Yeni Üyelik
16.
Bölüm
@birdeliyazariz

"Bazı şeyler kaybetmeden sevilmiyor

Bedenim burda fakat ruhum kabul etmiyor."

Kendime Yalan Söyledim

Seksendört

 

Ellerim titriyor,dizlerim beni artık taşımıyordu. Düşmeye yakın anımda Arel belime destek vererek ne olduğunu sordu. Ne mi oldu? Ben salak gibi sana kandım ve Fırat'ın bariz imalarını fark edemedim. O yüzden her gün geri sayım yapar gibi doğum gününü hatırlatıyordu.

Ben nasıl telafi edebilirdim ki bu anı. Bahçenin kapıya yakın kısmında donup kalmıştım. Fark ettiğim gerçek yüzüme tokattan daha sert çarpmıştı. Hırsla Arel'in belimdeki elini geri iktirdim.

 

"Neden yaptın!" Bağırışım çoğu kişinin duyacağı kadar yayıldı bahçede. Bize doğru gelen Yunus ve Enes dışındaki kimseyi gözüm seçemiyordu.

 

"Arel! Arel neden bana yalan söyledin? Ben sana ne yaptım?" Sitemlerime duyarsız kaldı. Yüzünde acı bir tebessümle beni izliyordu. Yeşil elbisenin etekleri sinirden yerimde duramazken hiddetle sallanıyordu. Açık saçlarım rüzgarla yüzüme çarptıkça daha da sinirlendim.

"Yolunu yordamını sikeyim senin! Benim aklımla ne zorun vardı! İntikam anlayışını da sikeyim!" Küfürlerimi de duymazdan gelerek Fırat'a döndü.

"Nasıl hissettiriyor? Aldatılmak nasıl hissettiriyor!" Aldatılmak mı? Burda aldatılan ben oluyorum ben! Kendinize gelin köpekler. Psikoloji okuduğum bu yolda deli olarak sonuca varmaktan korkmaya başladım.

 

Fırat, yanındaki Mert'e sessizce bir şeyler söyledikten sonra yanımıza doğru adımlamaya başladı. Benim ise adımlarım geri geri gitmeye can atıyordu. Arel umursamazca Fırat'ın gelişini izliyor diğer yandan da yerinde sallanıyordu. Birilerinin beni burdan kurtarmasına gerçekten ihtiyacım vardı.

Gözlerimin önü kararmaya başladığında minik çığlığım yanımdaki Gamze'lere ulaşmıştı.

 

Nikto'dan

 

Göksel'in Arel'e bağırışlarından sonra Arel gevşek haraketlerine devam ederek bana döndü. Kan beynime sıçramakla kalmamış sinirlerime olan hakimiyetimi de yok etmişti. Yanına yaklaştığım esnada Göksel'den kopan tiz çığlıkla yönümü Arel'den Göksel'e çevirdim. Yere düşeceği anda yanındaki Bulut ibnesi kucağına almıştı. Allah'ın yarattığı her şeye olan saygım Arel ve Bulut'u kapmasa alanına almıyordu.

"Göksel'i Fırat'a bırak ve siktir olup git Bulut!" Yunus'un siniri hem Gamze için hem de Göksel ve benim içindi.

Uzun süredir Gamze'den hoşlandığını tahmin ediyordum. Şu an emin olmuştum. Bulut,yanına geldiğim an Göksel'i bıraktı. Reflekslerim iyi olmasaydı Göksel yeri boylardı. Tipini siktiğim hala sabrımı sınıyor,Arel gibi piç piç gülüyor!

 

"Göksel,belam olmanı sevsem de uyanman gerek güzelim."

Uyanıp Arel'e biraz daha küfür etmesini isterdim. Kucağımda ki Göksel baygın halde yatmaya devam ediyordu. Gram kıpraşmaması korkutuyordu. Enes, Arel ile Bulut'u itekleyerek bahçe kapısından çıkardı.

Yunus bize dönüp "Abi geçin içeri soğuk hava kızları elbiseyle üşür." diyene kadar duygularımla hareket ediyordum. Evin içine açılan geniş camlardan geçtikten sonra Göksel' salonda ki L koltuğa yatırdım. Başının altına yastık koyduğum esnada hareket etmeye başlamıştı.

 

"Çok korkunç bir kabus gördüm." Kabus muydu kıyamet miydi orası tartışılır. "Anlat püsküllü belam." Göksel aniden yattığı yerden kalkmayı denedi. Sendeleyerek geri uzanmak zorunda kalmıştı. "Fırat, kabus değil miydi? Yaşadık mı o şeyleri?" Yaşadık demeye dilim varmıyordu. "Baştan alalım mı bu günü? Ben çok fazla hata yaptım Fırat." Asıl hata bende Göksel'im. Sana açık açık yazsam sevmezsin sandım salaklığım yüzünden bu haldeyiz.

Kafamda "Cesaret ister böyle itiraflar

Söylemesi zor

Tek korkum bu kadar." Şarkı sözleri yankılanıyordu. "Baştan yaşar mıyız bilmiyorum da şu saatler içinde öldüm gibi." Sözlerimin acı verebileceğinin farkındaydım ama bende acı çekiyordum. Saçma sapan durumlar içinde kalmıştık.

 

Göksel'den

 

Uyandığımda kendimi koltuk üzerinde uzanır halde bulmuştum. Kafamda dönen anılarla bir anda kâbus gördüğümü söylemiştim. Saniyeler içinde kabus olmasını dilediğim gerçeklere dönüştüler. Fırat L koltukta yanıma oturmuştu. Yüzündeki endişe ve üzüntü kalbimi ağrıtıyordu. Konuştuğumuz esnada "Şu saatler içinde öldüm gibi." Sözleri kurşun misali beni hedef almış üzerime yağıyordu. Panikle ne yaptığımı bilmeden yerimde doğrulup ellerini tutmuştum. "Doğum günün bu gün? Ölmek yok." Gözleri tuttuğum ellerine kaydı. Rahatsız olup çeker sandığım esnada parmaklarım havalandı, dudakları elimin üstüne tüy kadar hafif dokunmuştu.

 

"Ölmek yokmuş püsküllü belam öyle emretti derim Azrail'e." Bunca olay ardından flört edebilmesi hayret uyandırıcıydı. "Teoride benimsin yiğidim tabii ölemezsin." Teori kısmı canını sıkmış gibi yüzünü ekşitti.

"Gerçekte öleyim yani? Oldu Göksel hanım parçalayın beni." Dalga geçtiğini bilsem de ölüm düşüncesi içimi ürpertmişti. Sanki daha önce sevdiğim birini kaybetmişim de yas hissiyatı üzerimde. Annem ve babam ayrı olsalar da yaşıyorlardı. Kardeşim yoktu yani kimsesiz değildim. "Kapa şu konuyu." Açık camdan içeri giren Enes'le utanarak ellerimi Fırat'tan çektim. Bu saçma halime gülmüş ardından da Enes'e dönmüştü.

"Arel piçi Bulut'u da aldı gitti çoktan. Gamze ne olduğunu anlamaya çalışıyor, Yunus anlatıyor her şeyi." Kısaca özet geçmişti. Halsizlik hissiyle koltuğa geri uzandım. Fırat, ses etmeden Enes'le beraber salondan çıkmıştı. Dakikalar sonra elinde pikeyle yanımaoturdu. Üstümü örtüp geri kayboldu.

 

(Ben size kıyamıyorum ki lütfen demişler sarılıcammm 🥹🫂 bu kitap zaten wattpad de final yaptı buraya aktarmaya usenmistim ama akşam eve dönünce hepsini aktarmaya uğrasicam🤍)

 

 

Loading...
0%