Yeni Üyelik
8.
Bölüm

7. Bölüm

@birmiktardefne

Bölüm şarkısı; Mor ve Ötesi - Sevda Çiçeği

Kalben - Sadece

“Ben hâlâ
Çocukmuşum
Yaşıyormuşum unutmuşum
Savrulmuşum,
Düşecekmişim
Sana tutunmuşum
Dahası iyilik sağlık
Fazlası gözlerin
Eksiği yok
İyi günler. “

 

BÖLÜM 7

Planlar yaparken başımıza gelenlerle doluydu hayat; kaybettirmeye çalışan bir dünyada, biz silahsız savaşırdık. Enkazlarımızdan mucizeler çıkarırdık. Ama hep bir duvara çarpmak zorunda mıydık gerçekten?

Adamın çenesinden boynuna inen yara izine baktım. Bu adamın Halis'le bir bağlantısı vardı. hissediyordum. Arhan yüzündeki şaşkın ifadeyi toplamaya çalıştı. “Ne avukatı? “ diye sordu.

“Ne avukatı olduğunu biliyorsun, “ dedi Uzay. “Ne işler karıştırıyorsunuz? “ Yutkunarak yanımda duran Begüm'ün kolunu tuttum destek almak için. Kısık bir nefes aldım. “Şimdi konuşmasak bunları, “ diye araya girdim. “Bugün ikiniz için de önemli bir gün, tatsızlık çıkmasın. Sonra konuşuruz, değil mi Arhan? “ Sonra konuşmamız daha iyi olurdu çünkü söyleyecek yalan bulmamız gerekiyordu.

Uzay “Öyle olsun ama şu açılış bittikten sonra anlatacaksınız, “ dedi. Yanımızdan ayrılırken omzunun üstünden bir bakış attı. Rahat bir nefes aldım. Begüm müzik kabinindeki kardeşime seslendi. “Aramızda ödüllü şarkıcı varken gıy gıy mı dinleyeceğiz ya? “ dedi. “Can kuşum seni sahneye alalım mı? “

“Begüm abla ya! “ dedi Can çekingen bir şekilde.

Begüm güldü. “Ablaya ya denmez, yağ bakkalda, “ dedi şakayla. “Hadi hadi! “

Can önce gözden kayboldu, sonra elinde elektronik gitarla geri geldi. Ve şarkıya başladı. Çaldığı şarkıyı ilk anda tanımıştım, gülümseyerek alkış tuttum. Bu şarkıyı yarışma için arkadaşlarıyla birlikte yazmışlardı. Benim de ufak dokunuşlarım vardı ama fikir tamamen onlara aitti.

“ Sen huzur, ben de bulur, “ diye söze girdi. “Sen unut, bende zaman durur, “ Gözlerim Can'dan ayrılıp Arhan'ı bulduğunda Arhan'ın bana baktığını gördüm.

Sessizliğin anlatır,
Varlığın karanlığı parlatır.
Sorarım, hayaller neden vardır
Hep can acıtır.

Arhan birkaç adımda yanıma geldi. “Bu şarkıyı Can mı yazdı? “ diye sordu. Başımı salladım. “Arkadaşlarıyla birlikte yazdı yarışma için. “ diye mırıldandım. “Ben de biraz yardımcı oldum, “

Sararmış yapraklar, her sonbahar seni karşılar
Bilmem nasıl geçer, seninle başlayan günler.

“Şarkı yazdığını bilmiyordum, “ dedi yüzünde küçük bir tebessümle. “Sadece bir dörtlük, “ dedim.

Avuçlarında sararmış duygular,
Hüzün gözlerinde yazar.
Her zehrin bir ilacı var,
Ben mi kanayan yaramla sana muhtaç?

Arhan koluma dokundu, elinden tenime bir elektrik aktı sanki. Midemde milyonlarca kelebek aynı anda kanat çırptı. “Etkilendim, “ dedi.

Kaşlarımı kaldırdım. “Hani sen sessizliğini koruyup kafanı toplayacaktın? Bakıyorum da dillenmişsin, “

Güneş doğsun, geceler son bulsun
Artık gel de yalnızlığın miladı dolsun.

Gülümsedim. Can söylerken benimle göz göze gelmişti. Bu dizeleri ben söylemiştim, uzun bir süre tıkanmışlardı ve birden bire aklıma gelince onları bu durumdan kurtarmıştım. Arhan'ın bakışları yavaşça dudaklarıma kaydı, tebessümü büyüdü. “Başka çare bırakmadın ki bana, “ dedi kısık bir sesle.

Kalbim duracak gibi hissediyordum. Arhan'ın bu kadar açık konuşmasına alışık olmadığım gibi bana bu kadar yakın davranmasını da beklemiyordum. Kalbim gerçekten duracaktı biraz daha devam ederse. “Kafana hangi saksı düştü acaba ya? “ diye mırıldandım kalbimin güm güm sesini susturmak için.

Biraz uzağımızdaki Begüm ve Ali'ye baktım. Begüm Ali'nin göğsüne yaslanmış, Ali Begüm'ün beline sarılmış bir şekilde yanımıza geliyorlardı. Begüm arkadan Arhan'ı dürttü. “Şşşt, duydun mu, bu kız sana şarkı yazdı, “ dedi muzip bir şekilde.

Arhan bana bakarak güldü. “Duydum duydum, “ dediğinde kaşlarımı çattım. “Ne münasebet ya, ben kardeşime yazdım, “ dedim sahte bir sinirle. “Tövbe tövbe aaa, “

Ali gülerek konuşmaya katıldı. “Şu güneş doğsun kısmıydı değil mi? “ dedi. “Hakkını yemeyelim gayet başarılıydı bence, “

Şarkı artık bitmişti, kardeşim bütün alkışları toplayıp kenara çekildiğinde Arhan'a baktım. “Ben sorduğumda cevabını veremeyeceğin şeylerle ima yapma da Uzay konusunu ne yapacağız onu söyle, “ dedim birden ciddileşerek. Alaz ve Mehmet de yanımıza gelmişti, Alaz birden duyduğu şeyle kapak işareti yaptı.

“Uzay konusu nedir, brolarım ve bacılarım? “ diye sordu. Ali kısaca özet geçti. “Oyyy, kötü yakalanmışız da düzeltiriz ya sakin, “

Arhan bana baktı. “Alaz ve Ali'yle tanıştı zaten, ne kadar manyak bir grup olduğumuzu anlamıştır, uydururum ben bir şeyler, “ dedi. “Sakin ol ve bana bırak. Alaz adamın kim olduğunu öğrenmiş, Halis'in adamıymış. Bu da demek oluyor ki Uzay ve Halis arasında bir bağlantı var. “

“Sorun olmayacak diyorsan tamam, “ dedim. “Kafayı yiyeceğim gerçekten, ne yazık ki terapi fiyatları da uçmuş, “

Arhan güldü. “Ben ne güne duruyorum? “ diye sordu.

“Sen delirttin ya zaten beni, “ dedim gözlerimi kısarak.

Ali gülerek bizi izliyordu, Begüm ise ona yaslanmıştı. “Bayağıdır bu flört enerjisini yanımızda hissetmiyorduk, iyi oldu değil mi sevgilim? “ dedi Begüm'ün alnını öpüp. İkisini izlerken kalbim ısınmıştı. Begüm başını kaldırıp Ali'ye baktı. “Aşk olsun ya flört istiyorsan söylemen yeterdi, “ dedi.

Sahte bir öksürük sesi çıkardım. “Flört mlört çok ayıp şeyler, lütfen, “ dedim yalandan. Yalan yok, hoşuma gidiyordu. Ayrıyeten Arhan bugün ayrıca bir hoşuma gitmişti. Dengesiz davranıyordu, kafasına taktığı bir şeyler vardı. Kafasına taktıklarından önce ise Halis konusu vardı. Bir an önce Halis'e ulaşmak, intikam almak istiyordu. Bu yola girerken nasıl bir intikam alacağını söylememişti, açıkçası benim de çok umurumda değildi. O adam sadece Arhan'ın ailesini değil, benim de ikinci ailemi öldürmüştü. Küçükken anneme babama küstüğümde kaçıp gittiğim ailemdi. Akşama kadar evlerinden çıkmaz, bazen uyuyakalırdım; sabah neye küstüğümü unutmuş şekilde uyanırdım, pıtı pıtı kendi evime giderdim. Ama aklım hep orada kalırdı.

Şimdi Arhan'a yapma demek onun yarasının kabuğunu koparıp tekrar kanatmak demekti. Ama kendine zarar vermesini istemiyordum. Alaz, Ali, Begüm ve Arhan kendi aralarında konuşurken Mehmet yanıma yaklaştı. "Dalmışsın yine düşüncelere, " dedi.

Başımı salladım. "Her şey çok karıştı, " dedim. "Uzay'ın bu meseleden alakasının olmaması gerekirdi. Halis'in adamlarına bu kadar kolay yakalanmamalıydık. "

"Tek derdimiz bu olsun ya, " dedi. "O adam sizi tanımış olsaydı avukattan başka şeyler de söylerdi. Merak etme, toparlayacağız, "

"Umarım toparlarız, " diye mırıldandım. "Arhan'a zarar gelsin istemiyorum, "

Mehmet de biliyordu herkes gibi. Gülümsedi. "Gelmeyecek, " dedi net bir şekilde. "Sizin bu ilişki durumu karışık ne zaman düzelecek? Arhan geliyor, Leyla zarar görmesin diyor, sen aynısını diyorsun. Adım atın artık da. " Omzumu silktim. "O atsın artık, " dedim çocuk gibi.

-

Arhan'dan…

Uzun zamandır olmak istediğim yerdeydim. Evimde, arkadaşlarımlaydım ve kendi kliniğimi açmıştım. Ama bugün beni mutlu eden şey, bir kalabalıkla benim yanımda olmalarıydı. Mine teyze, Orhan amca, Ali'nin ailesi Behçet abi, Zeynep abla, Neslihan ablam, eşi Baran abi; Alaz'ın ailesi, Begüm'ün annesi Nur teyze hepsi buradaydı. Bu bir yarış değildi, ama Uzay'dan daha kalabalık olmanın verdiği çocuksu bir mutluluk vardı içimde.

Tüm bunları ayarlayan Leyla'ydı. Bazen hayatımın bomboş kurak bir toprak olduğunu ve Leyla'nın dokunduğu yerde çiçekler açtığını düşünüyordum. Kurak topraklarımda bahar rüzgârı estiriyordu. Etrafta neşeli adımlarla dolaşıyordu. Yüzündeki gülümseme hiç solmadan birileriyle konuşuyordu. Onu izlemeye öyle dalmıştım ki Ali'nin geldiğini görmemiştim bile. Birden bakışları bana döndüğünde kalbime yumruk yemiş gibi hissettim. Hassiktir.

"Beni mi görmezden geliyorsun yoksa Leyla hariç tüm dünyaya mı kör oldun? " diye sordu Ali.

"Pardon, " dedim. "Ali ya ben galiba büyük bir bok yedim, "

Ali kahkaha attı, bu kahkaha psikopatça bir kahkahaydı. Düştüğüm halden zevk almak da psikopatlık değil miydi? "Afiyet olsun kardeşim, " dedi gülerek. "Aramıza hoş geldin, " Gözlerimi devirdim. "Salaksın ha, bu kadar geç fark etmen beni şok etti, " dedi. "Neyse, sevdiğim bir söz var aşk bir yalaktır içine düşen salaktır diye. Hepimiz bir bukle salağız. "

"Ne yapacağım ben? " diye sordum. "Oğlum midem bulanıyor lan, " Derin bir nefes aldım. Bu sırada Alaz yanımıza gelmişti. "Ne oluyor? Rengin atmış senin, " dedi gelir gelmez.

"Âşık olduğunu fark etme şokunda, " dedi Ali dimdirekt.

"Ettin mi lan harbi? " diye sordu Alaz. "Yüce Rabbim sana şükürler olsun, dilimde tüy bitmişti. " Sırtıma gelişigüzel bir şekilde sertçe vurdu. “Koş git, önce dağlara sonra Leyla'ya haykır. “

Gözlerimi devirdim. “O kadar dalga geçtin ki çarpılacaksın bir gün, “ dedim. “Seni çarpacak kadını ayakta alkışlayacağım. “

“Ben âşık olmam yalnız, “ dedi Alaz kendinden çok emin bir şekilde. “Boşluğuma gelirse anca, ama dikkatli adamımdır, “ Ali beni bırakıp biraz da Alaz'la uğraşırken bakışlarım tekrar Leyla'yı buldu. Uzay ve muhtemelen Uzay'ın annesi olan kadının yanındaydı. Birden bu görüntünün hoşuma gitmediğini fark ettim. Uzay sık sık annesine bakıyordu tepkisini ölçmek için.

“Hasbinallah, Allah’ım sen bana sabır ihsan eyle ya, “ diye iç geçirdim.

-

Leyla'dan…

Saat gece yarısına geliyordu, annemle babam salonda yarışma programı izliyordu, bense sıkılmış ve kendimi balkona atmıştım. Bir yandan buzlu soğuk kahvemi yudumlarken bir yandan da bulutsuz gökyüzündeki yıldızları izliyordum. Kapının açıldığını duydum, Can sinekliği sertçe kapatarak karşımdaki koltuğa oturdu. Kafasını kaldırarak benim gibi yıldızları izlemeye başladı. Can henüz çok küçükken eski evin bahçesinde yapardık bunu. Arhan'ın bana öğrettiği şeyleri ben de Can'a anlatırdım. Çok anlamazdı ama pürdikkat beni dinlerdi.

Her düşüncemin kapısının Arhan'a çıkması beni istemsizce gülümsetti. Can hafif gülme sesime başını indirip bana baktı. “Ne gülüyorsun? “ diye sordu. Omzumu silktim. “Hiç, “ dedim.

“Bir şey soracağım, “ dedi. “Arhan abiyle aranızda bir şey var değil mi? “

Duraksadım. Buna nasıl cevap verebilirdim ki? Cevabı bende de yoktu. Arhan'ın cevabının olmaması beni cevapsız bırakıyordu. “Arkadaşız, “ diye mırıldandım. “Sevdin Arhan’ı değil mi? “

Tek omzunu kaldırıp indirdi. “Tam senin kalemin, biliyor musun? “ dediğinde gülümsedim. “Sanırım seni sorgusuz sualsiz emanet edebileceğim bir tip, “ Kaşlarımı kaldırıp baktım, bunu beklemiyordum işte. “Ama yine de evde kalmanı tercih ederim, mahallenin deli teyzesi olursun, “

Bacağımı masanın altından uzatıp bacağına vurdum. “Bak bak neler düşünüyor ya, “ dedim dalga geçerek. “Ablasını kıskanırmış da, tipe bak, “

“Of bacağımı morartacaksın ya, “ diye homurdandı. Telefonum titredi. “Hah, sevgilinden geldi kesin, “ Gözlerimi devirdim. Mesaj Arhan’dandı. Bakışlarımı kaldırarak Can’a baktım. “Sevgilim değil, “ dedim.

Uzay'la konuştum, sıkıntı yok
Rahat rahat uyuyabilirsin

 

Teşekkür ederim
Uykum kaçtı bile çoktan

Aşağı insene yıldızları izleyelim

Sırıttım, bildiğiniz sevgilisiyle konuşan ergen gibi sırıttım. Can'ın ‘çık çık’ sesi çıkarmasıyla yüzümü toparlamaya çalıştım ama sırıtmaya devam ediyordum.

 

Beni mi izliyorsun?

Yıldızları izliyorum
Seni de
Aşağıdayım, balkonda olduğunu gördüm

 

Geliyorum

Koltuktan kalktığımda Can “Hayırdır, nereye gece gece? “ diye sordu.

“Sana ne be? “ dedim. “Aşağı iniyorum, “ Açıklama yapmama gerek yoktu, bana karışmıyor, sadece sinir etmeye çalışıyordu. Zaten karışması da beni etkilemezdi çünkü küçük bir çocuktu hâlâ. Can genel olarak yaşıtlarına göre çok olgun davranıyordu. Ne annemle babama ne de bana zorluk çıkarmamıştı şimdiye kadar. Arada gıcıklık yapardı, azıcık salaktı ama insanın sahip olabileceği en iyi kardeşti.

Koşar adımlarla içeri girdim, terliklerimi giyip kapıda takılı anahtarı alıp evden çıktım. İçimde bir enerji vardı, heyecandan olsa gerekti. Bu enerjiyi atmak için üç kat merdivenleri koşarak inmiştim. Ağır demir kapıyı açtım, açarken gıcırdamıştı. Karşımda onu gördüm, keten bir pantolon vardı üstünde, sıfır yaka yeşil bir tişört giymişti. Benimse üstümde pembe bir şort ve askılı beyaz bir tişört vardı. Ayıcık süslü terliklerimle yanında çocuk gibi duruyordum.

“Güzel terlikler, “ diye mırıldandı alayla. “Can'la mı oturuyorsunuz? “

Başımı salladım. “Güzel izlemişsin sapık gibi, “ dedim şakayla.

“Manzara güzel ben ne yapayım, “ dedi.

“Arhan, “ diye mırıldandım. “Birden bu iltifatlar falan… Nereden esti? “

Arhan bana doğru bir adım attı. “İçimden geldi, “ dedi. “Hoşuna gitmedi mi? “ Başımı iki yana salladım. “Hayır, ondan değil de alışık değilim, “ dedim. “Yıldızları izleyelim demiştin değil mi? “

“Mahsuru yoksa başka yere gidelim, “ dedi.

“Bu tipimle komik görünüyorum ama gidelim, “ dedim.

Gözlerimin içine baktı, yeşil gözleri ışıl ışıldı. “Her halinle güzelsin, “ dedi. Yanaklarım ısınırken içten bir şekilde güldü. “Utandın, böyle de güzelsin, “ Arkasını döndü ve arabasına doğru yürüyeyazdı. O sırada yüzümü sırtına bastırdım. “Yeter! “ dedim utançla. Arhan sesli bir şekilde güldü. Bu halde birlikte arabaya doğru ilerledik.

-

Saat 00.00'a yaklaşıyordu, Alaz sandalyesinin arkasına yaslanmadan hemen önce küçük bir esneme hareketi yaptı. Yanındaki masada oturan polis memuru Alaz'a baktı. “Ne yoğun gün ama, “ dedi.

Alaz esnerken başını salladı. “Şu dosyaları halledeyim bir kahve alacağım da bitmiyor anasını satayım, “ diye söylendi.

Diğer polis memuru bir şeylere baktıktan sonra Alaz'a döndü. “Haklısın birader, hadi kalk gidiyoruz ihbar var, “ dediğinde Alaz ofladı. “Ne olmuş gece gece ya? “ diye sordu.

“Tiyatro salonunda kavga çıkmış, “ dedi diğer polis.

Hızlıca yola çıktılar, gece yarısı trafik yoğun değildi ama yine de varmaları biraz uzun sürmüştü, yazın hep böyleydi yollar. Tiyatro binası eski bir binaydı, geçen sene restorasyonu bitmişti ve tekrar açılmıştı. Alaz çocukluğundan beri tiyatroyu severdi. Ortaokulda ve lisede katıldığı oyunlar da olmuştu. Ama polisliği daha baskın bir istekle seçmişti, polis olmasaydı kesinlikle tiyatro oyuncusu olmak isterdi.

Binadan içeri girdiler, salondan sesler gelmeye devam ediyordu. Alaz yüksek sesle, “Hadi dağılın gençler! “ dedi.

Bir kadın sinirle Alaz'a döndü. “Bu herif benden özür dileyecek! “ dedi yüksek sesle. Alaz kadına baktı. Bakır rengi dalgalı saçlarını arkaya savurdu, ela rengi gözlerinde derin bir öfke görmüştü Alaz. Bu kadını bir yerden tanıyormuş gibi hissetmişti ama umursamadı. Çok yorgundu, sadece görevini yapıp gitmek istiyordu. “Hanımefendi sakin olun, durumu anlatın. Arkadaş özür dileyecek bir şey yaptıysa özür diler zaten, “ Alaz yapısına çok ters bir şekilde sakin ve tane tane konuşuyordu. Normalde daha enerjik bir şekilde konuşurdu.

“Bakın ben oyuncuyum, biraz önce oyun bitti, kulise gittim. Egosu yüksek biri değilim, arkadaşlarıma sorun, kulise gelip de sohbet etmek isteyenleri asla geri çevirmem. “ dedi kadın, sinirden sesi titriyordu. “Ama bu herif zerre görgü kuralı bilmeden dan diye kulise girdi ve taciz niteliğinde şeyler söyledi. Ya işlem yapın bu adama ya da özür dilesin, ama bili. ki benim içim iki türlü de soğumayacak. “

Alaz'ın hemen arkasındaki orta yaşlı memur “Şahidiniz var mı? “ diye sordu.

Bir adam konuşmaya başladı, üstünde eski püskü bir kostüm vardı. “Ben kapının önündeydim, Nazlı'nın sesini duyduğum an müdahalede bulundum zaten, “ dedi. Alaz demek adı Nazlı diye düşündü. Tanıyor muydu gerçekten?

“Derdin neydi lan? “ dedi Alaz birden kendini tutamayarak Nazlı'nın bağırıp durduğu adama dönerek. “İşlem yapayım mı sana? Sicilinde taciz suçu yazsın mı lan büyük harflerle? “

“Abi valla benim amacım öyle bir şey değildi, “ dedi adam, yalvaracak haldeydi. “Ben sadece tanışmak istedim, “

“Tanışmanın da bir adabı var, “ dedi Alaz. Nazlı'ya döndü. “Siz şikâyetçi misiniz? “

Nazlı derin bir nefes aldı. “Olayı daha fazla büyütmek istemiyorum, “ dedi. “Fiziksel müdahalede bulunmadı da zaten, ama özür dilemesini istiyorum. Beni rahatsız ettiği için, siz gelene kadar ettiği hakaretler için ve arkadaşıma attığı yumruk için, “

Alaz tekrar adama döndü. “Özür diliyor musun yoksa merkeze götürelim mi? “ diye sordu. Adam biraz mırın kırın etmişti ama sonunda özür dilemişti. Olay nihayet bittiğinde diğer polisler adamla konuşurken Nazlı Alaz’ın yanına gitti. “Bu küçük olay için buraya kadar zahmet ettiniz, gerçi siz gelmeseydiniz ya o ya ben birimiz karakolluk olurduk yine. “ dedi mahcup bir şekilde. “Çok teşekkür ederim, “

Alaz nazik bir şekilde gülümsedi. “Rica ederim, görevim, “ dedi. “Bir daha böyle bir şey yaşarsanız lütfen çekinmeyin, “ Cebinden bir kart çıkardı ve Nazlı'ya uzattı. Nazlı gözlerini kısarak güldü. “Tekrar teşekkür ederim, “ diye mırıldandı.

Alaz'ın o gece orada görevi bitmişti, tekrar merkeze gittiğinde elleri klavyenin üzerinde gezindi. Tam tuşlara basacakken birden elleri buz kesti. Kadının adını soyadını yazarken duraksadı. Yapmamalıydı, ama nereden tanıdığını merak ediyordu. Derin bir nefes aldı, ve tek tek harflere bastı. Nazlı Derintepe. Doğum bilgilerini gördü önce bakmadan hızlıca geçti, okul kayıtlarına geldi. Aynı lisede okumuşlardı. Nereden tanıdığını bulmuştu, geri kalanına bakmadan hemen sayfayı kapattı.

-

Arhan'ın beni getirdiği yer sahilin çok işlek olmayan bir noktasıydı, insanlar buradan çok az geçerdi genelde ve hatta sokak lambaları bile azalırdı burada. Arhan ters çevrilmiş iki şezlongu düzeltmişti, üstüne çiğ yağmış şezlongları temizleyip uzanmıştık. Sessizdik, sadece yıldızları izliyorduk. Gözlerim bir grup diğerlerinden daha parlak duran yıldıza takıldı, yıldızları birleştirdiğimde kalbe benzer bir şekil çıkmıştı.

Gülümseyerek başımı çevirip Arhan'a baktım. “Bak, kalp şekli çıkmış, “ diye mırıldandım.

Arhan başını salladı. “Evet, “ diye mırıldandı. “Leyla, “ dedi sonra.

“Efendim? “ dedim, yanağım şezlonga yaslı olduğu için boğuk çıkan bir sesle.

“Sen bana sordun ama ben hiç sormadım sana, “ dedi. “Hiç âşık oldun mu? “ Sorusu gülümsememi dondurmuştu. Böyle bir şey soracağını düşünmemiştim.

“Evet, “ dedim bir çırpıda, hiç düşünmeden.

Arhan duraksadı. “Ne kadar sürdü? “ diye sordu bu sefer, ama sesi biraz bozulmuş gibiydi.

“Ne zaman başladığından emin değilim, bittiğinden de, “ dediğimde kısık bir nefes aldığını duydum. "Hâlâ seviyorsun yani? " dedi sorar gibi. Sorguladığı kişinin kendi olduğunu bilmiyordu tabii, o yüzden böyle yüz ifadesi değişmişti. Başımı salladım. "Kim olduğunu bilsen sen de hak verirsin, sevilmeyecek gibi değil çünkü, " dedim.

Arhan hafifçe öksürdü. "Tamam, o zaman, " dedi. Birden bu kadar durgunlaşması içimde kelebekler uçuşturdu. Dilimin ucuna kadar geldi, sensin o demek istedim ama diyemedim. Başını tekrar gökyüzüne doğru çevirdi. Bir süre onu izledim.

"Yıldız kaydı, dilek tut, " dedi sakin bir sesle. Sen, diye tuttum dileğimi. Arhan, Arhan, Arhan…

-

Şezlongta hemen yanında yatan kadına baktı Arhan, Leyla'yı gözleriyle sevdi âdeta. Çok güzeldi Leyla onun gözünde, saçlarını tepeden topuz yapmış ama topuzu dağılmış. Pijamadan hallice kıyafetleriyle kendini komik buluyordu ama Arhan için belki de gördüğü en güzel kadındı Leyla.

İlk karşılaştıkları gün de öyle düşünmüştü Arhan, hatta bu düşünce onun içinde bir hisse dokunmuştu ta o zamandan. Korkmuştu Arhan bu hissin büyüklüğünden, aşktan da korkardı zaten hayatına kimseyi almamıştı. Ama Leyla… Leyla için o kapıyı sonuna dek açık bırakabilirdi.

Leyla heyecanla yıldızları işaret etti. "Bak kalp şekli çıkmış, " Bu bir işaret mi diye düşündü Arhan. Bir süredir mantığıyla hareket etmekte zorlanıyordu. Bu düşünceler ona komik geliyordu. Birden içine bir kurt düştü. Leyla onun gözünde hep o küçük kızdı evet ama o kızın büyüdüğünü yeni fark etmişti. Ya kaçırdığı bunca zamanda Leyla'nın hayatına biri girdiyse?

"Evet, " dedi Arhan. Sormak istedi. Derin bir nefes aldı. Bakışları gülüşüne takıldı, çok güzel gülüyordu Leyla. “Sen bana sordun ama ben hiç sormadım sana, “ dedi. “Hiç âşık oldun mu? “ Vereceği cevaptan korka korka sormuştu.

Ama Leyla öyle yapmadı, hiç düşünmeden hızlıca verdi cevabı. "Evet, " dedi tek seferde.

Arhan dişlerini sıktı. Geç kalmıştı belki de Leyla'sına. "Ne kadar sürdü? " diye sordu bozgun bir sesle.

"Ne zaman başladığından emin değilim, bittiğinden de, “ dedi Leyla. Başı ve sonu olmayan aşk dedi Arhan içinden. Kısık bir nefes aldı. "Hâlâ seviyorsun yani? " diye sordu. En çok da buna vereceği cevaptan korkmuştu Arhan. Lütfen cevabın hayır olsun diye yalvardı içinden.

Leyla başını salladı. "Kim olduğunu bilsen sen de hak verirsin, sevilmeyecek gibi değil çünkü, " dedi. Acımasızdı Leyla, Arhan kalbinin sızladığını hissetti. Sızı belki geçer diye hafifçe öksürdü. "Tamam o zaman, " diye mırıldandı Arhan. Sorduğu sorudan pişman olmuştu.

Gözlerini Leyla'dan ayırdı ve tekrar gökyüzüne çevirdi. Tam o sırada bir yıldız kaymıştı. "Yıldız kaydı, dilek tut, " dedi sakin bir sesle. Ve dileğini tuttu. Leyla, dedi içinden. Onu sevmiş ama beni de sevsin. Leyla dedi tekrar. Leyla, Leyla, Leyla…

-

Heyecandan uyuyamayacağım bir gece geçirmiştim. Her ne kadar sonunda Arhan durgunlaşsa da keşke hafızamda sonsuza dek kalsın dediğim bir andı. Sabaha karşı dönmüştük, eve girdiğim anda kapıda birden beliren babamla karşılaşmıştım. “Nereden böyle? “ diye sormuştu, sesi oldukça uykuluydu. Bu saate kadar beni beklemiş olmasının suçluluğu kalbimi ezmişti. “Kardeşine aşağı iniyorum demişsin, indiğin araba kimindi? “

Şirin şirin babama baktım. “Babacığım, “ dedim son heceyi uzatarak. “Arhan gelmişti, sahile indik, valla bu kadar geç kalacağımızı bilmiyordum, bir sürü yıldız kaydı, onu izlerken saati fark etmemişiz, “

“Arhan yanındaydı yani, “ dedi.

“Evet, daha gitmemiştir belki bak inanmıyorsan, “

Babam başını salladı. “Ben hep inanıyorum kızım sana, “ dedi babam. Gülümsedim. “Abi kardeş birbirinize sahip çıkarsınız siz, “ Buna kahkaha atmak istemiştim. Arhan'la olacağımız en son şeydi abi kardeş şu an.

Yüzümü buruşturdum. “Baba ya abi kardeş ne? “ diye homurdandım.

“E ne diyeceğim kız başka? “ diye sorduğunda hak verdim. Ne olduğumuz belli değildi ki… “Neyse, hadi yat artık, bak benim de gözümden uyku akıyor, “ Babamın yanağına bir öpücük kondurdum. “İyi geceler, babişim, “ dedim.

Ve şimdi ise sözde bizim şirketimizin toplantı odasındaydık. Alaz acil bir şekilde hepimizi çağırmıştı. Sanırım Koçak’larla ilgili bir sorun ya da gelişme vardı. Büyük masanın etrafına sıralanmıştık yine. Mehmet ve Alaz masanın iki ucundaydı, yanımda Begüm, hemen karşımda Arhan, onun yanında Ali ve Fidan oturuyordu. Alaz derin bir nefes alarak konuşmaya başladı. “Müjdemi isterim, Ömer aradı ve ilgilendiklerini söyledi. “ dedi. “Avukatlarımızı ve tercih ederlerse şirketimizin gülü çiftimizi evlerine davet ediyorlarmış konuşmak için, “

“Açılışta gördüğümüz adam ne olacak peki? “ diye sordum. “Arhan'ı tanımış olabilir, “

Alaz bana baktı. “Salih, yani o adam genellikle Halis’in ayak işlerini yapıyor diye duyum aldım, “ dedi. “Yani onunla karşılaşmayacaksınız orada, sorun olmaz bence, “

Begüm aklımın köşesinde dönüp duran o soruyu sordu. “Ya biz Uzay'ın Halis'in oğlu olduğu gerçeğini unuttuk mu? “ Derin bir nefes aldı. “Ya bir terslik olursa ve planımız açığa çıkarsa? Öyle kolay adamlardan bahsetmiyoruz, adam mafya! Ayrıca kendi öz kardeşini öldürmüş bir katil… “ Begüm'ün dediğine katılıyordum, Halis ve etrafı her açıdan bizim için tehlikeliydi. Bizimkilerle karşılaştırdığım zaman kendimi biraz korkak hissediyordum ve bu hiç hoşuma gitmiyordu. Ama olabilecek şeyleri düşününce kalbime bir korku saplanıyordu. Arkadaşlarımın zarar görmesini istemiyordum.

"Güzelim, unutmadık tabii ki, " dedi Ali karşısında oturan sevgilisine bakarak. "Uzay hiçbir şey bilmiyor, onu kendi tarafımıza çekmek daha kolay olacak. Ama haklısın, her ne olursa olsun Halis ve etrafındakiler tehlikeli. Ama bizde de Alaz var, " Ali'nin konuşurkenki sevgi dolu gözlerini görmüştüm, benim bile içim ısınıp korkularım azaldıysa Begüm'ü hayal bile edemiyordum. Göz ucuyla Arhan’a baktım. Korkma ben buradayım der gibi baktı gözlerimin içine.

Burada kal der gibi baktım. O sırada Alaz "Teveccühünüz efendim, az biraz polisiz işte koruruz evelallah, " dedi şakayla karışık.

"Tamam, o zaman kesin gidiyoruz değil mi? " diye sordu Mehmet. Herkes onayladığında içimde bir kıpırtı dolanıp duruyordu. Tekrar Arhan'a baktığımda dudaklarında belli belirsiz bir kıvrım yerleşmişti. Begüm birden kolumu dürttü. Bakışlarım Arhan'dan uzaklaştı. "Acil dedikodu yapmamız lazım, " dedi Begüm heyecanlı heyecanlı. "Akşam sen, ben, Fidan, bizde, anlaşıldı mı? "

"Anlaşıldı merkez, " dedim gülerek. Begüm Fidan'a da bir işaret yaptı ve aramızda anlaştık. Alaz bize bakıp güldü. “Dedikodu saati gelmiş anlaşılan, “ dedi.

-

Yıldızlar gökyüzünü süslemişti, Begüm'ün evi bizim evin hemen üst mahallesindeydi. Biraz daha yokuşta kaldığı için yıldızlara daha yakındık. Terası ışıklarla doluydu, renkli armut minderlere oturmuş derin bir sohbetteydik.

Fidan bir kitabevinde editörlük yapıyordu. Ona göre dünyanın en iyi işi falandı. Hak veriyordum ama kalbimde minik öğrencilerim her zaman birinci geliyordu. Kapak tasarımında çalışan bir adamla uzun süredir flört ettiğini ama hiçbir ilerleme olmadığını anlatmıştı. Fidan çekingen bir kızdı, bir adım atacaksa olabilecek bütün senaryoları düşünür ve her şeye rağmen kendini iyi hissediyorsa o adımı atardı. Pişman olmaktan ölesiye korktuğunu ama pişmanlığın hayatın bir parçası olduğunu söylüyordu.

Begüm ise gecenin daha çok dinleyen ve fikir vereniydi. Arada Ali'yle kendisinden örnekler veriyordu. Bazen onun aşk konusunda bu kadar bilgili olmasına şaşırıyordum ama sonrasında görüp görebileceğim belki de en iyi ilişkiye sahip olduğunu bir kez daha hatırlıyordum. Kaç saat öyle oturmuştuk hatırlamıyordum, ay tepemize kadar gelmişti. O kadar çok şey konuşmuştuk ki… Ve daha sonra sıra bana gelmişti, Begüm ifademi almak adına beni soru yağmuruna tutmuştu.

“Fidan bebeğim sen de gördün değil mi? Bugün Arhan'la ikisi bir bakışmalar, sırıtmalar… “

“Gördüm gördüm, bizden bir şey saklanmıyordur umarım ya, “ dedi Fidan bana bakarak.

Omzumu silktim. “Saklayacak bir şey yok ki, “ dedim. “Sadece bu aralar normalden daha iyi davranıyor o kadar, “

Begüm sırıtarak “Sevdadandıııır, “ diye mırıldandı Feridun Düzağaç esintisiyle. “Ali kulağıma bir şeyler fısıldadı da gizli bilgi paylaşamam, “ Eğilip Fidan'ın kulağına bir şeyler söyledi. Fidan gözlerini kocaman açtı. “Şaka yapıyorsun! “ dedi heyecanla.

“Ne ya? Bana da söyleyin, “ dedim merakla.

“Hayatım bu gerçekten gizli bilgi, “ dedi Fidan gülerek.

Gözlerimi devirdim. “Öğreneceğim bir gün bu devlet sırrınızı ama, “ dedim. Ali’nin Arhan hakkında ne dediğini merak ediyordum. Sorsam da söylemezdi zaten, herkes için devlet sırrı olmuş bu konuyu. Begüm “Aşkım inşallah çabuk öğrenirsin, “ dedi. “Hadi içeriden bilgi alalım, Alaz’ın evde toplanacaklardı, “

Begüm telefonunu çıkardı ve Ali'yi aradı. “Aşkım, ne yapıyorsunuz? “ dedi telefonu açar açmaz. “Arkadan başka bir ses geliyor, emin misin biz bize olduğunuza? “ Bakışlarım hızla Begüm'e kaydı. Kim vardı yanlarında? “Bana bak, eliniz ayağınız doğru dursun, özellikle de Arhan’ın. Sana güveniyorum aşkım, hadi öptüm. “ Ali bir şeyler daha dedikten sonra Begüm telefonu kapattı. Önce bana baktı, sonra gözlerini kaçırdı.

“Ne oldu? “ diye sordum merakla.

“Leyloşum bir tanem, “ dedi sevimli sevimli. “Sakin ol, ama Arhan'ın arkadaşı gelmiş, hep birlikte oturuyorlarmış, “

Kaşlarımı kaldırdım. “Nasıl arkadaş? “ diye sordum.

“Kız arkadaş, “ dedi pat diye. Kalbim sıkıştı. “Yani cinsiyeti kız olan arkadaş, “

“Ay tövbeler olsun, “ dedi Fidan. “Ne kadar yakınlarmış? “ İçimden sıcak bir şeyler akıyordu, midem yanıyor, kaslarım kasılıyordu. Derin bir nefes aldım. Elbette arkadaşı olabilirdi, sonuçta gayet bekar bir adamdı Arhan, öyle değil mi? Bakışlarımı tırnaklarıma indirdim. Biraz fazla bekardı sanki ya…

Yutkundum. “Normal arkadaşıdır ya, “ diye mırıldandım bir umutla. “Değil mi? Sonuçta herkesin her cinsiyetten arkadaşı olabilir, taş devrini geçeli çok oldu. Mağarada da yaşamıyoruz, değil mi? “

“Oy oy oy sen biricik Arhan'ını mı kıskandın? “ dedi Begüm gülerek. “Merak etme Leyloş, bizim çocuk emin ellerde, “

Başımı salladım. “Hıhı, “ diye mırıldandım. “Ne de olsa bizimkiler var yanında, “ Ama bu beni rahatlatmamıştı. Telefonumu çıkardım, mesaj uygulamasına girip Arhan'ın profiline tıkladım.

 

Ne yapıyorsun?

Anında çevrimiçi olunca istemsizce gülümsedim.

Bizimkilerle oturuyorum
Arkadaşım geldi bir de

 

Hangi arkadaşın? Uzay mı?

Uzay nereden çıktı ya? Kuyruğum mu Uzay benim? Hem senin de dilinden düşmüyor Uzay’ın ismi.
Ankara’dan arkadaşım, burada birkaç işi varmış. Gelmişken beni de görmek istemiş.

 

İyiymiş. Hasret giderirsiniz artık.

Bakacağız artık.
Sen ne yapıyorsun?

 

Hiç. Kızlarla oturuyoruz.
Ne demek bakacağız? Ne yapacaksınız ki?

Leyla, sen beni biraz kıskanıyor olabilir misin? :)

 

Ne alakası var? Ben sadece merak ettim, hani özel bir planın varsa rahatsız etmeyeyim
Yok değil mi?
Var mı yoksa?

Yok Leyla :)
Birazdan gidecek zaten, otele bırakacağım sonra eve geleceğim

 

İyi canım, öylesine sormuştum zaten.
Ayrıca bana öyle imalı imalı gülücük atma
Kıskanmadım ben.

İyi geceler Leyla :)

Derin bir nefes alarak telefonu bıraktım. Arhan’ın yapacaklarını söylemesi içimi bir nebze de olsa rahatlatmıştı. Yalan söylemeyi sevmezdi, zaten güveniyordum da yalan söylemeyeceğine emindim. Aldığım nefesi vererek arkama yaslandım. “Tehlike yokmuş, rahat olabiliriz, “ dedim.

Begüm tek kaşını kaldırıp sırıtarak bana baktı. “Arhan’a mı sordun? “ diye sordu. Başımı evet anlamında salladım. “Seni kıskandım, içimi rahatlat dedin yani? Aman da aman benim minnoşum sonunda flörtleşiyor muymuş biricik aşkıyla, “ Yanaklarımı sıktığında sinirlerim bozulmuş gibi güldüm.

“Öf Begüm ya, “ dedim gülerek.

-

Arhan’dan…

İçimde durdurak bilmeyen bir his vardı. Sokaklarca koşsam da geçmeyecek bir coşku vardı içimde. Aşk diyorlardı buna. Ne gariptir ki aşk benim için sadece korkutucu bir histi, şimdiye kadar. Oturduğum yerde kıpır kıpırdım. Annem görseydi “Kıçında kurt mu var? “ derdi. Hayır anne, kalbimde Leyla var.

Leyla çoktan uygulamadan çıkmış, çevrimdışı olmuştu ama ben hâlâ onun profilindeydim. İç çekerek son mesajı tekrar okudum. O sırada bana seslenildiğini duydum. Cerenn benim okuldan arkadaşımdı, Leyla’yla aynı yaşlardaydı ve Tıp okuyordu. Son finallerime çalışmak için kütüphaneye gittiğimde tanışmıştık. Tıp fakültesinin kütüphanesi benim için daha konforluydu o zamanlar. Uçaktan iner inmez beni aramıştı, birlikte yemek yemiş daha sonra eve gelmiştik. Otelde ayırttığı oda henüz boşalmamıştı.

Alaz ve Ali de davetsiz misafiri kabul etmişlerdi ama bana sorgulayıcı bir bakış da atmışlardı. Ali Begüm’le konuştuktan kısa bir süre sonra Leyla mesaj atmıştı. Sorularından beni kıskandığını çıkarabilmiştim. Normalde kıskançlığın olumsuz bir duygu olduğunu düşünürken Leyla’nın bu kıskançlığı gözüme çok tatlı gelmiş, hoşuma gitmişti.

Ceren “Arhan sana diyorum! “ diye seslendi.

“Ha? Ne? Affedersin, duymadım, “ dedim.

“Ben artık gideyim diyorum, “ dedi. “Sen nereye daldın öyle? “ Düşünecek daha önemli şeyler vardı, zaten sohbeti de bu sefer sarmamıştı. Alaz bıyık altından güldü. “Değil mi? Böyle leyla leyla olmuş, “ dedi. Kalbim hızlandığında içimden kendime sövdüm. Adını duyduğumda bu kadar heyecanlanamazdım.

“Değilim leyla falan, “ dedim. “Neyse, ben bırakırım seni. “

Ceren itiraz edercesine başını iki yana salladı. “Yok ya kendim giderim ben, “ dedi. “Zaten size de zahmet verdim. “

“Olmaz öyle, gecenin bu saatinde tek gitme, “ dedim. Ceren kabul etmek zorunda kalınca çıkmadan tuvalete girdi. O sırada Ali bana bakıyordu. “Hayırdır abicim? “ diye sordu. “Dün Leyla bugün Ceren, “

Gözlerimi devirdim. “Öncelikle Ceren sadece arkadaşım, “ dedim. “Ayrıca dün de Leyla’ydı, bugün de Leyla ve hatta yarın da Leyla, “

“Hah şöyle, “ dedi Ali. “Kardeşimsin ama Leyla’yı üzersen ağzına sıçarım,”

“Ali’nin içine Begüm girmiş, “ dedi Alaz gülerek. “Şaka yaparım falan ama ayağını denk al ha ona göre, “

“Kanka Begüm dedi Arhan’a dikkat et, kaşı gözü fazla oynamasın diye, “ dedi Ali gülerek. “Haklı ve sevgilim yani yapacak bir şey yok. “

Alaz başını iki yana salladı. “Bak bak, sen de böyle hanım köylü olacaksın üç vakte kadar, “ dedi şakayla. Güldüm. “Bana hava hoş, “ diye mırıldandım. “Seni de göreceğiz, kardeşim, üç vakte kadar, “

Ceren tuvaletten çıktıktan sonra birlikte evden çıkmıştık, otele bıraktıktan sonra boş sokaklarda biraz dolanmıştım. Kafamda dönüp duran düşünceler başımı ağrıtana kadar araba kullanmıştım. Eve geldiğimde ise saat 02.30'a geliyordu.

-

Çocukluğunun geçtiği kaldırımda yürürken aceleci adımları beyaz taşlara değmeden geçiyordu. Mehmet, Fidan’dan sonra bu mahallede kalan son kişiydi grupta. Ailesi burada kalmayı tercih etmişti bir zamana kadar. Anne ve babası boşandıktan sonra ise sadece Mehmet kalmıştı, bir de kardeşi. Kardeşi Eylül on iki yıl önce merdivenlerden düşmüş ve belden aşağısı felç kalmıştı. Mehmet, çocukluğundan kalan o evde kız kardeşine bakıyordu aynı zamanda. Saat gece yarısına geliyordu, kardeşi on yedi yaşındaydı, evde tek kalmaktan korkmazdı ama Mehmet bugün biraz geç kalmıştı.

Neredeyse sabaha kadar açık olan büfeden kardeşinin çok sevdiği çikolatadan almıştı, böyle gönlünü alabilir diye düşünmüştü. Evin kapısını açtığında ışıkların yanmadığını gördü Mehmet. Uyuyor olabileceğini düşünerek kapıyı sessizce kapattı ve ayakkabılarını çıkararak içeri girdi. Küçük oturma odasından içeri girdi ve sedirin kenarına oturdu.

Kardeşinin pencerenin hemen önündeki sedirin üstünde uyuduğunu fark etti. Üstüne örttüğü ince nevresim açılmıştı. Mehmet ayağa kalkıp sessizce kardeşinin üstünü örttü. Eylül kıpırdanarak gözlerini açtığında Mehmet uyandırdığını düşünerek yanağının içini dişledi. “Abi, “ dedi uykulu sesiyle. “Nerede kaldın? “

Mehmet kardeşinin saçlarını okşadı. “İşlerim vardı abim, “ dedi. “Özür dilerim, geç kaldım biraz, “ Eylül elini abisinin elinin üstüne koydu. “Ben mi uyandırdım seni? “ diye sordu Mehmet.

“Hayır, uyuyamıyordum zaten, “ dedi Eylül. “Gönül abla uyku ilacımı vermeyi unuttu, “

Mehmet yavaşça gülümsedi. “Kaç yaşına geldi unutması normal, değil mi abiciğim? “ dedi. “Uyuklama hemen, bekle de getireyim ben. Yarın da hatırlatırım ben Gönül ablaya, tamam mı? “

Eylül usulca başını salladı. Mehmet baş ucundan kalkıp mutfağa gitti. Mikrodalga fırının üstündeki ilaç kutusundan kardeşinin uyku ilacını buldu. Bir bardak suyla hemen yanına döndü. Gönül abla dedikleri, anne babaları boşandıktan bir süre sonra eve gelen yardımcılarıydı. Bu mahallede oturuyordu, küçücük çocukları bir başına bırakamamıştı. Her gün gelir, Eylül’e bakar, yemeklerini yapardı. Mehmet’in annesi İstanbul’a gitmiş, bir iş adamıyla evlenmişti. Babası ise bazen her yerde bazen hiçbir yerdeydi; kamyon şoförüydü, ayda bir kez gelir, para bırakır ve tekrar yollara düşerdi.

Mehmet kardeşinin ilacını verdikten sonra odasına gitmişti. Yatağının üstüne oturup geçen gün posta kutusundan topladığı faturaları kontrol etti. Babasının getirdiği para bitmek üzereydi, üstüne geçen hafta sanayide bir tamircide kazandığı parayla da zar zor denkleşiyordu. Belki birkaç hafta kurduğu sahte şirkette gerçekten çalışması gerekebilirdi. Derin bir nefes alıp faturaları yatağın kenarındaki komodinin üstüne koyup yatağına yattı. Gözlerini kapatmadan önce gece lambasını kapattı.

-

Leyla'dan…

İki gün geçmişti aradan ve kafamın içinde büyüte büyüte bir düşünce çığına dönüştürdüğüm o büyük gün gelmişti. Begüm, Ali, Arhan ve ben gidiyorduk Ömer Koçak'ın yalısına. Bu hayatta en çok güvendiğim üç kişi vardı yanımda, en çok güvendiğim diğer iki kişi, Alaz ve Mehmet ise uzaktan bizi dinliyor olacaktı. Yani bu demek oluyordu ki kimse kötü bir şey olmasına izin vermeyecekti.

Saat 17.00'ye geliyordu, Arhan mesaj atmıştı geldiğine dair. Dizimin altında biten uzun çizgili bir elbise giymiştim. Elbise vücudumu sardığı için genelde bir tık abartılı olmam gerektiği zamanlarda giymeyi tercih ediyordum. Uçuş uçuş elbiseleri daha çok severdim. Gerdanımın açıkta kalan kısmında boşluğu doldurmak adına üstünde yıldızlar olan bir kolye takmıştım. Bileğimde ise kolyeyle aynı bilezik ve kırmızı ipten yapılmış şans bilekliği vardı.

Kapının hemen ağzında beyaz topuklu sandalet terliklerimi giydikten sonra çantamı elime alıp evden çıktım. Aşağı indiğimde Arhan'ı görmüştüm. Arabasının kapısına yaslanmış telefonuna bakıyordu. Üstünde keten bir gömlek ve pantolon vardı. Güneş gözlüğü taktığı için yeşil gözlerini göremiyordum. Hızlı adımlarla yanına gittim.

Bahçe kapısı gıcırdayarak açıldığında bakışları telefondan ayrılmış ve beni bulmuştu. Gözlükten çok fazla anlayamıyordum ama bakışlarının yoğunluğunu hissedebiliyordum. Aramızda üç adımlık mesafe kalmıştı. Arhan gözlüğünü çıkardı. "Leyla, " dedi etkileyici bir tonla. Midemdeki kelebekler yine uçuştu. "Gidelim, "

Başımı salladım. Benim kapımın önünde duruyordu, kapıyı açmak için aramızdaki mesafeyi azalttım. Tam o sırada her zamanki centilmenliğiyle kapımı açtı. Arabaya bindikten sonra kapımı kapattı ve dolaşarak kendi tarafına bindi.

Arabada Alaz'ın bize attığı konuma gidiyorduk. Derin bir sessizlik hakimdi aramızda. Arhan ara sıra dikiz aynasından bana bakıyordu, bakışlarına karşılık veriyordum ama ikimiz de tek kelime etmiyorduk. Arhan keskin bir virajı ustalıkla aldıktan sonra radyonun sesini kıstı. "Gerginsin yine, " dedi.

Buruk bir tebessümle cevap verdim. "Hepsi ya mahvedersem düşüncesinden kaynaklanıyor, " dedim.

"Leyla, " dedi Arhan ciddi bir sesle. "Biz sadece ortak olmasak mı? "

"Nasıl yani? " diye sordum. Ne demek istediğini anlayamamıştım.

"Yani, sevgilim olur musun? " dedi birden. Aldığım soluk boğazımda kalmış gibi nefesim kesildi. Kalbim öyle hızlı attı ki sesini duyduğunu sandım. Direksiyonda olan ben olsaydım çoktan yakından geçtiğimiz ağaçlardan birine çarpmıştım. Başımı çevirerek Arhan'a baktım, ciddi mi diye. "Demek istediğim, benim derken Kerem'in, Elif olarak, sevgilim olur musun? "

Bu sefer boğazımda kalan nefes kursağımda kalmıştı. Ne düşünmüştüm gerçekten... "Nereden çıktı? Hani sadece ortaktık? " diye sordum.

"İçimden geldi, " dedi Arhan. "Bir de ben kendimi öyle daha rahat hissederim gibi geldi, belki sen de rahat hissedersin. "

Gülümsedim. Zaten hayır diyemezdim ki... "Tamam, " dedim. "Sevgilin olurum, " Arhan'ın direksiyon tutuşu sıkılaşmıştı, araba anlık yalpaladığında sesli güleceğimi sanmıştım. Ekledim. "Yani, Kerem'in sevgilisi olurum Elif olarak, "

Arhan güldü, "Leyla, " dedi. "Benimle oynama, " Kırmızı ışık yandığında araba yavaşlayarak durmuştu. Başımı çevirdim ve yüzümü biraz daha ona yaklaştırdım. "Sen benimle oynama, " diye mırıldandım.

Sertçe yutkunduğunu duydum. Yüzünü milim milim yaklaştırdı. Burunlarımız neredeyse birbirine değecekti. Nefes alışverişim yavaşlamıştı. Midemdeki kelebekler ve kalbimin üstünde tepinen filler tüm dengemi alt üst etmişti. Tam bir şey diyecekti ki yeşil ışık yanmıştı, arkamızdaki araba kornaya basınca geri çekildim ve arkama yaslandım. Arhan hafifçe öksürerek başını iki yana salladı. "Dikkatimi dağıtıyorsun, " diye mırıldandı. Derin bir nefes alıp önüme döndüm, kim kimin dikkatini dağıtıyordu acaba?

Yaklaşık on beş dakika sonra hedefimiz solda kalmıştı. Arhan arabayı park ederken hemen arkamızda Ali’nin arabası belirmişti. Arabadan indiğimizde Arhan bakışlarını indirip bana baktı. “Ortağız, Elif Demir, “ dedi.

Dudaklarım kıvrıldı. “Sadece ortak değiliz, Kerem Çelik, “ dedim. Elini belime koydu, “Hadi, yürü, “ dedi gülerek. “Bizimkilerin radarına girersek bir daha kurtulamayız, “

Bahçenin büyük kapısının önüne geldiğimizde Begüm ve Ali yanımıza gelmişti bile. “Hazır mıyız gençler? “ dedi Begüm enerjik bir şekilde. “Yolumuz uzun, gençliğimiz var! “

Sesli güldüm. “Ay oldu olacak gömleğinin kollarını da sıva, “ dedim şakayla. “Bu ne enerji? “

“Yapayım değil mi? Garanti olsun her şey, “ dedi Begüm ciddiyetle. Gerçekten de beyaz gömlek giymişti. Kollarını sıvadı. “Haydi bismillah, kazasız belasız, “

Ali kolunu Begüm’ün beline sarıp kendine çekti, gülerek yanağından öptü. “Savaşa gitmiyoruz sevgilim, sakin, “ dedi. Begüm de Ali'ye sarılırken ikisini yüzümde gülümsemeyle izledim. Arhan birden bel boşluğuma dokununca elektrik çarpmış gibi irkildim. “İkisini izlerken hep gülümsüyorsun, “ diye fısıldadı kulağıma.

“Sevgileri huzur veriyor, “ diye mırıldandım. “Ayrıca çöpçatanlıklarını yaptım, eserimle gurur duymak hakkım, “

Arhan güldü. “Elif ve Kerem de bizim eserimiz, “ diye mırıldandı. Bakışlarımı kaldırıp gözlerinin içine baktım. “Flört ediyorsunuz Arhan Bey, dikkat edin de yanlışlıkla kapılmayın, “ dedim.

“Kapılmadığımı kim söyledi? “ diye sorduğunda boğazıma bir şey kaçmış gibi öksürmeye başladım. Tüm bakışlar bana döndüğünde Arhan gülüyordu, dirseğimi karnına geçirdiğimde de gülmeye devam etti.

Begüm'ün gözleri birden kocaman açıldı. “Ay yok artık! Temas var! “ dedi heyecanlanarak. Evet, Arhan hâlâ belimden tutuyordu. “Şşşt, sessizlik, bugün en mutlu günüm! “

Arhan beni hep gâfil avlıyordu. Onun yüzünden yakalanmıştık.Begüm'ün bu heyecanlı tepkisinin aksine Ali sakindi, sanki zaten farkındaydı. Sadece Arhan'a imalı bir şekilde baktığını ve göz kırptığını görmüştüm. Sıcak basmıştı, elimle kendime rüzgâr yaptım. “Gidelim mi artık? Biri görecek. “ dedim.

Hep birlikte bahçe kapısından içeri girdik. Ortada büyük bir süs havuzu vardı. Etrafından dolanarak karşımızdaki eve doğru yürüdük. Kapıya geldiğimizde Arhan hiç düşünmeden zile bastı. Birkaç saniye sonra kapıyı filmlerde gördüğümüz hizmetçi kıyafeti giymiş bir kadın açmıştı. Bu kıyafetin gerçekte giyilmediğini düşünüyordum ama gerçekten de giyiyordu. Kendimi Yeşilçam filminde gibi hissetmiştim içeri girdiğimizde. Tüm eşyalar antikaydı.

Kadın bize bakıp "Ömer Bey'e haber vereyim, sizi şöyle salona alayım. " dedi kibar bir ses tonuyla. Evin verdiği havadan mıydı bilmiyordum ama kadın Türkan Şoray'a benziyordu. Tam dudağının üstünde bir beni vardı. Kadın bizi salona götürürken kadını hayran hayran takip ediyordum.

Yavaşça Begüm'e baktığımda aynı anda bana bakmıştı o da. "Değil mi? Çok benziyor! " dedi kısık sesle. Ben daha söylemeden benim ne düşündüğümü ve ne söyleyeceğimi anlamıştı. Çok uzun zamandır sanki birbirimizin aklını okuyabiliyorduk.

"Ne benziyor? " diye sordu Arhan fısıldayarak. "Konuşmadan nasıl anlaştınız ya? "

Güldüm, kadın göz ucuyla bana baktığında elimi ağzıma götürerek gülüşümü kapattım. Ali, "Hiç sorma birader, bunlar tek beyin olarak çalışıyor bir süredir, " dedi. "Bir süreyi Edward'ın lisede kaldığı süre olarak düşünebilirsin, " Oldukça ciddi bir tonda söylemesi beni neredeyse sesli güldürecekti, tırnaklarımı avuç içime batırarak gülmemi engellemeye çalıştım.

Salona girdiğimizde gözlerim fazla abartıdan kör olacak sanmıştım. Altın varaklar, kristal avize ve biblolar… Mafya olduğunu tahmin etmemek şu aşamada çok saçma olurdu. Oldukça pahalı görünen koltuklara tesbih boncuğu gibi sıralanıp Ömer'in gelmesini beklemeye başladık.

Aradan tam yedi dakika geçmişti, bunu tam karşımda asılı olan guguklu saatten saymıştım. Arhan oflayarak "Paşa hazretlerini bekliyoruz sanki, " diye homurdandı. Bizi çağıran kendisiydi, davetsiz gelmemiştik ki bekletecek nedeni olsun. Tamamen egosunu tatmin etmek için bekletiyordu.

Ve nihayet salondan içeri takım elbiseyle bir adam girdi. Davette gördüğümün aksine daha sadeydi bu sefer. Ömer'in içeri girmesiyle ayağa kalktık. Bakışları ilk beni bulduğunda yüzümü buruşturmak istedim. Birkaç adımda karşıma geldi. Elimi tutup dudaklarına götürdü ve hafif bir öpücük bıraktı. "Sizi burada görmek ne güzel, " dedi memnuniyetle.

Elimi elinden kurtardıktan sonra oldukça yapmacık bir gülümsemeyle karşılık verdim. "Teşekkürler, " dedim. Bir adım geri giderek Arhan'ı işaret ettim. "Ortağım, Kerem Çelik, " Bunu söylerken istemeden gülümsemiştim. Ömer, Arhan'ın elini sıkarken gözlerim Arhan’ın ellerine kaydığında adamın elini biraz fazla sıktığını fark etmiştim. Yavaşça koluna dokunup gözlerine baktım. Elleri ayrıldığında Arhan "Memnun oldum, " dedi sert bir sesle.

Ömer başını salladı. "Ben de memnun oldum.

"Yöneticilerimiz Canan ve Eren Aksoy, " dedim ortamdaki gerilimi yok sayarak.

Önce uzun bir süre iş konuştuk. Daha önce bunun provasını yapmış olmamız iyiydi çünkü Ömer’in bahsettiği çoğu şeyin detayını bilmiyordum. Neyse ki sorunsuz geçmişti konuşma. Arhan’ın gerginliğini saymazsak tabii ki… Ömer her benimle göz teması kurduğunda Arhan durmadan elime, koluma, belime dokunmuştu. Gerginliğini almış mıydı yoksa gözdağı verme amaçlı mıydı emin değildim ama kesinlikle benim dikkatimi dağıttığını ve gerçekten heyecanlandırdığını söyleyebilirdim. Ömer’in bizden, yani şirketimizden etkilendiğini söyleyebilirdim. Ama kendini naza çekeceği ta buradan belli oluyordu.

“Gerçekten etkileyici, “ dedi kahvesinin son yudumunu alırken. “Ama şirkette tek söz sahibi ben değilim maalesef, “ Kahve fincanını büyük yuvarlak sehpaya koydu. “Amcamın vekalet verdiği kuzenim Doruk’a da danışmalıyım. Ama söylemem gerekir ki bu bizim için büyük bir anlaşma olur. “

Ali yavaşça ayağa kalkınca Begüm de onunla birlikte kalktı. Bense önümdeki sahte dosyaları toplamaya başlamıştım. “Sizden haber bekliyoruz, Ömer Bey, “ dedi Ali büyük bir ciddiyetle. “Dilerim ki bir anlaşma sağlarız, “ Arhan toparlamaya çalıştığım kâğıtları kucağımdan alıp tek seferde aynı hizaya sokmuş ve çantanın içine yerleştirmişti. Hızlıca ayağa kalkıp bana baktı. Elini uzattığında yanağımın içini dişleyerek elinden tutup ayağa kalktım.

Ömer “Temennimiz o yönde, Eren Bey, “ dedi. Ali ve Begüm daha fazla uzatmayarak salondan çıkmışlardı. Birden bana dönünce gözlerimi devirmek istedim. “Tekrar görüşmek üzere, “

“Hıhı, “ diyerek geçiştirdim. Kaba bir cevaptı, umurumda değildi.

“Görüşürüz, görüşürüz elbette, “ dedi Arhan, güçlü bir sesle. Ömer’in bana kurduğu her cümleye dahil olmak gibi bir alışkanlık geliştirmişti. Yavaşça Arhan’ın koluna girip kendime doğru çektim. “Kerem, Canan Hanım ve Eren Bey’i bekletmeyelim, “ diye mırıldandım uyarırcasına. Koluna girdiğim elimi tuttuğunda afallamıştım. “Tabii ki, hayatım, “ dedi birden. Son noktayı böyle vurmuştu gerçekten. Salonda Ömer’den bile daha şok olan biri varsa o da bendim.

Birkaç saniye durup nefes aldım. İçimdeki ergen kız çocuğu “Hayatım dedi, hayatım dedi! Bize hayatım dedi! “ diye tepiniyordu şu an. Dizlerimin bağının çözülmeyeceğini bilsem ben de yapardım. Beni çekiştirerek salondan çıktığımızda kulaklarım uğulduyordu. Girişe geldiğimizde tekrar hizmetçi kadını gördüm, bana yumuşak bir gülümsemeyle baktığında aynı şekilde karşılık verdim.

Evden çıkıp bahçenin çıkışına yürürken Arhan birden bana baktı. “Beni dinlemiyor musun sen? “ diye sordu.

Dış dünyaya dönüşümü sağlayan bu cümle olmuştu. Söylediğini duymazdan geldim. “Bu yüzden mi sevgili rolü yapalım dedin? “ diye sordum. “Kendini iyi hissetmek için, benim iyi hissetmem için değil, sadece kendi özgüvenini koruman için. Sahibimmişsin gibi oldu, ne kadar iğrenç hissettirdi bir fikrin var mı? “

“Leyla ben öyle bir şey düşünmedim, “ dedi sakin bir tonda. “Sadece bazen gergin oluyorsun ve bu şekilde sana yardımcı olmam daha kolay olur diye düşündüm. Hiçbir şirketin avukatları bu kadar yakın davranmaz. Ayrıca evet, birinin davranışından rahatsız olursan sığınabileceğin bir bahanen olsun da istedim çünkü bazı adamlar için istememek bir bahane değil, onları durdurmuyor. Sahibinmiş gibi görüneceğini düşünmedim bile. “

Başımı salladım. “Hiçbir şirketin avukatları bu kadar yakın davranmaz, sen niye bana böyle davranıyorsun o zaman? “ diye sordum. “Neden beni sürekli korumaya çalışıyorsun, Uzay’dan kıskanıyorsun, Ömer’den kıskanıyorsun? Neden bir yakın bir uzak benim dengelerimle oynuyorsun? “

Arhan birden kolumu bıraktı. “Çünkü ben, “ dedi sesini yükselterek ama söyleyeceği şey bir sesle yarım kalmıştı.

“Leyla’cığım senin burada ne işin var? “ Bu yumuşak ve asil sesin sahibi ise benim bağıra bağıra hesabını sorduğum Uzay’ın annesiydi.

-

Oluşturulma tarihi: 03.07.2024

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum, keyifli okumalar... 🤍

Loading...
0%