
Baran’ın gözleri ağır ağır açıldığında, etrafındaki beyaz ışık ve cihazların bip sesleriyle karşılaştı. Nefes almakta zorlanıyor, her hareketi acı veriyordu. Yanında Azad’ı görünce gözleri hafifçe parladı, ama hâlâ yorgun ve güçsüzdü.
“Abi…” diye mırıldandı Baran, sesi zar zor çıkıyordu.
Azad hemen yanına eğildi, ellerini kardeşinin ellerine doladı. “Buradayım, kardeşim… uyanmışsın. Her şey yolunda, sadece dinlenmelisin.”
Baran gözlerini kısarak ona baktı. “Rojin… Rozelin… onlar… iyi mi?”
Azad hafifçe gülümsedi. “Merak etme, onlar güvende. Senin için endişelenme. Şimdi senin iyileşmen gerek.”
Baran zorlukla başını salladı ve birkaç saniye sessiz kaldı. Nefes alırken her seferinde acıdan gözleri doluyordu. “Abi… korktum… ölüyordum…”
Azad gözyaşlarını gizlemeye çalıştı, ama başarılı olamadı. “Biliyorum kardeşim… ben de korktum. Ama şimdi buradasın, hayattasın. Sana söz veriyorum, bir daha böyle bir şey yaşanmayacak.”
Baran gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. “Annem jiyan … onları… koruyacak mısın?”
“Tabii ki… sana söz veriyorum. Senin görevin şimdi iyileşmek, gerisini bana bırak,” dedi Azad, kararlı bir sesle.
Baran hafifçe gülümsedi, sonra yavaşça başını Azad’a yasladı. “Abi… sen… her zaman… yanımda ol…”
“Her zaman, kardeşim. Her zaman yanında olacağım,” diye cevapladı Azad, kardeşinin elini sıkıca tutarak.
Yoğun bakımın sessizliği, sadece cihazların bip sesleri ve iki kardeşin birbirine duyduğu bağlılıkla dolmuştu. Baran’ın nefes alışı yavaş yavaş normale dönüyor, Azad da içinde doğan umudun ışığıyla kardeşine bakıyordu.
---
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |