@birdeliyazariz
|
Bölüm şarkısı: Çözülüyorum Sana İkiye On Kala Yakamoz'dan Öykü'ler ile hastaneden döneli 3 gün olmuştu. Bu akşam Erzurum'a yola çıkıyorduk. Gündoğdu ailesi kocaman bir servis kiralamışlardı. Bavulum kapıda hazır babaannemle gelmelerini beklerken akşam yemeği yiyorduk. Önündeki tabağın içinde bulunan makarna tanelerini kaşıkla ileri geri oynattıkça, dedem bana ters ters bakıyordu.
"Yemekle oynama. Makarnanı bitir ağlaşacaksanız ağlaşın." Gülhan sultan'ın otoriter sesiyle bakışlarım dedeme döndü. Erzurum'dan döndüğümde evli biri olacaktım. Son üç gündür sağlık raporlarımı, resmi evrakları kovalamakla geçirmiştim. Nikah için gerekli çoğu şey yapılmıştı. Dedemin yanımda olmayacak olması garip hissettiriyordu. Dün gelinlik bakmaya şehre gittiğimizde fazla üzgün bakıyordu.
"Ne ağlaması Gülhan Allah aşkına." Sinirle masadan kalkıp bitmiş tabağını bankoya bıraktı. Torunu evlenen her dede böyle ağlamaklı mı oluyordu? Kapıdan duyulan korna sesiyle babaannem bavullarını koştu. "Geldiler!" İçeri giderken telaşla kendi kendine konuşuyordu. "Yanıma bakliyat da alsa mıydım? Aman be Gülhan abartma." Kendine cevap vermesine gülerek bende çantalarımızı aldım.
"Yenge hanım Yakamoz ver onları bana sen geç arabaya." Kutay elimdeki çantaları alıp ne ara geldiğini anlamadığım Selim'e fırlattı. "Taşı onları köle." Köle mi? Her neyse sorgulamayacağım. Dedem biz çıkmadan önce yanımıza gelerek ikimize de sarıldı. "Baban bu günleri görse kızımı kimseye yar etmem derdi." Onları özlüyordum.
Gülhan sultan dedeme sarıldıktan sonra gülerek evi gösterdi. "Ben yokken temizlik yaparsın inşallah." Dedem sözsüz şekilde emre itaat edeceğini belirtti. Gülerek Kutay'ın ardından geniş servis aracına geçtim. Ayaz, en arkada tek başına oturduğundan kendimi yanına attım. Ön sürücü koltuğunda Kenan abi, yanında Neval hanım vardı. Kutay ile Selim Atlası ortalarına almış çoktan saçma sapan konularda yorum yapmaya başlamışlardı. Öykü babaannem'i yanına çekmiş ikisi önemliymiş gibi örgü konuşuyorlardı.
"Erzurum'da ilk nereye uğramamız gerekiyor?" Adetlerini pek bilmediğimden yol boyunca öğrenebildiğim kadarını öğrenecektim. "Narman'a gidiyoruz. Oradan sonra bakacağız neler olacağına." Sessiz hâli üç gündür gözüme batıyordu. "Ayaz? Bir şey mi oldu?" Başını iki yana sallayarak hareket eden arabanın camından dışarıyı izlemeye başladı. "Ne olacak ki?" Hastaneden bu yana garip davranması dışında mı?
"Yanlış sözlerim mi oldu? Niye böyle davranıyorsun?" Buruk gülümsemeyle bakışlarını gözlerime çevirdi. "Hatırlıyor musun Öykü'yü hastaneye götürürken uyudun,"dedi. Onu başımla onaylayıp devam etmesini bekledim. "Sayıklıyordun. Arabada biz vardık panikledim. Sen duymadın belki de, rüyanda imkansız hayaller içindeydin Yakamoz."
Bahsettiği rüya, bizi içeren rüya mıydı? "İmkansız?" Sesim hayalkırıklığı barındırıyordu. "Ne gördüğümü bilmek ister misin?" Alayla güldü. Bildiğine çok emindi. "Duyduğum şeyler 'Gidiyorum ben!' sitemlerini içeriyordu." Başını hiç bilmiyordu sanırım.
Çatık kaşlarını düzeltmek için ellerimi uzattım. Karşı koymadı. "Ayaz'ım," Nefesi kesildi. Birlikte uyuduğumuz geceden sonra ilk adımı benden beklemiyordu muhtemelen. "Sayısı birden fazla olan minik şeyler dünyamı ele geçirmişti. Rüyam imkansız değil." Tekrar kaşları çatıldı. Bu hali 10 yaşındaki çocukla uğraştığımı düşündürüyordu. "Üç? Bildiğimiz üç?" Ellerim yüzünden çekildi. Emin olması adına elimle üç sayısını gösterdim.
Yutkunduktan sonra bakışları elim ile karnım arasında gidip geldi. "Salak mısın Ayaz. Hamile değilim. Rüyamdan bahsediyordum." Şoku atlatmasını beklerken gülmemek için yanağımın içini dişledim. "Düşüncesi, akla durgunluk veriyor." Araba koltuğunda beni kendine çekerek sarıldı. Karşı koymadım. Kollarım beline dolandığında başım göğsüne denk geldi. Saçlarımda hissettiğim minik öpüşleri huzur doluydu.
"Rüyaların nişanlım. Beni kapsıyor muydu?" Ona gerçeği söylemek yerine şaka yapmayı düşündüm. Sonra gerçeği söylerken bir gün içinde ne kadar domates gibi kızarabilirim ki diye sorguladım. Susup daha sıkı sarıldım. Onun anlamasına yetsin diye kocaman sarıldım.
Ayaz'dan
Kollarımın arasında Yakamoz varken kötü olayların hepsi duruyordu sanki. Onunla tanışalı en fazla 1 ay olmuştu. Bu küçük kadın şimdiden dünyamın çoğunu kaplamaya başlamıştı.
Düzenli nefes alış verişlerini duyduğumda Erzurum'a 15 saatlik yolumuz kalmıştı. 3 saati devirmiştik çoktan. Kalbime inen dakikaların ardından uyumayı denemiş fakat düşüncelerime yenik düşmüştüm. Uykuya dalmayı denediğim an aklıma çocuk isimleri geliyordu.
Ada Aybars Yiğit Yağmur Kumsal Doğa
Hepsi birbirinden güzeldi. Dakikalar önce telefonumdan bebek isimlerinin anlamlarına bakıyordum. 25 yaşında olduğuma kimse inanmazdı o an. Sağ sola mutluluğumu buldum diye haykırsam deli derler miydi?
"Abi? Sırıtıp duruyorsun hayrola? İyi saatte olsunlar mı dadandı sana." Sen bile gözüme sevimli görünüyorsun Kutay. "Hayır abicim iyiyim. Çok iyiyim. Sizce de güneş parlaklığı camdan çok güzel vurmuyor mu?" Başta Kutay olmak üzere tüm kardeşlerim besmele çekmeye başladı.
"Selim, üç dediğimde abime su fırlatıyoruz." Ne? Neden bana su fırlatıyorlardı. "Zemzem mi abi?" Selim tek sorun suyun ne olduğu mu? Bana niye su atıyorsunuz sorgular mısın abicim.
"3!" Kutay bağırarak elindeki suyu kapağını açmadan bana attığında refleksle geri vurdum. Hızla Kutay'a geri giden su onun alnına çarptı. "Hani 1,2 nerede abisinin gülü?" Kahkaha atarken Yakamoz'u uyandırmamaya dikkat ettim.
"Planım kendime sekti sende gördün mü Kenan abimin kopyası?" Atlas'a alnını göstererek ağlama numarası kesiyordu. Kutay üvey evlat olduğunu düşündürürken Selim çantasından krem çıkardı. "Abi yağsız ciltlere uygun krem ister misin?"
"Beyefendi çizgime ters. Ayrıca o nereden çıktı hafif meşrep Selim." Onları daha fazla çekemeyeceğimden dolayı Yakamoz'a verdiğim müzik çaları açarak kulaklıkları taktım. Yakamoz, uyumadığını belli ederek bir kulaklığı kendi kulağına taktı. Müziği başlattığımda ikimiz de şarkıyı ezbere biliyorduk. Çözülüyorum Sana-İkiye On Kala.
"Hastayım kusurlarına." Göğsüme dağılan sesle gülümsemem genişledi.
|
0% |