Yeni Üyelik
22.
Bölüm

Bölüm 22

@birbulutkalemi

14 Ocak

Timur'dan

Hayatımda ilk defa en nefret ettiğim iş olan evrakları gülümseyerek dolduruyorum. Bu da Asya'nın marifeti, hala inanamasam da biz resmen birlikteyiz. Çoğu erkeğin aksine Asya benim ilk sevgilim.

Ben bu yaşıma kadar hep kariyer odaklı yaşadım. Askeri lise ile başlayan serüvenim aynı şekilde MSÜ ile devam etti. Hedefimden şaşmamak içinse odağıma sadece mesleğimi koydum. Sonrası ise görevler derken hayatımda bir kadına hiç ihtiyaç duymadım.

Zaten ondandır ki annemin benim için uygun gördüğü kadınla konuşmayı kabul etmem. Yanlış da anlaşılmasın bu arada elbette ki amacım asla duygularla oynamak değil, sadece konuşup şu herkesin bahsettiği aşk gerçekten varsa ve ben ona karşı hissetseydim ilerisi olabilirdi. Yoksa kimseye durduk yere umut verip oyalayacak değilim ama işe bakın ki bu olayla kaderimdeki insanı buldum.

Asya'yı buldum...

Yine aklıma geldi ve işlerden uzaklaştım. Burada durdum ve onu düşünüyorum şaka gibi. Benim dikkatim öyle kolay kolay da dağılmaz ki.

Çalan kapı beni kendime getirdi, biraz da olsa uzaklaştım aklımdaki düşüncelerden. "Gel." Dememle içeri Yarbay'ın postası girdi.

"Komutanım Harun Yarbayım sizi acil odasında bekliyor." Dedi. "Çıkabilirsin geliyorum hemen."

Acil dediğine göre kesin görev geldi. Hayatımda yine bir ilk oldu ve görevin ne olacağını düşünmek yerine aklıma Asya geldi. İlk günden onu bırakmak istemsem de yâre olan aşkım vatanıma olanla kıyaslanamaz bir yerde. Hem bir adam önce vatanını sevecek ki yârini de vatanı gibi sevip sayacak ve koruyacak.

Aklım yine ona kaymadan Yarbay'a gitsem iyi olacak. Dosyaları şöyle bir toplayıp masamın üzerine düzgünce koyup çıktım odadan. Yarbay'ın odasına gelince postası beni bekletmeden içeri aldı hemen.

"Komutanım, görev mi var?"

"Gel Timur otur, konu biraz uzun." Demesiyle sözünü ikiletmeden masasının önündeki koltuklara oturdum. Yarbay da elinde birkaç dosya ile masasından kalkıp karşıma oturdu.

"Kurt'u duydun mu hiç?"

"Duymaz mıyım komutanım, tüm askeriyede başarılarından bahsediliyor."

"Güzel, onunla ortak bir göreviniz var."

"Nasıl yani komutanım? Kurt hep yalnız çalışır."

"Normalde evet ama bu Maho ile ilgili." Demesi vücudumda elektrik çarpmış gibi bir his bıraktı. Yıllardır aradığım adam uzun zaman sonra ortaya çıkmaya karar verdi demek ki.

"Komutanım Maho uzun zamandır yoktu. Sahadan kimse ulaşamamıştı."

"Öyleydi, sonunda saklandığı delikten çıkmaya karar vermiş ama bu sefer işler hiç iyi değil."

"Neler oluyor komutanım?"

"Kurt'un yanına sızdığı kırmızı bültenle aranan bir adamla iş birliği yapmaya başlamış. Adamın kimliği gizli o Kurt'un işi o yüzden o bilgiye vakıf değilim ama Maho onunla iş birliği yapıp Türkiye' ye büyük bir saldırı yapma niyetinde. Hardal gazı üzerine çalışmalar yapan bir adam var. Detaylar henüz gelmedi araştırmalar devam ediyor. Bilinen ilk kimyasal silah olsa da o hali üzerine fazlaca deney yapıp geliştirmiş bu adam ve Maho'nun bir şekilde ondan haberi olmuş."

"Anlattıklarınız Maho'yu almak için yeterli bir sebepken Kurt neden halletmemiş komutanım?"

"Dur daha olay burada bitse iyi, bitmiyor ki. Maho şu an Cizre'de. Aldığım bilgilere göre oradan yola çıkıp Nusaybin, Şenyurt ve en son Ceylanpınar'a gelip oradan Ra's al'Ayn doğru yola çıkacak. Kurt bağlantıların çoğunu çözmüş olsa da Şenyurt bağlantısı hala muamma ortada bir isim yok."

"Bizden onu bulmamızı mı istiyor?"

"Hayır, onu kendisi halledecek. Cizre' den çıktığı yolda peşinde olacak. Uğradığı her güzergâhta bir tim bağlantı kurduğu herkesi alacak Şenyurt'a kadar. Şenyurt'ta iş Kurt'un. Oradaki adamı o alacak daha sonra peşinde yine o olup takip edecek ama ortaya çıkmaması için Ceylanpınar'da siz alacaksınız Maho'yu. Daha sonra Kurt o bilim adamını almak için yola çıkacak."

"Anladım komutanım, hemen timi toplayıp ayrıntıları anlatalım bir plan oluşturalım o zaman."

"Daha bitmedi, bu önemli bir operasyon ve işin içinde Kurt var. Tahmin ettiğimiz üzere içimizde bir hain var Timur ve aylardır bulamadık kim olduğunu. Biz neyse de Kurt konusunda Emre Yarbay çok hassas o yüzden her şey üstler ve ikimiz arasında kalacak. Özellikle Kurt kısmı, zaten o görülmeyeceği için sorun olmaz. Toplantı da sadece Ceylanpınar kısmı anlatılacak Kurt' u tehlikeye atamayız."

"Haklısınız komutanım, hem bu şekilde hainin konumunu da öğrenmiş oluruz ne kadar içte hangi bilgilere ulaşabiliyor. Bizim anlattığımız kısımda sorun çıkarsa astlardan birisidir ama anlattığımızdan önce plan ortaya çıkarsa üstlerdedir."

"Aynen öyle evlat. Şimdi bu konuştuklarımızı unutuyorsun." Dedi ve diğer dosyalardan ayrı bir dosya verdi elime. "Bu operasyonun bizim anlatacağımız kadar olan kısmı, sen bir göz at sonra da planını yap," dedi ve devam edemeden telefonuna mesaj geldi. Bakıp tekrar konuşmasına döndü,

"Haber geldi Maho Şenyurt' a varmak üzere bir buçuk saate Ceylanpınar' a anca gelir, saklanarak gelmesini de işe katarsak iki saati bulur. Siz oraya helikopter ile gideceksiniz en geç iki saate yola çıkmanız lazım, görüşmeleri yapıp beklemeden hareket ediyormuş."

"Hemen hazırlanıp yola çıkıyoruz komutanım."

"Timur, planı Yüzbaşına da anlat o da katılsın toplantıya."

"Tamam, komutanım, başka bir şey yoksa ben çıkıyım."

"Dur," dedi ve kalıp masasına gidip çekmeceden bir telefon çıkardı." Bu telefonla sadece Kurt'u arayabilirsin iletişim için özel olarak yapıldı. Onun haberi var. Aksi bir durumda ya da bilgi almak için arayacak ama sen çok zor durumda kalmadıkça kesinlikle aramayacaksın. Anlaşıldı mı?"

"Emredersiniz komutanım!"

Odadan çıkmamla tim grubuna bir mesaj atıp on dakika sonra harekât merkezinde toplanmalarını söyledim. Ben de oraya geçmeden önce Asya'ya uğrayıp göreve gideceğimi söyleyip vedalaşsam iyi olur. Daha sonra göremeye fırsatım olmaz. Binadan çıkıp revir olarak kullanılan kısma yürüdüm.

İçeride bir askerin muayenesini yapıyordu. Geldiğimi fark edince işini bitirip bana doğru yürüdü. "Asya çok vaktim yok odanda konuşalım mı?"

"Olur, gel." Dedi ve uyumak için kullandığı odaya ilerledi. İçeri girince yüzünde biraz tebessüm biraz da merakın verdiği ifadeyle bana baktı. "Ne oldu Timur, bir sorun mu var?"

"Görev emri geldi. Birazdan yola çıkacağız telefonla haber vermek yerine gelip söylemek istedim."

"Çok sürecek mi?"

"Hayır, kısa süreli bir görev ama yine de tam bir zaman dilimi veremem."

"Tamam, kendine çok dikkat et olur mu Timur."

"Ben ederim ama senden de bana söz vermeni istiyorum, henüz tam kendine gelemedin kendini çok yormak yok tamam mı?"

" Tamam, yormak yok."

"Kötü hissedersen, ben doktorum deyip ihmal etmek yok! Hemen doktora gideceksin."

"Tamam gideceğim. Merak etme sen beni, aklın görevde olsun ben gayet iyiyim. Bir problem olursa da direkt hastaneye gideceğim söz."

"Anlaştık o zaman, peki göreve gitmeden şans öpücüğü alabilir miyim? İznin var mı?"

"Ya Timur gel buraya." Dedi ve bana önce sıkıca sarıldı, başını boynuma gömüp kokumu içine çekerken dudaklarının değdiği yere ise küçük bir öpücük kondurdu.

Birden içimde daha gitmeden öyle bir özlem oluştu ki ne yaptığımı idrak edemeden onu kendimden ayırıp ellerimle önce önüne düşen saçını geriye itip sonra ise dudaklarımı onunkilerle buluşturdum. Yavaş ve derince öptüm, içime katmak ister gibi. Şimdi onu bırakıp gidecek olmak öyle zor ki...

Daha fazla uzarsa gidemeyeceğime karar verip ondan ayrıldım. "Şimdi gidiyorum ufak bir toplantı yapıp yola çıkacağız. Burada kalmak istemezsen bana geçebilirsin, anahtarın var zaten çekinme olur mu?"

"Çekinmem tamam. Hadi çok dikkat et kendine Allah'a emanet ol." Gözleri dolsa bile o kadar güçlü duruyor ki sırf aklım onda kalmasın diye, bu hareketlerini görünce diyorum ki işte doğru kadın bu. Daha başka ne söylenir bilmiyorum.

Son bir kez sarılıp saçlarının arasına küçük bir öpücük bıraktıktan sonra hızlıca çıktım oradan. Biliyorum ki biraz daha yavaş olsam geri dönüp tekrar sarılacağım. Hiç onu bırakıp da gitmek istemiyorum.

Elimdeki dosyayı sıkarak harekât merkezine geldim. İçeri girdiğimde yüzbaşı da dâhil tüm timin beni beklediğini gördüm. "Evet beyler, görev emri geldi."

Yüzbaşı:" Bana öyle bir bilgi gelmedi ne görevi?"

"Yarbay iletti görevi, sizi de bilgilendirmek için çağırdım zaten fazla vakit yok komutanım özel olarak anlatamadım." Dedim ve görevi anlatmak için dosyayı önüme açtım. Elime projeksiyon kumandasını da alıp bir andan görüntüleri yansıttım.

"Maho kod adlı terörist," dedim ve gözlerimi odadakilerin üzerinde gezdirdim kiminin yüzünde sinir kimininkinde ise şaşkınlık vardı. Sadece Yüzbaşı ifadesiz bir şekilde bakıyordu. "Uzun zamandır saklanıyordu. Sonunda ortaya çıkmaya karar vermiş, sahadaki muhbirlerimizden bugün gideceği konumun bilgisi geldi. Biz de onu almaya gideceğiz." Diyerek kısa bir bilgi verdim. Masa üzerine koyduğumuz haritaya eğilmemle diğerleri de beni takip etti.

Bir yandan elimle güzergâhları gösterirken bir yandan da anlatmaya başladım. " Maho, Nusaybin üzerinden Şenyurt' a geçecek biz Şenyurt' a gidip onu orada karşılayacağız, o şu konumda olacak bizse, şu bölgede gizleneceğiz. Burada birisiyle görüşeceğini tahmin ediyoruz ne olacağı hakkında bir bilgi yok. O yüzden ikisini de sağ ele geçirmemiz lazım."

Ahmet:" Ne zaman çıkıyoruz komutanım?"

"Hemen şimdi. Çıkıp hazırlanmaya başlayın on dakika sonra pistte buluşalım." Dedim ve oradan çıkıp kendi odama geçtim. Kıyafetlerimi giydim ve teçhizat odasına gidip silahları ve lazım olabilecek diğer şeyleri çantaya yerleştirdim. Çoktan piste gitmiş olan timin yanına gittim. Benimde gelmemle birlikte helikoptere binip yola çıktık.

Onur: "Komutanım sonunda bulduk şu şerefsizi Allah'ın izni ile de alıp geleceğiz ya nasıl mutluyum anlatmam."

"Öyle Onur ama çok dikkatli olmamız lazım elimizden kaçıramayız."

Ahmet:" Yok komutanım bizden kaçar mı hiç, hadi diyelim kaçtı Tansu çakar bir tane mermiyi daha da bir yere kaçamaz."

Tansu: "Tabi komutanım el birliği ile yakalayacağız elbette."

Selvi: "Burada Timur komutanım varken bize kalmaz, o yine halleder herkesi."

Burak: "Tabi! Ne sandınız siz komutanımı, boşa Yıldırım demiyoruz biz ona. Avını acımasızca ele geçirir, av ne olduğun bile anlamaz" dedi ve havaya bir yumruk savurdu.

"Tamam, yeter bu kadar gevezelik, herkes görevini anladı mı?"

"Evet, komutanım!" dediler hep birlikte. Güzel, sonunda kardeşlerime olan borcumu ödeyebileceğim. Yattıkları yerde rahat olsunlar artık.

Kulaklıktan duyduğum pilotun sesiyle yerime iyice yerleştim ve inişe geçmeye başladık. Ayakları yere değen helikopterle birlikte indik ve hızlıca konuma doğru ilerlemeye başladık. Geldiğimiz yer sınıra yakın, kimsenin olmadığı bir köydü. Önceden burada insanlar yaşasa da terör olaylarının artmasıyla birlikte boşaltılmıştı. Bölge temizlense de bölge halkı dönmedi buraya.

Etrafta gezen birkaç teröristten anladığımız üzere henüz gelmedi Maho. El işaretleri ile time dağılacakları alanı gösterip ben de kendi yerimi aldım. Köyü tepeden görebileceğimiz bir konumdaydık, bu şekilde gelen giden herkesi kontrol altında tutabiliriz. Hareketsiz bir şekilde beklediğimiz bir buçuk saatin ardından hala kimsenin gelmemiş olması beni şüphelendirdi.

"Burak, telefonu getir!" dedim ve çantasına bağlı olan telefonla birlikte yanıma geldi. Karargâhı yanıma gelirken aramış olduğu için beklemeden direkt, "Yarbayı bağlayın, hemen!" dedim ve beklemeye başladım.

"Söyle Yıldırım."

"Komutanım bölgedeyiz düşündüğümüz saat geçti hala gelen giden yok. Muhbirle bağlantı kurmak için izin istiyorum."

"İzin verilmiştir. İletişime geçebilirsin. Bana rapor geçmeyi unutma." Dedi ve kapattı.

"Yerine dönebilirsin asker."

"Komutanım iletişim için çantayı bırakayım mı?"

"Hayır, al ve yerine geç, başka şekil iletişim kuracağım." Dedim ve uzaklaştıktan sonra kaskın mikrofonunu kapattım, beni duymamaları için. Yarbayın verdiği telefonu alıp Kurt'u aradım.

"Evet?" diye açıldı telefon. Sesin robot gibi çıkması telefonun özel yapılmasıyla alakalı sanırım. Neyse bunu sonra düşünürüm. "Ben Kıdemli Üsteğmen Timur Karadağ, verdiğin konumdayız ama plana göre gelmesi gereken kişi hala konuma gelmedi bir terslik mi var?"

"Hayır, çoktan orada olmuş olması lazım. Bir terslik var plan tıkır tıkır işledi ben adamı aldım yoldayım oraya varmam yarım saati bulur. Sizin çoktan almış olmanız gerekirdi onu. Bu işte bir terslik var."

"O zaman Yarbay haklı içimizde bir hain var ve bilgi verdi. Ben şimdi köye inip çevreyi kontrol edeceğim."

"Tamam dikkatli olun. Ben de birkaç yere telefon açacağım bilgi alırsam haber veririm." Dedi ve konuşmama izin vermeden kapattı telefonu.

Kulaklığımın sesini geri açıp bilgi geçtim. "Adamın çoktan gelmiş olması lazım. Bu işte bir terslik var siz konumunuzda kalın. Dinamit, Doktor, Çaycı benimle gelin kalanlar aynı şekilde devam edecek. Bukalemun iyice saklan biliyorum kimse seni göremez ama işini sağlama al burada bir şeyler dönüyor."

"Tamamdır, komutanım!"

"Emredersiniz, komutanım!"

"Anlaşıldı, komutanım!"

Onayları da aldığıma göre bulunduğumuz konumdan yavaşça çıktık. İlerlerken en saçma takma isimlerin benim timimde olduğunu düşünmeden edemedim.

Onur, kulakları çok hassas olup en ufak bir sesi bile çok iyi şekilde duyduğu için ona Baykuş diyoruz.

Ahmet, çok iyi bir asker de olsa, Çaycı deriz ona çünkü onun damarlarını kesseniz içinden kan yerine çay akar.

Yiğit, o klasik biraz. Sağlık mezunu olup atamayınca askeriyeye başvurup kabul edilmiş. Her ne kadar hemşire olsa da bizim tüm yaralanmalarımıza baktığı için ona Doktor diyoruz.

Burak, tim içinde iletişimden sorumlu. Tam bir teknoloji meraklısı her türlü elektronik aleti kullanır, bilmese bile çözmesi en fazla on beş dakika sürer. Bu yüzden ona da Hacker diyoruz.

Furkan, bomba imha uzmanı. Sadece imha etmekle kalsa iyi, öyle bir yeteneği var ki elindeki azıcık malzemeyle bile çok iyi patlayıcılar yapabilir. Bu sebeple ona da Dinamit diyoruz.

Selvi, bazen haddini aşıp patavatsızca konuşsa bile çok iyi bir askerdir aynı zamanda kadın olduğunu da asla unutmaz güzel giyinmeyi, saç ve makyaj yapmayı sever. O sebeple ona da Süslü deriz.

Ve Tansu, keskin nişancımız. Metrelerce ötedeki hedefi her şartta tam istediği gibi vurur. Rüzgârmış güneşmiş ona işlemez. Bunun yanında öyle bir kamufle olur ki onu asla bulamayız. Bu yüzden ona da Bukalemun deriz.

Beni de zaten biliyorsunuz Yıldırım. Hızlı hareket edip sessiz olmam yüzünden hem bu ismi taşıyorum hem de biraz ters düşüyorum. Yıldırımın sesi çok olsa da benim ki çıkmaz.

Düşüncelerime köye yaklaşmamızla birlikte ara verdim, çevreyi kontrol ederken fark ettiğim şeyle içeri sızmaya çalışırsak yakalanacağımızı anladım. Az önce az olan adamlar birden çoğalmaya başladı.

İçlerinden birini alıp konuşturmak en iyisi. Dinamit, Doktor ve Çaycı'ya bakıp işaretlerle anlattım kafamdakileri. Beni kafalarıyla onaylayıp biraz geri çekildiler.

Yerden aldığım bir taşı kenardaki teneke kutuya atıp yüksek bir ses çıkardım ve hemen tek katlı çatısı yıkılmış evin üzerine çıktım. Bu tarafa kontrole gelen adamın omzun atladım ve onu yere düşürüp elimle ağzını kapattım. Benimle birlikte diğerlerinin yanına çekip konuşturmaya çalıştım.

"Şimdi ağzını açacağım, eğer ters bir harekette bulunursan boğazını keserim. Yok bana yardımcı olursan seni serbest bırakırım." Dedim ve korkudan titreyen adam kafasını onaylar gibi salladı. Elimi her ihtimale karşı çekmedim vazgeçip.

"Maho buraya geldi mi? Kafanı salla." Evet der gibi salladı.

"Şimdi nerede?" bu sefer sağa sola bilmiyorum der gibi salladı.

"Nasıl bilmiyorsun burada değil mi?" hayır der gibi salladı bu seferde. Kahretsin yine kaçırdık.

Ağzını açtım, "Konuş ne oldu da gitti."

"Haber geldi, geleceğinizi biliyordu. O yüzden buluşma zamanını değiştirdi kendi de direkt Suriye'ye geçti. Bizi de sizi öldürmek için bıraktı buraya."

Teröristin boynunu kırıp öldürdüm. Başımı diğerlerine çevirip baktım, kalabalık değil halledilir. Kurt'a haber vermem lazım. Başımı Çaycı'ya çevirip, "Siz yerlerinize dönün. Ben de haber verip geleceğim bu arada kontrol de ederim kaç kişiler ona göre haberleşiriz."

Beni onaylayıp gitmeleriyle birlikte Kurt'u aradım.

"Kurt, içimizdeki hain kesinleşti az önce teyit ettim. Maho yok, buluşma gününü erteleyip Suriye'ye geçmiş."

"Evet, ben de yeni haberini aldım. Yeri belli siz orayı temizleyin ben de yardıma geliyorum. Bu arada başlarında Haşim adında birisi var bana lazım o, onu canlı bırakın."

"Tamamdır." Dedim ve telefon yine kapandı. Anlaşılan çok konuşmayı sevmeyen birisi. Time haber vermem lazım.

"Tim operasyona başlıyoruz. Başlarında Haşim adında birisi var o hariç herkesi öldürün. Ben buradan yardım edip Haşim'i alacağım."

"Anlaşıldı komutanım. Nasıl anlayacağız Haşim kim?"

"Emirler verip saklanan kimse o dur. Başlayın!" dememle birlikte silah sesleri yükseldi. Çatışma başladı bizimkiler hepsini tek tek karşıdan indirirken ben de arkadan kaçmaya çalışanları hallediyorum.

Biraz geçen zamanla birlikte bize dayanamayacaklarını anlamış olacaklar ki Haşim olduğunu düşündüğüm birisi tüm teröristleri ön tarafa gönderip kendisi elinde bir çocukla arabaya doğru koşmaya başladı. Kaçacağını anlayınca çocuk yüzünden ona ateş edemediğim için arabaların tekerlerine ateş ettim.

"Dur, kaldır ellerini teslim ol!" diyerek uyarımı da yaptım.

"Çok beklersin sen esker, sen şimdi beni bırakıyon bende bu çocukla buradan çıkıyom." Çocuğun giyimi kendi çocuğu olamayacak kadar iyi duruyor kesin kaçırdılar. Gitmesine izin veremem.

"Asla buradan çıkamazsın, hemen teslim ol."

"Ben çıkamazsam sen de çıkamazsın esker." Dedi ve silahını arka arkaya bana sıkmaya başladı. İlk kurşundan kaçsam da ikinci ve üçüncü bana isabet etti. Adrenalinden şu an acı hissetmiyorum ama titremeye başlayan vücudumla birazdan bayılacağıma eminim. O kaçmadan beni vurmak için yere bıraktığı çocukla birlikte mecburen onu öldürecek bir yere alnına ateş ettim. O yere düşünce çocuğa dönüp, "Korkma, ben Türk askeriyim. Seni evine götüreceğiz ben bayılsam bile yanımdan ayrılma tamam mı?" dedim.

Yanıma koşarak gelip bacağıma sarıldı. Kulaklıktan time seslendim. "Yaralandım, beni duyuyor musunuz, acil yardıma gelin iki kurşun isabet etti. Her an bayılabilirim yanımda sivil bir çocuk var."

Yere oturup çocuğu zarar gelmesin diye kendime iyice çekip elime silahımı aldım ve çevreyi kontrol etmeye başladım.

"Komutanım az dayanın sayıları kalabalık ama yardım geldi. Birisi yardım ediyor bize burası en fazla on dakikaya temizlenmiş olur hemen geliyoruz. Helikoptere de haber verdim geliyor. Ne olur dayanın."

Son duyduklarım bu sözler oldu. Bilincim yavaştan kapanmaya başladı. Kendimi uyanık kalmaya zorlasam da ara ara gelip giden bilincimle bana koşan doktoru görünce rahatlayıp kendim karanlığa bıraktım.

 

 

İnstagram/Tiktok: birbulutkalemi

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%