@birdeliyazariz
|
Bölüm şarkısı: Sen Banasın - Cihan Mürtezaoğlu
Yakamoz'dan
Kutay, mutlulukla memleketlerini anlatan türküler söylerken ben kısa bir veda ile ortamdan kaçtım. Gülhan sultan'ın valiz hazırlıklarına şimdiden başlamamız gerekiyordu. Yoksa hayatta içi rahat etmezdi.
Eve doğru yürürken Sina ve Seha'nın kapılarının önünde çadır kurduklarını gördüm. "Hayrola?"
Seha gülerek Sina'yı işaret etti. "Bu mal arkadaş ablamı kızdırdı. Ablam bizi sokağa attı." Yüz ifadesini ağlamaklı yapmayı denedi. Denedi diyorum çünkü başaramadı. Daha çok ölmeden önce yapılacaklar listesini bitiremeyen yaşlı amcalara benzedi. "Kamp alanınızı deniz kıyısına kursaydınız ya. Gece eser çok güzel uçardınız."
Ne dediğimi anlamadılar, yine de gülerek çadırı kurma işine döndüler. Evin kapısına kadar gidebilmiştim ki arkamdan araba kornaları duyuldu. Ön yolcu camından kafasını çıkarmış olan Kutay'ın sesi duyuldu. "Yenge hanım Yakamoz! Atla bırakalım seni de." Kutay. Evin kapısına kadar kendim geldim Kutay. Sus Kutay. "Siz nereye gidiyorsunuz?" Ard arda duran iki arabayı işaret ettim. Öndeki arabayı gösterip yüzünü buruşturdu.
"Hain abilerim doktora gidiyor. Ben ve sürücü koltuğunda yer alan Selim'e ek olarak arka koltukta zırlayan Öykü de sinemaya gidiyoruz." Doktor mu? Ne ara randevu almışlardı. "Öykü niye ağlıyor?" Kutay kafasını camdan içeri sokup arkasına döndü. "Harbi sen niye ağlıyordun? Unuttum." Öykü, abisinin kafasına çantasını geçirip ağlamaya devam etti. Selim ikisinin içler acısı haline gülerek duruma açıklık getirdi. "Korku filmine gidiyoruz. Kutay istediği için."
"Ben korkuyorum." Öykü'nün ağlamaklı sesini duyunca arka kapıyı açıp onu yanıma çektim. Arkadaşımı abilerine yem etmezdim. "O bu gün yengesi ile eşya toplayacak. Hadi siz gidin." Şok ifadelerine aldırmadan arka kapıyı kapattım. Öykü mutlulukla bana sarılıp sonrasında evin bahçe kapısını açtı.
"Gülhan'cım ben geldim!" Neşeli neşeli babaannem ilerliyordu. "Hoşgeldin kuzum." Birbirlerine sarılıp dedikoduya giriştiler. Bu ne hız azizim! "İyi biz gidiyoruz." Kutay'lar trip atar gibi gazladılar. Gittikleri an bende eve geçtim. Öykü, Gülhan sultan'la beraber fasulye ayıklarken beni çekiştiriyordu.
"Abim görür görmez ayaklandı Yakamoz'u. Yıllardır karı peşindeymiş görüyorsun ahiretliğim." Ahiretlik? Tövbe bismillah neler dönmüş buralarda. İkisinin konuşmasını dinlemeden odama geçtim. Küçük iki çantamın yanına bavulu açtım. Çantalara kişisel bakım ürünlerimi, tarak, diş fırçası, iki çift çorap gibi lazım olabilecek şeyleri de ekleyerek valize geçtim. Kot pantolonla başladığım doldurma işi 'Ne olur ne olmaz,' diye düşünerek devam ettiğimden valizin en son parçası da eldivendi.
Saatler geçmek bilmediğinden eşyaları kapının kenarına koyarak fasulyeli ahiretliklerin yanına gittim. "Geldi bizim çubuk kraker." Babaannem söylenerek elindeki fasülyeyi temizlemeye döndü. "Yine ne yaptım?" Söylenen ses tonunu tanımıştım. "Bana haber vermeden memleketlerine mi gidecektin?"
Öykü. Cidden mi? "Hayır sana söylemek için geldim de Öykü davet eder sandım." Öykü ellerini iki yana açarak "Bana bakmayın,"dedi. "Memlekete beni almazlar." Şimdi bu ne demekti? "Nasıl?" Gülerek saçlarını savurdu.
"İki yıl önce adım çıktı. Kız çocuklarına karşı pek sevecenler. Annem umursamadı onları, sıkı yönetimde." Kendi kendine gülerek fasülyelere döndü. Önündeki koca leğen fasulyenin sadece bir avucu kalmıştı.
İrdelememek gerektiğini hissettim. Soru sormadan bahçe kapısına geçtim. İkisi iyi anlaşıyordu zaten. Ben de bahçede erik toplayan dedemin yanına ilerledim. "Olmamış bunlar." Elinde tuttuğu mor eriklerden birini bana uzattı. "Olmadıysa niye yiyeyim diye uzatıyorsun dede?"
"Tadına bak bakalım. Seneye ağacı mı kessek." Bilinç akışını konuşma olarak yapıyordu sanırım. Elimdeki eriği bahçe hortumuyla yıkayıp geri dedemin yanına geçtim. "Babaannen söyledi, memleketlerine gidiyormuşsun. Ben burada duracağım. Al Gülhan'ımı gez eğlen evlen dön." Yorgun sesine itiraz etmedim. Yıllar ondan çok şey almıştı. Babam öldükten sonra içine kapanık birine dönmüştü.
Dedemle balık tuttuğumuz, ağaçlara aşı yaptığımız. Hatta mangal yaptığımız zamanları özlemiştim. Eskiye dönmek için neler vermek gerekirdi? Son haftalar dışında güzel anılarım zaten sayılıydı. Hepsini isterler miydi? Erikten bir ısırık alarak başımı salladım. "Evlen kısmı sizi çok mutlu etti?" 'Daha gençsin.' demelerini beklerdim. 'Oku da elin oğluna kalma.' demelerini beklerdim.
"Yaşlandıkça seni emanet edecek insanlar arayışına girdik. Bizim kaç günümüz kaldı belli değil, sana belki acele geliyor tüm gelişmeler de babaannen bunları üç sene önce düşünmeye başladı. Ayaz damat çok efendi, dürüst birine benziyor. Seni üzmez de kırmaz da gözümüz açık gitmez." Ayaz, çekirdek ailemde kendine çok hızlı yer edinen adam. Engel sandığı zorluklarla mücadelesinde yanında olmak istediğim tek kişi.
"Anlıyorum." Sessizce eriği bitirip çekirdeğini toprağa attım. Dedemi bahçede ağaçlarıyla bırakarak yemek yapan ikilinin yanına geri döndüm. Fasülyeler ile işleri bitmiş olan ikili kendilerine türk kahvesi yapmış yanlarına da lokum koymuş keyif çatıyorlardı.
"Yakamoz geldi. Ona da kahve koyalım." Öykü yerinden kalkıp bana da kahve yaparak dakikalar içinde mutfaktan geldi. "Teşekkürler." Gülümseyerek sandalyesine oturdu. Bahçe sandalyeleri pek sağlam olmadığından ona balkondaki sandalyelere yaslanma diyecektim ki arkaya doğru küt diye düştü.
"Öykü!" Yanına giderek başında kan var mı kontrol ettim. Görünürde iyiydi. Babaannem içeri koşturup kolanya getirdi. "Ah kuzum iyi misin." Bileklerini ovarak Öykü'ye destek olmaya çalıştı."
"İyiyim. Sanırım düşmeyi yavaşlatırken bileğimi çatlattım." Ağlamaya başladığında telefonu alıp WhatsApp dan grup araması yaptım. Abilerinden en yakını gelip bizi hastaneye götürmeliydi.
Açan Kutay ve Ayaz olmuştu. Diğerleri aramayı cevaplamadı. "Efendim yenge hanım Yakamoz." Aynı anda Ayaz da lafa girdi. "Buyur." "Hanginiz buraya daha yakınsa gelsin, hemen. Öykü düştü." Suratlarına telefon kapayarak Öykü'nün koluna girdim. Yavaşça kaldırıp sağlam sandalyelerden birine oturttum.
"Buz getireyim mi?" Babaannem'i Öykü'nün başına dikerek buzdolabına koştum. Buzlukta sadece soğuk su şişesi vardı. Onu havluya sararak Öykü'nün bileğine koyduk. Beş dakika kadar geçmişti ki kapıda korna sesi duyuldu.
"Öykü! Abicim iyi misin?" Kenan abinin endişeli sesini duyan Öykü biraz daha ağlayarak ayağa kalktı. Onun peşinden küçük çantalarımızı alarak bende ilerledim. Arabanın ön yolcu koltuğunda endişeyle oturan Ayaz ikimize de bakıp görünürde yaramız olmadığı için derin bir nefes aldı. Arabanın arka kapısını Öykü için açarak bende ardından bindim.
Telefon çaldığı an arayana bakmadan kulağıma götürdüm. "Efendim?" Araba çalıştığı için karşı tarafın sesi cızırtılı geldi. "Tekrar eder misiniz lütfen." "Konya yolundayız. Eve yaklaştık diyoruz yenge hanım niye anlamıyorsun." Kutay. Biz yola çıktık Kutay. Dön Kutay. "Hastaneye gel Kutay." Arabanın arkasından Kutay'ların araba göründü.
"Çoktan peşinize takıldık." Gözlerimi kapatıp kafamı araba koltuğuna yasladım. Hastaneye en az yirmi dakikalık yolumuz vardı.
"Üç tane Ayaz! Bir değil iki değil tam üç tane!" Elim istemsizce karnıma gitti. "Ne güzel işte biri sana biri bana biri de ikimize aynı anda benzer mis." Gülerek belime sarıldı. "Sen beni delirtmek mi istiyorsun! Millet bir çocukla baş edemiyor üç tanesiyle nasıl mücadele edeceğiz?" Çıldırmak üzereydim. Doktordan geldiğimiz andan beri sinirlerim hoplamıştı. "Tek başımıza değiliz güzel karım. Amcalarına ve halalarına bırakır kaçarız." Daha doğmadan çocukları bırakmıştı şimdi ağlayacaktım! "Gidiyorum ben!" "Nereye?" "Eve!" Belimden tutup kendine çevirdi. "Evin ben değil miyim?" "Evimsizsiniz."
"Yakamoz, uyan hadi. Öykü'nün kolu alçıya alınmış. Dönüyorlar." Nasıl alçıya alınmış? Neler olmuştu ben uyurken? "Kaç dakikadır uyuyorum?" "1 saattir. Trafik vardı o yüzden buraya gelmemiz yarım saati buldu." Ayaz telefonunu arkaya tutarak bana saati gösterdi. 15.42 neredeyse akşam olmuş. "Tamam. Biraz içim geçmiş." Gülerek telefonu geri çekti. O nasıl rüyaydı da etkisi hala devam ediyordu. |
0% |