
Asmin
“Asmin abla, uyandın mı? Gelebilir miyim yanına?”
Daha yeni uyanmış hem gecenin şokunu yaşayıp hem de Demir’in içinden çıkan bambaşka olan o adamı tanımaya uğraşırken Memo’nun gelmesi beklediğim son şey bile olamazdı.
Hayır henüz ortada hiçbir şey yok! Öğrenmemeli, şimdi değil! Olmaz! Korkuyorum ama kendim için değil, Memo anne sevgisine aç bir çocuk. Şimdi beni burada böyle babasıyla görürse aklında beni annesi olarak kodlayacak, bu beni ölümüne mutlu edecek olsa da bizim Demir’le sonumuz ne olacak belli değilken bunu ona yapamam.
“Demir! Ne yapacağız?” telaşla ona bakıp sordum ama adamda öyle bir keyif var ki gram rahatlığını bozmuyor! Hala yan gelip yatıyor! Ne bir kendini toparlama ne de telaş hiçbir şey yok! Anca otuz iki diş sırıtsın!
“Sakin ol yavrum, içeri girmedi farkındaysan. Üzerim uygun değil sen odana geç ben yanına geleceğim desen gider zaten. Saygısız bir çocuk değil, sen izin vermeden içeri girmez kaldı ki her ihtimale karşı kapıyı kilitlemiştim ben.” Demez mi çıldırtır insanı.
“Şunu önceden söylesen ben de burada üç kilo ter boşaltmasam olmaz mıydı!”
Benim kızmamla gülüşü biraz daha büyüdü, tek kolundan destek alıp dudaklarıma bir öpücük kondurdu, “Telaşlı halin de ayrı bir güzel oluyor gülüm, bunu görme fırsatını nasıl kaçırabilirdim!” dedi utanmadan bir de.
“Ah Demir!” diye serzenişte bulunsam da öyle güzel bakıp, gülüyor ki içim gidiyor kızamıyorum bile.
“Memo’cum üzerim pek uygun değil bir tanem, sen şimdi odana geç ben giyinip yanına geleyim olur mu?” diye kapının ardında bekleyen çocuğa seslendim. Zaten babası yüzünden fazlaca beklettim daha fazla kalmasın orada.
“Sorun değil Asmin’cim babaannem gönderdi zaten, kahvaltıya çağırıyor seni. Senin bugün tatil gününmüş ya birlikte kahvaltı yapacakmışız. Ben salona iniyim sende oraya gel olur mu?” diye şımararak konuşuyor ya ısırmamak için zor tutuyorum kendimi. Ölüyorum tatlılığına!
“Tamam canım, sen in geliyorum bende hemen.”
Ayak sesleriyle gittiğini anlayınca koca bir soluk verdim. Şimdi diğer problemi çözmekte sıra. Gece her şey iyi hoş güzeldi ama şimdi çıplağım ve gün ışığında bu şekilde yataktan nasıl çıkacağım bilmiyorum. Gecenin aksine üzerime bir çekingenlik çöktü.
“Hadi, kalk giyin çık sen. Kimseye de gözükme sakın bak Demir, söz verdin kimsenin haberi olmayacak.”
Topu ona attım. O giyinip çıkınca bende rahatça kalkabilirim. “Neyse ilk günden üzerine çok gitmeyim, kalkıyorum. Kapa hadi gözlerini utanma.” Bu söylediği kulağa düşünceliymiş gibi geliyor ama göz kırpıp bir de sinsi sinsi gülünce dalga geçtiği bariz belli oluyor.
Damarıma basmaya çalışıyorsa eğer başardı. Hem içimi eritip hem de bu kadar sinirlendirmesi normal mi bilmiyorum ama gözüm öyle döndü ki ne utangaçlık kaldı ne de çekince, yorganı üzerimden attığım gibi kalktım.
Bunun onun işine geldiğinin farkındayım ama bende zaten utangaç bir kadın hiç olmadım. Her zaman kendi işini kendi gören, elimden geldiğince kimseye muhtaç olmayan biriydim. Şimdi sadece yetiştirilme tarzıma ters bir durum olduğu için kısa bir an geldi ama beni yetiştirenlerin sırtını döndüğünü düşünürsek çok da önemli değil nasıl davrandığım. Demir’in de kocam olup olmaması önemli değil. Onu istedim, o da beni istedi ve ne olduysa ikimiz arasında oldu. Eğer utanılacak bir şey varsa yine ikimiz, yoksa da yine ikimiz arasında olmalı. O utanmıyorsa ben hiç utanmam!
Alayla bakma sırası bana geldi, tek kaşımı kaldırıp ona döndüm. “Ne o ağam, sesin kesildi. Sanki bir şey diyordun.” Dedim aynı bana konuştuğu tavırla.
“Asmin... Sen insanın ömrünü uzatırsın kadın!”
“Dikkat et de uzatmak yerine kısaltmayayım. Ona göre davran yani ağam, hiç belli olmaz bu işler.”
“Ben onu bunu bilmem de bir an önce giyinmezsen kim beklemiş, beklememiş umurumda olmaz şu yatağa tekrar yatarız Asmin!”
“Hadi hadi çok konuşma kalk, acıktım bende.”
Sırıta sırıta aynı benim gibi çırılçıplak çıktı yataktan. Hafif çıkan göbeği bir an komik gelince güldüm. “Ne oldu çok mu beğendin? Tekrar kullanmak istersen hayır demem!” dedi kullanmaya devam edeceğim sözüme ithafen.
“He bayıldım, çok seksi göbeğin var.” Dememle eğilip hafif belli olan göbeğine baktı kaşlarını çatarak. “Tabii ne sandın! Tük kası kızım o, gelmişiz kaç yaşına bir de kasımız mı olsun! Baba olduğum için baba göbeği bıraktım, işin raconu bu!” huysuzlanarak konuşmasıyla bir kahkaha daha koptu dudaklarımdan.
Usulca yanına yaklaşıp başını çenesinden tutarak kaldırdım. Dudaklarına küçük bir öpücük kondurup, “Sana ayrı bir hava katıyor, çok yakışıklısın merak etme beğeniyorum seni.” Dedim. Söylediklerimde de ciddiyim. Hem dış görünüş bir yere kadar götürür. Göbekmiş, kasmış bunlar gelip geçici ben onun o haylaz, hafif serseri halini sevdim daha çok sanırım.
“Sen şımart beni böyle Asmin, sonra peşine takılıp ayrılmazsam suçlusu ben değilim...” dudaklarıma bir öpücük kondurup dilimi emip, “aha da senin şu tatlı dilin!” dedi.
Asıl o bana böyle davrandıkça ben tepesine çıkarım henüz farkında değil. O hiç benim eski halimi bilmiyor, sevilince nasıl şımarıp bambaşka bir kimliğe bürünürüm bilmiyor. Çok yanlış zamanda tanıştık. O, benim olgun, aklı başımda, sorumluluklar altında ezilmiş halimle tanıştı. Bu gidişle diğer yanımı da yakın zamanda görecek gibi duruyor.
O benden önce giyinip hızlıca çıkarken bende bugün evde olacağım için işe giderken giydiğim takımlar yerine daha rahat bir şeyler baktım. Midi kahve bir etek, krem badi ve eteğin tonlarında babet giyip saçlarımı da üstten yarım topladım. İyi ki gece duş alıp yattık tekrar yoksa şimdi bir de onunla uğraşmak zorunda kalacaktım.
Daha fazla bekletmek istemediğim için hızlıca aşağı indim. Demir’de üzerini tekrardan değişip bir kot ve tişört giymiş, sona kalan ben olmuşum. “Günaydın, kusura bakmayın geciktim.” Dedi mahcupça yerime otururken.
“O nasıl laf kızım, işin gücün var yoruluyorsun tabi senin de hakkın dinlenip uyumak.”
“Evet Asmin abla çok çalışıyorsun sen, ben seni hiç görmüyorum evde. Keşke daha az çalışsan seni çok özlüyorum ben.”
Kıyamam ben sana, sanırım artık biraz daha erken eve gelsem iyi olacak. Sedef’in durumu da ortaya çıktı bir an önce yardımcı olması için birisini işe alırsak iyi olur. Aksi halde tek başıma pek de yetemeyecek gibiyim, yetsem de artık bir şeyleri kaçırmak istemiyorum. İlk amacım kendi kendime bakabilmekti işler henüz yeni olmasına rağmen gayet iyi gidiyor, ilk amacımı gerçekleştirdim. Şimdi bin bir zorlukla elde ettiğim bu ikinci şansı hakkıyla yaşamakta, onun içinde kendime nefeslenecek bir alan açmam lazım. İş için çalışan almak bunun ilk adımı olacak. Sonrası ise bana kalmış.
“Bende seni özlemişim kuzum benim! Merak etme ama işte bana yardımcı olması için birisini arıyorum, bulur bulmaz evde seninle daha çok vakit geçireceğim.”
“Gerçekten mi Asmin abla?”
“Gerçekten tabii kuzum.”
Bir yandan konuşup bir yandan da yemeğe başlarken kendimi gerçekten mutlu hissediyorum. Bu da hem sesime hem de hareketlerime yansıyor. Daha mutluyum, daha iyiyim, daha canlıyım...
“İyi düşünmüşsün kızım, çok yorma kendini. Sen bize lazımsın.”
“Sağ olun Ağam. O kadar uzun zaman kendimi bir işe yaramaz gibi hissettim ki şimdi böyle çalışıp, bir işe yarayınca kendimi biraz kaptırdım sanırım.”
“Olur öyle yavrum, kolay şeyler yaşamadın ki sende. Yüklenme kendine, bak ne güzel indin aşağı sesinde kuşlar şakıyordu resmen. Ben çok sevdim o Asmin’i esirgeme bizden onu.”
“Merak etme Teyzem, artık böyleyim. Geçti o karanlık günler! Üzmek, üzülmek yok. Allah’ın izniyle bundan sonra mutlu olacağız inşallah.”
Demir Bey durur mu tabii hemen atladı, “Tabi olacağız! Sizi üzeni yeryüzünden silerim benim güzel ailem! Siz hiç korkmayın biz daha ölmedik, kimse sizi üzemez!” dedi. Uyanık ailem diyor, beni de katıyor. İyi ki kimseye söyleme dedim! Daha fazla nasıl belli edecekti acaba bilmiyorum.
“Tabii kara oğlan haklı! Biz onu süs diye mi yanımızda taşıyoruz, işinin adı ne korusun bizi bir zahmet!”
Kahkahalarla geçirdiğimiz güzel bir kahvaltı sonrası herkes bir yana dağılmışken bende söz verdiğim gibi Memo ile uzun uzun oynamış biraz da kaldığım odayı toparlamıştım. Şimdi ise oturduğum koltukta elimdeki kitabı okurken dışarıdan gelen seslerle merakıma yenik düşüp dışarı çıktım.
Demir önüne kurdurduğu portatif mangal şeyinde adı her neyse artık ateş yakmaya çalışıyor. Ki belirtmeliyim dudağının kenarında sigara olmasına rağmen yüzünden gülümseme yine eksilmiyor ve hemen yanındaki masada da bir bardakla rakı duruyor.
Aralık ayında olmamıza rağmen öyle güzel bir güneş var ki hava bile bize eşlik ediyor gibi sanki. Onu öyle eğlenerek mangal yakarken görünce terasın korkuluklarına dayanıp izlemeye başladım ki güldüğümün farkına bile yanaklarım ağrımaya başlayınca vardım.
“Bugün ayrı bir neşeli, bayadır böyle görmemiştim onu.” Ne ara yanıma geldiğini bile anlamadığım Fatma teyzenin konuşmasıyla korkup sıçrasam da belli etmemeye çalıştım. Ona bakarken böyle dalıp gittiğimi anlasın istemiyorum, az çok tanıdım bir şey demez ama rahat hissetmiyorum.
“Şaşırdım bende, ilk defa bu halini görüyorum. Genelde de neşeli güler yüzlü bir adam ama bu kadar değildi sanki.”
O da benim gibi neşeyle köz düşsün diye ateşi yelleyen adama bakıp iç çekti. “Halide öldü öleli bir tek oğluna güldü yüzü gerçekten. Herkese sahte gülümsemeler sundu, acısını kimseye göstermemek için alaycıl tavırlar takındı. Ah ne çok üzüldüm o haline bir bilse kızım. Hele geçen sene iş için Şırnak’a bir gitti geri geldiğinde o azıcık kalan neşesi de gitmişti. Ne oldu hala bilmeyiz, kimseye derdini de açmaz ki ama çok şükür düzeliyor gibi şimdi baksana. Onu ne zaman böyle keyifle mangal yaparken gördüm hatırlamıyorum bile. Belli biri güldürmüş yüzünü, her kimse Allah onun yolunu aydınlatsın. O benim yavrumu güldürdü ya rabbim onun yüzünü kat kat fazlası güldürsün.” Gözleri dolu dolu konuşması, kendi çocuğu olmasa da evladı gibi gördüğü adam için böyle dertlenmesi beni öyle etkiledi ki bu haline dayanamadım.
Kendime çekip sıkıca sarıldım. “Üzülme teyzem, bak ne güzel mutlu işte. Şimdi sen o mutlu oldu diye böyle gözlerini doldurursan Demir sevinir mi hiç? Hadi toparla kendini.” Diyebildim yalnız.
Ah Halide! Bu adama, bu aileye yapılır mı böyle bir şey! Kadının kaçıp gittiğini bilmiyor tabi kimse Demir’in sinirini, kırılan güvenini üzgünlük sanıyor hepsi.
“Neyse sen bana bakma, öyle duygulandım ben şimdi. Gidiyim de etleri soslayayım, şimdi o boş yapar kuru olur olur.” Dedi ve geldiği hızla kayboldu.
Banaysa batan güneşin kızıl ışıkları altında onu izlemek kaldı. Sabahki tişörtün üzerine giydiği gömleğin kolları kıvrılmış, saati bileğinde parlayıp tüm dikkati koluna çekerken sigarayı parmakları arasına sıkıştırıp bardağından bir yudum daha aldı.
Garip... Çok normal, gayet sıradan bir an gibi durabilir ama beni öyle etkiledi ki kalbim pır pır ediyor resmen! Tam beni daha fazla etkileyemez diyordum ki Demir o yanık sesiyle türkü söylemeye başladı.
Beni eller gibi görme,
Sen benimsin, ben seninim.
Gel seni benden ayırma,
Sen benimsin, ben seninim.
Daha da bir içim gitti. Hareketleri, tavırları ona öyle yakışıyor ki o hafif serserivari kıro tavırları başkası yapsa hiç hoşuma gitmeyecek şeyleri o yapınca bayılıyorum. Artık hissetti mi bilmiyorum ama kafasını kaldırıp tam gözlerimin içine baktı. Hemen ardından elindeki bardağı yukarı kaldırıp göz kırparak devam etti söylemeye.
Senin kalbin, benim kalbim.
Sana malumdur her halım,
Kaçma benden, nazlı gülüm.
Sen benimsin, ben seninim.
Uyanık adam şarkı ayağına da geceyi, bizi hatırlatmaktan hiç çekinmiyor. Kızsam mı katılsam mı bilemedim ama mutluluğuna da zeval getirmek istedim. Öyle güzel gülüyor ki az daha gülsün diye genç bir kız gibi saçımı parmağıma dolayıp cilveli cilveli sağa sola sallandım. Hareketime içten bir kahkaha atıp daha da yükseltti sesini.
Kalpten kalbe bir yol vardır,
Gözünen görünmez sırdır.
İkimizin kalbi birdir,
Sen benimsin ben seninim.
Son sözlerinden sonra eliyle aşağı çağrınca nazlı nazlı salınarak indim merdivenden. Ona attığım her adımla önce iç çekti sonra bardağı bıraktığı için boşalan eliyle kalbini tuttu.
“Efendim Ağam? Beni mi çağırdın?” diye sordum sanki türkü boyunca hiç cilveleşmemişiz gibi oyunbazca.
“Özledim gülüm, ondan çağırdım.” Dedi. Dedi ama beni de panikletti, adamın sesinin ayarı yok! Ben telaşla duyan oldu mu diye etrafa bakarken o bunu hiç umursamayıp bir de dudaklarımdan öpüp çekilmez mi! Kalbim duracak sandım.
“Demir ne yapıyorsun sen! Biri görecek şimdi!”
“Görmez kimse, baktım etrafa. Sana sen isteyene kadar kimse bilmeyecek dediysem bilmeyecek Asmin, merak etme. Sözüm sözdür!”
Öyle heyecan bastı ki hem onun öpücükleri hem de yakalanma korkusu ne yaptığımı anlamadan masada duran bardağı alıp tepeme diktim. Boğazımı yakıp geçen sıvıyla anında pişman oldum ama artık çok geç sanırım.
“Dur yavrum ne yaptın! Öyle içilir mi o hiç!”
“Ahh! Demir çok kötü bu nasıl içiyorsun bunu! Hem ben ne yaptığımı biliyor muyum!”
“Kurban olurum seni bana verene Asmin! Kızım az yerinde dur kendine daha fazla hayran bırakamazsın!”
Sonra mı? Sonrası tam da hayatımın olmasını istediğim gibi ilerledi. Önce güzel, keyifli bir şekilde yemeğimizi yemiş hemen ardında hoş sohbetlerle geçen bir kahve seansı ve en sonunda tam uykuya dalacağım zaman çalan kapımla bana doyamadığını söyleyen adamla güzel bir gece... Hayattan daha fazla ne isteyebilirim ki? Artık her şey yolunda.
Ya da ben mi öyle olmasını istiyorum? Peki ya gerçekten her şey yolunda mı?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.39k Okunma |
1.77k Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |