Yeni Üyelik
24.
Bölüm

Bölüm 24

@birbulutkalemi

Bende diğerlerinin yaptığını yapıp sessizce beklemeye başladım. Bir yandan neler olabilir diye düşünürken diğer yandan da Timur'a bakıyordum pür dikkat. Gözlerini kırpıştırmaya başlamasıyla uyanacağını anlayıp hemen yanına gidip elini tuttum.

"Timur, beni duyuyor musun?"

"Duyuyorum Asya." Dedi boğuk sesiyle, işte o zaman daha da rahatladı içim. Her ne kadar doktor olup, raporlarından bir terslik olmadığını bilsem de uyanana kadar içim rahat değildi.

"Çok korkuttun bizi."

"Endişelendirmek istemezdim ama yapabileceğim başka bir şey yoktu." Dedi. Bunun tersini Kurt'tan duymasam inanırdım belki ama o çocuğu kurtarmak için yaptığını söylediği için inanmadım. Bir çocuğa yardım edebilmek için kendini hiçe sayan bir adam Timur, gurur duydum yaptığıyla ama başka bir yol varsa ve bunu tercih etmediyse de kızarım tabi ki.

"Vardı ama karakterine ters. En çok bu yönünü beğendiğim için bir şey demiyorum ama bir daha kendini böyle tehlikeye atarsan seni önce ben vurup sonra ameliyat eder, bunu da aklın başına gelene kadar tekrarlarım!"

Biz kendimizi kaptırmış konuşurken odadakilerin varlığını unutmuştuk, içlerinden birisi öksürerek kendisini hatırlattı. Bu Onur'du. Gözlemlediğim kadarıyla o, grubun en ağırbaşlısı. Yaşları kaç bilmiyorum ama sanki hepsinin abisi gibiydi.

"Komutanım, iyisiniz değil mi?" Onur'un sorduğu soruyla gözlerini benden ayırıp ona baktı.

"İyiyim, iyiyim yok bir şeyim. Silin yüzünüzden şu telaşı, sanki ilk vurulmamız mı oğlum!"

"Orası öyle de komutanım bu sefer çok sıkışmıştık, Kurt komutanım son anda yetişti, yoksa seni zamanında getiremezdik."

Ve planımızın ilk aşaması kendiliğinden halloldu. Konu biz istemeden direkt ona geldi.

"Doğru, iletişimdeydik biz. Yardım için geliyordu o. Ne oldu ben bayıldıktan sonra"

Ve araya istenmeyen ot girdi, Selvi konuştu, "Komutanım, bunları timle daha sonra konuşsak daha doğru olmaz mı?" bu kızın zoru ne ki? Yani benim de bir asker olduğumu ona sürekli hatırlatmamız mı lazım?

"Selvi' cim benim de bir asker olduğumu unutuyorsun herhalde, hem de rütbe olarak bile üstünüm." Sen bana nasıl davranırsan aynı şekil karşılığını alırsın, kusura bakma hiç de kendimi sana ezdirecek değilim. Mesleğimi kullanmayı sevmesem de yeri gelince ağırlığımı koyup, rütbemi de konuştururum. Buraya gelmek için çok çalıştım ben.

Asılan suratıyla bana bakıp, sözde mahcup bir ifadeyle konuştu, "Yok, o yüzden değil. Sen yanlış anladın beni, Kurt gizli bilgi. Onu öyle her ortamda konuşamayız." Dedi.

İşte aradığım fırsat ayağıma geldi. "O yüzden diyorsan sıkıntı yok canım, ben kendisiyle birebir tanıştım. O problem etmez beni."

Söylediklerimle odada derin bir sessizlik oldu. Selvi' nin yüzünde ise küçümseyici bir ifade. "Şu an bunu söylemen çok anlamsız Asya, buradaki herkes bilir ki Kurt'un yüzünü kimse bilmez. O kendini kimseye göstermez."

Şaka gibi ya ilkokul çocuğu muyuz da biz sırf ortam için olmayan bir şeyi olmuş gibi anlatalım! Ne sanıyor bu kız kendini? Tam sinirle konuşacaktım ki Nihat müdahale etti, "Doğru söylüyor Selvi, yanına bizzat Yarbay'ın emri ile ben alıp götürdüm. Burada Kurt'u hepimizden iyi tanıyan tek kişi o. Yolda yanımızdan geçip gitse biz bilemeyiz ama o bilir."

İşte şimdi bozuldu, kaşları kızgınlıkla çatıldı tam konuşacaktı ki bu sefer Timur araya girdi, "Sen Kurt'la mı tanıştın yani?" dedi.

"Evet, ne var bunda o da sizin benim gibi bir insan. Çok da kibar birisi ayrıca, nerede ne konuşacağını biliyor en azından." dedim Selvi'ye bakarak. Benim bu söylediklerimden sonra odada derin bir sessizlik oluştu yine.

"Niye tanıştın ki? Bir durum mu var Selvi haklı, o kimseye kolay kolay kendini göstermez." Sanırım burada doğruyu söylemek daha faydalı olur.

"Size yardıma geldiği zaman keskin nişancı varmış sanırım," dedim ve cümlem bitmeden Furkan konuştu bu sefer.

"Oha gerçekten Kurt'la tanışmış daha kimseye rapor vermedik. Uyanmanı bekliyorduk, görev hakkında da konuşmadık hiç bunu duymasına imkân yok. Kusura bakma Asya ilk başta şüphe etmiştim senden. Kurt değildir o başkasıdır diye. "

"Furkan, bir sus da anlatsın kız ha!" dedi bu sefer Timur, yüzünde fazlaca meraklı bir ifade vardı, tek onda da değil hepsinde aynı ifade vardı.

"İşte size yardım ederken keskin nişancı iyi saklanmış olacak ki ilk başta fark etmemiş onu dikkati sizdeymiş, o arada keskin nişancı size yardım ettiğini görmüş, tabi engel olmak için de vurmuş Kurt'u. Gizlilikten dolayı hastaneye gelemeyeceği için ben bulunduğu konuma gittim yardımcı oldum."

Ortalığı derin bir sessizlik ele aldı. Herkes anlattıklarımı hazmetmeye çalışıyor sanırım. Tepkilerine bakılırsa Kurt gerçekten de işinde iyi olsa gerek ki hepsinde ayrı bir hayranlık vardı.

En sonunda sessizliği yine Onur bozdu, "Helal olsun vallahi, adam yaralıymış bir de hiç belli etmedi. Hem bizi yönlendirdi hem de bir sürü adamı indirdi. Gerçekten çok iyi bir asker, formu da baya iyi olsa gerek ki anlamadık hiç yaralı olduğunu."

Ben şaşırarak Onur'a bakarken bu şaşkınlığımı Timur bozdu.

"Yanınıza mı geldi? Nasıl sizi yönlendirdi?" dedi.

"Hayır, bizim karşı tarafımızdaydı. Nasıl oldu anlamadık ama birden kasklarımızın kulaklık sisteminde onu duyduk. Kendini tanıttı, keskin nişancı olduğunu o adamı indirene kadar burnumuzun ucunu görürse bizi kendisinin vuracağını söyledi. Çok geçmedi ki adamı indirdiğini söyledi, zaten daha sonra da Tansu hariç kimseyle konuşmadan bize yardım etti. İşte bir de en son giderken yine görüşeceğimizi söyledi, sonra da kayboldu ortadan."

Kaşları çatıldı yine benimkinin, ay bu durumda olmasak ne gülerdik, acaba içimden o benimki dediğimi duysa ne yapar?

"Seninle ne konuştu Tansu?"

Tam Tansu konuşacaktı ki araya yine Furkan girdi; "Komutanım ta nereden Tansu'yu fark edip oradan inmesini ve bize yardım etmesini söyledi. Çok havalıydı ilk defa birisi onu fark etti." Dedi heyecandan parlayan gözleriyle.

Bu sefer de Timur'un çatılan kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı. Hiçbir şey anladım niye bu kadar şaşırdılar ki?

"Şey acaba bölmeyeceksem niye bu kadar şaşırdınız ki" dedim.

Timur bana dönüp konuştu, "Tansu bu işte çok iyi, iyiyi bırak en iyisidir hatta. Eğitimlerde bırak bizi, eğitmenlerimiz bile Tansu istemeden onu bulamazdı hiç! O yeteneği sayesinde rütbe alıp aramıza katılabildi. Yoksa bu yaşta, böyle önemli görevlere katılması çok zor."

Ne kadar büyük bir başarı... Onunla konuşmaya, yakın olmaya pek fırsatımız olmasa da sanki evladımmış gibi gurur duydum. Bunu ona da söylemek istedim.

"Tansu, çok yakın olmasak da daha doğrusu fırsatımız olmamış olsa da, ne kadar gurur duydum seninle anlatamam. Senin gibi kadınları görünce o kadar mutlu oluyorum ki, tebrik ederim seni başarından dolayı."

Sözlerimle yanakları kızardı, sanırım pek alışık değil böyle takdir edilemeye, övülmeye. Gülümseyerek bana baktı bu ifade bir şeyler başarmanın ve bunun haklı gururun ifadesi işte; "Teşekkür ederim Asya. Çok kibarsın." Dedi.

"Yo, hayır hayır kibarlık için söylemedim. Ben, kadınların çok güçlü canlılar olduğuna inanıyorum. Her ne kadar günümüzde çoğu kadın bastırılıp, fiziksel gücü kendilerinden fazla olan erkekler tarafından korkutulsalar da senin gibi kadınların, onlara iyi birer örnek olacağını düşünüyorum. Bu yüzden de kibarlık değil, çalışıp başardığın şey için içimden gelerek ve sonuna kadar hakkın olan tebriki veriyorum sana, elimden başka bir şey gelmediği için."

Sözlerimden sonra gözlerimi odada gezdirince Timur'un gururla bana bakan gözleri dışında diğerlerinin de bana katıldığını görürken, yanlış anladığımı umarak Selvi' de kıskançlık gördüm.

"Asya haklı, gerçekten bu zamana kadar seninle gurur duysak da hiç sana söylemediğimizi fark ettim. Ben kendi adıma bu ayıbım için özür dilerim ve gurur duyuyorum seninle Tansu." dedi Nihat'ta.

Onun sözleriyle birlikte diğerleri de onu onayladı. Bunlardan sonra çekingen bir yapıya sahip olduğunu düşündüğüm Tansu iyice kızarınca olaya el atıp daha fazla utanmaması adına odadakilere dönüp konuştum.

"Beyler ve hanımlar, komutanınız da uyandığına göre artık gidip dinlenebilirsiniz. Söz veriyorum ona iyi bakacağım, bu kadar konuşma yeter artık onun da bir şeyler yiyip, yatması gerekiyor."

Tam itiraz etmek için ağızlarını açacaklardı ki Nihat araya girip beni onayladı ve hepsini gönderdi. Kendisi de ufak bir işi olduğunu, onu halledip geleceğini söyleyerek çıktı. Sanırım durumu Yarbay'a anlatacak. Bende cebimdeki telefondan yemekhanede çalışan birilerine mesaj atıp Timur için yemek getirmelerini istedim, normalde daha yemek saati olmasa da uyuduğu için anca şimdi yiyebilir.

Sonra ise ona dönüp, sadece izledim... Tüm korkumun geçmesi için ne kadar uzun bakabilirsem, o kadar uzun baktım ona. Gözlerimde ne gördü bilmiyorum ama o da bana uyup konuşmadı, sessizce onu izlememe izin verdi.

Kapının tıklatılıp açılmasıyla bakışlarımı ondan çekip gelene baktım. Elinde taşıdığı tepsiyle gelenin yemekhaneden olduğunu görmemle, yatağın ayakucunda bulunan seyyar masayı Timur'un önüne çekip elinden tepsiyi aldım. Görevliye dönüp, "Teşekkür ederim, bitince ben bırakırım. Kolay gelsin size." Dedim.

"Olur mu hiç doktor hanım siz tepsiyi dışardaki masaya bırakın biz yemek saatinde alırız. Geçmiş olsun tekrar." dedi ve odadan çıktı.

Elini kaşığa uzattığını gördüğüm Timur'la birlikte hızlıca ona yürüyüp, ondan önce kaşığı aldım. Çorba kâsesini elime alıp masayı biraz itince kendime alan açıp yatağa oturdum. Kaşıkla kâseden biraz çorba alıp sıcak olma ihtimaline karşı üfleyerek ona uzattım. Beni ikiletmeden içti çorbayı.

Sessizliğin fazla uzadığına kanaat getirmiş olacak ki çorbanın yarısına geldiği zaman içmek yerine konuştu, "Bir şey demeyecek misin?" dedi. Sanırım korktuğumu düşündüğü için sustuğumu sanıyor. Oysa ben ne kadar korksam da şimdi çok sinirli olduğum için susuyorum.

"Dersem, kalbini kırmaktan korkuyorum Timur." gözlerine bakamayarak çünkü bakarsam aklıma yine o anlar gelir ve ben bu sefer duramam, tutamam kendimi.

"Susma böyle ben kırılmaya razıyım." Dedi ya, işte orada içimde bir gram sinir kalmadı. Hem sinirlenmeye de hakkım yok ki, küçük bir çocuğu kurtarmak için vuruldu. Tamam, Kurt başka şekilde de kurtarabildi dedi ama Timur o an, o durumda onu düşünemedi demek ki! Yoksa, adam gidip bilerek kendini vurduracak değil ya.

Derin bir nefes alıp içimdeki huzursuzluğu silmeye çalıştım. "Timur, sen neden kendine dikkat etmiyorsun hiç ya? Seni orada, öyle kanlar içinde görünce nasıl korktum ben biliyor musun? Doktor olduğumu unuttum resmen, müdahale edemedim ilk başta. Hele ameliyatın, o daha da korkunçtu. Ya bir hata yaparsam diye öldüm öldüm dirildim."

İçimde biriktirdiğim ne varsa kustum. Daha da devam ederdim ama o konuşmak için araya girince susmak zorunda kaldım.

"Dünyanın en iyi doktorunun elleri altında ameliyat oldum ve ben bunu hatırlamıyor muyum? Ne acı ama." Dedi. Sanırım beni rahatlatmaya çalışıyor ki bunu da muzip yüz ifadesi sayesinde başarıyor da ama bununla kurtulacağını düşünüyorsa çok yanılıyor.

Elimde beklettiğim kaşığı daha fazla konuşmasına izin vermeden ağzına soktum ve söylenmeye devam ettim, "Bak iyileşene kadar sözümden çıkmak yok! Ben ne dersem o!" durup bu sefer gözlerine bakıp konuştum, "Yoksa valla çok pis kavga ederiz, kesinlikle acımam söyleyeyim!"

Konuşmasına izin vermeden birbiri ardına ağzına verdiğim kaşıklarla, biten çorba kâsesini kenara koydum. Başka bir şey yemesi şimdi midesini rahatsız edeceği için diğer yemekleri vermedim. Masayı tekrar yerine itip, gelip yanına oturdum yine.

Bu sefer ciddiyetle ve sakince gözlerine bakarak, her kelimemi iyice anlaması için konuştum. "Beni bir daha böyle korkutma... Seni o şekilde görmek öldürdü beni. Söz ver, bundan sonra daha dikkatli olacaksın! Tamam mı? Sensiz yapamam ben, bundan sonra olmaz."

Dolan gözlerimi görünce pişmanlıkla iç çekti. Yatakta biraz kenara kaydı, ne yaptığını anlamasam da rahat olmadığını düşünüp en iyi pozisyonu bulması için yardımcı oldum. O ise beni şaşırtarak "Gel buraya." dedi yanına yatmam için çekilmiş kenara resmen.

Normalde hiç tasvip etmeyeceğim bir davranış da olsa bir kere olsun profesyonel düşünmeyi bir kenara bırakıp uzandım yanına. Tek kolu ile sıkıca sarıldı bana, saçlarımı öpüp, "Bende çok korktum. Mesleğe başladığımdan beri, ilk defa geri dönememek korkuttu beni." Diye itiraf etti.

İşte o an kendimi çok bencil hissettim. Sadece kendime odaklanıp onun da korkabileceğini düşünmediğim için kendime kızdım.

"Sen benim gözümde öyle güçlü duruyorsun ki bazen senin de bir insan olup korkabileceğini unutuyorum. Üzgünüm, fazla yüklendim sana ama Kurt senin çok iyi bir asker olduğunu düşündüğünü, başka şekilde de yardım edebilirdi o çocuğa ama kendini tehlikeye attı, deyince sadece aklıma o kanlı görüntün geldi. Bir an boş yereymiş gibi düşündüm ama sonra o an durumunun nasıl olduğunu bilmediğim ve beklide aklına baka bir şey gelmediğini kendime tekrar edip dursam da korkum geçmedi hiç. Sen gözlerini açana kadar durumunun iyi olduğunu bilmem bile rahatlamama yetmedi. "

"Korkma, geçti artık. Hem söz veriyorum sana, bundan sonra en güvenli yol neyse onu tercih edeceğim hep." Dedi. Hala kendi korkusunu yok sayıp beni teselli ediyor.

"Sen de korkma, ne kadar yaralanırsan yaralan beni seni iyileştirmek için hep yanında olacağım. Tabi tercihim her zaman sağlam gelmenden yana ama."

Gülerek beni onayladı. Biraz daha yerleşip kendini uyanık kalmak için zorlamayı bıraktı ve uykuya daldı. Ben de normalde kalkmam gerekse de kalkmayıp ona uyup gözlerimi kapattım. Bir iki saat de olsa, onun varlığıyla huzurla uyumak istiyorum.

Bir süre sonra, tavşan uykusuna yatmış olmalıyım ki odaya giren Nihat'la hemen gözlerimi açtım. Normalde olsa asla uyanmayan ben, sanırım şimdi ona zarar verme korkusuyla böyle uyudum.

"Uyuduğunu bilmiyordum, kusura bakma Asya."

"Sorun değil, iyi oldu geldiğin. Durum bize gerek kalmadan halloldu." dedim hiç lafı dolandırmadan konuya girerek.

"Aynen o çok iyi oldu. Aslında nasıl olacak diye düşünüyordum bende, böyle kendiliğinden çözülmesi daha iyi."

Tam konuşacaktım ki Timur'un buğulu sesi girdi araya, "Ne durumuymuş bu?" doğru, daha onun haberi yok, sessiz kaldım ben. Nihat'ın açıklaması daha doğru.

"Şöyle ki dostum, Yarbay'la bir plan hazırladık içimizdeki haini bulmak için."

"E zaten yapacaktık bunu, Asya ne alaka" dedi anlamayarak.

"Alakalı çünkü plan onun üzerinden işliyor." İşte şimdi sabit bir ifadeyle Nihat'ı dinleyen yüzü önce algılamaya çalıştığı için şaşkınlıkla sonra ise duyduklarının gerçek oluğunu idrak edince sinirle doldu.

"Nasıl izin verirsin buna Nihat! Ya başına bir şey gelirse!" öyle bir sinirle konuştu ki onu ilk defa böyle gördüm. Nihat'a izin vermeden ben konuştum.

"Sakin ol, ben kabul ettim. Tüm riskleri biliyorum, önlemini de aldık."

"Ne önlemi Asya! Ben o içimizdeki hain yüzünden şu an bu haldeyim."

"İşte ben de tam bu yüzden kabul ettim zaten! Bir daha ne sen ne de başkası onun yüzünden yaralanmasın diye. Hem ben kabul ederken sana güvendim. Önce bir sakin olup dinlesen mi acaba."

Hala sinirli de olsa Nihat'a konuşması için başıyla işaret verdi. "Yarbay herkesin Kurt'un peşinde olacağını bildiği için aramızdan savunmasız birisi onun kimliğini bilirse, kim olduğunu öğrenmek için sıkıştıracaklarını düşündü. Kurt ortaya ancak yaralanıp çıkabilirdi. Onda da onu görebilecek tek kişi bir doktor olurdu diye düşündü."

Timur bana döndü, "Nasıl yani sen şimdi görmedin mi Kurt'u, hepsi bir plan mıydı?" diye sordu.

"Yok, hayır o kısım doğru. Kurt yaralıydı, ben tedavi ettim. Gerçekten gördüm onu ve bu kadar gizli bir bilgi olduğunu da sonradan burada öğrendim, ben sadece gizli görevde olan bir asker, o yüzden hastaneye gelmedi sanıyordum. Meğer kimliğini bilen sayılı kişi varmış."

Kafasında bir şeyler oturmuş olacak ki bu sefer daha sakince konuştu.

"Peki, sana sormak yerine askeriye dışında yakalasalar seni? O zaman ne olacak Asya."

"Merak etme o ihtimali de düşündük. Zaten askeriyede kalıyorum ben, onun dışında da burada senin yanındayım. İşlerimi hallederken de Nihat uzaktan izleyecek. Hadi diyelim oldu da beni dışarıda yakalayıp kaçırdılar, bir asker konumumu sürekli takip ediyor, belirttiğim güzergâh dışına çıkarsam size ya da Yarbay'a haber verecek."

"Asya adamların yapacağı ilk şey telefonundan kurtulmak olur."

"Evet, o yüzden bu var ya ben de." Dedim ve parmağımdaki içinde GPS olan yüzüğü gösterdim.

"Yine de çok tehlikeli Asya, tek onlar değil ki o adamın bir sürü düşmanı var, ya onlar da peşine düşerse?"

"O zaman da sen korursun beni." Dedim.

"Asya tamam, bana güvenmen çok güzel ama bende süper kahraman değilim. Seni her şeyden koruyamam ki..." dedi huzursuz bir sesle. Bu daha çok öyle olmadığı için üzüldüğünden anladığım kadarıyla. Şapşal çocuk resmen az önce süper kahraman değilim diye üzüldü.

"Merak etme, her şey yolunda. Hem siz nasıl bu vatan için canınızı dişinize takıp savaşıyorsanız, ben de elimden geleni yapıp, vatanıma yararlı bir insan olmak istiyorum. Bunun içinde kimseye kızma, tercih benimdi."

Bir süre sessiz kaldı, sanırım planı kafasında oturtmaya alışıyordu. Ardından derin nefes çekti içine ve "Hadi her şeyi geçtim, tüm bu olanları Kurt duyunca ne diyecek? Onun adını kullanıp ondan gizli iş yapıyorsunuz elbet kulağına gider." Dedi bu sefer benim konuşmama izin vermeden Nihat girdi araya.

"Merak etme sen, haberi var Yarbay konuştu, o da yetmedi, Asya söz verdim ona sormadan kabul edemem deyip onunla iletişime geçtikten sonra onay verdi plana."

Timur'un yüzünde bu sefer duyduklarından hoşlanmadığını belli eder bir ifade oluştu ama kısa sürdü kendini toparlayıp Nihat'a döndü, "Şimdilik tamam ama bunu soracağım sana, git dinlen biraz, ben de duyduklarımı sindireyim bu arada."

Nihat başıyla onaylayıp dışarı çıktı. Onun çıkmasıyla Timur bana baktı, eliyle kalktığım yeri gösterip yanına çağırdı. Gidip bu sefer ona dönük olarak oturduğumda, "Kendini nasıl bir tehlikeye atığın hakkında en ufak bir fikrin bile yok değil mi?" dedi.

"Hayır, var neler olacağını tahmin edebiliyorum ama bir kere de ben senin için bir şeyler yapmak istedim. Senden ayrılmak istemedim."

"O ne demek Asya?"

"Hain kim bulunmazsa önlem için sizin timi dağıtacaklar Timur, ben gördüm birbirinize nasıl bağlısınız kardeş gibisiniz. Hem bence sizin timden değil o yüzden ben de tehlikede değilim, beni sadece sizin tim için kullanmak istedi Yarbay. "

"Demek sonunda korktuğum başıma geldi. Bizim timden bile şüpheleniyorlar. Gerçi normal şüphelenmeleri, son operasyon gizliydi sadece sayılı kişiler biliyordu."

"E bu çok iyi haber Timur." Yine kaşları çatıldı anlamayarak baktı bana. Timur'um be sen zeki adamdın, acaba ameliyatta narkozu fazla mı verdik biz bu adama.

"Çatma o kaşlarını hemen, sen demedin mi son operasyonu bilen sayılı kişi var diye."

"Evet, öyle." Dedi. "Bir dakika bekle hemen geliyorum." Dedim ve odadan çıkıp bu kattaki danışmadan hemen birkaç tane kâğıt alıp odaya döndüm, "Şimdi al bunları ve son operasyon hakkında bilgisi olan herkesi yaz. Planları yaptığınız odada bulunanları da ekle sonuçta onlar da duyuyor." Ne yapmaya çalıştığımı anlamasa da dediğimi yapıp kendi ve timi de dahil herkesi yazdı. Kâğıtta toplam on beş adet isim vardı.

"Şimdilik tüm şüpheliler bunlar o zaman, tüm askeriyeyi şüpheli olarak görmeye gerek yok. Bunlar üzerinden gideceğiz."

"Haklısın bunu nasıl düşünemedim ben. Operasyonu bilen sınırlı kişi var. Aradığımız adama da haber gittiği doğrulandı, işin bize kadar olan kısmı sorunsuz halledildi bir tek bu bilenler kalıyor geriye. Hiç bu yönden bakmak aklıma gelmedi. Ben daha çok ne yaparım da bulurum diye düşündüm, kişileri elemekle başlamak daha mantıklı. Teşekkür ederim Asya."

Şaşırarak baktım ona, "Gerçekten bu senin hiç aklına gelmemiş Timur, niye bu kadar şaşırdın. Bir olay varsa onu basamaklara ayırıp çözmek en mantıklısı, direkt en son aşamaya bakarsan yapamazsın ki."

"Öyle gerçekten, ben aylardır yolunda gitmeyen operasyonlara ve içimizde bir hain olduğuna kafayı öyle taktım ki olayı çözmeye çalışırken aslında hiçbir şey yapmadığımı hiç fark etmemişim. Peki, ikinci adım ne doktor hanım? Var mı onun içinde bir planınız?" dedi muzip bir sesle, biraz da olsa keyfi yerine geldi.

"Fener Balığını hiç duydun mu Timur?"

"Duymuştum evet. Neden sordun, konumuzla ne alakası var?"

"Nasıl avlandıklarını duydun mu peki?" dediklerimi duyunca yüzünü buruşturdu, "Asya ben ne demeye çalıştığını anlamıyorum."

"Şöyle anlatayım canım, bu balıklar denizin diplerinde yaşarlar. Kendilerini kuma gömerler ve kafalarının üzerindeki anteniyle ise ışık saçarlar etraflarına. Işığı gören diğer balıklar kuma gömülü vücudu göremedikleri için bir tehlike olmadığını düşünüp ışığa giderler çünkü denizin dibi karanlıktır ve bir yer karanlıksa oradaki tek ışık fazlaca dikkat çeker."

Gözleri parlayarak konuştu, "Yani sen şimdi bu listedeki isimlere peşlerine düşebileceği bir ışık ver ve karanlıkta bekle sana geldikleri an da avla diyorsun." Dedi.

"Aynen öyle diyorum, hatta demekle de kalmayıp sana ışığı bile veriyorum, beni! Bu insanlar Kurt'un peşinde değil mi? Onu gören de bir ben varım, hepsine tek tek yem atacağız ve hangisi düşerse avını yakalayan Fener Balığı gibi sen de onları yakalayacaksın."

"Aysa, peki ya ben hainsem? Hiç mi bu ihtimal aklına gelmiyor?"

"Değilsin Timur." Dedim ona bakarak emin olduğumu iyice anlamasını ister gibi.

"Nasıl emin oluyorsun?"

"Hain olsan küçük bir çocuğu kurtarmak uğruna canını tehlikeye atmazsın, aksine onu kaçırmaları için yardım edersin. Hem onlar hiçbir zaman senin gibi cesur olmaz, konu canları olunca her şeyi yaparlar. O yüzden sen, bir hain değilsin. Nihat'tan bile şüphelenip Kurt'la konuşmadan bir adım atmadım ben ama senden asla şüphelenmem."

"İyi hatırlattın, siz ne ara bu kadar samimi oldunuz o herifle." Dedi biraz sinir ve biraz kıskançlıkla. Kaşlarım çatılsa da bir şey belli etmedim, "Senin için yaralandığını öğrenince yardıma gittim. Kurşun baya içerde olmasına rağmen uyutmama izin vermeyince ameliyat boyunca uyanık kaldı o ara konuştuk biraz."

"Peki, bu biraz konuşma nasıl oldu da kimsenin ulaşamayacağı birine senin ulaşmanı sağlayacak kadar ilerledi?" dedi kıskanç bir tonla.

"Timur, sen beni kıskanıyor musun şu an?" deyince ne yaptığını fark etmiş olacak ki birden irkildi.

"Asya, sanırım evet seni kıskandım. Ben daha önce hiç böyle hissetmemiştim, ilk defa birisiyle konuştuğun için sinirlendim ben, sanırım bu kıskançlık evet."

"Yaa Timur ama sen çok tatlısın, böyle olursan seni ısırmadan duramam bak ben."

"Asya, ben biraz abarttım sanki demi?" dedi kararsızlıkla. "Eh işte biraz öyle oldu. Hem merak etme Kurt nişanlı yani kıskanman için bir sebep yok."

"Asya, benim bildiğim Kurt çok ketum, sert ve acımasız birisi. Siz nasıl bu kadar konuşup samimi oldunuz."

"Yani bence o yönü sadece düşmanlarına özel, tamam yapı olarak biraz soğuk ve sert birisi gibi duruyor ama bence içinde çok yumuşak ve kırılmaktan ölesiye korkan birisi var."

"Bak sen, öyle mi? O kadar konuştunuz yani ve senin de gözlemleme fırsatın oldu." Dedi.

"Evet, biraz sürdü ve biz de o arada baya konuştuk. Diyorum ya nişanlısını falan anlattı ben seni anlatınca."

"Ona beni mi anlattın?" dedi şaşırarak. "Evet, yani aslında yardımı için teşekkür ettim, o da bana senin gibi bir askere yardım ederken yaralanmaktan onur duyduğunu söyledi."

"Gerçekten böyle mi dedi?" dedi inanmazmış gibi.

"Evet, öyle söyledi. Neden şaşırdın ki sen iyi bir askersin Timur."

"Asya o benim idolüm gibi oldu. Uzun zamandır çoğu önemli görevde hep onun adı geçiyor, ben de onun gibi başarılı bir asker olmak istiyorum. Kim bilir kaç senesini verdi de bu kadar iyi mesleğinde, adından hep başarıyla bahsediliyor."

"Yani aslında çok da yaşlı sayılmaz Timur."

"Ne, sen ciddi misin?"

"Evet, neden şaşırdın ki? Konuştuk demiştin sen iletişim halindeydiniz hani sesinden de mi anlamadın?" dedim asıl merak ettiğim şeyi sorarak.

"Hayır, sesi robotikti büyük ihtimalle tanınamamak için. Asya, sen onuna nasıl iletişim kuruyorsun tehlikeli bir durum var mı? Bak öyleyse kesinlikle bir daha yapma!"

"Hayır, merak etme sen. Hiç tehlikeli bir durum yok. Zaten bunu en başta o istemezdi öyle olsaydı. İçinde GPS olan yüzüğü çıkarma ihtimallerini bile düşünüp beni sağlama almak için ayrı bir plan yaptı ama bunu kimseye söylemememi istedi."

"Tamam, o önlem aldıysa söyleme Asya, vardır bir bildiği mutlaka. Hatta sen bunu hiç dile getirme ondan başkasına. Ben de bu bildiğimi unutuyorum inşallah olmaz da ama olur ya bir ihtimal sana bir şey olur ve onun düşündüğü gibi yüzüğü de fark ederlerse o an ne yapar eder ona ulaşırım ancak. "

"Tamam, anlaştık. Bu kadar sohbet yeter yat artık, dinlenmen gerekli. Bir an önce iyileşip ayağa kalkman lazım beni koruman için. Yakalaman gereken bir hain var." Dedim ve yatmasına yardım edip üzerini örttüm. Dediğimi yapıp gözlerini kapattı. Ben de odadaki refakatçi koltuğuna oturup o uyurken hep yanımda bulundurduğum kitabımı alıp okumak için yerleştim.

******

Hastanede geçen bir haftanın ardından bugün Timur'la birlikte karargâha geçiyoruz. Eve gidip evde dinlenmek yerine benimle birlikte geliyor o da, revirde kalacak. Güvenliğimden emin olmak zorundaymış, hem de bir doktorun yanında olmak da onun için daha güvenliymiş. Ya aniden kötüleşirse ne olurmuş.

Israrlı konuşmaları sonucunda mecburen onayladım onu, o yüzden şimdi odasından eşyalarını topluyorum. O da kalkmasına izin vermediğim için yaramaz bir çocuk gibi oflayarak beni izliyor.

"Sızlanma daha fazla, bak çıkış vermem paşa paşa kalırsın hastanede, kızdırma beni!"

"Bende toplayabilirim Asya, zaten her şeyimle sen ilgilendin." Dedi kızarak ona döndüm. "Ne yani ben hasta olsam sen bana bakmaz mısın? Ben rahatsızken işlerimi bana mı yaptıracaksın?"

"O ne demek Asya, tabi ki bakarım, niye sana yaptırayım. Hiç sana kıyabilir miyim ben?" dedi ama sen böyle yaparsan ben sana daha da çok kapılırım Timur'um.

"O zaman artık konuşmayı bırak, hem ben senin sevgilin değil miyim? Niye dinlenmiyor benim sözüm acaba?"

"Tamam sustum hadi, çıkalım bir an önce buradan." Dedi ve dediğini yapıp söylenmeyi bıraktı. Ben de toplamayı bitirince, çıkıp benim küçük arabamda iki büklüm olmasın diye getirdiğim kendi gibi büyük olan Jeep'ine bindik. Tabii ki onu yan koltuğa oturtup sürücü kısmına kendim geçtim. Bana tereddütlü gözlerde baktı.

"Merak etme sapasağlam buraya kadar getirdiğime göre aynı şekilde de gidebiliriz."

"Yok, onda sorun yok. Sadece arabamı özledim bunu almak için çok çalıştım, şimdi buradayım ama süremiyorum ondan bir hüzünlendim. Anladığım üzere uzun da bir süre sürmeme izin vermeyeceksin." Dedi. Bu erkeklerin hepsi mi aynı olur yani, adam resmen az önce arabasını süremediği için üzüldü.

"Aynen hayatım, bak o konuda çok haklısın." Dedim ve gömleğime takılı olan güneş gözlüğümü gözüme takmadan ona göz kırpmayı unutmadım.

Arabayı çalıştırıp usta bir manevra ile park yerinden çıktım ve yola düştük. Biraz keyiflensin diye güzel de bir şarkı açmıştım. Yolu yarılayınca aniden önümüz bir araba tarafından kesildi, korkuyla Timur'a bakınca silahını torpidodan çıkardığını gördüm...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%