@birbulutkalemi
|
Arkadaşlar gıda zehirlenmesi yaşadığım için geçen hafta bölüm gelmedi telefi etmek adına iki bölüm paylaşacağım...
Lütfen özellikle satır aralarına yorum yapıp, oy vererek destek olmayı unutmayalım ki kitlemiz büyüyebilsin. Gelecek bölümlerden alıntılar, fotoğraflar ve duyurular için Instagram ve Tiktok'ta "birbulutkalemi" kalemi olarak sayfamızı bulabilirsiniz. Timur'dan Aldığım telefonla sevgilimin sıcak kollarından çıkmak istemesem de mecburen kalktım. Ne zaman gidecek olsam gözlerine çöken o korkuyu silememek beni üzse de zamanla alışacağını umarak devam ediyorum. Bir askerle birlikte olmak kolay değilken Asya gibi bu işlerin içinde olup arka planda neler olduğunu bilerek bir askerle olmak daha da zor olanı sanırım. Ne zaman bizden birisine bir şey olsa ilk onun ellerine gitmesi özünde mesleğimizin ne kadar da tehlikeli olduğunu bir kez daha fark ettiriyor biliyorum. Farklı hayatları olan insanlar mesleğimizin zorluğunu bilip, kimisi saygı duyarken kimisi umursamaz. Onun mesleğimizin bu kadar içinde olup, aldığımız yaralara müdahale edip yardımcı olurken, bazen de bir doktor olarak elinden gelen bir şey olmadan bu vatan için canlarını veren askerlerimizin ölüm ilanını vermek herkesin kaldırabileceği bir şey değil. Hele de bir gün belki de âşık olduğu insan içinde bunu yapabileceğini bilmek oldukça zor olsa gerek. İşte bu yüzden onunla gurur duyuyorum. Hâlâ cesurca yanımda olup, korkmasına rağmen elimi sımsıkı tutması bana öyle bir güç veriyor ki o varken her şeyin üstesinden gelebilirmişim gibi... Karargâha gelir gelmez odamda üniformamı giyip oyalanmadan operasyonları yönettiğimiz toplantı odasına geçtim. İçeride Yarbay ve Yüzbaşı dışında timimdeki askerlerden birisi olan Burak vardı. Burak askeriyeye girmeden önce ilgisi olduğu için bilgisayar mühendisliği okumuş. Askeri eğitimini alırken bu yönünü fark eden komutanları onun bu konuda kendisini geliştirebilmesi için çeşitli eğitimler aldırmış ve askeriyenin bilişim bölümünde çalışmasını istemişler. Burak bu alanda birkaç sene çalışmış olsa da masa başı işlerin kendisine göre olmadığını anlayınca bizim tim için komutanları tarafından önerilmiş. Hem askeri yetenekleri hem de bilişim konusundaki yetenekleri de bu genç yaşına rağmen time katılmasına önemli rol oynadı. Şimdi de bu operasyon gizli olduğu için bu odada bulunan seçilmiş personellerin arasına girip işleri kolaylaştırmak için uğraşıyor. Kısaca söylemek gerekirse askeriye onun etinden sütünden her şeyinden faydalanıyor. Çok başarılı ve donanımlı bir asker olması eminim onu ileride çok daha iyi yerlere getirecektir. Her ne kadar şehir içindeki ve dışındaki tüm araçlar kontrol edilse de maalesef ki engel olamadığımız bir durum daha oldu. İlk patlamanın ardından tam olarak dokuz bombayı daha patlamadan imha etsek de maalesef ki hastanedeki patlamaya engel olamadık. Şimdi sahaya inen Nihat'tan haber bekliyoruz. Nihat her ne kadar yakın arkadaşım olsa da hakkında bilmediğim o kadar çok şey var ki bazen onu tanıyıp tanıyamadığımı kestiremiyorum. Çok başarılı bir asker olmasına rağmen asla bir time katılmıyor. Her zaman yalnız çalışır ve sayısız görevi başarıyla tamamlasa bile asla rütbesi yükseltilmiyor. İşin tuhaf yanı üstlerin bu konuda hiçbir açıklama yapmaması. Askeriye ast üst ilişkisiyle işler, üstün sana bir şey diyorsa onu ikiletmeden yapman lazımdır. Bu bir emirdir demesine bile gerek yok. Sana nefes al derse alırsın alma derse almazsın. Nihat'ta ise işler bu kısımda garipleşiyor, şimdiye kadar hiç saygısızlık yaptığını görmesem de bazen bir askerin hiç yapmayacağı şeyler yapar ve ne bir uyarı alır ne de ceza. Hatta bazen burası dışındaki başkalarından da görev alır bu normalde çok nadir bir olaydır ama her şeye rağmen vatanına ve bayrağına bağlı şerefli bir Türk askeri olması onu sorgulamamamızı sağlıyor. İlk patlamadan sonra ortalıktan kaybolması ve bugün birden ortaya çıkması görevi yine alnının akıyla başardığı anlamına geliyor. Henüz ne yaptığını, kimin yanına sızdığını bilmiyoruz ama yıllardır aradığımız Maho'ya en çok yaklaştığımız an bu an olabilir. Nihat'tan aldığımız istihbarata göre Maho bir deliğe çekilmiş ve oradan hiç çıkmadan bütün işlerini yaptırdığı bir adamı varmış. İsimsiz... İstihbarata göre onu küçük yaşlarında sokaktan kaçırıp kendi için en iyi asker olacağı şekilde sadece ona itaat etmesi için yetiştirmiş. Şimdi işlerini zora sokup iyice peşine düştüğümüz için güvendiği tek kalesi olan İsimsizi ortaya sürmüş. Kaldığı o delikten dışarısıyla tek irtibatı o İsimsiz dediği çocukmuş. İsimsiz yarın ihtiyaçlarını karşılamak ve yeni emirlerini iletmek üzere Maho'nun yanından ayrılıp şehre inecekmiş. Biz de tam o an orada olup onu ele geçireceğiz. Ondan sonra girdiği delikten korkudan çıkamayan Maho'yu sonunda yakalayabileceğiz. Ondan sonrası ise üstlerin emri ile başka bir time devredilecek, bizden istedikleri tek şey Maho'yu sağ ele geçirip kim için çalıştığını öğrenmek. Benim içinse kardeşlerimin sonunda yattıkları yerde rahat olabilmeleri için Maho'yu hak ettiği yere göndermek... "Komutanım!" dedi önündeki bilgisayarda çeşitli görüntüleri izleyen Burak. "Söyle." "Komutanım hedefin kullandığı hücre evini tespit ettim." "Emin misin?" Hemen yanına geçip baktığı monitöre baktım bende. Önünde şehir merkezinde genellikle öğrencilerin kullandığı evlerin olduğu bir mahalle açıktı. Buraya da fazlaca yakın bir konumda. O bölgede genelde Urfa halkından olmayanlar yaşadığı için kimin girip çıktığı çok bilinmez. Böylelikle yabancılar da dikkat çekmez ilk defa zekâ belirtileri gösterdiler. Yönümü odada plan yapan Yüzbaşıya çevirdim. "Komutanım, ne yapacağız aklınızda bir şey var mı?" dedim. Bana kalsa şimdi gider alırım ama burada önemli olan benim düşüncelerim değil tabii ki. Fatih Yüzbaşı bir süre önündeki kâğıtları dikkatle okudu. Bu kâğıtlar az önce bir asker tarafından iletilmişti. Tahminimce üstlerden gelen yeni bir emir, şimdi tüm planlar tekrar şekillenmek zorunda. "Kurt yine ava çıkmış elinde güzel bilgiler varmış. Artık adamın canlı ele geçirilmesine gerek yok. Gidin istediğiniz bilgiyi alın ve gelin! Duruma göre hareket edersiniz orada. Bizim için önemli olan Maho'dan alacağımız bilgi bunu unutmayın yeterli. Sadece yanlış bilgi vermesi ihtimali olduğu için sağ ele geçirilse daha iyi." Dedi ve elindeki dosyalarla odadan çıktı. Bu planı benim yapacağım anlamına geliyor. Güzel, en sevdiğim operasyonlar bunlar, her ne kadar verilen emirleri dinlemek görevim olsa da kendi başıma yaptığım planları uygulamak bana daha rahat hissettiriyor. Kontrolün bende olması daha güvenli geliyor. "Burak timi toplantı odasına topla. On beş dakika içinde hazır olun." Dedim ve odadan çıktım. Bu süre kafamda kabataslak bir plan hazırlamak için bana yeter kalanı timle şekillendiririz. Genelde bizim timin kullandığı küçük olduğu için pek tercih edilmeyen toplantı odasına girip bilgisayardan bölgenin görüntülerini açtım ve kafamda plan yapmaya başladım. Çok geçmeden timin kalan üyeleri de gülüşerek içeri girip yerlerine geçtiler ve aralarındaki muhabbeti kesip bitirmemi beklediler. Onlar benim ben onların her hareketlerini bilirim. Biz tim olmadan önce kardeş olmayı öğrendik. Nasıl ki bir kardeş diğerinin aldığı nefesten neyi olduğunu öğrenir her huyunu bilir biz de öyle olduk ve bunun için aynı anadan doğmamıza gerek yok. "Komutanım görev var sanırım iyi oldu sıkılmıştık biz de biraz dağ havası alırız." dedi Ahmet her zamanki neşesiyle. Çok garip adam Ahmet ne zamandır timimde bir kere yüzünün asıldığını görmedim. Kimin neye ihtiyacı varsa koşar, kim mutsuzsa güldürür kısacası timin neşesidir. Onda beni en çok korkutansa böyle sürekli gülen insanların hep en acı şeylerle imtihan edildiklerini düşünmem. Kendi herkesin derdini sıkıntısını dinleyip çözse de bir kere gelip dert yandığını bilmem, işte bu sebeple korkutuyor. Umarım düşündüğüm gibi olmaz... "Ahmet oğlum biz sana boşa mı çaycı diyoruz oğlum nerde bizim çaylar!" diyerek takıldım ona çünkü birazdan neşesi bozulacak. Üzgünüm Ahmet görev bu sefer dağda değil. "Hiç olur mu komutanım, buraya gelmeden haber ettim ben gelmek üzeredir. Görev çaysız planlanır mı hiç!" dedi gayet ciddiyetle. Bense güldüm bu sözlerine. "Beni hiç şaşırtmadı Ahmet komutanım. Dağda adam öldürürken de bir sıkıp üç yudum çay falan içecek diye korkuyorum ben bu gidişle." Furkan yine kötü esprilerine başladığına göre konuşmayı fazla uzatmasam iyi olur. Tam söze girecektim ki Ahmet haklı çıktı çaylar geldi. Bu ara oldukça sessiz olan Selvi çayları getiren askeri gönderip servisi yapınca konuşmaya başladım. "Öncelikle bizi Maho'ya götürecek elemanı bulduk..." Fazlaca detaylarla boğulduğumuz bir toplantı sonrası Tansu ve Onur bölgeye gidip önden gözlem yaparken biz de hazırlığımızı yapıp ne olur ne olmaz diye alana geçmeye karar verdik. Her ne kadar istihbarat güvenilir de olsa bazen bizim öğrenme ihtimalimize karşı aniden değiştirebiliyorlar. Bizim için önceden oraya gidip beklemek problem değil. Çok daha ağır şartlarda çok daha uzun süre beklediğimiz operasyonlar var. Sabır bir askerin sahip olması gereken yegâne özelliklerden birisidir. Hedefin geleceği evin etrafını dikkat çekmemek adına maalesef ki boşaltamadık ama yakın çevreye polis teşkilatından yardıma gelenler yerleşip biraz da olsa güvene aldı. Biz de çevresine konuşlanıp kendi aramızda konuşarak hedefin gelmesini beklemeye başladık. Gün yerini geceye devredip ortalıktan kaybolunca dinç olmak adına yarımız nöbet tutarken kalanlarımız ise birkaç saat bile olsa uykuya dalmıştı. Nöbette Tansu, Yiğit ve Onur varken ben de üzerimdeki stresten uyuyamadığım için onlara eşlik ediyorum. "Komutanım hedef göründü, üç yönünde yanında iki kişi ile geliyor. Arkadan da bir araba eşlik ediyor." Dedi her yeri görebileceği konuma yerleşmiş olan Tansu. "Artemis timi kalk!" verdiğim emirle kuş uykusuna yatan timim uyanıp göreve hazır hale geldi. İsimsiz yanındaki iki kişiyle binaya girince peşlerindeki araba da binanın az gerisinde durdu ve içinden kimse inmedi. Bu da araçtakilerin onunla olduğuna emin olmamızı sağladı. "Selvi, Burak Furkan siz arabayı halledin bir terslik çıkmasın ve mümkün olduğunca sessiz olun." "Emredersiniz komutanım!" Onaylamalarının ardından görev yerlerinden ayrılıp arabaya doğru geçtiler. Gerisi artık onların işi, bize de isimsizi almak kalıyor. "Ahmet, Yiğit ve ben de içeri giriyoruz. Tansu hedefi görebiliyor musun?" "Komutanım hedef ayakta ama diğerleri girer girmez yattılar." "Güzel, işimiz kolaylaşır. Beyler gürültü yapmadan girip alıp çıkıyoruz kimseyi paniğe sokmaya gerek yok." İsimsizin evinin karşısındaki çatıdan hızlı adımlarla inip karşı binaya geçtik. Yiğit çatıdan balkona atlayıp sessizce içeri girerken biz de Ahmet'in açtığı, evin giriş kapısından girdik. "Tansu hedef hangi odada?" "Mutfakta komutanım. Sizi göremiyorum şu an yönlendirme yapamıyorum evin planına göre gitmelisiniz ama hedef görüş açımda." "Ahmet sen diğer adamı hallet ben de hedefi alayım." Sessizce konuşmamız ikimizin de farklı odalara dağılmasıyla son buldu. Hedef bana arkasını dönmüş dolaba eğilmiş bir şeyler yerken yanına usulca yaklaşıp tam eyleme geçecektim ki birden silah sesi duyuldu ve hemen ardından "Baskın var!" diye bağırıldı. "Komutanım Ahmet vuruldu! Vuranı etkisiz hâle getirdim ama engel olamadım. Durumu ağır gibi komutanım yetişin!" Kulağımda Tansu'nun sesiyle olduğum yerde donup kalsam da artık durum daha da ciddileşti. İşte o an İsimsizi kaçırmamak için mecburen dolaba eğilmiş adamın ensesine silahımın arkasıyla vurup bayılttım. Ne olur ne olmaz kaçmasın diye de kelepçeyle mutfağın kapısındaki demir korkuluklara kelepçeledim. "Komutanım acele edin her yer kan oldu Yiğit diğer adamla uğraşıyor." Mutfaktan çıkıp Ahmet'in gittiği yöne ilerledim. Odalara baka baka onu ararken bir kapının ardında Yiğit'i adamlardan biriyle görünce zaten bir kez silah sesi duyulduğu için beklemeden ateş edip, "Hadi sana ihtiyaç var hemen Ahmet'e bak!" deyip beklemeden sona kalan odaya Ahmet'in yanına geçtim arkamdan da o takip etti. Yiğit sağlık lisesi mezunu oldu için ona alan açıp kenarda bekledim. Hemen yarasını tespit edip kenarda gördüğü bezle yaraya baskı uyguladıktan sonra bana bakıp, "Komutanım bunu tutmanız lazım." Demesiyle eğilip sol göğsündeki beze ellerimi uzattım. Ahmet yattığı yerde nefes nefese gözlerini açıp sıktığı dişlerinin arasından, "Komutanım buraya kadarmış, hakkınızı helal edin..." dedi zorlukla. "Yok öyle bizi bırakıp gitmek aslanım az dayan, geliyor ambulans yolda. Sık dişini az daha hadi!" Timin kalanı da odanın kapısından gözleri dolu dolu izliyordu. Herkes nefesini tutmuş olacakları beklerken bir yandan ona bir şey olmasın diye dua edip beklerken ambulans sesi doldu odaya. "Bak geldi işte, hadi yaparsın sen oğlum az daha dayan." Bana bakıp son bir kez gülümsedikten sonra geriye düştü başı. Yiğit titreyen elleriyle nabzını yoklayıp üzüntüyle bana döndü. "Komutanım, nabız yok!"
|
0% |