Yeni Üyelik
20.
Bölüm

Son Soru

@birdeliyazariz

Bölüm şarkısı: Sakince Yoruldum -

Kendimden Hallice

 

 

Yakamoz'dan

 

Sena ablayla bakışan Kutay'a "Aha şimdi boku yedi." diyerek Selim gerçekleri bildirdi.

 

"Yok arkandan yazmak falan değil sadece şey işte." Eveleyip gevelemesini daha ne kadar çekerdik? Çünkü Kutay eski halinden baya farklıydı.

 

"Ney işte?" Sena abla tek kaşını kaldırarak sorguladı. Kutay, oturduğu yerden kalkarak eve doğru ilerledi. "Ocakta yemeğim var benim oyalamayın ya!" Ha? Ciddi miydi bu! Sena abla arkasından kahkahalar atarken Seha'yı da peşinden sürükleyerek aramızdan ayrıldı.

 

Atlas, Öykü ile uğraşarak deniz kıyısında onu kovalamaya başladı. Selim'de Kutay'ın ardından bağırarak gidiyordu.

"Anlamıyorum ki fal yüzünden mi böyle oldun!" Selim'in bağırışları evlerinin bahçesinde devam ediyordu.

 

"Herkes yine gitti." Ayaz'ın hüzünlü sesi kulağıma iliştiğinde ellerim boşta duran tekerlekli sandalyesinda arka demirleri buldu.

 

Benim varlığımı fark ettiğinde kafasını arkaya çevirmek için zorladı.

"Ben buradayım." Onu da ilerleterek hep gittiğimiz buruna doğru yürümeye başladım.

 

"Klasik mekan mı?" Artık sesinden güldüğünü anlayabiliyordum.

Görmese de başımı salladım.

 

"Tabii ki." Denizin sonuna varana kadar sakince yoruldum şarkısını mırıldanışını dinledim.

 

Varış noktasına ulaşınca Ayaz'ın yönünü denize çevirip sağ yamacına oturdum.

Müzik çalar onda kaldığından yapacak pek bir şey yoktu.

 

"Şanslı dışında hayvanın var mı?" Üç önemli sorudan sonuncusu da buydu.

Cevap vermesini beklerken kıyıya vuran dalgalara bakmayı sürdürdüm.

 

"Vardı. Kedimiz Simi Öykü'nün sokakta bulduğu tekir cinsi muhteşem bir kediydi." Anlatırken özlemle andığı birinden bahsediyor gibiydi.

 

"Peki senin? Yani hayvanın var mıydı?"

Sorusunda çekingenlik vardı. Bu halinin sebebini bilmesem de kalbime dokunan yanını net şekilde hissediyordum.

 

"Sokakta sevdiğim Kumru var. Onun dışında hiç hayvan beslemedim."

Kumru'yu sevme sebebim çocukken beni koruyan tek hayvan olmasıydı.

 

Diğer arkadaşları bana saldırmak istediğinde Kumru dibimde bitiyordu. Şu an yaşlılıktan bana yardım edemese de ihtiyaç duyduğumda varlığını hatırlatırdı.

 

"Bembeyaz tüyleri olan köpek mi?" Aslında kirden krem rengi duruyordu.

"Hmhm. Yardım gerektiği zaman hissediyor. O yüzden vazgeçilmez dostum."

Sarılmak istediğimde hırlamayarak bana sokulması dünyada yanlız olmadığımı hissettiriyordu.

 

"Çok şanslı. Fazlasıyla iyi tercihi yapmış değil mi?" Sorusunu anlamadıgımdan kafamı yana çevirdim. Saçlarım dizlerinin üzerinden geçerek sırtıma düştü.

 

"Hayvanların yardımcı ruhlar olduğunu söylüyorlar,bende buna inandığımdan Kumru'ya bağlandım. Onun tercihine bırakmadan bağlandım ona."

Bencillik. Ben bencildim. Konu Kumru olduğundan,babaannem için ya da dedem söz konusu olduğunda aşırı bencilce davranırdım.

 

Zaten hayatımda 3 kişi varken pek de yorulmuyordum koruma konusunda.

"Şanslı'da sokak köpeğiydi. Cinsi sokağa uygun olmadığından yaralı halde bulduğumuz Şanslı'yı önce veterinere sonra eve götürdük."

 

Bahsettiği muhteşemdi. Şanslı'nın ona bağlanmasından normal başka bir şey yoktu. Hayatını kurtaran kişiye istemsiz borçlu hissedilir.

 

"Şanslı, gerçekten şanslı köpekmiş."

Konuyu değiştirerek eliyle oynamaya başladı.

 

"Red etmediğim bu şey adına özür dilerim. Seni sürüklediğim büyük kaosa alıştırmak gerek." Neyden bahsediyordu?

 

"Bu gün akşam anaannemler geliyor. Aşiretten ufacık fragman yollamışlar.

Gülhan hanıma annem haber uçurdu telefonda. Sana söylediler mi?"

Aşiret gelmesi anaanne Gülhan sultan?

Hiçbirini anlamadım ki! Beynim eror veriyor,mavi ekranda maç izliyorlar!

 

"Tane tane gidelim. Gülhan sultan var. Anaannen var? Aşiret geliyor?" Yüzümdeki şaşkın ifadeyi gördüğünde bana söylemediklerini nihayet fark etti.

 

"Gülhan hanım biliyor,akşam gelecekmişsiniz çay içmeye. Evet,anaannem var kanlı canlı bu gece tanışmayı istiyor seninle. Aşiret gelmiyor sadece anne tarafımdan en yakın akrabalar. "

Aşiret yani. Anne tarafı kaç çocuktur ki? Aşiret oldularsa en az 6 kardeş onların çocukları, çocuklarının çocukları da gelirse ben kriz geçiririm.

 

İnsan sevmiyorum ki! Aşiret ne ya! Neden herkes gibi minik aile çocuğu bulmadım ben? Doğru, Öykü ve babannem el ele verip bulmuştu.

 

"Ayaz,n'olur az kişiler de. Lütfen bana sadece 5 veya 6 kişi geliyor de."

Gözlerini kapattı,nefes alıp verirken kendisini öldürme ihtimalimi mi tartıyordu? Çünkü onu öldürürsem sorunlarım kısmen yok oluyor da!

 

"3 teyzem,5 dayım. Eşleri de eklenince 16 kişi. Çocuklarını da sayarsak 45 kişiye tamamlarlar." Yatacak o kadar yer var mıydı?

Koruma neden kullanmıyor bu aşiretler! Ülke tek aileden mi oluşsun istiyorsunuz akraba evliliği düşük zekalı bireyler!

 

(Not: Aşiretlere karşi değilim çok minnoş buluyorum şahsen ama Yakamoz kalabalık sevmeyen bir karakter o yüzden nefret kusuyor.)

 

"La ilahe illallah. Sabır! Ne demek 45 Ayaz! Neden erkek yurdundan yeni ayrılmış abazalar gibi sülaleniz ürüyor?"

Tabirimi duyduğu an ağzı bi' karış açık kaldı.

 

"Öncelikle ailede kimse erkek yurdundan okumadı,"dedi. Takıldığı noktaya bak çıldırıcam! Sakinliğini nasıl koruyordu!

 

"Ayrıca aşiret olduğumuzu vurguladığıma eminim." Ayazcım sinir sistemim çöktü, çökecek! Aşırı stabil tuttuğu ses tonuyla çılgına dönmek üzereyim. Ben insanlardan kaçtıkça daha kalabalığa düşüyorum.

 

Saçlarımda hissettiğim kıpırtıyla Ayaz'a döndüm. Dizinin üstünde kalmış olan ince tutamları acemice örmeyi deniyordu.

 

"Saçlarının güneşte daha açık renk olduğunu biliyor muydun?" Konuyu değiştirme hızı şoka uğrattı. Az önce sülalesinden bahsediyorduk.

 

"Biliyorum. Ayrıca öyle örülmez." İkiye ayırdığı ince tutamdaki bir parçayı diğer parçanın etrafına doluyordu.

 

"Öykü sayesinde dörtlü de örebiliyorum Yakamoz. Yani ne yaptığımın farkındayım. Oynamak hoşuma gitti." Küçük çocuklardan farksızdı.

 

Kısa sürede beni önüne çekip tüm saçımı üç parçaya ayırarak örmeye başladı.

"Bende toka yok ki. Boşuna örüyorsun."

 

İşine odaklandığından sessizce örgüye devam etti. Bittiğinde tekerlekli sandalyenin sol koluna takılı duran siyah tokayı saçımın ucuna doladı.

 

"Öykü,genelde her birimize yedek toka bırakır. Aşırı hızlı kaybetme yeteneğine sahip de kendisi."

Beni döndürerek açılan yüzümü inceledi. Eseriyle gurur duyduğuna emindim çünkü hem sıkı hem de içinden saç çıkmasını engelleyerek mükemmel örmüştü.

 

"Teşekkürler." Büyük dalgalardan biri kıyıya vurduğunda üstümüze gelen su ıslanmamıza sebep oldu.

 

"Sırılsıklam,"dedi. Cümlesini çalan telefonu bölmüştü.

 

"Efendim anne?" Neval hanımın karşıdan net sesi duyuluyordu.

"Yakamoz'un yanında deniz kıyısında duruyorum evden çıkarsan rahatlıkla beni görebilirsin."

Karşı taraftan başka bi' kadın sesi geldi.

 

"Anaanne? Ne ara geldin? Akşama bekliyorduk seni?" Şaşkınlığı sesinden okunuyordu.

"Tamam,tamam geliyoruz." Telefonu kapattığında ne yapmam gerektiğini biliyordum.

 

Arkasına geçerek evlerine kadar ilerlemeye çoktan başlamıştık.

Bu sefer Sakince Yoruldum şarkısını ben mırıldanıyordum. Tabii 45 kişilik çekirdek (!) ailelerinin yanına giderken kalbim hiç sakin değildi.

 

"Herkes mi gelmiş? Aşiretçe mi buradalar?" Korkulu soruma bu defa güzel yanıtla döndü.

"Hayır,sadece anaannem ile iki teyzem."

Seslice tuttuğum nefesi serbest bıraktım.

 

Dakikaların ardından evlerinin bahçesine Ayaz'ı bıraktım. Bahçede Neval hanımla beraber oturanlara görünmeden Ayaz'a veda ederek eve kadar koştum.

 

Kutluay: Yenge Hanım Yakamoz büyük bitti

 

Serin: anaannem burada! Hepimiz bittik!

 

Ayaz: Yakamoz'u korkutmayın abartmayın bizimkiler insan yemiyor

 

Öykü: anaannem bile buna emin olamaz belki yemiştir

 

Kutluay: anannem- ben insan eti yemedim(şüpheli)

 

Ayaz: Kutay,abicim.

 

Serin: anaanneme gerek kalmadı Kutay cenaze namazına uğurlanıyor

Loading...
0%