Yeni Üyelik
3.
Bölüm

RESÛLULLAH'IN KÜÇÜK KIZI ÜMMÜ EBİHA: HZ. FÂTIMATÜ'Z-ZEHRÂ

@birislamgenci

Resûl-i Ekrem henüz Medine'ye hicret etmemişti. Mekke'de müşriklerin eziyetlerinin gün geçtikçe arttığı zamanlardı. Allah Resûlü atası İbrahim peygamberden biri müminlerin en kıymetli mescidi olan Mescid-i Harâm'a, Kâbe'ye geldi. Tekbir getirip namaza durdu. Mekkeli müşriklerden Ebû Cehil de arkadaşları ile beraber Kâbe'nin yanında oturuyordu. Resûlullah'ın huşu içerisinde namaz kıldığını görünce önce kendi aralarında onunla alay etmeye başladılar. Sonra Ebû Cehil birden arkadaşlarına dönerek: "Falanca kişinin devesi yeni doğum yaptı. Kim devenin döl yatağını getirip Muhammed secdedeyken sırtına atabilir?" ​​​​​​ dedi. Hep birlikte kahkahalarla gülmeye başladılar. İçlerinden en talihsiz olanı gidip o yeni doğum yapmış devenin döl yatağını getirdi. Resûl-i Ekrem tam secde hâlindeyken tüm deve leşini sırtına attılar. Peygamberimiz secdede kalakaldı. Sırtındaki ağırlıklar başını kaldırmasına imkân vermiyordu. Mekkeliler kahkahalarını öylesine arttırdılar ki gülmekten birbirlerinin üzerine yıkılıyorlardı. İşte o sırada "Babacığım babacığım!" diye ağlayan bir kız çocuğu koşarak geldi. Bu kız, Peygamber Efendimizin küçük kızı Fâtımatü'z- Zehra'dan başkası değildi. Eğildi, babasının sırtındaki pislikleri temizledi. Resûlullah böylece secdeden başını kaldırabildi.

Fâtıma yaşının küçüklüğüne rağmen Mekke'nin ileri gelenlerinin karşısına dikilip babasını kollamıştı. Allah Resûlü, Fâtıma'yı ​​​bambaşka bir sevgiyle sever ona "Ümmü ebihâ" diye hitap ederdi. Ümmü ​​​​​​ebihâ: yani babasının annesi! Resûlullah, kızını âdeta anne sevgisi ile sevmekteydi. Belki de Hatice'nin erkenden vefatı onları birbirlerine anne yapmıştı. Peygamberimiz kızını görünce pek sevinir, onu ayakta karşılar, ellerinden tutup yanaklarından öper, onu yanına oturturdu. Allah Resûlü'nün terbiyesi ile yetişen bu değerli cennet kadını, hayâ ve edebi, fiziki özellikleri, yürüme ve konuşması ile Peygamber Efendimize çok benziyordu. İsmi cennetin en faziletli kadınları arasında Âsiye, Meryem ve Hatice ile birlikte anılmıştı. Peygamber Efendimiz: "Fâtıma benden bir parçadır, onu sevindiren beni sevindirmiş; onu üzen beni üzmüş olur." buyurarak Fâtıma'nın kıymetini dile getirmişti.

Yüzünün parlaklığı ve güzelliği sebebiyle "Zehrâ", iffeti sebebiyle de "Betül" lakabını alan Fâtıma ile genç kızlık günlerine eriştiğinde önce Hz. Ebû Bekir bir süre sonra da Hz. Ömer, evlenmek istedi. Resûlullah ikisine de aynı cevabı verdi: "Benim kızımın yaşı küçük!"

Bir müddet sonra Hz. Fâtıma'ya, peygamberimizin amcasının oğlu Hz. Ali talip oldu. Ali (r.a.) beş yaşından itibaren çocukluğunu Peygamberimizin evinde geçirmiş, peygamber terbiyesi ile yetişmişti. Resûl-i Ekrem, Ali'nin teklifini olumlu cevap verdi. Böylece Hz. Ali Resûlullah'ın damadı olma şerefine nail oldu. İman, ahlak, edep ve ilim yönünden bir hayli zengin olan bu genç delikanlının mehir verecek kadar bile serveti yoktu. Bedir gazvesinde ganimetlerden nasibine düşen deve ile ticaret yaparak mehir ödemeyi planlıyordu. Öyle anlaşılıyor ki Fâtıma'nın arzuladığı da manevi zenginlikten başka bir şey değildi. Bir deri yastık, kadife bir örtü, iki el değirmeni ve iki su kabından ibaret bir çeyizle baba evinden ayrıldı.

Bu iki gencin evliliğinin üzerinden henüz bir yıl bile geçmeden Uhud savaşı meydana geldi. Fâtıma, kocası Ali ile beraber Uhud savaşına katıldı. Savaşta askerlere yiyecek ve su taşıdı, yaralıları tedavi etti. Savaşın şiddetlendiği sıralarda Resûl-i Ekrem de yaralandı. Dişi kırılmış, yüzü kanlar içinde kalmıştı. Fâtıma hemen bir kalkanın içinde su getirerek yarayı yıkamaya başladı. Kalkandaki kan miktarı su miktarını geçmeye başlamıştı, kanama durmuyordu. Hemen bir hasır parçasını yaktı, küllerini sevgili babasının yarasına bastırdı. Böylece kanamayı Mekke günlerinde Resûl-i Ekrem'in sırtına atılanları elleriyle temizleyen Fâtıma, şimdi de kanatılan yüzünü temizliyor, onu tedavi ediyordu. Bir anne şefkati ve özeni, peygamber kızına yarışır bir sabır ve irade ile...

Peygamber Efendimize pek düşkün olan Fâtıma, onun vefatına yakın günlerdeki hastalığı esnasında çok sarsıldı. Zaten Cebrail'in o yıl Kur'an-ı Kerim'i Peygamberimize iki defa arz etmesi, Resûlullah'ın vefatının yaklaştığına işaret ediyordu. Durumun farkına varan Fâtıma gözyaşlarına hakim olamıyor, üzüntüsünü babasından m. Fâtıma dışındaki tı evlatlarını toprağa vermiş olan Resûlullah geride kalan tek yavrusuna fısıldadı ve ailesinden kendisine kavuşacak ilk kişi olacağını müjdeledi sevgili kızına. Ve bir müjde daha verdi. Fâtıma cennet kadınlarının hanımefendisi olacaktı. Bu iki müjde ile tebessüm etti Fâtımatü'z-zehrâ.

Hasan, Hüseyin, Ümmü Gülsüm ve Zeyneb'in annesi; Resûlullah'ın vefatından beş buçuk ay sonra bir Ramazan günü dünyaya veda etti. Çok sevdiği ve çok benzediği sevgili babasının yanına uçtu adeta.

Loading...
0%