Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Bölüm 4

@birbulutkalemi

 

Herkese Merhaba,

 

Satır aralarına yorum yaparak ve oy vererek destek olmayı unutmayın...

 

İnstagram ve Tiktok hesaplarında "birbulutkalemi" kullanıcı adı ile aratırsanız hikayelerimden kesit ve fotoğraflara bakabilirsiniz.

 

 

 

 

 

Durduğu camın önünden ayrılıp ağır adımlarla yanıma geldi. Tam karşıma, orta sehpanın üzerine oturup ellerimi elleri arasına aldı ve dudaklarından tüm hayatımı tekrardan değiştirecek o sözler döküldü...

 

"Benimle evlenir misin?"

 

Ne? O ne dediğini biliyor mu? Ne demek evlen benimle? Yo, hayır! Olmaz bir daha, asla olmaz...

 

"Dur, hemen çatma kaşlarını! Öyle düşündüğün gibi değil."

 

"Ne düşündüğüm gibi değil? Evlenmek istemedin mi sen benimle?" dedim kafam karışarak.

 

"Bak şimdi önce sonuna kadar dinle beni, sonra karar ver tamam mı? Ben sana söz veriyorum teklifimi kabul etsen de etmesen de ben sana her şartta yardım edeceğim."

 

Şimdiye kadar tek bir kötü hareketi bile olmadığı ve bana hep yardım ettiği için söylediği şeyi her ne kadar kabul etmeyecek olsam da neden benimle evlenmek istediğini merak ettim.

 

"Tamam, anlat." Demekten başka bir çarem olmadı, hem tek başıma ne yapabilirim ki başka? Şimdi o yanımda olmasaydı ben ya ölmüş ya da evde bir ölünün başında ölmeyi bekliyor olurdum. Ona haksızlık etmek istemiyorum.

 

"Bak az çok anladığım kadarıyla ağabeyin biraz paragöz bir insan ve eğer dediğini yaparsan, elinden sana kalan tüm parayı alıp seni de başkasıyla evlendirmek istiyor! Doğru anlamış mıyım?"

 

"Bilmiyorum, ben tanımıyorum ki onu hiç, evden çıktığım zaman yaşım çok küçüktü ama bana hiç iyi davrandığını hatırlamıyorum haklılık payın olabilir."

 

"İşte ben de öyle düşündüğüm için sana bu teklifi yaptım, ben şimdi ağabeyinle biraz konuşup buradan göndersem parayı duyduğu için peşinden ayrılmayacaktır. Hadi diyelim ben koruyorum diye birkaç ay peşini bıraksa sonra yine bela olur başına, en azından benimle evlenirsen hem korkup sana yaklaşamaz hem de elinden hiçbir şeyi alamaz. Hep benim çevremde olursun, seni korumam kolaylaşır.

 

Merak etme gerçek bir evlilik olmaz, kâğıt üzerinde tabi aynı evde kalacağımız için ailem dini nikâhta ister ama istediğin an boşanırız. Bana kalırsa okulunu falan bitirip mesleğini eline alana kadar evli kalmamız en iyi seçenek gibi aksi halde seni nasıl koruyabilirim bilmiyorum. Sürekli evine girip çıkamam benim için sorun olmaz ama sana laf ederler, hakkında farklı imalarda bulunurlar sen üzülürsün."

 

Sırtımı koltuğa yaslayıp dediklerini düşündüm, haklı olduğu yerler var yok değil ama benim için hayatını neden değiştirsin ki? O, o kadar iyi bir insan ki ben benim için hayatını yıllarca duraklatmasını istemem ki.

 

Eğdiğim başımı yavaşça kaldırıp çekinerek gözlerine baktım, çekiniyorum çünkü beni düşünüp teklif ettiği şeyi reddedeceğim, "Olmaz, sana bunu yapamam. Benim için tüm hayatını değiştirmen senin için çok ağır bir bedel olur." Dedim kendimi açıklamaya çalışarak.

 

Bana bakan anlayışlı yüzü ve gülümsemesi söylediklerimi duyunca dağıldı. Önce kaşları çatıldı sonra ise yüzü düşünceli bir hal aldı, "Hayır bundan benim de bir çıkarım var elbette, yani çıkar dediysem yanlış anlama ikimiz içinde iyi bir teklif anlamında."

 

"Nasıl yani, senin için nasıl iyi olabilir ki?" merakla sordum.

 

Tek elini ensesine atıp usulca kaşıdı, derin bir nefes alıp "Bak ben normalde burada yaşamıyorum, okulum Ankara'daydı, mezun olduğum için geldim. Aslında ağa olan da ağabeyim ben sadece evin haylaz küçük çocuğuyum. Bana da her ne kadar ağa deseler de tüm düzen, aşiretle ilgili verilecek kararlar ne ararsan işte hepsi ondan sorulur. Şimdi de babaannem ben bir daha gitmeyeyim diye beni halamın kızıyla evlendirmek istiyor ama ben istemiyorum. Ben de şimdi bu olaylar olunca düşündüm ki ikimizin de kurtulması gereken kişiler varken evlenirsek sen ağabeyinden ben de kuzenimden, aile baskısından kurtulmuş olacağım. Şimdi kaç yaşında adamsın kurtulamıyor musun dersen hayır bizde aile önemlidir öyle arkamı dönüp gidemiyorum."

 

Gitmek istememesini anlıyorum, bende ailemden ayrılmak istememiştim. Gel gör ki zorlamalarıyla şimdi bu durumdayım, bir daha yanlarına dönersem sonum ne olur bilmiyorum. Hem Ferzan da zor durumda eğer kabul edersem belki bana karşı yaptığı iyiliklere en azından karşılık vermiş olabilirim, hem zaten gerçek bir evlilik de değil dedi. Gerçi gerçek evlilik nasıl onu da bilmiyorum ya!

 

"Tamam, sana güveniyorum dediğin gibi olsun." Dedim ardındansa derin bir nefes alıp kalan hayatımı tümden değiştirecek o tek kelimeyi söyledim, "Evlenelim."

 

Yüz hatları az öncekinin aksine yumuşadı, kocaman bir gülümsemeyle bana bakıp ellerini elime uzattı. "Söz veriyorum seni hayal kırıklığına uğratacak bir şey yapmayacağım. Her ne olursa olsun yanında olup her daim seni destekleyeceğim. Zamanı geldiği an da ne istersen onu yapman için elimden gelen her şeyi yapacağım." Dedi.

 

"Peki, nasıl olacak hemen evlenecek miyiz?"

 

Yine elini ensesine attı, sanırım ne zaman ciddi bir şey düşünecek olsa ensesini kaşıyor. "Sanırım hemen evlenemeyiz tam hâkim değilim konuya ama iddet müddeti denen bir durum var. Evlenmemiz için geçmesi gereken belli bir zaman dilimi var demek bu. Ben bir arkadaşıma danışıyım olmazsa hastaneden hamile olmadığına dair bir rapor alır, evlenebilmek için dava açarız tanıdıklar var bir iki güne hallederim."

 

"Tamam sen araştır, peki ailen ne olacak benimle evlenmene bir şey demezler mi?"

 

Yüzünde değişik bir gülümseme oluştu, "Haber vermeyeceğim, nikâh kıydıktan sonra gider ellerini öperiz. İlk zamanlar biraz karşı çıksalar da sonradan bir şey diyemezler, mecburen kabullenecekler. Senden tek ricam olacak ilk zamanlar söylediklerini biraz alttan al, bir problem olursa gel bana söyle, saygısızlık yapma ben hallederim ha ama sakın kendini de ezdirme! Her dediklerine susma olur mu gerektiğinde usulünce ver cevaplarını"

 

Sözleri beni biraz korkutsa da bunca zaman zaten başka bir şey yaşamadım ki ha aileme boyun eğmişim ha onun ailesini alttan almışım, en azından Ferzan beni koruyup kollar dayanabilirim.

 

"Tamam, olur ama beni yalnız bırakma olur mu en azından alışana kadar!" endişeyle söylediğim sözlerden sonra bana güven veren bir ifadeye baktı, "Hiç merak etme, henüz işe tam olarak başlamadım, ara ara şirkete gidip işlere yardımcı oluyorum. Evlenince de bir süre evde kalır sen alışınca başlarım."

 

Gözlerine minnetle baktım, bazı şeyleri söylemeye dilim varmasa da bakışların çok şey anlattığını düşündüm ben her zaman. Bir insanı sözlerinden ancak onun anlattığı kadar tanırsınız ama gözlerinden en çıplak halini görürsünüz, bu yüzden bende ne zaman Ferzan'a baksam gözlerime perde indirmeden baktım, baktım ki beni anlasın dile getiremediğim şeyleri fark etsin.

 

"Teşekkür ederim Ferzan, yaptığın her şey için çok teşekkür ederim."

 

"Etme, artık bana hiçbir şey için teşekkür etme. Ben yaptığım her şeyi istediğim için yapıyorum."

 

****

 

O günün üzerinden tam olarak on iki gün geçti, Ferzan dediği gibi arkadaşıyla görüşüp evlenmek için ne yapmamız gerektiğini öğrendi sonra ise hızlıca hastaneye gidip önce mahkemenin istediği muayeneleri oldum sonra ise nikâh için gereken testleri yaptırdık. Ferzan tanıdığı birkaç kişiyi araya sokarak mahkemeyi hemen öne alıp işlemleri hızlandırınca bizim de artık evlenmemiz için hiçbir engel kalmamış oldu.

 

Şimdi beni İstanbul'dan gelen arkadaşının eşiyle birlikte hazırlanmam için bırakırken, giyinmem içinde çok güzel beyaz dantellerle süslü bir elbise almıştı bana.

 

"Burcu, bu makyaj biraz fazla olmadı mı? Sonuçta gerçek bir nikâh bile değil!" sitemle konuşmam Burcu'nun yani benim için şirkete bakan Ferzan'ın arkadaşının eşinin hızla yanıma gelmesine sebep oldu.

 

"Şişt sakın öyle deme, bak her ne kadar siz anlaşıp evlenseniz de bunu sakın dile getirme olur mu? Burası pek diğer yerlere benzemez, burada öyle şeyler hoş karşılanmaz. Şimdi biz bildiğimiz için sıkıntı olmaz ama alışıp Ferzan'ların evinde de böyle konuşursan ve birisi duyarsa Ferzan için iyi olmaz, siz herkese göre gerçekten evlisiniz. Ayrıca hiç de fazla değil çok güzel oldun, nikâhtan sonra Ferzan seni evlerine götürecek ailesi şüphelenmesin diye tüm bunlar."

 

Beni düşünerek yaptığı şeylere benim sürekli laf söylemem elbette hoş olmaz, o yüzden susup sessizce yerime oturdum ve Burcu'nun saçlarımı yapmasını beklemeye başladım.

 

"Siz nasıl evlendiniz?" merak ettiğim soruyu sonunda sorabildim. Acaba herkes benim gibi ailesi istediği için mi evleniyor?

 

"Biz Okan'la üniversitede tanıştık, Okan bana hep ilk gördüğü an âşık olduğunu söyler, bense onu tanıdıkça sevmeye başladım. Aşk güzel şey ama zamanla etkisini yitirir önemli olan sevgi bence. Aşk etkisini yitirirken yerini Okan'da olduğu gibi sevgiye bırakırsa ve ilişkinizde saygı da eksik olmazsa insanların her daim mutlu olacağına inanırım ben."

 

Şaşırarak baktım ona, "Nasıl yani aşk diye bir şey gerçekten var mı? Annem bana hep onların televizyondaki diziler izlensin diye uydurmacadan ibaret olduğunu söylemişti."

 

"Olur mu öyle şey hiç, tabii ki aşk var ama herkes aşkı bulacak kadar şanslı değil sadece. Umarım sen bulursan ama çok hak ediyorsun çünkü."

 

Çalan zille hızla Burcu'ya baktım, gerçek olmasa bile heyecanlandım! Ne yapmam gerektiğini hiç bilmiyorum. Fark etmiş olacak ki bana, "Sakin ol, ben gidip kapıyı açarım sen de ayakkabılarını giyin tamam mı?"

 

"Tamam, olur." Dedim heyecandan titreyen sesimle. Burcu'nun odadan çıkmasıyla ben de onun dediğini yapıp yanımda bekleyen ayakkabıları hızla ayağıma geçirdim. Çok geçmedi ki zeminde tok bir ayak sesi duyuldu, bu Ferzan olsa gerek. Gözlerimi ellerimden çekip kafamı kesilen ayak sesine bakmak için kaldırdım, karşımda durmuş her zamankinden farklı bir şekilde giyinmiş bana bakan Ferzan'ı gördüm.

 

Üzerinde her gün giydiklerinin aksine siyah bir takım elbise vardı. Sürekli kot pantolon ve çeşitli renklerde giydiği gömleklerden sonra böyle görmek garip geldi bana ama bu hali de yakışmış. Takım çok başka duruyor üzerinde.

 

"Çok güzel olmuşsun Sedef, elbiseyi alırken yakışacağını biliyordum ama bu kadarını beklemiyordum."

 

"Teşekkür ederim, sende çok güzel olmuşsun. Yani şey yakışıklı evet evet yakışıklı diyecektim."

 

Yanan yanaklarıma belki yanması geçer diye stresten buz gibi olan ellerimin tersini sürdüm ama pek bir faydası olmadı gibi sanki.

 

Ferzan tek elini açarak bana doğru uzattı, "Gel hadi, gidelim." dedi. Aklımda bin bir düşünceyle tuttum uzattığı eli. Biliyorum ki ne olursa olsun Ferzan hep benim yanımda olur, bana bir zarar gelmesine izin vermez.

 

Evden çıkıp Ferzan'ın arabasının yanına gelince ön tarafta oturan Okan ve Burcu'yu görünce şaşırdım, her zaman Ferzan'ın kullandığı arabada şoför koltuğunda başkasının olması bana garip geldi.

 

"Oğlum ne yapıyorsun sen orada?" diye soran Ferzan da benimle aynı şaşkınlığı yaşıyor anlaşılan.

 

"Geç hadi abicim nerede görülmüş damadın arabayı kullandığı!" Ferzan gülerek arka kapıyı benim için açtı, dikkatle oturmamın ardından kendisi de arabanın çevresinden dolanıp yan koltuğuma oturdu. Yaptığımız keyifli sohbetlerle tüm gerginliğim gitmişken yol nasıl bu kadar çabuk bitti anlamadım ama şimdi karşımda duran evlendirme dairesinin önündeyken gittiğini düşündüğüm ne kadar gerginlik varsa hepsi üç katı fazlasıyla geri geldi.

 

Hiç beklemeden içeri girip küçük bir çalışma masasının bir tarafına biz, hemen sağ tarafımıza ise şahit olarak Okan ve Burcu oturdu. Bir iki dakikanın ardından üzerinde kırmızı cübbesiyle nikâh memuru gelip kimliklerimizi aldı, önündeki büyük deftere bir şeyler yazıp kafasını kaldırıp bize baktı.

 

Sessizliği bozarak "Gelin hanım biraz fazla heyecanlı sanırım, o zaman ben sizi hiç bekletmeden prosedürlerle sıkmadan sorumu sorayım. Gelin hanım siz Ferzan Bager Adar beyefendiyi eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" dedi beni rahatlatmak ister gibi gülümserken.

 

Kafamı yanımda bana güvenle bakıp gülümseyen adama çevirdim, derin bir nefes alıp ondan da cesaret alarak, "Ediyorum!" dedim. Okan ve Burcu'nun alkışlamasıyla hafifçe yerimde sıçrayıp gözlerimi Ferzan'dan onlara çevirdim, gülümseyerek bakıştık ikisiyle de.

 

Nikâh memuru bu sefer aynı soruyu Ferzan'a sordu ve Ferzan hiç beklemeden onayladı, "Evet, ediyorum." Dedi.

 

"Sizler de şahit misiniz?" şahit olarak oturan Burcu ve Okan'a "Şahidiz!" dediler. Nikâh memuru elinin altındaki defteri bize uzatarak "İmzalarınızı atabilirsiniz o halde." Dedi.

 

Ferzan kendi adının olduğu yeri imzalarken Burcu bana, "Ayağına bas, ayağına bas!" dese de heyecanıyla ona küçük bir gülümseme gönderip basmadım tabii ki de. Belki bir gün bahsettikleri gibi Ferzan da birisine âşık olur ve tüm bu şeyleri gerçek karısı ile yaşamak ister. Zaten şimdi onunla evlenerek bile ona bir sürü haksızlık yapıyorum bari bunu elinden almayayım.

 

"Ben de yasalar ve belediye başkanının bana verdiği yetkiye dayanarak sizleri karı koca ilan ediyorum!"

 

Attığımız imzalardan sonra nikâh memuru bana elindeki kırmızı defteri uzattı ve odadan çıktı. Burcu ve Okan'sa sanki biz gerçekten evlenmişiz gibi bize sarılıp tebrik ederken onlara ayak uydurmaktan başka bir şey gelmedi elimden.

 

Nikâh sonrasında Okan'lar yemek yiyelim deseler de Ferzan redderek artık konağa gitmemiz gerektiğini söyledi. Nasılsa artık uzun bir zaman boyunca burada olacakları için başka bir zaman yiyebilirmişiz yemekleri.

 

Şehir merkezine uzak olduğunu uzun süren yoldan anladığım Ferzan'ın deyimiyle ev kalan herkese göre ise kocaman bir konak olan anca dizi filmlerde gördüğüm bir yapının önünde durduk.

 

Korkuyla Ferzan'a döndüm, "Çok kızarlar mı?" dedim sesimden taşan endişeyle.

 

"Merak etmene gerek yok, kızmazlar diyemem ama bir yerde de mutlu olurlar çünkü kimse kendi rızamla evleneceğime ihtimal vermiyordu. Hadi gel beklemeden girelim içeri, yoksa sen burada kendi kendini yiyeceksin."

 

Arabadan inince elime uzansa da elini tutmayıp geri çektim elimi, sorgulayan gözlerle bana bakınca, "Olmaz, ayıp olur! Ailenin yanında el ele durulur mu hiç?" dedim. Annem bana öyle öğretmişti kocanın ailesinin yanında kocanla temas etme demişti, ayıpmış.

 

Onaylamasa da beni kırmamak için olsa gerek başını tamam der gibi salladı. Destek olmak için elini belime atıp kapının önünde bekleyen iki adama kapıyı açmaları için işaret verdi.

 

Korkuyla etrafa bakıp titreyen bacaklarımla içeri doğru usul usul yürüdüm. Girmemizle konağın avlusunda telaşla koşturan bir iki kadın dönüp bize baksalar da hızla sağ tarafta kalan kapıdan geçip kayboldular. Ferzan bana bakıp muzip bir ifadeyle kasını konağa, çevirip yukarı doğru bağırdı.

 

"Adar aşireti çıkın bakalım! Size gelininizi getirdim!"

 

Açılan ağzımla birlikte şokla ona döndüm, bana gülümseyerek göz kırpıp kafasıyla konağın kat kat olan balkonlarını ya da teras emin değilim ama ben balkon diyeceğim şimdilik her neyse işte balkonları işaret etti. İlk balkonda bir kız ve erkek şaşkınlıkla bize bakarken bir üstte hızla aşağı inmeye başlayan orta yaşlarda kadın vardı sanırsam bu annesi. Hemen ardındansa daha yaşlı birisi balkona yapılmış taş korkuluklara dayanmış ne olduğunu anlamaya çalışır gibi çatık kaşlarıyla bize bakıyordu.

 

Yanımıza gelen kadın bizi süzüp belimde duran Ferzan'ın koluna çatık kaşlarla bakıp, "Ne dersin sen Ferzan? Ne demek olur bu?" dedi hafif kayan şivesiyle. Ferzan annesine bakıp, "Siz evlenmemi istemiyor musunuz? Ben de evlendim işte, bu güzel kadın da karım Sedef." Dedi.

 

Annesinin bakışları bizden arkasında duran kadına dönse de telaşla tekrar bize baktı, "Ne demek karım? Sen bize sormadan evlendin mi?" dedi.

 

"Çok âşık olunca kaçırmamak için hemen evlendim evet. Abisi başkasıyla evlendirmek istiyordu ben de elimi çabuk tuttum."

 

Tam annesi konuşacakken yukarıdan çatık kaşlı kadın seslendi, "Gelin de hele kimmiş o kız?" diye.

 

Ferzan annesinin konuşmasına izin vermeden kadına aynı şekil cevap verdi bağırarak, "Karım dedim ya Newroz Hanım!"

 

"Ne karısı! Gönder gitsin! Sana onu karı diye almam ben, Dila'yla evleneceksin sen!" hiddetle bağırdı aşağı. Gözüm hemen arkasında Ferzan'a çok benzeyen yaşlı bir adama çarptı, babaannesinin arkasında durmuş konuşmaları dinliyordu.

 

Ferzan elini cebine atıp nikâh cüzdanını çıkarıp yukarı doğru salladı, "Çok geç Newroz Hanım kıydım bile nikâhı! Düğünü de hallederiz artık." Dedi keyifle.

 

"Etmem! O kadını gelin diye kabul etmem!" elini sallayarak konuşmasını arkadaki adam kesti.

 

"Susun bir! Ferzan al karını da gel, anlat bakalım neymiş derdiniz!"

 

Geçmiş

 

Bugün bu eve evlenip geleli tam iki ay oldu. Kocam demek hala garip gelse de ağabey dediğim zaman kızan annem yüzünden kocam dediğim adamın ailesi öleli de iki ay oldu. Bu iki ay çok garip geçti bizim oralarda ölü evi hiç boşalmazken buraya kimse gelmedi. Mustafa'ysa eve gediğimiz ilk gün beni bir odaya bırakmış o evdeyken hiç odadan çıkmamamı söylemiş kendi de üst kattaki odasına kapanmıştı.

 

İlk başlarda evde durup bize yemek yapan bir kadın varken onu göndermiş, bugün itibariyle yemekleri benim yapacağımı söylemişti. Bilmediğimi söylediğimde de mutfakta elinde birkaç kitapla gelmiş bana uzatıp bak yap bunlarda tarif var demişti. Fakat kurallar hala geçerli o gelene kadar onun odası hariç her yere girme iznim varken o gelince odadan çıkamıyordum.

 

Onun işe gitmesiyle erkenden mutfağa girdim çünkü yemek yapmak çok zor, kitaptan bakmamak için bugün annemden öğrendiğim mercimek çorbasını yapıp, yanına da annemin yaptığı gibi tavuk sürdüm fırına.

 

Şimdiyse onlar pişene kadar içeride çizgi film izleyebilirim. Her ne kadar yaşım on beş olsa da çizgi film izlemeyi çok seviyorum. Hızla koltuğun karşısındaki televizyonu açıp her zaman izlediğim kanaldan en sevdiğim çizgi filmi izlerken duyduğum kapı sesi ile yerimden sıçradım. Korkuyla saate bakınca gelmesine daha çok zaman olmasına rağmen erkenden evde olması beni korkuttu.

 

İçeri girip sinirle bana , "Ne bu koku? Ne yaktın?" diye bağırmasıyla aklıma fırında unuttuğum tavuklar geldi. "Hii! Tavuk, fırında unuttum!" diye mutfağa koştum.

 

Fırından çıkardığım tepsi kömür gibi olmuştu. "Beceriksiz misin sen? Nasıl yaktın yemeği!" diye bana bağırınca korkuyla geriye çekildim.

 

"Televizyona dalmışım, üzgünüm. Hemen yenisini yaparım ama." Umutla konuşsam da beni kolumdan tutup sürükleyerek içeri götürdü.

 

"Demek televizyona dalıp unuttun ha! Al sana televizyon o zaman!" diyerek televizyonu yerinden kaldırıp hızla duvara attı. Çığlık atıp iyice köşeye sindim korkuyla.

 

"Yok sana bundan sonra televizyon falan! Bir daha rüyanda görürsün!" yaptıkları yetmemiş olacak ki beni yine kolumdan tutup evin alt katına bodrumuna doğru sürükledi. Tahta kapıyı hızla açıp beni içeri ittikten sonra üzerime kilitledi.

 

"Kal biraz orada da aklın başına gelsin!" dedi ve beni orada bırakıp evden çıkıp gitti. O an bilmiyordum ama öğrenecektim ki o gidişinden tam olarak üç gün sonra geri gelecekti, bense açlık ve susuzluktan bayılmış olacaktım...

 

 

Loading...
0%