@birbulutkalemi
|
Lütfen yorum yapıp oy vererek destek olmayı unutmayın. Bölümler hakkında duyurular, fotoğraflar ve videolar için İntagram ve Tiktok hesaplarımızı "birbulutkalemi" ismiyle aratıp bulabilirsiniz.
Umutla girdiğim odadan yine elim boş çıktım. Ahmet'in yaralanarak getirilmesinin üzerinden bugün tam olarak sekiz gün geçti. Bu bizim onun uyanması için verdiğimiz süreyi baya aşıyor. İlk başlarda kendini toparlaması için uyutmamız ilaçları kesmemize rağmen uyanmaması ile beni ve diğerlerini büyük bir korkuya itiyor. Kapısında yine her zaman olduğu gibi bugün de üç asker nöbet tutuyor, hastanenin içinde ise sayısını bilmediğim birkaç asker daha var. Her ananın evladı değerli olduğu gibi askerimizde epey değerli, uyurken başına bir şey gelmemesi adına tüm önlemler alınmış durumda. Timinden ise ilk başlarda kalıp nöbet tutsalar da Yarbay'ın emri ile mecburen dönmek zorunda kaldılar. Buna rağmen her gün en az biri uğrayıp durumunu soruyor, uğrayamazlarsa da arayıp bilgi alıyorlar. Artık bizim burada yapabileceğimiz bir şey kalmadı. Onun güvenliği ve sağlığı açısından Ankara'ya sevk emri geldi. Hem onu uğurlamak hem de son bir umut belki bir değişiklik olur diye şimdi kapısının önünde dizilmiş merakla yüzüme bakan silah arkadaşlarını maalesef ki hüsrana uğratacağım. "Üzgünüm durumu hâlâ aynı, değerleri yükselse bile uyutmak için verdimiz ilacı kesmemize rağmen uyanmıyor. Mecburen sevkini vermek durumundayım, burada kalması onun için tehlikeli olmaya başladı." Heyecanla kalktıkları hastane koltuklarına geri oturdular. Timur başını ellerinin arasına almış, Onur kafasını camdan uzatmış, Selvi ise ilk kez şahit olduğum gözyaşlarını bu sefer serbest bırakmışken diğerleri ise boş boş karşılarındaki duvara bakıyor. "Hiç mi umut yok?" Kısık sesle sorulan sorunun sahibi Furkan'dı. Ne cevap vereceğimi bilemedim. Olumlu konuşsam sonrasında bir sıkıntı çıkarsa daha çok üzülürler, olumsuz konuşsam operasyon çıksa gitseler akılları onda kalacak. En iyisi lafı dolandırmadan dürüst olmak sanırım. Onların yerinde başkası olsa bunu yapardım. Şimdi sırf tanıdığım birisi diye ekstra duyarlı olmam olmaz. "Bu tarz durumlarda hasta bedenen iyileşse bile bazen koma durumundan çıkamayabiliyor. Bu tamamen hastanın iradesine bağlı, tabii ki değerlerinin yükselmesi durumu olumlu etkileyen bir şey ama size kesin uyanır da diyemiyorum." "Peki, orada iyi olacak mı?" bu sefer sessizliği bozan Tansu oldu. O diğerlerine göre her zaman daha sessiz olsa da tüm timi ailesi yerine koyduğunu biliyorum. Tüm detayları bilmesem de ailesi onu mesleği yüzünden yok saymış, her şeyi ardında bırakmadan da kabul etmeyeceklerini söyledikleri için uzun zamandır görüşmemişler. Tansu'nun da vatan aşkı ağır basınca ailesini kalbine gömüp kendi ailesini kendisi kurmuş. "Evet, çok daha iyi olacak hatta. Buradaki imkânlar maalesef ki kısıtlı orası daha donanımlı. Ben hocalarımla iletişime geçtim tüm hazırlıkları başlattılar. Tek eksik Ahmet, o da gidince her testi baştan yapıp uyanması için ne gerekiyorsa yapacaklar hiç merak etmeyin." Umutsuzlukla çöken omuzları sözlerimden sonra az da olsa yerini rahatlığa bıraktı. Durumların kötü olduğunu tahmin etmek için çok zeki olmaya gerek yok. Aradıkları adamı bir türlü yakalayamamak üstelik en son kardeş dedikleri birini vurup şimdi bu halde olmasına sebep olduktan sonra daha da zorlarına gidiyor olsa gerek. Her yerde, o adamı aradıklarını buna rağmen tek bir ize dahi rastlamadıklarını biliyorum ama benim onlara güvenim tam! Ne olursa olsun, ne kadar zaman alacaksa alsın onlar o adamı bulup yeryüzünde bir pisliğe daha hak ettiğini verecekler! Karşıdan koşarak gelen bir hemşire tam önümde durdu, "Hocam haber gelmiş ambulans helikopter on dakika içinde burada olacakmış." Dedi. "Tamam, siz hastayı hazırlayın ben de son işlemleri halledeyim." Biten sözlerimle arkamda kalan odaya geçti hemşire. "Timur, benim gidip işlemleri halletmem lazım, siz gidin isterseniz maalesef ki enfeksiyon riskine karşı sizi yanına alamam. Sadece camdan bakabilirsiniz" "Gidene kadar buradayız biz, sen hallet işlerini." "Tamam, o zaman sonra görüşürüz." Onları ardımda derin bir hüzünle bırakıp gitmek zor olsa da bir doktor olarak biliyorum ki bu ayrılık en çok onlar için, kardeşlerine orada daha iyi şartlarda bakılacak. Bankodan aldığım dosyaları son bir kez kontrol edip imzaladıktan sonra hastanenin arka bahçesine, helikopter pistine indim. Çok beklememe gerek kalmadan da sonunda beklenen oldu ve helikopter tüm gürültüsü ile karşımda ağır ağır alçaldı. İçinden beyazlara bürünmüş iki meslektaşım indi, karşılamak adına onlara doğru yürümemle ortada karşılaştık, "Hoş geldiniz Doktor Asya Yıldız ben." Dedim elimi uzattım. "Hoş bulduk, Ercan Avcı." Dedi el sıkıştığım adam ve ardından yanındaki kadın elini uzatıp devam etti, "Nisa Kara." dedi. Geçen her dakika çok önemli olduğu için hiç konuşmayı uzatmadan elimde bugüne kadar yapılan tüm işlemlerin ve sevk izninin bulunduğu dosyayı uzattım. Onlar dosyayı okurken önden yol göstermek için Ahmet'in odasına doğru yola koyulduk. Sonrası ise o kadar hızla gelişti ki ne ara işlemler tamamlandı da o helikopter havalandı asla anlamadım ama oldu. Ahmet artık bizden kilometrelerce öteye iyileşmek için yola koyuldu. Pistte yan yana dizilmiş giderek uzaklaşan helikopterin ardından bakan Artemis Timi bana bir kez daha hayatın kıymetini hatırlattı. Geçen her saniyeyi dolu dolu geçirmek gerektiğini, aldığın her nefesin önemini ve geçirdiğin bir dakikayı bile tekrarlama şansının olmadığını. Elimi dalgınlıkla gökyüzüne bakan Timur'un omzuna koydum. Derin bir uykudan uyanırcasına irkildi, "İyi misin?" dedim gözlerimi gözlerinden ayırmadan gerçek cevabı arayarak. "Olacağım, o iti bulur bulmaz daha iyi olacağım!" "Tabii ki bulacaksın, işte o zaman hak ettiği cezayı alması için elinden gelen her şeyi yapacağını biliyorum." Sözlerimle irkilir gibi olsa da kendisini toparlaması çok sürmedi, elini omzuma atıp beni kendine çekti ve saçlarımın arasına dudaklarını bastırdı. Derin bir nefes alıp, "Öyle güzelim." Dedi. "Boş vaktin var mı? Bir kahve içebiliriz, boştayım ben şimdi." Başını aşağı yukarı salladıktan sonra arkasın dönüp, "Tim, siz karargâha geçin ben de bir saate gelirim." Dedi. "Emredersiniz komutanım!" aldığı karşılıkla gülümseyip kolunun altından çıktım. Timi tam tersimize yürüyüp çıkışa giderken biz de hastanenin kafeteryasına doğru yol aldık. Timur birkaç adım gerimde telefonla ilgilenip gelirken bende vaktimiz bol olsun en azından yüzünü güldürmeden göndermeyeyim diye hızlı hareket ediyordum. Bir adım daha atıp karşıya geçecektim ki önce "Asya!!" diye bağıran bir ses duydum sonrasında ise üzerime kapanıp yere düşen bedenlerimizi fark ettim. Yanımızdan hızla geçip giden motosiklet ise geride ne bıraktığını umursamadan yoluna devam etti. Ölüme bir kez daha bu kadar yaklaşmış olmak üzerimde nasıl bir etki yarattı bilmiyorum ama konuşmak istesem dahi açtığım ağzımdan kelimeler bir türlü dökülmek bilmedi. "Asya! İyi misin?" yüzüme canımı yakmamaya dikkat ederek küçük küçük vurması ve endişeli sesi girdim şoktan çıkmama yardım etti. "İyiyim, iyiyim sadece korktum biraz." "Oh, çok şükür! Asya aklım çıktı! Sana bir şey oldu sandım." Sıkıca sarıldığı bedenime hala ona karşılık vermediğimi fark edince kollarımı kaldırıp karşılık verdim bende. Ardı ardına öpüp durduğu başımı göğsüne yaslayınca tüm korkusu somut bir anlam kazandı. Başımın altındaki kalbi bir serçeninki gibi hızla çarpıyordu. "Sakin ol, iyiyim bir şey yok gerçekten. Hem yanımda kahramanım varken kim bana ne yapabilir ki?" muzip konuşmam biraz olsun gülümsemesini sağlasa da tüm bedeni hala kaskatı duruyor. "Hadi gel içelim kahvemizi bir şey yok, belli ki acelesi vardı önüne bakmadı." Elini çenesine atıp kaşıdıktan sonra kafasını benden ayırıp etrafı inceledi ve beni onaylayıp kalkmama yardım etti. "Sen burada otur ben alıp gelirim." "Tamam, canım ben burada bekliyorum seni." Aradan geçen on beş dakikanın ardından gelen Timur elindeki bardakların birini bana uzattıktan sonra hemen yanıma oturdu. Az önce olanlardan sonra ortamda garip bir sessizlik oluştu. "Sen hiç kullandın mı?" dedim biraz rahatlayalım diye. "Ne kullandım mı?" "Motosiklet, ben çok binmek istiyorum ama beni biraz korkutuyor o yüzden hiç denemedim ama hissini çok merak ediyorum. Kullanan arkadaşlarım çok özgür hissettirdiğini söylüyor hep." "Kullandım ama hiç durup da ne hissediyorum diye düşünmedim. Benim ki biraz gençlik hevesiydi, arkadaşımın vardı onunkini kullandım işim oldukça falan. O ara eğitimler yoğundu biraz, keyif yapacak vakit olmadı hiç genelde ulaşımı hızlı sağlıyor diye de tercih ediyorduk." "Yaa ama en azından denemişsin ne güzel." Gülümseyerek bana bakıp, "İstersen seninle de deneriz hem ben de o zaman bakarım keyifli miymiş diye." Dedi. "Gerçekten mi? Olur mu ki?" kararsızlıkla sorduğum soruyu sabırla cevapladı. "Olur tabi ama korkarım ben dersen yapmayız tabii." "Sen yanımdayken hiçbir şeyden korkmam ki ben. Sen bana bir şey olmasına izin vermezsin." Beni yine göğsüne çekti, saçlarıma öpücükler kondurdu. "Ah Asya, ben seni hak edecek ne yaptım bilmiyorum ama iyi ki yapmışım. Bana olan bu sonsuz güvenin beni nasıl mutlu ediyor bir bilsen..." Uzanıp dudaklarına dikkat çekmeyecek kadar kısa bir öpücük kondurup fısıldadım, "Bence de iyi ki yapmışsın. Ben seninle olduğum için çok mutluyum." "Tamam güzelim, o zaman ben ayarlarım bir gün bineriz." Dedi içimi sıcacık eden ses tonuyla. Timur öyle bir adam ki çoğu insanın aksine onun sevgisini hissettirmek için söylemesine gerek yok. Nasıl yapıyor bilmiyorum ama bazen sesi bazen bakışı bazen de sarılması bana dünyanın en mutlu kadını gibi hissettiriyor. "Hadi bakalım bu kadar tembellik yeter, sen işine gidiyorsun ben de yukarı çıkıp kalan evrakları hallediyorum ve randevulu hastalarıma bakıyorum." "Eve nasıl döneceksin arabanı almamışsın?" "Taksiyle dönerim, sabah çok uykum vardı direksiyon başında uyumayayım diye almadım." "Tamam güzelim, bana haber ver sen yine de aklım sende kalmasın." "Nasıl yani aklın zaten bende değil mi ki?" gülümseyerek burnumu iki parmağı arasına alıp sıktı. "Serseri seni sende tabi aklım sende, hiç başka yerde olur mu?" "İşte benim sevgilim." Dedim ve ona uzaktan öpücük attıktan sonra koşarak hastanenin kapısından içeri girdim ve günüm işte şimdi başladı. Kaç tane hasta baktım bilmiyorum ya da kaç rapor inceledim bilmiyorum ama artık yaptığım her şey o kadar alışılagelmiş ki ben mi yaşlandım yoksa hayatım artık rayına oturdu da tekdüze mi devam ediyor bilmiyorum. Şöyle bir durup düşününce bir yandan iyi geliyor ama bir yandan da insan bazen tatlı heyecanlar istiyor. Acaba Allah'tan belamı istiyor olabilir miyim? Bundan birkaç hafta önceyi düşününce bu tekdüzelik gayet yerinde sanırım. Evet evet hareket olmasa da olur, ne güzel işte sabah kalkıyorum işime geliyorum hastalarıma bakıyorum sonra evime gidiyorum yatıyorum. Ertesi gün kalkıyorum askeriyeye gidiyorum orada işlerimi hallediyorum geri geliyorum tekrar hastane falan mis gibi yani hele bir de arada Timur'u görürsem daha ne isterim ki çok güzel hayat! İlk defa hastaneden kimseye yakalanmadan çıkacak olmanın heyecanını yaşıyordum ki cam kapının ardında üzerinde deri ceket, gözünde gözlüklerle arkasında motosiklete yaslanmış Timur'u gördüm. Hadi canım şaka mı bu? Ne ara bulup ayarladı acaba daha sabah konuştuk. Ağırlaşan adımlarımı yok sayıp koşarak yanına çıktım. "Timur bu nereden çıktı böyle?" dedim heyecanla yerimde zıplarken. Heyecanıma gülümseyip alt dudağını dişleri arasına aldıktan sonra yaslandığı yerden doğruldu, "Bir arkadaştan aldım. Madem merak ediyorsun ve hiç binmedin ilkin benim olsun, lafta kalmasın istedim. Eh malum bizim işlerde ne zaman nerede olacağında belli olmuyor vakit varken yapalım dedim." Biten sözleriyle biraz daha yaklaşıp iyice inceledim. "Böyle yakından bakınca biraz korkutucu geldi." "Hani benimle binersen korkmazdın?" diye takıldı bana. Motosikletin üzerinde duran kahverengi retro görünümlü kaskı aldım elime, "Korkmam zaten!" Heyecanla kaskı başıma geçirsem de ipini bir türlü bağlayamayınca Timur elini uzatıp bağladı ve ardından da kendi kaskını taktı. Bu tarz küçük şeyleri bile devlet meselesi yapıp görmezden gelen erkeklerden sonra Timur'un bu küçük hareketi bile o kadar mutlu ediyor ki... "Atlayın bakalım Asya Hanım, size şöyle güzel bir şehir turu yaptırayım." "Şeref duyarım Timur Bey." Dedim ben de onun oyunbaz sesine uyarak. Motora binince sıkıca sarıldım beline, önce kahkahasını ardından da motorun gürültülü sesini duydum ve sonra sarsılarak hareket ettik. Hem adrenalin hem de ilk kez binmenin vermiş olduğu heyecandan kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Arkadaşlarım haklıymış rüzgârı teninde hissetmek gerçekten de ayrı bir keyif veriyor insana. Kahkahalarla bağırarak konuşup bir yandan da ara sokaklarda gezdiğimiz gezimiz Timur'un telefonunun çalmasıyla bozuldu. İşte o an da içimi öyle bir sıkıntı kapladı ki o telefonu asla açmasın istedim. Nereden bilebilirdim ki haklı olacağımı...
|
0% |