Yeni Üyelik
29.
Bölüm

Bölüm 29

@birbulutkalemi

Merhaba, yeni bölüm sizlerle...

Tiktok ve Instagram'da "birbulutkalemi" hesabından da alıntı ve videoları görebilirsiniz.

 

"Kendin bak istersen geliyorlar." Dedi kaşlarıyla arkamı işaret ederek. Arkamı dönünce Timur, yanında orta yaşlarının sonlarında bir kadın ve Timur'un koluna girmiş bir kız vardı.

Bir dakika ne Timur'un koluna girmiş bir kız mı vardı?

Onlara bakarken sol gözüm seğirmeye başladı, hayır ben bu kadar kıskanç bir insan değilim benim sakin olmam lazım. Tabi sakin olmam gerek yani ne var ki alt tarafı taş gibi bir kız benim, altını çizerim burada benim sevgilimin koluna girmiş yürüyor.

"Ne alaka ya! O kız niye Timur'a o kadar yapışmış öyle!" diye yükseldim birden. İyi ki henüz uzaktalar da sesim onlara kadar gitmiyor. Tabi benim sinirle konuşmamla uzun zamandır sesi çıkmayan Selvi atladı lafa, "Sema o, Yarbay'ın kızı. Tabi gözü de Timur komutanımda ondan hoşlanıyor." Dedi sinsi bir sırıtmayla.

"Selvi! Yok öyle bir şey, komutanım duysa bunu çok kızar sana!" Burak sessizliğini bozup araya girerek, önce Selvi'yi uyardı. Sonra bana dönerek devam etmişti konuşmasına.

"Sen bakma ona, Timur komutanım seninle beraber zaten. Bakmaz senden başkasına." Doğru bakmaz o kesin onu biliyorum da bu kızın da ona bakmayacağı anlamına gelmiyor ki.

İçimden bir ses Selvi'nin haklı olduğunu söylüyor. Yanlarına gidip gitmemekte kararsız kaldım. Şimdi gidip kendimi göstersem Timur'u komik bir duruma düşürmüş olur muyum? Gitmesem de eğer o kız Timur'dan hoşlanıyorsa ortamı boş bulup daha da abartır mı?

Timur bizden tarafa bakıp burada olduğumuzu görünce kıza ve annesi olduğunu düşündüğüm kadına eğilip bir şeyler söyledi sonra da kolunda kızla birlikte bize doğru yürürken kadın da ters istikametteki binaya ilerledi. Yerimde dikleşip kızı süzdüm, sol ayağına basmamaya çalışarak hafif zıplayarak yürüyor.

Timur beni fark edince yüzündeki ciddi ifade gitti, yerini güzel bir gülümseme aldı. Bize yaklaştıklarında tim ayağa kalkacak gibi olduğunda eliyle oturmalarını istediğini belli eden bir işaret yaptı.

Adının Sena olduğunu öğrendiğim kızın oturmasına yardımcı olup benim yanıma geldi. Oturduğum için arkamdan önce sarılıp sonra da eğilip yanağımı öpünce aklımdaki her şey uçup gitti. Yine sadece o ve ben kalmıştık, gözlerimde parıltılarla ben de ona dönüp boynunu öpünce bir öksürük sesi yükseldi. Bu ses o kızdan çıkmıştı. Sanki kendisini hatırlatmasına gerek varmış gibi bir de öksürüyor. Senden hiç hoşlanmadım kızım, gözüm üzerinde!

"Canım, biz de sana gelecektik. Harun Yarbay'ın kızı Sena Hanım, içeri girerken bileğini burktu bastığında çok acıyormuş da sen bir bakar mısın?"

İşte şimdi koluna girme sebebi anlaşıldı ama hala gözüm üzerinde kızım. Ben de hiç sevgilisini kaptıracak göz var mı?

"Tabi canım bakarız." Dedim ve Mehtap'a dönüp konuştum bu sefer, "Röntgen cihazı geldi mi Mehtap?" yeni çıkan fotoğraf makinesine benzer cihazlardan istemiştim, askerler eğitimlerde çok fazla bir yerlerini sakatlıyor her seferinde bir röntgen için hastaneye sevk etmek işlerin aksamasını sağladığı için çözümü bu şekilde bulmuştuk.

"Geldi sabah, ben kurulumunu da yaptırdım getirenlere. Kullanıma hazır şimdi."

Yarbay'ın kızına, "Buyurun ben yardımcı olayım size, gidebiliriz revire." Sözlerimi duyunca suratı düşse de beni yok sayıp Timur'a döndü, "Timur’cum sen yardım eder misin bana. Belki taşıyamaz o beni, düşmek istemiyorum." Dedi.

Timurcum mu? Beni yok saymasını bile görmüyor şu an gözüm, Timur’cum ne be! Ben Timur’cum demiyorum ona!

Timur bana bakıp özür diler gibi başını eğdi hafifçe, güzel demek o da farkında kızın hareketlerinin. Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalışarak yerimden kalktım. Benim kalkmamla Mehtap'ta hareketlenince durdurdum onu.

"Sen otur canım, ben hallederim. Uzun sürmez zaten."

"Ben de geleyim Asya, yardım ederim." Dedi biraz emin olmayarak. Sanırım içeride kıza bir şey yapacağımdan korktu. İçini rahatlatmak için gülümsedim.

"Gerek yok, Timur var, o yardım eder. Olmazsa çağırırım ben seni."

Timur'un yine o kızın kolundan tutup yardım etmesiyle ben de elimle önden yürümelerini göstererek arkalarından gittim. Şaşırtıcı şekilde şimdi de sağ ayağına basmamaya çalışıyor. Ben mi yanlış gördüm diyeceğim ama hayır Timur'un konumu bile değişik.

İşte şimdi anlaşıldı. Bu kız kesin Timur'a yaklaşmak için numara yaptı. Fazla mı film izliyor acaba? Birisi şu kıza bu hareketlerin saçmalığını anlatabilir mi?

Sakin ol kızım, Timur'u düşün ve kendini sakin tut. Revirden içeri girip Muayene odasında sedyeye oturttu Timur onu. Bende yanına gidip , "Ayakkabınızı çıkarıp uzatır mısınız ayağınızı." Diyerek elime eldivenlerimi taktım. Kıza baktığımda bu sefer de yine sol ayağını çıkarmıştı.

"Sağ ayağınız değil miydi? Az önce ona basmamaya çalışıyordunuz, kafanız karıştı herhalde acıdan." Dedim imayla.

Ben böyle söyleyince Timur'un da tek kaşı kalktı, sanırım anladı o da amacını ama bir şey diyemedi.

"Yok, bu ayağım. Niye yanlış olanı açıyım." Deyince bir şey demeden yanına gidip elime alıp burkulabilecek noktalara baskı yaptım ama hanımefendi Timur'u süzerken tepki veremedi hiç. Böylece daha da emin oldum oyun oynadığına.

"Geçti herhalde acısı, bir sürü yere baskı uyguladım ama sesiniz çıkmadı hiç."

"Hayır, acıyor tabii ki sadece dayanabiliyorum. Sen de nasıl doktorsan hiçbir şey anlamıyorsun!" diye utanmadan bir de bana çıkıştı.

Sakin olmaya çalışarak derin bir nefes aldım, gidip masa üzerinde duran röntgen makinesini aldım, "Bacağınızı düzgünce uzatın." Dedim ve dediğimi yapmasıyla birkaç açıdan çekip bilgisayarıma aktarmak için kablosunu taktım.

Açılan görüntülerde hiçbir problem yok, ben bunu zaten biliyorum. Gözümü Timur'a diktim, bana özür diler gibi bakınca kendimi bozmadan yine Sena'ya döndüm.

"Bir sorun yok ama sen çok acıyor diyorsan bir ağrı kesini iğne yapabilirim." Dedim sırıtarak bu sefer de ben.

Kızın gözü bir bana bir Timur'a gelip giderken konuşmasına izin vermeden devam ettim. " Dur hatta kesin yapalım. Yoksa Yarbay'ıma ne deriz yürüyemiyorsun bile Timur olmadan. Sen uzan kalçanı aç ben iğneyi alıp geliyorum."

İğneye boşa ilaç kullanmamak için az tercih ettiğimiz parol alıp yanına gittim. Timur iğne yapılacağı için çıkmıştı odadan. Yapacağım alanı temizleyip çok değil birazcık yaptığı oyunlara bir daha kalkışmasın diye canını acıtarak vurdum.

"Nasıl, elim çok hafif değil mi? Bir kere bana yaptıran bir daha başkasına iğneye gitmez bak, çok şanslısın." Dedim bende yüzümde itici bir sırıtmayla.

"Yaa, öyleymiş gerçekten." Dedi. Ayağa kalkıp üzerini toparlayınca bu sefer gerçekten bacağı aksayarak odadan çıktı.

Yaa Sena Hanım, kime oyun oynadığına dikkat etmen lazım sonra böyle yalanın gerçek olur. Kimse bana burada meslek içi liyakatten falan bahsetmesin yerimde kim olsa aynı şeyi yapar. Biz askeriyede olmasak tepkim çok daha farklı olurdu. O kız, dua etsin babasına.

Camdan yine Timur'un koluna girip uzaklaştığını görünce sakin olmaya çalışarak ben de tekrar çardaklara gitmek için çıktım.

"Asya, iyi misin sen?" dedi Mehtap korkuyla, nasıl iyi olmam ki alt tarafı kızın biri sevgilimden hoşlanıyor.

"Gayet iyiyim canım, o küçük oyuncuya oyununun sonuçları olabileceğini öğrettim."

O sırada Ahmet heyecanla lafa girdi, "Paraları alayım! Size Asya fark eder demiştim." Ne dedi o? Onlar benim üzerimden iddiaya mı girmiş!

Hepsi paraları çıkarıp Ahmet'e verirken, Mehtap'ın da verdiğini gördüm. "Sende mi?" dedim şaşkınla. İşte bunu beklemiyordum hiç.

"Üzgünüm, ben numara yaptığını fark etmemiştim, onlar asker olduğu için fark ettiklerini sandım." Çekingence konuşmasıyla, başımı umutsuzca salladım.

Çalan telefonumla yanlarından ayrıldım, araya hastanede acilde çalışan doktorlardan biriydi.

"Efendim?" dedim şaşırarak ve biraz da merakla çünkü bugün askeriyede olacağımı biliyor olmaları lazım. Durduk yere aramazlar, kötü bir şey yoktur umarım.

"Merhaba Asya, kusura bakma seni de rahatsız ediyorum ama bir konuda yardımını isteyecektim."

"Yok ne rahatsızlığı Hasret, buyur tabi yapabileceğim bir şeyse elbette yardım ederim."

"Askeriyedesin, hastanede değilsin biliyorum ama çok sıkıntıya girmeyeceksen bugünlük yerime bakabilir misin diye soracaktım. Kızım hastalanmışta kime sorduysam müsait değil hiç, son çare seni aradım izinler sıkıntı oluyordur diye ama başka çarem kalmamıştı."

"Yok canım iyi yapmışsın aramakla problem değil ama dediğin gibi kafama göre çıkamam. Sen, beni bir beş dakika bekle Yarbay'la görüşeyim bu konuyu sana öyle dönerim."

"Çok sağ ol Asya. Haber bekliyorum o zaman ben senden."

"Tamam canım, hemen dönerim ben sana."

Şimdi odaya çıkıp sormak istemiyorum. Tekrar o kızı görürsem kendime engel olamam ben. O yüzden telefonumdan Yarbay'ı aradım. Çok beklemeden açılan telefonla direkt konuya girdim.

"Merhaba Yarbay'ım rahatsız etmedim umarım?"

"Yok Asya, söyle bakalım."

"Benim bugün askeriyede olmam lazım biliyorum ama bir arkadaşımın çocuğu rahatsızlanmış yerine bakmam lazım sizin için bir problem olur mu bugün de hastaneye gitsem?"

"Askeriyede işin yoksa git tabi. Zaten en başta konuştuk dengeyi tutturduğun sürece önemli değil."

"Teşekkür ederim Yarbay'ım anlayışınız için, iyi günler dilerim size." Deyip telefonu kapatınca arkadaşıma da mesaj attım bir saate geleceğime dair.

Tekrar çardağa döndüm, "Mehtap, benim hastaneye gitmem lazım, sen idare edebilirsin değil mi?"

"Ederim, ederim de bir sorun yok değil mi burada olman lazımdı normalde."

"Yok benlik bir sorun yok. Bir arkadaşımın yerine bakacağım çocuğu rahatsızlanmış da."

"Tamam o zaman, yarın buraya mı geleceksin?"

"Yok gelemem sanırım hastanede nöbetim var. Anca diğer gün görüşürüz. Buralar sana emanet." Hiç kalkmasına izin vermeden arkadan sarılıp revire geçtim, eşyalarımı alıp çıksam iyi olur.

Çıkmadan önce Timur'a mesaj atayım ama hastaneye gideceğime dair. Bilgisayardan sisteme girişimi yapıp hastanede olacağımın bilgisini de geçince çıkmak için hazırdım artık. Sena'yı muayene etmek için çıkardığım montumu giyip kapıdan çıkacaktım ki Timur'un otoparkta bekle beni diye attığı mesajı gördüm.

Dediğini yapıp arabama yaslanıp onu beklemeye başladım. Geçen on dakikanın ardından da gelmeyince sinirle soludum, zaten kızgınım ona bir de burada beni bekletince iyice sinirlendim. Geciktim de ayrıca biraz daha gelmezse çıkmam lazım!

Beyefendi sonunda göründü, bana doğru yürüyor. Benim sinirimin aksine onun yüzünde sıcak bir gülümseme vardı. Hayır kızım yumuşama, o da farkında o kızın ondan hoşlandığının ama buna rağmen kızın koluna girmesine izin veriyor.

Karşıma gelince uzanıp yanağımı öptü ama hala yüzümü astığımı görünce geri çekilip benimle sanki bir çocukla konuşur gibi sakince konuştu, "Söyle Asya'm, söyle güzelim benim. Ne sıktı senin canını?"

Ben de sanki sormasını beklermiş gibi cevapladım durmadan, "Niye sen almaya gittin o kızı? Bariz bir şekilde belli senden hoşlandığı." Sorumla birlikte yüzündeki gülümseme de arttı. Eğer şu an bu kadar sinirli olmasam durup uzun bir süre o gülüşünü izlerdim eminim.

"Niye gülüyorsun Timur?"

Sinirle söylenmemle bu sefer ciddi olmaya çalışıp elini tamam der gibi salladı ve "Tamam dur gülmüyorum. Kestim gülmeyi." Dedi.

Sonra aklına bir şey gelmiş gibi mutlulukla, "Asya, sen kıskandın mı bu kızı?"

Tabii ki kıskandım, bu da soru mu? Ona cevap vermeyerek kollarımı göğsümde bağlayıp omuzlarımı indirip kaldırdım.

Baktı ben konuşmuyorum, yüzündeki gülümsemeyi silmeye çalıştı ama silinmedi sadece artık küçük bir tebessüm kaldı dudaklarında, ellerini yanaklarıma koyup, "Kıskanmanı gerektirecek bir şey yok ki güzelim."

Konuşmasına gözlerimin içine bakarak ikna etmek ister gibi devam etti. "Yarbay'ın kızı o, Yarbay istediği için mecburen almaya gittim ben onu. E Yarbay git deyince benim gitmemem de..." onun sözlerini bu sefer ben böldüm devam etmesine izin ermeyerek. "Olmaz." Dedim.

Ellerini yanaklarımdan çekti. Elleri artık benim ellerimdeydi, sıkıca tuttu. Gözleri ışıldayarak baktı bana, dudaklarındaki sıcacık gülümseme ve gözlerine güneşi sığdırmış gibi ışıltılarla öyle bir baktı ki bana içim sıcacık oldu. Eğer şimdi bir mitolojide olsaydık Apollon değil de Timur olurdu güneş tanrısı. Gözlerinde öyle bir güneş var.

Benim aklım gülüşüne takılıp konudan yine öyle bir uzaklaştı ki ben neye kızdığımı bile unuttum. Bu da yetmezmiş gibi aklımı daha da başımdan alacak o sözler çıktı dudaklarından, "Aynen, sen ne güzel tamamlıyorsun beni öyle." Duydunuz mu ben onu çok güzel tamamlıyorum diye bağırmak gelse de içimden, dizginledim kendimi.

İçimin coşkusuna rağmen dışımdan büyük bir sakinlikle yanıtladım onu,

"Artık neye ne tepki verip, ne diyebileceğini öğreniyorum az çok."

Biten cümlelerimle derin bir çekip sıkıca sarıldı bana. Sanki şimdiye kadar her şeyi yarımmış da ben gelince tamamlanmış gibi. Hani bazı insanlar vardır samimiyetini o konuşmadan anlarsınız, sıcaklığı sizi kendine çeker ya işte Timur da öyle.

"Ah Asya! Sana hayran olmamak elde değil."

Timur, sen benim sana karşı düşüncelerimin hepsini duysan seni korkutur muyum acaba? Ne ara böylesine içime işledin ki?

"Böyle tatlı tatlı konuşman o kızın sana olan hislerini ve çevirdiği dolapları unutmamı sağlamıyor bilesin!"

"Burada benim sana olan hislerim değil mi önemli olan?"

"Timur beni delirtme kız sana dokunmak için numara yaptı resmen, hem de baya basit bir numara. Ayrıca sen nasıl kandın bu numaraya Allah aşkına kız gelirken sol ayağını, revire giderken sağ sonra muayene ederken tekrar sol ayağını burkmuş gibi yaptı!" dedim sitemle.

"Kanmadım, sadece bir şey diyemedim. Biliyorsun durumu o Yarbay'ın kızı ve Yarbay bana güvenip karısını, kızını emanet etmişken gözümün önünde annesinin de yanında böyle bir şey yaptı. Ne deseydim numara yapma ve uzaklaş benden mi? Elbette bunu diyemeyeceğim için ben de sana getirdim. Seni görsün, sana aşık olduğumu bilsin diye."

Sinsice sırıttım, "İyi yaptın bana getirmekle. Merak etme bir daha öyle bir şey yapabileceğini sanmam." Aklıma iğneden sonra ki hali gelince bir kahkaha daha attım. "Bana boşuna Son Flört Bükücü demiyorlar, ben verdim ona dersini!" dedim gururla

"Ney, Son Flört Bükücü mü? Kim sana öyle diyor ya da daha doğrusu niye öyle diyor?"

Ups yakalandım sanırım bunu sesli söylememem lazımdı.

"Şimdi şöyle, hani sen ilk tanıştığımızda bir kızla flört edecektin ben engel olmuştum ya." Dedim biraz çekingence, çünkü beni tuhaf bulmasını istemiyorum ama bu benim kişiliğim de olduğu için yeri geldikçe saklamıyorum da ona kendimi de gösteriyorum. ilişkilerde insanlar kendi kişiliklerini karşısındaki kişileri tanıdıkça daha rahat ortaya çıkartır, benim durumum da öyle ona alıştıkça asıl ben çıkıyor ortaya. Ha bu ona oyun yapıp kendimi kişiliğimin dışında bir karakterde tanıttığım anlamına gelmiyor tabii ki. Sadece biraz daha baskılayarak davranıyorum farkında olmadan çünkü bazı hareketlerim bana bile tuhaf geliyor.

"Ee?" devam etmemi isteyince mecburen konuştum, "Hah işte ben sana yazarken televizyonda de Son Hava Bükücü vardı onu izliyordum. Ben de senin flörtüne engel olunca öyle birden, neyim ben Son Flört Bükücü falan mı demiş bulundum. Sonra da hoşuma gitti ara ara içimden dedim öyle. Şimdi bu kız da seninle flört etmeye çalışıp bana çarpınca yine aklıma geldi."

Timur şu ana kadar onda duyduğum en gür kahkahasını attı, öyle ki çevrede kim varsa hepsi bize şaşkınlıkla baktı. Normal tabi adam mesleğinin ağırlığından öyle her zaman gülmüyor ki.

"Ah Asya, sen adamın ömrünü uzatırsın. Bugün içimde sana karşı ayrı bir sevgi var. Ben kendimi tutamayıp seni öpmeden sen bin git en iyisi hastaneye. Hadi güzelim."

Dediğini yaptım, uzanıp yanağına küçük bir öpücük kondurup hızlı hareketlerle arabama bindim ve camı açıp son kez uzaktan öpücük attım. Hareketimi görünce alt dudağını dişleri arasına alıp sen iflah olmazsın der gibi kafasını salladı.

Hastaneye gelip arkadaşımın yerine acilde durmam beni fazlaca yoracağa benziyor çünkü burası bugün öyle bir kalabalık ki içeride beş doktor olmamıza rağmen asla kimseye yetemiyoruz.

Bir de saçma sapan şeylerle gelenler var. Az önce kızın biri tırnağı kırıldığı için acile geldi. Çok acımış pansuman gerekir diye düşünmüş daha acil ne olabilirmiş ki! Mesela şey olabilir mi canım benim, üçüncü kattan düşüp kaburgalarının çoğunu kıran beş yaşında bir çocuk.

Mesleğimi seviyorum, hem de çok seviyorum ama bazı insanlar gerçekten meslekten soğutuyor. Şimdi de onlardan birinin yanına gidiyorum işte, elimdeki giriş kâğıdından okuduğuma göre bir aydır beli ağrıyormuş onun için bugün hastaneye gelmiş.

Yüzümde tüm gülümsememle hastanın yanına gittim.

"Merhaba, geçmiş olsun. Ben Doktor Asya Yıldız ne şikâyetiniz vardı?" dedim hiç dosyasını okumamış gibi.

"Benim belim ağrıyor da bir aydır ona geldim." Kafamı anladım der gibi salladım.

"Bir aydır süren ağrı için şimdi geldiğinize göre bugün şiddeti mi arttı ağrının?" dedim sakinlikle durumu anlamaya çalışarak.

"Sen bana laf mı çarpıtıyorsun doktor hanım?" dedim karşımdaki kırklı yaşlarındaki adam alınarak.

"Hayır beyefendi neden size laf çarpıtayım? Bir aydır geçmeyen bel ağrınız için acile gelme sebebiniz anca ağrınız arttığı için olabilir. Yoksa herkes acilin yalnızca acil vakalar için olduğunu, bu tarz uzun ağrılarda polikliniğe gidilmesi gerektiğini bilir. Siz de cahil bir insana benzemiyorsunuz o yüzden ağrınız mı arttı diye sordum." Açıklamamı yaptım. Ve de aynen fark ettiği gibi laf soktum biraz, ne yapayım ama bunaldım. Bunlar yüzünden asıl durumu acil olan hastalara bakmakta zorlanıyoruz. Düşünün yani sırf acile ambulansla gelince önce muayene edilirim diye bazı insanlar başı ağrısa ambulans çağırıyor oysa o arada birisinin durumu gerçekten ağır oluyor ve bunlar yüzünden ambulanslar dolu olduğu için maalesef ki onlara geç müdahale ediliyor ve bazılarını da kaybetmek durumunda kalıyoruz. Artık bunlara dur denilmeli ki insanlar gerçekten hizmet görebilsin hayatta kalma şansları artsın.

Adamın bir aydır beli ağrıyıp acile gelmesi de laf sokmamı hak ettiğini gösteriyor. belki böylece utanır da bir daha yapmaz. biz de insanız bir yerde aynı şimdi olduğu gibi sabrımız taşıyor. Onu hiç konuşturmadan devam ettim konuşmama da, "Ben şimdi size bir ağrı kesici yapmalarını isteyeyim, sonra da size ortopedi için sevk yazayım olur mu?" dedim.

Mecburen kabullendi, elimdeki dosyasına bir ağrı kesici yazıp hemşirelerden birine teslim edince, gözüm saate kaydı çıkış saatim gelmişti.

Gece nöbetçi olan arkadaşım gelip devraldığına dair imza atınca ben de acilden çıkıp kendi odama geçtim. Çıkış saati olduğu için bu kısımlar oldukça sakindi, biraz koltuğa oturup dinlenirken aklıma Timur geldi.

Tamam biz sevgili olduk aynı yerde çalıştığımız ve artık karşılıklı da oturduğumuz için onu hep görsem de daha ilk yemeğimize bile çıkamadığımızı fark ettim.

Bu duruma hemen el atmam lazım, kalkıp burada bıraktığım kıyafetlerimi giydim üzerime ve tekrar askeriyeye doğru yola çıktım. Bir saat önce bugün biraz geç çıkacağını yazmıştı. Ben de gidip onu alıp çıkışta da bir şeyler yeriz diye kendi kendime plan yaptım ama ne yapayım o da katılsın yani bana, kaç hafta oldu biz daha bir akşam yemeği yiyemedik.

Askeriyeye gelip içeri girince yönümü direkt ana binaya çevirdim. Odasına gidecektim ki tam onun bana doğru yürüdüğünü gördüm.

"Asya? Ne yapıyorsun burada hastanede değil miydin sen?"

"Öyleydim de kendimce plan yaptım bizim için o yüzden sana geldim. Çıktı mı görev, işin var mı senin?"

"Yok çıkmadı, işim de en geç bir saate biter." Dedi anlam veremeyerek.

"Göreve gitmediğine göre sonunda çıksak ya artık ilk yemeğimize?"

"Çıkalım, olur." Dedi hiç düşünmeden sonra devam etti konuşmasına, "Ben de onu söylemek istiyordum zaten ne zamandır. Askeriye dışında bir şey yapalım diye."

"Hiç inanasım gelmedi." dedim dedim oyunbaz bir tavırla ona takılarak.

Öyle mi der gibi kaşlarını kaldırıp başını eğdi ve, "Neden ya benimde aklıma geldi de uygun zamanı bekledim sadece." Dedi.

"Bilemeyeceğim artık hiç duymadım senden böyle bir istek. Hep ben söylediğim için öyle düşündüm." Dedim gülüp ona takılarak tabii ki biliyorum işleri yoğun yoksa elbette çıkartır ama bazen de el atmak lazım. İşin varsa fırsat yaratmak da önemli yoksa ötelenir durur.

"Abartma istersen, neden istemeyeyim? Sadece bu ara fazla yoğunum." Dedi kendini savunarak. Kötü hissetmemesi için şakayı kenara bırakıp biraz cilve yaparak, "Tamam, madem benimle yemek yemek istiyorsunuz elbette olur Timur Bey." Dedim

Hemen güldü yüzü, "Evet hanımefendi çok isterim sizinle bir akşam yemeği yemek."

Tek kaşımı kaldırarak, "Bak sen, demek öyle." Bana başıyla onay verip yaklaştı iyice, ben beni öpeceğini sanırken eliyle yanağımdan makas alıp, "Akşam için hazırlan ve beni bekle. İşim bitince alırım seni." Deyip konuşmama bile izin vermeden uzaklaştı.

Banaysa arkasından havalı havalı yürümesini izlemek kaldı...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%