Yeni Üyelik
6.
Bölüm

5. Bölüm

@birmiktardefne

“En derin yaralarla başlar, en derin gülücükler. En yüksek uçurumlardan düşerken öğrenirsin uçmayı. En derin denizlerde boğula boğula becerirsin tek bir seferde yaşamayı. “

 

Nietzsche

 

BÖLÜM 5

1 gün önce…

Geçmişte yaptığınız en ufak bir şey bütün hayatınızı değiştirebilirdi. Dahası yaptığınız herhangi bir şey başka bir insanın hayatını değiştirebilirdi ve bunun farkında bile olmazdınız. Hatalar hataları doğururdu ve bazı hataların telafisi için çok geç olabilirdi. Salondaki tekli koltukta otururken bunları düşünüyordum. Karşımdaki kanepenin bir köşesinde annem, bir köşesinde babam oturuyordu. Arhan ise diğer tekli koltukta oturuyordu.

“Neden bu mektup burada? “ diye sorduğum mektup Arhan’ın elinde duruyordu. Annem mektuptan bihaber olmalıydı ki gözlerinde anlamsızlık vardı. Ama babam mektubu gördüğü gibi şok olmuş bir şekilde bakmıştı. Üç dakikalık bir sessizliğin içindeydik uzun zamandır.

Babam derin bir nefes aldı, Arhan’a baktı ve anlatmaya başladı. “Yaşar kazadan yıllar önce bir dava almıştı. İçeriğini çok hatırlamıyorum şimdi ama cinayet ya da öyle bir şeydi. O adamı hapse attı. Sonra yıllar sonra adam hapisten çıktıktan sonra biz Yaşar’la otururken çıktı geldi. Kardeşi olduğunu söyledi. Hayatından çaldığı yılların hesabını soracağını söyledi ve çekti gitti. Yaşar araştırdıktan sonra adamın söylediklerinin doğru olduğunu öğrendi. Ara sıra ortaya çıkıp tehdit ediyordu. Bunları bana anlattı ki biz de dikkatli olalım, oradan biliyorum. “ dedi. “Sonra bir gün annen elinde bu mektupla geldi bize, siz okuldaydınız. Mektupta Yaşar’ı seninle ve annenle tehdit ediyordu. Annen bizimle güvendeydi ama senin için çok endişelendi ve babanın yanına gitti. Birlikte seni almaya gideceklerdi. Sonrası malum, yoldayken o kaza oldu. “

Arhan başını iki yana salladı. “Kaza değildi, “ diye mırıldandı sadece. Dişlerini sıktığını gerginlikten titreyen çenesinden anlamıştım.

Babam başını salladı. “Değildi, “ dedi. “Kaza yerine itfaiyeden giden ekipte ben de vardım, annenle baban olduğunu gittiğimde öğrendim. Araba tamamen enkaz olmuştu. Enkazın arasında bu mektubu buldum. Polisin eline geçerse Halis’in yani o adamın sana zarar vermesinden korktum, güvende değildin oğlum. Mektubu sakladım ve teyzene haber verdim. Tüm detayları anlatmadım ama senin burada güvende olmadığını biliyordu. İzini kaybettirmek için önce sosyal hizmetlerin seni alması gerekiyordu, teyzen ise seni almak için hazırda bekliyordu zaten. Seni buradan götürdüğünde Halis köşesine çekildi, bir daha haber almadım. Ama senin güvende olduğuna emindim. Senin izini bulamayacağı bir plan yapmıştık ve işe yaramıştı. “

Kaşlarım çatıldı. “Sosyal hizmetlere sen mi ihbar ettin? “ diye sordum şaşkınlıkla. Gözlerimin önüne Arhan’ın son bakışı gelmişti. Ailesinden, evinden ayrılmasının nedeninin babam olduğuna inanamıyordum. Ellerimi şakaklarıma koydum, başıma bir ağrı girmişti. “Yıllarca sordum size Arhan’ın nerede olduğunu, bilmediğinizi söylediniz her defasında. Arayalım dediğimde de hep geçiştirdiniz, bu yüzden miydi? “ diye sordum. “Arhan bu yüzden mi evinden ayrıldı? “

“Kızım, Halis’in gözü üzerimizdeydi, “ diye mırıldandı. “Ailemi güvende tutmam gerekiyordu, kardeşimi bu adam yüzünden kaybetmişken oğlumu korumam gerekiyordu. “

“Beni korumak için miydi her şey? “ diye sordu Arhan. Bakışları televizyon ünitesinin en üst rafındaki kazadan önce evlerimizin bahçesinde çektirdiğimiz aile fotoğrafındaydı. "Onlar da beni korumak için o arabadaymış. Benim varlığım sonları olmuş. "

Babam ayağa kalkıp Arhan'ın yanına gitti. Elini Arhan’ın omzuna koydu. "Öyle deme, oğlum, " dedi babam mahcubiyet karışmış şefkatli bir sesle. "Asıl senin yokluğun sonları olurdu, " Arhan gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Omuzları çökmüştü. Kalbinin acıdığını anladım. Küçükken canı yandığında kamburunu çıkarır içine çökerdi daha fazla acımasın diye. Kalbine battığı için omuzları çökmüştü, kalbine batan tüm çocukluğuydu. Gözlerini açıp ayağa kalktı. Buğulu gözleri gözlerimle buluştu. Birden babama sarıldığında gözlerimi kaçırdım.

Babam sıkıca sarılarak karşılık verdi. Yavaşça sırtını sıvazlarken "Kendini sakın suçlama, bu hikâyenin en masumu sensin. İyi ol yeter, tamam mı? " diye mırıldandığını duydum.

Arhan başını salladı. "Teşekkür ederim, " diye mırıldandığında babamın onun için yaptığı tüm hatalar için teşekkür ettiğini anlamıştım. Yavaşça geri çekildikten sonra "Ben bir hava alayım, " dedi. Salondan çıkarken arkasından bakmıştım. Babam sıkıntılı bir ifadeyle tekrar koltuğa oturdu. Annem gergin bir şekilde babama baktı. "Bunları neden bana anlatmadın Orhan? Neden ben şimdi öğreniyorum? " diye sordu.

"Mine'm panik atağın vardı senin, " dedi babam sakin bir ses tonuyla. Annemin yüzünden gergin ifadesi silinmedi ama gözlerindeki buzlar kırıldı. Sessizce oturduğum yerden kalkarak rahat rahat konuşmalarına alan tanıdım. Arhan hava alacağını söylemişti, balkonda değildi, bahçede olabileceğini düşündüm. Ayakkabılıktan koyu kahve terlikleri çıkardım ve hızlı adımlarla bahçeye indim.

Arhan apartmanın duvarına yaslanmış düşünceli bir şekilde etrafı izliyordu. Korkutmamaya çalışarak koluna dokundum. bakışları gökyüzünden ayrılarak beni buldu. "İyi misin? " diye sordum. Başını yavaşça salladı. "Arhan bu sessizliğin beni korkutuyor. Bağır, çağır bir şey söyle, konuş benimle ama susma daha fazla. "

Derin bir nefes aldı. "Ne tepki vereceğimi bilmiyorum. " dedi. “İçimde çok büyük bir öfke var, kalbim sanki boğazımda atıyor. Boğuluyorum sanki. “ Başını duvara yasladı. “Ama her şeye rağmen Orhan amcanın beni koruması beni mutlu etti. Babam da olsa başkasına aynısını yapardı. “

“Ailesini korumak istedi sadece, “ diye mırıldandım. Arhan başını salladı, “Ne yapacağımı bilmiyorum, “ dedi. “Artık harekete geçmemiz lazım, o Halis denen adamı cehennemin dibine yollamadan içim soğumayacak. “

-

Günümüz…

“Şimdi şöyle yapıyoruz, “ diye başladı Alaz. Davet bu akşamdı ve sağlam bir plana ihtiyacımız vardı. “Size sahte kimlikler ayarladık Mehmet'e. Ali ve Begüm ünlü holding sahibi olan Canan ve Eren Aksoy çiftini oynayacaksınız. “ Ali ve Begüm dikkatle dinlemeye başladı. “İsminizi duymadığını söyleyen olursa yurt dışına bağlı olduğunuzu söylersiniz. “ Başlarını salladılar ve yeni kimliklerini aldılar.

Alaz bu sefer Arhan’la bana döndü. “Siz ise şirketin avukatları olacaksınız. Davete müşteri avına çıkmak için katılıyorsunuz. Halis'le ortaklık kurmanın yolunu yapacaksınız. Elif Demir ve Kerem Çelik'siniz. “

Kaşlarım çatıldı. “İyi güzel de biz avukatlıktan ne anlarız, ya yanlış bir şey yaparsak? “ diye sordum.

“Lisede bir dönem gece gündüz Suits izleyip Harvey’e aşık olduğunu iddia eden sen değil miydin? “ diye sordu gülerek. “Bu oyunun Mike Ross’u olacaksınız işte, ergenlik fantezini yaşarsın fena mı? “ Sinirlerim bozulmuş gibi güldüm, benim süper zeka olmadığımı atlıyordu.

Arhan “Harvey'e mi âşıktın? “ diye sordu.

Kaşlarımı kaldırdım. “Herkes âşık değil miydi? “ diye sordum. “Harvey Specter, güçlü, zeki, karizmatik… “ Arhan tek kaşını kaldırarak bana baktığında gülmemek için kendimi sıktım. “Her neyse, avukat dedin? “

Alaz gülerek başını iki yana salladı. “Evet, Elif ve Kerem, karakter hikâyenizi kendiniz oluşturabilirsiniz ama fazla uçmayın lütfen, “ dedi. “Mehmet de Aksoy çiftinin yakın koruması Kadir olacak. Hepiniz bir arada olduğunuz sürece bir sorun olmayacaktır. “

“Sen? “ diye sordum.

“Ben polis memuru Alaz Eroğlu olarak emniyette olacağım, nöbet yazmışlar, “ dedi iç çekerek. “Tüm eğlenceyi kaçıracağıma üzülüyorum, “

Biraz daha planla ilgili konuştuktan sonra evden çıktık, diğerleri önden yürürken ben Arhan'ın kapıyı kilitlemesini beklemiştim, anahtarı gerçek sahibine vermenin rahatlığını yaşıyordum. Anahtarı son kez çevirdikten sonra çıkarıp cebine koydu. “Demek güçlü, zeki, karizmatik ha? “ diye sordu imalı bir ses tonuyla.

Bir an için anlayamayarak “Ha, ne? “ diye sordum.

“Seni bu kadar etkileyen dizi karakterinden bahsediyorum, “ dedi, sesinde eğlenceli bir ton vardı.

Güldüm. “Kıskandın mı? “ diye sordum şakayla. Arhan güldü. “Yaa çok, “ dedi benim gibi şakayla. “Peki, Harvey Specter seni bu kadar etkilediyse, ben ne yapmalıyım ki dikkatini çekebileyim?” dedi, yarı şaka yarı ciddi bir tonla. Sesindeki bu garip ton kalp atışlarımı hızlandırmıştı ama sakin kalmalıydım.

Gülerek omuz silktim. “Belki bir takım elbise giyip, keskin zekanla beni şaşırtman gerekebilir,“ dedim göz kırparak.

“Takım elbise ve keskin zeka demek, “ diye mırıldandı. Başını iki yana salladı. “Hadi yürü, beklettik çocukları, “

-

Üstümdeki bordo midi askılı elbiseye baktım aynadan. Aynadaki yansımam çok uzun süre sonra ilk defa çok güzel görünmüştü. Olabildiğince doğal yapmaya çalıştığım makyajımı vişne rengi rujla tamamlamıştım. Boynuma taktığım inci kolyeyi ise annemden almıştım. Siyah, oldukça zarif görünen stilettoları ayağıma geçirdikten sonra makyajımın üstünden pudra geçtim. Elif böyle görünür diye düşünmüştüm.

Fırçayı masanın üstüne bırakırken telefonuma bir mesaj gelmişti. Mesaj Arhan’dandı.

Kapıdayım.

Derin bir nefes alarak küçük siyah çantayı elime aldım ve odamdan çıktım. Annemle babam aralarındaki küçük gerginliği çoktan çözmüşlerdi, salonda haber kanallarından birini izlerken bir yandan da gösterilen haber hakkına konuşuyorlardı. Salonun girişinde durdum. “Ben çıkıyorum, “ diye mırıldandım.

Bakışları bana döndüğünde babam, “Nereye gidiyorsun böyle fıstık gibi? “ diye sordu.

“Alaz’ların bir daveti varmış, bizimkileri de davet etti, oraya gidiyorum, “ dedim gerçeğe ufak bir yalan ekleyerek.

"Hep birliktesiniz yani? Arhan da geliyor? " diye sordu annem.

Başımı salladım. "Hatta Arhan beni bekliyor şu an, " Öpücük atıp "Çıktım ben! " dedim.

Hava birkaç gündür geceleri çok sıcak oluyordu, buna güvenerek üstüme bir şey almamıştım. Yanımda sadece sahte kimliğim, cüzdanım ve telefonum vardı. Topuklu ayakkabı çok fazla giymezdim, özel günlerde sadece. Okulda ne daha rahat oluyorsa onu tercih ediyordum genelde, bunu üniversitenin son yılında yaptığım stajda tecrübe etmiştim. Topuklu ayakkabının zulüm olduğu zamanlar vardı. Alışık olmadığım için ilk birkaç basamağı inerken zorlanmıştım ama sonrasında alışmış, daha hızlı adımlar atmaya başlamıştım. Yine de bu şekilde koşabileceğimi hiç sanmıyordum, o yüzden bu gece herhangi bir aksiyon olmaması için dua ediyordum.

Apartmandan çıkıp bahçe kapısını açtım ve tam o an Arhan'ı gördüm. Siyah, oldukça göz alıcı bir takım elbise, içine beyaz bir gömlek giymişti. Kravatının bordo olduğunu fark ettiğimde istemsizce hoşuma gitmişti. Herkese takım elbise yakışır mıydı emin değildim ama Arhan'a çok yakıştığını fark ettiğim andı. Ona doğru bir adım attım. Bir adım daha… Topukların çıkardığı sesle bana baktı. Yutkunduğunu gördüm.

"Güzel, " diye mırıldandı ve hafifçe öksürdü. "Güzel olmuşsun, "

"Sen de, " diye mırıldandım. "Yani takım elbise yakışmış, " Aramızdaki garip bir şey oluşmuştu. Benim bu heyecanlı tavrımın nedeni ona hissettiğim çocukça duygularımdı ama onun tavrını anlayamamıştım. Geri çekilerek kapıyı açtığında şaşkınlıkla koltuğa oturdum. Kapıyı kapattıktan sonra arabanın önünden dolaşarak kendi tarafına bindi. "Bu kibarlık Arhan'dan bana mıydı yoksa Kerem'den Elif'e miydi? " diye sordum şakayla.

Arhan omzunu silkti. "Her ikisi de, " diye mırıldandı. "Bu gece yeterince höt höt adamlara maruz kalacağız. Ama tabii Kerem olarak diplomasız meslektaşıma ayrı bir jest yaptım. "

Güldüm. "Allah Allah? Kerem Çelik flört kokuları alıyorum, sana da geldi mi? "

Arhan doğrularak kaşlarını çattı."Ne münasebet canım, ben gayet ciddi bir avukatım, " dedi ve nefes vererek güldü. Arabayı çalıştırdı ve davetin olduğu yere doğru yola çıktık. Davet neredeydi, bilmiyordum. Açıkçası kendimi germemek için özellikle öğrenmemiştim. Çünkü nerede ve nasıl bir ortamda olacağını bilirsem kendimi strese sokardım ve gecenin sonunda bir hatanın sebebi olabilirdim.

Bakışlarım bir dışarıda bir arabanın içinde gezinirken dikiz aynasının yansımasına Arhan'la göz göze geldik. "Gerilme, " dedi fark etmiş gibi. "Bir sorun çıkmayacak. " Bakışlarımı aynadan ayırıp Arhan'a döndüm. "Oldu ki çıktı, hiçbiri senden önemli değil. Önümüzde uzun bir yol var, yine bir yolunu buluruz. " Tam şu an gerçekten Arhan'ın büyüdüğünü, o on bir yaşındaki çocuğun yerini bir adamın aldığını fark etmiştim.

Gülümsedim. "Şu an bana daha iyi moral veremezdin, " diye mırıldandım.

"Verebilirdim bence, " dedi belli belirsiz bir gülümsemeyle yolu izlerken. Anlamamış gibi baktım. "Genel, " diye cevadı, inanmadım.

Çok geçmeden sahile indik, hiçbir zaman içinde ne olduğunu, kimlerin yaşadığını bilmediğim sahil boyu sıralanan oldukça eski yalılardan birinin önünde durduk. Küçükken burada prenseslerin yaşadığını düşündüğümü hatırladım, hayal gücüm bana komik gelmişti. Prenses değil sadece çok zengin insanlar yaşıyordu, hatta Halis'le bağlantıları olduğunu düşünürsek suçlu insanlar yaşıyor olmalıydı. Küçükken kurduğum hayallerin şimdi ne kadar pespembe geldiğini düşündüm. Gerçekler bir çocuğa göre fazla griydi.

Krem rengi ahşap duvarları olan ev oldukça eski olmasına rağmen çok iyi görünüyordu. Tüm ışıkları yanan bu yalı, neredeyse tüm sahili aydınlatacak kadar aydınlıktı. Arhan arabayı park ettikten sonra emniyet kemerini çıkardı. Kapıyı açıp arabadan inerken arkama yaslandım ve derin bir nefes aldım. Hazırdım. Emniyet kemerini çıkarırken kapım birden açıldığında şaşkınlıkla baktım. “Hazır mısın, Elif Demir? “ diye sordu.

Gülümsedim. “Hazırım, Kerem Çelik, “ diye mırıldandım. Arabadan inerken tutmam için elini uzatmıştı. Elini tutarak arabadan indim. Düzgün taşlı yolda davetin olduğu yalıya doğru yürüyorduk. İnce topuklarım taşların arasına girdiği için yürümekte zorlanıyordum. Arhan kolunu uzattı. “Bileğini burkmanı istemeyiz, “ dedi.

Koluna girdikten sonra yandan Arhan’a baktım. “Kerem bayağı kibar bir adam sanırım, ha? “ diye sordum.

“İdare eder diyelim, “ dedi gülerek. Kol kola yürüyorduk ve bu lisenin son senesinde baloya birlikte gidecek kavalye bulamadığı için okul tuvaletine sessiz sessiz ağlarken tüm çocukluğunun ve ilk aşkının yanında olmasını isteyen küçük kızı çok mutlu etmişti. Yanağımın içini dişlerken, “Şimdi bizim ilişki durumumuz ne? “ diye sordum.

“Bizim mi? “ diye sordu afallayarak. Şaşkınlığına gülmemek için dişlerimi sıktım.

“Yani Elif ve Kerem’in ayrı ayrı, “ dedim. “Tabii nasıl anladıysan ona göre de cevap verebilirsin. “ Adımlarım birden durdu, yapmacık bir şekilde kaşlarımı çatarak Arhan’a baktım. “Biz şimdi neyiz Arhan? “ diye sordum şakayla.

Gözlerini devirdi. “Haha çok komik, “ diye homurdandı. “Sen ne olmasını istersin? “ Sorumu bana karşı kullanmıştı. Cevap vermeme kalmadan tekrar dudaklarını araladı. “Ortağız işte, “ diye cevap verdi. Kursağımda takılı kalan bir şey mi vardı? Evet evet, heves ettiğim şeyler tam olarak kursağımda kalmıştı.

Derin bir nefes aldım, “Peki, ortak, öyle olsun, “ diye mırıldandım.

Yalının girişindeki merdivenleri çıkarken birkaç kişinin bakışlarını hissettim., rahatsızlık hissiyle Arhan’ın kolunu daha sıkı tuttuğumda Arhan boşta olan eliyle kolumu okşayarak beni rahatlatmaya çalıştı. Tek sorun onun teması beni daha da heyecanlandırmıştı. Yalıdan içeri girerken kapıdaki görevli adımızı listede aradığında Alaz’ın bu planı ne kadar büyük bir profesyonellikle hazırladığını anlayabilmiştim. Elif ve Kerem gerçekte yoktu ama bir şekilde namları duyulmuştu.

Bir kapıdan geçerek kalabalık bir salona girdik. Etraf ne çok şaşalı ne de çok sadeydi. Altın varaklı, gösterişli dekorasyon beklediğim için bu beni şaşırtmıştı. Gözlerim etrafta gezindiğinde kalabalığın içinde Begüm ve Ali’yi seçebilmiştim. Begüm normalde kestane rengi olan saçlarını kızıl yapmıştı, bunun bir peruk olduğunu buradan anlamıştım. Ali ise çok büyük bir değişiklik yapmamış, sadece gözlük takmamıştı. Bize doğru geldiklerini görünce yavaşça Arhan'ın kolundan çıktım.

Yanımıza geldiklerinde Begüm gülümseyerek önce bana sonra Arhan'a baktı. "Şirketimizin çok değerli avukatları, çok şıksınız. " dedi neşeli ses tonuyla. "Acaba Alaz yanlış seçim mi yapmış? Sizi de çift olarak görmek isterdik şahsen, "

İmalı sözüne gülerek karşılık verdim. "Teşekkürler, Canan Hanım ama ortağım ve ben halimizden memnunuz, " diye mırıldandım. "Ayrıca yüzükleriniz çok yakışmış, Allah tamamına erdirsin, " Ali'ye gülerek göz kırptığımda mesajı almış gibi gülümsedi.

"Memnun kalırsak bir sözleşme de öyle imzalarız, değil mi sevgili eşim? " diye sordu şakayla. Şakayla karışık olmasına rağmen Begüm'ün sevgili eşim lafına eriyip bittiğini, fenalaştığını da biliyordum. Begüm ciddiyetle elini Ali'ye uzattı ve tokalaştılar. "Tabii ki, " dedi ciddi ama şaka barındıran ses tonuyla.

Arhan'ın güldüğünü duyunca bakışlarımı ona çevirdim. Gözleri kısılınca göz kenarlarında çizgiler belirmişti. “Deneme sürümünde başarılar diliyorum, arkadaşlar, “ dedi. Etraftaki insanlar sanki bize bakıyormuş gibi hissettiğim için hafifçe öksürdüm. “Evet, ciddiyet lütfen, ne yapıyoruz şimdi? “ diye sordum.

Ali, büyük salonun en köşesini işaret ettiğinde hep birlikte oraya döndük. Mehmet simsiyah bir takım içinde ciddiyetle etrafına bakıyordu. Ona baktığımızı fark ettiğinde başıyla selam verdi. “Mehmet ve Alaz’ın araştırmasına göre Koçak Holding ortakları burada olacak. Ömer Soygun, Halis’in yeğeniymiş, aynı zamanda Halis’in oğlu Doruk’la ortaklar. “ dedi Ali. “Ömer şu an barda oturuyor, avukat olarak potansiyel müşterimizle tanışabilirsiniz bence, mutlaka Doruk’la da tanışmaya çalışın, Halis’e giden yol tamamen ona ait. “

Bara doğru dönüp orada oturan adama baktım. Esmer, uzun boylu bir adamdı. Sadece sırtı görünüyor olsa bile benden beş altı yaş büyük olduğunu tahmin etmiştim. “Ben gideyim, “ diye mırıldandım. “Bir sorun olursa gelirsiniz, “

Arhan hızla başını iki yana salladı. “Olmaz, sen burada kalıyorsun, ben gidiyorum. “ dedi.

Kaşlarımı çattım. “Sorun çıkarma zamanı değil, “ dedim kararlı bir sesle. “Ben gidiyorum, siz de Doruk'u bulmaya çalışın. “

Tam arkamı dönüp gidecektim ki Arhan birden bileğimi tuttu, “Leyl- “ Begüm uyarırcasına kaşlarını kaldırdı. “Elif, “

Derin bir nefes aldım. “Kerem, ortağız unutma. “ dedim. Bileğimi sertçe geri çekip hızlı adımlarla uzaklaştım. Bara doğru ilerlerken Arhan'ın bu kadar sert çıkışmasına anlam verememiştim. Şu an yeterince gergindim, Arhan'ın bu şekilde davranması beni daha da geriyordu. Ömer denen adamın yanındaki boş bar taburesine oturdum, barmen bana baktığında “Beyefendinin içtiğinden, “ diyerek konuşmayı başlattım.

Barmen önüme bir bardak koyduktan sonra gözden kayboldu. Ömer bana döndü, yüzünde tebessümle “Güzel tercih, “ dedi. “Sizi daha önce görmüş müydüm? “

Başımı iki yana salladım. “Sanmam, “ diye cevapladım. "Çok tercih ettiğim yerler değil. "

"Yanlış anlamazsanız böyle ortamları sevmiyorsanız neden buradasınız peki? " diye sordu. Konu istediğimden daha hızlı ilerliyordu, bu iyiydi. İşimi halledip kalkıp gidebilirim demekti bu. "İş için, " dedim pat diye. “Elif Demir, avukatım, “

Ömer elini uzattı. “Ömer Koçak, “ dedi. “Koçak Holding'in ortağıyım. “

Uzattığı eli tutmamıştım, “Biliyorum, “ dedim yüzümde sinsi bir gülümsemeyle. “Şirketimizin yeni müşterisi olacaksınız, “ Bir zarf atmıştım ve tutması gerekiyordu.

Havada kalan elini indirirken kaşları havaya kalkmıştı. “Nereden bu kadar eminsiniz? “ diye sordu.

“Cadıyım ben, “ dedim oldukça ciddi bir tonla. “Geleceği görebiliyorum ve yarın şirkete gelip anlaşma yapacaksınız. “ Küçük çantamdan bir kartvizit çıkarıp uzattım. Önümdeki bardağı alıp ayağa kalktım. “İyi eğlenceler, “

Bizimkilerin yanına giderken kalbim küt küt atıyordu. Çok gerilmiştim ama başa çıkabilmiştim. Arhan’ın yaklaşık yedi dakikadır üzerimde olan bakışları sorgulayıcıydı, ne konuştuğumuzu merak ediyor olmalıydı ki bence gayet iyi bir konuşmaydı. Elif gibi biri olsaydım kendime güvenirdim ve böyle oyunlar oynamada iyi olurdum diye düşünmüştüm.

Yanlarına gittiğimde Begüm yüzünde ciddi bir ifadeyle bana baktı, role girmişti bile. “Çok çabuk kalktın, bir şey mi oldu? “ diye sordu.

Başımı iki yana salladım. “Kartımı verdim, yarın anlaşma için gelecek, “ dedim.

Arhan kaşlarını çattı. “Nasıl yani üç dakikalık konuşmayla ortaklık mı yapıyor bu adam? “ diye sordu. “Endişelenmemize gerek yokmuş, adam bildiğin enayi, “

Ali başını salladı. “Ya da pez- “ Begüm dirseğiyle Ali’nin koluna sertçe vurdu. “Görmediniz mi, Leyla gayet özgüvenli görünüyordu, muhtemelen söylediği bir şeyden etkilenecek ve gelecek. Anlaşmak için olmasa bile Leyla’yı görmek isteyecek. “ diye fısıldadı dişlerinin arasından.

Başımı salladım. “Aynen öyle olacak, “ dedim. “Biraz sakin olup planın tadını çıkaramaz mısınız? “

"Benim hiç hoşuma gitmedi ama neyse, bir bildiğin vardır diye umuyorum, " diye mırıldandı Arhan.

-

Arhan'dan…

Küçükken mutluydum. Yetişkinlerin geriye bakıp da keşke dediği tüm çocukluğa sahiptim. Ailemle mutluyduk, arkadaşlarım vardı. derslerim iyiydi. Kimse beni üzmek için çabalamazdı. Öyle düşünüyordum yani ama benden kırk küsür yaş büyük amcam beni mahvetmek için an kolluyormuş meğerse. Leyla ve Alaz bunu bana söylediğinde zihnimin içinde bir gökdelen yıkılmış enkazları tüm çocukluğuma batmıştı. Tek tesellim onlardan öğrenmiş olmamdı. Öğrendiğimin ertesi gecesi, büyük teyzemden döndüğümüz gece, Alaz'ın bana verdiği odada çok düşündüm. Eğer onlar olmasaydı ben bu gerçeği nasıl öğrenirdim?

Beni en çok yaralayan Orhan amcanın anlattıklarıydı ama. İlk öğrendiğim boğazımı sıkan else bu nefesimi kesen bıçak yarasıydı. Leyla haklıydı, çok sessiz kalmıştım. İçimde tuttuklarım bana ağırdı, boynumu büküyordu. İçimdekileri nasıl çığlıklara dönüştürürdüm bilmiyordum ama planımızın işe yaraması ve Halis'ten intikam almak içimi soğuturdu, bunu biliyordum.

Alaz ve Mehmet güzel bir plan kurmuşlardı. Halis'in ortak olmak isteyeceği bir şirketin avukatları olmak mantıklıydı. Direkt şirket yöneticisi olmak göze batardı, bunu iyi düşünmüşlerdi. Davet ise planımızın üstüne güzel bir denk gelişti. Leyla, o Ömer denen adamla konuşurken gözlerimi bir saniye bile ondan ayırmamıştım. Ne Halis'e ne de onun yakınında olan birine güveniyordum, aklımda binbir türlü senaryo vardı Leyla'ya zarar verdikleri. Onun yerine benim gitmem gerekiyordu bunu engelleyebilmem için ama Leyla inatçıydı. Büyümüştü, değişmişti ama hâlâ çok inatçıydı.

Ellerinin narin hareketlerini, yüzündeki tehlikeli gülümsemeyi izledim, her bir hareketi kafamın içinde ağır çekimdeydi. Tüm salon durmuş sadece o hareket ediyormuş gibiydi. Kalbimden yükselerek boğazıma çıkan sıkıntılı his beni rahatsız etmişti. Birinin omzuma dokunmasıyla her şey olduğu gibi hareket etmeye devam etti. "Bu kadar dik dik bakma, belli edeceksin, " dedi Ali.

"Umurumda değil, " dedim düz bir sesle.

"Ne demek umurunda değil? Plan çökerse bir daha bu fırsatı bulamayabiliriz, " dedi Ali.

"Ona istemediği bir şey yapmaya kalkarsa da bu fırsatı bulamayız, çünkü onun o elini götüne sokarım. " dedim kısık sesle, Ali'ye bakmadan.

Begüm'ün güldüğünü duydum. "Arhan'cığım ya bir şey sorabilir miyim, ne zamandır âşıksın Leyla'ya? " diye sorduğunda nefesim kesildi, dondum. "Ne aşkı? " diye sordum. " şık falan değilim ben, "

şık falan değildim. "Değilim, " dedim tekrar. "Arkadaşlarımı korumaya çalışıyorum, " Begüm başını salladı. "Ha anladım, pardon, " dedi gülerek, imalı bir şekilde söylemişti. Ama âşık falan değildim.

"Tamam da uzatmayın, " dedi Ali uyarırcasına. "Leyla geliyor, " Leyla elinde bir içki bardağıyla yavaş adımlarla buraya doğru geliyordu. Yüzündeki zafer ifadesini tanımıştım. Begüm hafifçe öksürerek ciddileşti. “Çok çabuk kalktın, bir şey mi oldu? “ diye sordu.

Başını iki yana salladı. “Kartımı verdim, yarın anlaşma için gelecek, “ dedi.

Kaşlarımıçattım, nasıl bu kadar emindi? “Nasıl yani üç dakikalık konuşmayla ortaklık mı yapıyor bu adam? “ diye sordum. “Endişelenmemize gerek yokmuş, adam bildiğin enayi, “

Ali başını salladı. “Ya da pez- “ Begüm dirseğiyle Ali’nin koluna sertçe vurdu. “Görmediniz mi, Leyla gayet özgüvenli görünüyordu, muhtemelen söylediği bir şeyden etkilenecek ve gelecek. Anlaşmak için olmasa bile Leyla’yı görmek isteyecek. “ diye fısıldadı dişlerinin arasından.

Başını salladı. “Aynen öyle olacak, “ dedi. “Biraz sakin olup planın tadını çıkaramaz mısınız? “

"Benim hiç hoşuma gitmedi ama neyse, bir bildiğin vardır diye umuyorum, " diye mırıldandım. Leyla ne yaparsa bir bildiği vardır, ama karşısındaki adam bana güven vermiyordu. Ama âşık falan değildim. Her an işimizi baltalayabilirdi, dahası arkadaşlarıma zarar verebilirdi. Zaten ailemi darmaduman etmiş birinin yakınındaki kimseye güvenemezdim. Leyla’nın omuzlarının düştüğünü fark ettiğimde dilimi parçalamak istedim. “Bugün bana destek olmamaya yemin etmiş gibisin, teşekkür ederim, “ dedi gözlerini devirerek.

Tam dudaklarımı aralayıp konuşacaktım ki yanımdan geçen adamın omzu koluma sertçe çarpmıştı. Bakışlarım Leyla’dan uzaklaşarak adama döndü. Ellilerinde bir adamdı, çok yaşlı görünmüyordu ama çenesinden boynuna inen dikiş izi birkaç yaş daha büyük görünüyordu. Bu yara izi bana tanıdık gelmişti.

Son ders matematikti, çıkış zili çalar çalmaz kendimi sınıftan dışarı atmıştım. Cuma günü son dersin matematik olması kadar kötü bir şey varsa o da Müdür Abdullah'ın törenden önce yarım saat bizi sırada bekletmesiydi. Koşarak merdivenleri inerken kalabalığın içinde Mehmet'in bana seslendiğini duydum. Adımlarım yavaşladı, koşmayı bıraktım ama merdivenlerden inmeye devam ediyordum. "Niye beni beklemeden sınıftan çıkıyorsun ya? " diye kızdı Mehmet.

"Ön sırayı tutalım dedik ya teneffüste, " diye cevap verdim.

"Bilge'yle Selin bize bırakmaz ki ön sırayı, boş ver en arkada olalım, " dediğinde durdum ve bu olasılığı düşündüm. Hoşuma gitmemişti. "Hayır, arkada hep çok konuşanlar oluyor, Müdür'ün sesinden bile çok başımı ağrıtıyorlar. " dedim. Merdivenlerin son basamağından inerken Mehmet kabullenmek zorunda kalmıştı.

Bahçeye çıktığımızda gözlerim bizim sınıfın sırasını aradı, her hafta bir sıra kaydırıyordu öğretmenler, hep kafam karışıyordu. Pazartesi günü de yanlış sınıfa gitmiştim zaten. Nihayet sıramıza geldiğimizde itiş kakışla ön sıraya geçtik. Bilge Mehmet'le anlaşma yapmıştı, pazartesi sabah törende onlar önde olacaktı. Ama salı günü Andımız töreni için söz vermemiştik, öne geçebilirdik.

Müdür geldikten beş yüz kırk yedi sayı sonra İstiklal Marşı'nı okumuş ve sonrasında dağılmıştık. Kestane ağacının altındaki tuğla taşların üstüne oturup bizimkileri beklemeye başladık. İlk gelen Alaz olmuştu, peşinden Ali, en son da Leyla ve Begüm gelmişti. Leyla'nın yüzü asıktı. "Ne oldu sana? " diye sordum merakla.

"Türkçe dersinde öğretmenim şiir okuttu, güzel okuyamadım. Kekeledim hep, " diye mırıldandı dudağını bükerek. "Dalga geçecekler kekeme diye yarın, "

Kendimi tutamadan güldüm. "Yarın okul yok ki akıllım, " dedim. "Dalga geçeceklerse pazartrsi geçerler, " Geçemezlerdi. Yarınki maçta birkaç kişiyi uyarırdım, kimse bir şey demezdi. Leyla sevinmekle üzülmek arasında kalmış olmalıydı ki yüzünde garip bir. ifade oluşmuştu. "Hadi gidelim artık, kesirler beynimi kesti zaten, okulda kalmak istemiyorum. " diye homurdandım.

"Kesir ne? " diye sordu Leyla. "Beynini nasıl kesti? Beynini kesse kafan kanamaz mıydı? " Gözlerimi devirerek ofladım. "Öf şaka yaptım işte, hadi gidelim! " Ayağa kalkıp bahçedeki merdivenlere doğru ilerledim önden. Merdivenleri çıktıktan sonra üst bahçede bekleyen velilerin arasından geçerek bahçeden çıktım. Güvenliğin hemen arkasında bir adam bekliyordu. Çenesinden boynuna inen bir iz vardı. Geçen gün de görmüştüm o adakı, korkunç görünüyordu.

Bizimkilere dönerek "Şu adam kimin velisi? " diye sordum, adamı işaret ettim. Kimse bilmiyordu. Otoparktan karşıya geçtikten sonra arkamı tekrar döndüm ve adama baktım. Hızlı adımlarla arabasına binmişti, yanında bir çocuk yoktu. Kaşlarımı çattım. Anlamamıştım.

“Gerçekten bir şey demeyecek misin? “ Leyla’nın kızgın sesiyle birlikte düşüncelerden sıyrılmıştım. Elimi kaldırarak durdurdum. “Özür dilerim ama bir saniye, “ dedim. “Şu adam bir yerden tanıdık geliyor mu? “ Kafamla işaret ettiğimde dikkat çekmeyecek şekilde adama baktılar. Anlamsız bakışları gördüğümde açıklama gereği hissettim. “Siz hatırlamazsınız belki, çok küçüktünüz ama Ali ve Mehmet hatırlayacaktır. Bir dönem bizim ilkokulun orada kimin velisi olduğunu anlayamadığımız bir adam vardı. Bizim sokağa gelene kadar bizi takip ediyor diye düşünüyorduk hani. “

Ali hatırlamış gibi baktı. “O adam mı? “ diye sordu.

“Bilmiyorum ama o adamın kim olduğunu öğrenmemiz gerek. “ diye mırıldandım.

-

Leyla’dan…

Arhan’ın bahsettiği şeyi hayal meyal hatırlıyordum, yara izinin ne kadar korkunç olduğunu düşündüğümü… Gizlice telefonumu çıkarıp kamerayı açtım ve adamı odağa alarak gizlice fotoğrafını çektim. Mesajlara girip Alaz’ın profilini açtım. Çektiğim fotoğrafı Alaz’a gönderdim, altına kim olabileceğiyle ilgili ufak bir detayı yazdım.

 

Umarım yoğun değilsindir, bu adamın kim olduğunu bulabilir misin?

Sabıka kaydı varsa bir beş dakikaya bulurum ama yoksa biraz zaman gerekebilir.

 

Sıkıntı değil, bulabilirsen bekleriz.

Her şey yolunda değil mi?

Bir sıkıntı çıkmadı?

 

Şimdilik bir sorun yok.

Telefonumu tekrar çantama koyduktan sonra bizimkilere döndüm. “Hallettim ben, Alaz araştıracak. “ dedim düz bir sesle. Arhan bu kadar hızlı bir çözüm bulduğuma şaşırmış gibi baktı. Gözlerimi devirerek bakışlarımı etrafta gezdirdim. İnsanlar kendi masalarında oldukça medeni bir şekilde eğleniyorlardı. Her ne kadar medeni gibi görünselerde birçoğunun içinde çöplük vardı, bu yüzlerinden anlaşılıyordu.

Etrafa bakınırken o adamla göz göze gelmiştik, göz göze geldiğimiz an içimde bir rahatsızlık hissi oluştu. Başımı çevirerek Arhan’a baktım. Dudaklarımı oynatarak “Buraya baktı, “ dedim sessizce. Arhan bir büyük adım atarak yanıma geldi ve birden elimden tutup “Gel benimle, “ dedi. Sıkı sıkı tuttuğu elim elinin içinde kaybolmuştu. Salonun ortasındaki muhtemelen dans için boş bırakılmış alandaki kalabalığa doğru ilerliyorduk.

Arhan dans eden çiftlerin arasında birden durdu, beni kendi etrafımda döndürüp boşta olan elimi omzuna yerleştirdi. Arhan'ın bu hareketi miydi kalp atışlarımın nedeni yoksa hızlı adımlarım mı yormuştu kalbimi? Bana doğru bir adım atarken adımlarım ritmine uyarak geriye kaymıştı. Arhan'ın çenesine geliyordum, bakışlarımı kaldırıp yeşil gözlerinin içine baktım. "Vazgeçtim, " diye mırıldandım. "Kerem kibar falan değil. İnsan bir benimle dans eder misin diye sorar. "

Arhan güldü. "Ne isterdiniz acaba? Gül mü dökseydim yollarına? " diye sordu.

"Eninde sonunda benim olacaksın hadi naz yapma, aşkı sevdayı bende bulacaksın yabana atma, " diye mırıldandık aynı anda. "Bıktırma usandırma, yeter beni kızdırma, gel artık kollarıma, gül döktüm yollarına, " Aynı anda söylememize sesli bir şekilde gülünce birkaç kişinin bakışları bize dönmüştü. Arhan gülüşüme güldü. Dudaklarımı birbirine bastırarak başımı eğdim. "Sus, rezil olduk! "

“Rezil falan olmadık, “ diye mırıldandı. “Kızgınlığın geçti mi? “

Derin bir nefes aldım. “Geçti ama tekrarlamayacağı kesin değil, “ dedim. “Biliyorum koruma içgüdüsüyle böyle yapıyorsun ama bu mesele hepimizin. Beni engellemen hoşuma gitmedi. Ki kendin gördün on dakika içinde iki sorunu çözdüm. Birbirimize destek olmayacaksak bu plan işe yaramaz. “

Arhan başını salladı. “Biliyorum, özür dilerim. “ dedi, içten bir özürdü. “Sadece sana ya da diğerlerine de benim yüzümden bir şey olursa kendimi affedemem. “ Tuttuğum elini sıktım. “Kimseye bir şey olmayacak. “ diye mırıldandım. “Ayrıca kendini suçlamaya devam edeceksen buna ayrıca kavga etmemiz gerekiyor. “

Arhan gülümsedi, gözleri kısıldı. Derin bir nefes daha aldım. “Anlaştık, “ dedi. “Sanırım burada işimiz bitti, “

-

Davetin sonunda bir külkedisi misali eve dönmüştüm. Kendimi yorgun hissediyordum, stres bazen her şeyden çok yoruyordu. Makyaj masamın önünde oturmuş pamukla makyajımı temizlerken bu geceyi düşündüm. Zordu evet, ama yine de yüzümde bir gülümseme beliriyordu. Arhan'ın bana olan bakışları durmadan kafamın içinde dönüyordu. Belki benim abarttığım bir şeydi ama düşünmesi güzeldi. Bu kadar karışık bir durumun içindeyken kalbimin “Ben de buradayım! “ diye bağırması beni çok zorluyordu.

Annemler ben geldikten sonra yatmışlardı, onları rahatsız etmemek için sessize aldığım telefonumun titreşim sesiyle birlikte elimdeki pamuğu bırakıp telefonumu aldım. Begüm görüntülü arıyordu. Kulaklığımı takıp aramayı yanıtladığımda ekrana rimeli akmış bir şekilde görüntüsü düşmüştü. “Külkedisine dönüşürken canım sıkıldı, birlikte takılalım dedim, “ dedi.

“İyi yapmışsın, “ dedim dudağımdaki ruju silerken. “Nasıldık bu gece sence? “

Gülümsedi. “Hayatım planı soruyorsan hâlâ soru işareti var ama Arhan’la sen gayet iyiydiniz, “ dedi. “Mezuniyette hayal ediyorduk hatırlıyor musun? Bir prens gelecek ve seni dansa kaldıracaktı, sonra birbirinize deliler gibi âşık olacaktınız falan. İnat edip gelmemiştin törenden sonraki kutlamaya, hayallerimiz kursağımızda kalmıştı. Şimdi onu tamamladık varsayıyorum. “

Sesli güldüm. “Hayalimizdeki prens kolumdan tutup gel benimle diyerek kaldırmıyordu ama sanki, “ dedim. “Ayrıca ne kadar saçma hayalmiş o ya, rezalet bir ergenmişim. “

“Pinterest’ten gelinlik bakmadın sonuçta, “ dedi kendini kastederek. “Her neyse sorumu soruyorum o zaman Sindirella Prens’ine kavuştu mu yoksa ayakkabısını mı kaybetti sadece? “

Başımı iki yana salladım. “Saat on ikiden önce Prens eve bıraktığı için ayakkabısını düşürmesine gerek kalmadı. “ dedim. “Ama Prens’le sadece arkadaşlar, “ Bizim hikâyemizde Sindirella ve Prens birbirine âşık değildi, sadece arkadaşlardı ve böyle devam edecekti. “Her neyse, makyajını çıkardıysan bir maske terapisi yapalım ve Ali’yle seni konuşalım çünkü bayağı iyi evliydiniz. “

Begüm’ün yanakları boca ettiği allıktan daha fazla kızardı, bu beni gülümsetti. Hep o mu benimle uğraşacaktı? “Öncelikle o kadar emin olma çünkü Arhan hepimizi kardeşi, seni Leyla’sı olarak görüyor. “ dedi. “Sonralıkla benim şapşal sevgilim bugünü bekliyormuş gibi rolüne inanılmaz hazırlanmış, başarılarının devamını diliyorum çünkü çok hoşuma gitti. “

Yaklaşık bir saat boyunca Begümle konuşmuş sonrasında başımı yastığa koyduğum gibi uyuyakalmıştım. Sabah annemin sesiyle uyanmıştım. Gözlerimi araladığımda ellerini belinin iki yanına koymuş başımda dikilen annemi gördüğümde gerinerek “Günaydın, “ diye mırıldandım uykulu sesle.

“Kız saat kaç oldu hâlâ uyuyorsun, “ diye homurdanmaya başladı. “Arhan geldi, bir yere gidecekmişsiniz, seni bekliyor çocukcağız, ağaç oldu beklemekten. Haydi! “

Kaşlarımı çattım. “Niye bu kadar erken gelmiş ki? 11.00’de gidecektik, “ dedim.

“Leyla, anneciğim, saat on bire on var, “ dedi annem. Bununla birlikte birden “Hiiiii! “ diyerek yataktan fırladım. Gayet başarılı bir şekilde bütün uykum açılmıştı. Koşarak odadan çıkıp tuvalete girdim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra hızlıca hazırlanmak için odama girdim. Bugün yine Elif olarak giyinecektim. Kıyafetlerim arasından resmi göründüğünü düşündüğüm koyu yeşil askılı bir tulum giymiştim. Bal köpüğü rengi saçlarımı ensemde topuz yaptım, toplamak istemiyordum ama hava çok sıcaktı. Sadece hafif bir allık ve ruj sürdükten sonra çantamı alıp hızla odamdan çıktım.

Salonun eşiğinde durdum. “Ben hazırım, “ dedim.

“Deli, önce bir günaydın deseydin ya, “ dedi annem gülerek. “Tarzını mı değiştirdin sen? “

Sevimli bir şekilde gülümsemeye çalıştım. “Günaydın, “ dedikten sonra anneme döndüm. “Yoo, her zamanki halim, “ Tamamen yalandı. Anne kızın bugün avukat oldu, ama sahte avukat.

Arhan beni yavaşça süzdükten sonra başını salladı. “Evet, Mine teyze ya her zamanki hali, “ diyerek yalanıma destek çıktı. “Artık hazırsan çıkalım mı? Çünkü biraz daha beklersem geç kalmamız yetmezmiş gibi Apollo Daphne efsanesindeki gibi ağaca döneceğim, tek fark ben ağaç olmamak için yalvarıyorum. “

Gözlerimi devirdim. “Aman iki dakika fazla bekledin diye köklenmezsin, “ diye homurdandım.

“Koskoca insan oldunuz, otuzunuza geldiniz neredeyse çocuk gibi didişiyorsunuz hâlâ, “ dedi annem oturduğu yerden bizi izleyerek. “Hadi gidin artık nereye gidiyorsanız, ama akşam geç kalma kardeşin geliyor, “ Annem Arhan'a döndü. "Oğlum işin yoksa sen de gel, olur mu? "

Arhan oturduğu koltuktan kalktı. "Olur, Mine teyze gelirim, " dedi.

Başımı salladım. Anneme öpücük atıp evin girişindeki ayakkabıları alıp kapıyı açtım ve ayakkabılarımı giydim. Arhan da arkamdan geliyordu. Asansörün önüne geldim, asansör bu kattaydı, kapısını açıp Arhan için kapıyı tuttum. Arhan ayakkabılarını giydikten sonra hızlı adımlarla yanıma geldi. Ayağını asansör kapısının önüne koydu ve asansöre binmem için kapıyı tuttu.

Asansöre bindik, Arhan meraklı bir şekilde bana baktı. "Kardeşin mi var? " diye sordu.

Bu detayı ona hiç anlatmadığımı şimdi fark etmiştim. Sakladığım bir şey değildi tabii ki ama aklıma gelmemişti hiç. Başımı salladım. "Anlatmadım değil mi? " diye sordum. "Can, benden dokuz yaş küçük. Geçen sene burs kazandı, İtalya'da okuyor şu an, "

"Neden anlatmadın ki? " diye sordu.

"Küçükken sana mektuplar yazıyordum, tabii hiçbirini gönderemedim malum nedenden dolayı ama sana her şeyi o kadar detaylı yazıyordum ki hiç göndermesem bile okumuş olduğunu düşünüyordum. Bir süre sonra buna o kadar inanmışım ki gerçeklik algımı kaybettim galiba. Neyi anlattığımı, neyi bilmediğini birbirine karıştırdım. " dedim. "Bir de çocuk aklımla Can'ı kıskandıkça hep yazdım, şimdi fark ettim anlatmadığımı. "

Arhan söylediklerime güldü. "Seninle bir terapi yapmak lazım sanırım, " dedi. Onunla yan yana durmak bile terapiydi zaten. "O mektupları bir ara isterim, " Asansör durmuştu, kapıyı açıp asansörden indik. Başımı iki yana salladım. "Özel hayatın gizliliğine ne oldu peki, sayın diplomasız avukat meslektaşım? " diye sordum.

"Bana yazmışsın ya? " dedi sorar gibi.

"Fark eder mi? Bu da bir çeşit özel, " dedim. Apartmandan çıkıp arabaya doğru yürüdük. Hava çok sıcaktı, gölgeden güneşe geçtiğimiz anda yüzüme vuran sıcakla yüzümü buruşturdum. Arhan arabanın kilidini açtıktan sonra kendi tarafına geçmeden önce benim oturduğum tarafın kapısını açtı. Belli belirsiz bir şekilde gülümseyerek arabaya bindim. Yavaşça kapıyı kapattıktan sonra arabanın önünden dolaşarak yanıma oturdu.

Emniyet kemerine uzandığımda aynı anda emniyet kemerini çektik, kemeri takarken göz göze geldiğimizde "Aynı duyguları taşıdığın zaman senkronize olurmuş hareketler, bir yerde okumuştum, " diye mırıldandım.

"Empati, aynı duyguların yoğun bir şekilde yaşanması durumunda olur daha çok, " diye açıkladı. "Her zaman değil tabii ki, " Güldü. "Okulda ilgimi çeken konulardan biriydi, "

"Ay sen psikoloji okumuştun değil mi? " diye sordum. "O kadar fazla şey oldu ki unutmuşum, resmen psikoloğa psikolojik bilgi satmış gibi oldum. " Arhan gülmeye devam etti, benim yanımda bu kadar fazla gülüyor olması midemdeki kelebekleri hareketlendiriyordu. Komik biri olduğumu düşünmüyordum, ama sevdiklerimi güldürmek hoşuma gidiyordu. "Bilgi satmaya çalışmanı görmezden gelirim merak etme, " dedi arabayı çalıştırırken.

Birkaç dakika içinde evimin olduğu sokaktan çıkmıştık. Biz yoldayken Mehmet bir konum göndermişti, bu konumun gerçek bir şirkete ait olması beni meraklandırmıştı. Acaba başımıza neler gelecekti? Mehmet'in attığı konuma doğru giderken Arhan'ın telefonu çalmıştı, arayan kişiyi tanımıyordum, Arhan'ı kliniğe çağırmıştı bir problem olduğunu söyleyerek. Böylece yolumuzu değiştirerek kliniğe gitmiştik.

Kliniğin girişinde bizi kumral kıvırcık saçlı bir adam karşılamıştı, Arhan'la hemen hemen aynı yaşlardaydı. “Hoş geldiniz, “ dedi bizi selamlayarak. “Kardeşim kusura bakma ya, işin olduğunu söylemiştin ama birkaç imzan eksikmiş. Ne kadar hızlı olursa o kadar çabuk açarız kliniği. “

“Sıkıntı değil, kardeşim, yol üstüydü zaten, “ dedi. Adabaşınını salladıktan sonra bana döndü. “Biz tanışmadık herhalde? Uzay ben, “ dedi elini uzatarak.

Elini sıktım, “Leyla, “ diye mırıldandım.

Uzay gülümsedi. “Ha şu meşhur Leyla, “ dedi. Meşhur muydum? Arhan kim bilir nasıl anlatıyordu beni. “Çok memnun oldum. Bir ara bir şeyler yapalım. “

Tam dudaklarımı aralayıp cevap verecektim ki Arhan araya girdi. “Yaparsınız yaparsınız da biz işimize bakalım önce, “ dedi sert bir sesle. Bakışlarımı Arhan’a çevirdiğimde göz göze geldik, ne oluyor der gibi baktım. Omzunu silkti. “Sen burada biraz oyalan, birazdan çıkarız, “ Hızlı adımlarla koridora doğru ilerledi.

“Çocuk muyum ben ya? Oyalanacakmışım, “ diye seslendim arkasından gözlerimi devirerek. Uzay’ın güldüğünü duyunca kendimi toparlayarak ona döndüm. “Meşhur derken ne demek istemiştin? “ diye sordum.

Arhan Uzay’a seslenince Uzay başını iki yana sallayarak güldü. “Konuşuruz bir ara, “ dedi. “Gel istersen sen de ama dosya işleri, sıkılırsın, “

“Yok, sağ ol, ben burada oyalanırım, “ dedim, Arhan’ın duymayacağını bildiğim halde sesimi yükselterek. Uzay da Arhan’ın yanına gittiğinde yalnız kalmıştım. Şu an bulunduğum yer kliniğin girişiydi, muhtemelen bekleme salonu olarak da kullanılacaktı çünkü üstü plastik örtülerle örtülü koltuklar vardı. Ferah bir havası olan bu yeri beğenmiştim. Arhan’ın gerçekten kendi ayakları üstünde durabildiğini daha yeni idrak ediyordum. Kendi kliniği vardı, muhtemelen zorluklarla gelmişti buraya kadar. Gurur duyduğumu hissettim.

Her ne kadar şu an ona biraz sinir olsam da yüzümde belli belirsiz gülümsemeyle koltuğun kenarına oturdum. Koltuğun hemen yanında beyaz sehpa vardı, üstünde muhtemelen Uzay’ın olduğunu düşündüğüm bir telefon vardı. Telefonun ekranı birden açıldığında istemizce gözüm kaymıştı, babasından bir mesaj gelmişti. Toplantıya geç kalma. Bunu kendime bir uyarı olarak kabul ettim kolumda takılı olan saate baktım. Hâlâ zamanımız vardı.

Yaklaşık on dakika sonra yanıma gelmişlerdi, önden Arhan, arkasından Uzay ağır adımlarla gelmiş önümde durmuştu. Yavaşça ayağa kalktım. “Bitti mi işin? “ diye sordum tavırlı bir sesle.

“Bitti, “ dedi çenesini kaşıyarak. Uzay’a döndü. “Haberleşiriz, “

Uzay başını salladı. “Tamamdır, “ dedi ve bana baktı. “Tanıştığıma memnun oldum Leyla, görüşürüz, “ Gözünü kırptı.

“Ben de, görüşürüz, “ diye mırıldandım.

Arhan “Kardeşim senin gözlük vardı bir ara, lense mi geçtin? “ diye sordu. Ne alaka be adam şimdi? Uzay cevap verdi. “Aynen, lense geçtim, “ dedi.

“İyi iyi, aman dikkat et, gözün falan çıkmasın, “ dedi. “Hadi eyvallah, “ Omzuma dokunarak beni kapıya doğru yönlendirdi. Arkamı dönerek Uzay’a baktım, elimle deli işareti yapınca Uzay kendini tutamayarak güldü.

Klinikten çıkıp arabaya doğru yürürken eli hâlâ omzumda olan Arhan’a baktım. “Neydi bu şimdi? “ diye sordum.

Arhan anlamamış gözlerle bana baktı. “Ne neydi? “ diye sordu.

“Halin tavrın, Arhan? “ dedim sorar gibi. “Seni ilk defa böyle gördüm, ayrıca ayıp oldu Uzay’a, “ Elini çektiğinde sendeleyecek gibi oldum. Arhan bana bakınca yeşil gözleriyle karşılaştım. “Normal davrandım, “ dedi. “Ayıp falan olmadı, düşünme sen onu. “

Yüzümde hain bir gülümseme belirdi. “Kıskandın mı yoksa? “ diye alay ettim.

“Kimi? Seni? “ Sesli güldü. “Niye kıskanayım seni? Kıskanmam için neden mi var? Arkadaşımsın sonuçta, kıskanmam saçma, senin bunu düşünmen daha saçma, “

Cevabı sinir tellerime dokunmuştu. Derin bir nefes aldım. “Haklısın, bence de saçmaydı. Neyse… Bir şey merak ettim, “ Arhan merakla baktığında gülmemek için yanaklarımın içini dişledim. “Uzay’ın sevgilisi falan var mı, biliyorsundur sen? “ diye sordum.

Çenesinin seğirdiğini gördüm ama o kadar belli belirsizdi ki benim hayal gücümden ibaret olabilirdi. “Sevgilisi yok ama takıldığı kızlar var, “ dedi pat diye.

Gözlerimi devirdim. “İnsan arkadaşından böyle mi bahseder, ayı? “

“E öyle ama ben ne yapayım? “ dedi. Kaşlarımı kaldırdım. “İyi, öyle olsun bakalım, “ dedim ve Arhan’ın önüne geçerek arabaya doğru hızlı hızlı yürüdüm. Kendi kendime güldüm. “Aynen canım ya, hiç kıskanmıyorsun, “ diye mırıldandım kendi kendime. “Şapşal, “

-

Tam bir buçuk saattir Ömer’in gelmesini bekliyorduk. Sabah erken saatte bu küçük oyunumuzda sekreter rolü düşen Fidan’ı aramış ve bizimle görüşmek istediğini söylemişti. Ama hâlâ gelmemişti. Şu an içinde bulunduğumuz şirketi Mehmet ayarlamıştı, nasıl yaptığını sorduğumuzda cevap vermemiş sadece geçiştirmişti. Hâlâ gelen gidenin olmaması planımızın işe yaramayacağını gösteriyordu.

Toplantı odasının ortasındaki uzun masanın etrafına dizilmiştik. Begüm derin bir nefes aldı. “Daha ne kadar bekleyeceğiz? “ diye sordu. Yüzündeki gerginliği çok rahat okuyabiliyordum. Uzun tırnaklarını masaya vuruyor, dudaklarını kemiriyordu. Ali, Begüm’ü rahatlatmak adına kolunu okşadı. “Biri gelecektir, “ diye mırıldandı. “Umarım, “

Sandalyeyi yavaşça döndürdüm. “Plan bozulursa bir B planımız var değil mi? “ diye sordum. “Planı bozan kişi olarak en azından toparlayacağımız bir şeyler vardır. “ Karşımda oturan Arhan’ın bakışları bana dokundu. “Planı bozan sen değilsin, “ dedi kararlı bir sesle. “Öyle ya da böyle bir ihtimal vardı ve biz bir kumar oynadık. “

Alaz uzun bir ıslık çaldı. “Ortağını da korurmuş, “ dedi gülerek. “Rahatlayın, ben işe yaramayacak bir plan yapmam, “

Arhan Alaz'a katılırcasına başını salladı. "Evet, arkamıza yaslanın, her şey yolunda gidecek. " dedi. "Ayrıca gözümden kaçmadı hep benim üstüme oyun oynanıyor. Öyle bir şey olmayacak. "

Begüm uzun süren sessizliğini bozdu. "Ne demek olmayacak? " diye sordu reddedercesine. Başımı salladım. "Evet, öyle bir şey çok saçma, sizin bunu düşünmeniz daha da saçma. "

"Bence çok büyük laf etmeyin, sonra far görmüş tavşana döndüğünüzde en çok ben gülerim. " dedi Mehmet arkasına yaslanmış şekilde büyük bir keyifle. İtiraz edeceğimizi öngörmüş olmalıydı ki "Genel. " diye ekleme yaptı.

Tam bu sırada toplantı odasından içeri Fidan girdi telaşlı bir şekilde. "Koçak Holding'ten biri geldi, beklediğimiz adam değil sanırım ama buraya doğru geliyor. " dedi. Hepimiz hızla ayağa kalktık. Toplantı odasından çıkıp Fidan'ın işaret ettiği yere baktığımızda herkes şaşkındı ama Arhan ve ben şaşkınlıktan ziyade gördüğümüz manzara karşısında şok olmuştuk.

Nefesimi tuttuğumu fark ettim ve derin bir nefes aldım. "Uzay? " diye mırıldandım Arhan'a dönerek. "Ne yapacağız? Bizi görürse biteriz! "

Arhan birden elimden tutup beni Uzay'ın geldiği yönün aksi yönüne çevirdi ve hızlı adımlarla asansörlerin bulunduğu alana doğru yürüdük. Arhan birkaç kez üst üste düğmeye bastıktan sonra asansörün kapıları açılmıştı. Asansöre bindikten sonra rastgele bir kata bastık ve kapılar kapandı.

En büyük sorunu bu şekilde kaçarak başımızdan savmıştık belki ama bir başka sorunumuz vardı. Asansör aşağı inerken birden büyük bir gürültü çıkararak durdu. Tam o sırada Mehmet'in şirketi gezdirirken kurduğu o cümle bir acil durum alarmı gibi beynimde çalmaya başladı. "Bu asansör arızalı, diğer taraftakileri kullanın, " Evet, asansörde kalmıştık.

-

Oluşturulma tarihi: 30.05.2024

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum, keyifli okumalar...

 

 

Loading...
0%