
Baran, odasına çekilmişti. Yüzünde hâlâ hastanede yaşadığı korkunun gölgesi vardı ama yapacak tek şey vardı: ailesinin durumu hakkında kesin bilgi almak. Telefonunu eline alıp Rozelin’in numarasını tuşladı.
Telefonun diğer ucundan hafif bir tıkırtı geldi ve Rozelin sesi duyuldu:
“Baran… Sen misin?”
“Evet, Rozelin ben. Ablim, Azad ve ben iyiyiz ama seninle konuşmam gerek. Ailem… nasıl?” Baran’ın sesi biraz titriyordu.
Rozelin derin bir nefes aldı:
“Baran… iyisiniz ya, çok şükür… Annem iyiydi, ama hastaneye kaldırıldı. Azad onu korudu, korkulacak bir durum yok. Babam ve Miran da güvende. Yani… şu an herkes kontrol altında.”
Baran gözlerini kapadı ve rahat bir nefes aldı. “Anladım… Peki sen? Her şey yolunda mı?”
Rozelin’in sesi hafifçe titredi:
“Ben iyiyim Baran. Ama senin için endişeleniyorum. Şu an tek düşündüğüm sizin güvenliğiniz.”
Baran gülümsedi ama sesi hâlâ ciddi kaldı:
“Rozelin, merak etme. Biz buradayız, birbirimize sahibiz. Ama sen de dikkat et. Kimseye kendini yalnız bırakma.”
Rozelin kısa bir sessizlikten sonra konuştu:
“Tamam, Baran… söz veriyorum. Size bir şey olursa, İstanbul’u cehenneme çevireceğim!”
Baran hafifçe güldü:
“Biliyorum Rozelin. Ama şu an birbirimizi korumaya devam edeceğiz. Azad ve ben tüm gücümüzle buradayız. Söz veriyorum, kimseye bir şey olmayacak.”
Rozelin’in sesi telefonun ucunda yumuşamıştı:
“Buna inanıyorum Baran… İyi ol. Sizi bekliyorum.”
Baran telefonu kapattığında yüzünde kararlı bir ifade vardı. Artık sadece kendi hayatlarını değil, sevdiklerinin güvenliğini de korumak zorundaydılar.
---
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |