@birbulutkalemi
|
13 Ocak Asya'dan Uykuyla uyanıklık arasında bir yerdeydim, çevremdeki sesleri duyuyorum ama anlamıyorum. Göz kapaklarım sanki birbirine yapışmış da açamıyor gibiyim. Kesin yine rimelimi silmeden uyudum ondan oldu bu. Gözlerimi silmek için kaldırmaya çalıştım ama bir şey engel oldu, kalkmadı elim. Neler oluyor? Öbür elimi denedim ve bu sefer de canımın yanmasıyla geri indirdim yerine. "Asya?" bu ses Timur'un ama o ne alaka? Ben niye onun yanında uyudum ki yine? Of ya kesin alışkanlık yaptı bende, kızım bir kere uyudun adamla tamam da ikinci kez niye uykunda adamın yanına geldin ki? "Uyandı mı?" E bu da Mehtap, demek ki ona gitmedim. Çok şükür rahatladım adam beni sapık sanacaktı yoksa. Hadi kızım yapabilirsin alt tarafı gözlerini açacaksın. "Hareket etti ama uyanmadı henüz." dedi Timur, aloo uyanığım ben canım ama biriniz de demiyorsunuz ki şu kıza yazık gözlerini açmasına yardım edelim. Siz de böyle olursunuz o zaman görürsünüz ben de size yardım etmeyeceğim. "Birazdan kendine gelir o zaman. Ben içerideyim kızın durumunu kontrol edeceğim ona göre de sevkini vereceğim aksi bir durum olursa beni çağırırsınız." "Tamam, yine de fazla uzaklaşmayın Mehtap Hemşire." Ve evet gözlerimi az da olsa açmayı başardım. Bununla birlikte revirde yattığımı da anladım. Ne oldu bana niye buradayım? Zor da olsa gözlerimi tamamen aralayıp başımı seslerin geldiği tarafa doğru çevirdim. Timur hemen yanı başımda durmuş tek elim ellerinde başını da elime yaslamış bekliyor. "Timur?" "Asya, sonunda uyandın! Nasılsın, iyi misin? Ağrın var mı?" "Öncelikle sakin ol, ikinci olarak bir bardak su rica edebilir miyim boğazım kurumuş da." dedim zar zor konuşarak. Dostlarım sanki kışın ortasında üç kilo dondurma yemişim de boğazım şişmiş öyle bir yanma var. Nerden biliyorsun diye sormayın. "Ah tabi ya aptal kafam, dur hemen veriyorum." dedi ve hızlıca odadan çıktı. Çok geçmedi ki elinde suyla geri yanıma geldi. Suyu yandaki masaya bırakıp bana yaklaştı, elini sırtıma götürüp yavaşça, altını çizerim bayağı nazikçe beni oturur konuma getirdi. Nefeslerinizi tutun sıradaki hamlesini söylüyorum. Hazır mısınız? Ben birazcık hazırlıksız yakalandım da. Arkama geçip sırtımın göğsüne yaslanmasını sağladı. Arkadaşlar arkamdan sarılır gibi işte, bu adam bana her yaklaştığında ben böyle olacaksam işimiz iş ben onun dışında hiçbir şeye odaklanamam ki ama böyle haksızlık bu. İşin kötü yanı bu kadar yakınımda eminim hızlanan kalp atışlarımı da duyuyordur. Masaya bıraktığı suya uzanıp dudaklarıma doğru getirdi. "Ben içerdim." desem de fayda etmedi bardağı ağzıma dayadı tam manasıyla. Biraz su içince kendime geldim diyebilirim en azından konuşabilirim. "Ne oldu, neden bu haldeyim?" "Neden mi bu haldesin?" "Evet Timur niye tekrarlıyorsun, niye buradayım, ne oldu bana?" "Ha sen ciddisin yani?" "Olmamalı mıyım?" dedim. Hiçbir şey anlamıyorum ne oldu ki, neye kızdı bu kadar? "Aklımı aldın Asya." dedi ve bu sefer gerçek anlamda bana sıkıca sarıldı. Benim heyecandan atan kalbimin yerine onunki sanırım korkudan bu kadar hızlıydı ki hissediyorum. Ne olduğuna dair hiçbir fikrim yok ama. "Timur, gerçekten anlamıyorum. Neler oluyor." "Önce doktorla konuşmam lazım bekle biraz." "Tamam konuş buradayım." dedim ben de ama yeter yani sıkıldım. Ben niye bu halde buradayım kafayı yiyeceğim. "Tövbe.... ... . ." Anlamlandırmadığım şekilde kendi kendine konuşarak çıktı odadan. Neler oluyor yahu bu ne sinir. Aradan geçen biraz sürenin ardından nihayet odaya geldi. "Asya, dün bir göreve çıktın, yani daha doğrusu bize yardıma geldin. Organ satışı yapan örgüt bir kızın böbreğini almıştı ve acil müdahale gerekiyordu, sen de sonradan geldin. O ara bir saldırı oldu, sen kızla odada kalmışsın ben dışarıda güvenliği sağlamaya çalışıyordum. Yiğit de seni güvenli bir konuma alıp desteğe çıkmış çünkü çok kalabalıklardı. Her şey bitip biz yanına geldiğimiz zaman içeri birisi sızmış sen nasıl yaptın bilmiyorum ama biz geldiğimizde adamı indirmiştin. Sonra da bayıldın. Doktor kafanı çarpmış olabileceğini o yüzden kısa süreli bir hafıza kaybı yaşadığını düşünüyor." "Ne?" "Üzgünüm, koruyamadım seni." dedi. Gerçekten üzgündü adam resmen bir günde çökmüş. Saçları dağılmış, göz altları morarmış, dudakları çatlamış ve gözleri kanlanmış bitik bir halde olduğu on metre öteden belli oluyor. "Nasıl ya, ilk görevime çıktım ama hiçbir şey hatırlamıyor muyum?" "Asya sen ne diyorsun, ölümden döndün be kızım." "Ama Timur, bu benim ilk görevimdi nasıl hatırlamam ya." Benimle resmen gözleriyle konuştu bu cümlemden sonra şey dedi; "Sen iflah olmazsın." ve o ara beni birkaç yerimden bıçaklamış da olabilir öyle bir sinirle baktı. "Tamam sakinim. Nasıl hissediyorsun? Doktoru çağırtalım mı buraya iyi misin?" "İyiyim ben Timur sakin ol. Dosyamı verirsen tanıya bakabilirim ama ne olmuş." dedim ve kalkıp yatağın ayakucundaki dosyayı alıp bana uzattı. Şöyle bir göz gezdirip tanılara baktım ve çok da önemli bir şeyim yokmuş. "Evet iyiyim bir şeyim yok. Sadece bu gece önlem olması için uyumasam yeter o da herhangi bir terslik olursa anlamak için." "Tamam, kalkabilecek gibiysen bana gidelim. Güzel bir çorba yaparım sana sen de dinlenirsin." Kendi haline bakmadan hala beni düşünmesi çokça sevimli olsa da kıyamadım ona "Gerek yok, teşekkür ederim dışardan söylerim bir şeyler git dinlen hadi sen." Dedim. İnatçı adam, "Seni bu halde bırakıp gidemem. Madem gelmek istemiyorsun o zaman burada bekleri biz de." dedi ve sandalyeyi çekip oturdu yine yanıma. O rahatsız sandalyede oturmasındansa evine gitmek daha mantıklı en azından rahat olur. Hem bir kere gidip kaldım zaten ne olacak sanki. "Tamam, gidelim o zaman ama biraz bekle üzerimi değiştirmem lazım." "Dur, Mehtap'ı çağırıyım yardımcı olsun." dedi. "Gerek yok Timur. İyiyim ben hallederim. Çok yardımcı olmak istiyorsan odama kadar eşlik edebilirsin ama bana." dememle ayağa kalkıp kolunu yine belimi atıp yürümeme yardımcı oldu. Fırsatı kaçıracak değilim tabi ki arkadaşlar, zekiler kazanır fırsat bu fırsat iyice dibine girdim bende. Klasik tıraş losyonu ama onda nasıl bu kadar farklı olabiliyor aklım almıyor. Bu adam çok güzel kokuyor. Odama gelmemizle durdu; "Burada bekliyorum. En ufak bir şeyde seslen hemen gelirim." dedi ve başımla onaylayıp onu kapımın önünde bırakıp içeri girdim. Kısa bir süre kalacağım deyip sadece tekini yerleştirdiğim valizde rahat bir şeyler bulamayınca mecbur seslenmek zorunda kaldım. "Timur!" dememle odanın kapısının hızla açılması bir oldu. "Ne oldu, iyi misin?" dedi telaşla. "İyiyim sakin ol, sadece bavulu indirir misin diyecektim ben fazla kalmayacağım diye sadece iş için gerekli kıyafetleri çıkarmıştım, diğer valizden almam gerekenler var." Dolaba gelip benim bin bir çabayla koyduğum valizi tek hamlede aşağı indirdi. Ardından ise geri çekilip arkasını döndü; "Sen alacaklarını al ben koyarım geri. Ağırmış zorlama kendini." dedi. İşime geldiği için hızla içinden bir tayt ve uzun günlük kullanım için uygun olan kazaklarımdan birini alıp geri çekildim. Fermuarını kapatıp; "Sen koyabilirsin ben lavaboda üzerimi değiştiririm." dedim ve içeri girip önce yüzümü yıkayıp sonra da giyinip çıktım. "Gidebiliriz." dedim ve yine yanıma gelip belimden destek olarak yürüttü beni. Kapının yanında son anda gördüğüm çantamı almak için uzanmıştım ki beni durdurup kendi aldı. Ağır adımlarla çıktık odadan. Revirden çıkıp biraz uzaklaşınca aklıma geldi. "Timur!" dedim birden bağırarak. Sanırım canımı yaktığını düşünmüş olacak ki hızlıca bana dönüp tüm vücudumu taradı. Aradığı acı emaresine rastlamamış olacak ki sordu; "Ne oldu Asya?" "Reviri kilitlemeyi unuttuk Timur." Rahat bir nefes bıraktı. "Mehtap orada, o kilitler. Gel hadi daha fazla ayakta kalma." "Timur, endişelenmene gerek yok ben iyiyim. Dosyama baktım kötü bir şey olsa bu kadar rahat olur muyum? Doktorum ben riskleri biliyorum." "Biliyorum Asya ama engel olamıyorum seni öyle görünce çok korktum. Endişeleniyorum ister istemez." Nerede olduğumuzu önemsemeden sıkıca sarıldım ona. Aileniz dışından birinin sizin için endişelenmesi o kadar güzel ki. O an aklıma buraya ilk geldiğim an doldu. Kendimi yapayalnız, kimsesiz hissediyordum. Timur benim için burada kimsesizliğimi alan birisi oldu. O benim kimsem oldu. "Teşekkür ederim. Beni çok mutlu ettin." dedim hala sarılırken kulağına doğru. O da aynı şekilde cevap verdi hala sarılırken " Mutlu ettiğime sevindim ama nasıl ettiğimi söylersen hep edebilirim." "Ben buraya ilk geldiğimde kendimi çok yalnız hissetmiştim. Kimsem yoktu burada. Sen benim kimsem olmuşsun az önce öyle endişelenince onu fark ettim. Benim için daha önce ailem dışında kimse bu kadar endişelenmemişti." "Asya bazen öyle bir konuşuyorsun ki susup kalıyorum, kaç yaşında adamım bu yaşıma kadar cevap veremediğim bir konuşma olmadı. Bir sana gelince böyle oluyor." konuşması bitince daha da sıkı sarılıp saçlarıma dudaklarını değdirdi. Öptü mü öpmedi mi asla anlayamadığım bir baskıydı bu. Kapalı olan gözlerimi açınca tam karşıdan bize bakan Selvi ve Tansu'yu gördüm. Selvi'nin değişen yüzü nedense beni birden mutlu etti. O kızı sevemedim, her hareketi batıyor bana. Tamam çocuklar gibi kıskançlık yapamam ama bana ters davranıp laf sokmaya çalışan bir insana da kucak açamam sonuçta. "O da benim ayrıcalığım olsun Timur Bey." dedim biraz cilve kattığını umduğum sesimle. Yine o öldüğüm gülümsemesiyle benden ayrılıp yürümemi sağladı. "Hadi hava bozuyor gibi bir an önce gidelim eve, bir de burada üşütüp hasta olma." "Ne yani hasta olsam bana bakmaz mısın?" "Saçmalama Asya onu mu kastettim ben. Tabi ki bakarım." "Tamam tamam takıldım sana öyle bakacağını anladım merak etme." "Ne yemek istersin?" "Bence dışardan söyleyelim. Sen de çok yorgunsun zaten." "Sorun değil hazırlayabilirim." dedi ama bende ona kıyamam, zaten bütün gece başımda beklemiş. "Hiç gerek yok, zaten çok yorgunsun dışardan yeriz." "Tamam öyle olsun bakalım. O zaman yol üzerinde geçerken alalım. Bir de onu beklemeyelim, hemen yer ilaçlarını içersin." Biraz daha ilerleyip ev yemekleri yapan bir yerde durunca bana "Ne yemek istersin?" dedi "Fark etmez kuru fasulye nohut bezelye gibi şeyler olmasın kalanı yerim." dememle iflah olmazsın der gibi kafasını sallayıp indi arabadan. Ne var yani sevmiyorum, içi pütür pütür geliyor. O his kötü yani, o hissi sevmediğim için bu tarz yemekleri de yemem. Elindeki poşetlerle arabaya binmesinin ardından tekrar hareket eden arabayla bu sefer yolumuz evi oldu. Eve girip sakince yediğimiz yemeklerden sonra salona geçip oturmuş, televizyonda rastgele açtığımız bir filmi izlemeye başlamıştık. Aradan geçen zamanla kafamı Timur'a çevirmemle koltukta uyuya kaldığını gördüm. Ben şimdi onu kaldırıp yerine yat desem kesinlikle kabul etmez biraz uyusun bari burada. Elime geçen fırsatla birlikte ben de oturuşumu değiştirip tamamen ona döndüm. Yüzüne dikkatle bakıp fark etmediğim şeylere yoğunlaştım. Aramızda ne olursa olsun onu aklıma kazımak istiyorum, unutmamak. Sanki unutmam mümkünmüş gibi... Sol gözünün hemen altında neredeyse kirpiklerine değecek şekilde olan küçük beni ya da dudağının üzerindeki küçük beni mesela daha önce yüzüne hiç bu kadar dikkatli ve yakından bakma fırsatım olmadığı için bilmediğim şeylerdi. Dışarıdan duyulan gök gürültüsü sesi ile dikkatim dağıldı bir an, kafamı çevirip camdan bakınca gördüm çok güzel yağmur yağıyor. İçerideki manzaranın daha güzel olduğuna karar verip tekrar Timur'a dönmüştüm ki bu sefer onun beni izlediğini gördüm. "Keşke uyusaydın biraz daha yorgun görünüyorsun." dedim. "Sorun yok, senden önemli değil. Sonra uyurum ben." "O kadar da sessiz oldum uyu diye ama ben." "Sesin çıkmasa da gözlerin konuştu." dedi ama bir anlam veremedim. "Nasıl yani? Uykusuzluk çarptı mı seni diyeceğim de asker adamsın daha uzun süre uyumadığın olmuştur eminim." Biten cümlemle dudağının sağ tarafını hafifçe ısırıp gülümsedi. "Ben askerim Asya birinin beni izlediğini elbette anlarım." "Hi benim yüzümden mi uyandın? Söyleseydin keşke, hiç seni rahatsız edebileceğimi düşünmedim. Üzgünüm ama sen de hiç çaktırmadın uyandığını yani niye söylemedin ki?" "Rahat ol diye." demesiyle şiddetini daha da arttıran yağmurun sesi içeriye iyice dolmaya başladı. Kafamı cama çevirip yağışını izlerken Timur'a dönüp konuştum; "Biliyor musun hep hayalimdi." "Ne hayalindi?" dedi meraklı bir yüz ifadesiyle. Ki bu ifade hafifçe çatılan kaşlar büyüyen gözler ve yana eğilmiş bir baştan oluşuyor. "Yağmurda dans etmek." desem de içimden tamamladım; sevdiğim adamla. "O zaman neden hala buradayız? Gel hadi." dedi ve beni kaldırıp elimden tutup portmantoya götürüp kendi kalın hırkasını giydirdi. İtiraz etmeme izin vermeden kendimi birden dışarda buldum. Kapının tentesinin altında durup telefonundan bir mesaj yazdı ve beklemeye başladı. Neyi beklediğimizi bilmesem de ona uydum. Çok geçmedi ki bana doğru dönüp kendini tentenin dışına yağmurun altına attı. Ellerini iki yanına açıp gözlerini kapatıp kafasını geriye attı. Yağmuru hissetmeye çalıştığını düşünüyorum. Bir iki adım daha geriye gidip bana baktı, "Gel hadi, durma orada öyle." deyip elini uzattı. Bir çılgınlık yaptım ve hasta olma ihtimalimizi kafamdan silip ben de çıkt, birlikte öylece durup ıslanmaya başladık. Yağmur şiddetini biraz daha arttırınca bu sefer onun sırf benim hayalimi gerçekleştirmek uğruna hasta olmaması için geri kenara çekildim. Çok geçmedi ki kulağımıza müzik sesi gelmeye başladı (Zaliha- Beklenmeyen Misafir) eski ama çok sevdiğim bir şarkıdır ki plak versiyonu daha da hoş geliyor kulağa. "Hadi." dedi ve yine elini uzattı. "Hayır, Timur ıslandık zaten yeterince." "Kendin dedin ıslandık diye, gel hadi keyfini çıkar. Hayalini gerçekleştirelim." "Haklısın ıslandık zaten, neyi bekliyorum ki..." dedim ve elini tutup çıktım tekrar. Şarkının sesi daha da arttı. Dans etmeye hafifçe sallanmayla başlasak da şarkıyla birlikte ritim arttıkça daha da canlı salındık. Sesin artmasıyla Timur karşıya bakıp balkondan birisine kafasıyla selam verince şarkının da onun marifeti olduğu ortaya çıktı. Ellerimizi ayırıp kendi etrafımda dönmemi sağlayıp ardından kollarına yatırdı. Yüksek perdeden bir kahkaha attım. Kollarından kalkıp tekrar dönmemle bu sefer sırtımı göğsüne yaslayıp o şekilde salınmaya başladık müzikle birlikte, tekrar eski halimize dönüp dans ederken bu sefer daha yakındık. Burunlarımız arada hareketlerimizle birbirine değerken ikimizin yüzünde de kocaman gülüşler vardı. Ellerini ellerimden çekip yanaklarıma koydu, çatılan kaşlarıyla birlikte dudakları bu sefer konuşmak için aralandı. "Asya, ben senin hayatında sıradan birisi olmak istemiyorum artık. Seni o halde görünce daha da iyi anladım ki sen benim hayatımda sıradan bir konumda değilsin. Ben seninle bir hayatı paylaşmak istediğime karar verdim senin o uyuduğun süre boyunca. Sensiz bir hayat istemiyorum. Asya hayatını benimle paylaşır mısın? Artık sen veya ben olmayalım, biz olalım mı?"
|
0% |