
Asmin,
2 Hafta sonra
Hatırlıyorum da küçükken daha minicik bir kızken imrenirdim. Benim ailem neden diğerleri gibi değil derdim. Diğer aileler birbirlerine öyle bağlıydılar ki gittikleri piknikler, yaptıkları aktiviteler, birbirlerine gösterdikleri sevgileri beni öyle imrendirirdi ki normalde kıskanç bir çocuk olmamama rağmen onları kıskanırdım.
Şimdi ise o zamanların üzerinden yıllar geçmiş, kocaman kadın olmuşum içimde hala bir imrenme vardı ama artık o duyguyu benden silip atmak isteyen insanlar var. Mesela Demir! Hiçbir şeye imrenmeme izin vermiyor haftalardır adeta aklımı okuyup zihnimden geçen ne varsa yapıyor, imrenmem için vaktim bile olmuyor. Ya da Fatma teyze hiç tatmadığım anne şefkatini, ilgisini tattırıyor bana.
Mesela bugün sırf bir kere laf arasında hiç pikniğe gitmediğimi söylediğim için piknik organize ediyor Fatma Teyze. Küçükken ailem için böyle şeyler vakit kaybı gelirken evlendikten sonra da Berzan götüreceğim deyip götürmedi hiç... Bir kere sadece laf arasında bir kere bunu dile getirdiğim için Fatma teyze aklına kazımış, dün de bir anda gelip yarın pikniğe gidiyoruz dedi. Kimsenin itiraz etmesine, işim var demesine izin bile vermedi. Yalnız gözlerimin içine baktı. Senin için der gibi ben o an anladım zaten.
Sabaha kadar içim kıpır kıpır oldu, uyuyamadım bile. Erkenden kalkıp mutfağa girdim. Mangal yapacak olsak da duramadım... Börekler, kekler, poğaçalar yaptım.
Bu bir hafta benim için çok rahat geçti. Hasan Ağanın ihtiyacı olan iki kadını işte yardım etmesi için bize göndermesiyle yanımızda çalışmaya başladılar. Aslında bir kişi alacaktık biz. İşimiz henüz yeni olduğu için maaş konusunda ne kadar verebiliriz yetecek mi bilmediğimiz için ama Hasan Ağa çağırıp özellikle rica etti. Kadının eşi ölmüş, ben yardım ediyorum ama kötü hissediyor, mahcup oluyor almak istemiyor sizin yanınızda çalışsın maaşını ben vereyim deyince onayladık. İyi de oldu, iş yükümüz öyle azaldı ki gidiş gelişlerimiz daha düzenli oldu. Bu sayede eve, Demir’e en çok da Memo’ya daha fazla vakit ayırdım.
Şimdi de benim biraz rahatlamamla Fatma teyze fırsatı kaçırmadı, iyi de oldu. Kaç yaşında kadınım pikniğe gideceğiz diye heyecandan uyuyamıyorum! Kendi kendime hem düşünüp hem de hazırladıklarımı saklama kaplarına koyarken yanağımdan öpülmemle küçük bir çığlık kaçtı ağzımdan.
“Dur gülüm ya ne yaptın! Hem saklayalım diyorsun hem de bağırıyorsun nasıl saklayacağız böyle.” Bir de utanmadan tüm suçu bana atması yok mu! O geceden beri gündüz nerede yakalarsa böyle küçük yakınlaşmalar gece de gizli gizli odama gelip daha büyük yakınlaşmalarla bir türlü rahat vermedi. Böyle düşünüyorum ama ondan gördüğüm bu ilgi de öyle hoşuma gidiyor ki nasıl derler yeni gelin gibi naz yapmadan duramıyorum.
Şöyle bir durup düşününce Berzan’a karşı da böyle hareketlerim vardı ama bana hep çocuk gibi davranma deyip hevesimi kırınca daha ağır bir kişiliğe bürünmüştüm. Şimdi böyle nazımı niyazımı hiç söylenmeden çeken biri olunca küçük atışmalar bile öyle keyiflendiriyor ki asıl kişiliğim tekrar ortaya çıkıyor.
“Demir! Ben sana evde bana yanaşma demiyor muyum!” yalandan kızmamla bir kez daha öptü yanağımdan.
“Ne yapalım yavrum özlüyorum.”
Karnına yavaşça bir dirsek atıp börekleri koyduğum kabı onun yanından geçerek arkasında kalan masanın üzerine bıraktım. “Zaten gece birlikteydik yine, ne ara özledin acaba?” demeyi de ihmal etmedim.
“Sen yanımdan kalktığın an başlıyor özlemem. Hem niye erkenden kalktın, seni iyi yoramadım mı? Asmin yaşlanıyor muyum yoksa ben, performanstan mı düştüm?” gülerek başladığı cümleyi sinirle bitirmesiyle dayanamadım bu sefer epey gürültülü bir kahkaha attım.
Tam ona aynı onun arsızlığında cevap verecektim ki içeri Fatma teyze girdi. “Allah neşenizi daim etsin yavrularım, hayırdır neye gülüyorsunuz sabah sabah?” dedi. Yine ucuz atlattık. Biraz daha erken gelse yakalanmıştık kesin.
“Asmin Hanım’a geçen gittiğimiz piknikte Memo’nun zoruyla bindiğim salıncaktan düşmemi anlattım da ona gülüyor.” Diyerek kurtardı Demir. Bu iki haftada onu daha çok tanıdım. Sırf ben istemiyorum diye evdekilerin öğrenmemesi için ne zaman yanıma gelse öyle bahaneler buluyor ki kimse şüphelenmedi bile. Başkası olsa altında neden arar, bu kadar çabalamaz duyulsun ister ama o bana saygısından yapmıyor ya gözümde öyle yüceliyor ki... Yine de anlatmak için içinin gittiğini, sabırsızlandığını biliyorum.
“Haklı tabii! Kaç yaşında adamsın yapılır mı hiç öyle şeyler! Kızım buna ne dil döktüm oğlanın lafına kanıp binme, ip ince düşersin diye de dinlemedi. Neymiş erkek adam düşmekten mi korkarmış! İyi oldu düştü üç gün oturamadı da anladı! Bak hatırladım yine sinirlendim. Demir sakın bak, bu sefer öyle şeyler yapmak yok!”
“Merak etme ana bu sefer ipi kalın aldım, kim binerse binsin kopmaz.”
“Eşşeğe bak binmem demiyor da ipi kalın aldım diyor!” Fatma teyze geldiği gibi söylene söylene çıktı. Şimdi birazdan gelip yapacağım şeyi unutturdunuz diye söylenerek Demir’ kovacak. Bu halleri öyle komik ki insan bu evin içinde hiç sıkılmaz.
Herkesin uyanması, hazırlıkları tamamlayıp yola çıkmak falan derken piknik yerine varmamız öğleyi buldu. İyi de oldu zaten aralık ayında havaların güzelliğine kandık geldik ama insanı üşütüyor.
“Kızım bu oğlanın etleri pişirmesi uzun sürer sen şu güzel kokan böreklerden getir bakalım bana biraz, acıktık yav!” Hasan ağanın konuşmasıyla gülümseyip sepetteki kaplardan börekleri alıp uzattım ona.
“Afiyet olsun Ağam.”
“Gel gel sen de al. Çaktırmıyor ama pek beceremez bizimki o anca ocak başında hazır ateşte pişirir.” Dedi gülerek. Bu evin her ferdi ayrı bir olay gerçekten.
“Ben gidiyim de bir el atayım o zaman, aç kalmayalım sonra.” Ona uyarak beceriksizliğine laf söylemem hoşuna gitmiş olacak ki bir kahkaha patlattı. Neşemiz hiç eksilmez umarım, hep böyle güleriz.
“İyi olur tabii git sen bak becerikli kızım benim.”
Güle eğlene yanına gittiğim Demir’i gerçekten de odunlarla boğuşurken bulmayı beklemiyordum bende. “Oo Demir ağam demek senin de yapamadığın bir şey varmış.” Benim yüzümde açan gülümsemelere karşı onunkinden sinir akıyor.
“Yok biliyor ya yapamadığımı bilerek bana yıkıyor ki en az üç gün dalga geçsin! Ne olmuş yani yaktığım ateş yanmıyorsa! Hem ben gereken yere gereken ateşi yakmışım mangal ateşi önemli değil.” tatlı tatlı söylenmeleri, sanki tek derdi oymuş gibi yakınması öyle tatlı geldi ki kimsenin görmeyeceğini düşünsem şak diye öpeceğim! İçime sokasım geliyor böyle çocuklaştığı zamanlarda.
“Nereye ateş yakmışsınız bakalım siz Demir ağam?”
“Kalbine yavrum, kalbine aşkın ateşini yakmışım!” keyifle söylenip bir de yanağımdan makas alması yok mu! Koskoca adam nasıl liseli ergenler gibi olabilir ya...
Dayanamadım haline daha fazla. Biraz daha böyle konuşsa kim var kim yok önemsemeden öpeceğim, “Gel bakalım öğretelim o zaman sana nasıl mangal ateşe yakılır da bir daha kimse seninle dalga geçemesin.” Dedim.
“Bak sen! Sizin de bir elinizde bin marifet Asmin Hanım.”
“Konuşmada izle bakalım. Odunları böyle yatay koyarsan kolay tutuşmaz.” Koyduğu odunları kenara çekip dikey olarak dizmeye başladım, “İşte böyle koyacaksın, önce kısalarla küçük sonra uzunlarla büyük kızıl dereli çadırı gibi aynı. En son da çırayı yakınca iç kısma koyacaksın ki alttan yanıp tamamen tutuşsun.” Dedim. Hem anlatıp hem de yaparak ve kolayca da tutuşunca sanki dünyanın en zor işini başarıyla tamamlamışım gibi ona döndüm.
Burnumu parmakları arasına alıp, “Aferin sana! Öğrendim artık, ölsem unutmam daha şimdi benimle dalga geçenler düşünsün!” deyince şapşallığına dayanamayıp bir kahkaha daha patlattım.
“Gel hadi köz düşene kadar dolaşalım az.”
“Memo’yu da mı alsak? Sıkılmasın burada?”
Dedim, dedim ama bana başıyla pikniğe gelen diğer ailelerin çocuklarıyla oynayan oğlunu gösterince gülüp, “Tamam, bırakalım.” Dedim. Nehir kenarında yürürken kimsenin bizi umursamadığını görünce uzanıp elimi tuttu.
“Demir!”
“Asmin, düşünme yavrum. Bırak gören görsün, kimse sana bir şey diyemez. Fatma anam da Hasan babam da gözümün içine bakıyor, sana sevdalı olduğumu sen eve girdiğin ilk anda anladılar da sen iyi değilsin diye sustular. Şimdi sen böyle iyiyken biz birlikte olalım diye yapmadıkları şey kalmadı. Farkında değil misin bu pikniği bile biz kaynaşalım diye ayarladılar. Hasan ağa desen en ufak bir şeyde beni yanına gönderiyor. Bırak biz nasıl mutluysak onlar da mutluluğumuzla mutlu olsun. Ha yine ben kimseye bir şey söylemeyeceğim ama sende artık izin ver gizli saklı kalmayalım. Bak kimsenin umurunda değiliz bırak tutayım elinden, dinsin sana hasretim biraz.”
Öyle güzel konuşup anlatıyor ki kabul etmemek elimde değil. Bir yerde de haklı tabii kaç yaşında adam, nereye kadar böyle gizli saklı kuytu köşelerde kalacak ki?
“Olur, tamam ama çok acele etmeyelim yine de olur mu Demir?”
“Olur yavrum, sen kabul ettin ya olmayanı da oldururum ben sana!”
***
“Abla bunun bir beden büyüğü var mı?”
Katladığım kıyafeti bırakıp kabinden seslenen kadına bıraktım. “Hemen getiriyorum.” Dedim. Piknik sonrası değişen her şeyle birlikte üzerimde öyle bir enerji var ki yerimde duramadığım için mağazadaki tüm reyonları baştan katlıyorum. İçim içime sığmıyor!
Sabah erkenden başladığım katlama işi kapatmamıza bir saat kala olmasına rağmen hala bitmese de üzerimde gram yorgunluk yok. Denediği elbisenin bir beden büyüğünü verip katlama işini de bıraktım. Bugünlük yeter yarın devam ederim artık.
Acaba yine beni almaya gelecek mi? İşinin erken bittiği günlerde ki genelde öyle oluyor gelip beni alır konağa birlikte döneriz hep. Bende, o da konaktakiler de alıştı artık bu duruma. Kimsenin tuhafına gitmiyor ya da gerçekten Demir’in dediği gibi bizi yakınlaştırmak için yapıyorlar...
“Ben bunu alıyorum, diğerleri kalsın.” Kırk dakikadır denediği sürüyle kıyafet içinden sadece tekini alıp çıktı ona bile kızmadım. Normalde yorgunluktan akşam bu tarz olaylar olunca biraz söylenirim ama yok bu bile sinirlendirmiyor beni.
Kadının gidişiyle yavaştan kapatma hazırlıklarına başladım. İşe yeni başlayan iki kişi bugün erken çıkınca işler bana kaldı. Yerlere paspas atıp, kasayı da kapatınca tamamdır. Tam o anda Demir’den gelen mesajla üzülsem de bir şey diyemedim. Bugün gelmedi, yine de beni unutmayıp araç göndermiş.
Eve geçene kadar mağaza için kullandığımız tabletten eksik kıyafetlerin listesini de çıkarayım ki konağa geçince uğraşmayayım. Sanırım gün boyu olan enerjik halim akşam onu göremeyeceğimi öğrenene kadardı, geç geleceğini belki de göremeyeceğimi öğrenince üzerime bir yorgunluk çökmedi desem yalan olur.
Konağa geldiğimde evdekilerin de bir davete gittiğini sadece Memo’un bakıcısıyla evde olduğunu öğrenince yemek yiyesim de gelmedi. Mağazanın kalan işlerini halledip Memo’yu öyle görsem iyi olur. Evde de kimse yok sıkılmasın tek başına.
Mutfağa girip bir kahve yaptıktan sonra odama çıkmak yerine masaya oturup devam ettim. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama koşa koşa gelen Memo ile bıraktım tableti.
“Asmin ablaaa! Sen gelmişsin!”
Kocaman kucakladım onu, “Geldim paşam, bende işimi bitirip yanına gelecektim.” Dedim. Sesim yorgunluktan her zamankinin aksine biraz düşük çıkınca küçücük boyuna rağmen aynı babası gibi kaşları çatıldı.
“Asmin abla sen üzgün müsün?”
“O nereden çıktı paşam?”
“Ben biliyorum ki ama üzülme sen tamam mı?”
“Neyi biliyormuşsun bakalım sen?”
“Senin bebekin olmuyormuş, sende ondan gelmişsin bizim evimize. Üzülme olur mu ben senin bebekin olurum.” Bu ne demek? Bu çocuk bunları nereden duydu? Küçücük çocuğa bunu kim nasıl söyledi? Başım dönüyor, kulaklarım uğulduyor... Duyduklarım mı ağır gelen yoksa bu sözleri Memo’nun kimden duyduğunu düşünmek mi? Bu evden birisi mi? Yüzüme gülüp arkamdan mı konuşuyorlar? Kimse yapmaz ki ama bu evden öyle bir şeyi!
“Ne? Sana kim söyledi bunları Memo?”
“Hani sen beni alamaya kreşe gelmiştin ya oradaki işçi ablalar konuşuyordu ben onlardan duydum. Özür dilerim Asmin abla, biliyorum insanları dinlemek kötü, bir daha yapmam ama senin adını söylediler merak ettim ondan dinledim! Söz bir daha yapmam kızma olur mu?”
İyi hissetmiyorum. Başım dönüyor, ellerim titriyor, midem bulanıyor, söylediklerini duymuyorum bile ne oluyor bana. Su! Biraz su içsem kendime gelirim galiba, masadan destek alıp kalkmamla odanın iyice dönmesi bir oldu bir oldu. Birden bedenimdeki tüm kan çekildi sanki... Ayaklarım uyuştu, nefes alamıyorum! Yer ayaklarım altından kayarken, bedenim yerle buluşmadan önce son uyduğum şey Memo’nun korkuyla bağırması oldu.
“Asmin ablaaa!”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.32k Okunma |
1.76k Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |