Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Bölüm 3: Müziğin Gücü

@birindilahayrani

FARİLYA BÖLÜM 3

Bölüm 3: Müziğin Gücü

 

Bölüm şarkısı: Küsme Aşka

 

Gözlerimi açtığımda tanıdık olmayan bir yataktaydım. Gerindim, başım feci ağrıyordu ve uyumama rağmen kendimi bayağı bir yorgun hissediyordum. Yatağa baktığımda yanımda birinin daha olduğunu gördüm: Bu kişi Merve’ydi! Biz ne ara buraya gelmiştik. Hatırladığım anıların sayısı bir elin beş parmağını geçmezdi.

 

Ben uyanmıştım ama Merve hala uyuyordu. Saate baktığımda öğleden sonrayı gösteriyordu. Biz ne ara bu kadar uyumuştuk aklım ermiyordu.

 

Daha sonra yavaş yavaş ayağa kalktığımda zihnimi zorlayarak dün geceyi hatırlamaya çalıştım. Kusmuştum. Evet, kustuğumu hatırlıyordum. Sonra, sonra… Sonra ne olmuştu? Aren’i hatırlıyordum, Demir’le yanımıza gelmişlerdi. Cholé ona Cholé’den bahsetmiştim ama ne şekilde bahsettiğimi hatırlamıyordum. Allah’ım! Ben ne gerizekalıydım da Cholé’den bahsettim ki daha sonra ise eve doğru yürümüştük ve Merve’nin evindeydik.

 

Bu kadar hatırlıyordum galiba. Ama dur! Kulaklarımda birden. Bir cümle yankılandı: ‘Fransa’dan geldiğini biliyorum.’ Ne! Evet, böyle bir cümle duyduğuma yemin edebilirdim. Ama kimden duymuştum ve bunu bana söyleyen kişi neye dayanarak bana böyle demişti. Yoksa, yoksa her şeyi mi anlattım ben? Offf, hayatımda ilk defa olmasa da az yaptığım bir şeydi birilerinden bir şeyler saklamak. Bunu bile başaramamıştım belki.

 

Ya tamam, Fransa’dan gelmemi öğrenmeleri benim için sorun teşkil etmezdi fakat artık bunu onlardan sakladığımı öğrenmeleri sorundu. Düşünün, biriyle tanışıyorsunuz belki de arkadaş olacaksınız ve o size dakika bir gol bir, hemen yalan söylüyor. Sizin hoşunuza gider miydi? Şahsen benim hiç de hiç gitmezdi.

 

Biraz daha düşündükten sonra bu cümleyi bana söyleyenin Aren olduğunu hatırladım. Evet, bunu söyleyen Aren’di. Ama bunu nasıl anlamıştı. İlk başta söylediğim içki ismi yüzünden mi? Hiç sanmıyorum. Ya da Cholé’den bahsetmem mi? Hayır, bence bu da değil çünkü Cholé illa bir Fransız ismi değildi ama başka bir şey söylediysem… İşte orasını bilmiyordum.

 

Bir yandan da bu bilgiyi başkalarına söyleyip söylemediğini düşünüyorum ama sanmıyorum çünkü eğer söylemiş olsaydı öbürlerinin de davranışları değişirdi diye düşünüyorum. Bu konuyu Aren’le konuşmalı mıydım risk alıp? Ya da boş verip hiç konuyu açmamalıydım.

 

Bu belki bir zihnimin oyunu ama ben emindim öyle olmadığına fakat yine de bu ihtimale karşı kendimi açık etmemek için 2. Seçeneği tercih etmeye karar verdim.

 

Ben bunları düşünürken Merve’nin bana arkadan ‘’Fa.’’ Dediğini duydum. Merve burda ‘Fa’ adımı kabullenen 3. Kişiydi…

 

‘’Efendim?’’dedim Merve’ye bakarken. ‘’Sen ne arıyorsun burda?’’ dedi bana sorgular gibi bana bakarken. ‘’Dünü geceyi hatırlamıyor musun?’’ Rimeli akmış olan gözlerini ovuşturdu. Yorgun gözlerle bana bakarken konuşmaya başladı: ‘’Ben bir şey hatırlamıyorum dün geceye dair. Sen niye burdasın?’’

 

O bunu söyledikten sonra ben tam cevap verecektim ki içerden odaya Demir’in girdiğini gördüm. Merve’nin arkası dönük olduğu için o ilk başta görmedi ama daha sonra benim arkasında bir şeye baktığımı görünce o da anında arkasına baktı ve Demir’i gözünce ‘’Demir, dün gece n’oldu?’’ dedi. Demir ise kendini yeni uyandığını belli eden yüzündeki yastık iziyle ve dağınık saçlarıyla konuşmaya başladı: ‘’Tatlım, dün gece sarhoş oldunuz. Fa ile sen. Fa’yı bu şekilde eve görüremeyeceğim için Fa’yı da alıp sende kalmaya karar verdim.’’

 

Merve tam Demir’e cevap vereceği zaman ben konuşmaya atıldım: ‘’Hayır, bir kere ben dün gece sarhoş değildim. Sadece içtiğim şey biraz çarptı o kadar.’’ Demir bana alayla gülümsedi: ‘’Eminim öyledir Fa. Zaten biz buna sarhoş olmak diyoruz. Ayrıca sen bunu benim külahıma anlat.’’ Aslında asıl sarhoş olan ben değil Merve’ydi ama bu konuyu daha fazla dillendirmek istemediğim için sadece gözlerimi devirmekle yetindim. Demir de bu hareketimi gördüğü an beni taklit edince ona sinirli bakışlarımı gönderdim.

 

‘’Aman, her neyse.’’ Dedi Merve hala ayılamamış sesiyle. Ve birden saate baktığında ufak bir çığlık çıktı dudaklarından: ‘’Nih! Saat kaç olmuş. Biz bu zamana kadar ne yaptık acaba?’’ ‘’Uyudunuz canım.’’ Dedi. ‘’Hatta, uyuduk. Ben de yeni uyandım.’’

 

Merve Demir’e şaka yapıyorsun (!) bakışını gönderirken bunu söylemeye de çekinmedi: ‘’Hadi ya, şaka yapıyorsun Demir.’’ O bunu söylediğinde birden aklıma Teyzemler geldi. ‘’Demir.’’ Dedim telaşlı bir sesle. O ise bana meraklı bir şekilde bakarken ben de sordum: ‘’Teyzemlere haber vermedik. Ne olacak şimdi?’’ O ise ‘’Merak etme ben haber verdim.’’ ‘’Ne dedin ki?’’ ‘’Anneciğim Fa kendini kaybedecek kadar içti, bu yüzden de daha eve getirene kadar sızdı, bu yüzden biz de Merveler de kalalım dedik. Aynen böyle dedim.’’ Aklım karışmış olacak ki birden bu söylediğine inandım ama daha sonrasında kendimi toparlayıp yüzüme inanmamış ifademi yerleştirdiğimde bir salak gibi ona kanıp ‘Ne!’ diyeceğime ‘’Eminim öyledir.’’ Diyip sinsice gülümsedim.

 

Demir ise yenilgiyle ‘’Yemedi.’’ Dedi. ‘’Tabii, dedim.’’ ‘’Bir Farilya’yı kandırmak kolay değildir.’’ Diyip göz kırptım. Merve’yle 2’si bu cümleme gülerken ben de gülümsedim. Ve o an onları gerçekten sevmeye başladığımı fark ettim. Bu ise gülümsememin daha da büyümesine neden oldu.

 

Merve Demir’i odadan kovarken gülümseyerek ayağa kalktım. Demir odadan çıktığında ise Merve: ‘’Ayyy, bu da bir rahat vermiyor. Dün geceden beri sık boğaz.’’ İçerden Demir ‘’Duyuyorum.’’ Dediğinde bu gülümsememe neden olurken Merve ise şakacıktan yüzünü ekşitti.

 

‘’Ha.’’ Dedim. ‘’Dün geceyi hatırlıyorsun yani?’’ Bana bakarken dudaklarına sinsi bir gülümseme kattı ve konuştu: ‘’Tabii ki. Aslında çok az ama Bazen kadırmak için (o uykulu halini taklit ederek) ’Ben bir şey hatırlamıyorum dün geceye dair.’ Diyebilirsin.’’ Diyip bana göz kırptı ve odanın başka bir tarafına doğru yürümeye başladı. Ben onun bu hareketine anlam veremeyip başımı olduğum yerde sağa sola doğru sallandırdığımda Merve ise ‘’Gel buraya!’’ diye bağırdı.

 

Bense sesin geldiği yöne, yani Merve’nin dolap odasına doğru ilerlemeye başladım. Burası Merve’nin yatak odasının içerisinde, oda gibi minik bir yerdi ve Merve’nin bütün kıyafatleri burda gibi duruyordu. ‘’Vaov.’’ Dedim Odaya bakarak. ‘’Güzelmiş. Bu odadan kesinlikle bende de olsun isterdim.’’ O ise yüzüne kendini bilmiş bir ifade yerleştirirken: ‘’E tabii canım.’’ Dedi.

 

Bense onun hala kendini bilmiş ama aynı zamanda benim de hoşuma giden tavrına anlam veremezken ‘’Ne yapıyorsun?’’ dedim. O ise ‘’Bikini bakıyorum canım.’’ Dedi masadaki bavulun içine bakarken.’’ O böyle dediğinde birden heyecanlandım ve aşırı merak ettiğim o soruyu sordum: ‘’Denize mi gideceğiz?’’ ‘’Evet, zeki kız.’’ Dediğinde gülümseme engel olamadım. ‘’E o zaman ben de eve gideyim de bikinilerimi giyeyim dediğimde cevabı gecikmedi: ‘’Hayır, hayır gitme. Ben de yeni aldığım ve yıkadığım bikiniler var. Şimdi eve kadar gitme. Benimkilerden giy.’’ Dediğinde onu başımla onayladım. Aslında bu da benim işime gelirdi çünkü hiç bizim eve kadar gidemeyecektim.

 

Biz bikinilerine bakarken mavili olan bayağı hoşuma gitmişti. Aslında hemen hemen bütün bikinileri çok güzeldi. Bu kız bayağı bir tarz sahibiydi, bunu yeni fark ediyordum. Ben tam mavili bikiniyi istediğimi söyleyecektim ki Merve anında konuştu: ‘’Söyle bakalım, arkadaş grubumuz hakkında ne düşünüyorsun?’’

 

Bu sorusuyla afalladım. ‘’Yani, daha tam bir şey düşünmedim. Çünkü sizi çok tanımıyorum. Peki sen neden bunu soruyorsun?’’ Onun da bu soruyu beklmediğini fark ettim ama hissettirmedi. ‘’Bilmem.’’ Dedi kıyafetlere bakarken. Ben ne kadar bir şey söylemesem de o söylememi ister gibi bana baktı. Bense kendimi cevaplama ihtiyacı hissettim: ‘’Aslında çoğunuzu sevdim. Kendi halinizde iyi insanlara benziyorsunuz.’’ Durdu birden bana gözlerini kısarak baktı: ‘’Çoğunuzu derken? Kimi sevmedin.’’ Bu kıza gerçekleri söylesem mi bilmiyordum çünkü genelde yeni tanıdığım insanlara asla güvenmez, onlarla sırlarımı paylaşmazdım. Ama o sırada bunu Merve’ye söylemek geldi içimden ve ben de kalbimin sesini dinledim zaten bu söylediğimi Lavin duysa çok da umrumda olmazdı: ‘’Ben sadece Lavin’i sevemedim galiba. Çünkü hepiniz bana sıcak davrandınız ama o sadece şu zamana kadar bana adını söyledi, başka bir konuşmamız olmadı. Zaten bana gelip kucak açsın demiyorum ama özellikşle o delici bakışları beni ondan daha çok soğuttu.’’

 

Bu laflarımın üzerine Merve gülümsedi ve ben de anlık Acaba yanlış mı yaptım? Diye düşündüm. Ah Farilya, ah! Neden hemen bütün düşüncelerini söylüyorsun ki. Otobüs durağındaki adam haklı, ben tam bir malım!

 

Ben bunları düşünüp kendime kızarken ve bir yandan da söylediğime pişman olurken Merve laf arasında ‘’Bence de.’’ Dedi. ‘’Lavin her zaman soğuktu.’’ Ama dedi ve gözlerini üzerime dikti: ‘’Dün geceden beri yani sen geldiğinden beri soğukluğu daha da arttı.’’ Bu sözleri beni az da olsa rahatlatmıştı. Yanımdaki de benimle aynı şeyleri düşünüyordu ve bu his gerçekten güzeldi. ‘’Yani.’’ Dedim. ‘’Sen de sevmiyorsun onu o zaman.’’ Nefes aldı ve: ‘’Yani.’’ Dedi o da benim gibi. ‘’Sevmemek denmez, ilgilenmiyorum denebilir. Zaten Demir de pek sevmez o kızı.’’

 

‘’Aman.’’ Dedim. ‘’Her neyse. Bu kız hakkında konuşmak istemiyorum. Boşver.’’ Ben bunu söyledikten sonra konuşmaya devam etti: ‘’İyi de konuyu açan sensin.’’ ‘’Hayır konuyu açan sen oluyorsun teknik olarak çünkü ilk sen sordun ne düşünüyorsun diye.’’

 

Haklı olduğumu anlayınca sustu. Bir süre sonra da gülümsemeye başladı ve ben onun başka bir konuya geçeceğini anladım. ‘’Peki.’’ Dedi ‘’Beni sevdin mi?’’ ‘’Evet.’’ Dedim. ‘’Bence sen, Bade, Demir, Haktan ve Yekta. Siz iyi arkadaşlarsınız.’’ Bu lafımın üzerine gülümsedi ama gülümsemesi kısa sürdü: ‘’Aren? Onu sevmiyor musun?’’ Onun ismini dün gece bana söylediği ama benim daha söyledi mi, söyleme di mi diye hala emin olamadığım cümle yüzünden söylemmiştim. Ama tabii bunu Merve’ye de açmak istemiyordum.

 

Derin bir nefes aldım: ‘’Aren mi?’’ dedim. ‘’Çünkü onu sevmiyorum.’’ Bunu dediğim anda Merve’nin bakışları bana döndü merakla sordu: ‘’Neden? Neden Aren’i sevmiyorsun.’’

 

Başımı ona çevirerek konuşmaya başladım: ‘’Onu sevmiyorum çünkü ona aşığım, ah Aren.’’

 

Öyle bir ‘Ah, Aren.’ Demiştim ki ses,m aşırı gerçekçi çıkmıştı. Ben bunu söyleyince Merve’nin dudaklarından bir ‘’OHA!’’ döküldü. ‘’Kızım bir gecedem-‘’ lafını kestim: ‘’Şaka.’’ Bana inanmıyor gibiydi. ‘’Bak.’’ Dedim ‘’Siz Türkler ne dersiniz? Yemin ederim şaka yaptım. Sadece tepkini merak ettim. Ha bu arada siz benim için neyseniz Aren de öyle, bir farkı yok benim için.’’

 

Merve’nin bana inanmayan bakışlarının yüzdesi düştü. Ama hala inanmayan bakışları devam ediyordu bana karşı. ‘’Gerçekten.’’ Dedim. ‘’Bak, bakma bana öyle. Şaka yaptığıma pişman etme.’’ O ise hala bana düz bir ama bir yandan da alaylı bir bakış atarken ben ise ona yalvarır gibi baktığımda konuşmaya başladı: ‘’Tamam, sana inannıyorum. Ama bu şakanı unutmayacağım.’’ Derken gülümsüyordu dalga geçer gibi. Bu sefer sinirlenmiştim: ‘’Merve!’’ derken ben o ise: ‘’Tamam, tamam.’’ Dedi.

 

Yaklaşık bir 2 – 3 dakika sonra falan ikimizde sessiz kaldıktan sonra. ‘’Bak, bu mavili bikini sana çok yakışır. Özellikle de o kumral saçlarınla uyumu mükemmel olur.’’ Dedi. Ben ise demin ben bunu düşündüğüm için hayret içinde ona bakıyordum ve bu düşündüğümü de söylemekten çekinmedim: ‘’Merve, biliyor musun? Ben de demin aynı şeyi düşünmüştüm.’’ O ise tekrar gülümseyerek: ‘’Kalp kalbe karşıymış demek ki.’’ Dedi. ‘’Hadi, çabuk ol hazırlan. Geç kalmak istemeyiz.’’

 

‘’Tamam.’’ Dedim ben de hemen. Tam dolap odasından çıkacaktım ki: ‘’Bir dakika, sen ne giyeceksin?’’ dedim. Eliyle alacalı kırmızı olan bikiniyi gösterdi: ‘’ Ben bunu giyeceğim.’’ Dedi. Gösterdiği bikiniye hayran kalırken bu lafalarımı ondan saklamadım: ‘’Merve, giyim zevkin gerçekten çok güzel.’’ Bu söylediğim onu gülümsetmeye yeterken ‘’Sağ ol, canım.’’ Dedi. Ben de ona gülümserken dolap odasından çıkıp bikinilerimi giymek için evin başka bir odasına doğru ilerledim.

 

 

                                                                              ***

 

Ben bikinilerimi giyip saçımı da yarım topladıktan sonra yani hazırlandıktan sonra evin kapısının çalındığını duydum. Kapıyı açsam mı? Diye düşünürken, içerden Merve’nin sesi geldi: ‘’Fa, kapıya baksana.’’ Ben de ‘’Tamam.’’ Diye bağırıp kapıya doğru ilerledim. Bu arada evde Demir yoktu. Muhtemelen giyinmek için bizim eve gitmiş olmalıydı.

 

Kapı bakma deliğine ihtiyaç duymadan kapıyı açtığımda karşımda Bade ve Lavin’i gördüm. Ne yalan söyleyeyim, onları beklemiyordum. Büyük ihtimalle Merve haber vermiş olmalıydı.

 

‘’Merhaba.’’ Dedim şaşkınlığımı hemen üzerimden atıp onlara gülümserken. Bade de hemen: ‘’Merhaba canım.’’ Diyerek bana sarıldı. Bunu beklemiyordum ama hemen adapte sağlayıp ben de ona sarıldım. Gerçekten samimi insanlardı.

 

Bade’yle sarılmayı bıraktığımda Lavin’e baktım. O da bana baktı. Bakışlarında dün gece gibi bir delicilik yoktu aksine az da olsa yumuşamış gibiydi ama yine de soğukluğunu koruyordu. Ona baktığımda ne kadar istemesem de onun beklemediği bir şekilde ona sarıldım ve ‘’Merhaba.’’ Dedim. Ben ona sarılırken onunda yüz kasları gerilirken geri çekildiğimde bana yapmacık bir gülüş attığını gördüm. Bu, kız için yaptığım son iyi şeydi. Bu yapmacık gülümsemesini gördükten sonra ona bir daha yakın davranmamaya karar verdim.

 

Ben Lavin’e bozulurken Bade ise Lavin’le dalga geçti: ‘’Hadi ama Lavin, soğukluğunu at artık. Fa, bizden biri.’’ Dediğinde Lavin hiçbir tepki vermedi ve içeriden Merve’nin ‘’Geldiniz mi?’’ sesi gelirken onlar içeriye geçtiler. Bade ‘Fa’ adımı kabullenen 4. Kişiydi…

 

İçeriye geçtiğimizde Merve de salona doğru yani bizim olduğumuz yere geldi ve kızları görünce ‘’Hoş geldiniz!’’ diyerek onlara sarıldı. ‘’Çok güzel olmuşsunuz.’’ Diye de ekledi. Ha bu arada ben size söylemeyi unuttum. Bade ve Lavin de bikinilerini giymiş, hazır duruyorlardı. Bade, morlu siyahlı bir bikini giymişken saçlarını arkadan mısır örgü yapmıştı.

 

Mısır örgü Fransa’da çok popülerdi ve ilk defa bir Türk’te görüyordum şu an. Ve bu saç modeli Bade’ye çok yakışmıştı.

 

Lavin ise beyaz tenine uyan beyaz bir bikini ve bikinin üzerinde altın renkli yuvarlakları olan bir bikini giymişti. Sarı saçları ise açıktı.

 

Sonun da Merve gelmişti. O da vücuduna çok yakışan o alacalı kırmızı bikiniyi üzerine geçirmiş. Saçlarını yukarıdan dağınık topuz yapmıi, yıldız tokalarını takıp, başına güneş gözlüğünü geçirmişti.

 

Bade onlara ‘Çok güzel olmuşsunuz diyen Merve’ye şöyle karşılım verdi: ‘’Evet Mervecim haklısın çok güzeliz ama senin kadar tarz sahibi olamayız. Gerçekten parıldıyorsun aşkum.’’ Bu söylediği garibime giderken dudaklarımdan dökülen ‘’Aşkum?’’ kelimesine hakim olamamıştım. Bu sorumu ise Bade yanıtladı: ‘’Fa, biz birbirimize ‘aşkım’ değil ‘aşkum’ deriz. Bir gün ben bunu böyle söyledim yanlışlıkla ve bu daha çok hoşumuza gittiği için birbirimize ‘aşkım’ diyeceğimiz zaman bu kelimeyi kullanıyoruz.’’ Diyip gülümsedi.

 

Bense onu tam onaylayacakken sabahtan beri konuşmayan Lavin girdi araya: ‘’Evet, ne güzel günlerdi.’’ Dedi. Ne yani bugünler ben geldiğim için mi kötüydü? Bunu mu demek istemişti? Ah, hayır ben yalnızca kuruntu yapıyordum ve bu kuruntularım sonunda ondan nefret etmemi sağlayacaktı.

 

‘’Neyse ki.’’ Dedi Merve Lavin’e sert ama bir o kadar da alaylı bakışlarını gönderirken. ‘’Bugün daha güzel.’’ Dedi. Merve’nin bu şekilde arkamda durması ya da abana öyle gelmişti bilmiyorum ama her neyse bu yaptığı çok hoşuma gitmişti. Lavin ise Merve’nin bu lafıyla çoktan sus pus olmuştu bile.

 

‘’Aynen.’’ Diyerek destekledi onu Merve. Konuşmaya ben de katıldım. ‘’Denize.’’ Dedim. ‘’Gidecek miyiz?’’ ‘’Gideceğiz sabırsız.’’ Dedi Merve. ‘’Sabırsız değilim.’’ Dedim dudaklarımı büzerek. Sadece merak ediyorum.’’

 

‘’Ne? Denizi mi?’’ dedi Lavin alaylı bir ifadeyle. ‘’ Gören de hiç denize girmedin sanacak.’’ Diye devam ettirdi ve yine konuştu: ‘’Ah, gerçi Eskişehir denen o şehir de görememiş olabilirsin. Yüzme biliyor musun? Bak bilmiyorsan çok gülerim.’’

 

O bu şekilde konuşurken ben ise ona inanamaz şekilde 2 kaşımı da havaya kaldırmıştım. Bu laflar neydi böyle? Artık emin olmuştum. Bu kız, resmen bana kinini kusuyordu ve benden nefret ediyordu, çok emindim.

 

Ben sessizliğimi korurken Merve tekrar benim için lafa atlayacaktı ki bu sefer Merve’ye izin vermeden ben konuştum: ‘’Ne alakası var Lavin?’’ dedim ciddi bir sesle. ‘’Öncelikle ben yüzme tabii ki biliyorum. Ayrıca ben Miami’de denize girmiş insanım. Sen girdin mi? Hiç sanmıyorum.’’ Diyerek alaycı bir şekilde gülümsedim. Lavin’in güleç ifadesi yine kaybolurken ben kapıya doğru ilerledim ve onlar da beni takip ettiler.

 

Aslında insanlara hep pozitif yaklaşırdım ve çok kez de alttan alırdım. Ama benim de en sevmediğim şey birinin bana acımasıydı. İşte karşımdaki kişi bunu bana yaparsa ben de ona karşı acımasız olabilirdim. Ha bu arada ben Miami’ye falan gitmedim. Bu, Lavin için ufacık bir yalandı. Ama bu bile ona yetmişti. Ama burdan döndüğümde sırf gerçek olsun diye Miami’ye gitmeye çoktan kararımı vermiştim bile.

 

Ben kapıdan çıkarken Merve yanıma doğru geldi ve Bade ile Lavin arkamızdan doğru geldiler. ‘’Merve’ye yolumuz uzak mı’’ diye sordum. O ise anlam veremediğim bir şekilde bana şaşkın şaşkın bakıyordu. Bunu garipsediğimde öbürlerinin duyamacağı şekilde Merve’nin kulaklarına yükselerek konuşmaya başladım: ‘’Noldu Merve, neden öyle bakıyorsun?’’ dediğim de onun dudaklarının bağı çözüldü sonunda: ‘’Kızım.’’ Dedi o da fısıltıyla bana doğru eğilerek. ‘’Şimdi siktir et yolu, sen gerçekten Miami’ye gittin mi yav?’’ Merve ise bana hala aynı ifadeyle bakarken ben ise tekrar onun kulaklarına doğru yükselerek: ‘’Hayır.’’ Dedim. ‘’Ama bu kadar inandırıcı olduğumu bilmiyordum.’’

 

Ben bunu söylediğim anda yüz ifadesi eski haline geri dödü ve sanki hiçbir şey olmamış gibi: ‘’Yolumuz çok kısa değil Fa, 2 sokak sonra denizlesin.’’ Dedi.

 

Bu hareketi ne kadar komiğime gitse de yani hiçbir şey yokmuş gibi davranması dudaklarımı birbirine bastırarak kahkahamı engelledim ama gülümsememi değil. Bu kız bayağı bir deliydi ve bu çok hoşuma gidiyordu! Ayrıca Miami’ye bu kadar deliyordu ama kendisi elinin altındaki imkanlardan bihaberdi. Çünkü birinin Bodrum’da böyle bir yazlığı olması çok büyük bir şanstı ama o farkında değildi.

                                                                               ***

Hepimiz yan yana yürürken yaklaşık bir 5 dakika falan kimsenin ağzını bıçak açmamıştı. Bunun sebebinin Az önce yaşanan gerginlik yüzünden mi? Diye olduğunu düşündüm ve sonra olayları çok abarttığımı düşünerek önümdeki yola doğru odaklandım.

 

Genelde yürürken yere doğru bakanlardım ama bu sefer delirmiş gibi kafamı bir o yana bir bu yana sallayarak daha doğrusu etrafıma hızlıca göz gezdirerek ilerliyordum. Çünkü Bodrum gerçekten çok güzeldi ve ben de her yeri gözlemlemek görüğüm her yeri hafızama kazımaya çalışıyordum.

 

Ben böyle etrafıma bakarken birden karşımda denizi gördüm ve yine gülümsememe karşı koyamadım ve içimden keşke gözlüğümü alsaydım diye iç geçirdim.

 

Kumsal bu sefer dün geceye göre ve aynı zamanda benim hatırladığım kadarıyla kesinlikle daha kalabalıktı. Ve denizde bir sürü insan vardı. Ve uzun zamandan sonra tekrar denize girecek olmam beni aşırı motive ederken birden bizim erkekleri gördüm. Onlar da bize bakıyorlardı ama onları çok net göremiyor, yüzlerini tam net seçemiyordum. Bu beni sinir ettiğinde aslında onları görememek değil de etrafı görememek beni kızdırdığında aklıma bir fikir geldi ve Merve’ye doğru döndüm: ‘’Merve siz geçin, ben eve kadar gidip geleceğim.’’ Diyip birden koşturmam bir oldu.

 

Merve ve diğerleri bana şaşkınlıkla bakarken ben eve gözlüğüm için koşturuyordum. Bu sefer her zaman ertelediğim şeyi ya da doğrusu üşendiğim şeyi yapacak ve o gözlüğü alacaktım. Bizim eve doğru koşturmaya devam ederken evi bulamayacağım ihtimali geçti. Ve ilk defa otobüs durağındaki adama katıldım: Ben katıksız bir maldım.

 

Daha evin yerini bilmeden deli danalar gibi birden koşturmaya başlamıştım. Birden durduğumda aşırı soluklanma isteğiyle doldum ve çaresizce etrafıma baktım. Şimdi diyeceksiniz mal kafa Demir’i arasana. Evet, aramayı ben de biliyordum ama arayıp da kendimi rezil etme isteğim yoktu.

 

Ne yapacağımı bilmezken ve kan ter içerisindeyken etrafıma tekrar baktım. Ve birini gördüm. O gördüğüm kişi teyzem miydi? Yoksa ben mi yanlış görüyordum? Allah’ım bu bir mucizeydi resmen! Hemen teyzeme bakıp ‘’Teyze!’’ diye seslendim. Onun gözleri ise hemen beni bulduğunda bu sefer de teyzemin yanına koşturdum.

 

Onun yanına vardığımda teyzem tam bana konuşacaktı ki onu durdurmak istercesine ben lafa atladım: ‘’Teyze, benimle konuşmak istediğini biliyorum ama aşırı acelem var.’’ Diyip nefes aldım. ‘’Eee.’’ Dedi teyzem. O da meraklı gözüküyordu. Ben bir nefes daha aldığımda tekrar konuşmaya koyuldum: ‘’Bana şimdi burdan bizim eve nasıl gidildiğini söyleyebilir misin?’’ dediğimde o ise gülümsedi.

 

‘’Kızım, o da bir şey mi? Ben de bir şey sandım Farilya. Bak şimdi.’’ Diyerek eliyle ilerisini işaret etti ve konuşmasına devam etti: ‘’Bu yolun sonuna kadar git. Sonra sağa sap. Biraz daha düz yürü. Orası bizim ev. Ben de ordan geliyorum zaten.’’ Kendimi ona minnetar hissettiğimde. ‘’Çok sağol teyze.’’ Diyip. Tekrar koşturmaya başladım hızlı bir şekilde.

 

Teyzemin dediği yolu takip ettim ve yaklaşık bir 2 dakika sonra falan evin önündeydim. Hemen eve girdiğimde kimse yoktu. Bu iyi bir şeydi çünkü diğerlerine de derdimi anlatıp vakit kaybetmek istemiyordum.

 

Eve girdiğimde bavulumu hangi odaya koyduklarını bilmiyordum. Bu yüzden alt kattaki odalara hızlıca göz gezdirdim. Şans benden yanaydı ki bavulum ve çantam salonun hemen yanındaki odada duruyordu.

 

Hızlıca çantama doğru ilerledim ve gözlüğümü çantamı açtıktan sonra hemen buldum. Soluklanmak için mutfaktan bir bardak su içtim ve hemen tekrar sahile doğru yola koyuldum.

 

 

                                                                          ***

 

 

Bu sefer giderken ki gibi koşturmadım. Aksine yürüdüm ama hızlı adımlarla. Çünkü yanlarında eve gidişimdeki gibi kan ter içinde gitmek istemiyordum.

 

Hızlı yürüdüğüm yaklaşık 5 dakika sonra görüş alanıma girdiler. Bu sefer onları çok daha net görüyordum çünkü gözlüğümü takmıştım.

 

Aslında gözlüğümü istesem hep takardım ama arkadaşlarım ve ailemin söylediklerinin aksine bana yakışmadığını düşünüyordum.Ve aşırı iz yapıyordu bu da takmama sebeplerimdendi. Bu yüzden de genelde takmayı tercih etmez, genelde yanıma almazdım. Sadece üniversitede veya bir yeri gezerken tabii orayı seviyorsam gözlüğümü kullanmayı tercih ederdim. Ve şimdi 2. Seçenek yüzünden fözlüğüm gözümdeydi. Ve şu an güzel görünmek çok da umrumda değildi çünkü etrafı cam gibi görmek istiyordum.

 

Onları gördüğümde hepsi orda, bir şemsiyenin altında şezlonglarda oturuyorlardı. Daha denize girmemişlerdi. Yanlarına ilerledim.

 

Yanlarına gittiğimde ise 3 tane şezlong vardı. Ben Merve Demir’in oturduğu şezlonga oturdum. ‘’Kız Fa, nereye gittin sen öyle? Diyeceğim ama belli neden gittiğin.’’ Gözlüğüme bakarak söylemişti bunu. ‘’Ha evet.’’ Dedim herkese. ‘’Gözlüğümü almayı unutmuşum. Ben de etrafı görebilmek için eve geri döndüm. Demir: ‘’Bizim eve mi gittin?’’ dedi. Bu saçma sorusuna anlam veremezken: ‘’Başka nereye gideceğim acaba?’’ dedim Demir’e bakarak. O ise hala şaşkın duruyordu: ‘’Evin yolunu nasıl buldun ki?’’ Gülümsedim. Ona gerçeği tabii ki de söylemeyecektim.

 

‘’Bulurum ben.’’ Diyip sırıttım. Demir ise fazla üzerine düşmedi. ‘’Hoş geldin Fa.’’ Dedi Yekta. Yekta burda benim Fa ismimi kabullenen 5. Kişiydi…

 

‘’Hoş buldum Yekta.’’ Dedim gülümseyerek. Bunun üzerine ‘’Eee.’’ Dedi Haktan bana bakarak. ‘’Biz seninle tanıştık ama tam tanışma gibi değildi. Bize kendinden biraz daha bahset, mesela kaç yaşındasın?’’ Beni tekrardan tanımaya çalışmaları garibime gitmemişti şu ana kadar adımı, nereden geldiğimi (!) ha bir de Demir’in kuzeni olduğumu biliyorlardı.

 

‘’22.’’ Dedim hemen. Haktan’ın bir şeyler daha soracağını hissettim ama şu cümleyi ne kadar söylememek için uğraşsam da sonunda söyledim: ‘’Denize girecek miyiz?’’

 

Bu cümlemle birlikte herkes bana garip garip bakarken ben se cümlemi toparlamaya çalıştım ama sıçıp sıvamışım gibi oldu: ‘’Yani, denize ne zaman gireceğiz?’’ Bu cümlele yine herkes bana cevap vermezken birden Lavin konuştu: ‘’Denizi çok sever de.’’

 

Onun neden böyle dediğini bilmiyordum, büyük ihtimalle dalga geçmek içindi ama bunu umursamadım ve Lavin’e katılırcasına ‘’Evet.’’ Dedim. ‘’En son 3 yıl önce girmiştim.’’ Diye de yalan söyledim. Aferin sana Farilya (!).

 

Bu sefer lafa Aren atladı: ‘’Madem burda yazlığınız var. Neden hiçbir yaz buraya gelmedin? Her zaman deniz buradaydı zaten? Niye bu yıl?’’

 

Bakın varya bu çocuktan bayağı şüpheleniyordum ve artık resmen Fransa’dan geldiğimi bildiğine emin oldum. Sana ne ya! Hayır sanane yani. Bakalım bu soruya nasıl yanıt verecektim acaba?

 

‘’Yoğunluk.’’ Dedim aklıma ilk gelen şeyi söyleyerek. ‘’Ben tıp okuyorum da. Bazı yıllar çok rahat buraya gelirken bazı yıllar sınavlar uzuyor, o yüzden gelemiyorum. Yalan + yalan. E Vallahi bravo bana!

 

Bu sözlerim herkese inandırcı gelirken çaktırmadan Aren’e baktığımda onun bana hiç inanmış bir şekilde bakmadığını gördüm. Aman! Her neyse ne isterse düşünebilirdi.

 

Merve bu sessizlikten sonra birden: ‘’Hadi ya, gerçekten Fa haklı. Denize girelim artık. Vallahi sıcakladım yav.’’ Merve’nin bu sözünü herkes onaylarken Bade de ‘’Aynen. Hadi girelim artık.’’ Dedi.

 

Bu sözler üzerine herkes denize doğru ilerledi. Ve büyük an! Deniz’e adımımı atmıştım ve denizin o sıcak suyunun ayağımı sarıp sarmaladığını hissederken tam huzurlu bir nefes alacajtım ki birden bir darbe geldiğini hissettim ve kendimi suda buldum. Biri, biri beni itmişti. Bu anı çok beklemiştim ve o kişi denize girmemi bok etmişti.

 

Sudan sinirlice kalkıp hemen arkamı döndüğümde beni itenin Yekta olduğunu gördüm: Bana sinsice gülümsüyordu. Ulan Yekta, çok büyük yanlış yaptın. ‘’ Beni.’’ Dedim ona bakarken yapmacık bir sinirle. ‘’İtmeyecektin.’’ Dediğim an bu sefer onu ben de ittim ve ben sadece onu iteyim derken 2’miz de suya düştük.

 

Ben ‘’Kahretsin.’’ Diye mırıldanırken Yekta da benden farksız değildi herkes bize gülerken ‘’Kızım naptın ya?’’ dedi Yekta. ‘’Ben hala yapmayacaktın.’’ Derken üstüne su fırlatmaya başladım. O neye uğradığına şaşırmışken bizi gören herkes birbirine su atmaya başladı ve böylece denize girme aşamamız tamamlanmıştı.

 

Başta Yekta’ya ne kadar sinirlensem de daha sonra intikamımı aldığım için gayet mutluydum. Denizde ilk başta herkes sessizdi ve bir tık gruplara ayrılmış gibiydi. Etrafıma baktığımda Bade ile Yekta bir kenarda konuşuyorlardı ama şaşırmamıştım zaten dün geceden onları hatırlıyordum. Haktan bir kenarda kendi kendine oyalanıyor, arada Yekta ve Bade’yle konuşuyorlar ve arada yine kendi aralarında su savaşı yapıyorlardı.

 

Aren’le Lavin… Onlar da başka bir köşede duruyorlardı ve ne yalan söyleyeyim şaşırmıştım. Onları daha önce bu kadar yakı görmemiştim. Ben onlara bakarken Aren’le göz göze geldik ama anında gözlerimi onlardan çektim. Beni yanlış anlamalarını istemezdim.

 

Ve biz… Bense Demir ve Merve’yle duruyordum. Herkes çift şeklinde dururken ben ise onalrın arasında çocukları gibi duruyordum. Ama ne yapayım, ben de çift gibi Haktan’ın yanına mı gideyim? (!) Galiba burda tek sap bizlerdik. Ben aslında Aren’le Lavin’in de sap olduğunu düşünüyordum ama her neyse…

 

Ben bunları düşünürken aslında Merve ve Demir’den uzaklaştığımı fark etmemiştim ve onlar da derin bir sohbetteydi. Galiba bu grupta en sevmediğim şey herkesin birlikte değil de çift çift takılmasıydı. Düşündüm de Fransızca konuşmayı çok özlemiştim. ‘’Ah.’’ Dedim kendime kendime. ‘’Comme je m’ennuie de parler français.’’ (Fransızca konuşmayı ne kadar da özledim.) dedim.

 

Ben bunu söyler söylemez Bade’nin ‘’Hey!’’ dediğini duydum. ‘’Hadi, oyunu oynayalım!’’ dediğinde Haktan’sa ‘’Artık, yeter! Çocuk gibi her yıl bunu tekrarlamak zorunda mıyız?’’ dediğinde ben ise oyunu merak etmiştim.

 

Aren ise ‘’Aynen ya.’’ Dediğinde Merve ise ‘’Hiç aynen maynen falan yok. Hem bu sene aramızda yeni biri var.’’ Dediğinde beni kastettiğini anlamıştım. ‘’Hadi, hadi.’’ Dedi Demir. ‘’Gelin, ortaya.’’ Diyerek kendisi de ortaya doğru yürümeye başladı.

 

Hepimiz ortada buluştuğumuzda Yekta: ‘’Hadi el ele tutuşun o zaman.’’ Dediğinde şaşkındım. Ne yapacaktık ulan biz! Aklıma kötü kötü şeyler geliyordu. Her neyse…

 

Herkes birbirinin elini tutup çember oluşturmaya başladığında ben yanıma gelen Bade’nin elini tuttum. Bade’nin yanında Lavin vardı, Lavin’nin yanında Aren, onun yanında Demir, Demir’in yanında Yekta, Yekta’nın yanında Merve, Merve’nin yanında ise Haktan vardı. Ben de Haktan’ın elini tuttuğumda tam bir çember haline gelmiştik.

 

Hepimiz bir çember oluşturduğumuzda gerçekten ne yapacağımızı merak ediyordum. Lavin Bade’ye ‘’Başla!’’ dediğinde Bade ‘’Nereye gitsem acaba?’’ dedi. Ne oluyor lan!

 

Daha sonra birden benim elimi bırakıp çok da geniş olmayan çemberin üzerinden Yekta ve Demir’in olduğu kısma giderek üstlerinden geçti. Bu ne saçma bir oyundu ya? Anlayamamıştım.

 

Yanımdaki Haktan’a sordum: ‘’Bu nasıl bir oyun sadece böyle mi yapıyoruz?’’ Ben bunu söylediğim an Haktan bana öyle şaşırmış şekilde garip baktı ki bir an kendimden Yanlış bir şey mi söyledim? Diye şüphe ettim.

 

O bana ben ona donuk bir şekilde bakarken ‘’Nasıl yani?’’ dedi. ‘’Bu oyunu bilmiyor musun?’’ dediğinde hala şaşkındı. Ah, galiba bu bütün Türklerin bildiği bir oyun olmalıydı. E iyi de ben nerden bilebilirdim Allah aşkına!

 

Haktan bunu herkese söylemek ister gibi ağzını açacağını anladığım an ‘’Hayır!’’ diye bağırmadım, haykırdım resmen. O sırada herkesin bakışları bize dödüğünde o kadar utanmıştım ki birden neyapacağımı bilemedim ve ‘’Bir şey yok.’’ Diyebildim anca. Sonra Haktan’a dönüp değil mi Haktan?’’ dedim ona yalvarırcasına. O ise daha ne olduğuna anlam veremezken ‘’Bir şey yok.’’ Dedi. Oyuna devam edelim.

 

Çok dikkat çekiyordum. Bu olayı saklamanın böyle şeylere neden olacağını bilsem asla saklamazdım ama artık açıklayamazdım da. Yalancı konumuna düşmek isteyeceğim son şey bile değildi. Aslında bu yalanı söylerken böyel yanları olabileceğini fark etmiştim ama beni bu kadar zor düşürebileceğini değil.

 

Ben bunları düşünürken Bade’nin çoktan yanıma geldiğini gördüm. Bade Lavin’e ‘’Sıra sende!’’ diye bağırırken Lavin ona gülümsedi. Gariptir ki ona gülümsemesi gayet içtendi. Bir Merve’yle beni sevmiyordu galiba. Lavin nerden geçmesine gerektiğine bakarken bu oyunun tekrar ne kadar saçma olduğunu düşündüm. Niye bunu oynuyorduk ki?

 

Lavin ise Yekta ve Merve’nin üstünden geçti. E tamam işte. Saçma bu oyun saçma. Daha sonra ise Lavin Aren’e ‘’Sıra sende!’’ diye bağırdı. Şaşırmadım zaten başka birine bağırsan… Aman! Bana ne ki?

 

Aren ise düşünmeden o da Yekta Merve’nin üstünden geçmeye çalıştı Aren kızlar kolay geçemedi ve tam geçecekken iki bacağı Yekta’nın kafasına takıldı! Yekta şaşkın bir şekilde ‘’Aren n’apıyon abim!’’ derken Aren ‘’N’apıyım sıkıştı.’’ Derken o kadar komiklerdi ki gülmeden edemedim. Herkes benimle birlikte katıla katıla gülerken Aren sonunda kurtulmuştu Yekta’dan.

 

Aren ‘’Sıra sende Demir.’’ Dedi. Demir ise başını salladı ve hızlıca ben ve Haktan’ın üstünden geçmeye çalıştı ama öyle sert geldi ki beni ve kendisini suya batırdı.

 

Bu sefer herkes bize gülerken ‘’Ulan Demir. Önüne baksana ne yapıyorsun?’’ dediğimde boğazıma kaçan su yüzünden öksürüyordum. Demir’in ise yanıtı gecikmedi: ‘’Sen de çekilmedin!’’ ‘’Ha.’’ Dedim hala öksürüken. ‘’Sen sert gelmedin, ben çekilmedim yani öyle mi?’’ dediğim de ise bu sefer o da güldü. Bunun üzerine ben de bir şey demedim.

 

Demir Yekta’ya bakarak ‘’Sıra sen de Yekta usta.’’ Dedi ve yekta da Lavin ve Aren’in arasında geçti. Lavin demin benim aksine oldukça geriye çekilirken Aren ise Yekta’yı geçmesi için kaldırdı ve Yekta erkeklerden en kolay geçen oldu.

 

Yekta Aren’e ‘’Teşekkürler kardeş.’’ Derken Aren ise ‘’Her zaman.’’ Derken gülümsüyordu. Yekta ise Haktan’ı eliye gösterirken Haktan kolayca Bade ve Lavin’in arasından geçti. Kolayca dediğim ayakları Merve’nin yüzüne çarpmıştı. Onu atlıyordum.

 

Merve ‘’Napıyon lan sen!’’ diye kızarken aşırı komik görünüyordu. Haktan ise ‘’Uzatma.’’ Dedi ama o da gülüyordu.

 

Daha sonra Haktan bana doğru bakıp: ‘’Sıra sende Fa.’’ Dedi. Haktan burda benim Fa ismimi kabullenen 6. Kişiydi…

 

Bense başımı onaylar şekilde sallarken ve hangi yöne gitsem diye daha düşünürken birden Haktan beni Lavin’le Aren’in arasına itti. Hayır, hayır. Bunu kesinlikle istemiyordum.

 

Öyle hızlı ittirmişti ki hareket edemedim ve Lavin’e doğru gidiyordum. Ah, hayır! Ben kendimi durduramazken ve istemesem de Lavin’e tam toslayacakken Aren beni belimden tutarak hızlıca kendisine çekti ve kolayca Lavin’le ikisinin kollarının üstünden geçmemi sağladı.

 

Bu hareketine o an ona o kadar teşekkür edebilirdim ama kendimi tuttum. Aren’le birbirimize bakarken yine bakışlarını kaçıran ben oldum.

 

Sonunda onlardan uzaklaştığımda ‘’Oyun bitti mi?’’ dedim hemen. Demir beni cevapladı: ‘’Bitti.’’ Ordan Bade lafa atladı biraz denizin ilerisini eliyle göstererek: ‘’Aaa, bakın iskele var. Hemen atlamaya gidelim!’’ dediğinde hepimiz oraya baktık.

 

Herkes oraya giderken ‘’Daha önce yoktu. İlk defa görüyorum.’’ Dedi Haktan. ‘’Evet ya.’’ Dedi Yekta da.

 

İskeleye çıktığımızda iskele aşırı sallanıyordu bu bile başımı döndürmeye yetmişti. Bu yüzden hemen atlamak istedim. Ama bütün kızlar iskelede oturuyordu. İstemeye istemeye onların yanına doğru gittim. Merve ile Bade’nin ortasına oturdum.

 

Kızlar sessizce otururken birden bana döndü ve ‘’Fa?’’ dedi.’’Ben sana bir şey soracağım.’’ ‘’Sor.’’ Dedim ona bakarken. Kim bilir ne geliyordu?! Umarım zorlanmazdım. ‘’Sen şimdi Eskişehir’de yaşıyorsun ya ordaki masal şatosuna hep gitmek istemişimdir, merak ederim ama bir türlü gidemedim. İçi nasıl anlatsana?’’ Kaşlarım ister istemez çatıldı. Masal şatosunun m’sini daha yeni duyuyordum. Ben de iyi ki bir yalan söyleyeyim dedim. Sanki bedeliymiş gibi hep bu yalanımı zorlayan şeyler çıkıyordu karşıma. Ayrıca niye bana soruyorsun? Git, araştır internetten canım!

 

‘’Biliyor musun Bade. Ben oraya hiç gitmedim.’’ Bade bana şokla baktı: ‘’Nasıl yani şatoya hiç gitmedin mi?’’ ‘’Hiç.’’ Diye yanıt verdim hemen. Midemin bulantısı arttığı için konuyu birden başka bir yere çekmeye karar verdim.

 

Bade tam bana bir şey diyecekki ben lafa ondan önce atladım: ‘’İskeleden atlayımlı Bade? Midem bayağı bulandı burda.’’ Ben bunu söyleyince bana hak verir gibi baktı ve ‘’Ay, aynen ya.’’ Dedi. ‘’Benim de midem bulandı hadi gel.’’ Diyince ayağa kalktık.

 

Aslında Merve’yi Lavin’le yalnız bırakmak istemezdim ama midem gerçekten çok bulanmıştı. Bade’yle el ele tutuşup koşarak iskeleden atladığımızda herkesin bakışları bize dödndü ama yaşadığım his muazzamdı. Birden vücuduma soğukluk hissi beni kendime getirmişti.

 

Biz atladıktan sonra bir zincirin kırılışı gibi herkes teker teker denize attı kendini ve baştaki gibi ayrı ayrı değil beraber yüzüyorduk artık.

 

                                                                        ***

 

 

Denizden çıktığımızda kendimi hiç üşümemiş hissediyordum ve bu gerçekten çok güzel bir duyguydu. Biraz bir şeyler yiyip içtik. Bir iki laf ettik.

 

Daha sonra Merve laf arasında: ‘’Bugünkü konseri unutmadınız değil mi gençler?’’ dedi. Ne? Konser mi vardı? Merve bunu der demez Bade atladı lafa: ‘’Ay! Ben onu tamamen unutmuştum.’’ ‘’Kim?’’ dedim. ‘’Kimin konseri?’’ Yekta ‘’Oğuzhan Koç.’’ Dedi. Oğuzhan Koç? İlk defa duyuyordum. O bunu söylediğinde benim amlamsız bir şekilde bakmam onlara garip gelmiş olacaktı ki Lavin: ‘’Yoksa sevmiyor musum Oğuzhan Koç’u?’’ diye sordu. ‘’Yoo.’’ Dedim birden can havliyle. ‘’Olur mu? Bayılırım.’’ Dedim ama yine inandırıcı olamamıştım. Allah’ım! Bu rol yeteneği ben de sıfırdı, sıfır. Müziğe ne kadar yeteneğim varsa bir o kadar da oyunculuğa yeteneğim yoktu.

 

Haktan birden denizdeki davranışlarımdan şüphelenmiş olacak ki ‘’Bir tane şarkısını söyle.’’ Dedi. Ya abi bir beni sıkıştırmayın artı ya! Lütfen.

 

Ben yine ne diyeceğimi bilemezken: ‘’Ne bu sorgu sual.’’ ‘’Yalan borcum mu var size?’’ Bu laflarımın üzerine Aren konuştu: ‘’Sana yalan söylüyorsun diyen yok.’’ Bunu söylediğinde duraksadım. Ama lafı toparladım hemen: ‘’Evet, öyle demediniz ama bu sorgu sual bunu gösterir.’’ Dediğimde ‘’Boş ver.’’ Dedi Aren. ‘’O zaman şöyle yapalım. En sevdiğin şarkısını söyle. Hem bu sorgu sual gibi olmaz.’’

 

Hay ben böyle işin. Hay ben Haktan’a da, Aren’e de. Özür dilerim ama Oğuzhan Koç’a da… Yani, her neyse. Ben yine ne diyeceğimi bilemezken bu sefer kurtarıcım Merve oldu: Arkamdan kimsenin duyamacağı bir şekilde ‘’Küsme aşka.’’ Diye fısıldadı. Bunu duyan ben anında ‘’Küsme aşka.’’ Dedim. Aren’le Haktan bunu beklemiyorken özellikle Aren’e bakarak şu sözleri söyledim: ‘’Umarım sorgu sualiniz sona ermiştir.’’ Ben böyle söyledikten bu sefer bakışlarını çeviren Aren oldu. Evet! Aren 2 – Farilya 1. Hala gerideydim ama geçecektim.

 

 

Merve saate baktığında ‘’Ooo.’’ Dedi ‘’Saat çok geç olmuş. Konsere çok az var. Hızlı olun da konsere yetişelim.’’ Dediğinde herkes hemen ayağa kalktı. Ne bu Oğuzhan Koç sevgisi canım! Ama bayağı da hem adamı hem de sesini çok merak etmiştim. Neyse akşam görecektik.

 

 

 

                                                                                 ***

 

Denizden ayrıldığımızda gerçekten kendimi daha iyi hissediyordum. 3 yıl kadar olmasa da yaklaşık bir 9 – 10 ay sonra falan ne yalan söyleyeyim iyi gelmişti . Ben bu sefer yine Merve’ye gittim çünkü bizim eve gitsem Demir yüzünden gne duş sırası olacaktı bu yüzden Merve’yi tercih ettim ama kötü haber Lavin de bizimle gelmek istedi ve biz de bir şey diyemedik.

 

Eve gittiğimizde Lavin anında duşa attı kendini. Tamam anladık önce sen duşa girmek istiyorsun. Her neyse böyle şeyleri çok da sorun etmediğim için bir şey demedim. Ben salondo otururken Merve de tuvalete gitti ve ben yalnız kaldım.

 

Tam sıkıntıdan telefonumu açacakken birden bir telefonun bildirim sesini duydum. Zaten telefon direkt karşımdaki sehpanın üzerinde duruyormuş yeni fark etmiştim. Telefona baktığımda telefonun Lavin’e ait olduğunu gördüğümde zaten başımı çeviriyordum lakin ‘’Tamam canım.’’ Mesajını görene kadar.

 

Kendime ne kadar çok kızacak olsam da telefonu elime aldım ve aşağıya kaydırarak daha önceki mesajlara baktım. Telefonu zaten kilitliydi ama kilit ekranından aşağıya kaydırarak daha önceki atılan birkaç mesajı görebiliyordum.

 

Şimdi ilk olarak telefonda yazıştığı kişi Aren’di ve bu daha çok dikkatimi çekmesine neden oldu. Aşağı kaydırdığımda mesajları gördüm. Belli ki bir şey konuşmuşlardı ve Lavin’in gönderdiği mesajda ‘’Tamam aşkım.’’ Yazarken Aren’in mesajında ise ‘’Tamam canım.’’ Yazıyordu. Bir dakika! Bunlar gerçekten sevgiliydi. Peki ben neden bu kadar kalbimin kırıldığını hissediyordum. Beni ilgilendirmezdi zaten.

 

Ben telefona bakarken birden içerden birkaç adım sesi geldiğinde telefonu hemen bırakmaya çalıştım ama içerden gelen Merve beni görmüştü bile. ‘’N’apıyorsun?’’ dediğinde ‘’Hiç.’’ Dedim ama bana inanmayan gözlerle baktı ve ‘’Lavin’in telefonun baktığını gördüm.’’ Dedi. ‘’Sessiz ol.’’ Dediğimde ‘’Duymaz.’’ Dedi ve bu sefer oturup telefonu kendisi eline aldı ve mesajlaşmalara baktı. ‘’Bu mesajlaşmalara sen zaten bakarmışsın.’’ Dedi. Onun ne dediğine anlam veremezken ‘’Aren’le bir alakası yok.’’ Dedim ve o da gözlerini telefondan ayırıp bana baktı: ‘’Konu Aren değildi.’’ Dediğinde lafı toparlamaya çalıştım ama daha çok battım: ‘’Lavin’le de alakası yok kimseyle.’’ O ise bana şaşkın bir şekilde bakarken: ‘’Konu hiçbiri yalnız. Bir insan yanında yazışma görürse bakar. Bunu kastetmiştim.’’ Onun ilk başta bunu kastetmediğine yemin edebilirdim hatta aksine toparlamıştı cümleyi.

 

Bir süre sonra ‘’Aren demek?’’ dedi. ‘’Zaten belli oluyordu ama kesinleşmiş gibi.’’ ‘’Ney?’’ dedim. ‘’Sevgili oldukları mı?’’ O ise bu sorumu yanıtsız bırakırken güldü ve kanımı donduran şu cümleyi söyledi: ‘’Sen ya Lavin’e ya da Aren’e aşıksın. Kızlardan hoşlanmadığını var sayarasak Aren’den hoşlanıyorsun.’’

 

Gözlerim kocaman açılırken yutkundum ve hemen lafa atladım: ‘’Hayır. Kesinlikle böyle bir şey yok ben mesajlaşamalara sadece merak ettiğim için baktım.’’ Dediğimde olayın aniliğinden dolayı direkt bir nefes aldım ve konuşmaya devam ettim: ‘’Ayrıca benim zaten sevgilim var.’’ Diye de yalan attım. Çünkü öbür türlü Merve bana asla inanmazdı.

 

‘’Öyle mi?’’ dedi. ‘’Kim öyleyse?’’ Bana meraklı gözlerle bakarken ‘’Fransa’dan. Sen tanımazsın.’’ Diye kestirip atacaktım ki daha da diretip: ‘’Tamam tanımam ama kim?’’ diye sordu. Ben de aklıma gelen ilk ismi söyledim: ‘’Avery.’’ Diye biri.

 

Allah’ım! Avery benim sadece arkadaşımdı ve onu seviyordum ama arkadaş olarak. Of ya! ‘’Avery fransız galiba?’’ dediğinde ‘’Yok Türk o takma adı.’’ Diyerek dalga geçtim.

 

Daha sonra Merve başka bir konuya atladı: ‘’Denizde niye mal gibi bağırdın aniden?’’ diye sorduğunda mal kelimesini duyduğumda çok içerledim. Çünkü ne zaman bu kelimeyi duysam aklıma otobüs durağındaki adam geliyor ve ben gerçekten sinirleniyordum. ‘’Bana.’’ ‘’Sakın mal deme.’’ Bu tepkim bile onu zaten şaşırtmaya yeterken ‘’Tamam.’’ Dedi. ‘’Demem.’’ Nefes aldı ve konuşmaya devam etti: ‘’Sen şeyi söyle, neden bağırdın?’’

 

Bir an o anı hatırladım ve gerçekten utanç vericiydi. Ama başka yapabilecek bir şeyim de yoktu. ‘’Orda Haktan’a bu oyunun ne olduğunu sordum çünkü daha önce hiç duymamıştım. Ama o mal bunu söylediğimi duyar duymaz size söyleyecekti ve ben de bunu engellemek zorundaydım. Bu yüzden.’’

 

‘’Haaa.’’ Dedi. ‘’Şimdi anlaşıldı. Ha bu arada sana mal dememe kızıyorsun, gidip başkasına diyorsun anlamadım yani?’’ Gözlerimi kısarak Merve’ye baktım: ‘’O lafı ben söylerim. Yeter ki başkaları bana söylemesin.’’ Merve benim artık aklımı kaçırdığımı düşünmüş olacak ki gitmek üzere ayağa kalktı.

 

O sırada Lavin’in duştan çıktığını gördük. Aslında Merve gitmek için ayağa kalkmıştı ama Lavin’le yine yüzyüze kalmak istemediğim için hızlı davranıp: ‘’Ben girerim!’’ diye atladım lafa ve koşarak banyoya doğru ilerledim. Arkadan Merve’nin bana küfürler savurduğunu duyabiliyordum.

 

 

                                                                           ***

 

 

Banyodan çıktığım an Merve hemen içeri girdi ‘’Denizli kalmaktan nefret ediyorum!’’ dedi ve hemen benim ardımdan banyoya ilerledi. Lavin’le karşılaşmak istemediğim için direkt Merve’nin dolap odasına doğru yürümeye karar verdim.

 

Üstümde bornozumla hızlıca ilerlerken birden Lavin’le göz göze geldim. Tam hızlıca ilerleyecektim ki Lavin sakince ‘’Farilya.’’ Dedi. Çoktan giyinmişti. Üstünde yakası ve beli açık olan mavi bir crop vardı ve arkadan bağlamalıydı. Altında ise beyaz bir kot şort vardı. Boynunda ise bir sürü altın renkli kolyleler vardı. Sarı saçlarını ise yukardan topuz yapmıştı. Göz kapaklarına yaptığı pembe tonlarındaki göz makyajı mavi gözlerinin daha çok ön planda olmasını sağlamıştı. Bayağı güzel görünüyordu.

 

Ben ona bakarken ‘Evet.’ Demeyi unuttuğum için hemen: ‘’Efendim.’’ Dedim. O ise ‘’Gelsene.’’ Dediğinde hemen yanında bittim. O hala oturuken ben de hemen yanındaki koltuğa oturdum.

 

Ben oturduğumda ise ilk defa soğuk bakmıyordu. Bu garibime gitmişti. ‘’Ben.’’ Dedi. ‘’Genelde insanlara hemen adapte olamam. Öyle bir yapım var. Belki sana soğuk gelmiş olabilirim ama daha sonra baktım ki sen iyi bir kızsın Farilya. Ha bu arada sana Farilya diyorum çünkü adın çok güzel. Fa demek adını hakaret gibi geliyor.’’

 

Onun bu sözlerine bayağı bir şaşırırken ve 1 – 2 saniyeliğine tepki veremezken gülümsedi. Bense konuşmaya başladım: ‘’Evet, ne yalan söyleyeyim başta soğuk geldin. E şey ama sorun yok yani. Hem ben de seni sevdim. Seni anlıyorum ben de dan diye geldim ve emin ol ben de size alışmaya çalışıyorum. Hatta alıştım gibi. Arkadaş grubunuz çok güzel. Mesela ben Fra-‘’ dediğim anda kendimi böldüm. Tanrım! Ne diyordum ben.

 

Her neyse kendimi toparlayıp konuşmama devam ettim: ‘’Yani ben eskiden ben de bazı şeylere kolay adapte olabilen biri değilim.’’ Dedim. Tekrar sıçmıştım ve sıvamaya çalışıyordum.

 

Lavin ise bocaladığımı anladı ama bunun üstüne gitmedi. Bu hareketi çok hoşuma gitmişti. ‘’Bu arada.’’ Dedim fikrimi saklamadan: ‘’Çok güzel olmuşsun.’’ Dedim. O ise bunun üzerine gülümseyerek: ‘’Sağol canım.’’ Dedi o da beni süzdü ve konuşmaya başladı: ‘’Sen de çok güzelsin diyeceğim ama şu an çok çirkin görünüyorsun.’’ Dediğinde başka bir şok geçirdim. Tamam bornozlaydım ama böyle denir miydi?!!!

 

Her neyse ben de bozmadım ve ‘’Ben hazırlanıp geliyorum o zaman.’’ Dedim ve koşar adım ordan uzaklaştım. Bu kız gerçekten çok garipti.

 

Merve’nin dolap odasına gittiğimde ise Merve’nin giyebileceğim kıyafetlerine bakmaya başladım. Sonunda bir şeyler bulduğumda üstüme kırmızı göğsümün hemen üstünde v yaladı biten ve beyaz yazıları olan bir crop ve altıma da kot olan bir şort etek giyidim.

 

Saçlarımı ise ikiye ayırıp ilk başta balıksırtı gibi örüp daha sonra kalan saçlarımı yine 2 yanda olacak şekilde belirli aralıklarla lastik tokalarla tokaladım ve bebek saçlarımı önden çıkarttım.

 

Kendimi hazır hissetmişken birden ve artık tam odadan çıkacakken masanın üzerinde bir çift uzun papatya desenli bir küpe gördüm. Onlar çok hoşuma gittiğinde ise hemen onları kulağıma geçirdim. Böyle daha güzel olmuşlardı.

 

Makyaja gelecek olursak şeffaf rimel sürdüm ve hafif kırmızı bir ruj sürdüm dudaklarıma ve çok az da kırmızı allım sürdüm. Heh! Şimdi güzel olmuştu.

 

Salona doğru ilerleyeceğim sırada içerden Merve’nin girdiğini gördüm. O da bornozuyla durduğunda birden kaşlarını çattı. Merakla ‘’Ne oldu?’’ diye sorduğumda ise ‘’Küpeleri. Ben takacaktım.’’ Dediğinde hemen suçluluk duygusuyla elim küpelere gitti. Oysa ki ne kadar beğenmiştim. ‘’Tamam çıkarıyorum hemen.’’ Dediğimde ise. ‘’Dur!’’ dedi. ‘’Sana çok yakışmış. Çıkarma şimdi.’’ Dediğinde ‘’Emin misin?’’ diye sordum ve o da ‘’Zorlama.’’ Diyerek gülümsedi ve içeriye doğru geçti.

 

 

                                                                      ***

 

Merve’nin uzun hazırlanmalarından sonra sonunda evden çıkabilmiştik ve bu beni çok mutlu etti çünkü Lavin’le gergin gergin oturmaktan bıkmıştım. Bu arada Merve üsütne çiçekli uzun bir elbise giymişti ve siyaha kaçan koyu kahve saçlarını özgür bırakmıştı. Güzel görünüyordu.

 

Bade’yle buluştuğumuzda o da Lavin’in giydiği croba çok benzeyen bir modelin yeşilini giymişti ama altında Lavin’in aksine üstündekine uyan yeşil bir etek giymişti. Saçlarını yarım toplamıştı ama başında da yeşil bir toka vardı. Bu kızın yeşili sevdiğini anlamak zor olmasa gerekirdi.

 

Bense gözlüğümü yanıma almış, takmamıştım. Çünkü konserde gözlüğümü yanıma almassam sadece siliklik izlerdim Oğuzhan Koç yerine. Böyle bir şey olmasını istemediğim için yanıma elbette gözlüğümü almıştım.

 

Ha bu arada evden çıkmadan önce Oğuzhan Koç’u biraz araştırmayı da unutmadım. Özellikle şarkılarına baktım. Aklımda kalanlar ise: Kesinlikle Küsme aşka var, onu unutmam. Onun dışında ise beni iyi sanıyorlar bu dikkatimi çektiği için ha bir de ayy’lı bir şey vardı ama onu tam hatırlamıyordum.

 

Bade bizim yanımıza tam geldiğinde bu sefer görüş açıma Demir, Yekta, Aren ve Haktan da girdi. Onlar da bize doğru geliyorlardı.

 

Demir bana ‘’Fa!’’ diyerek seslendi. ‘’Eve gel artık! Annemler seni sormaktan bıkmadı sen de ve gelmemekten bıkmadın.’’ ‘’Bir dakika.’’ Dedim. ‘’Biri bıktın diğeri de bıkmadın olmayacak mıydı?’’ Bu sözüme gülerlerken Demir ise ‘’Her neyse işte. Anladın sen beni.’’ Dedi. Ben de gülerek ‘’Tamam.’’ Dedim. ‘’Bu akşam bizim evdeyim.’’ Dediğimde Demir de ‘’İnşallah.’’ Dedi.

 

‘’Eee.’’ Dedim. ‘’Nasıl gideceğiz konsere. Bir de kaçta?’’ diye sorduğumda sorumu Aren yanıtladı: ‘’Yürüyerek gideceğiz. Konser 20.00’de.’’ Anladığımı gösterir şekilde başımı salladığımda saate baktım: 18.17’ydi. Anladığım kadarıyla yol biraz vardı ve onlar da erken çıkmaya karar vermişlerdi.

 

Bade ‘’Hadi! Yolumuz uzun yürüyelim artık.’’ Dediğinde hepimiz ona hak verirken yürümeye başladık. Ben Haktan’la Bade’nin arasına girerken bade’nin yanında Yekta, onların yanında Lavin ve Aren yine oldukça samimi gözüküyırlardı ama bu sefer geçen ki gibi Aren’in beni fark edeceği kadar bakmadım onlara. Çünkü ben sevgilimleyken biri sürekli böyle baksa hoş karşılamazdım.

 

Benim diğer tarafımda ise Demir ve Merve vardı ve yine bir konuşmaya dalmış gibi gözüküyorlardı. Bu kadar konuşacak ne buluyorlardı, anlamıyordum.

 

Yürümeye başlamıştık. Yaz olduğu için günler uzundu ve bu yüzden hala hava kararmamış gözüküyordu. Gözlüğümü hala takmamıştım ama birazdan takardım.

 

Etrafta yine o pembe çi- e, pardon begonviller vardı ve gerçekten aşırı efsunlu duruyorlardı, bu çiçekler hoşuma gidiyordu. Yine her yerde olduğu gibi her yerde ve her zaman beyaz kutular vardı burda da. Bazen bu beyaz evlerin pencerelerinin mavi olduğunu gördüm ama koyu mavi değildi. Belki de bu da evi serin tutmak içindi.

 

Bu evlerin arasında yürürken arada yanımızdan aslında arada değil çoğunlukla motosikletli insanlar geçiyordu ve ben de bu yüzden sürekli arkama bakarak yürüyordum. Nice’teyken etrafta çok motosiklet olmazdı. Genelde eğer bir yerde yürürseniz etrafını motosiklet yerine onlarca bisiklet sarardı.

 

Gökyüzüne baktığımda ise ayı gördüm. Evet, hava kararmamıştı ama ay kendini çoktan belli etmişti. Ay bayağı bir şişkin duruyordu ama tam dolunay değildi. Bu sefer yanıma baktığımda bir evin olmadığını görmüş, duvarda insanların yaptığı grafitileri görmüştüm. Genelde Fransa’da da bunlardan çok olmazdı hatta ben bunları gördüğüm zaman mutlu olurdum. Grafiti severdim ama yapmayı hiç denememiştim.

 

Lavin’le Aren ve Merve’yle Demir kendi aralarında konuşurken ben, Bade, Yekta ve Haktan sessizdik. Hayır, biz de konuşmalıydık, eğlenmeliydik. ‘’Hey.’’ Dedim sadece onların duyabileceği bir şekilde biz niye sessisiz? Sıkıldım yav.’’ 3’üdü aynı anda bana bakarken Yekta: ‘’Gerçekten.’’ Dedi. ‘’Bayağı sıkıldım. Hem ne ara Aren’le Lavin bu kadar yakın oldu anlamıyorum. Daha neredeyse düne kadar birbirlerinin yüzüne bakmıyorlardı. Daha doğrusu Aren Lavin’in yüzüne bakmıyordu.

 

‘’Aynen.’’ Dedi Bade. ‘’Tamam, Merve’yle Demir’i biliyoruz zaten ama Lavin’le Aren ne alaka? Lavin her zaman seviyordu Aren için ne değişti?’’ Bravo bana. Konu açayım dedim açılan konuya bak. Aslında bir iki bir şey sormak istemiştim ama hayır! Sormayacaktım. İlgilenmiyordum. İlgilenmeyecektim.

 

Haktan bana baktığında yüzümdeki rahatsızlığı fark etmiş gibi beni şaşırtarak: ‘’Bize ne onlardan?’’ dedi. ‘’Her şey olacağına varır zaten.’’ Bu laflarına bir yandan şaşırıp bir yandan da içten içe hak verirken: ‘’Aynen.’’ Dedim. ‘’Bizi ilgilendirmez. Söyleyin bakalım? Hangi meslek okuyorsunuz?’’ Hepsi bana Konuyla ne alakası var? Der gibi bakarken bu sefer ilk defa çekinmeden düşüncelerimi söyledim: ‘’Ne var? Hiç bakmayın bana öyle. Konu açmaya çalışıyorum. İstiyorsanız siz açın.’’

Onlar bir şey demediğinde bu sefer ilk konuşan Haktan oldu: Ben halkla ilişkiler okuyorum Bursa’da.’’ Dedi. ‘’Ben de Ankara’da ediyat öğretmenliği okuyorum.’’ Dedi Bade. Daha sonra ise konuşan Yekta oldu: ‘’Bense Hukuk okuyorum, Ankara’da.’’

 

Meslekleri güzel mesleklerdi. Ben özellikle eskiden hukuk okumayı isterdim. Daha sonra hedefim değişti ama annemin istediği oldu sonunda.

 

Herkesin gözü bana döndüğünde ‘’Ben de.’’ Dedim ve yalandan gülümsedim. Bu gülümsemem acı doluydu ama onların anlayamacağı türdendi. İstediğim bir bölümde değildim ve keşke puanım yetiyorken şu an istediğim bölümü söyleyebilseydim diye düşündüm: Ben tıp ouyorum.’’ Dedim. Sonra düşündüm. Ben zaten onlara tıp okuduğumu ‘Neden 3 yıldır denize girmiyorsun?’’ Söylemiştim. Bu yüzden iyi ki tekrar yalan söylemiştim. ‘’Eskişehir’de.’’ Diyerek de devam ettirdim yalanımı.

 

Bu lafımın üzerine Bade ‘’Doğru ya.’’ Dedi. ‘’Sen zaten söylemiştin bugün tıp okuduğunu.’’ Başımı ona doğru döndürürken: ‘’Evet, aynen.’’ Dedim.

 

Birden Bade’ye dönüp: ‘’Yekta’yla sevgilsiniz galiba.’’ Dedim. O ise beni başıyla onaylarken 3 yıllık ilişkimiz var.’’ Dedi. ‘’Ayrıca ‘galiba’ mı? Belli olmuyor mu?’’ ‘’Yok,yok.’’ Dedim hemen. ‘’Ben sadece merak etmiştim.’’ Bu lafımın üzerine Yekta: ‘’Zaten aynı şehirdeyiz.’’ Dedi.’’Yazları da buraya geliyoruz. Ailelerimizin yazlığı var burda. Zaten burda tanışmıştık.’’ ‘’Ya…’’ dedim. ‘’Ne güzel.’’ Bade ‘’Sağ ol.’’ Haktan bana bakıp sordu: ‘’Eee, Fa sen de var mı bir şeyler?’’ Haktan benim burda ‘Fa’ adımı kabul eden 6. Kişiydi…

 

‘’Var.’’ Dedim gülümseyerek. Hepsi bir şaşırırken konuşmaya devam ettim: ‘’Ama burda değil. Eskişehirde. Adı A-‘’ Bir dakika bir dakika! Onlara Avery’i nasıl söyleyecektim. Aslında ilk başta Merve’ye ‘Sevgilim var.’ Dediğim için onlara da ‘Var.’’ Diyeyim diye düşünmüştüm ama adına Avery mi diyecektim? Avery, Eskişehir’de yaşayan bir türk. Hah! Ne iyi öyle değil mi?

 

Yekta: ‘’Adı?’’ diyip benim yarıda kalan cümlemi merak ederken aklıma ilk gelen erkek ismini söyledim: ‘’Adı Görkem.’’ Anlar şekilde başlarını salladılar.

 

Birden ayağımla bir şeye bastığımı fark ettim. Baktığımda ise ayakkabı bacığım açılmış, kafasına göre bir o yana bir bu yana hareket ediyordu. Ben yolda birden durduğumda bağcıklarımı bağlamak için onlar ilerlemeye devam ettiler. Sorun değil, onlara yetişirim. Diye düşündüm.

 

Keşke bu ayakkabıları giymeseydim. Diye düşündüm çünkü ne zaman giysem bağcığı açılıyordu. Kendi kendime fransızca bir şeyler söylenirken bağcıklarımı bağlayıp ayağa kalktığımda birden karşımda Aren’i gördüm. Tam karşımda dikilmiş duruyordu ve çok yankındı. Biraz daha yakından kalksam çarpışabilirdik.

 

Ona anlamsız bir şekilde bakarken kaşlarımı çattım ve tam onun yanından geçerken kolumu tuttu. Bu hareketine sinir olurken ise cevabım gecikmedi: ‘’Ne yaptığını sanıyorsun?’’ dememle kolumu ondan çekmem bir oldu. O ise bu cümlemle alakasız olan başka bir cümle kurdu: ‘’Dün gece hakkında ne hatırlıyorsun?’’ Onun bu cümlesiyle artık kesinlikle benim Fransa’dan geldiğimi bildiğine ikna oldum. İyi de ama nasıl biliyordu. Onu ona hiç söylememiştim. Nerden biliyordu? Bu da beni ürkütüyordu.

 

Dün geceye gelecek olursak ona asla istediği cevabı vermeyecektim. Ona biraz daha yaklaşırken dudaklarımın arasından çıkan cümle şu oldu: ‘’Sen ne hatırlamamı istersin?’’

 

O ise bu cevabı beklemediğinden ne diyeceğini bilemeyince konuşmaya devam eden ben oldum: ‘’Ya da şöyle sorayım: Ne hatırlamamam gerekiyordu?’’ O ise hala bir şey demezken ben yine tam gidecektim ki bu sefer omzumdan tutarak gitmemi engelledi. Artık sinirlendiğim için ben konuşacaktım ama bu sefer izin vermeyerek o konuştu: ‘’Aslında Demir’in kuzeni bile değilsin değil mi?’’ dediğinde gözlerimi şaşkınlıktan açtım ve bu sefer de omzumu kurtardım ondan. ‘’Ne demeye çalışıyorsun?’’ dediğimde ‘’Niye yalan söylüyorsunuz?’’ dedi. Yutkunurken ‘’Yalan söylediğimiz falan yok.’’ Dedim. ‘’Kafanda kurma.’’ Tam lafa atılacaktı ki yine ben konuştum: ‘’Ayrıca sen benimle ne uğraşıyorsun? Git o sevgilin uğraş.’’

 

Bu cümlelerim onu güldürmeye başladığında bu sefer yine kaşlarımı çattım: ‘’Sevgilim mi?’’ dedi. Yine konuşacaktı ki yine konuşan ben oldum: ‘’Aman her neyse işte. Sen beni.’’ Dedim. Elimi başına doğru götürüp 2 kere dokundum ve ‘’Takma kafana.’’ Dedim.

 

Bunu dediğim an o bir şey diyemezken ben de ondan hızlıca uzaklaştım kim ne derse desin skor Aren: 2 – Farilya: 2 olmuştu. Bu yüzden gülümseyerek öbürlerinin yanına yetişmeye çalıştım.

 

 

                                                                           ***

 

Konser yeri bir amfi tiyatroydu. Oturma yerleri rahatsızdı ama çok tatlıydı. Yavaş yavaş insanlar doluşmaya başladığında kafamı yukarıya doğru kaldırdım: Hava artık kararmaya başlamıştı ve bu da ayın daha çok belli olmasına sebebiyet vermişti.

 

Aren’le konuşmalarımız hala aklımdan silinmemişti. Bir yandan neden ve nasıl bu kadar şey bildiğini merak ediyordum bir yandan da kafama takmamaya çalışıyordum. Nasıl bilebilirdi? Bilse şüphelerini niye arkadaşlarıyla paylaşmıyordu?

 

Benim bir yanımda Yekta, onun yanında Bade ve Bade’nin yanında yine Haktan oturuyordu. Biz galiba yine bu konser dörtlü takılacaktık. Ama ne yalan söyleyeyim hoşuma gitmişti. Öbür çiftler bizden ayrılırken Yekta ve Bade’nin de çift olmasına rağmen grupta sap olan ben ve Haktan’ı yalnız bırakmamaları takdire şayandı gerçekten.

 

En öbür uçta Merve ve yanında Demir oturuyordu. Demir’in yanında Aren, onun yanında ise tahmin etmek zor değil ama Lavin ve onun yanında da ben. Lavin yanımda oturuyordu ve sürekli Aren’le saçma sapan şeyler konuşuyorlardı. Bu yüzden olabildiğince biraz kaba olacak ama götümü ve bütün bedenimi onun tarafının aksine çevirdim. Görüş açım bizim bu dörtlüdeydi

 

Ben öylece etrafıma bakarken Yekta ise: ‘’Fa sıkıldı galiba.’’ Diyerek bana takıldı. ‘’Ne yalan söyleyeyim evet, bayağı sıkıldım.’’ ‘’Sabırsızsın.’’ Dediğinde ‘’Yani.’’ Dedim karşıya bakarak. Gözlüğümü hala takmamıştım. Konser başlayınca takacaktım.

 

‘’Beklemeyi sevmiyorum.’’ Diye tamamladım cümlemi. ‘’Özellikle bu rahatsız yerde.’’ O bu söylediğime tepki vermezken sadece ‘’Rahatsız mı?’’ demekle yetindi. Ben ise ‘’Ne yani çok rahat falan mı diyeceksin?’’ dediğimde güldü.

 

‘’Aslında.’’ Dedi. ‘’Haklı olabilirsin. Biz buralarada yıllarca oturduk. Kimlerin konserlerine geldik. Bu yüzden artık bana istesem de rahatsız gelmiyor.’’ ‘’Ya ben?’’ Dedim. ‘’Ben ilk defa oturuyorum.’’ ‘’Çok şanslısın.’’ Dedi. ‘’Ben de her şeyi unutup tekrardan buraya ilk defa gelmeyi çok isterdim.’’ Dediğinde haklı olduğunu düşündüm ve bu düşüncemi dile getirmekten de çekinmedim: ‘’Haklısın. Buraya ilk defa gelmek gerçekten çok güzel bir duygu.’’ Elimi kalbime götürüp tekrar konuştum: ‘’Burdan hissedebiliyorum.’’ Ben gülümsediğimde ise Yekta’nın da gülümsediğini gördüm. Ve tekrar gökyüzüne baktım. Suratıma vuran rüzgar ve hava karardıkça ayın daha çok belirginleşmesi orantısı bile beni gülümsetmeye yetti.

 

Ben gökyüzüne bakarken Yekta başka bir konuya atladı: ‘’Ah.’’ Dedi. ‘’Oğuzhan Koç’un ilk zamanlarını hatırlar mısın? Gerçi o zaman küçüktük. Ama ben yine de hatırlıyorum. Her hafta televizyonun başına geçer heyecanla beklerdim Çghb’yi.’’ Dedi.

 

Ney, ney, ney çbgh mi? Ne dedi lan o? Her neyse bu galiba bir televizyon dizisiydi. Ve Oğuzhan Koç oynuyordu. Şaşırmadım çünkü şarkıcı olmasının yanında oyuncu olduğunu da internette araştırıken görmüştüm. O zaman araştırdığım için kendimle gurur duydum. Araştırmanın her zaman her şeye faydası olurdu.

 

Gülümsedim ve ben konuştum: ‘’Ah, küçük olmamıza reğmen hatırlıyorum. Ne de güzel günlerdi. Özellikle televizyona Oğuzhan Koç çıktığında çok mutlu olurdum. Küçücük kalbimize neler sığdırmışız.’’ ‘’Aynen öyle.’’ Dedi Yekta. ‘’Ben de çok mutlu olurdum biliyor musun Oğuzhan Koç çıkınca. Bir de İbrahim Büyükak vardı tabii.’’ Dediğinde hiç sorgulamadan ‘’Evet, evet.’’ Dedim. Bu sefer o gülümsememi görmesin diye ona sırtımı döndüm ve ilk defa bir şeyleri atmama rağmen bu kadar tutmasına çok sevinmiştim. İlk defa bir şeyleri başarmış hissediyordum bu yalan konusunda. Ama eve gidince şu çghb’yi araştırma konusunda bayağı karalıydımi, koymuştum kafaya.

 

‘’Ne gülüyorsun Farilya, bir şey mi oldu?’’ dedi Lavin’in sesi. Sanki düşüncelerimi buz gibi keskin bir şekilde kesmişti ve beni o düşünce aleminden çıkarmıştı. Aren’le 2’si bana bakarken: ‘’Hiç.’’ Dedim. ‘’Yok bir şey.’’ Bunu dediğimde ikisi de beni takmadı. Onlar konuşmaya devam ederken ben ise onlara arkamı tekrar dönmüştüm.

 

 

                                                                            ***

 

Büyük bir alkış! Ama kulakları sağır edecek cinsten. Evet, Oğuzhan Koç sahneye çıktığında tam da bu söylediğim gerçekleşiyordu. Ben ise çoktan gözlüklerimi takmış, dikkatle ama yüzümde gülümsemeyle Oğuzhan Koç’un sahneye çıkışını izliyordum.

 

Adamı hiç tanımama rağmen bir ünlüyü yakından gördüğüm için kalp atışalrım hızlanmış, heyecanlanmıştım. Adamın çıkışı o kadar dikkat toplamıştı ki Merve’yle Demir bile konuşmayı kesti, siz düşünün :)

 

Oğuzhan Koç şu sözlerle konuşmaya başladı: ‘’Evet sevgili dostlar! Öncelikle hepinizi selamlıyor ve hoş geldiniz demek istiyorum.’’ Dediğinde büyük bir alkış oldu. O ise gülümserken alkışlar durduğunda konuşmaya devam etti: ‘’Bugün Bodrumda’yız. Sanat Güneşi’nin evindeyiz.’’ Sanat Güneş’i derken kimden bahsettiğini bilmiyordum ve soramıyordum da. Ya çok tanındık biriyse? Hiö soramazdım ki… Her neyse onu da öğrenirim daha sonra.

 

Oğuzhan Koç’u dinlemeye devam ettim: ‘’Bodrum’un ben de çok anıları vardır. Yazın yeridir Bodrum. Yazın en güzel yaşandığı yerdir. Bundan olsa gerek ilk olarak ‘Aşkın Mevsimi’ diyelim mi?’’ dediğinde ise ortalık yine yangın yerine döndü herkes alkışlarken şarkı çalmaya başladı ve alkışlar daha arttı ancak şarkı başlayınca yavaş yavaş azaldı.

 

Çabaladım bir yere varmadı.

Gördümki aşk seni de sarmadı ben gibi.

 

Diye başladı şarkı. Daha sonra ise şu sözler onu takip etti:

 

Yolumuzun nesi uzun anlat?

Yalanla, elde kalanla yaşıyoruz.

Sonumuzu görüyorum anla.

Damla, damla zamanla eriyorum..

 

Ben şarkıyı çok sevmemiştim ama yine de fena değildi. Zaten diğerlerinin de çok söylediğini duymadım şarkıyı. Merve Demir hariç. Onlar katıla katıla bütün şarkıyı söylediler.

 

Oğuzhan Koç bir iki bir şey söyledikten sonra başka bir şarkı daha çalmaya başladığında bu şarkı daha çok alkış getirmişti. Alkışlar resmen 2 katına çıkmış gibiydi.

 

Şarkı ise şunları söylüyordu:

 

Ayy bana baktığın zaman

Bakıp daldığın zaman

Hayat durdu ve kaldık öyle

Yalan mı sen de söyle

 

Yıllar geçmiş üstümüzden

Geç kaldık işte sırf bu yüzden

 

Güzel günler mazide kalmış

Ben hala rüyada

Aşkımızın üztü tozlanmış örtsek bir çarşafla.

 

Bu sefer ise herkes şarkıyı bağıra çağıra söylüyordu. Ben de fark edilmeyeyim diye salak salak bağırıp ağzımı oynattım ve şarkı şu sözlerle devam etti:

 

Dün resmini gördüm ve geçmişe döndüm.

Geçmişe geçmiş ola

 

Ve şarkı bitmişti. Herkes alkışladığında ise ben de hızlıca alkışladım ve konser böylece devam etti.

 

                                                                       ***

 

 

Konser hızlıca akıyordu ama ben bayağı bir sıkılmıştım. Çünkü şarkıları bilmiyordum. Keşke Fransa’daki bir konsere gitsem diye düşündüm.

 

Sıkıldığım için bayağı da bir uykum gelmişti. Arada kafam düşüyordu ama herkes konsere full konsantre katıldığı için kimse beni fark etmiyordu bile. Sanırım ilk defa bu arkadaş ortamında kendimi rahat hissediyordum kimse beni fark etmediği için.

 

Ben uyuklarken birden yanımda bir hareketlenme hissettim ve yanımdaki Lavin’in kalktığını gördüm. Bu kalabalıkta nereye gittiğini bilmiyordum ama açıkçası umrumda da değildi.

 

O kalktığında ise ben de o tarafa baktığım için anlık olarak Aren’le göz göze geldik ama anında gözlerimi ondan çektim.

 

Gözlerimi ondan çektiğim sırada yeni bir şarkı çalmaya başlamıştı. Birden Aren’in koluma dokunduğunu hissettim ve ona doğru döndüm. Ona doğru baktığımda ise bana bir şey söylediğini dudaklarının hareketinden anladım ama ne dediğini anlamıyordum. Bağırarak ‘’Ney!’’ dedim. ‘’Ne diyorsun anlamıyorum ki.’’ O ise kendi yerinden kalkıp benim yanıma oturdu ve kulağıma doğru eğildi ve ‘’Senin en sevdiğin şarkı çalan.’’ Dediğinde hemen yanıt verdim: ‘’Evet!’’ dediğimde ise gözlerimi ondan çekip sahneye baktım. Oğuzhan Koç ise şu cümleleri söylüyordu:

 

Bir gün hiç çalmazsa kapın

Hep boşluksa yanın

Çok yanar canın işte o an

 

Gözler mi dolar?

Eller mi yanar?

Diller mi susar?

Özlediğin zaman.

Sabret arkadaş bir güneş doğar

Her gecenin sabahına

Elbet her gidenin yeri dolar

Aman sakın küsme aşka

 

Ben sahneden gözlerimi çektiğimde Aren’in hala bana baktığını gördüm. Onun bu davranışına anlam veremezken birden gerildiğimi hissettim. Ne oluyordu bana böyle?

 

Yutkunduğumda ise ‘’Neden öyle bakıyorsun?’’ dedim bir anda. Bana bir şeyler söylemek istediğini hissettim ama söyleyemiyor gibiydi. Daha sonra göz temasını halen kesmediğinde yutkunarak bana şu cümleyi söyledi: ‘’Bu gece ay çok güzel değil mi?’’

 

Bu dediğine anlam veremezken başımı yukarıya doğru kaldırıp tekrar şişkin olan aya baktım gerçekten de güzeldi: ‘’Evet, çok güzel.’’ Diyerek gülümsedim. Aren de bana gülümsedi ama gülümsemesi solgundu. Uykum geldiği sırada deminden beri esnediğim gibi tekrar esnedim ve yeni bir şarkının çalmaya başladığını duydum.

 

Aren ise hala bana bir şey demeyip öylece bakarken onun keyfini bekleyemeyip başımı çevirecektim ki birden 2 eliyle omuzlarımı tutup dönmemi engelledi. Ne yalan söyleyeyim belki bunu söylemek bile istemezdim ama kalp atışlarımın hızlandığını hissediyordum. Birbirimize öylece bakarken bu sefer konuşan Aren oldu: ‘’Dinle, bu da benim en sevdiğim şarkı.’’

 

Yine yaz bitti

Biz görmeden güneşi

 

Diye başlıyordu şarkı ve şöyle devam ediyordu ve galiba beni en çok bu kısımlar etkilemişti:

 

Gelen olmadı yerine

Kimse sormadı ‘Yüreğinde bu koca boşluk niye?’

İnen olmadı daha derine

Ki ben yormadım bu yormadım bu rüyayı

Bir gün gidebileceğine.

 

Biz birbirimize bakarken. Heyecandan mı bilmiyorum ama birden kendime engel olamayıp esnedim. Hay ben ağzıma! Neyse. Bunu gören Aren ise ‘’Gel.’’ Dedi ve başımı tutarak beni omzuna yatırdı.

 

Bu hareketi artık kalbimin zirveye çıkmasına sebep olurken bu sefer onu engellemedim ve şarkı çalmaya devam etti:

 

Yokluğunda yine yüz çevirdim aşka

Güz geçirdim onca yaprağım sarardı soldu

Sonbaharın sonunda bahar yok artık

Yağmuru vurunca derde dert oldu

Rüzgarı vurunca derbeder oldum

 

 

Yazar Anlatımı

 

 

Lavin, bir 5 dakikalığına konserden ayrılıp konserin hemen yanındaki benziklilte tuvalete girmeye gitmişti. Kendisi ilk defa bu kadar mutluydu çünkü artık Aren’le bir şeyler olabileceğini hissediyordu.

 

Karanlık hava Lavin’in sarstı. Genç kadın karanlık havaları, yani geceden pek hoşnut olmazdı. Bodrum gecelerini severdi ama o geceleri yalnız geçirmeyi değil.

 

Ay’ya baktığında ise ayın şekli onu daha da huzursuz etti çünkü ayın o şekli ona o geceyi hatırlatıyordu

 

Benzinlikten çıkıp konser alanına geldiğinde ise konser alanı çok kalabalık olduğu için işinin zor olduğunu düşündü ama Aren’in yanında oturduğunu hatırlayınca var gücüyle kalabalığın arasından geçmeye başladı.

 

Yükses ses herkes gibi onu da rahatsız etmişti. Artık sesten kulaklarının uğuldadığını, başının hafif hafif sallanmaya başladığını hissetmişti. İçinden geçtiği kalabalık ise onu daha çok tetikliyordu.

 

Sonunda yerini bulan Lavin, hiç istemediği bir manzarayla karşılaştı.

 

Aren onun yerine yani Farilya’nın yanına oturmuştu. Farilya’nın başı ise Aren’in omzuna dayalıydı ve uyuyordu. Aren ise onu gördüğünde eliyle ‘Sessiz.’ İşareti yapıp oturması için kendi yerini göstermişti. Lavin zaten geldiğinden beri Farilya’dan hazzetmiyordu ve gördüğü bu manzara gözlerinin dolmasına yetmişti.

 

Gözleri dolu dolu olan genç kadın istemese de Aren’in yerine oturdu. Sanki o an her şeyden soyutlanmış gibi geldi kendisine. Bütün o müzikler, insan bağrışmaları, alkış sesleri. Her şey o an onun için durmuştu sanki. Sadece o vardı. O ve zihni.

 

Lavin Aren’in seviyordu. Yalan yok. Hem de çok seviyordu. Ama onunkisi sadece basit bir hoşlantı veya çok yoğun bir aşk değildi. Aren’i sevmesi için elinde çok geçerli bir sebebi vardı.

Aren ise Farilya geldiğinden beri ilk defa kendini bu kadar huzurlu hissediyordu bir yandan da çaresiz. Ama huzur hissi daha ağır bastığı için kendini daha iyi hissediyor gibiydi.

 

Evet, Farilya hakkında şüpheleri vardı. Onun Fransa’dan geldiğini biliyordu fakat onlara neden yalan söylediğini bilmiyordu. Ve Aren’in de hayatına giren yeni insanlardan şüphelenmesi için çok haklı sebepleri vardı.

 

Aren ise bütün bunları kafasından atıp yanındaki uyuyan genç kadına baktı. Ne kadar şüphelenirse şüphelensin yanındaki genç kadına çekilmeden edemiyordu.

 

‘’Bu kadar gürültüde nasıl uyuyorsun?’’ dedi kendi kendine. Aren sessizlik olmadan uyuyamazdı hiç. Aren bu sefer gökyüzüne baktı. Gördüğü ayın şekli Lavin’in aksine ona hiçbir şey hatırlatmadı. O da bunun farkında değildi zaten.

 

Derin bir iç çekti ve konseri izlemeye devam etti.

 

Konser de böylece akıp gitti.

 

 

Farilya

 

‘’Farilya, hadi uyan.’’ Bu sesi duyduğum an gözlerimi açmam bir oldu. Gözlerimi açtığımda ilk gördüğüm şey konser alanının bayağı bir boşalmış olmasıydı. Oğuzhan Koç falan çoktan gitmişti. Etraf daha sessizdi ve konser alanının bir kısmı boşalmışken insanlar da yavaş yavaş ayağa kalkıyorlardı artık.

 

Bense başımı kaldırdığımda bana bakan Aren’i gördüm. Onunla anlık olarak göz göze geldiğimizde hemen gözlerimi çektim. Ne yaptığımı hatırlıyordum ve şöyle bir baktığımda Aren’in yanında Lavin’i görünce iyice kendimi utanmış hissettim.

 

Acaba diğerleri bizi görmüşler miydi? Ah, tabii ki görmüşlerdi. Hızlıca ayağa kalktım. Konserden çıkan Bade, Yekta ve Haktan’ı takip ettim.

 

Konser alanından bu kadar hızlı çıkmış olmak beni mutlu etmişti.

 

Yolda ilerlerken ise hiç konuşmadım. Aren’e de bakmadım. Daha doğrusu bakamadım. Yanımda yine Bade ve Yekta vardı, onların yanında ise Haktan. Sol tarafımda ise diğerleri vardı.

 

 

                                                               ***

 

Uzun bir yürüyüşten sonra tam Merve’nin evinin önüne gelmiştik ki bu gece bu düşüncelerle bizim evde tek kalmak istemediğim için Merve’ye: ‘’Merve ben bu gecede senin ev-‘’ derken lafım kesildi ve Demir: ‘’Hayır.’’ Dedi. ‘’Bu gece artık biz de kalacaksın.’’ Dediğinde ona karşı gözlerimi devirdim. Bu çocuğun bu tavırları beni sinir ediyordu bazen.

 

‘’Sana sormadım.’’ Dediğimde ise Merve de lafa atladı ve ‘’Aynen öyle Fa’cığım.’’ Dedi. ‘’Ha bu arada, ben de kalabilirsiniz bu gece sana evim açık.’’

 

Ona minnettar gülümsememi sunurken o da bana göz kırptı. Demir ise: ‘’Kız benim sevgilim, kuzenim onda daha çok kalıyor anlamadım ben bu işi.’’ Dedi. ‘’Ne?’’ dedi Merve. ‘’Bir de sen kal istiyorsan.’’

 

Bu sözleri hemen hemen herkesi güldürmeye yeterken Merve: ‘’Herkese iyi geceler.’’ Dedi ve beni de kolumdan çekiştirerek eve girdik.

 

 

                                                                     ***

 

Eve girdikten sonra sonunda makyajımdan ve kıyafetlerimden arındığımda Merve’nin pijamalarını giymiş, salonunda oturuyordum. Merve ise hala makyajını temizleme ve üstündekileri çıkartmakla meşguldü.

 

Salonda otururken hemen televizyonun altındaki televizyon masasının üzerinde bir tane kalın bri defter gibi bir şey gördüm.

 

Aslında başka birinin asla izinsiz bir şeyine bakmazdım ama o an o defterde ne olduğunu çok merak ettim ve istesem de kendime o an engel olamadım ve komodinin altından defteri aldım

 

Bu defter aslında bir anı defteriydi çünkü defteri elime aldığımda taşan fotoğraflar sayesinde bunu anlamıştım. Muhtemelen Merve’yle ilgiliydi, onun ailesi falan vardı. Sahi, onun ailesi nerdeydi?

 

Albüm açtığımda ise kucağıma birden bir fotoğraf düştü ve bu fotoğraf bir anlığına beni şoka uğratırken kalbimin çok kırıldığını hissettim. Ama başka ne bekliyordum ki onlar zaten sevgiliydi. Belki de bu fotoğraf çok normaldi.

 

Gözlerim dolduğunda gözlerim elimdeki fotoğrafın sağ alt köşesinde yazan tarihe ilişti: 13 Mart 2023. Yani bundan 3 yıl önce. Ama o sırada tarih o kadar da umrumda değildi çünkü bu fotoğrafta Lavin ve Aren öpüşüyordu.

Loading...
0%