Yeni Üyelik
38.
Bölüm

Bölüm 38

@birbulutkalemi

Herkese merhaba, yeni bölüm sizlerle.

Lütfen özellikle satır aralarına yorum yapıp, oy vererek destek olmayı unutmayalım ki kitlemiz büyüyebilsin.

Gelecek bölümlerden alıntılar, fotoğraflar ve duyurular için Instagram ve Tiktok'ta "birbulutkalemi" kalemi olarak sayfamızı bulabilirsiniz.

Hayat gerçekten de çok garip daha bundan bir hafta önce gözümün önünde kendini patlatan iki kişiden sonra kendimi nasıl toparlayacağım diye düşünürken bugün her şeyi unutmuş düğün için elbise bakıyorum kendime.

İnsan gerçekten biraz zamanla her şeye alışıyor. Aşka, ayrılığa, sevince, hüzne ve ölüme... Ellerimin arasında ölen onca insandan sonra şimdi heyecanla düğün için elbise bakmamın başka bir açıklaması olamaz yoksa.

"Mehtap, baksana nasıl bu?" dedim elimdeki telefonu ona uzatarak. Her ne kadar yaşananları sindirmiş olsam da gözlerimin önünde kendini patlatan iki kişiden sonra tekrar o sokağa gidip alışveriş yapacak cesareti kendimde bulamadım.

"Ayy Asya, çok güzel bu elbise sana çok yakışır ama sanki siyah yerine farklı bir renk mi alsan? Sonuçta cenaze değil düğüne gidiyorsunuz."

Söylediklerini şöyle bir düşününce mantıklı buldum, haklı en iyisi aynı modelin vişneçürüğü rengi vardı severim hem saten kumaşlarda çok hoş duruyor bence onu alayım.

"Vişneçürüğü nasıl olur?" sözlerimle gülümsemesi genişledi, "Çok yakışır ver sen sipariş, bence bir tane de aynı renk bir kravat al istersen." Dedi ve göz kırparak telefonu tekrar bana uzattı.

"Ah güzel olur, çift gibi dururuz hem!" dedim heyecanla. Bu düşünce hoşuma gitti.

"Tatlım siz zaten bir çiftsiniz ben sadece yan yana hoş durursunuz aynı renkle diye dedim."

"Ya evet öyleyiz demi."

Yerinden kalkıp yanıma gelip iki yanağımı elleri arasına alıp sağa sola sallayarak, "Yerim seni, öylesiniz tabi." Dedi benimle eğlenerek. "Neyse çıkıyorum ben yapılacak bir şey kalmadı her şey tamam. Sen bekleyecek misin?" dedi.

Timur birkaç gündür görevdeydi ve aldığım habere göre bugün gelecek onu soruyor. "Beklerim, birlikte geçeriz eve işi çok olmazsa sen çık. Sonra görüşürüz."

"Tamam, dikkat et kendine, görüşürüz."

Revirden çıkmasıyla bende kendime bir kahve yapıp bilgisayarın başına oturdum. Uzun zamandır hiç boş vaktim olmamıştı. Burada hayatım hep bir koşuşturma içinde. Aslında nereden nereye koşturuyorum onu bile bilmiyorum ama uzun zamandır şöyle tek başıma oturup kendimle vakit geçirmedim hiç. İnsanın bazen sessizliğe, yalnızlığa ihtiyacı oluyor.

Şu son birkaç haftada kişiliğimin çokça değiştiğini hissediyorum, ben sanırım artık gerçekten büyüdüm. Anladım ki takvimde artan sayılar değilmiş insanı büyüten, hayata bakış açımızmış. Şimdi fark ediyorum ki bazen elli yaşında bile olsan hala çocuk kalabiliyormuşsun bazen de yirmilerinde büyüyüp hayatın gerçekleriyle yüzleşebiliyormuşsun.

Oysa ben aldığım her yaşta büyüdüğümü düşünürdüm, yanılmışım. Asıl büyümek kimlikteki artan sayılar değilmiş...

Dikkatimi dağıtan içeri giren asker oldu, "Komutanım bu zarf size geldi, yüzbaşı bizzat size iletmemi istedi."

"Teşekkür ederim, çıkabilirsiniz." Dedim elindeki zarfı aldıktan sonra.

Zarf İstanbul'dan Valilikten gelmişti heyecanla zarfı açtım, okuduklarım yüzümdeki gülümsemeyi daha da büyüttü. Tam zamanında geldi bu haber. En ihtiyacım olduğu anda en arzu ettiğim zamanda geldi. Bu zarf belki de benim hayata olan bakışımı daha da değiştirecek olan şey olabilir.

"Güzelim?" Timur'un sesini duymamla elimdeki kâğıdı masaya bırakıp hızla boynuna atladım. Biraz sarsılmış olsa da kollarını belime dolayıp dengesini sağladı hemen.

"Çok özledim Timur, iyi misin bir şeyin var mı?" dedim telaşla ardı ardına.

"İyiyim, sakin ol yok bir şeyim. Ben de seni çok özledim iner inmez yanına geldim, baksana üzerimi değiştirmek için bile uğramadım."

"Gel hava güzel bahçede oturalım az." Dedim heyecanla içim içime sığmazken.

"Hayırdır ayrı bir neşe var üzerinde ne kaçırdım ben?" kolunu omzuma atıp dışarı çıkmak için yürürken mutluluğumla o da keyiflenmiş olsa gerek ki sesi ilk geldiğinden çok daha canlı çıktı. Mucize gibi bir şey değil mi sizin mutluluğunuzla mutlu olan birisinin olması.

"Anlatırım, önce seni konuşalım." Dedim revirin önündeki banklara otururken.

"Konuşalım da konuşacak bir şey yok. Asılsız çıktı ihbar hala bir haber yok, bir şey bulamadık öyle gidip gelmiş olduk. Sen anlat bakalım nedir seni bu kadar mutlu eden şey?"

"Timur, ben bu gün bir haber aldım. Aslında çok önce yani daha seni tanımadan önce bir başvuruda bulunmuştum ama hiç haber gelmeyince onaylanmadığını düşünüp bahsetmedim. Senden birkaç dakika önce bir zarf geldi, İstanbul'dan Valilikten başvurum kabul edilmiş ona sevinmiştim."

"Ne başvurusu, neye başvurmuştun?" dedi merakla.

"Yeryüzü doktorlarına! Kabul edilmiş! İnanabiliyor musun? Kabul edilmişim, onaylanmış başvurum!"

Ağzımdan çıkanlardan sonra gülen yüzü soldu, kaşları çatıldı. "Asya sen ne dediğinin farkında mısın?" dedi.

"Sorun ne?"

"Sorun ne mi? Sorun senin buna sevinmen! Sen başına neler gelebileceğini hiç düşündün mü? Kim bilir nereye gönderecekler." Dedi gerginlikle. Sinirlendi, hem de çok. Hiç böyle bir tepki beklememiştim.

"Suriye'ye iç bölgelere." Dedim kısık bir tonda.

Derin bir nefes alıp bana döndü. Yüzünde hala operasyondan kalma boyalar vardı, "Asya, sen daha patlamadan sonra kendine yeni yeni geliyorsun orada ne yapacaksın, neler göreceksin haberin var mı senin hiç?"

"Biliyorum Timur, farkındayım her şeyin. Başvuru yaparken bunları düşünmemiştim ama geçen hafta olanlardan sonra şimdi iyi ki de yapmışım diyorum. Hem sadece bir ay sürecek gitmem lazım."

Haklı sözlerinden sonra parmaklarımla oynayarak kurduğum cümlelerden sonra derin bir nefes alıp bende olan bakışlarını karşıya, az önce görevden döndüğü sisli dağlara çevirdi.

"Emin misin Asya?" dedi düşünceli bir ifadeyle.

"Eminim, gitmem lazım. Orada insanlar sırf savaş var diye tek gayeleri yaşamakken tedavi olmadıkları için ölüyorlar."

Derin bir nefes daha çekti içine, az öncenin aksine daha sakindi. İçini çekerek titrek bir sesle, "Çok tehlikeli Asya, hala savaş devam ediyor. Bırak bu sefer başkaları yardım etsin, her şeye sen koşamazsın! Ya sana bir şey olursa orada."

Sözleri, sesinde ki titreyiş benim için korkması içimi sıcacık yaptı. Kısa bir an dediklerini kafamdan geçirip gitmemeyi düşündüm ama sonra geçen hafta kollarımda ölen onlarca insanın yanında kurtardığım hayatlar geldi aklıma. Biliyorum tehlikeli hem de çok tehlikeli ama orada bir insanı bile kurtarma şanım varken sırf kendi canımın derdine düşüp gitmezsem nasıl bir insan olurum ki? Üstelik o bunu her gün yaparken, kendi canını hiçe sayıp insanları yaşatmak uğruna görevden göreve koşarken.

"Gitmem lazım gibi hissediyorum Timur. Hem ben tüm riskleri biliyorum, her şeyin farkındayım ve bunu bilerek katılmak istedim bu gruba. Sen ve senin gibi binlercesi canını hiçe sayıp insanları yaşatmak için savaşırken ben nasıl elimde imkan varken otururum burada."

"Keşke katılmasaydın Asya..."

"Niye gitmemi istemiyorsun Timur?"

"Biliyorum gitmek, yardım etmek istiyorsun ama orada durumlar senin düşündüğünden çok daha kötü. Sen orada sırf doktor olup yardım ettiğin için bile öldürülebilirsin. Bekle biraz, komutanlarımla konuşayım görevlendirme çıkarayım çok istiyorsan birlikte gidelim."

Gitmemem için söylediği bütün sözler doğru olsa da bana doğru gelmiyor.

"Ne yani onlar beni öldürebilir diye orada yardıma muhtaç onlarca insanı yok mu sayayım?"

"Gerekirse evet."

"Yapmam Timur yapamam! Ben insanlara faydalı olayım, yardımım dokunsun bir kişiyi bile olsa kurtarayım iyi bir doktor olayım diye çalıştım durdum, şimdi elimde bir fırsat var. Gerçekten ihtiyacı olan insanlara yardım edebilecekken sırf tehlikeli diye vazgeçemem. Senden de benimle gelmeni bekleyemem, timini ne kadar sevdiğini, arkadaşlarına verdiğin değeri çok iyi biliyorken senden bunu isteyemem. Bu sefer ben gideceğim sen benim dönmemi bekleyeceksin hem biraz da sen gör bakalım asker yolu gözlemek nasılmış." Dedim eğlenceli çıkarmaya çalıştığım sesimle.

Bana sıkıca sarılıp, "Seninle gurur duyuyorum." Dedi sadece.

"Ben de sevgilim, ben de seninle gurur duyuyorum. Olduğun bu adamdan, sana ters gelen düşüncelerime bile olan saygından, ben ve vatan için yaptığın her şeyden tüm çabalarından ötürü gurur duyuyorum seninle."

"Tamam hadi bakalım bu kadar muhabbet yeter, ben bir an önce gidip giyineyim yolda ne zaman gideceğini falan konuşuruz. Sonra da iznin olursa bu gece kokunla uyumak istiyorum."

Omzumla omzuna vurdum, "Sadece kokumla uyumak mı istiyorsun?" dedim biraz cilveyle.

"Asya!" dedi çevresine bakarak. Dışarıda bu tarz davranışlardan hoşlanmasa da tavırları beni eğlendirdiği için yapıp onu sinirlendirmek bu ara yeni hobim oldu.

"Hadi bakalım yakışıklı git, giyin ve bir an önce yanıma gel özlem gidermemiz gereken konular var seni çok özledim ben."

"Sen iflah olmazsın gerçekten." Diye başladı söylenmelerine ve kendi kendine konuşarak giyinmek için odasına doğru yürümeye başladı.

Bense içeri girip ortalığı şöyle hızlıca toparladım ve arabamın yanına gidip gelmesini bekledim.

Beklemem heybetli bedeniyle bana doğru yürüyen Timur'la son buldu. Yol üzerinde yediğimiz yemeğin ardından bana geçip kısa bir duş aldıktan sonra özlemle kavrulan bedenlerimizin birleşmesiyle devam etti. Ta ki sabahın erken saatlerinde gelen o uğursuz telefona dek.

Bu sefer de başka bir hastane önünde kendini patlatan birisinin haberi geldi. Apar topar çıkan Timur'un ardından ben de hızla çalıştığım hastaneyi arayıp bilgi verdim her ne kadar patlama bizim hastaneye uzak olsa da yaralıları dağıtacaklardır hazırlıklı olmalıyız...

 

Loading...
0%