12. Bölüm

12. Bölüm

Azize Nur
birharfbekcisi

Camında büyük harflerle "FEZA EMLAK" yazan dükkanın önünde durduklarında Hamza, başını sağa çevirip belli belirsiz gülümsedi. Pazar günü gelip çatınca, Büşra, kaçtığı planın tam da içinde bulmuştu kendini. Gerçi yeni eve çıkma planı, kayınvalidesini dahi hoşnut eden bir detaydı. Sanki yaşlı kadın, onları kendi özel alanlarında rahat bırakmak, birbirlerine alışmalarını sağlamak istiyordu.

Arabadan inen Hamza'nın adımlarını takip ederek onunla birlikte emlakçıya girdiğinde kumral saçlı, minyon yüzlü genç bir kadın karşıladı kendilerini. Epey büyük olan dükkanın içi bayağı doluydu. Bir tek, kendilerini karşılayan genç kadının masası boştu. Belki burada bir saat kadar bile kalmayacaklardı ama gri-lacivert renklerle ve çeşitli aydınlatmalarla döşeli bu lüks emlakçı dükkanı; Büşra'nın ruhunda bir kasvet rüzgârı estiriyordu.

"Merhaba, kolay gelsin."

Kadın, deri koltuğundan kalktığında yüzünde derinleşen ve muhtemelen müşterilerine sunmaya alışkın olduğu o tebessümü yeniden cömertçe sergiledi. Elini Hamza'ya uzatıp: "Hoş geldiniz" dedi. Hamza'nın iri eli, Büşra'nın hiç beklemediği bir hamleyle kadının bakımlı eline uzandı. Sıkışan iki ele bakarken zorlukla yutkunan Büşra, yerinde rahatsızca kıpırdanarak başını başka bir tarafa çevirdi. Sanki her geçen gün, birbirlerine zıt olan hayatlarını ortak bir noktada buluşturma hayali, bir toz bulutu gibi boşluğa savruluyordu.

"Siz de hoş geldiniz" deyip şimdi kendisine uzanan o zarif elin sahibine çevirdi gözlerini. Az önce şahit olduğu manzaranın çehresine bıraktığı buruk ifadeyi düzeltemeden elini sıktı kadının.

"Buyrun, oturun lütfen."

Kendilerine gösterilen gri renkli deri koltuklara karşılıklı olarak oturduklarında Büşra, çantasını kucağına bırakıp stresli bir duygunun pençesi altında kıvranmaya başladı. Durmadan elleriyle oynuyor, kalbinde beliren o kesif hüznün gölgesinde Hamza'yı ve kendisini düşünüyordu.

O kadar dalgındı ki; konuşmaları dinleyen ve hiç araya girmeyen taraf olmaktan öteye gidemedi. Hamza, birkaç mahalle ismi söyleyip nasıl bir ev aradığından bahsederken ve onun ela gözleri ara ara kendi sıcaklayan çehresinde gezinirken bile başını kaldırmadı Büşra.

Masanın ardındaki genç kadın, birkaç daire gösterip özelliklerini anlatmaya başlayınca Hamza'nın: "Sen de bak Büşra, beğendin mi?" Diye soran sesini boşlukta bırakmak istemedi. Sadece bu sebeple başını kaldırdı ve kendilerine çevrilen bilgisayar ekranına baktı. Hangi ev gösterildiyse: "Güzel" diyerek durgun bir sesle geçiştirdi fikrini. Hamza, iç çekip: "Aklımızda bulunsunlar" dediğinde ve ayaklanıp genç kadına teşekkür ettiğinde Büşra da çantasını omzuna bırakıp bir an önce buradan çıkıp gitme isteğiyle gergince bekledi.

Nihayet emlakçıdan çıktıklarında derin bir nefes aldı Büşra. Arabaya doğru düşünceli bir şekilde yürümeye başladı. Hamza ise arabaya binmeden önce arkasında bir yerde duraksadı.

"Neyin var Büşra?"

Adamın sesi, engebeli yollardan, sarp kayaların arasından ve engin dağların tepelerinden ona ulaşmıştı sanki. Öyle yorgun, öyle yitikti. İkisinin arasında esen o görünmez rüzgâr şimdi keskin bir ayaza evrilmiş, hâlihazırda yürekleri arasında bulunan mesafe iyice genişleyerek her ikisini de aşılmaz görünen iki noktaya savurmuştu.

"Neden yüzün düştü birden? Arabadayken böyle değildin."

Büşra, arkasını döndüğünde Hamza'ya bir açıklama yapması gerektiğini fark ederek başını kaldırdı ve onun yorgun çehresine baktı. Karşı cinsle el sıkışmak, muhtemelen bu adam için basit bir nezaket ifadesiydi. Fakat kendisi için hiç de basit bir hareket olmadığını ona nasıl anlatacaktı?

Bir şey demek için dudaklarını araladı fakat merâmını tam olarak nasıl ifade edeceğini bilemeyip dilinin ucuna kadar gelen belli belirsiz cümleleri de yutuverdi.

Hamza, aralarındaki sessizliğin gittikçe uzayacağını anlamış olmalı ki: "Sen de biraz çabalayamaz mısın?" Diye sitem yüklü bir sesle sordu. "Elimden geldiğince bu evlilik için bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Ama ne zaman dönüp sana baksam kaçıyorsun. Birden yüzün düşüyor ve ne olduğunu da anlatmıyorsun. Böyle yaparak hangi sorunu çözebiliriz, söylesene?"

Bulutların güneşin önünü kapattığı bu kasvetli günde, Büşra, içinin daha koyu bir hisle burkulduğunu hissetti. Hamza'nın göz bebeklerinin etrafını saran turuncu-kahve harelere ve o renklerin etrafına açıktan koyuya doğru dağılan yeşil tonlara takıldı bakışları. Sanki birazdan o gözler de tıpkı içinin karanlığa gömülmesi gibi koyu bir kıvam alacak ve ümitsizliğini daha çok derinleştirecekti. Bu yüzden daha fazla gizleyemedi. "Emlakçıdaki kadın..." dedi tereddütlü bir sesle. "Elini uzattığında ona karşılık vermek zorunda değildin..."

Böyle bir şey duymayı beklemeyen genç adamın kaşları yukarı kalktı. Bir süre tepkisizce baktı eşinin yüzüne. Sanki tuhaf bir şey söylemiş gibi şaşırarak bakması, Büşra'nın, gözlerini ondan kaçırmasına sebep oldu. Çantasının sapını sıkıp geniş kaldırıma, kaldırımın ortalarında yan yana dizilerek ilerleyen ıhlamur ağaçlarında gezdirdi gözlerini.

"O yüzden mi suratın düştü içeride? Kadınla tokalaştığım için?.."

Sorusu, küçümsemekten çok anlamaya çalışır gibiydi. Büşra, bu yüzden biraz olsun rahatlayarak ve içindeki cesaret kırıntısına tutunarak tekrardan Hamza'nın gözlerine baktı.

"Eşinin karşı cinsle tokalaşması sana ne hissettirir bilmiyorum. Kızar mısın, tepkisiz mi kalırsın... Ama ben normal karşılayamıyorum. Çünkü doğru değil."

Aralarından bu sefer gerçek bir soğuk rüzgâr akıp gitti. Büşra, bir eliyle eşarbını tutup diğer elini hırkasının cebine koydu. Eşinin mimiklerinden duygularını anlamaya çabalasa da pek beceremedi.

"Nezaketen elimi uzattım, o uzattığı için elini havada bırakmak istemedim. Yoksa ben de çok meraklı değilim kadının elini tutmaya."

Hamza'nın sonlara doğru güler gibi çıkan sesine karşılık Büşra, bu açıklamayı içine sindiremese de başka bir şey diyemeden bakışlarını yeniden kaldırım taşlarına indirdi.

Arabaya bindiklerinde ve eve doğru sessizce ilerlediklerinde anlaşılmamanın verdiği ıstırabı hissediyordu genç kız. İçini kemiren başka bir tuhaf duygu daha vardı ki onu tam olarak adlandıramıyordu. Sık sık "âh" çekme isteğiyle karılan bir sıkıntıyı ve sesini çıkaramamanın verdiği bir bunaltıyı kucaklıyordu.

Tüm zıt yönlerinin idrakinde olarak onunla evlenmeyi kabul etmemiş miydi? Çaresizliğini bu kabul için mazeret olarak öne sürüp durması artık kalbine yavan bir his veriyordu. Tek başına çaresizlik, bir ömrü etkileyecek büyük bir karar vermesine sebep olmamalıydı. Yaşayabilecekleri muhtemel sorunları enine boyuna düşünse, bir türlü ortak noktada kesişmeyen hassasiyetlerini şöyle bir karşısına alıp azıcık olsun seyretse; acaba yine de kabul eder miydi?

Her şey için ne kadar da geç, diye düşündü camın ötesindeki gri günü izlerken. Kararmaya yüz tutan ve acele bir yolculuğa çıkar gibi gökyüzünde turlar atmaya başlayan bulutlara çevirdi gözlerini.

Yağmur yağacak gibi. Birazdan yeryüzü temizlenecek, ağaçlar ve toprak can suyuyla yıkanarak ferahlayacaklar. Ardından güneşin önünü kapatan bulutlar bir bir çekilecek. Taze yağmur damlaların üzerine ışıklar vuracak, her şey sanki yeniden hayat bulacak.

Keşke içime de bardaktan boşalırcasına yağmur yağsa. Biraz ferahlatsa, kalbimin çoraklaşan kuytularına can suyu katsa... Ne derler? Rahmet. Biraz rahmet. Çokça rahmet, Allah'ım...

Yanıbaşındaki adamın sükûtunda, Büşra'nın yüreğinden kopup gelen nice ses yankılandı. O sese sarınarak uyumak istedi genç kız. Arabanın mayıştıran sıcaklığında gözlerini yummamak için kendisini epey zorladı. Nihayet evin önüne vardıklarında, emniyet kemerini çıkarıp hantallaşan vücudunu zorlukla arabadan attı.

Islak toprak kokan bahçeyi aşıp kapının önüne geldiler. Büşra, salona bakan pencerenin demirliklerinin ardında bulunan siyah saksılara baktı. Toprak dolu saksılardaki çiçekler solmuş, bir kısmı da iyice kurumuş ve dalları eğilmişti. Hamza, zile basmalarına rağmen açılmayan kapının önünde daha fazla beklemekten vazgeçip anahtarlarını çıkardı. Büşra ise sanki son kez bakar gibi arkasını dönüp bahçede gezdirdi gözlerini. Koca erik ağacının salınan dallarında, o dalların altında bulunan ıslak masa ve sandalyelerde... Ve bir an bu bahçeli, huzur veren evden ayrılmayı hiç mi hiç istemedi.

İçeri geçtiklerinde ve üzerlerine rahat kıyafetler geçirdiklerinde kendini salona atıp gündüz haberlerini açan Hamza'nın aksine Büşra, odada kalıp komodinin üzerindeki kitabını eline aldı. Muhtemelen bir komşusuna gitmiş olan kayınvalidesinin yokluğu fazlaca belli oluyordu. Sessizleşen bu evde boş durmamak adına sayfaları çevirip okumaya başladı bu yüzden.

Bir saat kadar uzun bir vakit geçtikten sonra Hamza, gözü telefon ekranına kilitli olduğu hâlde odaya girince genç kız, ağrımaya başlayan gözlerini kitaptan çekip ona döndü.

"Şu eve bir baksana. Yeni eklenmiş ilana. Beğenirsen emlakçıyı arayacağım."

Kaldığı sayfayı kıvırıp kitabı kucağına bıraktı. Yanına oturduktan sonra telefonu önüne uzatan Hamza'ya göz ucuyla bakıp ardından ekrana çevirdi gözlerini.

"İki katlı. Burası ikinci katı. Anneme de yakın. Yürüyerek on beş dakika falan."

İlana koyulan fotoğrafların üzerinden parmağını kaydıra kaydıra ilerleyen Hamza, bir yandan da evi anlatmaya devam ederek en sonunda beğendiğini söyledi. Taşınma konusundaki netliği karşısında daha fazla direnemeyen Büşra ise durgun bir sesle: "Olur" demekle yetindi. Buraya alıştığından, yalnızlıktan korktuğundan ve kayınvalidesi sık sık yanına gelse bile geçmişten taşıyıp getirdiği birtakım endişelerle dolu olduğundan bahsetmedi.

"Eğer anlaşırsak evi hemen tutarım. Haftaya da ikimiz eşya alışverişine çıkarız. Sonra taşınmak için izin alırım bir-iki gün."

Hamza'nın ard arda sıraladığı planlara gölge olmamak için: "İnşallah" diye mırıldanıp kucağındaki kitabı göğsüne bastırdı.

***

Elini, dayandığı yastıktan çekip sırtını yatağın başlığına koyduğunda çehresinden tüm duyguları okunan genç kıza baktı. Onun bu evden gitmek istemediğini, yalnızlıktan korktuğunu biliyor fakat bu yalnızlık korkusunun çeşitli vecheleri olduğunu da düşünüyordu.

Evet... Büşra, üvey babasının ona yaşattıklarından ötürü, evde yalnız kalacağı zaman dilimlerini düşünüp kaygılanabiliyordu. Fakat onun, başka başka korkuları da var gibiydi. İki kişilik bir yalnızlığı taşımak zorunda kalmak gibi. Kalbinde başka bir kadını taşıyan adama her baktığında, kendi varlığından rahatsızlık duymaya başlayacakmış gibi...

Hamza, karşısındaki genç kıza baktığında, çok önceleri işgal edilmiş olan kalbinin en mahrem köşesine onu dahil edemiyor fakat yüreğinde büyük bir şefkat duyuyordu. Çünkü ona baktığında Sevgi'de göremediği nice şeyi daha ilk bakışta fark ediyordu. Büşra'nın masumiyeti, dünyanın o kirli yanından ırak oluşu ve haklı korkularla dolu ürkek kalbi; incitilmemek için ayrı bir çaba gerektirdiğinin şahitleriydi.

Henüz yirmisinde olan fakat yaşından daha büyük acılar çekmiş olan bu genç kızın, şimdi bir de eşinden yana yeni bir yara alma ihtimaline olan korkusunu fark ediyordu. Belki de bu yüzden bir süredir kendinden beklemediği adımlar atıyordu ona doğru.

Kitabını göğsüne bastırarak çekimser bir edâ ile sırtını başlığa yaslayan Büşra'ya biraz daha yaklaştı yine aynı sebeple. Onun, bir boşluktan diğer boşluğa tutunmaya çalışan bakışlarındaki endişeyi silmek isteyerek telefonu el yordamıyla yastığının altına koydu ve: "Büşra..." diye mırıldandı.

Kızın siyah gözleri boşlukta tutunmaya çalışmaktan vazgeçerek kendi gözleriyle buluştuğunda, Hamza, iç çekerek konuşmaya başladı:

"Senin gözünde nasıl bir adamım bilmiyorum ama... Artık bazı şeylerden emin olmanı istiyorum."

Hesapsız ve plansızca başladığı bu konuşma, yine kendiliğinden akmaya devam etti:

"Ne eski nişanlım ne de başka bir kadın... Benim hayatımdaki kadın sensin ve bir başkası umrumda bile değil."

Büşra, bunları duymayı beklemiyormuş gibi örtülü bir şaşkınlığın ardından kendisine bakınca; Hamza, bazı şeyleri açık açık konuşmak için daha büyük bir cesaret duydu. Bunu dolayı olarak defalarca kez söylemesine rağmen genç kızı ikna edememiş olduğunu bildiği için tekrar tekrar söylemekten gocunmayacaktı.

"Her şeyin birden olması, bu evliliğin kafanda soru işaretleri bırakacak kadar oldu bittiye gelmesi... Beni tanımamaman... Şüphe duyman için hepsi yeterli sebepler, evet. Ama sadece şunu bil istiyorum... Ben, evde onu bekleyen bir karısı varken gidip başka kadınlara gözünü dikecek şerefsiz bir adam değilim."

Sesi öfkeden uzak olsa da Büşra'yı bir miktar ürkütmekten kaçınamamıştı. Hamza, onun korktuğunu: "Öyle biri olmadığını biliyorum" deyip telaşla açıklama yapmaya çalışmasından anladı. Oysa onu yargılamıyor, aksine yüreğinde şüphe biriktirip durmaması için çaba harcıyordu. Belki de sadece, yeterince yaralı olan bu kızın, boş yere yeni yaralar almasını engellemek için...

"Sadece ola ki bir gün benden şüphe duyarsan bunları bil diye söylüyorum... Öyle bir zamanda ilk geleceğin kişi yine ben olayım. Bana sor. Gerçeğini benden öğren. Zihninde kurma. Tamam mı?"

Eşinden bir cevap gelecek gibi olmuştu ki kapıları iki kez tıklatıldı. Hamza, annesinin bu konuda dikkatli olduğunu bilmesine rağmen sanki kapı birazdan açılacakmış gibi yaslandığı yerden hızlıca doğruldu. Telefonunu yastığın altından çekip ayağa kalktı ve: "Gel anne" dedi gür bir sesle.

Annesi kapıyı açıp eşarbının iki ucunu başının üzerinde düğümlerken meraklı bir eda ile sordu:

"Hemen gelmişsiniz oğlum. Ev buldunuz mu?"

 

 

 

 

 

Bölüm : 24.08.2024 17:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...