Yeni Üyelik
41.
Bölüm

Bölüm 41

@birbulutkalemi

 

Lütfen özellikle satır aralarına yorum yapıp, oy vererek destek olmayı unutmayalım ki kitlemiz büyüyebilsin.

Gelecek bölümlerden alıntılar, fotoğraflar ve duyurular için Instagram ve Tiktok'ta "birbulutkalemi" kalemi olarak sayfamızı bulabilirsiniz.

"Hadi hadi hadi! Çabuk koordine olun! Biriniz ameliyathaneyi hazır edin, biriniz de ambulansla iletişime geçip kan ayarlayın bol bol bulundurun! Bizim için canını hiçe sayan bir kahraman geliyor ne yapıp edip o adamı sağ salim buradan göndereceğiz! Herkes işinin başına! Biriniz de Kerem Bey'i tekrar arasın gelmek üzereler nerede kalmış."

"Geldim, buradayım durum ne?"

Daha birkaç gün önce evlenmiş ama burada durumlar şu an karışık olduğu için balayı izni almayan Kerem yine hızır gibi yetişti. Askeriyede tuttuğum nöbetimde bir askerin ağır yaralandığı haberi gelince Yarbay tarafından hastaneyi hazırlamak için gönderildim. Elimdeki tek bilgi erkek ve sol göğsünden yaralanmış olduğu bilgisi.

"Net bir bilgim yok, sadece erkek ve sol göğsünden yaralandığı haberini aldım. Yoldalar birazdan burada olurlar, her şey hazır."

Elini koluma atıp beni beklediğimiz acil kapısından biraz uzaklaştırdı.

"Sen iyi misin Asya? Yakının mı ondan mı bu telaşın?"

"Bilmiyorum, hiç bilmiyorum Timur göreve gitti ama gelenler onlar mı bilgim yok. Her ne kadar askeriye içinde olsam da benimle de görevin içinde olmadığım zamanlar bilgi paylaşmazlar."

"Tamam sen sakin oluyorsun her şey bende, hiçbir şeye müdahale etmeni istemiyorum. Şu an yarardan çok zararın var bize. Geç bir kenarda kendine gelip sakinleşebil ki yardımın dokunsun tamam mı?"

"Ama.."

"Aması falan yok! Halini görmüyor musun ellerin titriyor! Kime yardım edeceksin bu haldeyken! Söz veriyorum elimden gelen her şeyi yapacağım ama sen böyle oldukça herkesi telaşlandırıyorsun. Bu hastadan uzak durmanı istiyorum, büyük ihtimal gelenler de seninle aynı şekilde telaşlı olacak senden tek istediğim sakin kalman ve onları sakin tutman anladın mı beni?"

Titrediğini fark etmediğim ellerimi kaldırıp göz hizama getirdim, gerçekten de bir parkinson hastası gibi ellerim titriyor. Tek titreyen ellerim de değil bütün bedenim aynı durumda.

Ya gelen Timur'sa! O zaman ne yapacağım? Ona bir şey olmasına dayanamam biliyorum çok acımasız bir şey söylüyorum gibi geliyor ama kim aynısını söylemez ki?

Düşüncelerimi ambulansın acı acı çalan siren sesi kesti. Kerem önce bana baktı kafasını yaklaşma der gibi sağa sola sallayınca mecburen kaldım yerimde, onlara ayak bağı olup tedaviyi geciktirmek isteyeceğim son şey bile olamaz.

Ambulansın açılan kapısından iki kişi atlayıp sedyeyi indirirken birisi de bilgi veriyordu, tek duyduğum olay yerinde kalbi durduktan sonra müdahaleler sonucu tekrar dönmüş ve hemen yola çıkıp gelmişler.

Yaklaşıp yüzüne bakmaya cesaret edemedim. Kerem bir yandan onları dinlerken diğer yandan da sedyeyle birlikte içeri girmelerine yardımcı olmaya çalışıyordu. Kafasını kaldırınca benimle göz göze geldi ve başını sallayarak Timur olmadığını anlatmaya çalıştı sanırım.

Yaşadığım rahatlamayla bütün bedenim çökmüş gibi yere yığıldım. Biliyorum benim böyle olmamam lazım farkındayım ama son zamanlarda o kadar çok ölüm gördüm ki bir kişiye daha tahammülüm kalmadı.

Ben bir doktorum bugüne kadar bir sürü askere baktım hatta bundan birkaç hafta önce bu tarz bir durumda daha soğukkanlı da davranabilirdim ama gözümün önünde patlayan bomba, sonrasında yine olan aynı olay ve görmek zorunda kaldığım onca ölüm beni kötü etkiledi sanırım. Birden kafamda beliren Timur'a bir şey olursa aşamam düşüncesi beni mahvetti.

Bulanan midemle kalktığım gibi az ötemde duran çöp kutusuna koştum ve midemde ne var ne yoksa hepsini çıkardım.

"Hocam iyi misiniz?"

Yanımda duran hemşirenin endişeli sesi beni kendime getirdi. Kim ve nerede olduğumu hatırladım.

"İyiyim birden fazla stres yaptım sanırım ondan oldu." Oysa içimdeki acının ve korkunun dışa vurumuydu bu.

"İçin biraz rahatlarsınız hocam sonra sizi odanıza kadar götüreyim dinlenin biraz."

Uzattığı suyu aldım küçük birkaç yudum alınca kendimi daha iyi hissettiğimi fark ettim.

"Teşekkür ederim daha iyiyim. Şimdi gitmem lazım ama yaralı vardı."

"Kerem hoca ameliyata aldı onu yanında da Hasret hoca var beni size bakmam için gönderdi."

"Tamam, teşekkür ederim. Sen işinin başına dönebilirsin artık ben idare ederim "

"Kalabilirim isterseniz hocam."

"Yok geç sen, bende biraz hava alıp gelirim."

Bakışları bende kalıp ağır adımlarla acilden içeri girdi. Şimdi sadece stresten kusmamla başımda bekleyip, gelen hastalarla ilgilenemese kendimi kötü hissederdim. Gitmesi iyi oldu özellikle bugün acil baya kalabalık iyi ki nöbetim yok burada.

Ve hastanenin bahçesini inleten bir fren sesi daha duyuldu. Askeri aracın açılan kapısından inen Furkan'ı görünce yaralananın onların timinden olduğunu anladım. Yerimden kalkıp yanlarına koştum.

"Asya, Ahmet'i getirdiler mi nasıl durumu?"

"Geldi, bir kez kalbi durmuş ama geri dönmüş şimdi ameliyatta."

Hepsi birbirine sevinçle sarılırken Timur'la kesişti gözlerim. Ağlamamak için direndim, alt dudağımı ısırdım ama yine de gözümden akan yaşa engel olmadım. O diğerleri gibi değil hepsinin gözü yaşlıyken o dimdik duruyordu.

Biliyorum ki en çok onun içi acıyor ama o da ağlarsa timi toparlayacak kimse kalmayacağı için mecburen dik durmak zorunda. Biraz da olsa acısını paylaşmak için hızla kollarına atıldım. Sarıldım, sımsıkı sarıldım. Kaldıramayacak olsam bile tüm acısını kendime çekmek ister gibi sarıldım.

"Timur..." devamı gelmedi, sözlerim kifayetsiz kaldı sadece ağlamamak için kırpmamaya çalıştığım gözlerim ve titreyen dudaklarım kaldı.

"Asya, ne oldu başka bir şey mi var? iyi misin sen korkutma beni!"

"Korktum, çok korktum Timur. Ben bilmiyorum daha önce de yaralanma ihtimalin vardı, hatta vuruldun bizzat ben baktım ama daha hiçbir şeyin beni korkutmadığı kadar korktum ben bugün. Gözümün önüne hep parçalanmış bedenler geldi sonra yüzler silindi yerini senin yüzün aldı."

"Güzelim benim, sakin ol iyiyim ben. Yok bir şeyim tamam mı? Bak burada yanındayım geçti hepsi."

Sözlerinden ziyade sarılması ve saçlarımın arasına kondurduğu öpücükler iyi geldi gibi ama şimdi kendimi bırakmamın sırası değil biliyorum. Yavaşça ayrıldım kollarının arasından, ellerimle akmasına engel olmadığım yaşları silip derin bir nefes aldım.

Diğerleri kendi aramızda konuştuklarımızı duymadığından arkadaşları tekrar hayata döndüğü için seviniyorlardı.

"İyiyim tamam, sonra konuşuruz bu konuyu şimdi gidip Ahmet'i bekleyelim hem belki bir şeye ihtiyaçları olur içeride durmam lazım."

"Tim toplan, minimum ses istiyorum nerede olduğumuzun farkına varıp hastaları rahatsız etmeden içeride bekleyeceğiz."

"Emredersiniz komutanım!"

Aradan tam olarak üç saat geçti, bizse hâlâ oturmuş umutla içeriden çıkmalarını bekliyoruz. Birkaç sefer içeri girip durum hakkında bilgi aldım. Şimdilik her şey iyi ama zor bir ameliyat geçiriyor. Kurşun kalbi besleyen damarlardan birini parçaladığı için işleri çok zor.

"Niye bu kadar uzadı bu normal mi?" Selvi ilk defa bana hiçbir kötü ima olmadan bakıp soru sordu.

"Uzaması iyi haber, bu hâlâ dayandığı anlamına gelir. Kurşun riskli bir bölgede kısa sürmesi mucize olur."

Gözüm askeriye tarafından saatler önce boşaltılan koridora takıldı. Koridordan çıkış kapıları hatta burayla bağlantısı olan tüm köşelere nöbetçi asker koymuşlar ameliyathane önünde ise zaten Artemis Timi bekliyordu.

"Asya, acaba tekrar sorsan mı içeriye durum ne diye."

"Tabi hemen geliyorum."

Kapıya personel şifremi girip içeri geçtim, sıra sıra dizilmiş odaları geçip Ahmet'in savaş verdiği odaya gelince içeriyle bağlantı kuran telefonu aldım elime.

"Durum ne her şey yolunda mı?"

"Bitmek üzere hocam kapatıyorlar şimdi, her şey yolunda gerisi ona kaldı dedi Kerem hoca."

"Tamam, teşekkür ederim elinize sağlık."

İçeri girmemin aksine yüzümde büyük bir gülümsemeyle çıktım kapıdan.

"Asya ne olur iyi haber de!"

"Ameliyat bitmiş kapatıyorlar şimdi. Gerisi artık ona kaldı, yoğun bakıma alıp birkaç gün uyuttuktan sonra ilacı kesip uyanmasını beklerler prosedür böyle. Hadi siz de daha fazla beklemeyin yeni geldiniz eve geçip dinlenin. Burada yapacak bir şey kalmadı etrafta asker kaynıyor bir şey olmaz."

"Yok olmaz öyle komutanım ben kalırım burada!" Selvi beklemeden atıldı lafa.

Timur bir süre sessiz kalıp düşündü, gözlerini timin üzerinde gezdirip en sonunda konuştu, "Haklı olmaz öyle ikişerli gruplar halinde nöbette bekleyelim ilk önce Selvi sen ve Onur ağabey kalırsınız sonrasını konuşuruz. Kalanlar itiraz istemiyorum herkes gidip uyuyup dinlenecek. Telefonlarınız açık olsun malum adamı aldık konuşturmaya çalışıyorlar her an görev çıkabilir tekrar. Biliyorum arası kısa olacak ama sonuna geldik az daha dayanın sonra uzun bir tatile çıkarsınız."

"Emredersiniz komutanım!"

Hiç sekmeden hepsinin onaylaması elbette ki mecburiyetten değil. Hepsi bu vatan için gözünü kırpmaz ama şimdi bir de içeride arkadaşları ölüm kalım savaşı verirken daha da istekliydiler.

"Dağılabilirsiniz yarın görüşürüz."

"İyi akşamlar komutanım, sana da çok teşekkür ederiz Asya sen olmasan biz buradan anca çıktığında haber alırdık."

"Ne demek görevim bu. Siz konuşursunuz benim Yarbay'a haber vermem lazım. Timur eve mi geçeceksin sende?"

"Birlikte geçeriz bekliyorum seni."

"Tamam, bu arada isterseniz üst kata dağıtın askerleri Ahmet'i içeriden direkt yoğun bakıma alırlar, üst katta aynı koridorda olur. Ben hazırlattım odasını."

"Selvi, ağabey duydunuz."

"Tamam çıkıyoruz biz."

Hastaneden çıktığımızdan beri üzerimde garip sükûnet var, konuşmak istesem de kelimler bir türlü yolu bulup çıkamıyor ağzımdan. Timur da benim arabamı kullanırken normalde çok dikkat edip gözünü yoldan ayırmadan sürmesine rağmen bugün bana bakıp ağzını açıp sonra vazgeçip susarak yoluna devam ediyor.

Evin önüne gelince durdu, kontağı kapatıp anahtarı çekince bana döndü.

"İyi misin?"

Düşündüm, iyi miyim bilmiyorum. Sadece içim bomboş, hiçbir duygu hissetmiyorum. Tek istediğim şey var o da sabaha kadar onun kokusunda huzur bulmak.

"Olacağım, bende kalır mısın bugün?"

Elini saçıma atıp önüme gelen kısmını kulağımın arkasına iteledi. Yüzümü iki eli arasına alıp bana yaklaşırken nefesi dudaklarıma çarptı, küçük bir öpücük kondurduktan sonra fısıldadı usulca, "Aksi mümkün değil ki zaten. Senden bir adım uzaklaşsam nefesim kesilir."

Arabadan inip eve çıkmak için merdivenlere yönelince gözüm ayağımdaki topuklu ayakkabılara takıldı. Bugün nasılsa askeriyedeyim rahat ederim diye giydiğim ama günü hastanede bitirince beni perişan eden ayakkabılarıma. Ben durunca Timur da arkasını dönüp bana baktı ama niye beklediğimi anlamadığı yüz ifadesinden belli.

"Ayakkabılar beni biraz yordu da asansörü kullansak olur mu?"

Geldiğinden beri yüzü ilk defa sözlerime güldü ve hafifçe başını sallayıp çıktığı birkaç basamağı indi.

Kapıdan içeri girdiğimiz anda ne yapacağını bilemedi sanki ve bana bakıp sordu, "Konuşmak ister misin?"

"Hayır, şu an tek ihtiyacım olan sensin."

Biten sözlerimle ayağımdaki topuklulara rağmen yetişemediğim boyuna erişmek için parmak uçlarımda biraz daha yükselip dudaklarımı onunkilerle birleştirdim.

Gerisiyse bizi içine çeken şehvet denizinde, koridordan odama geçerken yere saçılan kıyafetlerimiz ve birbirimizin teninde kaybolan bedenlerimizden ibaret kaldı...

 

Loading...
0%