
Azad, Rojin’i dar orman yollarından geçirerek terk edilmiş eski bir yayla evine götürdü. Küçük, ahşap bir evdi; dışarıdan bakıldığında yıllardır kullanılmadığı belliydi ama içerisi hâlâ güvenli sayılabilecek bir sığınaktı.
Kapıyı açıp Rojin’i içeri soktu. Odanın ortasında küçük bir masa, köşede ise eski bir soba vardı. Rojin yorgun ve bitkin şekilde yere oturdu. Azad, onun ellerini avuçlarının içine aldı.
“Burada güvende olacaksın, Delalem. Sana yemin ederim, Halil’in sana dokunmasına izin vermeyeceğim.”
Rojin gözyaşlarıyla Azad’ın yüzüne baktı. “Ya seni kaybedersem? Ya bu defa dönemezsen?”
Azad derin bir nefes aldı, başını onun alnına yasladı. “Senin için, kardeşim için, ailem için… bu savaşı bitireceğim. Ne pahasına olursa olsun.”
Bir süre sessizlik oldu. Rojin titreyerek onun göğsüne yaslandı. Azad ise onu bir an bile bırakmak istemiyordu ama vakit daralıyordu.
Dışarı çıktığında gökyüzünde kara bulutlar toplanmıştı. Azad belindeki silahı kontrol etti, mermileri saydı. Kafasında tek bir şey vardı: Halil Arnaz’ı bulup yüzleşmek.
Telefonunu çıkardı ve kısa bir mesaj yazdı:
“Bu defa senin peşindeyim Halil. Nerede olduğunu biliyorum.”
Mesajı gönderdikten sonra arabasına bindi. Motoru çalıştırırken gözlerinde kararlılık vardı. Bu artık bir kaçış değil, bir hesaplaşmaydı.
Uzakta, dağ yamacındaki eski taş konağın ışıkları görünüyordu. Halil Arnaz oradaydı. Azad’ın yüzündeki öfke ve kararlılık, yaklaşan fırtınayla birleşiyordu.
Bu gece, sadece Rojin’in değil, ailesinin onurunun da gecesiydi. Azad, direksiyonu konağa doğru çevirdi. Yol daralırken dudaklarından tek bir cümle döküldü:
“Bu gece her şey bitecek.”
Azad konağın girişine yaklaştığında, Halil Arnaz’ın gölgesi dışarıya sarkıyordu. Yanında birkaç adamı vardı, hepsi silahlı ve tetikte bekliyordu. Azad arabayı durdurup silahını çekti. Kalbi deli gibi atıyordu; tek bir hata her şeyi bitirebilirdi.
Halil, Azad’ı gördüğü anda sinirli bir kahkaha attı. “Vay vay vay… Barzanlar, veliahatları ile birlikte geldi demek. Cesurmuşsun, Azad. Ama cesaretin seni kurtaramayacak.”
Azad adımlarını yavaşça Halil’e doğru attı. Gözleriyle, tüm öfkesini ve kararlılığını Halil’e iletti. “Seninle işim bitmedi Halil. Rojin’e ve aileme dokunamazsın.”
Halil’in yüzünde alaycı bir gülümseme belirdi. “Dokunamam mı? Sen öldürmekten bahsediyordun, Azad Barzan. Şimdi senin sırasın, veliahat.”
Azad sinirle silahını doğrulttu. “Sözünü tutmadığın anda seni yerin dibine sokarım!”
Hızlı bir hareketle Halil’in adamlarından biri üzerine yürüdü, çatışma başladı. Ateş sesleri yankılanıyordu; taşlar ve toprak fırlıyordu. Azad, Halil’e doğru ilerlerken bir yandan Baran’ı korumaya çalışıyordu.
Halil, arkasındaki adamları yönlendiriyor, Azad’ı tuzağa düşürmeye çalışıyordu. Azad, defalarca ateş açtı; bazıları kaçmayı başardı, bazıları yere yığıldı.
Halil nihayet tek başına Azad’ın karşısına dikildi. Göz göze geldiklerinde, ikisi de nefes nefese kalmıştı.
“Bu gece bitecek her şey!” dedi Azad, sesi öfke ve kararlılıkla dolu.
“Bitmek mi? Bu gece sadece senin için bir başlangıç olacak,” diye karşılık verdi Halil.
Azad hızlıca sağa hamle yaptı ve Halil’in silahını hedef alırken, Halil de hamle yapıp Azad’ın ateşini savuşturdu. İkisi arasında ölümcül bir yakın dövüş başladı. Her darbe, her hamle nefesleri kesiyor, adrenalini tavan yaptırıyordu.
Arka planda, Baran ve Rojin güvenli bir mesafeden durumu izliyordu. Baran, yaralı ama kararlı bir şekilde abisini desteklemeye hazırdı.
Azad, bir anlık fırsatı değerlendirerek Halil’i yere serdi ve silahını alnına dayadı. Gözleriyle Halil’e son kez baktı.
“Artık bizim zamanımız, Halil. Rojin’e, Baran’a, aileme dokunamayacaksın.”
Halil, nefes nefese, yüzünde yorgun ama inatçı bir gülümsemeyle baktı. “Beni bitireceğini sanıyorsun, Azad? Bu sadece bir başlangıç…”
Azad, silahını bir kez daha doğrulttu ve bu sefer kararlılığı Halil’in hayatını değiştirecek kadar keskindi
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |