@birbulutkalemi
|
"Asya, ben senin hayatında sıradan birisi olmak istemiyorum artık. Seni o halde görünce daha da iyi anladım ki sen benim hayatımda sıradan bir konumda değilsin ben seninle bir hayatı paylaşmak istediğime karar verdim senin o uyuduğun süre boyunca. Sensiz bir hayat istemiyorum. Asya hayatını benimle paylaşır mısın? Artık sen veya ben olmayalım, biz olalım mı?" 14 Ocak 02.09 Ellerimdeki elleri, gözlerimin içine bakan ve sanki ruhumu gören gözleri beni bir kitap gibi okuduğunu düşündürdü bana. İçimdeki karmaşayı da görmüş olacak ki az önce umutla bakan gözlerindeki ışık söndü yavaşça. "Timur biraz erken değil mi bunun için?" "Öyle, ben de öyle düşündüğüm için bekliyordum biraz daha tanıyalım birbirimizi diye ama dün olanlar bana bir şey gösterdi. Seni orada kaybedebilirdim. Benim mesleğim belli ve ben sana geç kalmak istemiyorum." Sözleri beni çok heyecanlandırsa da aklımda hala bazı şüpheler var. Biz daha yeni tanıştık. Tamam, bir süredir konuşuyoruz ama bir insanı internet ortamından sana attığı mesajlarla tanıyamazsın ki. Bir insanı ancak çevresine karşı nasıl olduğuna bakarak tanıyabileceğimi düşündüm ben her zaman. Ne biliyim bir kediye köpeğe karşı nasıl, gittiği restoran da garsona karşı nasıl ya da sokaktaki bir çocuğa karşı nasıl. Biz onunla yan yana hiç o kadar uzun zaman geçirmedik ki. "Birbirimizi daha tam tanımıyoruz ki ya anlaşmazsak?" İki elini de yüzüme yerleştirip gözlerimin içine baktı. Gözlerindeki inanç içimi titretti, ben ilk defa bir insanın gözlerine bakınca içini gördüm. Bu boş bir şey olamaz. "Asya, sana söz veriyorum eğer söylediğin olur da anlaşamazsak sen istemiyorum dediğin an sorgusuzca tamam deyip hayatından çıkacağım. Sebebini bile sormayacağım. Azıcık bile olsa benden hoşlanıyorsan şu an onaylayıp hayatına alırsan eğer bir gün gelip Timur ben istemiyorum dediğin anda koşulsuz şartsız tek bir soru bile sormadan tamam diyeceğim. Ben sadece senden bu kadar etkileniyorken, hoşlanıyorken yarınımın ne olacağı bile belli değilken sana geç kalmak istemiyorum." Daha da hızlanan yağmur, etrafın sessizliği, hızla atan kalplerimizle birlikte birbirine değen göğüslerimiz, yanaklarımdaki elleri, gözlerime bakan güneşe benzettiğim gözleri birleşip bana aydınlık günleri çağrıştırdı. Uzun zaman sonra bir ilk yapıp yeniden o uçarı kıza dönüşmek istedim. Hislerimle hareket etmek. Biliyorum daha çok az tanıdığın bir insana hemen evet demek çok mantıksız ama ben yirmi yedimin sonlarında yine o hayatı hesapsızca yaşayıp pişman olmayan kız olmak istiyorum. Üzüleceksem de bana baktığında gözlerinde güneşi gördüğüm adam üzsün istedim. Haklı, ben de ona geç kalmak istemiyorum. Şu an duygularım konuşmama izin vermeyecek kadar yoğun o yüzden onun cesur hamlesine karşı ben de cesurca bir hamle yapmak istedim. Ellerimi tıpkı onunkiler gibi yüzüne götürüp parmak uçlarımda yükselip, dudaklarımı dudaklarıyla buluşturdum. Onu öpmeye başlamamla çakan şimşekler, hızını daha da arttıran yağmurun tenlerimizi delercesine üzerimize düşmesiyle ellerini yüzümden çekip belime tutup kendine iyice çekti beni. Şimdi üzerimize yağan yağmurla birlikte birbirine kenetlenen vücutlarımız, yavaşça hareket eden dudaklarımız sanki bir romantik film sahnesi gibi gelse de her şey gerçek. Uzun zaman sonra hoşlandığım adam ve ben şiddetle yağan yağmurun altında hiçbir şey umurumuzda değilken öpüşüyoruz. Daha şairane ne olabilir ki? Kesilen nefeslerimizle birlikte dudaklarımız ayrılsa da bedenlerimiz ayrılmadı. Alnını alnıma yaslayıp ellerini tekrar yüzüme çıkardı. Gözlerimi açıp ona bakmamla hala kapalı olan gözleriyle birlikte derin nefesler alıyordu. Buna rağmen yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Çok geçmedi ki kendine geldiğini gösteren kaşları çatıldı. Hafifçe geri çekilip etrafa baktı, kafasını en son göğe kaldırdı. Sanki yağmurun yağdığını yeni idrak etmiş gibi bana döndü. "Yanakların buz gibi olmuş, gel hadi eve gidelim. Akıl bırakmadın bende güzelliğinden. Hasta edeceğim bir de seni." Dedi ve konuşmama izin vermeden ellerimden tutup beni eve doğru çekti. Biz az önce öpüştük ve dediği tek şey bu mu cidden? Bir dakika biz gerçekten öpüştük! Ben onu, Timur'u, Üsteğmen Timur'u şu bakışlarıyla adam öldüren Timur'u öptüm!! Ben ne yaptığımı yeni idrak ederken Timur bizi çoktan eve çıkartmıştı. Ne ara geldik inanın asla anlamdım. İçeri geçip kapattığı kapıyla bana döndü. O da en az benim kadar şaşkındı ama bana bakınca yine kaşları çatıldı. Ve evet yine konuşmadan elimi tutup beni odasına çekiştirdi. "Üzerin çok ıslak dolabımdan bir şeyler alıp hızlıca bir duş alıp giyin, hasta olma. Sonra da oturup konuşalım olur mu?" dedi. Ne yapacağımı bilemesem de kafamla onayladım. Bana yine gözlerindeki o ışıltılarla bakıp dolaba ilerleyip sanırım kendi için kıyafet alıp odadan çıktı. Şu an hiçbir şey düşünmek istemiyorum. O yüzden dolabından giymek için bir şeyler ayarlayıp doğruca odasındaki banyoya girdim. Onun şampuanı ve duş jeliyle duş almak kafamı boşaltırım diye düşündüğüm duşta bile yine onu düşünmeme sebep olsa da hala üzerimden şaşkınlığımı atamadım. Duştan çıkıp dolapta bulduğum havluyu saçlarıma sarmamla daha fazla yalnız kalmak istemediğim için beklemeden salona gitmek için odadan çıktım. "Mutfaktayım, buraya gel istersen çay yaptım." Demesiyle yönümü mutfağa çevirdim. Küçük ve her zamankinin aksine hiç de kendimden emin olmayan adımlarla yanına gittim. Tamam, öptüm onu normal bir şey bu utanmıyorum ama içimde garip his bir var. Tarifi pek mümkün değil gibi çünkü tarif edemiyorum ben. İçeri girip masaya oturunca elindeki iki büyük bardağı masaya bıraksa da bana bakınca yine kaşları çatıldı. Bu adam niye sürekli kaş çatıyor? "Saçlarını neden kurutmadın?" işte sebebi beli olmuştu. "Sevmiyorum kurutmayı. Havlu var, o ıslaklığını alır kendi kendine kurur bir şey olmaz." "Olmaz öyle, zaten yağmurda kalıp üşüdün. Al çayını gel bakalım kurutalım saçını." Kendi çayını alıp ayaklanınca mecburen ben de ona uydum. Az önce çıktığım odaya geçince beni yatağın karşısındaki bir kadın kullansa makyaj masası olabilecekken onun sadece bakım ürünlerini koyduğunu ve üzerine hiç oturmadığına emin olduğum masanın altındaki pufa oturmamı sağladı. Banyoya yönelip elinde kurutma makinesi ve bir tarakla geri geldi. "İznin var mı?" deyip elindekileri gösterdi. Sanırım saçımı kurutmak için izin istiyor. Anlam veremesem de onayladım. Ellerini saçımdaki havluya götürüp nazik hareketlerle saçımın nemini iyice aldı. Makineyi prize takıp masanın üzerine bıraktı. Eline tarağı aldı bu sefer benim üşenip hızlıca tarayayım diye yolduğum saçlarımı hiç acıtmadan yavaşça ve özenle okşayarak taramaya başladı. İşte o an aklımdaki bütün o onu tanımadığım düşüncesi yine geldi ama bu sefer başka şekilde. Bu adam saçlarımı tararken kıyamıyor canımı acıtmıyor, hayatıma girse yine aynı özeni gösterir beni üzmez. Aynı şekilde hassas davranır düşüncesi aldı. Aynadan göz göze gelince gülümsememe aynı şekil karşılık verip gözleriyle önümdeki bardağı işaret etti. İlgisiyle birlikte keyifle arkama yaslanıp elime çayımı aldım ve aynadan onu izlemeye başladım. O bir bebekmişim gibi hassaslıkla benimle ilgilenirken ben de her hareketini inceledim. Taramayı bitirince bu sefer kurutmaya başladı. Kuruturken eliyle bir yandan havalandırması, okşaması ise içimi yine sevgiyle doldurdu. Saçlarımı en son bu şekilde babam kurutmuştu. Onda bir babanın kızına olan şefkati vardı... O saçımı kuruturken biten bardağımı kenara koydum. Onun da saçımla işi bitince elindekileri masaya bırakıp ellerini omuzlarıma koyup üzerime değildi. Başıma kondurduğu öpücükle yüzümde yine o hep yanımdayken olduğu gibi bir gülümseme oluştu ve gözlerine bakıp daha da büyükçe gülümsedim. "Konuşalım mı?" dedi elleri hala omuzlarımda başı ise benimkinin üzerindeyken. "Konuşmayalım, ben senden hoşlanıyordum bunu senin sesini duyduğum ilk an hızlanan kalbimle fark ettim ama istemedim," dememle yüzü sertleşti farklı anlamasın diye korkuyla hızla cümleme devam ettim. "Çünkü seni tanımıyordum, belki de hiç görmeyecektim. Sen benim için o an bir kitapta okuyup hayran olduğum adam gibiydin. Seni sevebilirdim ama sana asla ulaşamazdım. İşte bu yüzden o an senden hoşlanmak istemedim." Diye bitirdim cümlemi. Uzun bir konuşma olacağını fark edince bu sefer ben onun elinden tutarak arkamızda kalan yatağa geçtim. Yatağa oturup sırtını dayayınca ben de yanına oturup ona döndüm ve konuşmama devam ettim. "Sonra ise bir şey oldu ve sen yanıma geldin bu inanılmazdı. Sen çok düşünceli bir insansın Timur ben bunun farkındayım. En az dışın kadar için de iyi. İşte bu yüzden o andan sonra senden hoşlanmam bir problem olmaktan çıktı." Biten sözlerimle bu sefer yüzünde rahat bir ifade oluştu. Tam konuşmak için ağzını açmıştı ki elimle dudaklarını kapattım, "Bırak ben konuşuyum şimdi. Sen sadece dinle." Başını sallayarak beni onaylayıp dikkatini tamamen bana verdi. "O günden sonra seni tanımak için daha fazla uğraşmaya başladım ama göreve gitmen ve senden haber alamamamla senden hoşlanmak için seni tanımam gerekmediğine inandım bu sefer de." "Sonra ise atamam oldu ve buradaydım. Hiç beklemediğim bir şekilde yine karşıma sen çıktın. O gün senden ayrıldıktan sonra her yerde karşıma senin çıkmanı bir işaret olarak gördüm ve duygularımdan korkmamayı seçtim. Sen bana bugün bu konuşmayı yapmasaydın ben biraz daha seni tanıyıp ondan sonra seninle konuşacaktım." Bu sefer gözlerime daha farklı baktı bana sanki çok zor bir şeyi çok iyi şekilde başarmışım da o bana hayran olmuş gibi. "O yüzden haklısın, ben de sana geç kalmak istemiyorum. Sana güvenmeyi seçiyorum. Elbette her şey dört dörtlük olamaz, hepimiz insanız sonuçta! Hata yaparız ama önemli olan hatalardan ders çıkarmak diye düşündüm ben hep bu zamana kadar." Durup derin bir nefes aldıktan sonra, "Evet, hayatımı seninle paylaşırım Timur. Ben fark ettim ki o kısacak anda sana hayır dersem hayatımdan büyük bir şey eksilecek. Ben eksilmek istemiyorum seninle mutlu olmak istiyorum." Dedim. İşte şimdi yüzüme öyle bir bakıyor ki sanki önüne dünyanın en harika şeyini koymuşum gibi. "Teşekkür ederim Asya, seni asla pişman etmeyeceğim hayatıma girdiğin için." "Etmeyeceğini biliyorum Timur." İkimiz de kaldık öyle, bu andan sonra ne söylersek söyleyelim anın büyüsü bozulacak gibi sanki. İşte o an hiçbir şey yapmamaya karar verdim, tek istediğim biraz uyku. Yatağın üzerindeki yorganı kaldırıp içine girdim ve Timur'a baktım gelsin diye. Ne istediğimi anlamış olacak ki aynı hareketleri yapıp içine girdi o da. Bana uzak olması beni rahatsız etmemek için olsa da umursamayıp yaklaştım ona ve başımı göğsüne koyup beline sıkıca sarılıp gözlerimi kapattım. Bir eli belimde bana sarılırken diğerinin saçlarımda yavaşça hareket etmesi ise son hatırladığım şeydi. Ne zaman uyudum bilmiyorum ama her gece olduğu gibi bu gece de uyandım yine. Uyandığım zaman karşıma bakınca onun da uyanık olduğunu gördüm. Sanırım yine uykumda rahat durmayıp kendi tarafıma geçmiş olacağım ki yattığım pozisyondan farklı şekilde uyandım. Sanırım benim için endişelendiği için uyumadı. "Timur?" dedim gözlerimi açmaya çalışırken aynı zamanda. "Asya." Öyle bir tonda söyledi ki o uykulu halimle normalde hiçbir şey umurumda olmazken onun konuşması içimi titretti. "Uyumadın mı sen?" yüzünde yine güzel bir gülümseme belirdi. "Hayır, sana bakıyordum." "Timur ben iyiyim." Dedim sonra ikna edebilmek için gözlerinin içine bakarak, "Gerçekten iyiyim. " İkna olmuş olacak ki sırtüstü yatarak kollarını açtı "Gel." Dedi ve ben de bunu beklermiş gibi hemen yine kollarının arasına yattım. Kalp atışlarını dinleyerek bu sefer daha da derin bir uykuya gözlerimi kapattım. 14 Ocak Sabahı 07.30 "Asya, hadi uyan güzelim." Uykumun en güzel yerinde duyduğum ses beni rüyadan koparmaya çalışsa da direnip arkamı dönüp yorganı kafama çekip uykuma devam etmeye çalıştım. Çalıştım diyorum çünkü bu sefer de aynı ses gülmeye başladı. "Git başımdan daha sabah olmadı uyuyacağım ben." "Hadi artık uykucu, gerçekten kalkman lazım. Geç bile kaldık." Uykumun açılmasıyla beni uyandırmaya çalışanın Timur olduğunu anladım. "Timur, çok uykum var az daha uyuyayım lütfen." "Benim için sorun yok uyu ama dün sabah beni uyandırman lazım çok işim var dedin. Yoksa bana kalsa bir iki gün daha yat dinlen." "Hiii Timur saat kaç?" dedim yataktan kalmaya çalışırken ki bu arada ne ara ayağıma dolandığını fark etmediğim yorgan sayesinde az kalsın düşüyordum ama son anda Timur tuttu beni. "07.30 kahvaltı yapacak kadar vaktimiz var. Hadi sen kıyafetlerini giyin bende çayları dolduruyorum." Kafamla onaylamamın ardından yataktan kalkıp gitmeye başladı ama sonra ne olduysa geri dönüp bana yaklaştı ve yanağımı öpüp konuşmadan odadan çıktı. Hala uykulu olduğum için mi yoksa aşktan sarhoş olduğumdan mı bilemedim ama ne olduğunu anlamam bir süre sürdü. Kendime gelip giyinip yanına gitmemle birlikte kahvaltımızı yapmış şimdi ise tabura gelmiştik. Arabayı park etmiş birbirimize bakıyorduk. "Ee neyi bekliyoruz daha benim için hava hoş da arabada mı oturacağız?" "Seni yalnız bırakmak istemiyorum Asya daha yeni kendine geldin. Niye hemen çalışmaya başlıyorsun ki?" Ya ben senin o benim için endişelenen aklını seveyim. Böyle konuştukça ağırdan alıp birbirimizi tanıma kararını boş verip her şeyi jet hızıyla sonuca ulaştırmak istiyorum, içim eriyor be adam. "Merak etme yalnız değilim, Mehtap var. Çalışmam gerek ayrıca sağlık kontrolleri hala bitmedi, arada kaynadı. Bugün bitmesi lazım ki dosyayı teslim edebileyim, daha sisteme girmem da gerekli bunlar buraya bağlı olsa tamam da sistemden direkt Ankara'ya gidiyor." "Tamam, öyle olsun ama telefonun hep yanında olsun tamam mı sana ulaşabileyim." "Tamam sevgilim." Dedim ve onu beklemeden indim arabadan. Arkama dönüp baktığımda hala benim oturduğum koltuğa dönük bir şekilde oturduğunu gördüm. Şapşal hep sen mi benim aklımı alacaksın. Cama tıklatmamla kendine geldi. İnip yanıma geldi ve eli hep olduğu gibi belimde yerini aldı. Benimle birlikte revire doğru yürüdü. Çardakta timinin oturduğunu görsem de oraya gidersem geç kalacağım için durdum, "Sen git, şimdi ben gelirsem kalkamam işim fazla bugün." Dedim. "Tamam, olur ben de ara ara yanına uğrarım. Umarım bir mahsuru olmaz?" "Olmaz Timur Bey size her zaman vaktim var bundan sonra." Dedim ve çapkınca göz kırptım. "Serseri misin sen ne bu havalar." Dese de yüzündeki ifade hoşuna gittiğini açıkça gösteriyor. Tabi ki de burada kalmadı ve yanağından bir makas alıp bu sefer tam bir serseri gibi davranarak, "Ne sandın yavrum." Dememle gür bir kahkaha attı. Daha fazla abartmayarak parmak uçlarımda yükselip yanağına küçük bir öpücük kondurup, "Görüşürüz." deyip uzaklaştım. Revire gelmemle erkenden çalışmaya başlayan Mehtap'ı gördüm. Elindeki dosyaları bilgisayara geçiriyordu. "Günaydın, erkencisin." Dedim bir yandan da üzerimdeki montu çıkarırken. "Günaydın, sana fazla yük olmasın diye dosyaları halledeyim dedim. Nasılsın?" "Yaa ama ben seni yerim ki düşünceli arkadaşım benim. Gayet iyiyim bir şeyim yok, zaten strese bağlı bir bayılmaydı bence kafamı da çarpınca biraz uzun süreli uyudum sanırım." "Olsun yormayalım seni biz. Bu arada Timur ne iş hiç ayrılmadı yanından." Deyince yine yüzümde o şapşal gülümseme olduğuna eminim. "Enişten olur kendisi." Dememle tiz bir çığlık attı. "Nee! Ne ara nasıl hemen anlatıyorsun." "Anlatma kısmını sonraya bıraksak bugün bütün kontrolleri bitirmemiz lazım." "Tamam, ama kaçışın yok bilesin tüm detayları istiyorum." Ve günümüz böylelikle başlamış oldu. Yoğun geçen günde ara ara telefona bakmayı da ihmal etmedim Timur saat başı mesaj atıp bir iki kere bakmayınca soluğu yanımda aldığı zaman ciddiyetini anlayıp düzenli kontrol ettim telefonumu. En son akşama doğru görev emri gelince yanıma uğrayıp bir sürü söz aldı kendime dikkate edeceğime dair de öyle gidebildi. Bizse şimdi Mehtap'la oturmuş tanışma hikâyemizi anlatıyordum. "Valla Asya ben de kendime çılgın derdim sen benden de betermişsin hiç tanımadığın birisine nasıl mesaj attın öyle." "Ya o daha uzun hikâye aslında da kısaca ben üniversitenin son zamanlarında biriyle çıkıyordum, o da beni bir güzel aldattı. Bu da benim baya gururuma dokundu. Sonra işte otobüste o olay olunca yazık dedim söyleyeyim en fazla ne olabilir ki bir mesaj alt tarafı. Şimdi buradayız sevgili olduk." "Vay be ne hikâye ama güzel olmuş bence çok yakışıyorsunuz. Ve bildiğim kadarıyla onun ilk sevgilisi sensin." "Gerçekten mi bunu konuşmadık hiç. Ben bilmiyordum." "Yani ben de tam bilmiyorum ama Selvi ve Tansu konuşurken duymuştum. Bu arada dikkat et Selvi' nin gözü Timur'da kimseyi yaklaştırmaz yanına." "Fark ettim ben de onu bana kendince laf sokmaya falan çalıştı ama en son dün bana sarıldığı zaman gördü bu, suratı falan bir düştü orada şüphelendim zaten." Konuşmaya devam edecektik ki bir asker gelip çağırdı, "Komutanım, Yüzbaşım sizi acil helikopter pistine çağırdı yaralı varmış." Dedi. Mehtap'la birlikte hızlıca piste gittik. Çok geçmedi ki Yüzbaşı da geldi. Konuşmaya vakit olmadan helikopterin gürültülü sesi geldi ve inişe geçti. İner inmez helikoptere koştuk, açılan kapının ardından askerlerin elinde sedyeyle inen yaralı askere doğru koştum. Andan öyle bir kopmuşum ki askerlerin Timur'un timi olduğunu bile fark etmedim ta ki sedyede yatan Timur'u görene kadar. "Timur!" İnstagram/ Tiktok: birbulutkalemi
|
0% |