Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2. Bölüm

@birmiktardefne

Bölüm şarkısı; Jenna Raine - see you later (ten years)

 

 

 

BÖLÜM 2

Hiç karşınızdaki insanın gözlerinin içine bakarken zamanın durduğunu hissettiniz mi? Kalbiniz o kadar hızlı atıyor ki sanki kendinizi bıraksanız o an düşüp bayılırmışsınız gibi. Benim için zaman durmuş ve geriye doğru akmaya başlamıştı. 9 yaşındaydım, birden bahçeye giren memurların ne yapmaya çalıştığını anlamadığım ama çok korktuğum o yaştaydım. Gözlerine bakmaya devam ettim, o gündeydim.

20.11.2009

Tam altı gün geçmişti, Sevil teyzeyle Yaşar amca yoktu, tekrar gelmeyeceklerdi. Altı gündür Arhan'ı görmüyordum, annemler sürekli yanına gidiyor, bizim eve getirmeye çalışıyordu ama başarısız oluyorlardı. Arhan kapıyı açmıyor, açsa da odasından çıkmıyordu. Perdeleri kapalıydı, penceremden de göremiyordum. Öğlen olmuştu, annem akşam karşıda kalmıştı. İlk kez kendimi cesur hissedip odamdan çıktım ve aşağı indim. Babam salondaydı, bakışları bana değdi ama nereye diye sormadı. Annemin yanına gideceğimi düşünmüş olmalıydı, doğruydu.

Ayaklarıma pembe Barbie'li terliklerimi giyip evden çıktım. Kapıya doğru ilerleyecekken bir sesle adımlarım durdu. "Leyla, gelsene. " Arhan bahçedeydi, ağaç evimizdeydi. Sesini duyar duymaz hızlıca yönümü değiştirip ağaç eve çıktım. Keşke terlik giymeseydim, ayaklarım kayıyordu ama o an umursamamıştım. Son adımı da atacakken birden ayağım kaydı, Arhan son anda elimden tutup beni çekti.

Karşısına oturdum, gözlerinin içine baktım. "İyi misin? " diye sordum.

Başını iki yana salladı. "Çok yalnız kaldım, " diye mırıldandı.

Gözlerimi kırptım. "Yalnız değilsin ki bir sürü insan var, " dedim. "Onları istemiyorsan ben varım, beni de istemiyorsan giderim ama o zaman yalnız kalabilirsin. "

"Öyle değil, aile yalnızlaşması bu, " dedi. "Annemle babam yok, gelmeyecekler. Beni tek başıma bıraktılar, ailemsiz kaldım. "

"Yaşar amca bir kez babama kocaman aile olduk demişti. " diye mırıldandım. "Bize gelsene, ailensiz kalmazsın. "

Başını iki yana salladı tekrar. "Öyle olmuyor o, Leyla, " dedi. "Ama anlama ne demek istediğimi, anlarsan ben daha çok üzülürüm. " Birden yanına kayıp boynuna sarıldım. "Anlamadım ben hiç, üzülme lütfen, " diye mırıldandım.

Ne zaman sarılsam sinirlenir kendini geri çekerdi, geri çekilmedi. Sarılmaya devam ettim. Birden gök gürlediğinde gözlerimi sıkı sıkı kapattım. Arhan omzuma dokundu ve geri çekildi. "Yağmur yağacak, hadi aşağı inelim. " dedi. Önden o merdivenleri inmeye başladı, arkasından ben. Terliklerim kayıyordu ama düşmemem lazımdı. Arhan son basamağı da indikten sonra adımlarım hızlanmaya başlamıştı. Bana seslendiğini duydum ama dinlemedim. Sağ ayağımdaki terlik birden ayağımdan çıkıp düşünce dengemi sağlayamadım ve düştüm. Sadece üç basamak yükseklikti ama sanki havada asılı kalmış ve bir yaprak gibi yavaş düştüğümü düşünmüştüm. Çimler yumuşaktı, canım o kadar yanmamıştı ama yine de gözlerim dolmuştu.

"Leyla! İyi misin? " Arhan hemen yanıma gelmişti. Tam o sırada bahçe kapısı açıldı ve üçü erkek dört memur bahçeden içeri girdi. Bize baktılar, sonra Arhanların evinin kapısına doğru ilerlediler ve zile bastılar. Kapıyı annem açmıştı. Kocaman dosya çantası taşıyan memur "Sosyal hizmetlerden geliyoruz, Arhan Demirhan'ı almamız gerekiyor. " dedi.

Gözlerimdeki buğu kaybolmuştu, Arhan'a baktım. Kaşları çatık bir şekilde memurlara bakıyordu. Annem şaşkınlıkla "Ama nasıl olur? Arhan bizimle birlikte, gayet iyi bakılıyor. Bir yanlışınız olmasın memur bey, küçücük çocuk heba olur. " dedi.

"Bir yanlışlık yok hanımefendi. " dedi memur. "Gelen ihbar üzerine buradayız, buranın ve etrafındaki insanların ruh sağlığını kötü yönde etkilediğine dair bir ihbar aldık. "

Arhan'ın koluna dokundum. "Ruh sağlığı ne demek? Hasta mısın? Hastaysan doktora götürür seni annemler. Onlarla gitme lütfen. " dedim.

"Gitmek istemiyorum, " diye mırıldandı sadece. "Bileğin acıyor mu? Hareket etmeden beni bekleyebilir misin? " Başımı salladım. Arhan yanlarına gittiğinde konuşulanları duyamıyordum. Üstelik bileğim de çok acıyordu. Annemin “Oğlumu öylece alıp götüremezsiniz! “ dediğini duymuştum. Arhan “Gitmek istemiyorum! “ diye bağırıyordu.

Ağrıyan ayağıma ağırlık vermeden kalktım ve yanlarına koştum. Her adımımda gözlerimden yaşlar akıyordu. Anneme sarıldım. “Anneciğim, Arhan da gitmesin, “ diye mırıldandım. Annem cevap veremedi.

Memur “Hadi delikanlı, eşyalarını topla, artık gitmemiz gerekiyor. “ dedi. Arhan karşı koymaya çalışıyordu. Şu an olmasa da burada mutluydu, gitmek istemiyordu adamlar bunu görmüyor muydu?

Bana saatler sürmüş kadar uzun gelen bir tartışmanın sonunda Arhan memurla birlikte yukarı çıkmış, elinde bir çantayla geri dönmüştü. Koşarak boynuna sarıldım. “Arhan, gitme, “ diye mırıldandım.

“Gitmem gerekiyor, “ diye mırıldandı. “Gelmeye çalışacağım, sen de ziyarete gelirsin, tamam mı? Bebek gibi de ağlama, kocaman çocuksun. “ Konuşmaya devam edecekti ki memur kolundan tuttu ve Arhan’ı götürdü.

20.06.2024

“Arhan? “ diye mırıldandım şaşkınlıkla. “Gerçekten sensin! “

“Gerçekten benim, “ diye mırıldandı aynı şaşkın şekilde. “Seni burada böyle görmeyi beklemiyordum. " Sesi kalınlaşmıştı, sakalları çıkmıştı. İçimde bir istek belirmişti, sarılmak istiyordum ama çekingenlik tüm benliğimi sarmıştı.

Başımı salladım. "Ben de, " dedim. "Seni çok aradık ama hiç ulaşamadık. " Gökte ararken yerde buldum da diyebilirdik bir açıdan. Neden ulaşamadığımızı merak ediyor olsam da bunu böyle ayaküstü bir şekilde sormam doğru olmaz diye düşünmüştüm. Ece, Arhan'ın elini tutarken bir bana bir dayısına bakıyordu. "Uzun hikâye, " dedi. "Vaktin varsa bir yerde oturup konuşabiliriz? "

Hemen karşıdaki duvarda asılı olan saate gözüm kaydı. "Bir dersim daha var, uygunsan ondan sonra olabilir. " dedim. Başını salladı. Aramızda zamanın neden olduğu bir mesafe vardı ve bu hiç hoşuma gitmemişti. Bakışlarım Ece'yi bulduğunda gülümsedim. "Çok tatlı ve akıllı bir çocuk. Derste de çok aktifti, verimli bir ders oldu bizim için, değil mi Ece? " diye sordum. "Annesine her dersten sonra özet geçiyorum. Sana da anlatayım. " Kısaca derste yaptıklarımızı özet geçtim. Şu an kendimi o kadar tuhaf hissediyordum ki sanki okuldan eski bir arkadaşımı görmüşüm hissiyatı vardı. Oysa Arhan’ın eski bir arkadaştan fazlası olduğunun farkındaydım.

“Seni böyle göreceğimi hiç düşünmezdim, “ Buruk bir gülümseme vardı yüzünde. “Seni tutmayalım o zaman artık, dersin bittikten sonra seni alırım. “

-

Bir yerde oturup konuşalım mı diye sorduğunda buraya gelebileceğimiz aklımın ucundan bile geçmemişti. Okuldan çıktığımda Arhan arabasının önüne yaslanmış bekliyordu. Yanında Ece yoktu, eve bıraktığını düşünmüş ve yol boyunca oluşan garip sessizliği bölmek için konuştuğunda bu düşüncemi doğrulamıştı. Tanıdık yollardan geçmiştik, sonunda yol bizi hikâyemizin son bulduğunu düşündüğüm o yere getirmişti.

Terk edilmiş iki evin ortak bahçesindeydik. Gittiğinden beri hayalini kurduğum o yerdeydik, birlikteydik ve hayal olamayacak kadar gerçekti. Evlerimizin ortak bahçesinde büyük ağacın, bizim ağacımızın altında oturuyorduk. Sırtımı ağacın gövdesine yaslamış, taşınmadan önce babamın ağaçtan söküp avlunun duvarına yasladığı ağaç evin kırık tahta duvarlarını izliyordum.

Arhan içli bir nefes aldı. Annesinin diktiği çiçeklerin kokusu yoktu. "Bazı şeyler hatırladığım gibi, " diye mırıldandı. "Ne zaman taşındınız? "

"Altı yıl falan oluyor. " dedim. "Üniversiteyi Ankara'da kazanınca hep birlikte oraya gittik. Zaten burası çok eksik kalmıştı. "

“Ankara demek? Teğet geçmişiz birbirimizi. “ Hüzünlü bir şekilde gülümsedi. "Senin hep son gördüğüm halinle hatırlıyorum, üniversitede o küçük kızı hayal edemedim. " dedi. “Gerçi seni öğretmen olmuş bir şekilde bulmayı da beklemiyordum. Dediğini yapmışsın, Kekeme Necati’ye inat, öğrencilerin sevdiği bir öğretmen olmak istediğini söylüyordun. Olmuşsun. “

Utanarak gülümsedim. “Deniyorum, “ diye mırıldandım. “Sen okuldayken hep gizlice odana girip ders kitaplarını karıştırırdım, karşımda biri varmış gibi anlamadığım o şeyleri anlatmaya çalışırdım. “

"Karıştırdığını biliyordum. İşin bittiğinde masamın çekmecesine hep küçük kırmızı paketli çıkolatalardan saklıyordun. Kapımı o yüzden açık bırakıyordum. " dedi. "Ayrıca sen de matematik ödevlerini bana yaptırıyordun. Sağlam azar yemiştik matematik notunu öğrendiklerinde. " Hayatım boyunca aldığım en düşük nottu, babamın ilk ve son kez bana bağırdığını hatırlıyordum. O gün ikimizde kenarındaki şeritleri oyuncak arabalarımıza yol diye kullandığımız halıyı bir güzel ezberlemiştik.

Omzumu silktim. “Matematikçiyi sevmiyordum. “ diye mırıldandım. Başımı çevirdim ve yüzünü incelemeye başladım. Derin bir nefes aldım. Gerçekten özlemiştim ve nedenini anlayamadığım bir şekilde dilimin ucuna kadar gelen bu cümleyi söylemekten çekiniyordum. Aramızda bir soğukluk vardı, nedeni aramıza giren zamandı. Yutkundum ve sormak istediğim o soruyu sordum. “Neredeydin? “

“Beni yurda götürdüklerinden bir hafta sonra teyzemler geldi. Yurt dışında yaşıyorlardı, o yüzden hemen gelemediler. Zaten geç haberleri olmuştu. “ diye anlatmaya başladı. “Beni yanlarına aldılar, uzun bir süre yurt dışındaydım. Bazı ailevi meseleler yüzünden Türkiye’ye geri döndük, üniversiteyi burada Ankara’da okudum. Buraya yeni geldim, yakın arkadaşımla bir yer açacağız. “ Bakışları yüzümde gezindi. “Seni bulmam ise tamamen tesadüftü. Değişmişsin, Leyla. Büyümüşsün, “

"Arhan ben güzel miyim? "

"Değilsin. "

"Peki, ne zaman güzel olacağım? "

"Büyüyünce, "

"Ne zaman büyüyeceğim? "

"Büyümeyeceksin, "

Gülümsedim. “Sen de, “ diye mırıldandım. “Güzel bir tesadüf oldu. Uzun bir süre senden haber almaya çalıştık ama hiç ulaşamadık. " Çekinecek ne vardı ki? Büyümüş, biraz değişmişse de hâlâ Arhan'dı. Derin bir nefes aldım. "Çok özledim seni, "

Yeşil gözlerine çöken şaşkınlığı gördüm. Beni özlememiş miydi? Bunu duymak neden şaşırtıcı olsundu ki? Gözlerinin içine bakıyordum, bir süre sustu. Yanağımın içini dişleyerek önüme döndüm. Hafifçe öksürerek "Merak ettim, Ece nereden yeğenin oluyor? " diye sordum.

“Kuzenim, teyzemin kızının çocuğu, “ dedi. “Sürekli yan yana olduğumuzdan kardeş gibi olduk, dayı diyor o yüzden. “

Başımı salladım. “Anladım, “ diye mırıldandım. “Eğer işin yoksa ya da bir bekleyenin falan yoksa bize gelsene. Annemler seni çok merak ettiler, çok sevinirler gelirsen. “ Özlediler dememiştim, belli ki tek taraflı bir histi ve ortamda yeterince gariplik yokmuş gibi daha da rahatsızlık vermek istemiyordum.

Kaşlarını kaldırdı. “Bekleyenim derken? “ diye sordu.

Omzumu bilmiyorum anlamında silktim. “Otuzuna merdiven dayadın, bir bekleyenin illa ki vardır. “ diye mırıldandım. Rahatsızlık hissiyle olduğum yerde kıpırdandım.

“Nasıl bir şey düşündün bilmiyorum ama beni bekleyen kimse yok, “ dedi. Ben beklemiştim, hem de on beş yıl.

Güldüm. “Evde kalmışsın o zaman, haberin olsun. “ diye dalga geçtim. “Geliyor musun o zaman? “

“Senin de benden farkın yok, 25’ine aylar kalmış. Sen de evde kalmışsın o zaman? “ Sorar gibi söylediği şeye sadece gülümseyerek cevap vermiştim. “Mine teyzeyle Orhan amcayı çok özledim, gelirim. “ Dudaklarımı birbirine bastırıp yutkundum.

-

İnsanlar düşlerinde kurduğu şeylere karşı beklentiyle dolardı. Karşılaştığımız anı belki de milyon kez hayal etmiştim ama hiçbiri gerçeği kadar heyecanlandırmamıştı. Beklenmedik olan şeyler hep büyük etki bırakırdı zaten. Arabadaydık, bir yandan evin yolunu tarif ediyor bir yandan da Begüm’le mesajlaşıyordum. Şu an düşüncelerimle başa çıkabilecek tek insan oydu. Arhan’ın geldiğini söylememiştim, gruba sürpriz yapmak istiyordum. Sadece zihnimi meşgul eden şeylerden bahsetmiştim.

Telefonum dizlerimin üstünde duruyordu, bir mesaj daha gelince telefonu elime aldım. Arhan sesli bir nefes verince ekranı açmadan önce göz ucuyla Arhan’a baktım. Sağ eli direksiyondayken sol eliyle çenesini kaşıdı. “Önemli biri galiba, arabaya bindiğinden beri mesajlaşıyorsun? “ dedi sorar gibi.

Yanağımın içini dişledim. “Önemli sayılır tabii, “ diye mırıldandım. “Begüm’ü hatırlıyorsundur, onunla konuşuyordum, “

“Bizim ekiple hâlâ görüşüyorsun yani? “ diye sordu.

Başımı salladım. “Birbirimizden kopmamaya çalıştık, “ dedim. “Bir tek sen yoktun, “ Yavaşça öksürdüm. “İleriden sola döneceksin, beyaz apartman, “ Evimin olduğu sokağın girişine yaklaştığımızda yavaşça sinyal verip sokağa döndü. Arabayı park ettikten sonra birlikte indik ve apartmandan içeri girdik. Asansörü beklerken annemlerin nasıl bir tepki vereceklerini merak ediyordum. Asansör altıncı kattan iniyordu, beklediğimiz bu sürede kaşlarım çatılmıştı. Ne zaman asansöre binecek olsam altıncı kattan geliyordu. Asansör olduğumuz kata geldiğinde birlikte asansöre bindik ve üçüncü katın düğmesine bastım.

Eve girdiğimizde ayakkabılarımızı çıkardık. Annem mutfaktan seslendiğinde Arhan’a sessizce beklemesini söyledim. Hızlı adımlarla mutfağa girdim. Yemek hazırdı, babam masada oturmuş telefonuna bakıyordu. Annem mutfağa girdiğimi görünce “Anneciğim nerede kaldın? Haber de vermedin, “ diye sordu.

“Uzun zamandır göremediğim bir arkadaşımla karşılaştım, “ diye mırıldandım. “Size bir sürprizim var , " Annemle babamın meraklı bakışlarını gördüğümde istemsizce güldüm.

Arkamı dönüp kapıya baktım, Arhan kapının önünde görününce bakışlarımı anmemle babama çevirdim. Şaşkınlıkları gözlerinden okunuyordu. Muhtemelen kim olduğunu çıkaramamışlardı. Arhan bir adım attı, dudaklarında bir kıvrımla "Mine teyze, Orhan amca beni tanımadınız mı? " diye sordu.

Annem dikkatli bir şekilde Arhan’a baktı, sonra duraksadığını gördüm. “Arhan? “ Evet, tanımıştı. Koşar adımlarla yanına gitti. “Oğlum! “ Arhan’a sımsıkı sarıldığında itemsizce gözlerim dolmuştu. Arhan annemlerin eline doğmuştu, her halini bilirdi. Dolayısıyla Arhan annemin kendi kanından olmayan oğlu gibiydi. Arkasından nasıl ağladığını, günlerce iştahının nasıl kesildiğini, babamla neredeyse sokak sokak onu aradıklarını ama sanki yer yarılmış da içine düşmüş gibi ortadan kaybolduğundan asla bulaşmayışlarını unutamıyordum.

Annem ve Arhan ayrıldıklarında sarılma sırası babamdaydı. “Özledik seni be oğlum, “ dediğini duymuştum.

Sarılma ve hasret gidermeleri sona erdiğinde yemeği unutup uzun bir sohbete başlamışlardı. Bir yandan onları dinlerken bir yandan da Alaz’la mesajlaşıyordum. İşten yeni çıkmıştı ve sürprizim olduğunu ve yemeğe gelmesi gerektiğini söylemiştim ama bir şey vardı. Garip davranıyordu. Mektup konusunda bir sorun olabileceği aklıma gelmişti. Keyfi olmadığını ve gelmek istemediğini söylemesine rağmen uzun ısrarlarım sonucunda ikna etmeyi başarmıştım.

Kapı çaldığında oturduğum yerden kalkıp kapıyı açmak için ayaklanmıştım. Salondan çıkarken Arhan göz ucuyla bana bakmıştı, Koridoru koşarak geçip kapıyı açtım. Gelen Alaz’dı. “Hoş geldin! “ dedim sevinçle. Arhan’la karşılaştığında vereceği tepki beni çok heyecanlandırmıştı.

“Hoş bulduk da bu aşırı doz mutluluk neden? “ diye sordu.

“Sürpriz demiştim, “ diye mırıldandım. “Senin neyin var? Bir şey mi oldu? “

Başını iki yana salladı ama bakışlarından belliydi, bir şey vardı. “Mektup meselesi, “ diye mırıldandı. “Bazı gelişmeler var ama emin olmadan anlatmak istemiyorum. Mektubu gönderen kişiye ulaştım ama söylenene göre yıllar önce vefat etmiş. Ama araştırmaya devam ediyorum, merak etme Arhan’ı da mektubun kazayla alakasını da bulacağız. “

Gülümsedim. “Sana çok önemli bir şey göstermem lazım, “ dedim heyecanımı gizleyemeden. “ Kolundan tutarak hızlı adımlarla salona döndüm. Alaz’la birlikte içeri girdiğimizde bütün gözler bize dönmüştü. Alaz kulağıma eğilip “O adam? “ diye sordu.

“Tanıyorsun, “ diye mırıldandım. Bakışlarım Arhan’a döndüğünde o da pürdikkat Alaz’a bakıyordu. Birkaç saniye süren bu bakışmanın sonunda Alaz birden “Yok artık! “ diye yükseldi. “Arhan? “

Arhan yavaşça güldü. “Bir an beni tanımayacaksın sandım, “ dedi. Arhan ayağa kalkıp Alaz’ın yanına geldi ve sarıldılar. Alaz “Neredeydin oğlum ya çok merak ettik seni, “ diye mırıldanmıştı.

-

Küçükken yaz gününün en sevdiğim zaman dilimi akşamlarıydı. Güneş batalı taş çatlasa bir saat olmuş ya da olmamış, yemeğimizi yemişiz ve soluğu arkadaşlarımızın yanında almışız, elimizde erimeye yüz tutmuş dondurmalarla oyun seçmeye çalışıyoruz. Bazen kendimi zamanda yolculuk yapıyormuş gibi hissediyordum, ne zaman bir zamanlar beni mutlu eden bir şey görsem o yaşıma dönüyordum.

Hep birlikte bol bol sohbet ederek akşam yemeğini yemiştik, yemekten sonra Alaz dışarı çıkmayı teklif etmişti ve bu teklif beni nedensizce çok mutlu etmişti. Arhan, Alaz ve ben birlikte dışarı çıktığımızda Arnavut kaldırımları bizi sahile çıkarmıştı. Halk plajının girişinde bir dondurmacı vardı, oradan birer top dondurma aldıktan sonra şezlongları toplanmış plaja girdik. Denizin sadece yarım metre gerisinde yan yana duran iki şezlongu birleştirip oturmuştuk.

Ilık esen meltem denizin tuzlu kokusunu burnuma getirirken bir yandan da dalga seslerini dinliyordum. Arhan, Alaz’a başından geçenleri anlatırken bana önceden anlattığı için zaten bildiğim şeyleri sessizce dinliyordum. Arhan hikâyesinin sonuna geldiği sırada bir telefon melodisi yükseldi. Alaz telefonunu çıkarıp "Emniyetten, " diyerek yanımızdan kalktı ve aramayı cevapladı.

Alaz yanımızdan ayrıldığında anlık bir sessizlik oluşmuştu. Derin bir nefes aldım, aldığım nefesin çok yüksek sesli olduğunu düşünmüştüm. Arhan hemen yanımdaki şezlonga uzanmıştı, geniş omzu omzuma değiyordu. Yavaşça koluyla kolumu dürttü. "Sessizsin, "

Başımı çevirip ona baktım. "Denizi izliyorum, " diye mırıldandım.

Gülümsedi. "Hiç değişmemişsin, biliyor musun? Küçükken de böyle deniz gördüm mü tren görmüş öküz gibi bakmaya başlıyordun. " dedi.

"Odun, öyle denir mi ya? " dedim gülerek. "Sakinleştiriyordu bir kere, işine geliyordu senin de. "

Başını salladı. "Doğru, hiç susmadan saatlerce vır vır konuşuyordun, ama ne zaman sahile insek sessizleşirdin. " dedi. "Başımı ağrıtmadığın zamanlardan biriydi, diğeri de zaten evlere dağıldığımız zamanlardı. "

Dirseğimle bel boşluğuna vurdum yavaşça, yalandan acıyla inledi. "Bana diyene bak ya asıl sen hiç değişmemişsin, aynı gıcıklık, " dedim yapay bir sinirle. Kolunu kaldırıp bana doğru uzanınca istemsizce nefesimi tutmuştum. Düşündüğümün aksine saçlarımı karıştırmak için uzanmıştı. Dağılan saçlarımı düzeltirken bir nefes verdim. "Değişmemişsin, sadece büyümüşsün. " diye mırıldandı. "Ama birden bir şey diyorsun, yapıyorsun ya da öyle bir bakıyorsun ki zamanın seni de değiştirdiğini fark ediyorum. "

"Zaman herkesi değiştirmez mi? " diye sordum.

"Değiştirir, " dedi. "Zaten aynı kalmanı istemezdim. En son gördüğüm bakışların hâlâ duruyor olsaydı kötü hissederdim sanırım. "

Kaşlarımı kaldırdım. "Şimdi nasıl bakıyorum peki? " diye sordum.

Alayla güldü. "Donald'a kavuşmuş gibi, " dediğinde kendimi tutamayıp ben de gülmüştüm. Donald benim hatırladığım ilk oyuncağımdı. Çizgi film karakteri olan Donald Duck'ın küçük peluş oyuncağıydı. Bir kere kreşe giderken götürmüştüm ve o gün kaybetmiştim, her yeri aramama rağmen bulamamıştım ama ondan birkaç yıl sonra nasıl olduysa odamda oyuncak sepetimin en dibinden çıkmıştı. Oyuncağıma kavuştuğum zaman günlerce hiç yanımdan ayırmamıştım.

"Özlediğimi söylemiştim, " dedim imayla. "Cevap alamamıştım tabii ama olsun, "

"Duygularımız karşılıklı, Leyla, " diye mırıldandı. "Özlememiş olsam niye yanında durayım, ben de özledim seni. "

Gülmemek için yanağımın içini dişlerken bakışlarımı kaçırarak denize çevirdim. Bazı sözlerin söylenmeden hissettirilebileceğini düşünsem de bazen insanın duymaya ihtiyacı oluyordu. Özlediğini bilmek, onu düşünerek ve özlemekten delirerek geçirdiğim zamanları temize çekecekti. Çünkü ben bir duyguya tutunduğumda biraz abartırdım.

“Bak bak nasıl da hoşuna gitti, zilli seni, “ dedi gülerek. Kısık sesli gülüşü kalbimi ısıtmıştı, biri beni kurtarsındı.

“Gözümde birden hönkürerek ağlayan Öyle Bir Geçer Zaman Ki Osman’a dönüştün, “ dedim.

“Değişiksin cidden, “ diye mırıldandı başını iki yana sallayarak. “Alaz nerede kaldı? Bir sorun mu var? “

Omzumu silktim. “Emniyetten aradılar ya ondan uzun sürmüştür, “ dedim.

“Gerçekten polis olduğuna inanamıyorum, hep bir çocukluk hayali gibi geliyordu. “ dediğinde “Mezun olduğunu görene kadar ben de inanamamıştım. “ dedim. “Ee, sıra sende, sen ne yapıyorsun? Her şeyi anlattın bir onu söylemedin. “

"Söylemedim mi? " diye sordu kendi kendine. "Fizik tedavi ve rehabilitasyon okudum önce, Ece için, " Derin bir nefes aldı. "Neslihan abla biraz kötüydü o dönem, ayrıca işe yaramak istedim. O kadar zaman onların yanında kaldım, bir faydam dokunsun istedim. Mezun olduktan bir süre sonra tekrar sınava girdim, psikoloji okudum sonra. "

"Vay be, " diye mırıldandım etkilenmiş gibi. "Peki hangisini yapıyorsun şu an? Arkadaşınla yer açacağınızı söylemiştin, " Etkilenmiş olmam onu güldürmüştü. “Psikoloğum şu an, “ dedi gülerek. O sırada Alaz’ın telefon görüşmesi bitmiş ve yanımıza gelmişti. Arhan uzattığı ayaklarını toplayarak Alaz’a yer açmıştı.

Alaz ikimize bakıp “Umarım önemli bir şey konuşup beni dışlamamışsınızdır ya, “ diye mırıldandı.

“Arhan’ın iki bölüm okumuş olması dışında yok sanırım? “ dedim. Alaz bu bilginin detaylarını almak için Arhan’a sorular sıralamıştı. Bir süre bunun hakkında konuşmuştuk, daha sonra konudan sıkılmış olmalı ki Alaz başka bir soru sormuştu. “Ee, kanka, aşk işleri ne durumda? “

Yutkunarak bakışlarımı Arhan’a çevirdim. Cevabını duymak isteyeceğim bir soru kesinlikle değildi. Ona baktığımı fark edince önce bana sonra Alaz’a baktı. Güldü, “İşler kesat diyelim, “ diye cevapladı. “Saat geç oldu, kalkalım mı artık? “ Konuyu çok hızlı kapatması kafamda soru işaretlerine neden olmuştu. Ama cevaplara er geç ulaşırdım.

Yol boyu sohbet etmiştik, 15 yıllık arayı bir gecede kapatmak kolay mıydı bilmiyordum ama biz bunu başarmıştık. Hep bitse de eve girsem diye yürüdüğüm bu yolu çok uzun zaman sonra kahkahalarla yürümüştüm. Sohbet arasında Alaz Arhan’a nerede kaldığını sormuş ve onunla kalabileceğini söylemişti. Alaz’ın ailesi hâlâ eski mahallede oturuyordu, Alaz işine yakın diye bu tarafa taşınmıştı ve tek başına yaşıyordu. Ara sıra bizim ekipten Mehmet ya da Ali geliyordu ama genelde yalnız kalıyordu. Arhan’a böyle bir teklifte bulunmasına şaşırmamıştım, küçükken de ikisi beni dışlayıp bunun gibi gelecek hayalleri kuruyorladı ve Arhan da bunu hatırlamış olmalıydı ki kabul etmişti.

Yol bitmiş ve evimin önüne gelmiştik. Arhan arabasına geçtiğinde Alaz’ın bir işaret yapıp tekrar bana dönmesiyle bir şey söyleyeceğini anlamıştım. “Bir şey mi oldu? “ diye sordum merakla.

Sıkıntılı bir nefes verdi. “Şu mektup konusu, “ diye mırıldandı. “Bir süredir şüphelendiğim bir şey var ve kazayla ilgili arşiv araştırmaları yapıyordum. “

“Kötü bir şey var değil mi? “ diye sordum sıkıntılı ifadesinden yola çıkarak.

“Bu bir cinayet olabilir, Leyla, “

Duyduğum bu şeyle bakışlarım anında arabanın ön yolcu koltuğunda oturmuş Alaz’ı bekleyen Arhan’ı bulmuştu. Evinden, ailesinden, aile bildiklerinden olmuştu yıllar boyunca ve şimdi bunu öğrendiğinde bir kez daha yıkılacaktı. Biz bunu ona nasıl söyleyecektik sahiden? “

-

Oluşturulma tarihi: 09.02.2024

Loading...
0%