geçince mi karısı olacağım? Ya da sadece filmlerde, kitaplarda mı oluyor ağızdan öpme olayı?
"Ne düşündün yine iki dakikada yüzüne kırk tane ifade geldi geçti?"
"Biraz saçma olabilir ama bilmiyorum..."
"Söyle bakalım birlikte cevap buluruz ne sorun varsa."
"Senin karın olmamın mı zamanı var?"
Telaşla "Hayır! Artık gerçek karımsın, o nereden çıktı?" deyince biraz rahatladım. "E ağzımdan öpmek istemiyorsun, zamanı var dedin."
"Sedef şimdi o ağzını bir öpeceğim göreceksin! Birde ağızdan öpmek diyor ya!!!"
"E ben de onu diyorum işte Ferzan! Ağzımdan öpecek misin diye işte!"
Ben daha ne olduğunu anlayamadan dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Hızla atmaya başlayan kalbimle nefes almakta güçlük çekince dudaklarım aralandı. Bu hareketimle birlikte alt dudağımı dudakları arasına çekip emdi.
Henüz ne olduğuna anlam veremesem de soluğum kesildi, bacaklarım titremeye kalbim daha hızlı atmaya başladı. İçimde ılık ılık bir şeyler akıyor gibi sanki bilmiyorum. Bir anda tüm dengem şaştı.
Yavaşça dudaklarımdan ayrılsa da alnını alnıma dayayıp, "Öptüm ağzından..." dedi.
Şimdi ne olacak! Ne diyeceğim ben?
"Sedef?"
Alnımı ondan çekip utançtan ne yapacağımı bilemeyip kafamı omzuna gömerek sarıldım. Umarım kalbimin sesini duymuyordur zira benim hissettiğimin yarısı kadar bile belli oluyorsa duyulmaması imkansız.
"Güzelim ne oldu? Korkuttum mu seni? Hazır değildin ki tabii! Affet beni Sedef, ben sadece sen öyle istekli istekli bakınca dayanamadım."
"Korkmadım." Diyebildim sadece fısıldayarak.
"Ne oldu ya girdin öyle sineme?" dese de birden panikleyerek devam etti, "Sakın ha yanlış anlama kollarımın arasında olmanı seviyorum elbette, benim tek endişem istemeden sana zarar vermiş olmak." Sesindeki tınıda öyle bir şey var ki ne sert ne de yumuşak, yalnız bana özel sanki. Sesi azıcık yükselse kolları arasında parçalanacağım.
"Utandım..."
"Utandın mı?"
"Evet Ferzan, utandım. Korkmadım."
"Sedef?"
"Efendim."
"Benden utanıp yine bana sığınıyorsun ya içimde bir yer sıcacık oluyor biliyor musun?"
Şimdi bu iyi bir şey mi kötü bir şey mi anlamadım. Ferzan bazen çok farklı konuşuyor, "Bu ne demek şimdi?" diye sordum mecburen. Yoksa ne demek istedi diye günlerce kafamda kurup dururum ben!
"Bu seni çok seviyorum, böyle bana sığınman çok hoşuma gidiyor seni hep sarıp sarmalayasım geliyor demek."
Tüm bu olanları sindirmek için zamana ihtiyacım var. Tıpkı psikoloğumun da söylediği gibi durup biraz kendime vakit ayırıp aldığım kararın bana hissettirdiklerini düşünmeliyim. O yüzden hiç istemesem de kolları arasından usulca sıyrılıp, "O zaman şey yapıyım ben Ferzan." Dedim. Aklım öyle uçtu ki kelimeyi hatırlamakta zorlanıyorum, ne demekti o?
"Ney yap?"
"Gideyim! Evet evet gideyim Asmin abla beni bekliyor!"
Yüzünde hala duran gülümsemeyle, "Tamam, git bakalım nasılsa akşam yine beraberiz." Dedi. Banaysa onu ardımda bırakıp mağazaya geçene kadar hala gerçekten karı koca olduğumuzu algılamaya çalışmak kaldı.
Asmin,
"Eşin çok şanslıymış, senin gibi insan pek yok." Niye söyledim bilmiyorum belki moralini yükseltmek için belki de itiraf etmek istemesem de merak ettiğim için.
"O pek öyle düşünmüyor."
"Niye öyle dedin? Böyle anlattığına göre eminim çok yardımcı da olmuşsundur hem Mehmet'ten bile belli çok iyi yetiştirmişsin."
"Öyle olsaydı başka bir adama aşık olup ardında oğlunu bırakıp gitmezdi."
Ölmüş bir kadın nasıl ardında bırakıp gitmiş olabilir ki? Ben sadece karısı hakkında pek fazla konuşmadığı için merak ettiğimden sordum ama böyle bir cevap da beklemiyordum. Ona çok mu aşıktı da ölüp gitmesine bu kadar içerlemiş de böyle düşünüyor?
Biraz çekinerek de olsa "Ölüm kızılacak bir şey değil. Elinde olsaydı o da seni, Mehmet'i ardında bırak istemezdi bence. Kim evladını bırakmak ister ki..." diye devam edecektim ama aklıma kendi ailem gelince edemedim, "yani çoğu kişi diyeyim malum annemin yaptıkları belli." Diyerek bitirdim sözlerimi.
Bir süre cevap vermedi, "Yarım saat geç gitsen bir şey olur mu?" sorusuna Sedef zaten biraz gecikebilirim diye mesaj attığı için "Hayır, olmaz." Dedim. Şehir merkezine girmemize çok az kala tarlalara giden yol ayrımına girdiğine göre konuşacakları canımızı sıkacak.
Kimsenin olmadığı bir yol kenarına arabayı çekip gözlerini kapatarak başını yasladı. Her zaman dağ gibi dimdik duran bu adam karşımda ilk defa kalkanlarını indirdi ya demek ki ölümün yıkamayacağı dağ yok.
"Halide..." dimdik omuzlarıyla gözlerini karşısına dikip, "Halide ölmedi Asmin!" dedi.
"Ama... nasıl yani? Ordaydık, cenazesi için geldik. Gömüldü o, hatta herkes sen çok üzgünsün kendini bebekle birlikte odaya kapadın diye bin tane şey söylemişti o zamanlar."
"Sinirimden çıkmadım ben o odadan! Eğer çıksaydım tüm o tiyatroya katlanamaz dağıtırdım orayı..."
Kanım dondu. Bir insan nasıl bir sebep için eşini, çocuğunu bırakıp da kendini ölmüş gibi gösterir ki? Daha da önemlisi bu kadın şimdi nerede? Hiç mi merak etmiyor oğlunu? Ya da görüşüyorlar mı acaba? Kafamda milyon tane düşünce var hepsi de birbirinden kötü senaryolardan oluşuyor. Yine de hali öyle kötü duruyor ki anlattırıp üzmek istemiyorum.
"Konuşmamıza gerek yok hiçbir şey anlatmak zorunda değilsin Demir, biliyorsun değil mi?"
"Yıllardır kimseyle konuşmadım bu konu hakkında, kendi ailem de dahil herkes onu öldü biliyor. Gerçi resmiyette de öyle."
"Peki nerede şimdi?"
"Muğla'da."
Muğla'da! Ailesi buradayken o neden orada? Acaba onun da kaçtığı bir şeyler mi var? Ailesel bir durum mu ki ya da öyle bir sorun olsa Demir'den neden kaçsın ki? Benim için onca şey yapan bu aile, bu adam kendi karısı için kim bilir neler yapmaz ki...
"Madem anlatmaya karar verdin soru cevap şeklinde mi ilerleyelim yoksa sen direkt anlatmak mı istersin?"
"Biz Halide'yle görücü usulü evlendik. Biliyorsun amcamla yengemin hiç çocukları olmadı, benimde anne babam ölünce bir ben kaldım. Amcam bana hiç yansıtmasa da diğer aşiretlerin soyun devam etmez gibi falan üzerinde baskı kurmaya çalıştıklarını görünce daha fazla dayanamadım, hayatımda bir kadın da yoktu yengeme dedim birini bul tanışıp görüşelim anlaşırsak evleniriz diye. Öyle de oldu kısa zamanda sorup soruşturmuş Halide'yi bulmuş."
Bedeni yanımda olsa da sanki tüm bu anlattıklarını bir kez daha yaşıyormuş gibi aklı orada, o anda.
"İstemeye gitmeden önce yengem haber ettiğinden kimin isteyeceğini falan bilse de benim içime sinmedi. Çarşıya çıktıkları bir vakit buldum onu konuşmak için çağırdım geldi de. Dedim böyle böyle benim hayatımda kimse yok, şimdi seni tanımasam da kabul edersen sana ne saygısızlık ederim ne de hor görürüm. Zamanla tanıdıkça severim bile, benim hayatımda fazla insan yok bir amcamla yengem bir de kabul edersen sen olursun. Sen hayatıma girdikten sonra bitmiştir benim için başkaları dedim. Kabul etti o da tamam dedi ben kendimi sevdiririm sana."
Kısa bir süre durup nefeslense de sanki aldığı soluk ona yetmiyor gibi arabanın camını açtı, "Allah var iyi kadındı da! Hakkını yemeyim ne bir gün kavga ettik ne de bana, aileme saygısızlığı oldu. O iyi oldukça bende ona iyi oldum. Ne isterse yaptım, bir dediğini iki etmedim ki üzülmesin. Öyle insanların anlattığı kadar aşık olmasam da sevdim onu bende zamanla, dedim ki oğlum Demir tamam annen baban yok ama amcan yengen yanında, şimdi birde karın var şükret!" neredeyse nefes bile almadan dinliyorum onu, sanki bir hareket etsem tüm her şey bozulacak!
"Neyse işte her şey güzel gidiyordu ta ki hamile olduğunu öğrenene kadar. O sıralarda yurtdışı ile ortak yürüttüğümüz bir iş vardı. İlk iki ay yanında olsam da sürekli sonra her zaman yanında olamadım, ha böyle dedim diye de aylarca gittim bir daha dönmedim demek değil ayın bir haftası oradaysam üç haftası buradaydım."
Alışılmış hareketlerle torpidoya eğilmesini beklemiyordum. Bence o da ne yaptığının farkında değil ama torpidodan bir paket sigara çıkarıp yaktı. "Her şey o zaman değişmeye başladı. Önce kontrollere yalnız gitmek istedi, birinde gelmeme izin verdiyse ikisinde yalnızdı. Yengem, hamile psikolojisi üzerine gitme deyince bende okuduğum kitaplardan yola çıkıp geçici bir süreç olduğunu düşündüm. Ne derse yapmaya devam ettim." Elindeki sigaradan tek bir nefes alıp sonra yaktığını bile unuttu.
"Önce pahada ağır takılar istemeye başladı, benim için para hiçbir zaman sorun olmadı. Gerek amcamın şirketi gerek kendi kurduğum işim ne kadar absürt istekleri olsa da aldım. Doğum yaklaştıkça iyice arttı bu durum, ben almaya devam ederdim de kendi annesi geldi bir gün iyiliğine yaptığını sanıyorsun ama zarar veriyorsun o kadar da her istediğini alma, aldıklarını bir gün kullandığını görmedim dur az, sen böyle oldukça o daha da doyumsuz oluyor bizim yüzümüze bile bakmıyor, kabul etmiyor, hep bir beklentisi oluyor dedi. Şöyle bir düşününce gerçekten de ölüp biterek aldırdığı hiçbir şeyi kullanmadığını fark edince belki annesi haklıdır diye yeni bir iş için yatırım yaptım sonuçlansın öyle alayım diyerek biraz oyaladım."
Aklıma bir şey geliyor ama doğru değildir umarım. Bu kadar ucuz bir kadın değilsindir umarım...
"Doğumdan önce son bir kontrolü vardı. Yine yalnız gitmek istedi, ben arabayla bırakıp şirkete geçecektim ama kader o ya telefonunu arabada unuttu o gün. Daha hastane bahçesinden azıcık uzaklaşmışken geri döndüm. Eve dönerken araba istemekte sıkıntı çekmesin, kontrol sonrası bana haber versin diye indim peşinden doktorun yanına gittim."
Tamamen biten izmarit elini yakınca kendine gelir gibi olup, camdan attı. "Öğle arasına çok az kaldığı için hastane bomboştu öyle ki kapıda duran sekreterler bile yoktu. Bende de bir panik beni orada istemedi ya kızar da ters bir durum olur diye kapıyı bile çalmadan girdim içeri! Sözde hemen telefonu verip çıkacağım ama bir de ne göreyim karım ve doktoru dudak dudağa!" elini direksiyona vurmasını beklemediğim için yerimden sıçradım ama onu bile fark etmedi, resmen o anı bir kez daha yaşadı karşımda.
"Orada bana ağlaya ağlaya baskıcı ailesinden kurtulmak için benimle evlendiğini, beni hiç sevemediğini anlattı. Onun için o evden bir kurtuluş olmuşum ama mutlu olamamış! Doktoruna aşık olmuş! Amaçları beni kullanabildikleri kadar kullanıp doğumdan hemen önce çocuğumu da yanına alıp kaçmakmış, bütün o mücevherleri de kaçarken kullanmak için aldırıyormuş! Kader o ya o gün kendini anlatmaya çalışırken ne kadar kendini kastıysa doğumu erken başladı."
"Hih!" kendime engel olamayıp tepki verince geldiğimizden beri ilk defa bana baktı. Tam gözlerimin içine, "O gün hemen başka bir doktor ayarlayıp doğumunu yaptırttım. O adama güvenemezdim, kimseye de söylemedim. O herifin başına da diktim iki kişi bekleyin dedim. Ne zaman ki oğlumun iyi olduğunu öğrendim getirdim ikisini yan yana. Dedim ki Halide'ye hemen şimdi bir seçim yapacaksın, ya oğlun ya da o adam bizim bu saatten sonra bir geleceğimiz olmaz kalıp oğlumu büyüteceğim dersen yaşarsın konakta kimse de sana karışmaz baskı falan görmezsin büyütürsün oğlunu ya da yaptığınız plana uyar oğlumu bana bırakıp gider bir daha dönmezsin herkes seni öldü bilir. Ha olur da dönmeye karar verirsen de töre ne derse o kılımı kıpırdatmam dedim."
Bir telaşla kendini açıklamaya çalışarak "Asmin sırf gözü korksun oğlum da benim gibi anasız kalmasın diye yaptım o teklifi! Beni aldatmış, gururmuş falan düşünmedim ama o, bir kere bile düşünmeden o adamı seçip o gün gitti." Dedi.
Konuşmamı ister gibi baksa da ne diyeceğimi bilmiyorum ki "Üzgünüm..." diyebildim sadece.
"Hiçbir şeye karışmadım, neyi nasıl ayarladılar bilmiyorum ama o herif bana bir ölüm belgesi getirip verdi. Nasıl ayarladı, kime bulaştı bilmesem de bir de o gün ölen bir kadın varmış ana babası da o daha çocukken ölünce yalnız kalmış, köy yeri doğduğunda bir kimlik çıkarmışlar sadece, kimlikte fotoğraf falan da yok. Nasıl yaptılarsa işte ikna etmişler, ölen o kadının kimliğini Halide'ye almışlar, onun fotoğrafını koymuşlar. İnan hangi ara ayarladılar bilmiyorum sonradan öğrendim bende. Halide o gün, o kadının yerine geçti. Bana da geri dönmemek için tek şartının o kadının bedenini oymuş gibi gömmemi isteyince mecbur yaptım. Yaptıklarını tasvip etmesem de oğlumun anasına, o kadar kahrımı çeken kadına son iyiliğim de o oldu. Ben onun yerine o kadını gömerken Halide de o adamla yeni hayatına doğru yola çıktı. Tek bir pişmanlık bile göstermedi."
"Demir bu nasıl olur! Ortaya çıkarsa başın belaya girmez mi senin?"
"Benlik sıkıntı yok, bulaşıcı hastalığı var diye geçti ölüm raporunda, o yüzden sarılı şekilde geldi ceset. Kimse görmedi yüzünü. Doktor raporunda da bir tek o adamın imzası var olur da ortaya çıkarsa ikisi dışında kimseye bir şey olmaz."
"Tüm bunları yaşadığın daha doğrusu yaşadığınız için çok üzgünüm gerçekten Demir."
"Yani Asmin Hanım herkes sen değil."
"O ne demek şimdi?"
"Senin gibi sadık ve düşünceli değil. Sen kendi çocuğun bile olmayan o çocuğu böyle düşünürken öz anası elinin tersiyle itti. Bir kere bile arayıp sormadı, görmek istemedi. Bense ilk defa birine güvenip de anlatabildim, tüm bu olanlar yalnız üçümüzün arasında mezara kadar gidecek olan bir sırdı."
"Peki bana neden anlattın?"
Geldiğimizden beri yüzünde ilk defa bir tebessüm oluştu ve tek bir şey söyledi;
"Kim bilir?"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.32k Okunma |
1.76k Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |