Yeni Üyelik
9.
Bölüm

8. Bölüm

@birmiktardefne

Bölüm şarkısı; Gökhan Türkmen - İnadına Aşk

“Bir tepe bulsam kendime
Veyahut gitsem denizlerin birine
Kimse duymasa beni, bağırsam
Canımı sıkan ne kadar konu varsa
Haykırsam, mavi bir boşluğa doğru
Kaç tane endişem varsa savursam,
Yıkılsam orada kimse beni görmese
Yıllarca biriktirdiğim hüzünlerimden,
Ve beni bunaltan boşluklardan kurtulsam
Dağıtsam kafamı toplasam kendimi
Bir ağaç bulsam ipleri çeksem
Yıldızlara kadar sallansam
Tıpkı eski günlerdeki gibi
Çocukluğumu yeniden yaşasam. “

 

Murat Ali Ersan

 

BÖLÜM 8

72 saat önce…

Bazı cümleler söylenmezken de kuvvetlidir. Dilinin ucuna kadar gelip de kursağına yapışıp kalan o cümleyi karşındaki sen söylemeden anlasın isterdin. Tek bir kelimesi bile terazinin kulvarına ağır gelir, devirirdi çünkü. Arhan’ın biraz önce ne diyeceğini merak ediyordum. Çünkü ben, demişti ve devamı gelmemişti. Uzay’ın annesi Nazan Hanım geldiğinde belki de uzun zamandır beklediğim o an suya düşmüş, bir girdaba takılıp kaybolmuştu. Şimdi ise içimde heyecan yerine gerginlik vardı.

Nazan Hanım’a baktım. Kısa sarı dalgalı saçlarını Marilyn Monroe'nun saçlarına benzetmiştim. Güzel bir kadındı. Ellerindeki markaların çantalarını yere bırakıp gülümseyerek yanımıza geldi. "Leyla'cığım, Arhan'cığım ne işiniz var burada? " diye sordu.

Göz ucuyla Arhan'a baktım. Sık nefes alıyordu, omuzları kalkıp iniyordu. "Arkadaşlarımızla geldik, " dedim birden atılarak. "Çalıştıkları şirket tesadüfen sizin şirketle anlaşma yapacakmış, biz de yanlarında gelelim dedik. Ne de olsa tanıdığımız yer diye düşündük. "

"Aa hangi arkadaşlarınız? Tanıştım mı ben acaba? " diye sordu Nazan Hanım.

Arhan "Tanışmış olmalısınız açılışta, Canan ve Eren, " dedi. Birden bu kadar sessiz kalması beni korkutmuştu ama neyse ki sessizliğini bozmuştu. Ayrıca ben hâlâ bana diyeceği şeyi merak ediyordum. Nazan Hanım ileride bizi bekleyen Begüm ve Ali'ye baktı. "Allah Allah, ben isimlerini başka hatırlıyordum, karıştırmışım o zaman, " dedi.

Arhan başını salladı. "Açılış çok kalabalıktı, çok normal karıştırmanız, " dedi.

Nazan Hanım gülerek başını salladı. "Haklısın, canım, " dedi. "Siz nasılsınız bakalım? "

"İyiyiz, teşekkürler, " dedim. "Siz nasılsınız? " Nazan Hanım yüzünde kibar gülümsemesiyle bana döndü. "İyiyim, alışveriş falan işte yoruldum biraz, " dedi. "Sizin bu arkadaşlar evli mi? Sanki parmaklarında yüzük gördüm. "

Arhan'la aynı anda cevap vermiştik. "Evet, " dedim.

"Hayır, " dedi.

"Yani çok yakında evlenecekler, o yüzden evli sayılırlar, " diye açıkladım kırdığımız potu. "Zaten çok uzun zamandır birlikte olunca ruhen evli gibiler, " Yalan değildi, Begüm ve Ali'nin çok yakında evleneceklerine olan hissiyatım hâlâ olduğu yerde duruyordu. Lisenin ikinci yılından beri birlikteydiler ve bu sekiz yıllık bir ilişki demekti. Nazan Hanım başını salladı anlayışla. "Arkadaşların evlenmeye başladığı zamanlar ne tuhaf hissettirir, öyle değil mi? " diye sordu. Nazan Hanım konuyu çok farklı bir yere çekmişti ki bu bizim işimize gelmişti. Sanırım şirketle ve yapılan ortaklıklarla çok ilgilendiği söylenemezdi. "Sen de var mı öyle şeyler? "

Akraba sorgularının yanına Nazan Hanım'ı ekleyeceğim hiç aklıma gelmemişti. Göz ucuyla Arhan'a baktım. Sessiz duruyordu. "Hayır, evlilik şu an düşündüğüm bir şey değil, " dedim kibar bir şekilde.

"Oğluma ne kadar benziyorsun, o da böyle düşünüyor, " dedi Nazan Hanım. "Çok eski kafalı gibi olacak, ciddiye de alma isterden ama Uzay'la ikinizi çok beğendim ben. İçimde kalmasın diye söylüyorum, sakın yanlış anlama. "

Arhan hâlâ sessizdi. "Çok naziksiniz, ama Uzay'la arkadaş olmayı daha çok tercih ederim. " dedim. "Hem sevdiğim başka biri var, " Arhan'ın bakışlarını üstümde hissettim. Söylediklerimin yalan olmaması samimiyetimin anlaşılmasını sağlamış olmalıydı ki Nazan Hanım anlayışla başını salladı. "Anlıyorum canım, " dedi. "Arhan'cığım sen sessiz kaldın, "

"Yok, Nazan Hanım, benim çok ilgilendiğim konular değil, " dediğinde kalbime bir iğne batmıştı. "Elinizde de eşyalarınız var, biz sizi tutmayalım artık. Arkadaşlarımız da bekliyor, "

Hızlı bir şekilde Nazan Hanım'ın yanından ayrıldığımızda Arhan birden beni durdurdu. "Sevdiğin başka biri var dedin, kim o? " diye sordu Arhan.

“Nazan Hanım gelmeden önce bir şey diyordun neydi o? “ diye sordum sorusuna karşılık.

“Önemli bir şey değildi, sonra söylerim, “ dedi. “Sen cevap ver, kim o? “

Başımı iki yana salladım. “Sen söylemeden ben de söylemiyorum, “ dedim inatla. Söyleyeceği şeye bağlıydı itirafım, hoş duymak istemediğim, hoşuma gitmeyecek bir şey olsa bile artık söylerdim zaten. “Tanıdığım biri mi? “ diye sorduğunda gülmek istedim.

Dudağımı büktüm. “Bilmem, hayatımdaki insanları ne derece tanıdığını bilemiyorum, “ dedim. “Hoş, sen kendini de o kadar tanımıyorsun bence ya neyse, “

Bakışları önce dudağıma kaydı, sonra tekrar gözlerime tırmandı. “O ne demek öyle? “ diye sordu.

“Ne anladıysan o demek, “ dedim sinirle. “Hadi bakalım, hodri meydan, bundan sonra ben de senin gibi davranıyorum. Üstü kapalı şeyler söyleyip anlamanı bekliyorum artık. Tabii senin kadar salak davranamam orası ayrı, “

“Salak mı davranıyorum ben? “ diye sordu.

“Evet! Salak salak davranıyorsun, salaksın çünkü, “ dedim. “Hareketlerine bakınca hiç iki üniversite bitirmiş, kendi kliniğini açmış demem. Gerçi derim, sen zekâsal olarak değil duygusal olarak salaksın. “

“Beni salak eden kim acaba? “ dedi Arhan. “Leyla, güzelim, biz niye tartışıyoruz şu an? Çocuk muyuz biz? “ Sakin ses tonu beni daha da sinirlendiriyordu ama söyledikleri kalbimi yumuşatmıştı. Arhan’a kıza kıza ben de onun gibi dengesiz olmaya başlamıştım. Bileğimi sertçe çektim. “Ne bileyim ben? “ dedim. “Sinir ettin beni, gidiyorum ben, “

Hızlı adımlarla ondan uzaklaşıp köşede bizi bekleyen Begüm ve Ali’nin yanına doğru yürürken kendi kendime gülmeye başlamıştım. İkimiz de zır deliydik… Yanlarına geldiğimde Begüm merakla bana baktı. “Leyloş, kavga mı ediyordunuz siz? “ diye sordu. “Kız kendi kendine ne gülüyorsun? Anlatsana! “

“Anlatacak bir şey yok, Arhan tam bir salak, “ dedim.

Ali gülerek başını salladı. “Buna mı sinirlendin sen? “ diye sordu. Begüm’e baktı, “Bebeğim, salak olana mı kızmalı salak edene mi? “

“Aşkım, ikisine de kızmayıp güleriz biz, “ dedi Begüm. “Ayrıca balım, sizinki tam bir âşık atışması haberin olsun. Keşke çekirdeğimiz falan olsaydı, tam bir romantik komedi sahnesi, “

Gözlerimi devirdim. “Anca gülün bize, bir maskara olmadığımız kalmıştı. “ diye mırıldandım. Begüm haklıydı, bizim durumumuza anca gülünürdü. Begüm ciddileşerek bana döndü. “Uzay’ın annesine yakalandık, ne kadar kötü durumdayız? “ diye sordu.

Arkamdan gelen Arhan cevap verdi. “Hiç, “ dedi. “Leyla Hanım konuyu öyle güzel çevirdi ki Nazan Hanım’ın bizden şüphelenme ihtimali hiç kalmadı. Tebrik ediyorum kendisini, “

Derin bir nefes aldım. “Bir, konuyu ben çevirmedim, Nazan’ın içinden dedikoducu teyze çıktı, her şeyi kendi başardı. “ dedim tane tane. “İki, söylediklerime takılmak yerine put gibi kalan seni kurtardığım için teşekkür edebilirdin. Tebrik etmek aklına geldiği için teşekkürler. “ Gözlerimi kıstım. “Üç, uydurduğum şeyleri beğenmediysen benim yerime sen konuşsaydın. Gerçi konuşabiliyor olsaydın önce yarım bıraktığın cümleni tamamlardın. “

Arhan gülümsedi, hain bir sırıtıştı zannımca. “Leyla, gerçekten Allah sevdiğini söylediğin adama sabır versin ya, “ dedi. “Bana da sabır versin, çünkü başımın etini yedin kızım, “

Begüm kıkırdadığında bakışlar ona çevrilmişti. “Neyse ki Rabbim sabrı tek seferde verecek, ayrı ayrı amin demeye gerek yok, “ dedi. Arhan tek kaşını kaldırarak bana baktığında kazandığım tüm üstünlük boşa gitmiş gibi hissetmiştim. Neyse ki Begüm durumu toparlamak adına “Yani konum olarak birbirine yakın olunca kolaylık olur,” dedi. “Ay aman neyse ne işte… “

Ali sevgilisine arka çıkarak “Tamam, kavganızı kesin de gidelim buradan, “ dedi. “İçim şişti şu eve bakmaktan,”

“Gidelim ama ben sizinle geleyim, “ diye ricada bulundum. Zira Arhan’la aynı arabada olursak birbirimizi boğabilirdik şu an. Begüm tatlı tatlı bana baktı. “Balım, canım, çiçeğim, Ali’yle işimiz var bizim ya, “ diye mırıldandı. “Öf, tamam, anladım ben, “ Beni arabaya kabul etmeyerek Arhan’la baş başa kalmamızı istiyordu. Yirmi yıllık arkadaşımın tek bakışından anlayabiliyordum niyetini.

Onlardan ayrılarak arabaya doğru yürürken Arhan omzuyla omzuma vurdu yavaşça. “Şşşt, hızlı ve öfkeli, “ diye mırıldandı keyifli bir sesle. “Geçti mi sinirin? “

Gülmemek için yanağımın içini dişledim. “Hiç şirinlik yapma bana, bugün gıcığım sana, “ dedim.

Arhan kolunu koluma değdirdi. Tenlerimiz arasında geçen elektriği hissettim. “Sinirlendiğinde güzel olduğunu söylemiş miydi kimse? “ diye sordu.

Başımı iki yana salladım. “Daha çok sinirlendiğimde etrafımdakilere sabır diliyorlar, “ dedim az önceki söylenmesini hatırlatarak. Derin bir nefes aldım. “Ama senden duymak daha güzel, “ Arhan derin bir nefes aldı ve gülümsedi.

-

Arhan’dan…

Söylemek isteyip de söyleyemediklerimiz bir gün keşkelerimiz olabilirdi. Babam bunu bana söylediğinde çok anlam verememiştim. Çocuk aklımla düşünmüştüm ki her zaman söylemek için bir fırsatımız olurdu. Fırsatların yok oluşunu gözlerimle gördüğümde ise babamın ne demek istediğini anlamıştım. O günden beri bunu hep aklımın bir köşesinde tutuyordum. Nazan Hanım’ın gelişiyle cümlemin yarıda kalması benden çok Leyla’ya dert olmuştu. Bir yandan keşke söyleyip de kurtulsaydım diye düşünürken diğer yandan da bunu öylece söyleyemem diye düşünüyordum.

Ama tabii Leyla buna çok katılmıyor gibi duruyordu. Yaklaşık on iki dakika boyunca bütün sinirini kusmuştu. Sinirliyken bile bu kadar etkileyici görünmesi işimi hiç kolaylaştırmamıştı. Normal şartlar altında Leyla’nın söylediklerini başkası söylese bu kadar sessiz kalır mıydım sanmıyordum, ama konu Leyla olunca dut yemiş bülbüle dönüyordum. Susuyordum ki sesini hep duyabileyim.

Elini kolunu sallaya sallaya bir şeyler anlatırken birden tutup öpme isteği geldiğinde anlamıştım düşündüğümden daha vahim durumda olduğumu. Başka birini seviyorum demişti Nazan'a. Yalan mıydı doğru muydu öyle güzel saklamıştı ki düşünmeden edemiyordum. Bir şeyler söylüyordu kaşlarını çatıp, iki kaşının ortasındaki çukurdan öpüp sinirini geçirmek istiyordum. Yapamazdım çünkü beni sevmiyordu. İçimdeki bir ses ya seviyorsa diye umut verirken Leyla bunun farkında bile değildi ama çok dua ediyordum bunun için.

"Sonra da öyle demişti işte, aklına geldikçe hâlâ sinirleniyorum, " Uzun uzun bir şeyler anlatmıştı. Dinleyememiştim söylediklerini ve birazdan sinirlenecekti bana. "Çok mu konuştum? " diye sordu.

Gülümsedim. "Hep sen konuşsan keşke, " dedim.

"He oldu, ondan sonra da çok konuşuyorsun diye homurdanırsın, " dedi. Etrafına baktı. "Ee arkadaşın nerede kaldı? Uçağa yetişmeyecek miydi? Arabanın jet olduğunu sanmıyorum, uçağı kaçıracak. " Ceren'in kaldığı otele gelmiştik, arabadayken aramış havaalanına gitmesi gerektiğini ve müsait olup olmadığımı sormuştu. Dün söz verdiğim için hayır diyememiştim ve Leyla'yla birlikte gelmiştik. Otelin lobisindeki masalardan birine geçmiş, kahve içiyorduk. Keyfim o kadar yerindeydi ki Ceren gelmese de olurdu şu an.

"Gelir birazdan, " dedim. Gerçekten de resepsiyonun yanından geçip yanımıza doğru gelen Ceren'i görmüştüm. Elini sallayıp adımlarını hızlandırdı. Leyla, masada duran elime yavaşça vurup "Arkadaşım dediğin o kadın mıydı? " diye sordu. "Ben erkek bir insandan bahsediyorsun sanmıştım, "

Güldüm. "Demiştim ya sana, Ceren geldi, otele bıraktım diye, " dedim. "Neye çattın yine kaşlarını? " Derin bir nefes aldı. "Hiç, " diye mırıldandı.

O sırada Ceren çoktan yanımıza gelmişti. "Çok bekletmedim umarım, " dedi. Bakışları Leyla'ya döndü. "Biz tanışmadık sanırım, ben Ceren, " Elini uzatmıştı. Leyla'ya baktım, çenesinin gerginliği belli oluyordu ama nazik bir şekilde gülümseyince afallamıştım. "Leyla ben de, memnun oldum, " dedi Ceren'in elini sıkarak.

"Aa Leyla, hatırladım seni. Arhan hep bahsederdi. " dedi Ceren. "Birbirinize ne kadar benziyorsunuz, kardeş gibi olduğunuz en az bu kadar belli olurdu. " Kardeş gibi… Buna sesli bir kahkaha atmak istemiştim. Biz ve kardeş olmak, dünyanın en komik şeyiydi belki de.

Leyla güldü. "Yani çok da kardeş gibi olduğumuz söylenemez ama teşekkürler, " dedi. Ceren göz ucuyla bana bakıp kaşlarını kaldırdı, tekrar Leyla'ya döndü. "Keşke gitmek zorunda olmasam, belli ki burada büyük eğlence var. Leyla gerçekten çok memnun oldum tanıştığıma, " dedi. Ceren durumu hemen anlamıştı, zeki kadındı, anlamamasına ihtimal yoktu. "Hadi gidelim, uçağı kaçırmak istemem, çantalarımı alıp geliyorum, "

Yanımızdan ayrıldığında Leyla bana baktı. "Kardeş derken? " diye sordu hoşnutsuz bir şekilde. "Neremiz kardeşe benziyor bizim? "

Güldüm. "E Leyla dedin ya kardeş değiliz diye zaten, " dedim. "Ayrıca bizden kardeş olmaz, biz daha çok başka sıfatları hak ediyoruz sanki, "

Masaya doğru eğilip gözlerini kocaman açıp baktı, içim gitti. "Ne gibi mesela, Arhan'cığım? " diye sordu. Sesindeki merak ve alay karışımı, yüzünde bir tebessüm oluşturmuştu.

"Mesela..." diye başladım ama cümlemi tamamlamadan sustum. Gözleriyle beni daha da sıkıştırmak için masaya biraz daha yaklaştı. "Arhan, bak bu üç oldu ha, bir sonrakinde söyletmesini bilirim ona göre, " dedi sabırsızca. "Söylesene ya! "

Gülerek başımı iki yana salladım. "Mesela birbirini her durumda koruyan iki insan," dedim. "Ama tam olarak ne olduğumuza gelince, onu zaman gösterecek Leyla'm."

Leyla, bu cevabımla tatmin olmamış gibi kaşlarını çattı ama dudaklarındaki hafif gülümseme, aslında hoşuna gittiğini gösteriyordu. "O zaman çabuk gelirse sevinirim, " dedi gözlerimin içine bakarak. Birden gözlerinde bir ışık belirdi. “Leyla'm dedin, “ Farkındalığına güldüm. “Leyla'm dedin, neden? “

Tanıdığım bir Leyla var, o da sensin, benim Leyla'm, “ dedim gözlerinin içine bakarak. Dudakları titredi, gülümseyerek “Çok hainsin! Tatlı tatlı şeyler söyleyerek gardımı düşüremezsin. “ dedi. “Yani düşürme ihtimalin var tabii ama düşürme lütfen, “

Güldüm. “Söz veremem, “ dedim. “Hadi, Ceren bizi bekliyor, “

Gözlerini devirdi. “Aman, arkadaşını da hiç bekletmezmiş, “ diye homurdandı oturduğu sandalyeden kalkarken. Leyla, Ceren'i kıskanıyordu ve kıskançlığın birine bu kadar yakışabileceğini hiç düşünmemiştim. Fakat kıskandığını bana nazaran daha iyi saklayabiliyordu. Uzay hemen anlamıştı mesela, gerçi saklamak için uğraştığım söylenemezdi. Sürekli birbirimizin damarına bastığımız şeyler oluyordu ve anlaşılan patlamamız yakındı.

-

36 saat önce…

Alaz’ın küçük salonunda oturuyorduk, sehpanın üstünde dibini sıyırdığımız yemek kutuları duruyordu. Alaz elinde kahve dolu tepsiyle döndüğünde burada toplanmamızın asıl sebebine geldiğimizi anlayabilmiştim. Kahve bardağımı alıp oturduğum yerde sırtımı dikleştirdikten sonra düşünmeye başladım. Kliniğin açıldığı gündeydik. Uzay yanıma annesiyle birlikte gelmiş ve annesine beni tanıtmıştı. Nazan Hanım cana yakın davranmıştı bana. Bunun nedenini daha sonra öğrenmiştim, beni oğluyla yakıştırıyordu.

Havadan sudan konuşmamızın sonunda bizi hedefe ulaştıracak o konuşmaya sıra gelmişti. “Tek mi kalıyorsunuz burada? Eşiniz biraz yoğunmuş sanırım Uzay’dan duyduğuma göre, “ diye sordum.

Nazan Hanım başını salladı. “Halis, yani Uzay’ın babası bir süredir çok yoğun, genellikle yurt dışında oluyor. “ diye cevap vermişti. “Büyük yalıda kalıyoruz çoğunlukla, bir gün gelmelisin kesinlikle. Çok güzel bir yer, bahçesini çok beğenirsin bence,”

Şimdiye dönüşüm ise Arhan’ın sesiyle oluyordu. “Halis’i buraya getirmeliyiz, “ dedi kararlı bir sesle.

“Nasıl yapacağız? “ diye sordum sakin bir sesle. “Nerede olduğunu bile bilmiyoruz, “

“Nerede olduğu önemli değil, “ dedi Arhan. “Onun buraya gelmesi için bir nedene ihtiyacımız var, “ Kahvemden bir yudum alırken düşündüm. Nasıl bir şey yapabilirdik ki? Uzay’ı kullanmak çok riskli olurdu, zaten bizden şüpheleniyorken. Ayrıca Arhan’ın Uzay’a ne anlattığını hâlâ bilmiyorduk. Dolayısıyla daha işe yarayacak bir şey bulmamız gerekiyordu.

Alaz tepsiyi sehpanın kenarına bırakıp Arhan’ın hemen yanındaki tekli koltuğa oturdu. “Benim aklımda bir şeyler var, “ dedi. “Ama boyumuzu biraz aşabilir, kabul eder misiniz? “ Merakla Alaz’a dönmüştük. Alaz kısaca planını anlattı. Bakıldığında Halis’i buraya getirmeye yetecek kadar güçlü bir plandı, ama tek sorun boyumuzu gerçekten aşıyordu ve tehlikeliydi. Sorun yakalanmamız değildi, daha kötüsü başımıza bir şey gelebilirdi. Yine de kabul etmiştik. Arhan’ın artık sabrının kalmadığını ve artık Halis’le yüzleşmek istediğini görebiliyordum. Onun için denemeye değerdi.

"Bu konuyu hallettiğimize göre biraz eğlence! " dedi Begüm ellerini çırparak. "Ne dersiniz? "

Arhan bana baktı, güldü. "Eğlence dediği biz değilizdir umarım, " dedi.

"Ay yok Arhan, bugün sizden eğlencelik bir şey çıkmadı, " dedi Begüm. "Ama itiraf edeceğiniz bir şey varsa beklerim, "

Mehmet güldü. "Arhan neyi itiraf edecek Begüm Hanım, bunun Leyla'yla ne ilgisi var? " dedi dalga geçerek. "Geçen sefer boşa gitmişti, bu sefer cuk oldu bence, "

Güldüm. "Bak, bu sefer de bizden başka konularının olmayışından eğleniyorlar, " dedim. "Film izleyelim bari, " Ali katılarak başını salladı. "Film olur ya, hem bizimkilerin molaya ihtiyacı var, belki malzeme çıkar bize de, " dedi. "Ne izliyoruz? "

Arhan'a bakıp göz kırptım. "Geçen izlediğimiz yarım kalan filmi izleyelim bence, " dedim.

Begüm bir kaşık suda boğulur gibi ben konuşmadan önce içtiği bir yudum meyve suyu boğazına kaçmış, öksürmeye başlamıştı. "Siz birlikte film mi izlediniz? " diye sordu öksürüklerinin arasından. "Hem de yarım mı kaldı? "

Alaz Begüm'ün tepkisine kahkaha attı. "Allah, işte gerçek eğlence! " dedi. "Ayıptır sorması, yarım kaldı derken? "

Arhan beni işaret ederek "Bazı oyun bozanlar uyuyakaldı, " dedi. Kaşlarımı çattım. "Ben uyuyakalmadım, Can'la ikiniz filmin orta yerinde maç muhabbeti yapınca uyumama neden oldunuz, " dedim itiraz ederek. Dün akşam Arhan bize gelmişti, daha doğrusu annem zorla davet etmişti. Yemekten sonra annemle babam Nur teyzeye kahveye gitmişti. Biz de hazır salon boş diyerek film izlemeye karar vermiştik. Can da bize katılınca daha keyifli olmuştu, ta ki beni uyutmalarına kadar.

"Hmm, öyle olsun bakalım, mutluluğunuza zeval gelmesin hayatım, " dedi Begüm imayla. "Ne izliyoruz? "

"Anyone But You, " diye mırıldandık aynı anda.

Alaz filmi bulup açmıştı hemen. Aradan bir saat geçmişti, filmi neredeyse yarılamıştık. Her ne kadar Arhan’ı yalandı çıkarmak istesem de gözlerim kapanmaya başlamıştı. Arhan sürekli boynunu çevirip izlemek zorunda kaldığı için benim yanımdaki boşluğa gelmişti. Başımı omzuna yaslayıp izlemeye başladığımda herkes filme odaklandığı için kimse fark etmemişti ama Arhan’ın birden kaskatı kesildiğini hissetmiştim, sonrasında ise kolunu üstüme atarak daha rahat etmemi sağlamıştı.

Bea ve Ben’in denizin ortasında mahsur kaldıkları sahneyi izlerken Begüm sırıtarak bize döndü. “Sizin inadınızı kırmak için böyle planlar mı yapmalıyız acaba ya? “ diye sordu. “Gerçi siz erinmeyip de sevgili rolü de yapmazsınız, “

“Mahvedeceğimiz bir düğün yok ki plan yapacaksınız, “ dedi Arhan, topu Ali’ye atmıştı, uğraşma sırası bize geçmişti. Gülerek Arhan’a çak yaptım, başımı hiç omzundan kaldırmadan. “Yani yapsak işe yarar, öyle mi? “ diye sordu Ali.

Ali’ye baktım. “Yapmanıza gerek kalmaz belki, “ diyerek topu ben de Arhan’a atmıştım.

“Ooo, ne dediii, “ dedi Alaz. “Kankalarım lütfen bir kere rol yapsanıza ya, belki hoşunuza gider de aksiyon alırsınız, “ Alaz doğrudan, hiç çevirmeden sevgili olsanıza demişti ama bence ikimiz de buna daha hazır değildik, kaldı ki ben duygularımdan emin olsam bile Arhan’ın bu karmaşıklığı buna izin vermezdi. Dil çıkararak Alaz’a baktım. Başımı Arhan’ın omzundan çekip bu sefer direkt kucağına yattım. Başım dizlerinin üstündeydi, gözlerim ha kapandı ha kapanacak derken ellerini saçlarımda hissetmemle gülümsedim. Saçlarımı okşarken buna dayanamayarak kendimi uykunun kollarına bırakmıştım.

-

Film bittiğinde neredeyse herkesin gözleri kapanıyordu. Ali, Begüm’ü eve bırakmak için evden ayrılmıştı, Mehmet ise evine gitmesi gerektiğini söylemişti. Kardeşi Eylül son zamanlarda yalnız kalmaktan çok rahatsız olduğu için olabildiğince hızlı bir şekilde kendini evin yoluna atmıştı. Alaz ise hâlâ oturduğu koltukta, televizyonun kararan ekranını izliyordu. Düşünceli görünüyordu. Derin bir nefes alarak Arhan’a baktı. Arhan ise hâlâ dizlerinde uyuyan Leyla’nın saçlarını okşuyordu.

Arhan bu derin nefesin anlamını biliyordu, bakışlarını Leyla’dan ayırarak Alaz’a çevirdi. “Dökül bakalım, derdin ne? “ diye sordu.

“Ne derdi? Derdim yok benim, “ dedi Alaz, ama aksine sesi oldukça düşünceliydi.

“Kardeşim, aklından ne geçiyorsa söyle işte, “ dedi Arhan. “Hayır, sanki âşık oldun da onu söyleyemiyorsun, “ Kendinden biliyordu Arhan, kendine itiraz etmesi bile uzun sürmüştü; Alaz’ın bu konularda kendine karşı ne kadar ketum olduğunu iyi biliyordu.

Alaz güldü. “Ne aşkı ya? “ dedi dalga geçerek. “Başka bir şey düşünüyordum, “ Boynunu sağa sola yatırarak esnetti. “Tesadüflere inanır mısın? “

Arhan kaşlarını kaldırdı. Nereden geliyordu bu soru diye meraklandı. “Tesadüf vardır elbet ama ben daha çok olması gereken şey zamanını bekler ve zamanı geldiğinde olura inanıyorum. “ dedi. “Hayırdır, hangi tesadüf aklını başından aldı? “

“Geçen gün ihbar geldi, tiyatro salonunda kavga çıkmış, “ dedi. “Herifin teki oyunculardan birini rahatsız edince kavga başlamış falan, kavgayı ayırdık. İhbarı yapanı tanıyormuşum yani, tesadüfe bak ki aynı lisedeydik. “

“Bu biri kadındı sanırım, aklın başından gittiğine göre? “ diye sordu Arhan, Alaz’ın üstüne giderek.

Alaz başını iki yana salladı. “Öncelikle aklım başımda, benimle beraber, sen kendine bak, “ dedi. “Sonralıkla evet, kadındı ama düşüncelerimin onunla bir alakası yok. Lise iyi bir dönem değildi, herkesle irtibatı kesmişken liseden biriyle ki adını söylediğinde araştırdıktan sonra gördüm aynı lisede olduğumuzu, liseden biriyle karşılaşmayı garipsedim. O kadar yani, başka bir şey yok, “

Arhan başını salladı. “Öncelikle, kardeşim, benim aklım Leyla’da, asla itiraz etmiyorum, ama seninkinin sende olduğuna da çok emin değilim, “ dedi. “Sonralıkla, lisede ne yaşadın bilmiyorum, anlatmak istersen dinlerim, istemezsen de fark etmez. Küçük bir şehir burası ve hayatının her anından insan görmen mümkün, kafanı karıştıran şey bence görmüş olman değil, onu farklı hatırlayıp seni hatırladığına emin olmaman. “ Güldü. “Eğer bir daha karşına çıkmazsa sadece bir tesadüftür ama tekrar görürsen senin için oradadır ve öyleyse şimdiden kolay gelsin. “

Alaz istemeden güldü. “Eğer tekrar karşılaşmamıza sebep olacak şeyi ben yapmışsam ben mi onun için orada oluyorum, yoksa karşılıklı mı oluyor? “ diye sordu. Alaz bu soruyu sorarken Nazlı’ya kartını verdiğini düşünmüştü.

Arhan yüzünde muzip bir sırıtışla baktı. “Ne yaptın? “ diye sordu.

“Kartımı verdim, “ dedi Alaz kolayca cevap vererek.

“Yarı yarıya diyelim mi o zaman? “ dedi Arhan. Alaz başını iki yana sallarken gülüyordu. Arhan elini Leyla’nın saçında gezdirmeye devam etti. Bakışlarını Leyla’ya indirdiğinde Leyla’nın dudaklarında gülümseme görmeyi beklemiyordu kesinlikle.

-

Araba begonvillerle dolu sokağa girdiğinde Begüm gözlerini yavaş yavaş aralamıştı. Ne zaman uyuduğunu, ne zaman arabaya geldiğini anlayamamıştı ama yanında Ali varsa hiçbir şey önemli değildi. Uykulu gözlerini yanında oturan sevgilisine çevirdi. Geceleri arabaya binmekten korkardı Begüm, bir şey olduğundan değil, sadece karanlığın sevdiklerini yutabileceğini düşündüğü zamanlardan geçmişti. Buna rağmen Ali yanındaysa bu korkusu güvene dönüşüyordu. Ali büyük bir sakinlikle arabayı sürüyordu, yanlarından bir motosiklet âdeta ışık hızıyla geçtiğinde Begüm irkildi. Bindikleri araçları maganda gibi kullanan insanlardan nefret ederdi.

Araba sonunda evinin önünde durduğunda Begüm yavaşça doğruldu. “Teşekkür ederim, kahramanım, “ diye mırıldandı esneyerek.

“Rica ederim, prensesim, “ dedi Ali. “Güzellik uykundan uyanmışsın, daha bir güzel olmuşsun, “ Gülerek içten bir şekilde Begüm’ün yanağından öptü. “Oh, bal gibi, “

Begüm güldü. “Salak, “ diye mırıldandı. Begüm’ün sevgi sözcüklerinden biriydi salak. “Yeni uyanan kimse güzel görünemez. Çok şükür ki salyam falan akmamış. “

“Yo, sen görünebilirsin, kendini hiç benim gözümden gördün mü acaba? “ dedi Ali. “Salya sümük de olsan dünyanın en güzel kadınısın. “ Ali baş parmağıyla Begüm’ün yanağını okşadı. “Ama tabii salya sümük olmasan daha iyi, “ Ali’nin dalga geçmesine Begüm de gülmüştü, yavaşça Ali’nin koluna vurdu. “Pisliksin, “ dedi. “Ama çok seviyorum seni, “

Ali, Begüm’ün saçını düzeltti. “Çoktan daha çok seviyorum seni, “ diye mırıldandı. “İlk kez beni sevdiğini söylediğinde ne demiştin? Sokağın tavanı kadar, “

Begüm gülümsedi. “Sokağın tavanı kadar, “ diye tekrarladı. “Çocuktum daha ama çocuk aklımla güzel cümleler kuruyormuşum. Belki de sen güzel cümleler kurduruyormuşsun bana, “

“Ayna tutuyordum belki de sana, “ dedi Ali. “Yaptığın her şey, söylediğin her cümle o kadar sen, o kadar güzel ki ben sadece sana ayak uyduruyorum, “

“Ay yalana bak, şair gibi konuşuyorsun, “ dedi Begüm gülerek. “Ayak uyduran benim bence, “

Ali “Ortada buluşalım, “ dedi. Başını uzatıp dışarı baktı. “Süleyman amca balkonda oturuyor, yolunu gözlüyordur kesin, “ Güldü Ali. Begüm’ün babası kızına çok düşkündü. Sevgili olduklarını ilk söylediklerinde Ali’yi iki sokak kovalamış, sonra da sıkı sıkı sarılmıştı. Bebekliğini bildiği bir çocuğu nasıl olurdu da el gibi görebilirdi ki zaten?

Begüm güldü. “Hayatımda yolumu gözleyen iki adam var, daha ne isterim, “ dedi. “O zaman babişimi daha fazla bekletmeyeyim, ha? “ Ali, küçük bir oğlan çocuğu diye düşündü içinden. İçi bu düşünceyle kıpır kıpır olmuştu. Başını salladı. “Uykusuz kalmasın adam, “ dedi Ali.

Begüm kollarını Ali’nin boynuna doladı, sımsıkı sarıldı. Yanağına kocaman bir öpücük bıraktıktan sonra “İyi geceler, aşkım, “ diye mırıldandı.

Ali, Begüm’ün boynuna bir öpücük bıraktı. “İyi geceler, sevgilim, “ dedi. “Selam söyle Nur teyzeyle Süleyman amcaya, “ Begüm kollarını geri çekti. “Söylerim, hadi gittim ben, “ dedi. “Dikkatli git, gidince haber ver, haber vermezsen yarın bütün gün başının etini yerim, “

-

24 saat önce…

Olmasını beklediğiniz bir şey varsa ve zamanı belliyse zamanı gelene kadar olduğundan daha fazla zaman geçerdi. 24 saat 24 yıl gibi gelebilirdi, her saat olduğundan daha uzun geçerdi, saniyeler dakikalara, dakikalar birden saate dönüşürdü ve bu sizi sabırsız biri yapardı. O zaman gelene kadar yapacaklarınızın tadını çıkarmak dünyanın en zor işi haline gelirdi.

Sabah uyandığımda kendimi Arhan'ın kollarında bulmak belki de bu zamana karşı hissettiğim algısal bozukluk içinde en iyi hissettiğim andı. Gözleri kapalıydı uyandığımda, kirpikleri uzun ve güzeldi. Kemikli yüzünü inceledim. Alnında ve yanağında iki küçük ben vardı. Yeni tıraş olmuş olmalıydı, yüzü pürüzsüzdü. Yüzüne dokunmak istemiştim. Dokunsam uyanırdı, uyanırsa kendimi açıklayamazdım.

Derin bir nefes alıp olduğum yerde kalmaya devam ettim. Yatağımdan başka yerde yattığımda sırtım tutulur, uykumu alamazdım. Ama kendimi o kadar iyi hissediyordum ki Arhan'ın yuvam olduğu fikri aklıma tam şu an kazınmıştı. Elimi başımın altına, Arhan’ın bacağının üstüne koyup izlemeye devam ettim. Nefes alışverişi yavaştı, yüzünde huzurlu bir ifade vardı. Ya rahat uyuyamadıysa diye düşündüm. Ama öyle güzel uyuyordu ki bunun imkânı yoktu sanki.

Elimi uzatıp yüzüne dokundum. Gözünün hemen altına kirpiği düşmüştü, dikkatlice kirpiği aldım. Gözlerimi kapatıp bir dilek tuttum. Genel bir dilekti, beni hayal kırıklığına uğratacağını düşünmüyordum. Gözlerimi açıp parmağımın ucuna yapışan kirpiğe doğru üfledim. Uçmuştu, gerçek olacaktı. Gülümsedim.

“Manzara güzel galiba, uyandığından beri izlediğine göre, “ diye mırıldandı Arhan gözleri kapalı bir şekilde. Sesini duymamla birlikte irkildim. “Uyanık mıydın sen ya? “ diye sordum.

Gözlerini açtı. “Hem de uyandığından beri, “ dedi. “Ee, nasıl, sabah manzaran hoşuna gitti mi? Ne güzel izliyordun beni, “

“Ne izleyeceğim seni ya? “ diye yalan söyledim. Bu yalana kimse inanmazdı, Kadir İnanır bile.

İğrenç espri tatlım, görmemişiz gibi yapıyoruz, dedi ara sıra ortaya çıkan iç sesim.

“İnandık, Leyla, inandık, “ dedi gülerek. Eli saçımda gezindiğinde gülümsedim. Geceden beri hep saçlarımla mı oynamıştı gerçekten? “Bence sen beni baya seviyorsun, “

Doğruydu, seviyordum ama bunu bilmenin zamanı mıydı? Hiç sanmıyorum. Tatlı tatlı baktım yüzüne. “Bence sen hiç konuşma, “ dedim. “Ellerin hâlâ saçlarımda, Arhan’cığım. Bence sen beni baya seviyorsun, “

Arhan imalı bir şekilde baktı. “Karşılıklı diyelim, “ dedi.

O sırada Arhan’ın telefonu çalmıştı. Sabahın bu saatinde kim arıyordu ki? Arhan doğrulup telefonunu açtı. “Efendim, abla, “ dedi. “Yok, müsaitim. Tabii, gelirim, ben de çok özledim prensesimi, “ Ece’nin annesi Neslihan’dı arayan. Bakışları kucağında yatan bana indiğinde ne var der gibi baktım. “Hatta Leyla da yanımda, birlikte geliriz, olur mu? “ Ne demek birlikte geliriz? Nereye geliriz? Başımı iki yana salladım, yüzümü kapattım. Konu Arhan’ın ailesiyken çok gerildiğimi fark etmiştim tam da şu an.

Telefonu kapattığında dizine vurdum. “Nereye gidiyoruz? “ diye sordum. “Ayrıca ben neden geliyorum? Sordun mu bana, belki işim var, “

Arhan dizine vurduğum elimi tuttu. “Leyla, nefes al önce, “ dedi gülerek. “Neslihan ablayla Baran abi, günübirlik bir kaçamak yapacaklarmış ama Ece gitmek istememiş. Kaç gündür de beni sayıklıyormuş, Ece’ye bakmaya gideceğiz. “ Ece’yi özlemiştim, öğretmeni olmadan vakit geçirmek eğlenceli olabilirdi.

Yavaşça kucağından kalktım ve bakışlarımı Arhan’ın yüzüne sabitledim. Gözlerimi kıstım, “Sordun mu bana, işim var mı diye, “ dedim tekrar. “Belki önemli randevum var, “

Arhan Allah’ım bana sabır ver der gibi baktı ve derin bir nefes aldı. “İşin mi var Leyla? “ diye sordu bıkkın bir sesle.

Başımı salladım ve haince gülümsedim. Koltuktan kalkarken “Yok, hadi gidelim, “ dedim. Arhan arkamdan koltuktaki küçük yastığı fırlattı. O sırada Alaz salona girdiğinde bakışlarım ona dönmüştü. Üniformasını çoktan giymiş, pırıl pırıl bir yüzle karşımda duruyordu. “Ne konuştunuz be sabah sabah, “ dedi enerjik sesle. Tek sorun bugün hafta sonuydu ve en son Alaz’ın söylediğine göre bugün izinliydi. Ne karıştırıyordu kim bilir…

“Hayırdır, ne bu hal sabah sabah? “ diye sordum. “İzinli değil miydin sen? “

Alaz başını iki yana salladı. “Yoo, nereden çıkardın? “ diye sordu. “Gayet de çalışıyorum ben, “

Arhan muzip bir şekilde güldü. “Evet, Leyla, nereden çıkardın izni? Kardeşim gayet de çalışıyor, daha şehirde, hatta daha spesifik olmak gerekirse bir tiyatro salonunda iç huzuru sağlayacak. “ dedi. “İyilerin dostu kötülerin düşmanı kardeşim, kahraman olmaya geliyor. “

Merakla ikisine de baktım. “O ne demek ya? Bir şey olmuş ve ben bilmiyorum, ne oldu? “ diye sorularımı sıraladım. “Çabuk anlatmazsanız dedikoducuların kraliçesi Begüm’ü çağırırım, ikinizi de mahveder ha ona göre, “

Arhan bana baktı. “Yok bir şey ya, sadece ufak bir tesadüf meselesi, “ dedi Alaz’a göz kırparak.

Bir şey anlamıştım, doğru mu yanlış mı anladığım önemli değildi. Alaz’a döndüm, hain bir sırıtışla baktım. “Abim damat mı oluyor yoksa? “ diye sordum. Arhan kaşlarını kaldırdı. “Sıra da sana mı geliyor? “ diye sordu.

Alaz gözlerini devirdi. “Hayır, abin damat olmuyor, sıra sana gelmiyor, “ dedi. “Ayrıca sıranın Arhan’da olması da durumu bozuyor bence. Sıra sana gelene kadar ohoooo, abisinin gülü, “

Tatlı tatlı güldüm. “Arhan’ın sırası olması neden durumu bozsun ki? “ diye sordum. İkisinin de bu tepkiyi beklemediği yüz ifadelerinden belliydi. Keşke tam şu an fotoğraflarını çekebilseydim. “Yani Begüm ve Ali gerçeği tüm sırayı alt üst ediyor zaten, “

“Ha o konu, “ diye mırıldandı Arhan. Yanağımın içini dişledim. “Ayrıca ben sıramı savdım zaten, konu nasıl bana geldi? “

İnanamayarak baktım. “Kim sırasını savmış? Sen mi? “ Güldüm. “Niye evde mi kaldın? Ayrıca güldürme beni, sıranı savmış olsan böyle mi olursun? “

“Nasılmışım ben? “ diye sordu Arhan. Koşarak salondan çıktığımda arkamdan seslendi. “Kaç bakalım, daha ne kadar kaçacaksın, “

-

Neslihan ablanın evinin önündeydik. Abla demiştim ama sanırım abla demem daha uygundu, ne de olsa artık sadece öğrencimin velisi değil, aynı zamanda arkadaşımın ablasıydı da. Bunda garipsenecek bir şey yoktu, olmamalıydı, değil mi? Arhan kapıyı çalarken içimde bir heyecan belirdi. Hiç hoşlandığım ya âşık olduğum kişinin ailesiyle tanışma anım yoktu. Arhan’ın ailesini zaten doğduğumdan beri tanıyordum. Neslihan ablayı ya bir ya iki kez görmüşümdür ama çok hatırladığım söylenemezdi. Tanıyordum zaten ama bu konumdayken ilk kez karşılaşacaktık.

Kapıyı Ece’nin babası olduğunu tahmin ettiğim adam açmıştı. “Arhan, hoş geldiniz, “ dedi beklediğimden daha resmi bir şekilde. Bana baktı. “Sen Leyla olmalısın, bizimkilerin dilinden düşmüyorsun. “ Mahcubiyetle gülümsedim. “Memnun oldum, “ diye mırıldandım.

İçeri girdiğimizde bizi sıcacık bir salon karşılıyordu. Evde yaşanmışlık vardı, burada mutlu iki insanın yaşadıkları, güzeller güzeli bir kız çocuğunun büyüdüğü anlar vardı. Girişin hemen yanındaki duvarda boy çizgileri vardı. Altı farklı yerdeki çizgiler bir çocuğun bu kadar hızlı büyüyebileceğini göstermişti. Ayakkabılarımı çıkarıp Arhan ve Baran abinin arkasından salona girdim. Yemek masasının üstü kahvaltılıklarla doluydu. Yanlış zamanda gelmişiz gibi hissetmiştim ama muhtemelen Neslihan abla bunları bize hazırlamıştı. Salon evin tam ortasında yer alıyordu anlaşılan, salonun diğer çıkışı bir koridora açılıyordu. Oturma grubu oldukça sade ve rahat görünüyordu. Sehpanın etrafında oyuncaklar vardı.

Neslihan abla koridordan çıkıp geldi. "Hoş geldiniz! " dedi neşeyle. "Birlikte kahvaltı yaparız diye düşündüm, sonra bizim kız size emanet, " Arhan'a sarılıp kulağına bir şeyler söylediğinde ne söylediğini duyamamıştım. Arhan da bir şeyler söyledikten sonra Neslihan abla bana döndü. "Leyla, seni böyle görmek çok güzel, " dedi. "Çayları koyuyorum, sonra tüm detayları alacağım. "

"Yardım edeyim ben, " dedim hemen.

Neslihan "Hayır, hayır, sen masaya geç, Baran yardım eder bana, " dedi. "Arhan, ablacığım, sen Ece'yi çağırsana, " Herkes dağıldığında tek kalmıştım. Gerginlikle masaya geçememiştim. Sonunda Arhan ve Ece salona geldiğinde rahatlamıştım. "Leyla abla! " dedi Ece sevinçle. Beni gördüğüne sevinmiş olmasına mı yoksa ilk defa öğretmenimden başka bir şey söylemiş olmasına mı sevinmeliydim bilemiyordum. Arhan söylemiş olmalıydı muhtemelen. Koşarak yanıma geldi ve bana sarıldı. Sarılışına karşılık verdim gülerek. "Nasılsın, bir tanem? " diye sordum yumuşak bir sesle.

"İyiyim! " dedi Ece. "Okul açılana kadar sana abla diyebilirmişim, dayım öyle dedi, " Doğru tahmin etmiştim. Başımı salladım. "İstediğin zaman diyebilirsin, güzellik, " dedim. Göz ucuyla Arhan'a baktım, bakışları bizim üstümüzdeydi, dudaklarında gülümsemeyle bizi izliyordu.

Neslihan ablayla Baran abi mutfaktan gelince hep birlikte masaya oturduk. Neslihan abla gerçekten güzel bir masa hazırlamıştı. Kahvaltımızı ederken Neslihan abla Arhan’la ikimizi soru yağmuruna tutmuştu. Nasıl karşılaştığımızı, aramızda ne olduğunu, çocukken nasıl olduğumuzu… Tam bir soru yağmuruydu. Neslihan ablanın şen şakrak haline rağmen Baran abinin durgun halleri dikkatimi çekmişti. Normalde de böyle miydi yoksa canını sıkacak bir şey mi olmuştu bilmiyordum.

Kahvaltıda sonra Neslihan ablanın ısrarlarına rağmen masayı toplamasına yardım etmiş, üstüne kahve yapmayı teklif etmiştim. “Tam gelinimiz olacak kızsın ha, “ demişti şakayla, gülerek. Her ne kadar gülsem de şaka içeren övgüsü hoşuma gitmişti. Neticede kahveleri ben yapmıştım ve kahvelerimizi de içmiştik. Neslihan abla ve Baran abi artık yola çıkmaları gerektiğini söyleyerek hazırlanmışlardı.

“Leyla’cığım, bizim kızla bu deli sana emanet, “ demişti Neslihan abla. “Sen ne yapacağını bilirsin, güvenim tam sana, “

Arhan gözlerini devirmişti. “Hadi bu cadıyı anladım da ben neden emanet oluyorum? Çocuk muyum ben? “ diye sordu. Neslihan abla başını salladı. “Evet, tatlım, bir sorunun varsa Leyla’na iletirsin, “ dedi.

Kızlarına sarılıp bize bıraktıktan sonra arabalarına binmiş ve yola çıkmışlardı. Evin kapısını kapattıktan sonra hemen arkamda beni bekleyen biri koca tam biri çeyrek iki çocukla göz göze gelmiştim. Arhan Ece’yi kucağına almış, bana şirin şirin bakıyordu. Bu görüntü o kadar hoşuma gitmişti ki kelebeklerim yine hareketlenmeye başlamıştı. “Ne yapıyoruz şimdi? “ diye sordum.

Arhan bakışlarını Ece’ye çevirdi. “Güzel prensesim ne istiyorsa onu yapacağız bugün, “ dedi. “Ama önce biraz egzersiz yapalım mı? Annene söz verdik gitmeden, verdiğin sözü tutmamak çok kötü bir şeydir çünkü, değil mi Leyla ablası? “

Başımı salladım. “Evet, dayın çok haklı, “ dedim. “Hem bana gösterirsen birlikte yapabiliriz, çok eğlenceli olmaz mı? “

Ece ellerini çırparak başını salladı. “Tamam, ama çok çabuk yapalım yoksa gün çabuk biter, “ dedi. Ece genel olarak zamanın olduğundan daha çabuk geçtiğini düşünüyordu. Bir bakıma doğruydu, bazen öyle hızlı geçerdi ki yapmak istediğimiz şeyleri yapmaya fırsat bulamazdık. Arhan Ece’yle beni salonda bırakıp gözden kaybolduğunda Ece beni salondaki tüm oyuncaklarıyla tanıştırmıştı. Favorim Barbie bebeğini bindirdiği, bebekten yaklaşık iki kat daha küçük olan kırmızı klasik arabaydı. Direksiyonu kırıktı, kapısı açılırken yerinden çıkıyordu ama favorim kesinlikle oydu. Bebeğini evinden yani televizyon ünitesinin en alt rafından çıkarıp okula, yani sehpanın altındaki boşluğa götürmemi istemişti. Hiç sorgulamadan dediğini yaparken beş yaşıma dönmüştüm.

Beş yaşındaydım ve ilk defa evde tek kalacaktım. Aslında tek kalmayacaktım, Arhan’la birlikte kalacaktık ama yine de korktuğumu hissediyordum. Arhan benim çok korkak olduğumu söyler, korkularımla hep dalga geçerdi. Korkumu saklayıp babamların yanına gittim. Annemle babam, Sevim teyze ve Yaşar amcayla düğüne gidecekti. Mahallemizdeki en sevdiğim teyzelerden olan Gönül teyzenin oğlu evleniyordu. Gönül teyze bizi her gördüğünde cebinden bayram şekeri çıkarır verirdi. Hep en sevdiğim şekerleri bana saklardı. Onun ne şekeri ne de bayramı hiç bitmezdi.

Babamın kucağına oturduğumda alnıma öpücük kondurdu. “Çok kalmayacağız, gece yarısı olmadan geliriz, tamam mı fıstığım? “ dedi.

“Arhan mı bana bakacak? “ diye sordum.

Babam güldü. “Hayır, sen ona bakacaksın, “ Birbirinize emanetsiniz demenin Orhan Arslan yoluydu bu. Güldüm. Gerçek anlamını bilsem de Arhan’ı zorbalamayacağım anlamına gelmezdi bu. Kapı çaldığında annem yanımıza geldi. Üstünde kırmızı bir elbise vardı. Geçen gün bu elbiseyi gizlice giymeye çalışırken beni yakalamış ve düğünden sonra giyebileceğimi ama öncesinde dokunmamamı söylemişti. İki gündür bu anı bekliyordum. Yanağımdan öptüğünde kahverengi ruju yanağıma bulaşmış olmalıydı ki arkasınan babam yanağımı baş parmağıyla sildi.

Annem kapıyı açtığında Arhan koşarak salona girmişti. Üstünde okul futbol takımının forması ve siyah bir şort vardı. Girer girmez babama koştu, kıskançlıkla babamın boynuna sarıldım. “Orhan amca biliyor musun, bugünkü maçı biz kazandık! “ dedi heyecanla. “Çok güzel oynadım ben de, tam bir buçuk gol attım, “

“Bir buçuk mu? “ diye sordu babam gülerek.

“Bir tanesi tam kaleye girecekken yarısından çıktı, hakem gol saymayınca buçuk oldu. “ dedi Arhan. “Bence yani, buçuk olabilirdi o ama sayılmıyormuş, “

“Hakem yanlış biliyormuş oğlum, sen bir buçuk gol atmışsın. Aferin sana, “ dedi babam.

Arhan bana bakıp kötü kötü güldü. “Leyla maça gelmeyince kazanmamız da kolay oldu, “ dedi. Kaşlarımı çatıp kötü kötü baktım Arhan’a, dil çıkardım. “Çok güzel oynadığım için babam bana hediye aldı. Bak!” Elinde tuttuğu kırmızı arabaya baktım. Üstü açıktı, diğer arabalarından daha büyüktü. Üstü açık araba şimdiye kadar hiç görmemiştim, dikkatimi en çok çeken o olmuştu. Arhan bana arabasını vermezdi ama o arabayla oynamalıydım.

“Çok güzelmiş, “ dedi babam arabayı inceleyip. “Birlikte güzel güzel oynarsınız, tamam mı oğlum? “

Arhan başını iki yana salladı. “Leyla oynamasın, hep oyuncaklarımı kırıyor! “ dedi itiraz ederek.

İsteyerek kırmıyordum ki bir kere. Ya elimden kayıyor düşüyordu ya da zor açılıp kapanıyordu, ben bir şey yapmıyordum. Başımı iki yana sallayarak Arhan’a baktım. “Ya Arhan hayır, gerçekten söz veriyorum kırmayacağım bu sefer! “ dedim büyük bir istekle. “N’olur birlikte oynayalım! N’olur, n’olur, n’olur, “

Babam başını salladı. “Kızım söz veriyorsa tutar, öyle değil mi Leyla? “ dedi. Başımı salladım. “Birbirinizi kırmadan, yaramazlık yapmadan oynayın, anlaştık mı? “ Babam bana baktı. “Arhan’ı üzmek yok. “ Tekrar başımı salladım. Arhan’a baktı bu sefer. “Kızımı üzmek yok, tamam mı? “ Arhan’ın da uslu uslu başını salladığını gördüm.

Babamlar gittiğinde Arhan'la tek kalmıştık. Tatlı tatlı Arhan'a baktım. "Oyun oynayalım mı? " diye sordum.

"Ne oynayacağız? " diye sordu umursamaz bir şekilde.

"Barbiecilik oynayalım, sen bebeğimin şoförü ol, gezdir, " dedim hevesle. Asıl amacım arabasıyla oynamaktı. "Olmaz Leyla! " diye cevap verdi. "Arabamla oynayacaksın, sonra oynarken kıracaksın değil mi? İstemiyorum, başka bir şey oynayalım. "

Başımı iki yana salladım. "Hayır, vallahi kırmayacağım, güzel güzel oynayacağım söz veriyorum, " dedim dudağımı büküp.

Derin bir nefes aldı. "Peki, " dedi pes ederek. "Ama söz verdin! Getir bebeğini şoför olayım hadi, " Neşeyle koşarak oyuncaklarımı getirdim. İlk başta her şey güzeldi, Arhan da eğleniyordu oynarken. Bazen arabasıyla garip garip hareketler yapıyor, içine oturttuğum bebeğimin dengesini bozuyor, bazen de arabadan düşmesini sağlıyor sonra da buna kahkahalarla gülüyordu.

Sonra kötü bir şey oldu. Arhan tuvalete gittiğinde arabasını elime aldım. Kapısını tam açıyordum ki tık diye bir ses geldi ve kapı elimde kaldı. Kızacak diye çok panik yapmıştım. Kapıyı yerine taktıktan sonra arabayı yerine koydum. Arhan geldiğinde ise aslında sıkılmamış olmama rağmen oyundan sıkıldığımı söyleyerek başka oyun oynamak istediğimi söylemiştim. Arhan o gece arabasını kırdığımı anlamamıştı ama ben verdiğim sözü tutamadığım için tüm gece karnıma ağrılar girmişti.

Kırmızı arabaya tekrar baktım. Arhan'a seslendiğimde hemen yanımıza gelmişti. Arabayı göstererek "Bu o araba mı? " diye sordum.

Başını salladı. "Heh, tam da oyuncağını bulmuşsun yine, " dedi gülerek. "Diğer kapısını da kırma da, " Kaşlarımı çattım. "Ben kırmadım ki kapısını, " diye itiraz ettim ama bal gibi de ben kırmıştım. "Dağınıktın sen, kesin bir yerden düşürüp kırdın, suçu bana atıyorsun, "

"Hiç de bile Leyla, " dedi Arhan. "Arabayı elime aldığım gibi anlamıştım senin yaptığını, "

Dudağımı ısırıp mahcup bir şekilde gülümsedim. "Neden kızmadın peki anladıysan? " diye sordum. Arhan yere, tam karşıma oturdu. "Babana söz vermiştim, seni üzmeyeceğim diye, "

Ece dizlerimin üstüne oturduğunda anlık şaşkınlık yaşamıştım. "Leyla abla, lütfen oyuncaklarımı kırma, " dediğinde Arhan büyük bir kahkaha attı. Yanağını sıktım gülerek. "Dayısının yeğeni ya, " dedim. "Kırmam fıstık, merak etme, " Ece'ye sarılmak öyle bir histi ki kalbiniz yumuşuyor, aklınızda, kalbinizde ne derdiniz varsa hepsi uçup gidiyordu. Saf sevgisini verdiğinden miydi bilmiyordum ama Ece'ye sarılmak çok güzel bir histi.

Arhan bizi izlerken hafifçe öksürdü. "Hadi bakalım, önce egzersiz ondan sonra oyun, " dedi. "Kaytarmak yok, cadı, " Kenara koyduğu matı açıp Ece'yi kucağımdan alıp havadayken yanağından kocaman öptü. Matın üstüne bıraktığında Ece kaçmaya çalıştı ama boşa çabaydı, pes ederek matın üstüne yattı. İlk defa Arhan'ı mesleğini yaparken görecektim ve bu beni heyecanlandırmıştı. Kliniğe gittiğimde bunun nasıl bir görüntü olduğunu bilemezdim ama şimdi öğrenebilirdim. Elini Ece'nın ayak tabanına koydu. "Çek bileği kendine doğru, " dedi. "Çek çek çek, aferin benim prensesime"

Sadece izlerken nasıl ani bir hareket yapmayı başarmıştım bilmiyordum ama boynuma giren ağrıyla yüzümü buruşturdum. Gece boyu yattığım yerin boynumu ağrıtmadığını düşünüyordum ama yanılmıştım belli ki. Elimi boynuma koydum, hafifçe ovmaya çalıştım ama canım acıyordu. Arhan ve Ece başka bir harekete geçmişlerdi, Ece bacaklarını kaldırıyor, kollarını kaldırıyor, muhtemelen onun için çok yorucu hareketleri hiç zorlanmadan yapıyordu. Hareketleri bittiğinde Ece yavaşça mattan kalktı ve hızla odasına gitti. Arhan bana baktı. "Yorulduğu zaman öyle kaçıyor, " diye açıkladı. "Neyin var senin? "

"Bir şey yok ya, " dedim boynumu tutarken.

Kaşlarını havaya kaldırdı. "Boynunu tutuyorsun Leyla? " dedi sorar gibi.

"Ağrıyor çünkü? " dedim aynı şekilde. Arhan ayağa kalktı, elini uzattı bana doğru. "Kalk hadi, geç koltuğa, " dedi. Sorgulamadan elini tutup ayağa kalktım ve koltuğa oturdum. "Yan dön, " dediğinde boynuma masaj yapacağını anlamak hiç zor değildi. İkiletmeden yan döndüm. Parmak uçları boynuma değdiği an kafamı çevirip Arhan'a baktım. "Çat çut boynumu kütleteceksen istemiyorum ya, " dedim mızırdayarak. Tam olarak mızırdamaktı yaptığım. Neydim ben üç yaşında çocuk mu?

"Leyla, güzelim, senin o boyun kütletme dediğin şey böyle yapılmıyor, " diye açıkladı. "Manuel terapi diyoruz ona, muayene edilmeden, boyunun ölçüsü alınmadan yapılmaz. Ayrıca eğitimsiz biri de yapamaz ki benim eğitimim yok manuel terapi üzerine. " Gözlerimin içine baktığında tüm dedikleri aklımdan çıkmıştı bile. "Tamam mı, güzelim? "

Başımı salladım. Arhan yavaşça başımı öne çevirdi. Parmakları boynumda dolaşıyordu, tam ağrıyan noktaya hafifçe baskı uyguladığında gözlerimi kapadım. Biraz daha bastırdı. "Leyla, kendini kasmasan mı acaba? " dedi Arhan.

"Demesi kolay tabii, çok biliyorsan gel sen kendini kasma, " diye homurdandım. Canım acıyordu, ayrıca bu kadar yakın olmanız da beni geriyordu, nasıl rahat durabilirdim ki? Boynuma biraz daha masaj yaptı, dokunuşları gerçekten şifalı mıydı bilmiyordum ama ağrımın azaldığını hissedebiliyordum. Parmakları boynumdan omuzlarıma doğru indi, omuzlarıma dokundu, masaj yaptı. Ellerini geri çektiğinde gerçekten rahatlamıştım. "İyi geldi mi? " diye sordu.

"Hıhı, " dedim mayışmış gibi. "Bir şey soracağım, sen böyle herkese masaj yapıyor musun? "

Arhan güldü. "Herkese derken? " diye sordu.

"Herkese işte, " dedim. "Erkek arkadaşlarına, kız arkadaşlarına, arkadaşın olmayan insanlara… "

"Teyzeme yapıyorum, sırt ağrıları oluyor, " dedi. "Bir de sana yaptım işte, o kadar, "

"O kadar? " diye sordum inanamayarak. Başını salladı. "O kadar, " dedi tekrar. Dudaklarım kıvrıldı. "İyi, " diye mırıldandım.

"Gece yattığın yer rahat değildi herhalde, " diye mırıldandığında güldüm. Dizine yatıp uyumuştum ve gayet de rahattı. "Hiç de bile, gayet rahattı. " dedim açıkça. Birkaç saniye sessiz durduktan sonra Arhan'a baktım. "Arhan ya bir şey soracağım, "

Arhan derin bir nefes aldı. "Hayır, Leyla, kimse dizimde uyumadı, " dedi. Güldüm. "Ay hayır, onu demiyorum, " dedim. "Baran abi çok durgundu, bir şey mi oldu? "

Bakışları koridora kaydı. “Ece’yi bırakıp gittiler ya ondan biraz gerilmiştir, “ dedi. “Ece'nin kalp kapakçıklarında sorun var, çok hareket ettiğinde, yorulduğunda ya da çok heyecanlandığında bayılabiliyor. Bir kere Baran abi ailesinin yanına gittiğinde bayıldı Ece, hastaneye zor yetiştirdik. Baran abi de uzakta olduğu için biraz korktu, kendini suçladı. O zamandan beri bir yere gidecekleri zaman Baran abi böyle sessiz sessiz durur. “

Başımı salladım. “Bilmiyordum, “ dedim. “Baran abinin ne kadar korktuğunu hayal bile edemiyorum, “ Biz konuşurken Ece koşarak yanımıza gelmişti. “Geldim, geldim! Şimdi ne yapacağız? “ diye sordu neşeli bir şekilde.

Arhan Ece'yi kollarının arasına aldı. “Sen ne istersen onu yapıyoruz, prensesim, “ dedi.

-

Öğle arasına tam on iki dakika kalmıştı. Sabahtan beri onu gören herkese açıklama yapmak zorunda kalmıştı Alaz. Ne vardı yani hafta sonu işe kendi isteğiyle geldiyse? Hem görev arkadaşı Tunç’un yerine gelmişti. Tunç’un nişanlısı hastaydı, üç gündür hastanede yatıp kalkıyordu Tunç. İzni bitmişti ama Alaz onu yalnız bırakmamış, onun yerine gelmişti. Bugün emniyet biraz daha sakindi, Alaz’ı yoran tek şey ‘izinliydin neden geldin’ sorularıydı.

Kedisi kaybolan yaşlı bir kadının kayıp başvurusunu aldıktan sonra ise şimdilik işi bitmişti. Ta ki diğer memurlardan Bahadır hızlı adımlarla Alaz’ın yanına geldi. “Alaz abi, seni soruyorlar aşağıdan, “ dedi.

Alaz kaşlarını çatmıştı. Kim gelmiş olabilirdi ki? Arkadaşlarından biri olsa arayıp haber verirdi mutlaka. Merakla oturduğu yerden kalkıp merdivenlere yöneldi. Giriş kata indiğinde ilk önce tanıdık bir yüz göremedi. Kahve gözleri etrafta daha dikkatli gezindiğinde birkaç gündür aklının bir köşesinde olan o kişiyi gördü, Nazlı elinde bir saklama kabıyla Alaz'ı bekliyordu. Alaz büyük adımlarla Nazlı'nın yanına gitti. Ela gözleri Alaz'ı bulduğunda dudaklarında bir tebessüm belirdi.

“Beni sormuşsun, “ dedi Alaz yanına geldiğinde. “Bir şey mi oldu yine? “ Aklına gelen ilk şey o herifin yine Nazlı'yı rahatsız etmesiydi.

Nazlı başını iki yana salladı. “Yok, o adam tekrar gelmedi. Bir de güvenlikleri uyarmışsınız galiba daha dikkatliler, “ dedi. “Ben teşekkür etmek için geldim, “ Elindeki kabı uzattı. “Havuçlu kek yaptım, seviyorsundur umarım, “ Alaz saklama kabını tutan ellerine baktı, güzel elleri vardı, toz pembe oje sürmüştü tırnaklarına, ince uzun parmakları güzel görünüyordu. Nazlı, Alaz uzun uzun bakınca tedirgin bir şekilde baktı. “Sevmiyor muydun yoksa? Keşke kakaolu yapsaydım, daha garanti bir seçenekti. Zaten yapay zekaya sormak dünyanın en saçma şeyiydi. Diğer memurlar yer belki ziyan olmasın, “

Alaz bu panik halde konuşan kadına baktı. Gülmek istemiyordu, ayıp olurmuş gibi hissediyordu ama kendini tutamayıp güldü. “Hayır, yani severim havuçlu kek, “ dedi. “Teşekkür ederim, ellerine sağlık, zahmet etmişsin, “

Nazlı başını eğerek gülümsedi, yanakları pembeleşmişti. “Afiyet olsun, “ dedi. Alaz saklama kabını Nazlı'nın elinden alırken parmakları birbirine değmişti. Yavaşça yutkundu Alaz, bu kadar gerilmek zorunda mıydı? “Ben gideyim o zaman, teşekkürümü de ettiğime göre, “

Alaz ilk başta emin olamadı, “Tek mi yiyeceğim ben bu kadar şeyi? “ diye sordu. “O kadar gelmişsin, bana eşlik edersin bence, “

Nazlı Alaz'a baktı uzun uzun. “Çaylar senden ama, “ dedi gülümseyerek. Alaz başını salladı. Yediği en güzel havuçlu kek olduğunu henüz bilmiyordu ama çok yakında fark edecekti.

-

Şimdi…

İçinde bulunduğumuz minibüsün dijital saat 23.42’yi gösteriyordu. Şehrin dışında, konteyner depolardan birindeydik. Hayatımda ilk defa polisiye olayın tam ortasındaydım ve biraz sonra olacakları operasyon minibüsünden izleyecektim. Ben, Arhan, Begüm, Ali ve Mehmet buna şahit olacaktık. Alaz ise kelimenin tam anlamıyla operasyonun başındaydı. Tam üç dakika sonra her şey başlayacaktı.

“Ya çok kalabalıklarsa? “ diye sordu Begüm.

“Tüm emniyeti boşuna toplamadık buraya, “ dedi Ali. “Rahat ol, sevgilim, Alaz halledecek. “

Derin bir nefes aldım. “Umarım kimse zarar görmeden çıkarız buradan, “ dedim. “Silahsız olacak değiller sonuçta, çatışma çıkarsa tek dileğim kimsenin zarar görmemesi, “ Arhan bana baktı yumuşak bir şekilde. “Her şey güzel olacak, “ diye mırıldandı.

Mehmet güldü. “Benim de endişelerim var, beni kim rahatlatacak? “ diye sordu. “Çiftlerin arasına giren üçüncü kişi olmak beni şu an çok rahatsız etti. “

“Çiftini bulsaydın canım sen de, “ dedi Begüm. Aramızdaki en aşktan uzak olan kişi Mehmet’ti. Hayatı kardeşi Eylül’den ibaretti. Zor zamanlar yaşadığı dönemler oluyordu, bizden yardım bile istemeden hallederdi. Aşkın onun bu hayatını kontrol edebilirliğini bozacağını düşünüyordu. Belki haklıydı, duygular mantığın önüne geçerdi ve doğal olarak sorunlara çözüm bulmakta zorlanırdık. Biraz salaklaşırdık bir başka anlamda.

Begüm Arhan’a baktı. “Birazdan operasyon başlayacak ya içimizde tutup söyleyemediklerimizi sırayla söylesek mi? “ dedi.

Arhan kaşlarını kaldırdı, göz ucuyla bana bakıp Begüm’e döndü. “Söyleyemediğimiz bir şey kalmadıysa sıra size mi geçecek? “ diye sordu hain bir şekilde. Her şeyi söylediğini ima etmişti ama söylediği hiçbir şey yoktu, keşke gerçekten söyleseydi. Begüm bir bana bir Arhan’a baktı. “Nasıl yani? Her şey söylendi mi? Ben nasıl kaçırdım bunu ya? “ dedi şaşkınlıkla. Ve sonra jeton düştü. “Hiç komik değil ya, ben burada tüm duygular karşılığını bulsun diye uğraşayım, sizin yaptığınıza bakın. Çok ayıp gerçekten, “ Sahte kızgınlığı beni güldürmüştü.

Ali kolundaki saate baktı. “Başlıyoruz, “ dedi. Saat 23.45 olmuştu.

Planımızın hedefi Halis’ti, Halis’e büyük bir darbe vurup onu buraya getirecektik, bu darbe onun en önemli uyuşturucu depolarından birine baskın yapmaktı. Tabii ki bunu tek başımıza yapmakızın imkânı yoktu. O yüzden Alaz emniyete bu konuyu açmış ve operasyon fikrini sunmuştu. Üç günün sonunda her şey hazırdı ve birazdan Halis'e büyük bir sürpriz vardı. Halis buraya geldiğinde ise Arhan hâlâ ne yapacağını söylememişti, aklında ne olduğunu bilmiyorduk.

Arhan'a baktım. Alaz'la iletişim halinde olacağımız kulaklığı kulağına taktı. "Biz hazırız, dikkatli ol, " dedi. "Başlıyoruz, "

-

Oluşturulma tarihi: 11.07.2024

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum, keyifli okumalar... 🤍

Loading...
0%