@birbulutkalemi
|
Herkese merhaba, yeni bölüm sizlerle. Lütfen özellikle satır aralarına yorum yapıp, oy vererek destek olmayı unutmayalım ki kitlemiz büyüyebilsin. Gelecek bölümlerden alıntılar, fotoğraflar ve duyurular için Instagram ve Tiktok'ta "birbulutkalemi" kalemi olarak sayfamızı bulabilirsiniz.
Timur'dan "Tek aldığımız doktor o mu sanıyorsunuz? Diğeri de yolda kadını alanlar buraya gelip beni burada bulamayınca ne olacak sanıyorsunuz, yokluğumu fark ettikleri gibi hem çocuğu hem de beni almaya gelecekler. Maho bizi bırakmaz! Oğlu onun her şeyi." Bu sefer orada Ahmet'in yaptığı hamleyi ben yapmak için oturduğum yerden kalktım, yanına gitmemle oturduğu yerde korkuyla geriye sinse de dirseğimle ensesine vurmam ve bayılması arasında saniyeler vardı. Arabayı durdurması için Onur'a seslendim, "Onur arabayı sağa çek, Burak sende karargâhla iletişime geç!" diye emirlerimi sıraladım. "İletişim sağlandı komutanım, buyurun." Diyerek elindeki telefonu bana uzattı. Bu sırada arkamızdaki ambulanstan Yiğit ve Selvi de geldi, neler olduğunu öğrenmek için. "Kıdemli Üsteğmen Timur Karadağ!" Diyerek önce kendimi tanıttım. "Söyle Üsteğmenim, dinliyorum." Diyense Yüzbaşı Fatih Çolak'tı, "Komutanım bahsi geçen şahıs az önce bir doktorun daha esir alınarak mevzu bahis konuma doğru getirildiği bilgisini verdi." Aradan kısa bir sessizlik geçti. "Kim olduğuyla ilgili bir bilgi var mı?" diye sorması üzerine, "İsmi hakkında bilgimiz yok fakat bir kadın olduğunu söyledi." Dedim. Aradan geçen kısa bir sessizlikle, "Üsteğmenim, öncelikle sakin olmanıza ihtiyacım var." Bir terslik var, "Ne oldu komutanım?" dedim merak ve gerginlikle. "Bu sabah Asya Hanımın babası gelerek bir durum bildirdi." "Ne durumu komutanım, Asya iyi mi?" "Dün akşam çıktıkları yemekten dönerken önlerine birisi çıkıp yardım istemiş. Söylediğine göre yardıma ihtiyaçları varmış, Asya ailesine arabada kalmalarını söyleyerek inmiş ve o andan itibaren haber alamamışlar. İlk başta hasta veya yaralı birisine yardım için gittiğini düşündükleri için biraz beklemişler ve en son Asya'dan iyi olduğunu bir işi çıktığını beklemeyip eve dönmelerini içeren bir mesaj alınca dönmüşler, fakat sonra ne kadar ararlarsa arasınlar ulaşamayınca çareyi buraya gelmekte bulmuşlar. Ben hastanelere sorduruyorum, henüz bir haber yok ama sizin mühimmat durumunuz yeterli ise olay yerine geri dönüp bahsi geçen doktorun getirilmesini bekleyin. Doktor o olabilir de olamayabilir de siz her şartta Türk askeri olarak görevinizi layığı ile yapıp o kadını sağ salim buraya getireceksiniz! " Soğukkanlı olmam lazım, orada olan Asya olsa da olmasa da ben zaten geri döneceğim. Ben sakinim, hem henüz bir şey net değil. Derin bir nefes al ve getirilen kişinin kim olduğunu unut. O sadece bu vatan için çalışan emekçi bir doktor. "Emredersiniz komutanım. İlk operasyon sessizce halledildiği için mühimmat sıkıntımız yok hemen geri dönüyoruz." "Anlaşıldı asker, Allah yardımcınız olsun!" dedi tam kapatmak üzereydi ki "Komutanım!" diyerek engel oldum. "Söyle asker!" dedi. Güçlü tutmaya çalıştığım sesimle, "Haber alırsanız bizi de bilgilendirir misiniz?" dedim. "Tamam, bilgi geçeriz." Dedi ve iletişimimiz kesildi. Merakla bana bakan timime döndüm. "Kaçırılan doktorun Asya olma ihtimali var. O olsa da olmasa da bir şey fark etmez. Oraya dönüp o kadını kurtaracağız!" Dedim sesimin titremesini önlemeye çalışarak. "Şimdi biriniz şu iti iyice bağlasın, Yiğit bunun uyanmasını önleyecek bir şeyler var mı yanında?" sorumla birlikte bu araçta bıraktığı çantasını alarak içini biraz karıştırınca elinde bir ampulü tuttu sırıtarak, "Komutanım bunu ona verirsek en az bir gün uyur bu." Dedi. "Tamam, sen yap onu işimize engel olmasın." Beni onaylayıp bir şırıngaya elindeki ilacı çekerek vurdu ve her ihtimale karşı iyice bağlayarak ki buna ağzı da dahil aracın bir köşesine kelepçeledi. "Evet, henüz kaçırılan kadın getirildi mi bilmiyoruz. O sebeple yine aynı yere kadar arabayla gidip temkinli ilerleyeceğiz. Türkiye'den kaçırdılarsa bu yoldan başka geçebilecekleri yolları yok. Bu iyi şimdiye kadar kimsenin gelmemesi bizim avantajımız. Gittiğimizde onlar gibi giyinip gelmelerini bekleyip sayılarına göre müdahale edeceğiz. Plan yapacak vakit yok herkes dikkatli olacak! Anlaşıldı mı?" "Yiğit ve Selvi siz çocuğu güvenle götürmekle sorumlusunuz!" dedim ısrar istemeyen bir tonda. "Emredersiniz komutanım!" aldığım karşılıkla yerime oturdum. Arabanın hareketlenmesi ve tekrar o eve gelmemiz sadece beş dakika sürdü. Aklımın bir köşesinde o kadının Asya olma ihtimali ne kadar istemesemde zihnime işkence edip durdu. Sanırım bu o kadını görene ya da Asya'nın iyi olduğunu duyana kadar da devam edecek. Gerginlikle gözlerimi askerlerimde gezdirdim. Hepsinin yüzünde en az benim kadar endişe hâkim olsa da kim olduklarının, dahası ne olduklarının farkında olarak bir Türk askerine yaraşır şekilde hareket ediyorlardı. "Burak, kamera sistemine sızabilir misin hala aktif mi?" "Hemen kontrol ediyorum komutanım." Dedi ve kenardaki laptopu eline aldı, kısa bir uğraştan sonra, "Komutanım bizim bıraktığımız gibi henüz kimse gelmemiş." Dedi. "Pekâlâ, plan basit! Tansu sen biliyorsun ne yapacağını kaybol." "Emredersiniz komutanım!" dedi ve silahını alarak tıpkı dediğim gibi kayboldu. "Biz de etrafı toparlayıp, leşlerini bir odaya atıp onlar gibi giyineceğiz. Hadi herkes iş başına, acele edin! Tansu gözün yolda olsun gelen giden olursa haber ver, hazırlıksız yakalanmayalım." "Tamam komutanım." Tansu'nun onayıyla birlikte bizde hızlıca etrafı toparlayıp üzerimizi değiştirdik. Tıpkı onların düzeni gibi Onur ve Furkan kapıya geçince biz de kalabalık gözüksün diye bahçeye dağıldık. Şimdi tek yapmamız gereken beklemek. "Burak, bir gözün de telefonda olsun aslanım, haber gelecek." "Emredersiniz komutanım." Yerimizi alıp dikkatle beklerken kulaklığımdan Tansu'nun sesi duyuldu, "Komutanım yaklaşan siyah minibüs var, onlar olma ihtimali yüksek. Yaklaştılar size dikkatli olun!" Benimle birlikte timdekilerde yerlerinde dikleşip arabanın gelmesini beklediler. Geçen birkaç dakikanın ardından kapıya yaklaşan araba durdu. Açılan camdan, "Yusuf geldi mi?" diye sorunca planladığımız gibi Onur, "Geldi, içeride uyuyor rahatsız edilmek istemediğini söyledi. Siz gelince içeri almamız için bilgi verdi." Dedi. "Şerefsiz herif, Maho'ya yaklaştı ya iyice havalandı tabi!" diye sinirle konuştu. "Aç kapıyı!" diye sinirini ondan çıkarmak ister gibi bağırdı. Onur'un açtığı kapıdan içeri girince arabayı kenara park edip indi, bana ve yanımda duran Ahmet'e bakarak eliyle yanına çağırdı. "Kadın arabada dikkat çekmemek için yalnız almak zorunda kaldım. Daha fazla uğraştırmayın beni, alın arabadan şunu! Canıma tak etti getirene kadar, en sonunda çarptım bir tane bayıldı." Dedi. Daha fazla kendime hâkim olmayıp suratına tüm gücümle bir tane yumruk attım. Önce arkasındaki arabaya çarptı sonra ise yere düştü. Ahmet'e dönüp "İcabına bak şunun, bende doktora bakacağım." Diyerek açık bıraktığı kapıdan siyah minibüsün içine girdim. Koltukta kafasında bir kumaş geçirilmiş elleri arkasından bağlı iki büklüm olmuş yatıyordu. Vücudunun titremesi uyanık olduğunu gösterirken elimi başına atınca hissedip korkuyla geri çekildi. "Sakin ol, Türk askeriyim ben. Sadece yardım etmek için buradayım. Şimdi yavaşça kafandakini çıkartacağım tamam mı" dedim. Titreyen elimle tekrar uzandım başındaki kumaşa ve yavaşça canını yakmamaya gayret ederek çıkardım. Gördüğüm sarı saçlar derin bir nefes aldırsa da içim bu kez ayrı bir endişe ile oldu. Karşımdaki kadın Asya değildi ama madem burada değil Asya nerede? Önce ağzındaki bezi çıkarıp sonra da ellerini çözdüm. Hala korkuyla bize bakınca boynumdaki künyeyi gösterdim. Gözler görülür şekilde rahatlayıp ağlamaya başladı. "Sakin olun hanımefendi kurtuldunuz, güvendesiniz artık." Dedim. "Bana kişisel bilgilerinizi vermeniz lazım, yapabilecek misiniz?" Başını sallayıp derin derin nefes almaya başladı, arkamdan uzatılan su şişesini alıp ona verdim. Biraz içip kendine geldikten sonra, "Ben Zeynep Öz, yeni atanmıştım buraya. Hastaneye evrak götürüp ev bakmak için bir emlak ofisine gittim. Sonra gözlerimi yolda o adamın arabasında açtım. Nasıl oldu bilmiyorum." Dedi. "Daha önce emlakçı ile bir iletişiminiz oldu mu?" "Evet, gelmeden önce arayıp doktor olduğumdan ve hastane yakınlarında ev aradığımdan bahsetmiştim." Dedi. "Tamam, siz sakin olun artık birazdan yola çıkacağız." Beni onaylaması ile yine karargâhı arayıp durumu anlattım. Asya'dan hala haber olmaması canımı sıksa da buradan yapacağım bir şey olmadığı için dönmeyi beklemem gerekli.
Asya'dan Minibüse yaklaşmamla acıyla inleyen bir kadının sesi doldu kulaklarıma, hemen yanımda bekleyen kocasına döndüm, "Doktorunuza haber verdiniz mi?" diye sordum. "Aradım ama yıllık izne çıktığını söylediler, diğer doktorda ameliyattaymış siz gelene kadar çıkar dediler." Kadına yaklaşıp eteğini kaldırıp açıklığına baktım, henüz daha tahmini olarak açılması 2-3 cm anca vardı. Hastaneye gidebiliriz henüz zamanımız var güzel. "Ambulansı aradın mı?" "Aradım ama çok yoğun, gelmesi uzun sürer dediler. O yüzden böyle deli gibi koşup yardım aradım." dedi çaresizlikle. İşte keyfi olarak çağırılan ambulanslar böyle zor durumdaki hastaları mağdur etmekten başka bir işe yaramıyor. "Tamam, önce sakin olacağız anladın mı beni?" "Tamam, tamam sakinim doktor hanım!" dese de hala titreyen elleri ne kadar gergin olduğunun göstergesi. Ben adamı sakinleştirmeye çalışırken nefes nefese ıkınıp duran kadına döndüm. "Sakin ol ve ıkınmayı bırak tamam mı?" hala derin nefes alırken bana baktı. "Bak ben Doktor Asya, senden bebeğin ve senin sağlığın için dediklerimi harfiyen uygulamanı istiyorum tamam mı?" Endişeli anne doktor olduğumu duyunca biraz sakinleşse de sancı gelmesiyle elini koluma uzatıp sımsıkı kavradı. "Ne olur yardım et! Bebeğime bir şey olmasın! Korkuyorum!" dedi. "Sakin ol, hiçbir şey olmayacak. Şimdilik her şey yolunda dediklerime uyarsan ikiniz de iyi olursunuz." Genel cerrahi olsam da staj zamanlarında kadın doğumda bir iki doğuma girdim. Bunu yapabilirim en azından hastaneye gidene kadar yardımcı olsam yeterli. "Bak beni dinle, sürekli ıkınmak seni sadece yorar. Sen düzenli nefes alıp vermeye çalış kasılman oldukça ama şimdi ıkınman için erken, açılman henüz çok az! Anladın mı beni?" "Anladım, tamam!" diye bağırması kasılmalarının tekrar başladığına işaret. Kolumdaki saatten süre tuttum ki sıklığını kontrol edebileyim. Acısına odaklanmaması için konuşturmaya çalıştım. "Adın ne?" "Medine!" dedi zorlukla, kocasına dönüp konuştum, "Tekrar ara ambulansı durumu anlat acil gelmeleri gerektiğini söyle. Devlet hastanesinden Asya Yıldız'da burada diye ekle." Elini cebine atıp telefonunu çıkararak uzaklaştı. "Kız mı olacak erkek mi Medine?" diye sordum sancıları azalan rahat nefes alan kadına. "Bilmiyoruz, göstermedi hiç." "Desene nazlı olacak baya." "Ahh! Öyle!" Dedi tekrar gelen sancılarla. Önüme bir telefon uzatıldı, "Doktor hanım seni istediler!" dedi. "Doktor Asya Yıldız." Dedim karşımdaki kişiye kendimi tanıtarak. "Doktor hanım ambulans birazdan yola çıkacak ama kadın doğum uzmanımızın ameliyatında işler biraz ters gitmiş, doktor bey ameliyatın uzayacağını söyledi. Sizin tecrübeniz var mı diye sormamı istedi." "Staj zamanlarında bir iki doğuma katıldım, tecrübem var ama ters bir durumda müdahale edemem." "Asya Hanım ben Kaan Öz kadın hastalıkları ve doğum doktoru, ameliyata kısa bir ara vermek zorunda kaldık. Şimdi en az 4 saat sürecek bir ameliyata gireceğim, o zamana kadar idare edebilir misiniz?" "Henüz açılası 2-3 cm civarında ve hastanın ilk gebeliği idare edebiliriz." "Tamam, ara ara haberleşelim ben bir asistanımı sizden haber getirmesi için bilgilendireceğim. Hastanede görüşürüz." "Tamam Kaan Bey, haberleşiriz." Dedim ve telefonu tekrar eşine verdim. Tekrar kadına dönüp biraz onunla konuşurken aklıma babamlar gelince telefonumu kabanımın cebinden çıkarıp hemen beklememeleri için mesaj attım. Sonradan aklıma gelince uzun sürebilir yazacaktım ki şarjımın bitmesiyle telefonumda kapandı. Neyse meraklanmazlar artık. Ambulans sesleriyle belli etmesem de rahatladım, ters bir durumda hastanede olmak her şartta iyidir. Ambulans bizi devlet hastanesine bağlı olan ama başka bir konumdaki yere götürdü, hızla araçtan inip odaya aldık anne adayı Medine'yi, gelene kadar açıklığı biraz daha artmış kasılmaları ise sıklaşmıştı. Yanımızda damar yolu açan hemşireye dönüp, "Kaan Beyden haber var mı?" diye sordum. Yüzüme sıkıntılı bir ifadeyle bakıp cevapladı beni. "Kitle biraz tehlikeli bir bölgede rahmi almadan kurtarabilirim belki diye çalışıyor, hastanın yaşı küçük. O yüzden daha da uzayabilir." Hasta için üzüldüm elbette ama bir doğum yaptıralı çok zaman geçtiği için biraz endişeliydim de umarım bir sorun çıkmaz. "Nöbetçi doktorların alanı ne?" diye sordum belki yardım alabilirim diye. "Burası küçük bir hastane olduğu için iki doktor kalıyor nöbete teki şimdi ameliyattaki doktor diğeri de ortopedi uzamanı acile gelenlerle ilgileniyor olduğu kadar." "Anladım, bana kıyafet ayarlayabilme şansınız var mı? Doğuma ben gireceğim gibi görünüyor." "Hemen hallediyorum." Dedi gülümseyerek çıktı. Bende biraz daha Medine ile konuştum ve hemşirenin kıyafetleri getirmesiyle üzerimi değiştirip tekrar yanına döndüm. Uzman olmadığım bir alan olduğu için gergindim ve yanından bir dakika bile ayrılmak istemiyorum bir şey olabilme ihtimaline karşı. Bu arada gece yerini gündüze bırakmış saat 11.00 olmuştu. Son kez Medine'yi kontrol edip açıklığın 8 cm olduğunu görünce ben de hazırlanmaya başladım psikolojik olarak. Yanımda bekleyen hemşireye dönüp, "Açıklık 8 cm olmuş doğumhaneye gidelim artık." Beni onayladıktan sonra koridora çıktı ve hasta bakıcıları çağırıp Medine'yi aşağıya doğumhaneye aldılar. Bende Kaan Beyin yanına gidip durum hakkında bilgi verdim ve onun da tahmini bir iki saatlik işi kaldığını öğrenince mutlu oldum. İşin bitirir bitirmez yanıma gelecek. Doğumhaneye gitmem ve sadece Medine'ye odaklanmam bizim için iyi olsa da bu hengâmede aileme haber vermek aklıma gelmediği için işlerin karışması elbette kötü oldu ama ben bunu şu an bilmediğim için onlara yaşattığım korkudan haberim yoktu. Çatalda uzanan kadının açıklığı 10 cm olunca gelen her sancıda ıkınması bana yardımcı olurken elbette onun çektiği acıya şahit olmak da beni korkutmadı desem yalan olur. Aradan geçen zamandan dolayı ne kadar acı veren bir eylem olduğunu unutmuşum. "Hadi kızım biraz daha dayan! Bak şu an kafasını görüyorum, az kaldı! Çok az kaldı!" diye konuşup sakinleştirmeyi de unutmuyorum. "Ahh! Çok acıyor!" diye bağırması, yanında bulunan eşinin elini koparacak kadar sıkması ama tüm o çektiği acıya rağmen umutla bakan gözleri... Anlatılmayacak bir ortamdayım şimdi. "Güzel şeyler düşün annesi, şimdi buranda çıkıp evinize gideceksiniz, onun o mis kokusunu içine çekeceksin onlara odaklan ve ıkın şimdi, hadi tüm gücünle!" dedim ve son kez ıkınmasıyla birlikte ellerimde dünyaya merhaba diyen küçük bir bey vardı. "Klemp!" dedim ve elime uzatılan aletle kordon bağını tutturup kestim. Bebeği hemşirelerden önce annenin göğsüne koyup ten temasını da sağladım. Bu arada doğumhaneye Kaan Bey girdi. "Ah bana gerek kalmamış, küçüğümüz gelmiş bile!" dedi neşeyle. "Olmaz olur mu hiç? Lütfen siz devam edin eş henüz içeride." Dedim. Aldığım onayla birlikte heyecandan titreyen bacaklarımla steril alandan uzaklaştım. Henüz doğumhane kısmından çıkmadan güzelce temizlenip giyinme alanında kendi kıyafetlerimi giyince dışarı çıktım. Önce bir bardak kahve alıp sonra da evime gitmek istiyorum. Koridora adım atmamla üzerinde askeri üniformalarla sağa sola gidip gelen Timur'u görmem aynı anda oldu. Kapı sesini duyar duymaz kafasını çevirip beni görmesiyle hızla yanıma gelip sıkıca sarıldı bana. "Asya aklım çıktı! Niye haber vermiyorsun!" diye endişeyle konuştu. Şimdi düşününce dün akşam girdiğim bu hastaneden şimdi öğleden sonra yeni çıkıyordum, merak etmeleri normal. "Mesaj attım ama devamını yazamadan şarjım bitti. Durum da biraz acil olunca hiç aklıma gelmedi ki." Hala beni sıkıca sarıyor, şiddetle inip kalkan göğsü endişesini gözle görülür kılıyordu. Biraz ondan uzaklaşıp ellerimi yanaklarına koydum, "Sakin ol, iyiyim ben endişelenmene gerek yok. Sadece bir kadına doğum yaptırdım." Normalde her zaman yapıyormuşum gibi. "Bir doktorun kaçırıldığı haberini aldık görevdeyken, o ara babanlarda sana ulaşamadıkları için karargâha gitmişler, Yüzbaşı söyleyince sen sandık! Aklım çıktı Asya! Sana bir şey yaptılar sandım." İşte bu şu an ki halinin açıklaması olabilir. Canım benim nasıl korkmuş. Uzanıp dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum. İkna etmek için ellerimi yanaklarına yaslayıp tam gözlerinin içine bakarak, "Sakin ol, geçti iyiyim ben. Buradayım, yanındayım." dedim ve daha sonra aklıma gelen şeyle" Hii kesin annemler de çok merak etti! Timur telefonunu versene bir arayım." Telaşlı halimi bu sefer o sakinleştirdi. "İş yerinde bir sorun çıkmış sanırım inan endişeden ne olduğunu sormak bile aklıma gelmedi, sonra senden haber alınca biletleri de bugüne aldıkları için istemeseler de gittiler. Onları bindirip buraya geldim ben. Uçaktalar şimdi indikleri zaman arayacaklar." "Çok teşekkür ederim Timur, ilgilendin o kadar." "Lafı mı olur Asya, hadi gel gidelim artık geç kalacağız." Dedi beni kolunun altına alıp yarı sarılır şekilde hastanenin koridorlarında yürürken. "Nereye geç kalacağız?" "Sürpriz, senin için izin aldım. Gitmemiz gereken bir yer var." Kolunun altından çıkıp önüne geçtim. "Timur, nereye gideceğiz?" dedim merakla nazlı nazlı ama o beni takmayıp tekrar kolunun altına alarak yürüttü. "Önce eve gidip üzerimizi değiştireceğiz." "Sonra?" dedim heyecanla yerimde hafifçe ona bakarak zıplarken. "Sonrası yok, sürpriz dedim ya!"
|
0% |