Yeni Üyelik
6.
Bölüm

Bölüm 6

@birbulutkalemi

Herkese merhaba, yeni bölüm sizlerle. Oy verip satır aralarına yorum yapmayı unutmayalım...

 

Instagram ve Tiktok'ta "birbulutkalemi" olarak aratıp alıntılar, videolar ve duyurulara bakabilirsiniz.

 

 

 

 

 

 

Elini cebine atıp, kadife bir kutu çıkardı. "Alın bakalım Sedef Hanım madem her şeyi yaptık bu da adetlere uygun olsun. Yüz görümlüğün, yarın bunu takarsın."

 

Tam gerek olmadığını söyleyecektim ki avluyu Asmin ablanın feryadı kapladı.

 

"Hayır, Berzan!!!"

 

Bazen hayat önüne beklemediğin şeyler çıkarır. Hiç beklemediğin bir anda gelen o şey senin hayrına mı yoksa değil mi o an anlamazsın. Biraz zaman geçmesi gerekir, hayra ulaşmak için vermen gereken sınavlar vardır.

 

Ya alnının akıyla o sınavı verip huzura erersin ya da eremezsin. O an önemli olan tek şey sabredip doğruya ulaşabilmektir. Biliyorum bu kolay şey değil, sanki tüm kış sabretmişsin de çiçek açacakken dolu vurmuş gibi paramparça hissedersin ama belki de yanlış toprakta çiçek açıyorsundur farkında değilsindir.

 

Bazı insanlar sırf yaşı sizden daha büyük ya da sizden daha güçlü olduğu için sizin adınıza kararlar vermek isteyebilir. Ya da bulunduğunuz toplum geri kafalı cahillerden oluşup sizi bir hiç gibi görüp insan yerine bile koymayabilir, önemli olan onlar değil sizin ne yaptığınızdır. Hayatınız için ne kadar çabaladığınızdır.

 

Ben şimdi tam da o tarz bir ortamdayım, bir haftada bana abla hatta bazen de anne şefkatiyle beni saran kadının verdiği o büyük sınavı izliyorum. Elimden gelen hiçbir şey yok onun için dua etmekten başka.

 

Düğün gecemizde feryadıyla inlettiği konakta hepimizi şoka sokan şeyler duyduk. Özellikle benim, buraların kültürüne yabancı olmam algılamamı daha da zorlaştırdı sanırım.

 

Henüz iki yıllık evliliklerinde bir çocukları olmadığı için toplanan ağalar Asmin ablanın üzerine kuma getirilmesini kararlaştırmış. Hatta adaylar bile varmış.

 

Adar aşireti güçlü bir aşiret olduğu için ne zamana kadar çocuksuz kalacakmış bir veliaht gerekliymiş, yoksa soyları kururmuş...

 

Kendini bilmez üç beş adamın sözünü töre adı altında kanun sayıp sırf daha da güçlenmek için akrabalık ilişkisi kurmaya çalışan adamlar bu evliliğin ne olacağını bir gram umursamadan kendi çocuklarıyla Berzan ağabeyi ikinci bir evliliğe zorlamışlar.

 

Tüm bunları dün gece ortalığı inleten Asmin abladan sonra ağabeyi ile görüşen Ferzan'dan işittim. Hala anlam veremesem de buralarda iki hatta üç eşli olmak bazı kesimlerde normal sayılıyormuş.

 

Geçen hafta toplantı için çağırdıkları ağabeyine bir haftadır baskı kurup evliliğe ikna etmekmiş amaçları. Ağanın çocuğu olmazsa onu ciddiye almaları da zorlaşırmış. Ferzan'ın ağabeyine iki senedir sadece mal mülk konusunda hepsinden fazla şeye sahip oldukları için ses etmiyorlarmış ama en sonunda konuşmuşlar.

 

Karısına âşık olan Berzan ağabey her ne kadar karşı çıksa da en sonunda vazgeçmeyeceklerini anlayıp onaylamak zorunda kalmış. Dün gece de onu söylemiş.

 

Ağalar kabul ettiği an tekrar vazgeçmesin diye orada o an evlendirmek için kendi kızlarını öne sürseler de Berzan ağa onların amaçlarını anlayıp uzaktan akrabaları olan Heja adında bir kadınla imam nikâhı kıymış. Bizim düğünden sebep ortalık karışmasın diye ilk geldiğinde söyleyememiş, kadın şimdi onlara ait evlerden birinde kalıyormuş. Sonsuza kadar orada kalamayacağı için mecburen bu işi uzatmadan söylemiş Asmin ablaya.

 

O kara gecede Asmin abla kendini bir odaya kapatıp kimseyle konuşmak istemeyince Ferzan beni odamıza gönderip kendisi de ağabeyini alıp çıkmıştı evden. Şimdi ise sabah olmuş herkes bir köşede otururken mutlu olan tek bir isim var, o da Newroz Adar.

 

Bu kadının bu evdekilerle derdi ne anlamadım ama o tavrı tek bana özel değilmiş onu anladım. Ruken anne, Asmin abla ve ben sanırım bu kötü tarafı sadece gelinlerine özel. Torununun kuma getirmesi nasıl mutlu eder onu anlamıyorum, yuvası yıkılırken nasıl mutlu olur ki?

 

Asmin abla sabah o kadın bu eve gelirse Berzan'ı nikâhta bana verilen talak hakkı ile boşarım dedi, başka da bir cümle duymadım ağzından. Sadece mutfaktakilere masayı hazırlamaları için talimat verdi ve şimdi de terasta oturdu sessizce gelmelerini bekliyor.

 

Asmin ablayı izlemeyi, çalan telefonumla bıraktım. O kadar dalmış ki ne telefon sesini duydu ne de anından kalkıp uzaklaşan beni.

 

"Efendim Ferzan?"

 

"Nasılsın Sedef, aklım sende geldiğin ilk günden bunları yaşamanı hiç istemezdim." Dedi.

 

"Ben iyiyim, sorun yokta Asmin abla hiç iyi değil Ferzan, oturdu öyle terasa kapıyı izliyor."

 

"Bu kötü oldu işte, ağalar haber salmış, eve tebrike geleceklermiş. Onu haber vermek için aramıştım bende. Ah ağabeyim önceden söyleseydi ben evleniyorum diye kapatırdım ağızlarını kendi kafasına göre iş yapmış şimdi geri dönüş de yok. Bir anlık sinirle nikâh mı kıyılır hiç."

 

Ağabeyine olan sinirini telefondan ben bile anladım, acaba Asmin ablanın boşanmayı düşündüğünü söylesem mi?

 

"Ferzan, o kadın buraya gelecek mi?" dedim çekinerek. Pek karışmak istemiyorum ama bana abla olan o kadına da bir şey yapmadan durmak kötü hissettiriyor.

 

"Gelecek, ağabeyimi bekliyorum şimdi onu almaya gideceğiz." Dedi sıkıntılı bir sesle, "Hatta geldi o da çıkacağız şimdi."

 

"Ferzan, bunu benim söylemem ne kadar doğru bilmiyorum ama Asmin abla o kadın bu eve gelirse boşarım onu dedi."

 

"Haklı kadın, ne deyim ki ama izin vermezler ağabeyimin onu boşamasına." Cümlesi biter bitmez sert bir fren sesi duyuldu. Korkuyla ayağa kalktım.

 

"Ferzan iyi misin ne oldu?" diye sordum telaşla. Umarım kaza yapmamışlardır.

 

"İyiyim yavrum sorun yok. Sana mı söyledi boşanmak istediğini?"

 

"Nikâhta talak hakkı istemiş, kadın kapıdan içeri girdiği an boşayacağım dedi. Başka da bir şey demedi ağzını bıçak açmıyor."

 

Ardından belli belirsiz konuşma sesleri geldi ama ne dediklerini tam anlayamadım.

 

"Tamam Sedef, sen onun yanında ol biz de birazdan geleceğiz. Anneme de haber ver ağalar gelecekmiş de olur mu yavrum."

 

"Tamam söylerim, görüşürüz."

 

"Görüşürüz." Telefonu kapattım kapatmasın da ben bunu nasıl söyleyeceğim ki?

 

Konuşmak için ayrıldığım terasa geri dönünce Asmin ablayı orada göremedim. Yönümü bir alt kata, oturma alanına çevirdim. Taş merdivenleri istemeye istemeye inip usulca içeri baktım.

 

Newroz Hanım, Ciwan babam ve Ruken annemle birlikte Asmin abla da bir köşede oturuyor. Çekinerek, "Ruken anne bir bakabilir misin?" dedim kapıdan içeri girmeden. Söyleyeceklerimi en azından şimdilik Asmin ablanın duymasını istemedim.

 

Yavaşça kalkıp bana gelen Ruken anneye yaklaşıp, "Ferzan aradı o kadını almaya gideceklermiş, birazdan burada olurlarmış. Bir de ağalar tebrik için gelecekmiş sen anneme söyle o ne yapacağını bilir dedi." sözlerimi duyar duymaz beti benzi attı kadının.

 

O da şahit oldu, o kadın gelirse boşarım sözüne. "Anne gerçekten boşanabilir mi? Ferzan izin vermezler dedi. Ne olacak?" sonunda içimde biriken meraka karşı koyamayıp sordum tüm sorularımı.

 

"Gel kızım gidip hazırlık yapalım biz seninle." Dedi ve ardından içeri dönüp Ciwan babaya, "Ciwan ağa misafir gelecekmiş korumaları ayarla istersen sen büyük salonu açarız biz." Dedi.

 

İyi ki Asmin abla şu an dalgın da ne dediğimizi anlamadan boş boş bakıyor. Yoksa onu nasıl tutarız bilmiyorum.

 

Birlikte alt kata inerken mutfakta çalışan Fatma ablaya seslenip hazırlık yapmasını söyleyince beni de alttaki büyük salona doğru çekti.

 

"Gelinimi biraz tanıdıysam dediğini yapar, yapar da sonra ne olur bilmiyorum. Babası tekrar evine kabul etmez, ağalar da bir ağayı boşamasına susup kalmaz. İnşallah canına bir zeval gelmez. Boşanmak için ağaları ikna etmesi lazım gelir."

 

"Umarım kötü bir şey olmaz anne, durumu hiç iyi değil baksana bizi duymuyor bile."

 

"İnşallah kızım, inşallah."

 

Odayı misafirler için ayarlayıp tekrar yukarı çıkıp gelecek olanları beklemeye başladık. Yarım saat içinde önce aşiret büyükleri olan ağalar sonra ise Ferzan ve ağabeyiyle birlikte o kadın geldi.

 

Terastan gördüğüm görüntüyle birlikte gözlerim hemen Asmin ablayı buldu telaşla. Ne yapacağımı bilemedim, hala oturduğu yerde gözlerini bir noktaya sabitlemiş sessizce oturuyor.

 

"Bu böyle olmaz kızım, seslen insin aşağıya. Ne olacaksa olsun artık, benim kalbim kaldırmıyor daha fazla." dedi Ruken annem ve ardından diğerlerinin yanına gitmek için merdivenlerden aşağıya indi.

 

Ben de korkutmamak için usulca yaklaştım yanına, "Abla..." diye kısıkça bir tonda seslenip elimle omzuna dokundum hafifçe. Ne kadar korkutmamaya çalışsam da başarısız oldum. Olduğu yerde sıçrayıp birden kendine geldi, yüzüme sorarcasına bakınca kısık bir sesle, "Geldiler." diyebildim sadece.

 

Gözünden akan yaşları usulca silip derin bir nefes alıp ayağa kalktı. Dünden beri çökük bir vaziyette duran omuzlarını dikleştirip sabit bir yüz ifadesiyle merdivenlere yönelmeden önce göz ucuyla aşağıya bakıp, "Firaz yengem bak bana bir." diye bağırdı avluda bekleyen evin en küçük oğluna.

 

"Buyur yenge?" diye merakla sordu.

 

"Karşıdaki imamın evine git ve benim gönderdiğimi, acil yanıma çağırdığımı söyle. Ne işi varsa kalkıp gelsin hemen, karşılığı neyse veririm. Acele et!" dedi.

 

Firaz ne için olduğunu anlamasa da ruh gibi duran bu kadını daha da üzmemek için "Tamam yenge." deyip hızla ayrıldı konaktan. Karşıda yaşayan sevilen ve sayılan imamın evine gitti.

 

Asmin abla da ağır ağır sonunun ne olacağını bilir gibi aşağıya indi. Ferzan, Ruken anne ve Berzan ağabeyin yanına ağaların olduğu odaya girdi, bende arkasından takip ettim onu.

 

Normalde kadınlar ve erkeklerin aynı odada bulunmaları iyi karşılanmazken Newroz Hanım da odada bulunduğu için kimse bir şey dememiş sessizlikle olacakları bekliyordu.

 

Asmin abla kimseye bakmadan doğrudan Berzan ağabeye baktı ve ağzından tek bir cümle duyuldu, "Yaptın mı?" sorusuyla birlikte Berzan ağabey başını eğince dini nikâhın gerçekleştiğine emin olan Asmin ablanın sol gözünden bir damla yaş aktı.

 

Bir kitapta okumuştum ne kadar doğru bilmiyorum ama sağ gözden akan yaş mutluluktan olurken sol gözden akan yaşsa hüzünden olurmuş. Şimdi karşımda içi kan ağlayan bu kadının sol gözünden akan yaşla bu teorinin doğru olduğunu düşündüm.

 

"O zaman bana yapacak başka bir şey kalmadı, sena yeni karınla mutluluklar dilerim. Boşanma evraklarını halledersin sen." Dedi sesinde hiç duygu barındırmayan bir edayla.

 

Berzan ağabey acıyla gözlerini yumdu, odadakileri duyurmamak için hemen önümde duran Asmin ablaya yaklaşıp kısık bir sesle, "Yapma Asmin..." dedi. bu kadar yakınımda olmasalar benim de duymayacağı seslerini odadakiler merakla onlara baksalar da yükseltmediler.

 

"Ben değil sen yaptın Berzan." Dedi Asmin abla acıyla.

 

"Ben... Yapmak istemedim zorunda kaldım."

 

"Mecburum, başka bir kadınla gözümün önünde evlenmene dayanama o yüzden ben de şimdi bana verdiğin talak ile boşuyorum seni. Serbest bırakıyorum, artık kiminle istersen onunla evlenebilirsin." Son sözlerinde sesi biraz yükseldi.

 

İşte o an ortalık karıştı ağalardan birisi hışımla ayağa kalkıp bağırarak, "Sen ne dersin kadın! Senin haddine midir ki ağaya boşuyorum demek! Susup yerini bilecek kumanla da iyi geçinip ağanın gönlünü hoş tutacaksın! Bilmez misin törelerimizi adetlerimizi, haddine midir senin bunlara karşı gelmek!" dedi.

 

Ben korkudan bir adım geri gitsem de Asmin abla duyacaklarına hazırlıklı olsa gerek ki ifadesiz yüzünü bozmadı. Tüm bu konuşmalar yaşanırken gözüm sadece Berzan ağabeydeydi ama asla beklediğimi yapıp bir tepki vermedi.

 

Asmin abla yavaşça adama dönüp ona ve arkasında kalan diğer adamlarda göz gezdirdi.

 

"Hepiniz ahlaklı, dindar, namuslu törelerine bağlı adamlarsınız değil mi?" diye sordu.

 

"Elbette öyle Müslümanız Elhamdülillah, tabii ki de dinine bağlı ahlaklıyız!" diye hiddetle cevap verdi başka bir adamda.

 

"Söyleyin o zaman Allah'ın emrine karşı gelmek olur mu?" dedi bu sefer de daha da dikleşerek.

 

"Haşa o nasıl söz öyle kadın! Senin ağzından neler çıkıyor."

 

Asmin abla bana baktı, "Sedef misafirimi içeri alır mısın." dedi.

 

Başımla onaylayıp dışarı çıktım. Firaz yanında bir adamla kapının önünde bana bakıyordu. "Asmin abla içeri çağırıyor." Dedim.

 

"Buyur hoca efendi içeri geç sen." Dedi Firaz.

 

Önde imam arkada biz herkesin gerginlikle beklediği odaya girdik. Hocayı gören ağalar ayağa kalkıp saygıyla selam verip, hemen en ortaya buyur etti. Belli ki sevilip sayılan bir hoca kendisi.

 

"Hocam, bizim nikâhımızı sen kıymıştın hatırlar mısın?" diye sordu Asmin abla.

 

"Hatırlıyorum kızım unutur muyum hiç, emekli olmadan önce kıydığım son nikâh sizinkiydi."

 

"Sana herkesin ne derece güvenip, saygı duyduğunu bildiğim için seni çağırdım buraya. Şimdi iznin olursa bir kaç tane soru sormak isterim."

 

"Sor bakalım kızım, aklım erdiğince cevaplarım."

 

"Doğma büyüme buralısın törelerimizi ve Allah'ın emirlerini buradaki herkesten daha iyi bilirsin. Söyle bakalım hocam bizim hangi töremiz bize Allah'ın emirlerini çiğnememizi söyler?"

 

"Sen ne dersin kadın burada kim çiğner ki o nasıl laf öyle!" bu sefer de elinde tespihle oturan adam elini kaldırıp kızarak konuştu.

 

"Hocam sen cevap ver." Dedi Asmin abla kimseye bakmadan.

 

"Hiçbir töremiz öyle bir şey istemez kızım." Dedi hoca.

 

"Peki hocam ben kıydığın nikahta ne mehir olarak ne istedim?"

 

"Ağırlığınca altın, bir ev ve iki talak istedin kızım." İşte o an herkes sustu. Odayı derin bir sessizlik ele aldı. Ağalar kaşları çatık bir şekilde yerlerine geçerken Berzan ağabey yapma der gibi baktı.

 

"Şimdi madem herkes dininde imanında ahlaklı, namuslu ve törelerine bu kadar bağlı o zaman Allah'ın emrinde kıyılan nikâhta bana verilen boşanma hakkıma kim ne laf edebilir! Bunu sizin ağanız da kabul edip onaylamışken üstelik! Madem törelere bu kadar bağlısınız Allah'ın huzurunda buradaki çoğu kişinin şahitliğinde nikâhı kıyan imamın önünde bana verilen talak hakkı ile kocam Berzan'ı boşuyorum!"

 

Odada öyle bir sessizlik oldu ki kimse ağzını açıp bir şey diyemedi, diyecek bir şeyleri kalmadı çünkü. Asmin abla herkesin önünde onlara açık kapı bırakmayacak şekilde olayı noktaladı.

 

Bir süre sadece herksin durup düşündüğü ve nefes seslerinden başka hiçbir sesin çıkmadığı odada Asmin abla yüzünde kırık bir tebessümle Berzan ağabeye baktı.

 

Benim gözüme ise geldiğimizden beri odada Newroz Hanımın yanında oturan kadın çarptı. Herkesin aksine bu olanlardan sonra mutlu olan sadece o olmalı ki yüzünde gülüşle ikisini izliyor.

 

Sessizliğe daha fazla dayanamayan Asmin abla tekrar söze girdi, "Hadi şimdi Allah'ın emrine karşı gelebilen varsa, çıksın karşıma versin hükmünü! Çok bağlısınız ya töreye kurallara hadi bunu da bozabilecek varsa şimdi konuşsun!"

 

Geçmiş

 

Hazırladığım masadan sonra kapıdan gelen tıkırtılarla Mustafa'nın eve geldiğini anlar anlamaz bana verdiği odaya koştum. Hızlı olmalıyım çünkü beni dışarıda görürse yine bana ceza verir.

 

Umarım yemekleri beğenir, bu sefer daha çok dikkat ettim. Her şeyi tam tarifteki gibi ekledim, pişme süresi de aynı, unutmadım. Evet evet bu sefer oldu, güzel oldu.

 

İçeriden duyulan seslerle ayakta beklemeyi bırakıp camın önündeki geniş mermere oturup dizlerimi yukarı toplayıp başımı dizlerime yasladım. Buraya geleli ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama geldiğimden beri dışarı bir adım dahi atmamış olmak beni artık üzmüyor, alıştım.

 

Birden açılan kapıyla oturduğum yerde korkuyla yerimde zıpladım. Ani hareketimle camın önünden kayıp yere düşmem de bir oldu.

 

"Beceriksiz, oturmayı bile beceremez misin sen! Kalk içeri gel çabuk!"

 

Yerimde doğrulup korkuyla başımı sallayarak onayladım onu. Konuşmam yasak, sesimi bile duymak istemiyor o.

 

Hemen ardından gidip oturduğu koltuğun arkasında ayakta beklemeye başladım. Önüne geçemem çünkü beni görmek de istemiyor.

 

"Resmi nikâh yapacağız artık, vakti geldi ama seni bu halde kimsenin önüne çıkaramam. Önce nerde ne yapman gerektiğini öğrenmen lazım. Senin için birkaç tane hoca tuttum. Birazdan burada olurlar sana bir ay içinde insan içine çıkabileceğin kadar ders verseler yeter. Aslında ona bile gerek yok ama sen bekârlarla çalışmayan o iş adamına dua et, sırf işi alabilmek için resmi nikâh yapacağız! Bana bak ne derlerse aynısını yapacak, hocaların sözünün dışına çıkmayacaksın. Anladın mı beni?"

 

"Anladım, tamam."

 

"Güzel, nikâha iş yapacağım insanları da çağırdım. Şahidim o olacak, ona öre davran ağzından yanlış bir söz çıkarsa nereye gideceğini biliyorsun değil mi?"

 

Beklediğim yerde korkuyla nefesimi tuttum. "Biliyorum." dedim sadece.

 

"Güzel şimdi odana git, birazdan gelirler." dedi, ben de başka bir şey söylemesini beklemeden kaldığım odaya geçtim.

 

Dediği gibi de oldu çok geçmeden bir kadın geldi. Üzerinde etekli bir takımdan oluşan kıyafetiyle ve gözündeki gözlükleriyle bana oldukça farklı gözüktü.

 

İlk önce yürümemi isteyip yürüyüşümü beğenmedi. Yanlış bir duruşum varmış, kamburmuşum. Önce duruş çalışmam lazımmış. Bana bir tişört giydirip kollarından bir oklava geçirdi ve asla rahat hareket edemediğim bir şekilde günlerce dolaşmamı istedi ta ki artık omuzlarım öne düşmeyip dimdik durana kadar. Sonra ise bildiğim her şeyi bana yeniden öğretti. Konuşmayı, yemek yemeyi, gülmeyi ki uzun zamandır yapmadığım bir eylem veya oturup kalkmayı. Beni bir bebek gibi baştan aşağıya tekrar yarattı. Tüm bunları yaparken de benimle kızmak ve komut vermek dışında hiç iletişime geçmedi...

 

 

Loading...
0%