Yeni Üyelik
7.
Bölüm

6. Bölüm

@birmiktardefne

Bölüm şarkısı; Coldplay - Feelslikeimfallinginlove
Feridun Düzağaç - Beni Bırakma
Ayşegül Aldinç & Gökhan Türkmen - Durum Leyla

“Her şey göründüğü gibi olsaydı, eline aldığın deniz suyu mavi olurdu. “

 

 

 

 

George Orwell

 

 

 

 

BÖLÜM 6

Hayat gerçekten biz planlar yaparken başımıza gelen beklenmedik olaylar mıdır? Yoksa tüm bunlar, gözümüzün önündekileri göremememizin bir sonucu mudur? Tek bir sonuca odaklanmıştık; Ömer gelecekti, anlaşma yapacaktık ve Halis’e daha da yakınlaşacaktık. Bütün planımız buna bağlıydı ama karşımıza çıkabilecekleri unutmuştuk. Uzay’ın buraya gelişi bizim tamamen planımız dışında olan bir şeydi. Nasıl ve neden geldiğinden önce bizi görme ihtimaline odaklanmıştım. Bizi gördüyse bu bazı şeylerin ortaya çıkması demekti. Bu da her şeyi berbat ederdi.

Asansörün hızla durması tüm bunların aklımdan çıkmasına neden olmuştu. Ani bir refleksle Arhan’ın koluna tutunmuştum. Kalbim korkuyla çarpıyor, ciğerlerim sanki duvarlar arasına sıkışmış gibi daralıyordu. “Ne oldu şimdi? “ diye sordum. “Kaldık mı burada? “

“Sakin ol, “ diye mırıldandı sakin bir sesle. “Birazdan bizi buradan çıkarırlar. Sen iyi misin? “

Başımı iki yana salladım. “Nefes alamıyorum, “ dedim. Gözlerimi kapattım. “Çıkar beni lütfen, “ Arhan kolundaki elimi tuttu, beni kendine doğru çevirdikten sonra elini yanağıma yerleştirdi. “Şşş, tamam, şimdi birlikte nefes alıyoruz, anlaştık mı? “ Avucum sıkı sıkı kapattığımda tırnaklarım avucuma batmıştı. “Benimle birlikte nefes al, “ Derin bir nefes aldığını duydum, nefes almaya çalıştım. “Ver, “ Dudaklarından çıkan kısık nefesi hissettim, aldığım nefesi verdim. "Bir kez daha, "

Nefes alışverişim düzene girdiğinde gözlerimi açtım. Arhan'ın yüzü, yüzüme çok yakın mesafedeydi. Sakinleştiğimi düşünürken bu yakınlık beni tekrar heyecanlandırmıştı, ama kontrol altına alabilmiştim. Ellerini yüzümden çekti. Yere oturduktan sonra başını kaldırıp bana baktı. "Uzay gidene kadar buradayız anlaşılan, gel böyle, " dedi yanını işaret ederek. Yavaşça yanına oturdum, ayaklarımı uzattım. Ciğerlerim hâlâ daralıyormuş gibi hissediyordum. Yutkundum.

"Ne zamandır böylesin? " diye sordu sakin bir sesle.

"Liseden beri, " diye mırıldandım. "Hoş bir hikâyesi yok tahmin edersin ki, "

Karşımdaki duvara bakarken Arhan'ın bana baktığını hissedebiliyordum. "Lisedeyken seni görmek isterdim. " dedi. "Seni huysuz, ergen, tripli hayal edemiyorum. "

Kesik nefeslerimin arasından güldüm. "Hiç de bile öyle biri değildim, " dedim. "Gayet kendi halinde, sessiz sakin bir kızdım. Asıl huysuz sensin, çocukken huysuzdun, ergenken düşünemiyorum bile. "

Başını iki yana salladı. "Huysuz değildim, tahammül seviyem çok azdı sadece, " dedi. "Lisedeyken hep kötü şeyler mi yaşadın? "

"Aslında hayır, hatta genel olarak güzeldi. Sadece bir dönem öfke kontrolü olmayan bir kıza denk geldim ve beni çok yanlış anladığı için oldu. " dedim. "Sınıfımda bir çocuk vardı, Tolga kızın sevgilisi, bir proje için aynı gruptaydık. Aslına bakarsan ne bir hoşlanma ne bir yakınlık vardı ama kız çok yanlış anladı. Arkadaşlarını toplayıp beni tuvalette sıkıştırdı, tuvalet kabininde kilitli kaldım çok uzun bir süre. Tansiyonum düştüğü için fenalaşmışım. Oradan kalan bir şey, dar alanlarda durunca fenalaşırım, bayılırım hissi geliyor. "

Arhan derin bir nefes aldı. "Kızın ceza değil terapi alması gerekirmiş, " diye mırıldandı. "Manyak, " Güldüm. "Ne oldu edilen yeminlere? " diye sordum. "Ayrıca ben okul değiştirdikten sonra kız beni buldu, konuştu. Bu öfkesi, kıskançlığı için tedavi görüyormuş. Bir şeyler anlatmıştı ama hatırlamıyorum şimdi, ama çok ağır bir süreçten geçtiğini söylemişti. Özür de diledikten sonra iş işten geçmiş, bana uzun süredir etkisinden çıkamadığım bir korku vermiş, kabul etmek durumunda kaldım. "

“Kıskançlık tehlikeli şey, “ diye mırıldandı.

Başımı salladım. “Değil mi ama? En iyi sen bilirsin, “ dedim gülerek.

“Haha çok komik, “ dedi dümdüz sesle. Birden kolunu omzuma attı, beni kendine doğru çekti. “Uğraşma benimle kalırız burada, açtırmam kapıyı, “

Bakışlarımı kaldırarak yüzüne baktım. “Ayıp ama, insanların korkularıyla bu kadar oynanmaz ki canım, “ diye homurdandım. Arhan güldü. Aramızda kısa süreli bir sessizlik olmuştu. Başımı omzuna yasladım. Derin bir nefes aldım. “Arhan, “ diye mırıldandım. “Teşekkür ederim. “

“Ne için? “ diye sordu.

“Kafamı dağıttığın için, iyi geldiğin için, “ diye mırıldandım. “Burada benimle olduğun için de teşekkür ederim. “

Arhan “Sevdim bunu, “ diye mırıldandı. “Daha duygusal bir Leyla… “ Güldüm. Daha duygusal bir Leyla değil, sadece âşık bir Leyla. “Muhtemelen bunu ilk ve son kez söyleyeceğim, yokkuğunda, yalnızlığımda beni hayata bağlayan sendin. O yüzden seni mutlu etmek, iyi gelmek benim bir teşekkürüm. “

Arhan’ı ilk defa böyle açık konuşurken görüyordum. Bu beni sakinleştirmek için miydi yoksa gerçekten içinden geldiği için miydi anlayamamıştım. Her halükârda söyledikleri kalbime dokunmuştu, beni mutlu etmişti. Onu hayata bağlayan damar olmak kendimi önemli hissettirmişti. O da benim yalnızlığıma ortaktı.

Tam dudaklarımı aralayıp bir şey diyecektim ki dışarıdan bir ses geldi. “Şşşt, bizimkiler, orada mısınız? “ Alaz’ın alay dolu sesini duymak güzeldi, buradan kurtulacaktık. Ama bir yandan da bir süre daha kalmak istiyordu bir yanım. Bir yerde kapalı kalmaktan deli gibi korkarken şimdi biraz daha kalmak istemem Arhan’ın bana etkisiydi işte. Arhan “Buradayız, “ diyerek ses verdi. Alaz, “Birazdan kurtarıyoruz sizi, merak etmeyin, “ dedi.

Başım hâlâ Arhan’ın omzuna yaslıyken derin bir nefes aldım. “Ne kadar zamandır buradayız? “ diye sordum.

“Yirmi dakika oluyor sanırım, “ dedi saatine bakarak. Omzuma attığı koluyla kolumu dürttü. “Omzum rahat geldi herhalde? “ Ses tonundaki şakayı anlayabilmiştim. Ayrıca evet, gayet rahattı.

“Yalan söyleyemeyeceğim, iyi bir çalışma yapmışsın, tebrik ederim, “ dedim, yanağım omzuna yaslı olduğu için sesim boğuk çıkmıştı. Bu onu güldürdü. “Teşekkür ederim, omzum bugünler için, “ dedi gülerek.

Yaklaşık dört beş dakika sonra asansörün kapısı açıldı. İki katın arasında kalmıştık ama neyse ki bir kata daha yakındık. Alaz aralıktan bize baktı. “Keyfiniz bol olsun, “ dedi imalı bir şekilde. Arhan’la birlikte yavaşça ayağa kalktık. “Bizimle uğraşma da çıkar bizi buradan, “ diye homurdandım.

Alaz kollarını aşağı uzattı. O sırada Arhan da beni kucağına almıştı ki Alaz’a yetişebileyim. Alaz’a tutunarak kendimi yukarı çektim ve sonunda asansörden çıkabilmiştim. Benden hemen sonra Arhan da çıkmıştı. Görevlilerin arkasında bekleyen arkadaşlarımı gördüğümde yanlarına doğru yürüdüm. Begüm elinde su şişesiyle beni bekliyordu. Yanına gelir gelmez sımsıkı sarıldı. "İyisin değil mi? " diye sordu. "Klostrofobin vardı ya, "

Başımı salladım. "İyiyim, " diye mırıldandım. "Arhan yanımdaydı ya, iyi geldi, "

Gülerek benden uzaklaştı. “İyi gelir tabii, “ diye mırıldandı. “Buyurunuz o zaman suyunuz, “ Uzattığı su şişesini aldım. Arhan arkamdan geldiğinde uyaran bakışlarımı Begüm’e yolladım. Begüm umursamazca omzunu silkti ve yanımdan geçti, Arhan’ın omzuna dokunduğunu gördüm.

Tekrar toplantı odasına dönmüştük ama bu sefer birini beklemiyorduk. Ali, Arhan'la bana bakıyordu. "Anlatacak mısınız, neler oldu biraz önce? " diye sordu Ali. Neler olduğunu biz bile anlayabilmiş değildik henüz.

Arhan anlatmaya başladı. Uzay'la üniversitede tanışmışlardı. Yaklaşık 7 yıldır arkadaşlardı ve bu yedi yılın sonunda arkadaşlıklarını ortaklığa dökmüşlerdi. Arhan bunları anlattıktan sonra "Ama burayı nereden buldu, neden geldi hiç bilmiyorum. " dedi.

"Leyla neden kaçtı peki seninle? " diye sordu Begüm. Tam olarak dedektif bir çift olmuşlardı…

"Sabah buraya gelmeden önce kliniğe gittik, Leyla'yla da orada tanıştı. Bizi görseydi burada ne işi olduğunu öğrenemezdik. " diye cevap verdi. Doğruydu, bizi burada bu halde görseydi bir cevap vermesi gereken biz olurduk. Begüm kaşlarını kaldırarak baktı. "Leyloşu da gittiğin her yere götürüyorsun ha, Arhan? " dedi sorar gibi. "Neyseki sizi görmedi, biz devreye girip öğrenmeye çalıştık. "

"Neden gelmiş? " diye sordum merakla.

Bu sefer Mehmet cevap verdi. "Bir toplantısı olduğunu söyledi ama yanlış kata geldiğini düşünüyordu. Biz de öyle düşünmeye devam etmesini sağladık. Sonra da gönderdik. " dedi. "Tesadüf mü sizce? Yoksa altından bir şey çıkar mı? " Bakışlarım Arhan'a kaydı, her ne kadar Uzay şu an hepimize şüpheli görünse de Arhan’ın arkadaşıydı. Arhan derin bir nefes aldı. "Öğreniriz, " dedi. "Planımızı bozamaz, merak etmeyin. "

-

Yaz akşamlarını severdim, günün o boğuk sıcağından kurtulmuş bu saatler bana hep bir mutluluk verirdi. Sanki güneş yazın bar başka batıyormuş, yıldızlar gökyüzünü bir başka süslüyormuş gibi gelirdi. İçim içime sığmaz, yılın en benmişim gibi hissettiğim zamanı olurdu. Bu akşamın anlam ve önemi ise kardeşim Can'ın nihayet eve dönüşüydü. Can oldum olası müzikle ilgili, yeteneği olan bir çocuktu. Okulda sürekli müzik etkinliklerine katılıyordu, biz de ona sık sık kurs tercihleri sunarak destek oluyorduk. Geçen sene liseler arası bir müzik yarışması yapılmıştı ve benim kardeşim asla geri durmayıp okul müzik grubuna katılmıştı. Yarışmayı kazanan okul öğrencilerine yurtdışında müzik eğitimi için burs vereceklerdi ve tabii ki yarışmayı Can ve grubu kazanmıştı. Yaklaşık bir yıldır İtalya'daydı, henüz 15 yaşında olmasına rağmen sınırlarını bu kadar hızlı aşmış olması beni çok mutlu etmişti. Annemle babamın aklında hep bir soru işareti olsa da şu an hepimiz durumdan memnunduk. Zaman zaman özlem dışında duruma çok hızlı adapte olmuştuk. Şimdi ise tatil için evine dönüyordu.

Babam Can'ı havaalanından almaya gitmişti ve annem, Arhan, ben yaklaşık iki saattir gelmelerini bekliyorduk. Annem heyecandan yerinde duramıyordu, Can'ın en sevdiği yemeklerle masayı donatmıştı bütün gün. Şimdi ise on dakikada bir babama mesaj atıyordu nerede kaldınız diye. Nihayet bahçe kapısı açıldı ve ellerinde bavullarla kardeşim ve babam odağımıza girdi. Annem heyecanla ayağa fırlayarak kapıya koştuğunda ben sadece gülmekle yetinmiştim.

Arhan annemin arkasından gülerek baktı. “Ee, kardeşin nasıl biri? Hiç de anlatmadın bir şey, “ dedi. “Muhtemelen onun için dış kapının mandalı olacağım. “

Kaşlarımı çattım. “O ne demek ya? Olsa olsa o mandal olur, hem o yokken sen vardın, şansına küssün. “ diye itiraz ettim. “Şaka bir yana, biraz salaktır, sabır sınar, insanları sinir etmeyi sever. Biraz odundur. İyi anlaşırsınız yani, “

Arhan gözlerini devirince güldüm. “Sağ ol ya, ne güzel övdün bizi, “ dedi.

“Rica ederim canım, her zaman, “ dedim ayağa kalkarken. “Hadi gel biz de gidelim, “ Koşar adımlarla antreye gittim. Arhan da peşimden yavaş adımlarla geliyordu. Annem kapıyı çoktan açmış babamları bekliyordu. Ve asansör olduğumuz kata geldi, kapıları açıldı. Can önden kapıya geldi, babam hemen arkasındaydı. Ayakkabılarını çıkarmadan anneme sarıldı. “Oy benim oğluşum! “ dedi annem özlemle. Bakışlarım onlardan ayrılarak Arhan'a kaydığında yüzünde buruk bir tebessümle annemle Can'ı izliyordu. Sevil teyzeyi özlediğini anlayabilmiştim. Yavaşça koluna dokundum, yanındayım dercesine.

Can annemden ayrılıp ayakkabılarını çıkardı ve içeri girdi. “Deve kadar olmuşsun İtalyan erkeklerinin korkulu rüyası, “ dedim kardeşime sarılırken. “Haha, “ dedi güler gibi. “Seni özlemedim, “

“İtalya’da yalancı olmayı mı öğretiyorlar, Pinokyo? Bak burnun uzadı, “ dedim gülerek, parmaklarımla burnunu sıktım. Yüzünü buruşturdu. Bir adım geri gittikten sonra bakışları hemen arkamda duran Arhan'ı buldu. “O kim? “ diye sordu kısık sesle. “Evde kalmadığının kanıtı olarak buradadır umarım, “

Yavaşça koluna vurdum susması için. “Arhan o, “ dedim sadece. Başka bir şey söylememe gerek yoktu, Can Arhan'ın kim olduğunu biliyordu zaten. Gözleri bir aydınlanmayla parladı. “Ha şu dilinden düşürmediğin Arhan, “ dedi muzip bir ifadeyle. Arhan'a baktı. “Ablam sana âşıktı küçükken var ya, “

Deve kuşu olmak istedim tam şu an. Deve kuşu olup kafamı kuma gömmek… “Patavatsız, “ diye tısladım dişlerimin arasından büyük bir utançla. “Geldiğin yere gitsene sen ya! “

Can beni görmezden gelerek Arhan’ın yanına gitti. “Bizimkilerden çok duydum adını, memnun oldum Arhan abi, “ dedi içten bir şekilde.

Arhan içten bir şekilde gülümsedi. “Ben de memnun oldum, “ dedi.

Hep birlikte tekrar balkona geçmiştik. Uzun bir sohbet ettikten sonra ailece yemeğimizi yemiştik. Can uzun uzun İtalya'daki bir yılını anlatmıştı. Balkonun en köşesindeki koltukta otururken Arhan ve Can'ın konuşmalarını dinliyordum. Yanılmamıştım, iyi anlaşmışlardı. Arhan tam bir abi gibi konuşuyordu. Bir an için düşündüm. O gün o kaza olmasaydı, Sevil teyze ve Yaşar amca şu an bizimle olsalardı ve Arhan'ın kardeşi hayatta olsaydı nasıl olurdu diye düşündüm. Arhan'a kız abiliği yakışırdı, kız kardeşini her şeyden çok sever, korurdu. Bazen kardeşini kıskanırdım, sonra o beni kıskanırdı ama sonunda biz de iyi anlaşırdık. Arhan bugün olduğu kadar eksik ve buruk hissetmezdi. Annem ve Sevil teyzeyle tam bu balkonda dedikodu yapardık; Can, babam, Arhan ve Yaşar amca içerde maç izlerlerdi. Gerçekten büyük bir aile olabilirdik.

Olan her şeyin hayatımızda bir noktada aslında yaşanması gerektiğini düşünürdüm ama bazı şeyler olmasa daha iyi olmaz mıydı?

Annem boş çay bardaklarını mutfağa götürmemi söyleyince düşünceli bir şekilde ayağa kalktım ve tepsiye bardakları koydum, iki bardak sığmamıştı. Arhan sohbetin arasından sıyrılarak boşta kalan çay bardaklarını aldı ve peşimden mutfağa geldi. Tepsiyi tezgâha koyduktan sonra Arhan'ın elindeki bardakları aldım. Arhan'ın bakışları yüzümdeydi, istemsizce gerildim. Oldum olası birileri bana bu kadar dikkatli baktığında gerilirdim.

“İyi misin? Durgun görünüyorsun? “ diye sordu Arhan.

“İyiyim, “ diye mırıldandım. “Düşünüyordum sadece, “ Kaşlarını kaldırdı merakla. “Bazı şeyler daha farklı olsaydı nasıl olurdu diye düşünüyordum. “

Arhan yüzüne buruk bir gülümseme yerleştirdi. “Sen de mi? “ diye sordu. Tam düşündüğüm gibi o da benimle aynı şeyi düşünüyordu. “Değiştiremeyeceğin şeyleri düşünüp canını sıkma, bazı şeyler olduysa olmuştur. “

“Söylemesi kolay ama düşünmeden duramıyor insan, “ dedim. “Neyse… Bakıyorum da iyi anlaştınız Can’la, “ Arhan başını salladı. “Değişik bir çocuk ama sevdim, “ dedi. Derin bir nefes aldı. “Bir şey sorabilir miyim? “

“Sor? “ dedim merakla. Sormak için izin alma, sor. Bazılarımız bu cümleden sonrası için kafasında milyon tane şey kuruyor.

Arhan’ın yüzünde eğlenceli bir ifade belirdi. “Gerçekten âşık mıydın bana? “ diye sordu.

Evet. “Ha? Ne? “ Sesli bir kahkaha attım. “Can’ın her söylediğine inanma bence, biraz abartmayı sever, “ Aferin, kızım, böyle inkâr et. Yarın bir gün bugünlerden çok pişman olacaksın, tebrikler. Dilimin ucuna kadar gelen soruyu sormak istedim. “Peki, âşık olsaydım ne yapacaktın? “ diye sordum.

Arhan duraksadı. Bunu daha önce hiç düşünmediğini şu an anlamıştım. Birkaç saniye sessiz kaldı. “Ama değilsin? “ dedi sorar gibi.

Yutkundum. Boğazım acıdı sanki cam kırıkları batmış gibi. “Aynen, “ diye mırıldandım. “Aynen, değilim, “

“Her neyse… Geç oldu, gitsem iyi olur. “ dedi Arhan.

Başımı salladım. “Evet, iyi olur, “ dedim soğuk bir sesle.

-

Arhan’dan…

Her şey tam olarak o anda başlamamıştı ama o an benim için bir şeylerin başlangıcı olmuştu. Elini tuttum ve Uzay'ın aksi yönüne koşmaya başladım. İçimden umarım canını acıtmıyorumdur diye geçirdim. Kapıları tam kapanmakta olan asansörden içeri daldığımızda aklımın en ufak bir köşesinde Mehmet'in asansörün bozuk oldığunu söylediği an yoktu. Kendimden gayet emin bir şekilde rastgele bir kat düğmesine bastım.

Asansörün kapıları kapandı ve asansör aşağı doğru hareket etti, çok değil saniyeler içinde gürültülü bir ses çıkararak durdu. Leyla birden koluma tutunduğunda nefesimi tuttum. Ne zamandır onun temasları beni etkiliyordu? Leyla'nın tutuşu sıkılaşmıştı, derin bir nefes alarak yüzüne baktım. İyi görünmüyordu.

Kapalı alan fobisi vardı. Nefes alamadığını söylediğinde tüm hücrelerim ona iyi gelmem için beni bir şey yapmaya zorladı. Birlikte nefes alıp verdik, her aldığı nefeste biraz daha iyi görünüyordu. Yere oturdum, yanıma oturmasını söyledikten sonra kafasını dağıtmalıyım diye düşündüm. Bu korkusunun ne zaman başladığını anlattı. Lisede yaşadığı zorbalığın kurbanı olmuştu.

Kolumu birden omzuna atıp kendime doğru çektim. Başını omzuma yasladı. Ne kadar öyle durduk bilmiyordum, sanki zaman durmuş gibiydi. Sonsuza kadar bu şekilde durabilirmişim gibi hissettim. Bu his beni korkutmuştu. Beni korkutan bu hisse rağmen öyle kalmak istedim. Ta ki Alaz'ın sesini duyana kadar.

Bir diğer an ise Can'ın şakayla söylediği şeyden sonra olmuştu. "Ablam sana âşıktı küçükken, " demişti. Şaka mı yapmıştı yoksa ciddi mi söylemişti anlayamamıştım ama bütün gece kafamın içinde dönüp durmuştu. Leyla tüm akşam sessizce oturduğu yerden bizi izlemişti, biraz düşünceli görünüyordu. Mine teyze Leyla'yı mutfağa gönderince arkasından sığmayan bardaklarla ben de gittim. Aniden kalktığım an Can'ın 'hayırdır?' bakışıyla karşılaştım ama önemsemeden doğruca peşinden mutfağa gittim.

Dayanamadım, sordum. Aklında benimkiyle aynı şey vardı. Ya her şey olduğundan farklı olsaydı? Ben de düşünmüştüm, annemle babam şimdi burada olsaydı ve hatta kardeşim olsaydı diye. Can ve Mine teyzenin ilk sarılması, onları ne kadar özlediğimi bir kez daha fark etmemi sağlamıştı.

Sonra aklımdaki bir diğer soruyu sordum. Biraz şakayla karışık sordum ki bu merakın altında bir şey aramasın. "Gerçekten âşık mıydın bana? " diye sordum. Güldü, sesli bir kahkaha attı. Âşık olmak bu kadar komik bir şey miydi? Can'ın abartıları dedi.

Bu sefer o beni köşeye sıkıştıracak soruyu sordu. "Gerçekten âşık olsaydım ne yapacaktın? " Bunu hiç düşünmemiştim, benim gözümde öyle bir ihtimal hiç olmamıştı. Sessiz kaldım. Ne yapabilirdim ki zaten? "Ama değilsin? " dedim sorar gibi, o ufacık ihtimali doğrulamak için.

"Aynen, " dedi. "Aynen, değilim, " Bu cevap beni sevindirdi mi üzdü mü bilmiyordum ama kalbimin tam üstüne bir tekme attığı doğruydu. Güler yüzü düşmüştü, soğuk bakıyordu bana. Bu ne demekti peki? Kafam allak bullak olmuştu.

Eve gelene kadar düşünüp durdum. O sorunun cevabı ne olmalıydı ki Leyla bana buz gözlerle bakmasın? Kapının önüne geldiğimde anahtarı çıkarmak için elimi cebime attığımda elime gelen şeyle duraksadım. Ucunda çiçek olan lastik bir tokaydı, Leyla bunu asansörde kaldığımızda düşürmüştü. Daha sonra veririm diye almıştım ama tamamen aklımdan çıkmıştı. Derin bir nefes alıp avucumun içinde sıktım. Kapıyı açıp içeri girdiğimde ışıklar yanıyor, televizyon sesi geliyordu. Ayakkabılarımı çıkarıp salona geçtim.

Alaz gözlerini televizyondan ayırarak bana çevirdi. “Erken geldin, “ dedi.

“Öyle oldu, “ dedim kendimi koltuğa atarken. “Saat geç oldu, hem yorgunum, “

“Ali gelecekti, yorgunsan söyleyeyim gelmesin, “ dedi. Başımı iki yana salladım. “Yok, gelsin, sıkıntı yok, “ dedim. “Kafam dağılır hem, “

Alaz gözlerini kısarak baktı. “Ne oldu ki? “ diye sordu. “Biraderinle mi anlaşamadın yoksa? “ Güldü.

“Ne biraderi? “ diye sordum bir an anlamayarak.

“Kayınbiraderin, “ dedi Alaz gülerek. Gözlerimi devirmeye yeltenecekken “Tamam, tamam, şaka yaptım. Can iyi çocuktur, ama biraz fazla konuşur. Anlaşmışsınızdır gerçi, Leyla’nın küçük boyu işte, “ Can’ı anlatışı çok doğruydu. Gerçekten de Leyla’nın küçük ve erkek haliydi. Derin bir nefes aldım. Bir süre televizyonda açık olan programı izledim.

Düşüncelerim öylesine yoğundu ki izlediğimden bir şey anlamadığımı fark ettiğim an tekrar düşüncelerime döndüm. Hâlâ avucumun içindeki tokayı incelemeye başladım. Tokanın ucundaki beyaz çiçeği papatyaya benzetmiştim. Bu toka Leyla’nın sarı saçlarına yakışırdı, saçlarında güneşte açan çiçek gibi dururdu. Birden durup dururken güldüğüm farkındalığı geldi. Yüzümü toparladıktan sonra kaşlarımı çattım. Ne oluyor bugün bana?

“Ne gülüyorsun lan? “ dedi Alaz merakla. Hassiktir, yakalanmıştım. Omzumu silktim. “Hiç, öylesine, “

“Öylesineymiş, geldiğimi bile fark etmedin oğlum, “ Ali’nin sesiyle birden irkildim. Ne ara gelmişti? “Elindeki ne öyle? “ diye sordu. Elimdeki tokaya baktım. “Şey ya, “ diye mırıldandım. “Leyla’nın tokası, asansörde düşürmüştü, cebimde kalmış, “

Alaz güldü. “Şimdi anlaşıldı, durum Leyla, “ dedi gülerek.

“Ne Leyla’sı? “ diye sorduğumda Ali de imalı bir şekilde gülerek karşılık verdi. “Leyla leyla olmuş süzülüyorsun, “ dedi. “Begüm olsa hemen derdi havada aşk kokusu alıyorum diye, “

Alaz, Ali’ye döndü. “Begüm’e gerek kalmadan ben derim merak etme, “ dedi. “Bu başka bir şey ama, belli ki akşam bir şey olmuş Leyla’sıyla, “ Bir süredir hep böyle imalarda bulunuyorlardı, onlar yaptıkça ben düşünüyordum ve sonunda göğsüm sıkışıyor, bunalıyordum. Ya şimdi konuşacaktım ya da tüm gece bu imaları çekecektim. Başka bir şansım yoktu. Olanları anlattım.

Her şeyi anlattıktan sonra başımı koltuğun sırtına yasladım. Ali “Sana bir şey diyeyim mi? “ diye başladı söze. “Bana kalsa sen çoktan abayı yakmışsın Leyla’ya, hatta belki de bundan çok önceden. Kendi hislerini sen daha iyi bilirsin ama görünen köy kılavuz istemez, “

“O aynı şeyi hissetmiyorsa ne fark eder ki? “ diye sordum. “Bence boştan yere işleri karıştırmaya gerek yok. “

Ali gözlerini devirdi. “Terzi gerçekten kendi söküğünü dikemiyor, “ diye mırıldandı.

Alaz salak bu der gibi bana baktı. “Lan kardeşim Arhan, şu dünya üzerindeki kaç insan ‘bana âşık mısın’ sorusuna hiç düşünmeden, dimdirekt evet diyebilir? “ diye sordu. “Sen dedin mi? “ Dememiştim, aksine inkâr etmiştim. Sıkıntılı bir nefes aldım. Belki de düşündüğüm kadar bir şey yoktur, belki zamanla geçer giderdi.

-

Leyla’dan…

Güneşin gözüme girmesiyle falan uyanmamıştım, uzun ve gürültülü bir gök gürültüsü beni güzelim uykumdan uyandırarak güne bir sıfır geride başlatmıştı. Uykulu bir şekilde başımı kaldırıp karanlık havaya baktım. Gökyüzünün bu melankolisi de neyin nesiydi? Yaz mevsimindeydik, farkında mıydı hava? Derin bir nefes aldım. Dün geceden beri heyheylerim tepemdeydi zaten. Telefonumu elime alıp ekranını açtığımda önüme Arhan’dan gelen bir mesaj düşmüştü.

Günaydın

Dün eğer canını sıktıysam özür dilerim

Soğuk bakışlarınla karşılaşmak kötü hissettirdi

İyi miyiz?

Aptal! Ben sana kızgın kalmak istiyordum.

Canımı sıktın evet

Ama geçti. İyiyiz, korkma kafanda bir şeyler parçalamam.

Güzel

O zaman aşağı in

Neden diye sormamıştım. Hızlıca banyoya koştum, elimi yüzümü yıkayıp dağınık saçlarımı düzelttim. Üstümü değiştirmeyi düşünmüştüm ama saat çok erkendi ve asıl garip karşılanacak olan üstümü değiştirmem olurdu. Annemler hâlâ uyuyor olmalıydı, sessizce kapıya çıktım, terliklerimi giydikten sonra kapının yanındaki duvarda asılı anahtarlıktan anahtarı alıp aşağı indim.

Arhan hemen apartmanın önündeydi, yağmur yağıyordu, her ne kadar saçakların altına sığınsa da kumral saçlarının ıslanmasına engel olamamıştı. Saçları ıslandığı için daha koyu renkteydi ve biraz dağılmıştı. Saçlarından yüzüne akan damlalar yüzünü ıslatmıştı. Bir başkası için sıradan olan bu görüntü beni heyecanlandırmıştı.

Beni görünce bir adım yaklaştı. “Günaydın, “ diye mırıldandı.

“Günaydın, “ dedim. “Ne işin var burada? Yağmur yağıyor, çok ıslanmışsın, hasta olacaksın. “

Dudağının kenarı kıvrıldı. “Uyku tutmadı, “ dedi. Nedenini sormak istesem de söylemeyecek bir hali vardı. “Bir de sana bir şey vermek istedim. “

Merakla ona doğru yaklaştım. “Ne? Ne vereceksin? “ diye sordum heyecanlı bir merakla.

Arhan cebinden siyah bir şey çıkardı, bana uzattığında bunun dün birden bire saçımdan kayıp düşerek kaybettiğim tokam olduğunu gördüm. “Saçlarına yakışıyor, kaybolsun istemedim, “ dedi. Çığlık atarak tepinmek ve Arhan’ı dayak manyağı yapmak arasında kalmıştım. Bir öyleydi bir böyle, kafasında her ne varsa dengesizleşmişti, benim de dengemi bozuyordu. Ama bu kadar tatlı bir şekilde kapıma gelmesi de hoşuma gitmişti.

Tokamı elinden aldım. “Seviyorum bu tokayı, geri gelmesine sevindim, “ diye mırıldandım. Seni de seviyorum, geri gelmene sevindim ama lütfen artık dengemle oynama.

Arhan başını salladı. “Güzel, başkasına o kadar yakışmazdı zaten, “ dedi.

Kızaran yüzümü gizlemek için ellerimle yüzümü kapattığımda kısık gülüşünü duydum. “Yeter! Bünyem bu kadar güzel söze alışık değil, “ dedim. Arhan ellerimden tutarak, ellerimi yüzümden çekti. “Alış derim, “ diye mırıldandı. Kafasına hangi saksı düştüyse öpüp başımın üstüne koyacaktım. En güzel çiçeklere ev sahibi olsundu Arhan’a ufak çaplı kafa travması yaratan o saksı.

Hafifçe öksürdüm. “Her neyse, sadece bunun için mi geldin? “ diye sordum.

Başını iki yana salladım. “Evet demek isterdim çünkü diğer geliş nedenim biraz can sıkıcı, “ dedi. “Uzay konusu… “ Derin bir nefes aldı. “Seninle buluşmak istiyor, “

Kaşlarımı kaldırdım. “Neresi can sıkıcı? “ diye sordum. “Aradığımız fırsat ayağımıza geldi. Hem bir şey biliyor mu onu öğrenebiliriz hem de neden şirkete geldiğini. Bunun neresi can sıkıcı? “

Bir derin nefes daha… “Benim için can sıkıcı… “ diye geveledi ağzının içinde. “Neyse ne işte, Uzay’dan gelen bir telefon, mesaj her ne zıkkımsa, görürsen diye haber vermek istedim. “

Başımı salladım. “Tamam, ben hallederim, “ dedim. “Artık eve çıksam iyi olacak, annemler uyanır birazdan. “ Sesim istemsizce soğuk çıkmıştı, öyle davranmak istememiştim. Elimi Arhan’ın ıslak saçlarına attım, parmaklarım saçlarının arasındaydı, saçlarını geriye ittim. “Sen de yağmurda kalma daha fazla, hasta olacaksın, “

Apartmandan içeri girene kadar olduğu yerde durmuştu, apartmanın ağır demir kapısı kapanır kapanmaz arkasını dönüp bahçe kapısına doğru yürüdü. Bu sefer olduğu yerde kalan bendim, ağaçlar görüşümü kapatıyordu, biraz zor olsa da arabasına bindiğini gördüm. Koşar adımlarla merdivenleri çıktım. Kapıyı sessizce açarken bakışlarım bileğime taktığım tokama kaymıştı.

Karnımda kelebekler uçuşmaya başladı birden. İçeri girip sessizce kapıyı kapattım. Hızlıca kendimi odama attım. Begüm şu an kırkıncı güzellik uykusundaydı ama umursamadan hızlı hızlı mesaj attım. Hata Begüm yetmedi Alaz'a yazdım.

Arhan'a ne yaptın çabuk söyle?

Sabah sabah beynim durdu, kalp krizi geçiriyordum.

İkiniz de o kadar salaksınız ki mecbur olaya el atmak zorunda kaldım

Ne yaptı sabahın köründe?

Uzun bir paragraf şeklinde gözlerimi açtığımdan itibaren olan her şeyi anlattım.

E çüş, ben bu kadarını beklemiyordum.

Ama ellerime sağlık yine kendime yaramayıp bir başkasının aşk hayatını kurtardım.

Ay dur bi, sen konuştuğun için mi böyleydi yani?

Hayır, güzellik, gerçekten öyle hissettiği için böyleydi.

Ayrıca düşün bi, geldiğinden beri sürekli kendini senin yanına atıyor.

Ben sadece beyefendinin aksiyona geçmesini sağladım.

İnşallah silah zoruyla sağlamamışsındır ya

Onu söyleyemiyoruz maalesef…

-

Dört günlük iznimin sonuna gelmiştim, okulun kapısından içeri girerken çalışmayı ve minik öğrencilerimi özlediğimi fark etmiştim. Öğretmenler odasından içeri girmemle Barış'la burun buruna gelmem bir olmuştu. Uzun boyluydu, kalıplı bir bedeni vardı. Çarpsam burnumu kırma ihtimalim vardı. Beni görünce gülümsedi, gözleri kısıldı. Gözlerimin önüne gülünce gözleri kısılan Arhan gelmişti, beni rahat bırakmalıydı, çalışmam lazımdı.

“Kurumun aranan kızı da gelmiş, “dedi Barış gülerek. “Nerelerdeydin? “

“Birkaç özel işim vardı, “ diye mırıldandım. "Hem zaten okulun son haftası, fazladan iki gün izin iyi bile oldu, "

Barış'ın yanından geçerek çantamı büyük masanın üstüne bıraktım. "İki ay göremeyeceğim seni, kötü oldu bu, " dedi. Barış'ın bana ilgisinin farkındaydım, rahatsız edici bir hareketi yoktu, iyi niyetliydi. Yine de kalbini kırmak istemezdim ama kalbimin o köşesinde başkası vardı. Derin bir nefes aldım. “Dinlenmeyi hak ettik bence, “ dedim konuyu eğip bükerek. Tam bu sırada hâlâ elimde duran telefonum titredi.

Selam, Leyla, telefon numaranı Arhan’dan aldım. Biraz mırın kırın etti ama bence bir kahveyi hak etmişizdir.

Selam Uzay, Arhan'dan aldım haberi. Tabii, müsait olduğun bir zaman bir kahveye hayır demem.

Bir kahveye hayır demem, çünkü senin ne işler karıştırdığını öğrenmem gerekiyor. Uzay yarın öğlen müsait olduğunu söylemişti, yani bu demek oluyordu ki her şeyi ya da hiçbir şeyi öğrenecektik. Bizimkilerle ortak gruba yazmıştım.

Planın ilk aşaması tamamdır.

Yarın buluşuyoruz Uzay'la.

Alaz: İyi bari bu sorunu çözeceğiz

Arhan: Başka bir sorun çıkarmasın da

Çocuktan ne istiyorsun ya arkadaşın değil mi?

Arhan: Arkadaşlık ayrı bu ayrı

Arhan: Hiç hoşuma giden bir şey değil

Begüm: Neden Arhan? Neden hoşuna gitmiyor söylesene?

Alaz: Hepimiz biliyoruz da daha dillendirmediği için söyleyemiyoruz maalesef

Neyi dillendirmiyormuş?

Arhan: Hiçbir şeyi

Doğrudur, Arhan'cığım, sen genelde hiçbir şeyi dillendirmiyorsun

Begüm: Konuş Leyloş'um!

Mehmet: Arhan neyi dillendirmiyor Firdevs Hanım bunun Leyla'yla ne ilgisi var?

Alaz: Sen de mi geldin kurban olduğum az sesini duyalım ya

Yüzümde gülümsemeyle telefonumu kapatıp cebime koydum. Yaklaşık bir on beş dakika sonra dersim başlamıştı, gelen ilk öğrencim Ece'ydi. Arhan'ın yeğeni olduğu gerçeğine henüz alışamamıştım. Göz şekilleri benziyordu dikkatli incelediğimde. Zaten Arhan da gözlerini Sevil teyzeden almıştı. Dersin sonunda bir beklentiyle Ece'ye baktım. “Kiminle geldin bakalım bugün, güzellik? “ diye sordum.

“Dayımla geldim! “ dedi mutlulukla. Dayısını sevdiği belli oluyordu. “Dayım seni tanıyormuş, bana bir sürü soru sordu. “

Gülümseyerek başımı salladım. “Evet, çocukluk arkadaşım benim, “ dedim.

Gözlerini kocaman açtı. “Gerçekten mi? “ diye sordu.

“Evet! Hadi o zaman dayıya gidelim, “ dedim. Ece'nin elinden tuttum ve birlikte velibeklemre salonuna gittik. Arhan hemen kapının önünde ayakta bekliyordu. Ece birden elimi bırakıp Arhan'a doğru koşunca kendimi tutamayarak güldüm. Arhan Ece'yi yakalayıp havaya kaldırdı ve sımsıkı sarıldı. Birkaç adımda yanlarına gitmiştim. Ece'nin yanağından öptü. “Prensesim, “ diye mırıldandı, göz ucuyla bana baktı. Bu görüntü beni heyecanlandırmıştı. “Nasıl geçti bakalım? Öğretmenini üzmedin değil mi? “

“Üzmedim! “ dedi. Bana baktı. “Üzmedim, değil mi? “

Başımı salladım. “Üzmez beni hiç, “ diye mırıldandım. “Hatta bugün çok iyiydik, “

“Aferin benim prensesime! “ dedi Arhan. Bana döndü. “Sen nasılsın? “

Omzumu silktim. “İyiyim, “ dedim. “Sen hâlâ gergin misin? “ Uzay konusunda gergindi, nedenini bilmiyordum ama gözüme batmaya başlamıştı artık. Yeşil gözleri gözlerimi buldu, derin bir nefes aldı. “Niye gergin olayım canım? Değilim tabii ki, “

Başımı salladım. “Sen öyle diyorsan, “ Pek inandığım söylenemezdi. “Tamam o zaman, ders başlayacak, ben artık gideyim. “ dedim. “Ece'ciğim, görüşürüz balım, “ Ece, Arhan'ın koluna dokundu, yere inmek istediğini işaret etti. Arhan Ece'yi yere indirdikten sonra hızla bana doğru geldi ve sımsıkı sarıldı. Kollarını belimde hissedince içten bir şekilde güldüm ve sarılmasına karşılık verdim. Sarılışı sımsıcaktı, kalbimi ısıtmıştı. Ayrıldığımızda yavaşça Arhan’a döndüm. “Görüşürüz o zaman, yarın biliyorsun zaten, “ dedim.

Arhan sıkıntılı bir nefes verdiğinde boş bulunup güldüm. “He evet, biliyorum maalesef, “ dedi. Yanlarından ayrıldığımda emin olmuştum, Arhan kıskanıyordu .

Zıplaya zıplaya okulun bahçe kapısında bekleyen Arhan'a doğru gidiyordum. Begüm ve Ali de arkamdan geliyordu. Ali Begüm’le uğraşıyor, Begüm de ona karşılık veriyordu. Arhan'ın yanındaki Alaz ve Mehmet aralarında bir şey konuşuyordu ama Arhan dinlemiyor gibi görünüyordu. Yanlarına vardığımda Arhan meraklı bir şekilde bana baktı. “Ne oldu? Çok mutlu görünüyorsun, “ diye sordu.

“Sınıfa yeni bir çocuk geldi, “ dedim. “Sanırım en yakın arkadaşım olacak. “

“O nereden çıktı? “ diye sordu.

“Hani cuma günü hikâyeyi okuyamamıştım ya herkes dalga geçecek demiştim, “ diye başladım anlatmaya. “Cihan, Alperen ve Berke dalga geçti benimle, ama o karşı çıktı, bir de susturdu onları. “

Ben heyecanlı heyecanlı anlatırken Arhan gözlerini devirmişti. “Aman çok büyük şey başarmış, “ diye homurdandı. “Dalga geçtiklerini bana söyleseydin ben gösterirdim onlara, hem benden daha çok korkuyor o salaklar, “

Kaşlarımı çattım. “Şşşşt, salak deme çok ayıp, Sevil teyze çok kızar, “ diye uyardım küçücük boyumla Arhan'ı. “Hem sana söyleyince daha çok dalga geçiyorlar. ‘Küçücük boyun yetmiyor daabinie mi şikayet ediyorsun’ diyorlar. “

“O çocuk daha mı iyi yani? “ diye sordu tek kaşını kaldırarak.

Başımı iki yana salladım. “Hayır, ben şikayet etmedim kendi istediği için iyi, “ dedim.

Arhan ofladı. “Öf, Leyla, tamam, bir daha o kurtarır seni o üç manyağın elinden, “

-

Arhan'dan…

Kıskanıyordum. Nedendi bilmiyorum ama kıskanıyordum. Uzay'dan da flört etmeye çalışıp başarısız olan Ömer denen heriften de kıskanıyordum. Hatta daha ilkokuldayken onu korudu diye en yakın arkadaşı olduğunu iddia ettiği çocuktan da kıskanmıştım. Onu hâlâ gittiğimde bıraktığım çocuk olarak mı görüyordum emin değildim çünkü hiç de öyle görünmüyordu. Büyümüştü, değişmişti; hep güzeldi ama gözümde daha güzeldi şimdi.

Alaz'la Ali'nin dediklerini düşündüm. Begüm'ün hep yaptığı imaları düşündüm. Leyla'yı düşündüm. Bu içimi yiyip bitiren hissi düşündüm, gerçekten dedikleri gibi olabilir miydi? Ben hep bunun mümkün olmayacağını, hayatıma kimsenin girmeyeceğini düşünmüştüm. Çünkü hiçbir aşk çocukluğumda tanık olduğum o aşk kadar gerçekçi değildi gözümde.

Ece'yi beklerken düşündüklerim beni çok rahatsız etmişti. Ben ben değildim şu an. Ve sonra onları gördüm, Leyla Ece'nin elinden tutmuş, birlikte içeri girdiler. Gülüşüyorlardı. Birden bu gördüğüm manzara çok hoşuma gitti. Aslına bakarsanız normal bir görüntüydü ama nedense benim için etrafı karartan ve sadece onların üstüne ışık düşmesine neden olacak bir görüntü olmuştu. Benim tatlı prensesim, Leyla’nın elini bırakıp bana doğru koştuğunda kollarımı açtım. Kollarını bana sardı, gülerek kucağıma aldım.

Göz ucuyla Leyla'ya baktım, bizi dudaklarında belli belirsiz bir tebessümle izliyordu. Ece’nin yanağından öptüm. “Prensesim, “ diye mırıldandım. “Nasıl geçti bakalım? Öğretmenini üzmedin değil mi? “

Leyla'ya baktı heyecanla. “Üzmedim, “ dedi. “Üzmedim değil mi? “

Leyla gözlerinde sevgiyle Ece'ye baktı, başını salladı. “Üzmez beni hiç, “ diye mırıldandı, bana döndü. “Hatta bugün çok iyiydik, “

“Aferin benim prensesime! “ dedim. Leyla'ya baktım. Çalıştığı için mi bana soğuk davranıyordu yoksa kırgınlığı ya da kızgınlığı daha geçmemiş miydi? Oysa saçlarına o tokayı takmıştı. “Sen nasılsın? “ diye sordum nabzını ölçmek için.

Omzunu silkti. Evet, hâlâ kırgındı bana. “İyiyim, “ dedi düz bir tonla. “Sen hâlâ gergin misin? “ Gerginliğimin nedenini henüz kabul edemesem de bir fikrim vardı artık. Ve konu Uzay’la buluşması olduğunda, evet, hâlâ gergindim. Uzay bana Leyla'yla buluşmak istediğini söylediğinde ondan hoşlandığını anlayabilmiştim. Arkadaşım için mutlu olurdum her halükârda, eğer konu Leyla olmasaydı.

Derin bir nefes alarak gözlerinin içine baktım. Mavi gözleri dikkatle bana bakıyordu. “Niye gergin olayım canım? Değilim tabii ki, “ dedim yalan atarak. Nedenini söylemek bir şekilde bana çok zor gelmişti.

Başını salladı. “Sen öyle diyorsan, “ diye mırıldandı. İnanmamıştı, ben olsam ben de inanmazdım bana. Kendimle çelişiyordum sürekli, ama benim de biraz zamana ihtiyacım vardı. “Tamam o zaman, ders başlayacak, ben artık gideyim, “ Ece'ye döndü, gözlerinin içi tekrar güldü. “Ece'ciğim, görüşürüz balım, “ Ece hızlı hızlı koluma vurdu, beni aşağı indir dercesine. Yavaşça alağı bırakmamla Leyla'ya koşması bir oldu. Sımsıkı sarıldı, Leyla gülümsedi. İçimden bir ses, adı bilinmez, ‘Bu işte, ‘ dedi. ‘Aradığım manzara, hayatım boyunca görmek istediğim o manzara’ Ayrıldıktan sonra Leyla bana döndü. “Görüşürüz o zaman, yarın biliyorsun zaten, “ dedi.

Sıkıntılı bir nefes verdim, Leyla birden güldü. “He evet, biliyorum maalesef, “ dedim. Yarınki buluşma canımı sıkıyordu. Eğer Leyla onunla ilgilenirse ne yapacağımı bilmiyordum. Bunun beni neden bu kadar etkilediğini de bilmiyordum. Leyla yanımızdan ayrıldığında ise net bir fikrim vardı.

-

Leyla'dan…

Sahildeki kafelerden birindeydik, ben kafenin duvar kenarındaki masaya oturmuş Uzay'ı beklerken Mehmet'le Arhan dışarıdan bizi izleyecekti. Saat 14.00'e geliyordu, kafenin kapısı açılınca içeri sıcak hava doldu ve Uzay'ı gördüm. Kıvırcık saçları ışıkta parlıyordu. Etrafına bakındı ve duvar kenarındaki masada oturan beni gördü. Kolunu kaldırıp yavaşça el salladığında başımı sallayarak karşılık verdim.

Karşımdaki sandalyeye oturdu. “Çok bekletmedim değil mi? Son dakika danışanımla seans uzadı. “

“Yok, yeni geldim sayılır, “ dedim. “Nasılsın görüşmeyeli? “

“İyiyim, seni gördüm daha iyi oldum! “ dedi. “Biliyorsundur haftaya açılış var, ona koşturup duruyorum, “ Bakışlarını kaldırıp bana baktı. “Sen nasılsın? “ Öylesine sorusu aklıma Arhan'ı getirmişti, gülümsedim. “İyiyim, “ diye mırıldandım. “Sizinki kadar hareketli değilim malum. Bu hafta sonu tatile giriyor okulum, “

“Öğretmendin, değil mi? “ diye sordu.

Başımı salladım. “Özel eğitim öğretmeniyim, “ diye cevapladım. “Henüz atanamadım ama şansıma çok iyi bir özel eğitim okulunda çalışıyorum. “ Ve sonra asıl soruyu ona yönelttim. “Sadece psikologsun, değil mi? “ Sadece psikologsun ve yolumuza engel olarak çıkmayacaksın, değil mi demek istedim, dudaklarımı birbirine bastırdım ve Uzay’a baktım.

“Sayılır, “ dediğinde kalbim gerginlikle çarptı. “Arada babamın işlerine de bakıyorum ama genelde ben ne istersem oradayım, “

Derin bir nefes aldım. “Baban ne iş yapıyor? “ diye sordum.

“Büyük bir holdingde kurul üyesi, “ dedi, aldığım nefesi geri bıraktım. “Bu arada ben seni bir şirkette gördüm sanırım, ama birden kaybolunca sen misin emin olamadım, “ Erken rahatlamıştım kesinlikle, acele işe şeytan karışırdı sonuçta.

Anlamamış gibi baktım. “Hangi şirkette? “ diye sordum. Oysa gayet de iyi anlamıştım. Oyunculuk zamanıydı. “Aksoy Grup'tan bahsediyorsan çok yakın bir arkadaşım orada çalışıyor, onu ziyarete gitmiştim. “

Kaşlarını kaldırdı. “Gerçekten mi? “ dedi. “O zaman gerçekten görmüşüm. Arhan da mı yanındaydı? O dev arkadaşımı nerede görsem tanırım, “

Bu sefer içten bir şekilde güldüm. “Beni tek bırakmıyor bu aralar o dev arkadaşın, “ dedim.

“Tek bırakmadığı gibi seni dilinden de düşürmüyor bu arada, “ dedi. “Benimle buluştuğun için bana gıcık oluyor değil mi? “

Başımı salladım. “Hem de nasıl! “ dedim katılarak. “Kliniğe geldiğimizde de nasıl kafayı yedi zaten, “

Uzay keyifle güldü. “Kafayı yediğinden değil de başka bir şeydendir o, “ diye mırıldandı. “Belki farkındasındır ama duygularınız karşılıklı. Bu durum benim açımdan nasıl duruyor emin değilim ama emin olabilirsin, “

Herkes bir şekilde imalarda bulunuyordu, Arhan'ı sıkıştırıyorlardı bunu görüyordum ama görmezden geliyordum. Çünkü tüm bunlara umut bağlarsam kalbim kırılacaktı en sonunda. Gerçekten Arhan'ın da bana karşı aynı şeyleri hissetme olasılığı olabilir miydi? Bakışlarım Uzay'dan ayrılarak kafenin pencerelerine kaydığında Arhan'ı gördüm, bakışları bende değildi. Pencereden göremiyordum ama muhtemelen Mehmet’le konuşuyordu. Daha doğrusu Arhan konuşuyor, Mehmet dinliyor olmalıydı. Mehmet genelde herkesi dinlerdi, konuştuğu zamanlarda ya çok mantıklı konuşurdu size akıl verirdi ya da öyle bir şeyler söylerdi ki söyledikleriyle sizi de sustururdu.

“Leyla, daldın, “ dedi Uzay arkadan gelen sesiyle.

-

Bir hafta sonra…

Ailenin varlığının olduğundan daha önemli olduğunu Arhan'la birlikte öğrenmiştim. Herkes ailesiyle birlikte geldiğinde Arhan'ın yüzündeki buruk ifadede görmüştüm. Arhan'ın da ailem olduğunu annemin çantasına üçüncü sandviçi attığı zaman aklıma kazımıştım. Babam kliniği gördüğü anda Arhan'ın sırtını sıvazlamış, tebrik etmişti; Arhan'ın mutluluğunu gözlerinde görmüştüm. Can ise yeni tanışmış olmanın verdiği bir çekingenlikle geride tutuyordu kendini.

Uzay'ın annesiyle tanışmıştım, babasının toplantısı olduğunu ve daha geç geleceğini söylemişti. Bizden hemen sonra Begüm ve Ali gelmişti. Mehmet ve Alaz çok önceden gelmişlerdi zaten. Etrafta gezindi bakışlarım, herkes her zamankinden daha şık görünüyordu. Yanıma doğru gelen Arhan'a baktım. Gözleriyle neredeyse aynı renk, haki rengi, bir gömlek ve koyu renk kot pantolon giymişti. Açık konuşmak gerekirse gerçekten etkileyici görünüyordu. Bana doğru attığı her adımda kalbim heyecanla çarpıyordu.

Aşk çok zor şeydi dostlarım…

Benim üstümde ise çiçekli beyaz bir elbise vardı. Yaz akşamına cıvıl cıvıl hazırlanmıştım. Son bir adımda artık yanımdaydı. “Herkesi toplamışsın buraya, “ diye mırıldandı. “Teşekkür ederim, “

Gülümsedim. “Senin için önemli bir gün değil mi? Tabii ki geleceğiz, “ dedim.

“Geldiğinde demiş miydim? Çok güzel olmuşsun, “ dedi. Yanaklarım elma şekeri gibi olmuştu. “Bu aralar çok dengesiz davranıyorum değil mi? “

Başımı salladım. “Eh biraz öyle oldu, “ dedim açıkça. Nedenini de sormuyorum çünkü söylemiyorsun, “

“Seninle alakası yok, “ dedi. “Aslında var da benim bir kafamı toplamaya ihtiyacım var. Yoksa seninle böyle olmak biraz canımı sıkıyor. “

Derin bir nefes aldım. “Hissettiklerinden korkma, “ dedim. “Ben seni beklerim, cevabını yani. “

Arhan tam bir şey söyleyecekken Can yanımıza geldi. “Abla ya bu müzikleri sen seçmedin değil mi? “ dedi yüzünde bıkkın bir ifadeyle. “Zevkler ve renkler tartışılmaz ama biraz daha klasik müzik çalarsa ilk tedavi edeceğiniz deli ben olacağım, “

“Benden değil valla, “ dedim.

“Uzay’ın şarkılarıdır muhtemelen, “ dedi Arhan gülerek. “Kısık sesle çalıyor diye baş ağrıtmasın diye, “

“Kusura bakmazsanız müziklere el atıyorum, Arhan abi, “ dedi Can.

“Lütfen, “ dedi Arhan, Can'la aynı fikirdeydi. Can koşarak yanımızdan ayrıldığında Begüm geldi. “Can kuşum enişte de diyebilirsin! “ diye seslendi arkasından.

Yavaşça koluna vurdum. “Ay demesene ya, çocuk durduk yere yanlış anlayacak, “ dedim panikle.

Begüm güldü. “Hayatım şimdiden ağzı alışsın, “ dedi. Göz ucuyla Arhan’a baktı. “Neticede bir gün birine enişte diyecek, değil mi Arhan’cığım? “ Arhan sertçe yutkunduğunda bir kahkaha attım. İkisinin bakışları da bana döndüğünde kollarımı salladım. “Yok yok, bir şey yok, “ dedim gülerken. Şapşal…

“Ya tabii… “ diye mırıldandı. “İstediğini de diyebilir bana, değil mi yengeciğim? “

“Yengen kurban olsun tatlım da kız tarafısın sen, “ dedi Begüm gülerek. Arhan başını salladı. “Birimiz kız tarafı birimiz erkek tarafı olur diye düşünmüştüm ben ama öyle olsun istiyorsan ayrı ayrı kız tarafı da oluruz, “ dedi ve yüzüne hain sırıtışı ekledi.

Arhan ve Begüm kendi arasında didişmeye devam ederken Uzay yanımıza geldi. “Herkes toplandı galiba, başlayalım mı yavaştan? “ diye sordu Arhan'a.

Arhan arkadaşına baktı. “Baban gelecekti, geldi mi? “ diye sordu.

Uzay başını iki yana salladı. “İşi uzamış ya, adamlarından birini yollamış, “ dedi alayla. Başıyla adamı işaret ettiğinde bakışlarımız aynı anda o tarafa döndü. Gelen adam davette Arhan'ın gördüğü, çocukluğumuzda okulumuzun kapısında bekleyen o adamdı.

Uzay ve onun nasıl bir alakası vardı? Ayrıca babası kimdi gerçekten? Adam başını bizim olduğumuz tarafa çevirdi. Kaşları çatıldığında anlamıştım ki bizi tanımıştı. Yavaşça Arhan'a baktım. Bakışları sakın panik olma diyordu. Derin bir nefes aldım. Uzay "Şimdi anlatın, ne bu avukatlık meselesi? " dedi.

Her şeyi biliyordu. Hiçbir şeyden haberi yokmuş, bilmiyormuş gibi benimle buluşmuştu, konuşmuştu. Ve ben de buna inanmıştım. Her şey göründüğü gibi olsaydı eline aldığın deniz suyu mavi olurdu.

-

Oluşturulma tarihi: 15.06.2024

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum, keyifli okumalar... 🤍

Loading...
0%