@birmelodi368
|
~Ne zaman sert, ne zaman yumuşak olman gerektiğini de bilmelisin insanlara karşı. Çünkü birine duygularını göstermek, köpekbalığının yanında kanama gibidir...
"Resmen bulut bunlar!" Yanımda duran emire baktım. Korku dolu gözlerimi görünce kahkaha attı. "Bu bulutlar bizi dünyaya götüren bir portal aslında. Korkmadan atla yeter. Kanatların var." emir bunu defalarca kez yapmış gibi bulutların içine doğru atladı. Hala çok tereddüt ediyordum. Melekler ve şeytanlar bir bir portala atlıyordu. "Yapabilir miyim..." Şeytan Helen aklımı okumuş gibi yanıma yanaştı ve elini sırtıma koydu. "Hayır." sertçe itti ve bende ne olduğunu anlayamadan girdaba düştüm. Çığlık atarak düşüyordum. Bazen benim gibi portalda olan meleklerin ve şeytanların siluetleri görünüyordu. Etrafıma bakıp bağırmayı kestim ve aniden bir melek yanımdan uçtu. Göz göze geldik. Biraz yavaşladı ve bana bakmak için yanıma süzüldü. "Tanınmayan." bunu söylerken gülümsedi. Daha sonra tekrar hızlandı ve gözden kayboldu. Portal yavas yavaş dağılmaya başlıyordu, düşmemek için kanatlarımı haraket ettirmeyi denedim. İniş yumuşak oldu. ~
Bir üniversitenin kapısında duruyordum, insanlar ordan oraya koşturuyordu. Hayatta oldukları için ne kadar şanslı olduklarını anlamıyorlardı. Her an sevdiklerine geri dönebilir, onları görebilirlerdi. İç çektim ve önüme döndüm. Kimse kanatlarımı görmüyordu, tıpkı bir insan gibi görünüyordum. Ama yıllar önce ölmüş bir insanın siluetindeydim ve onlar kanatlarımı görmüyordu. Hala yaşıyor gibiydim, evdeydim... İleride yere çökmüş ve başı belada gözüken bir kız gördüğümde yüzümdeki gülümseme söndü. Buraya bir görev için gelmiştim. "Melek fendi'nin dediğine göre, görevi tamamlamak için iki saatim var. Bittiği zaman gökyüzüne bakıp girdabı düşünmem yeterli." görev işe şuydu; Melisa sınava girmeli aksi takdirde okuldan atılabilir. Fakat melisanın erkek arkadaşı yurt dışında gidecek ve melisa ona veda etmezse ayrılacaklar. Peki ben onu gelecek vaat eden bir seçime mi, yoksa aşk vaat eden bir seçime mi yönlendireceğim? Bir nefes verdim ve kıza yanaşmak için birseyler aradım. "Nasıl yapacağım? Neden beni dinlesin ki?" Bir şekilde o kızı geleceği için o sınava sokmam gerektiğine karar verdim ve emin adımlarla melisaya doğru ilerledim. Kız ürkek bakışlarını üzerimde gezdirdi. "Selam melisa." kız şaşkın gözlerle baktı. "Tanışıyor muyuz?" gülümsedim, "Aa, tanımadın mı? Her neyse, bir sorun mu var?" ağzını açtı ama sustu. Anlatmaya cesaret edemedi. Ona cesaret vermek adına konuşmaya başladım. "Biliyor musun bazen umutsuzluğa kapılıyorum. Hemde fazlasıyla. Yetişkin olmanın bu kadar zor olduğunu neden kimse söylemedi? Bazen keşke tavsiye alabilsem diyorum, ama kimden..." Yüzü canlandı ve başını dogrulttu. "Ah, evet! Bende... Ne yapacağımı bilmiyorum. Eğer sınava gitmezsem okuldan atılacağım ama sevgilimin yanına koşmak istiyorum! Benden ayrılmasını istemiyorum!" kız gözyaşlarına boğuldu.
Bazen hissettiklerini ve düşüncelerini tanımadığın insanlara anlatmak, tanıdığın insanlara anlatmaktan daha kolaydır...
" Ne yapmalıyım?" Omuzlarından tutup bana bakmasını sağladım." Erkekler gelip geçicidir melisa, ama geleceğin... Bu çok önemli ve senin bayağı zeki olduğunu duydum. Nasılsa seni gerçekten seven bir adam sana geri döner, değil mi?" hüzünle baktı, "Ne kadar basit değil mi?" kafasını salladı ve resmen gözleri parladı. "Çok basit. Beni sevmiyor! Böyle biri için neden geleceğimi tehlikeye atıp kendimi onun önünde küçük düşüreyim ki!" Kocaman gülümsedim. "Evet, doğru! Öyleyse durma, sınav başlamıştır bile!" heyecandan bana sarıldı, "Yardımın için teşekkür ederim." Ve hemen kalkıp sınav salonuna doğru koştu. Gülümsedim ve onun adına ne kadar mutlu olduğumu hissettim. Üniversiteden çıkan biri omzuma çarptı. Çok normaldi ama ben o anda artık burada ne kadar gereksiz olduğumu anladım. Hissettim... Orada öylece durup kaldığımda aklıma gelen tek şey öfkemdi. "Biri beni öldürdü, hayatımı çaldı ve ben bunun hesabını soracağım." Aslında melek fendi bunun yasak olduğunu, geçmiş hayatımıza dair hiçbir bağlantımızla görüşmememiz gerektiğini söylemişti ama içim yanıp tutuşuyordu. Babamı görmek de istiyordum. Annem öldükten sonra sadece ikimiz kalmıştık. Şimdi o yaşlanıyordu ama bende yanında değildim. "Ah, babacığım... Tek başına ne yapacak? Yaşlanıyor..." Bu düşünceler aklımı ve kalbimi mahvetti. Hemen koştum, kalbim patlayacak kadar hızlı atarken ben sadece eve ulaşmak için koştum ve ilk otobüse bindim. On Beş dakika içinde evdeydim. Kapıya yaklaştım ama adım atamıyordum. Babam pencerede duruyordu, elindeki soluk albüme bakan gözleri çökmüştü. Babam ağlamadı ama titreyen elleri ağladı, babam ağlamadı ama bakışları ve titreyen dudakları ağladı. Kapıya yaklaştığımda eve girmemek için, "Buradayım, ben senin kızınım!" dememek için zor dayanıyordum. Babam beni fark etti ve kapıya koştu. İçimde taşan duygularla birlikte arkamı dönüp sokağa koştum. Arkamdan bağırdı, "Durun lütfen! Kimsiniz?" arkamı döndüm ve birkaç adım yaklaştım. Mesafe bile acı vericiydi. Cevap bekleyen gözlerle bana baktı. Elinde polisten bir mektup olduğunu fark ettim. Bu büyük ihtimalle benim ölümüm hakkında... Öğrenmem lazım. "Kızımı tanıyor muydunuz?" ağlamamaya çalışır gibi mektubu daha çok sıktı. Ne diyeceğim baba... Kendimi tutamadım. "Benim... Sıla, babacığım ben iyiyim, inan bana, öldüm ama başka bir yaşam var." benden uzaklaştı ve yaşlı gözlerle bağırdı. "İnsanın acısı hakkında nasıl böyle dalga geçebilirsin?!" Ona yaklaştım elini tuttum ve o arada mektubu elinden aldım. İlk başta karşı koymaya çalıştı ama sonra kalbini tuttu ve gözünden yaşlar akarken eve doğru koştu. "Baba! Babacığım..." gözlerimden yaşlar akıyordu. Gelen erkeğin siluetini tanıdım. Girdapta karşılaştığım melekti. "Ne yapıyorsun? Gerçekten inanacağını düşünecek kadar salak mısın? Seni göz önünde tutmak gerektiğini biliyordum!" bileğimi sıktı. Zaten yaşadığım acı yeterince fazlaydı... Elini bileğimden attım ve birkaç adım gerileyip göz yaşlarımı sildim. Öfkeyle gözlerine baktım. "Beni takip mi ettin?" "evet." "Ne hakla, sen kimsin ve bundan sana ne?" "Ben Savaş. Yakında onlar bu yaptığını öğrenecekler. Gitmemiz lazım." Gökyüzüne baktı ve bir girdap oluşturdu. Bulutlar bizi çekmeye başladı. "Yaptığın şey hakkında asla konuşma." Tam ağzımı açıp bir şey söyleyecekken parmaklarını dudağıma koydu. "şşş, girdap herseyi duyar." sustum. Birkac dakika sonra girdap bizi indirdi ve hemen savaşın peşinden koştum. İç çekerek bana döndü, "Ne istiyorsun?" "Melek fendinin çalışma odasını bilmiyorum. Şuan dersimiz var. Sadece onun yerini söylemeni istiyorum." Tam o anda melek fendi koridorun sonundaki kapıdan hızla çıktı ve öfkeyle bize doğru geldi. "Nerelerdesin?!" diyerek kükrediğinde bana söylediğini sanıyordum ama doğruca savaşın karşısına geçti. Savaş hiç haraket etmeden cevap verdi, "Geciktim, görev zordu." Öğretmen tekrar kükredi. "Oğlum için hiçbir görev zor olmamalı!" Bu korkunç sese karşı savaş önünde dikilen meleğe hiçbir tepki vermeden bakıyordu. "Oğlum en iyisi olmalı! Her şeyde! Beni anlıyor musun aptal?!" Savaş tepkisizce baktı. "Evet baba." "Bunun için ceza alacaksın." "evet baba." Benim yüzümden ceza alacaktı. "Melek fendi. Durun. Benim yüzümden, savaş benim yüzümden geç kaldı." Savaş sadece gözlerini bana doğru kaldırdı. Melek fendi bana doğru sakince konuştu. "Daha iyi, " oğluna doğru baktı, "Senden beklediğim bu değildi." arkasını döndü ve hızla uzaklaştı. Savaşa döndüm, "Yanlış birsey mi yaptım ?" Bana doğru iç çekerek baktı. "Kuralı çiğnediğinden beri." Daha sonra şaşkınca baktı, "Benim için babama onu söylemen de çok aptalcaydı." Güldüm, "Teşekkür yerine mi bu?" "Sana teşekkür etmeme gerek yok." "biliyorum." yere baktı, "Ama benim için yaptığını takdir ediyorum tanınmayan." kafasını kaldırdı, "Birkac kat aşağı in orada ana salon." Gülümsedim, "Teşekkür ede..." Ama savaş hemen kayboldu. ~
Ders başlamıştı ve melek fendi birer birer herkese görevini soruyordu. Sıra bana gelmişti. "Sıla, sen ne karar verdin?" ellerim terliyordu ama yaptığım şeyden emindim. "Sınava girmeye ikna ettim." "Güzel. Yaptığınız ilk görev medeniyeti ve insanlığı etkilemez. Sadece basit bir ahlaki değerlendirme. Ayrıca tek başınıza gönderdik çünkü stres seviyenizi ölçmek istedik." daha sonra gözleri sertçe savaşa döndü. "Çünkü hiçbir melek veya şeytan güçsüz olamaz." Nefes verdi ve salonda dolaşarak konuşmaya devam etti." Her zaman böyle kolay kararlar olmayacak önünüzde. Size doğru gelen seçenek, sizi hedefinize ulaştıran seçenek olmalı. Sadece rolünüze değil, tarafınıza da alışmalısınız. Tabii bu sadece tanınmayanlar için geçerli. Melek ve şeytanların zaten belirli bir tarafı ve hedefi var." Bize baktı." Ders bitmiştir. " Karmaşa başladı ve herkes salondan ayrılırken emir yanında bir erkekle bana doğru yaklaştı." Selam, nasılsın? " gülümsedim." Sağlam. " Yanındaki erkek elini uzattı," Merhaba ben deniz. " gözlerinin üzerinden akan kirpiklerine bakmadan edemedim." Bende Sıla." Gülümsedi, "Biliyorum, emir bahsetti." Emirin yanında geri döndüğünde el ele tutuştular. Sevgili olduklarını anladım. "Ee peki testi nasıl geçtin? Ormana mı gittin uçuruma mi?" "Uçuruma." Deniz gözlerini kocaman açtı. "Hadi canım! Oha, deli!" beraber güldük. "Tanınmayanlardan sadece emir ve sen uçuruma atladınız." emire hayran bir bakış attı ve emir bu bakışa karşılık onu kendine çekerek dudağının kenarını öptü. Onlara gülümsedim, "Ben odama gidiyorum. Sonra görüşürüz." "Görüşürüz." Deniz bana canlı bir şekilde el salladı, "Tarih dersinde buluşacağız!" aynı şekilde canlanarak el salladım. "elbette." ~
Yatakta uzanırken tavanı izliyordum. "Belki de hepsi birer Rüya... Uyuyacağım ve evde uyanacağım..." buna inanmak istiyordum ama içimde birsey buna karşı çıkıyordu. Geri dönüş yoktu, bunu hissediyordum. "sadece ileri..." Cebimde duran mektubu fark ettim. Kim, neden bilerek ölümüme neden olmuştu? Gerçi, bunu öğrensem de bir şeyler değişecek miydi? Bilmiyordum. Fark ettim ki ben ilk kez bu kadar bilmiyordum... Bilmediğim bu dünyada nasıl yaşamaya devam edecektim?
|
0% |