Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@birharfbekcisi

Babası hakkında uzaklaştırma kararı çıktığından beri daha rahat hissediyordu. Onun varlığının, bir gölge gibi kendisini takip ettiği vehmiyle doluyken bir polisin evinde bulunuyor olmak bile yüreğine su serpememişti. Oysa bu koca şehirde; babasından uzakta, başka bir ilçedeyken aransa dahi bulunamayacağından neredeyse emindi. Yine de içinde bir yerlerde hep gözetleniyormuş gibi ürkütücü bir duygu dolanmıştı.

Şimdi ise o bunaltıcı hislerden bir nebze olsun kurtulmuştu. Fakat bir haftaya yakın bir süredir hiç tanımadığı bir evde durmak, ona rahatsızlık veriyordu. Koltuğun üzerinde katlı bir hâlde duran kıyafetlere baktığında yeniden o mahcubiyeti duydu. Komiser Hamza, günler önce ona bir sürü kıyafet almıştı. Aysel Teyze, elinde koca bir poşetle odasına girdiğinde yaşadığı şaşkınlığı ve duyduğu cümleye karşı hissettiği utancı anımsadı.

"Bunları da Hamza almış molada. Hızlı hızlı aldığı için olur mu bilememiş ama... Olmasa da değiştiririz."

Birkaç elbise, pijama takımı ve iki tane de eşarp bulunan poşeti açıp baktığı ilk zaman dilimi, yüzü kıpkırmızı kesilmişti. Yaşlı kadının gülümseyen yüzüne zorlukla baktığında güç bela teşekkür etmiş, poşeti göğsüne bastırıp başını tekrar yere eğmişti.

O günü anımsamak, yeniden utanç içinde kıvranmasına sebep oldu.

"Böyle olmayacak..." diye mırıldanıp üzerindeki haki yeşili uzun elbisenin yaprak desenlerinden elini çekti. Eşarbını düzeltip dün akşam Aysel Teyze'den rica ettiği Kur'ân-ı Kerim'i sehpanın üzerine bıraktı. Sabah namazından sonra uyumamış, uzun bir süredir okuyamadığı için hasret kaldığı Kur'ân'la başbaşa kalıp yorulunca da onu göğsüne bastırmıştı.

Odadan çıkıp mutfağa doğru ilerlerken aniden verdiği kararın doğruluğunu sorguluyordu. Buradan gittiğinde ne yapacağını biliyor değildi. Ancak bir yolunu bulması gerektiğinden artık emindi. Burnuna, yoğun bir patates kızartması kokusu dolarken mutfak kapısının eşiğine gelip dayandı kararsız adımları. Yaşlı kadın, bir elini beline dayamış, elinde tuttuğu kevgirle öylece bekliyordu.

Büşra, derin bir nefes alıp cesaretini toplayarak kadına yaklaştığında varlığı ancak fark edilmişti.

"Aa uyandın mı kızım? Ben de Hamza hazır evdeyken patates kızartayım demiştim. Pek sever de..."

Büşra, bu kadının otoriter hâllerine epey şahit olduğu için şimdi buradan gitmeye karar verdiğini nasıl açıklayacaktı, hiç bilmiyordu. Bir an çekinerek: "Yardım edeyim..." deyiverdi. Fakat yaşlı kadın, kaşlarını kaldırıp başını iki yana salladı.

"Yok yok, ben yaparım. Otur sen, sohbetin yeter."

Büşra, Aysel Teyze'nin yer yer kırışmış beyaz yüzündeki o neşeli ifadenin biraz sonra değişecek olması karşısında yutkunarak: "Şey..." dediğinde artık daha fazla vakit kaybetmek istemediğini fark etti.

"Aysel Teyze... Ben..."

Yaşlı kadının bedeni merakla kendisine döndüğünde ve ela gözleri sorgulayan bir ifadeye bürünüp de siyah gözleriyle buluştuğunda: "Her şey için teşekkür ederim" dedi. "Ama artık gitsem iyi olacak... Zaten uzaklaştırma kararı çıktı. Babamı tanırım, korkar o... Beni aramaya bile yeltenemez."

Tahmin ettiği gibi kadının kaşları çatıldı. Elindeki kevgiri simli beyaz tezgahın üzerine bırakıp sıvalı olan kollarını biraz daha sıvadı.

"Kızım, sen ne dediğinin farkında mısın? Seni kurda kuşa yem etmemi mi istiyorsun benden?"

Büşra, onun sinirli sesinden çekinerek: "Bir yolunu bulurum inşallah" dedi. Bir şeyler daha demek istedi ama ne yapacağını bilmediği için devamını getiremedi.

"Hiçbir yere gidemezsiniz" diyen o tok sesi işittiğinde arkasını döndü. Yaşlı kadının otoriter sesini işitmeyi beklerken oğlunun olaya müdahale edeceğini beklemiyordu. Bu yüzden epey şaşırmıştı. Kapana kısılmış gibi hissederek ıslak saçlarını elindeki havluyla kurulayan adamdan gözlerini çekti ve yerdeki ince halıya baktı.

"Zaten öğrenecektiniz ama... İlk benden duymuş olun. Dün karakola gittim. Arkadaşlara sordum. Tahmin ettiğim gibi... sizi kaçıran adam, ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılmış. Adam, inkar etmiş suçunu... Sizin, kendisiyle o eve gönüllü olarak gittiğinizi söylemiş. Başka başka yalanlar da... Bundan sonra ne olacağını bilmek isterseniz de..."

Büşra, gözleri irileşerek; önce kendinden oldukça emin bir şekilde konuşan komiser Hamza'ya ardından da yaşlı kadına baktı. Duyacağı şeylerin iç açıcı olmayacağını anlamıştı.

"Soruşturma sürecine girildiği için bilgi ve deliller toplanacak. Eğer savcılık, ceza davası açılması için yeterli şüphe olmadığına kanaat ederse takipsizlik kararı verir."

Bunu derken masanın üzerindeki tabağa uzanıp salatalıklardan bir dilimi ağzına atan adamın rahatlığı karşısında bir kez daha hayrete düştü. Ona inanmayı arzulamasa da karşısında bir polis olduğunu unutmak istemiyordu. Sürecin nasip ilerleyeceğini tahmin etmesi pek de zor olmasa gerekti. Komiser, sandalyeyi çekip oturduğunda havluyu kucağına bırakıp alnına düşen saçlarını geriye itti. Gözlerini masadan ayırmadan konuşmaya devam etti:

"Ama diyelim ki yeterli şüphe oluştuğuna kanaat getirildi... Ceza davasının açılması 6-12 ay civarı sürer. Bu süre içinde de adamın sizi bulamayacağını garanti edemezsiniz. Muhtemelen şimdi tutuşmuştur. Avukat falan arıyordur paçayı kurtarmak için. Ama yine de böyle insanların ne yapacağı belli olmaz. Sizden intikam almak da isteyebilir. Tanımıyoruz adamı sonuçta."

Büşra, dolan gözlerini komiserin sırtından çekip Aysel Teyze'ye baktığında onun da en az kendisi kadar üzülmüş olduğunu fark etti.

"Bunu da duydum ya, seni asla bırakmam kızım. Burada kalacaksın. Güvenli bir yol bulana kadar bizim evimiz senin de evin. Gitmek lafını bir daha duymayayım bak... Gerçekten kırılırım."

Yaşlı kadının otoriter sesine karşın bu sefer hiçbir şey demedi. Konuşacak olsa ağlayacağını biliyordu. Ayıp olup olmayacağına bile aldırmadan kendini oturma odasına attı. Kapıyı kapatıp koltuğa geçti. Titreyen elleriyle yüzünü kapatıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Karamsar bir his, ruhunu çepeçevre kuşatırken sadece: "Allah'ım..." diye sayıklayıp durdu.

***

"Oğlum, sen manyak mısın? Böyle direkt söylenir mi her şey! Kızın yüzü kireç gibi oldu korkudan."

Hamza, önüne koyulan kızartma dolu tabağa çatalını daldırıp birkaç dilim patatesi ağzına attı. Lokmasını hızlı hızlı çiğnerken göz ucuyla annesine baktı.

"Bilmesi lazımdı. Ha yarın öğrendi ha bugün, ne fark eder? Kendisini bekleyen tehlikelerden haberdar olması lazım."

Annesi, elini belinden çekip mutfak kapısına doğru ilerledi. Hamza, onun ne yapacağını anlayarak sırtını sandalyeye yasladı ve kapıyı kapatan annesine bakıp iç çekti. Biraz sonra yaşlı kadın, karşısındaki sandalyeyi çekip oturdu ve: "Söylediğim şeyi düşünmedin mi?" Diye heyecanlı bir sesle sordu. "Kız zor durumda, gidecek hiçbir yeri yok. Hadi diyelim babası ya da o sapık adamdan kurtuldu... dışarısı çok mu güvenli; yirmi yaşında, kimsesiz, genç ve güzel bir kız için?"

Hamza, çatalı tekrar patateslere batırırken sinirlenmemek için kendisini epey sıktı.

"Annem... güzel annem... Bunun için evlenilir mi biriyle Allah aşkına? Ciddi diyorum bak, şu dizilerine bir ara ver. Sonra olan bana oluyor."

Annesi, sinirlense de sesi genç kıza ulaşmasın diye mırıltılı ve tehditkâr bir sesle: "Oğlum.." dediğinde Hamza, gözlerini tabaktan çekip sinirden kızaran ela gözlere baktı. "Seni düşünüyorum ben. Kızı gözüm tutmasa niye tutturayım evlen diye... Hem artık senin mürüvvetini görmek istiyorum. Niye bunu bana çok görüyorsun oğlum? Kız hem güzel, hem ahlaklı, hem sessiz sakin bir yapısı var. Sen ateşsen o su olur, geçinip gidersiniz ne güzel işte... Niye hiç düşünmüyorsun? Boşuna çıkmadı ya bu kız karşına... Biraz aç şu gözünü!"

Hamza, hiçbir şey demeden hızlı hızlı kahvaltı etmeye devam etti. Ara ara çayından bir yudum alıyor, o esnada da göz ucuyla annesinin öfkeden kızaran çehresine bakıyordu. Cevap vermemesinin onu deli ettiğini biliyordu. Fakat ne derse desin annesinin inadından haberdar olduğu için vaktini buna harcamak istemedi. Karnı tam doyurmadan sofradan kalkıp annesine yaklaştı. Yanağına hızlı bir öpücük kondurup: "Kız için güvenli bir yol bulacağım" dedi. "Merak etme... Hem onu korumak için illaki evlenmek zorunda değilim. Sen de korkma artık. Başka yol mu yok Allah aşkına?"

Kırgın bir yüz ifadesiyle kendisine bakan annesine son bir öpücük daha armağan edip: "Ben hazırlanıp çıkıyorum" dedi. "Sen de onunla konuşursun. Biraz daha sabretsin. Bir şekilde güvende olmasını sağlarız. Buraya mahkummuş gibi hissetmesin kendini."

***

"Sence gülünecek bir durumda mıyım?"

Hamza, başına gelenleri anlattığından beri gülen arkadaşına kızgın bir surat ifadesiyle bakıp adımlarını yavaşlattı. Durmayacağını, devam eden kahkahalardan anlayınca sinirleri iyice bozuldu. Gülüp duran adamın fermuarı açık olan ceketini iki eliyle kavrayıp: "Ulan sana bir daha bir şey anlatırsam..." dedi ve hışımla bıraktı ellerini. Yürümeye başladığında arkadaşı kolundan tutup: "Kız güzel mi bari?" Diye meraklı bir sesle sordu.

Hamza, arkadaşının çapkın biri olduğunu bildiği için karşısında aç bir kurt görmüş gibi öfkelendi.

"Sulanma hemen, dağıtırım yüzünü Oktay!"

"Ee sen istemiyorsun diye biz de bekar mı kalalım ömrümüz boyunca? Aramızı yaparsın belki. Hem kız da sahipsiz kalmaz..."

Arkadaşının yüzünde beliren ifade, öfkesinden haz alır gibi muzip bir renge boyanmıştı. Hamza, bunu fark edince sabır çekip: "Uzatma!" Dedi ve adımlarını hızlandırdı. Oktay da kendisiyle birlikte adımlarını hızlandırırken: "Evlenmeyi istemiyorsun sonuçta" dedi fakat bu sefer az öncekine nazaran sesi daha ciddiydi.

"Bir yol da arıyorsun onun için... Güzelse tâlibim ben, haberin olsun."

"Oktay, ciddiyim bak, kafanı patlatırım! Seni tanımıyor muyum ulan. Dostuz diye gencecik kızın hayatını mı karartayım? O bizdeyken evin önünden bile geçirmem seni."

Hamza, bunu dedikten sonra banklardan birine oturup güneş ışıkları vuran ve yüzeyi parıldayan dalgalı denize baktı. Hava, güneşli görünmesine rağmen soğuktu. Yarım saat kadar önce yağan yağmurun yerde bıraktığı izler hâlâ duruyor; yakınlarından ıslak toprak ve çimen kokusu yükseliyordu. Denizin kokusuna karışan bu iki koku sebebiyle Hamza bir an esrik bir duygunun içinde salınır gibi hissetti. İçini tuhaf bir ürperti kapladı. O sırada Oktay, az önceki imalarına cevap yetiştirmekle meşguldü.

"O günler geride kaldı, akıllandım ben... Artık yuva kuracağım adamakıllı. Kararımı çoktan verdim."

"Git kimle kurarsan kur, Oktay. O kız zaten babasından çok çekmiş. Yetmemiş sapığın teki musallat olmuş... Şimdi bir de senin gibi bir adamı mı bela edeyim başına?"

"Ayıp ediyorsun ama birader..."

"Ayıbı mayıbı yok bu işin. Amma uzattın, canım sıkıldı. Başka konu mu yok! İyi ki bir şey anlattık."

Burnuna dolan kokular, içinde sigara içme isteği uyandırmıştı. Eli cebine giderken Oktay ısrar etmekten vazgeçerek: "Aman be!" Diye sitem etti. "Bana kız mı yok..." Kendisine doğru uzatılan paketten bir dal sigara alıp o da denizi seyretmeye başladı. Hamza, hem arkadaşının hem de kendisinin sigarasını yakarken bir yol bulmaya çalıştı. Genç kızın güvende olacağı ve bundan sonraki hayatını düzene sokabilecek makul bir yol...

***

Eve doğru attığı adımlar, bahçelerinin demir kapısının önünde gördüğü kişi sebebiyle yavaşladı. Karşıya geçmeden önce de duraksadı. O olup olmadığını, eğer oysa bunun gerçekliğini anlamak istedi. Göz göze geldiklerinde ve demir kapının önündeki beden, bir ileri bir geri gitmeyi bırakıp ayakları yere mıhlandığında yumruklarını sıktı. En son iki yıl önce gelmişti. Af dilemek, her şeye yeniden başlamak için. Evet, o günden bugüne iki yıl geçmişti. Hangi yüzle buraya geldiğini bilmiyordu fakat kalbindeki o gizli heyecana yenilmemesi gerektiğini biliyordu.

Adımlarını geriye doğru yöneltmek yerine kararlı bir şekilde ona doğru yürüdü. Yaklaştıkça gerçek olduğunu canı yana yana anlıyor ve bu anın bir an önce sonlanması için sabırsız bir ruh hâliyle kıvranıyordu. Aralarında iki adımlık bir mesafe kaldığında duraksadı. Ellerini cebinden çekerek: "Ne işin var burada?" Diye sordu. Sesi, öylesine soğuk ve sertti ki karşısındaki bedenin irkildiğini kendisi bile fark etti. Bilerek gözlerinin içine uzun uzun bakmamaya çalıştı. Bu yüzden sık sık o yüzdeki farklı noktalara bakıyor, bir yandan da sakin kalmaya çalışıyordu. Sanki bir zamanlar âşık olduğu mavi gözlere baksa yüreğindeki o minik duygu kırıntısına yenilecek; tüm nefretini ve acısını bir kenara bırakacaktı.

"Gülhan, evinizde bir genç kız olduğunu söyledi... İşe gittiği bir gün... sizi birlikte eve girerken görmüş... Ben..."

Sesi titreyen ve ardından da hıçkırarak ağlamaya başlayan eski nişanlısının kısalan kumral saçlarına baktı. Ardından titreyen ince uzun parmaklarının beyaz yüzündeki yaşları sertçe silişine, daha önceden ısırıp durduğu belli olan yaralı dudaklarına... En son gözlerine baktığında ise o gözlere derin bir pişmanlığın ve acının oturduğunu fark etti. O mavi okyanusun içinde kaybolmaktan korkarak bakışlarını bahçelerine çevirdi. Annesi görecek olsa kızı tüm mahalleye rezil ederdi. Hamza ise kimsenin ağzına laf vermeden onu kendisinden uzaklaştırmak istiyordu.

"Buraya bana hesap sormaya mı geldin? Sana bir daha karşıma çıkma, demedim mi!"

Karşısındaki kadın, kendini kaybetmiş gibi aralarındaki mesafeyi kapatıp yüzünü yüzüne yaklaştırdı.

"Sensiz yapamıyorum... Olmuyor Hamza..."

Kızın elleri yanağına yaklaşırken Hamza irkilerek bir adım geri gitti. Kaşları çatılmış, yüzü gerilmişti. Geçmise dair görüntüler yeniden bir ur gibi beyninde büyüyüp dururken sakin kalmak onun için çok zordu.

"Canını yakmamı istemiyorsan çek git buradan Sevgi!"

Başka bir şey demeden demir kapıya yöneldi. Elini boşluklardan uzatıp kapıyı açmaya yeltendiğinde başından aşağı kaynar su dökülmüş gibi hissettiren o cümleleri işitti:

"Hâlâ beni sevdiğini biliyorum... Başka biriyle yapamazsın sen Hamza... Başka bir kadına, bana baktığın gibi bakamazsın. O kız her kimse ve aranızdaki ilişki her ne ise; sevmediğini biliyorum. Benden intikam almaya çalışıyorsun."

Hamza, kapıyı açıp iteklediğinde demir kapı büyük bir gürültüyle gıcırdadı. Kapıyı tekrar kapatmadan önce son kez Sevgi'nin acı içinde kıvranan yüzüne bakıp: "Kibrini al ve defolup git buradan!" Diye tüm nefretini sesinde toplayarak adeta tısladı. "Sensiz yapıp yapamadığımı çok yakında görürsün..."

***

Hukuki işlemler hakkında bilgi edinirken faydalandığım site: https://www.capa.av.tr

 

 

Loading...
0%