Yeni Üyelik
16.
Bölüm

Sabahın altısı

@birdeliyazariz

Bölüm şarkısı - Sakinleştim

Yakamoz'dan

 

Saatim sabahın körü olduğunu belirtirken bakışlarım kıyıya vuran hırçın dalgalardaydı.

Dün gece geç saatlerden evden kaçıp deniz kıyısına gelmiştim.

 

Ruhumun beni kemiren tarafını susturmak için saatler boyu müzik dinleyerek dalgaları izledim. İzlemeye devam de ediyorum. Üstümde dün giydiğim elbise elimde telefon ve müzik çalar ayağımda da bir çift terlik dışında tamemen eşyasızdım. Savunmasızdım.

 

Sırtımı yasladığım koca koca taşların içinden çıkan böcekler dışında tek başımaydım. Uykusuzluktan gözlerime ağrılar girse de umursamadan yan tarafımdaki küçük taşlardan birini daha aldım. Sektirmek için yüzeyi pürüzsüz ve oval olmasına dikkat ediyordum.

 

"Üşüteceksin." Arkamdan gelen sesle irkilerek yerimden kalktım. Açlıktan başım döndü, gözüm karardı.

 

"Yakamoz!" Endişeli bağırışın olduğu yöne doğru kafamı kaldırdım. Ayaz'ın panikle kaplı hareleri ayakta zor duran bana odaklanmıştı.

 

"Ben üşümem." dedim. Arkamki dalgaların kıyıya vuruşu sertleştikçe tenimi ısıran soğuk hissedilir oldu.

"Yani sanırım." Omuz silktim.

 

Tekerlekli sandalyesiyle ne yapacağını bilemeyen hareketleri yeniden beni buldu.

"Lütfen gelip şu şalı alır mısın?" Sesindeki çaresiz tını kulağıma ulaştığında deniz kıyısından yukarı çıkıp kaldırımda duran Ayaz'ın yanına geçtim.

Üstünde ince uzun kollu altında gri eşofman ve dağınık saçlarıyla karizmatik görünümüne tatlılık eklemişti.

 

Kucağında bordo bi' polar şal vardı.

"Bakıp durma bu da seni yemez." Gülerek şalı uzattı.

 

Yaz mevsiminde şal kullanacak kadar soğuk olan havaya da pes doğrusu!

Şalı omuzlarıma atarak Ayaz'ın arkasına geçtim.

"Yine kıyıya mı?" Başını sallamakla yetindi.

 

Eğimli yerden dikkatle tekerlekli sandalyeyi indirdim. Deniz kıyısı ikimize de hem kötü hem iyi gelirken burada ne aradığımızı sorguluyordum.

Uca varana kadar ikimiz de konuşmadık. Ben kulağımdaki müzik çalara bağlı kulaklıktan çözülüyorum sana dinlerken, Ayaz sadece dalgaları izliyordu.

 

"En sevdiğin kitap hangisi?" Öylesine sorduğum bir soruydu. Biraz düşünüyor gibi yapıp "İnsancıklar,"dedi. "Fyodor'un kitabı. Gerçekten muazzamdı."

 

Kafasını tamamen geriye yatırıp gökyüzüne baktı. "Çok tuhaftı, ağlayamadım. Ama ruhum paramparça olmuştu." Söylediği alıntı bahsettiği kitaptan olmalıydı.

 

"Güzelmiş,bu gibi başka alıntıları da var mı?" Gamzelerini gösterecek şekilde gülümsedi.

"Tabii ki var!" Kitabın başka alıntılarını da söylemeye başladı,her biri üstüne yorum yaptı. En son söylediği alıntı kalbimi acıttı.

 

"Hatıralar mutlu olsun, kederli olsun, hep acı verir." Kitabı anlatırken aynı anda yaşıyordu. Sevdiği yerlerden bahsederken gözlerinin içi parladı.

 

"Senin,yani en sevdiğin kitap hangisi?" Soluk soluğa kalmış sesi derin düşünceli zihnimden uzaklaşmamı sağladı.

 

"Şiir kitapları sayılır mı?" Yan tarafındaki taşlara oturduğumda başını düzeltti. Boynu tutulmuş olmalı ki düzelirken kısık sesli hızlı nefesler alıp veriyordu.

 

"Bence sayılır. Tahmin edeyim Nazım Hikmet hayranısın?" Kafamı olumsuz anlamda salladım.

Tekrar şansını denedi.

"Cemal Süreya? Turgut Uyar? Atilla İlhan? Orhan Veli Kanık?" Hiçbiri değildi.

 

"Sakinleş,hepsi yanlış. Ben Özdemir Asaf şiirlerine tutkunum." Şaşkınlığı gözlerine yansıdı. Saydığı şairlerin hepsini çok sevsem de Özdemir Asaf gözümde bir numaradaydı.

 

"En sevdiğin şiiri hangisi?" Seçmesi zordu. Ultra,Konak,Yön ve Benmişim gibi daha çok fazla şiirini sayardım.

 

"Sanırım Anlam şiiri favorim." Kafasını sol omuzuna yatırdı. İki elini havaya yanlardan açarak masumca "Bilmiyorum desem?" dediğinde çocuktan farkı yoktu.

 

" 'Sen bana

Sen desen de, demesen de olur.

Ama ben sana sen deyeceğim.

Düşün dur.' anlamam uzun yıllarımı aldı. Şu an anlıyorum."

Şiir bilmek,hissetmek zormuş. Ayaz'a bakınca kafamdan onlarca şiir geçebiliyormuş. Yeni farkına vardım.

 

"Çok güzel. Anlamı hiç de zor değil, cevabı üç harften oluşuyormuş." Sol tarafımızdaki kaldırımdan çığlık sesi yükseldi.

 

"Tövbe estağfurullah cinli minli şeyler konuşuyor bunlar hadi kaçalım!" Kutay'ın bağırışını duyunca yerimden kalkıp kaldırımdakilere baktım.

 

Arka arkaya dizilmiş üçlü çok komik duruyordu. En önde Öykü, arkasında Selim,onun da arkasında Kutay vardı.

Kutay son anda en arkaya kaçmış da kardeşlerini yem etmiş gibi duruyordu.

 

"Abilerin yanlızlık hakkı vardır güncellemesi size yüklenmedi mi lan dingiller?" Ayaz'ın sesini duyan üçlü taşlı kaldırımlarda hoplaya zıplaya geri döndüler.

 

"Az önce ne yaşandı?" Kafam karışmıştı. Ne ara gelmiş de konuşmayı dinlemişti bu üçlü?

 

"İnan bilmiyorum. Saat kaç?" Bakışlarım telefonuma düştü.

Ekranı Ayaz'a çevirdim. 08.37 yazısını okuduğu an telaşlı bakışları giden kardeşlerine döndü.

 

"Bu ibnelerin neden geldiğini çözdük. Fizik tedaviye gitmem gerektiğini hatırlatacaklardı muhtemelen, dönelim mi?" Tekerlekli sandalyesinin arkasında geçtim.

 

"Kemerini bağla,yetişmen gereken fizik tedavin var." Elleri yanlara tutundu.

"Taşlık alanda sakatlık çıkmaz değil mi?"

Emin değilim ki!

 

Tüm gücümle iktirirken hızla ilerliyorduk.

Devrilirse de Allah kerim artık benden çıktı bu iş.

 

"Yakamoz! Geçtin çoktan." Evlerinin kapısından biraz daha ilerde durduk.

"Önüme bakmadan sürdüm." Kıkırdayarak yokuştan yukarı çıkardım. Kapının önünde Kenan abi duruyordu.

 

"Koçum neredesin sen? Hani saatini biliyorum ahkam kesmeleri?" Ayaz'ı ahkam keserken hayal edemiyordum.

Kötü adam tiplemesini beceremeyip kendi haline de gülerdi kesin.

 

"Valla dalgalar derdi tasayı alıp götürünce unuttum engellerimi. Özür dilerim,birazdan gelirim çıkarız." Bahçeden içeri geçip Kenan abiyi üzgün ruh haliyle bıraktı.

 

"Kusura bakma abi bana söylemedi, bilsem dakika başı saate bakardım." Mahçup halimi görünce yüzü daha da düştü.

 

"Sorun geç gitmemiz değil Yakamoz. Tedavisini kabul etmemesi. Çabalamıyor,böyle kaldım ben diyerek bırakıyor her seferinde." Ayaz'ın üç yılda yol katedememe sebebi inanmaması mıydı yani?

 

"Sizinle gelebilir miyim? Destek olmak için yanınızda bulunmak istiyorum." Moral vermenin işe yaramadığı hastalık henüz tanımıyordum.

 

Bahçeden çıkan Öykü ve Neval hanım sözlerimi duymuş olmalılar ki Neval hanım hemen gülümsedi.

 

"Elbette gelebilirsin canım. Sende ailedensin, ayrıca onun için ailesin."

Karnıma giren kramların başlıca sebepleri Neval hanım ve kesinlikle babaannemdi. Böyle söylediklerinde gerginlikten elim ayağım titriyordu.

 

"Kız kıpkırmızı kesildi,anne!" Öykü,beni savunmaya geçerken üstünü değiştirmiş olan Ayaz da evden çıktı.

Kısa kollu üstünde gri kaplan desenli siyah t-shirt ile kollarında oluşan kaslar göz önüne çıkmıştı.

 

Altında az önceki eşofmanının siyah hali vardı. Muhtemelen rahat giyinmesini,kendini kasmamasını söylemiştir doktoru. Hala kapıda dikilen beni görünce şaşırsa da çaktırmadı.

 

"Seni eve mi bırakıyoruz?" Kenan abi arabanın sürücü koltuğuna geçmeden önce Ayaz'ı arkaya oturttu. Tekerlekli sandalye bagaja atıp öne geçti.

 

Neval hanım belimden destek vererek benimle beraber arabaya geçti. Öykü,evin bahçesine dönmeden önce hepimize el sallamıştı.

 

"Hayır oğlum,Yakamoz da bizimle geliyor." Ayaz'ın ürkek bakışları bana döndü. Sanki çabalamadığından dolayı utanıyor gibiydi.

 

Araba hareket ettiğinde babaannemi arayıp Neval hanımlarla olduğumu bildirdim. Hastaneye giden uzun yol başladığında müzik çaları Ayaz'dan alıp bir kulaklığı kendime,diğerini Ayaz'a takmıştım.

Gözleri müziği duyduğu an kapandı. Kafasını geriye yaslayıp yol boyu müzik dinledi.

Loading...
0%