Yeni Üyelik
36.
Bölüm

Bölüm 36

@birbulutkalemi

Herkese merhaba, yeni bölüm sizlerle.

Lütfen özellikle satır aralarına yorum yapıp, oy vererek destek olmayı unutmayalım ki kitlemiz büyüyebilsin.

Gelecek bölümlerden alıntılar, fotoğraflar ve duyurular için Instagram ve Tiktok'ta "birbulutkalemi" kalemi olarak sayfamızı bulabilirsiniz.

Bazen hayat hiç beklemediğin anda olan bir olayla tüm yaşamınızın değişmesidir. Benim tozpembe olan, tek derdimin arkadaşlarımdan yediğim kazıkların olması ya da almak istediğim bir kıyafetin bedeninin kalmamış olmasıyken Urfa'ya gelmemle aslında tüm o dertlerin ne kadar küçük şeyler olduğunu öğrendim.

Herkesin derdi kendine büyük gelirken benimkiler de bana aşılmaz gibi geliyordu o zamanlar. Ben bilmiyormuşum ama asıl dert tasa buradaymış. Yalanlarla kandırılıp dağa çıkarılan bir gencin yine aynı yalandan umutlarla kandırılmasıyla kendisini bir sokakta patlatmasıymış asıl büyük dert.

Tek kendine yapsa yine iyi, hadi kendi düşen alamaz der yüreğimizi ferahlatmaya çalışırız, çünkü insanız. En acımasız katil bile cinayetinin üzerinden biraz zaman geçtikten sonra vicdanını susturmak için kendince haklı sebepler bulur.

Bense gözümdeki o gözlükleri, burada her anı ölümle burun buruna geçen adamlar ve kadınları tanıyınca çıkarmaya başlamıştım. Fakat asıl indirdiğim an tam şu anda karşımda elleriyle bombadan dolayı parçalanmış çocuğunun bedenini toparlamaya çalışan anneyle oldu. Hayatın bana bu yaşıma kadar göstermediği yüzü şimdi açıkça karşımda dururken benim de başka çarem kalmadı. Gerçeklerle yüzleşme vaktim gelmiş.

Olaydan 24 saat önce

"Çok teşekkür ederim Timur, harika bir tatil geçirdim." Dedim karşımda en aydınlık gülümsemesiyle bana bakan adama. O rüya gibi tatilimiz maalesef ki hastaneden aranmam üzerine sadece bir gün sürebildi. İkimizin de işleri hayat kurtarmakken birbirimizi anlamamız kaçınılmaz bir şey. Yöntemler farklı olsa da amaç aynı, o sebeple anlayışla karşılayan Timur arabayla gelmeyi bile vakit kaybı olarak görürken en hızlı yöntem olan uçakla döndük. Onun arabasını daha sonra bir arkadaşı getirecekmiş.

Normalde bir hafta sonra ameliyat olması gereken bir hastamın kan değerlerinin sürekli değişmesi sebebiyle aranmamla döndüğüm evimde, hastamın kan değerlerinin stabil olmasını bekliyoruz. Düzelir düzelmez de hemen ameliyatına gireceğim. Şimdi dinlenmek için evde olsam da sürekli hastaneyi arayıp durumu kontrol etmeyi de ihmal etmiyorum.

Henüz izni bitmeyen Timur ise kendi evine geçmek yerine benim peşimde dolanıp durdu. Önce indiğimiz anda hastaneye gelirken şimdi de benim evime gelmiş koltuğuma oturmuştu.

"Benim için de harika bir tatildi, ara ara yapalım bunu güzelim."

Göğsüne yasladığım başımı kaldırıp yanağına küçük bir öpücük kondurdum. "Çok acıktım ben, şimdi gidip bize güzel bir yemek hazırlayayım sen de o bahsettiğin dosya işlerini hallet istersen. Yukarıda bilgisayarım var, yazıcı lazım olursa o da var sen halledersin."

"Yardım edeyim ben de sana, sonra halledebilirim onları." dese de izin vermedim. Bu sefer dudaklarına küçük bir öpücük kondurup titreyen vücudumla geri çekildim. Sanki o birleşmeden sonra her öpücüğün sonu öyle bitecekmiş gibi bir tutkuyla dolan bedenim şu sıralar beni oldukça zorluyor. Onun kararan bakışlarından yalnız olmadığımı anlamaksa bir miktar da olsa iyi hissettiriyor.

"Gerek yok. Sen git işlerine bak, ben de bize güzelce bir şeyler hazırlayayım. Hem yoksa sen bana güvenmiyor musun yemek yapmaz mıyım ben?" dedim işe biraz munzurluk katarak.

"Eh biraz emin olmadım, henüz yaptığınız yemekleri yeme şerefine nail olmadığım için Asya Hanım." dedi küçük oyunumu devam ettirerek.

"O zaman şanslı gününüzdesiniz sevgilim bey! Bugün o şerefe nail olacaksınız."

"Olalım bakalım." Dedi keyifle ve benim mutfağa geçmemi izledi. Ardımdan duyduğum adım seslerindense onun yukarı çalışma odama geçtiğini anladım. Her an hastaneden aranabileceğim için şimdi en mantıklı ve hızı olan yemeği yapsam iyi olur. En iyisi fırında tavuk, yanına da güzel bir pilav yaparım mis gibi olur. Şu ameliyat bir geçsin çok daha güzel bir masa hazırlayıp teşekkürümü ederim Timur'a elbette.

Hızlıca sosladığım tavuklar fırında pişerken ben de biraz ameliyat hakkında çalışsam iyi olur. Tatil dönüşü uçaktan iner inmez hastaneye gidip hem hastayı kontrol edip hem de yanıma aldığım dosyayı açıp önüme aldım. Bir gözüm fırında diğeri dosyada çalışırken kendimi fazla kaptırmış olmalıyım ki fırından çıkan dumanları anca tüm mutfağı kapladığı anda gördüm.

Hızla yerimden kalkıp fırının düğmesine basıp kapatınca tüm camları açtım, bir yandan elimle dumanları sözde dışarı çıkarmaya çalışırken diğer yandan da kendime söyleniyorum. Aferin yani bana kırk yılın başı Timur'a yemek hazırlayacağım tuttu onda da yemeği yaktım.

Sanırım çok ses yapmış olacağım ki Timur hızla aşağı indi ama beni elimde mutfak havlusu dumanlarla savaşırken görmeyi beklemiyor olacak ki hızla yanıma koştu.

"Asya ne yapıyorsun?" sorduğu soru dünyanın en saçma sorusuymuş gibi birazda kendime olan sinirimle sesim yükseldi, "Görmüyor musun Timur, dumanları çıkarmaya çalışıyorum!" dedim.

Şaşkınlıkla bana bakıp, "Onu görüyorum tabi ama ne oldu da her taraf duman oldu ne yaktın?" dedi endişeyle. Ben kızarken bile hâlâ beni düşünmesi yaptığım gereksiz yükselişten anında pişman olmamı sağladı.

Mırıltıyla konuştum, "Ya Timur ben ameliyata çalışırken tavukları fırında unuttum yandı hepsi." Dedim üzgünce bir yandan fırındaki tavukları çıkarırken.

Hızla bana koşup, "Dur bırak onu yanacaksın şimdi!" dese de onu dinlemeyip çıkarıp tezgâha bıraktım tepsiyi.

"Aldım aldım bir şey yok! Sakin olalım tamam mı!" desem de pek etki etmedi, elimdekileri bıraktırıp kendine çekip sıkıca sarıldı bana. "Canıma kastın mı var Asya! Sana bir şey oldu diye korktum!" dedi.

"İyiyim yok bir şeyim, çık sen işlerini hallet hadi. Kendime sinirlendim ben ondan bu gürültü, bir şey yok. Yalnız bırak sen beni, ben biraz kendime kızıp yemek için sipariş vereyim sonra yeriz." Dedim onu neredeyse mutfaktan kovarak. Her ne kadar benim için endişelenmiş olsa da sinirimden nasiplenmemek için olsa gerek ki ellerini teslim olur gibi havaya kaldırıp, "Tamam, çıkıyorum ben ama yardım için kalabilirim istersen." dedi fakat bakışlarımdan olsa gerek ki kafasını sallayıp geldiği gibi geri gitti.

Yapacağım bir şey olmadığı için bende mecburen mutfağın camlarını açık bırakıp dosyalarımı da toparlayıp kapsını çekip çıktım ve genelde çalıştığım için yemek yapmaya vaktim olmadığı zamanlarda sipariş verdiğim yerden ikimiz için yemek siparişi verdim.

Gelen yemeklerle Timur'a seslendim, "Timur gel hadi, geldi yemekler." Somurtarak oturup onu beklemeye başladım. Yanıma gelen Timur'un gülen yüzü beni görünce soldu, "Asya, ne oldu güzelim, niye suratın asıldı?" dedi endişeyle.

"Şuna baksana sana yemek yapacaktım sözde dosyaya dalıp yaktım, bir de sana takılıyordum yemeğim beğenmez misin diye. Yemek yok ki ortada."

"Güzelim sen takılma bunlara hiç, ben sanki seni yemek yapıyorsun diye mi sevdim. Gerek yok ben sana yaparım emek." Dedi. İçimi rahatlamak için söylese de kızgınlıkla elimi karnına vurdum.

"Abartma Timur! Tabii ki yemek yapmayı biliyorum, kaç yıldır yalnız aşıyorum sadece dosyaya dalıp unuttum! Beni kızdırma da ye yemeğini hadi." Dedim. Hırsla önümdeki lahmacunu ısırırken, halime gülüp önce yanağıma kocaman sulu bir öpücük bıraktı sonraysa beni taklit edip o da yemeye başladı.

Yediğimiz yemek çalan telefonumla bölündü. "Hocam, değerler düzeldi iki saattir de aynı şekilde devam ediyor. Ben ameliyathaneyi hazırlatıyorum siz de hemen gelseniz iyi olur."

"Tamam, ben şimdi çıkıyorum yola yarım saate orada olurum."

"Tamam hocam, görüşürüz."

Kapanan telefonla Timur'a döndüm, "Canım beklediğim haber geldi. Ben çıkıyorum, ameliyat tüm gece sürer. Komplikasyon gelişmezse sabaha karşı anca biter. Sen kal istersen burada, yarın zaten hastanede kalmam gerek akşam evde görüşürüz."

"Tamam güzelim, yarın haberleşiriz çıkışta almaya gelirdim ama yukarıdayken mesaj geldi benim de karargaha gitmem lazım."

"Sorun değil Timur, ikimizin işinin de gecesi gündüzü yok biliyorum, böyle şeyleri takma kafana, sadece beni habersiz bırakma yeter."

Konuşmamızdan sonra hazırlanmam ve hastaneye gelmem arasında tam da yarım saat vardı. Hastaneye gelir gelmez girdiğim ameliyat tam olarak sekiz saat kırk iki dakika sürdü ve ben çıktığım anda odama geçip iki kişilik koltuğa nasıl yığıldıysam uyuyup kalmışım. Şimdi ise vizite çıkıp kontrollerimi yapmış, hastaneden çıkmak için odama gidiyordum. Önümü hastaneden bir hemşire kesip, "Hocam bunu size Kerem hoca bıraktı, normalde kendisi verecekmiş ama acil çıkması gerekmiş. Mutlaka beklediğini de iletmemi söyledi."

Elindeki zarfı aldım, "Çok teşekkür ederim canım. Ben çıkıyorum şimdi bir şey var mı?" diye sormayı da ihmal etmedim.

"Yok hocam, iyi günler"

"Teşekkür ederim, kolay gelsin size de. Bir aksilik olursa aramayı unutmayın olur mu?"

"Tamam hocam." Deyip uzaklaştı benden. Bende bu sırada odama geçip giyindikten sonra dışarı çıktım. Davet edildiğim düğün bir hafta sonraydı ve ne yazık ki giyecek hiçbir şeyim yok! Ciddi anlamda yok, o tarz kıyafetlerimin hepsini askeriyede kalıyorum diye ailemin evine göndermiştim. Şimdi gidip alışveriş yapmam lazım. Acaba Timur da benimle gelir mi? En iyisi arayıp sormak.

"Efendim güzelim?" diye açtı telefonu Timur.

"Canım, ben şimdi hastaneden çıktım da doktor arkadaşlardan birisi düğününe davet etti, acaba bana eşlik edebilir misin diye sormak istedim."

"Güzelim ben sana elbette eşlik ederim de görev çıkabilir biliyorsun."

"Tamam, görev çıkarsa tabii ki gelmezsin ama onun dışında geleceksin, ben şimdi çarşıya uğrayıp kendime kıyafet bakacağım. Tek boş günüm bugün, sonra vaktim olmaz, akşam evde görüşürüz olur mu?" dedim biraz da emrivaki yaparak ama ne yapayım o düğünü yalnız gidip orada sıkıntıdan patlamayı istemem.

"Olur güzelim dikkat et. Ben de toplantıya gireceğim şimdi."

"Tamam ederim."

Kapattığım telefonumla arabamdan inip caddede dolaşmaya başladım. Alışveriş yapmayı sevsem de bugün içimde değişik bir his var, o yüzden çok dolaşmak kıyafet denemek istemiyorum, vitrinlere bakıp hoşuma giden bir şey olursa girip denemek daha iyi bir fikir gibi geldi.

Yaptığım uzun yürüyüş sonrası en sonunda beğendiğim bir elbise buldum. Siyah asimetrik kesim ip askılı güzel bir elbiseydi, hem düğün için ideal hem de her kadının dolabında olması gereken türden bir elbiseydi. İçeri girip denesem iyi olur, üzerimde de güzel olursa bunu alır çıkarım.

İçeri giremeden yanıma daha önce baktığım küçük hastalarımdan birisi geldi, "Doktor abla beni hatırladın mı?" diye sordu. Ardından annesi bağırıp "Oğlum gel buraya rahatsız etme doktor hanımı." Dese de problem değil der gibi gülümseyerek baktım ona kolumun altındaki oğluyla, sonraysa önce yüksek bir ses duydum ve ardından bedenlerimiz şiddetle yere savruldu...

Kulaklarımdaki çınlamalar, bacaklarıma batan küçük cam parçaları, insanların telaşla bağırarak koşması, etrafı kaplayan yanık kokusu ve sis... Dünyada cehennemi tarif edecek olsam buna benzer şeyler anlatacakken şimdi buna canlı canlı şahit olmak kanımı dondurdu.

Elimi başıma atıp tek kulağımı kapatarak çınlamasını durdurmaya çalışırken bir yandan da çevreye bakıyordum. Tüm o doktor soğukluğumu an itibariyle kaybetmiş, panikle ne yapacağımı bilemeyerek öylece durup izliyorum. Çok geçmiyor ki kulaklarıma farklı farklı sesler doluyor kimi, "Anne!" diye bağırırken kimiyse, "Kızım!" diye bağırıyor. Bir diğeri, "Yardım edin! Kimse yok mu?" derken öbürü, "Gitti dağ gibi oğlum gitti! Elleriniz kırılsın inşallah!" diyordu. Hala şokla sadece hızlı nefes alıp verirken birisi "Yardım edin! Doktor çağırın, bebeğim çok küçük lütfen yardım edin!" diyordu.

Gözlerimi kapatıp odaklanmaya çalışarak yerden kalktım, az önce vitrinine baktığım dükkânın cam parçaları bacaklarıma batıp canımı yaksa da patlama alanına diğerlerine göre nispeten daha uzak olduğum için daha yüzeysel yaralarım vardı.

Hızla çocuğa baktım, yanımıza gelen annesiyle birlikte hemen yanımızdaki mağazanın içine sokmamın ardından, tam kalkmış olay yerine belki yardım edebilirim diye gidecekken bir adam daha çıkıp geldi, üzeri filmlerde gördüğüm gibi bir düzenekle dolu bombalarla kaplıydı. "Maho'nun size selamı var! Ona çocuğunu teslim etmezseniz tüm Türkiye'yi bu halde göreceksiniz!" dedi ve kendini gözlerimin önünde patlattı.

Kolumu kendime siper edip geriye çekilsem de üzerime çarpan dalga beni bu sefer de arkamdaki kapıya çarptı. Kulaklarım az önceki çınlamayı atlatamamışken ne yapacağımı bilemeyip elimi cebime atıp telefonumu çıkardım. Bu Maho Timur'un bahsettiği adamsa iş ciddi demek. Bunu şu an nasıl akıl edip düşündüm bilmiyorum bile ama kendimi en güvenli liman olan Timur'a atmak tüm bu olanları daha çekilir kılabilir belki.

Hızla Timur'u aradım, önce meşgule atılsa da ısrarla aramaya devam ettim. Üçüncüde açıldı telefon, "Asya toplantıdayım önemli değilse sonra konuşalım." Dedi hızlıca.

"Timur!" dedim titreyen sesimle ne zaman ağlamaya başladım bilmiyorum bile. "Güzelim ne oldu? İyi misin sen?" dedi.

"Timur, birisi birisi kendini patlattı!" dedim hala ağlamaya devam ederken, söylediklerim ne kadar anlaşılır bilmiyorum ama sertçe yere düşen bir şeyin sesi geldi önce kulağıma, birkaç saniye hiç konuşmadan olayları anlamlandırmaya çalışmış olacak ki en sonunda, "Asya iyi misin sen? Ne diyorsun, neredesin ne patlaması?" diye sordu.

"Ben, ben alışveriş yapacaktım çarşıdaydım, birden kendimi yerde buldum. Bomba bomba patlamış, kalktım yardım etmek için gidecektim, çok çok yaralı var Timur! Sonra biri daha geldi, dedi ki Maho'nun selamı var çocuk çocuklarını istiyormuş, yoksa tüm Türkiye'yi böyle patlatırmış, sonra o da söylediklerinden sonra kendini önümde patlattı! Çok korktum Timur, lütfen gel."

"Tamam, tamam güzelim hemen geliyorum ben. Sen sadece oradan uzaklaşıp güvenli bir yerde beni bekle tamam mı?"

"Gidemem Timur, burası cehennem gibi çok insan var, her yer kan, her yerde insanların kopmuş uzuvları var yardım etmem lazım!"

"Geliyorum güzelim, dayan! Lütfen ben gelince yardım edersin! Sen sadece kendini güvene al beni bekle söz veriyorum on dakikaya geleceğim."

Kapanan telefonla gerçek dünyaya döndüm, her ne kadar gitmemi söylemiş de olsa gidemem, burada bana o kadar ihtiyacı olan insan varken gidemem. Timur'u dinlemeden o kargaşaya attım kendimi sonumun ne olacağını umursamadan...

 

 

Loading...
0%