@biryazar.62
|
Medyaya her bölüme için yazarken hissettiklerimi aktaran bir parça koymaya calişacağım. Okurken dinleyebilirsiniz.
Bu bölümün parçası emra Aydın'dan soğuk odalar.
Keyifli okumalar..
Oturduğum sandalyede geriye yaslanıp kollarımı arkaya doğru iterek esneme haraketi yaptım. Çok uzun süredir eğilerek bilgisayara baktığım için ağrıyan boynum ve sırtım yüzünden yüzümü buruşturdum. Sandalyemden kalkarak odamın içinde gezinmeye başladım. Genellikle beyaz renk ağırlığı ile döşenmiş odamda boydan camımın önüne giderek dışarıya baktım. Bahçede ki insanların yaptıkları şeyleri görünce. yüzümde buruk bir gülümseme oluştu. Bir akıl ve ruh sağlığı Hastanesi'nin bahcesinde olmasi gereken her şey vardı. Kendi kendine konuşup kahkaha atan insanlar , kendini dilenci sanıp insanlardan sürekli para isteyen bir amca ve ortada bir top olmamasina rağmen futbol oynamaya çalışan bir grup vardı. Çoğunluğu bu tip garip haraketler de bulunsada küçük bir kısmı bahçedeki banklarda oturarak etraflarını izliyordu. Muhtemelen burada neden olduklarını sorguluyorlardır.
Neydi bu insanların sorunu?
Delirmek mi?
Bir doktor olmasına rağmen Elsa bu sorunun cevabını bir türlü veremiyordu. Belkide onlar akıllıdırlar da bizler deliyizdir. Onları bu duruma getiren şey neydi tam olarak. Neyi anladıkları için bu hale gelmişlerdi?
Bizim anlayamadığımız , göremediğimiz, bilmediğimiz bişeyler bildikleri için mi bu haldeler. İçimizdeki bir avuç insanı, bunları bildikleri için toplayıp tımarhane adı verdiğimiz yerlere tıkarak Dünyayı daha iyi bir yer haline getirdiğimizi mi düşündük de böyle yapıyoruz? Eski bir hastam "şu an iyiyim ama düşünmeye başlarsam ağlayabilirim." Demişti .
Belkide çok haklıydı.
Biz özgür olanlar tamamen aydınlanmamışızdır belkide. Kafamda cevabını bulamadığım o kadar çok soru var ki.
Kapımın tıklatılmasıyla düşüncelerimi rafa koyup arkamı döndüm. 30 yaşlarının ortasındaki esmer , orta boylu hemşire tebessüm ederek " doktor hanım hastanız geldi. Sizi bekliyor." Dedi. Tebessüm ederek "tamam Hatice hanım şimdi geliyorum " dedim ve askılıkta ki beyaz önlüğümü giydim.
Uzun koridordaki sol kapının önünde durdum. hastamın olduğu 402 numaralı odanın kapısını açıp içeriye girdim. Beyaz duvarlara sahip odada bir tane pencere vardı. Pencerenin yanında karşılıklı tek kişilik iki tane koltuk ve duvarlarla aynı renkte perdeler vardı.
Bu hastanede neden herşey beyaz ?
Odayı incelemeyi bırakıp beni bekleyen hastama baktım siyah saçları yüzünün yarısını gizliyerek iki yanında duruyordu. Sanki bir savaştan çıkmış gibi kabarık ve bakımsızlardı. Beyaz teni üzerine giydiği beyaz elbiseyle aynı renkteydi resmen. Çok zayıf ve yüzü incecikti. Biçimli kaşlarını ara sıra hafif çatıyor ve mavi gözlerini süsleyen kirpikleriyle bakımsız ama güzel bir kadındı. Gözlerinin altındaki morluklardan çok uzun zamandır uyumadığı anlaşılıyordu. Bacaklarını karnına kadar çekmiş koltukta ileri geri sallanan kadının tam karşısına oturdum. Derin bir nefes alarak
"Merhaba " dedim
Cevap yok.
"İsmin ne "
Hala cevap yok.
Pes etmek yok kızım. Psikolog olduğum için tedaviye direnip cevap vermeyen bir çok hastam olmuştu. Alışık olmadığım bir durum olduğu için onunla iletişime geçmeye çalıştım.
"Hmm pek konuşmayı sevmiyorsun anlaşılan."
"Biliyormusun Emma bende Galler perilerinin hikayesine inanıyorum."dedim ciddi bir ses tonuyla.
Ve bingo sallanmayı bırakarak bana baktı.
Kesinlikle doğru yoldayım. Devam..
" Bu yeryüzü sadece biz insanlara ait değil neticede. Bizler varsak doğa üstü canlılarda olabilir . Sadece aklıma takılan bir kısım var onlar hakkında"dediğimde kaşlarını hafif kaldırarak meraklı bir şekilde
"Nedir? " dedi .
"Küçük çocukları kaçırıp onların yerine neden çirkin yaratıkları koyduklarını merak ediyorum açıkçası ? Bunu neden yaptıkları hakkında bence senin bir fikrin olabilir." Dedim
Evet odaya girdiğimden beri benimle hiç konuşmasada onun dosyasını okumuştum. 25 yaşında arkeolok olan Emma Krams katıldığı bir kazı gezisinde Galler perilerini gördüğünü ve onu da kendileri gibi yapmak istediklerini iddia ederek kendisini eve kitlemiş ve öldürmeye çalışmış. Ailesi tarafından hastaneye götürüldüğü gece ay ışığında sabaha kadar dans ettikten sonra babası ünlü bir iş adamı olduğu için bu haberin İngiltere'de duyulmasını istemediğinden dolayı Emma kramsı apar topar Türkiye'ye getirerek bu kliniğe yaptırdıktan sonra bugün geri dönmüştü.
Ne vefalı baba ama .
Bu hikayeye kesinlikle bende inanmiyorum ama onunla iletişim kurabilmem için bu şarttı . Hikayeye göre, Galler perileri mağaralarda ve dağlarda yaşıyordu. Ay ışığının aydınlattığı gecelerde dans ederken görülürlerdi. Asla konuşmazlar ve yalnızca işaretlerle iletişim kurarlardı. Küçük periler genelde arkadaş canlısıydı. Ancak daha büyük olanlar yaramaz ve sahtekardı. Büyük periler, küçük çocukları sık sık dağlara kaçırır, onların yerlerine çirkin şekil değiştirmiş insanlar bırakırlardı. Çalınan bebeklerin yüzleri ilk başta aynıydı. Ancak sonra yüzleri çirkinleşir, cildi buruşur ve huysuz bir karaktere bürünürlerdi. Kaçırılan çocukların ismi bazen Eilian oluyordu bazen John... İsimler değişse de bu doğaüstü hikaye asırlardır anlatılmaya devam ediyor.
Sorduğum soru karşısında biraz duraksadı. Daha sonra kafasını hafif yukarı kaldırarak tavana baktı. Elleri doladilığı bacaklarının önünde hafif ritim tutarken sallanmaya başladı. Daha sonra cevabı bulmuş gibi aniden ayağa kalkarak tam önümde diz çöktü. Haraketsiz kalarak onun ne yapacağını beklemye başladım. Emma dizlerini hafif kaldirarak yüzünü bana yaklaştırdı. Yüzlerimiz arasında milim mesafa kalınca durdu ve gözlerimin içine baktı.
"Çok güzelsin" diye fısıldadı
"Çok güzelsin ve buna neden katlanmak zorundalarki!" dedi küstah bir ses tonuyla.
Sanırım sorumun cevabını aldım.
Herkesin onlar gibi çirkin görünmelerini istedikleri için insanları kaçırıp, yerine çirkin varlıklar koyuyorlar. Hikayesi burdan geliyor sanırım. Bu büyük saçmalık.
Sözlerinden sonra ellerini dizlerine koyarak ayağa kalktı ve birilerini arar gibi etrafa bakınmaya başladı. Sır vericekmiş gibi bana yaklaşarak kısık bir sesle " beni de götürmek istiyorlar ,bana yardım etmelisin doktor." dedi ağlak bir ses tonuyla. Mavilerinde gördüğüm endişeyle tebessüm ederek elimi omuzuna koydum" merak etme sana yardım etmek için buradayim " dedim güven veren bir ses tonuyla.
" Ama şimdi biraz dinlenmelisin, yavaş yavaş ilerlesek daha iyi olur senin için"dedim .
Sözlerim biter bitmez başını telaşla olumsuz anlamda salladı " hayır olmaz " dedi telaşlı bir şekilde " hemen yardım etmen gerekiyor. Ya beni de götürürlerse?" diyerek saçlarını çekiştirmeye başladı
" onlarla gitmek istemiyorum neden anlamıyorsunuz. " ağlayarak dizlerinin üzerine çöktü. Onun adına içimde birşeyler burkuldu. Bu tür doğa üstü canlılar tarafından kaçırılacağını düşünen vakalar çok fazla gelirdi bu kliniğe ve hepside benzer tepkiler verirdi.
Emmanın yanına giderek bende diz çöktüm. Çenesinden tutarak başını kaldırdım. Ağlamaktan kızaran mavilerine baktım "endişelenme Emma burada güvendesin ,seni götürmelerine izin vermem " dedim güven veren bir ses tonuyla. Sozlerimden sonra ellerimi tuttu "söz ver. " Dedi " bana bişey olmayacağına ve beni koruyacağına söz ver ." Dedi. Sözleriyle sertçe yutkundum. Neydi şimdi bu! Onun güvenini kazanmak için sözlerine karşılık "söz veriyorum " dedim gözlerinin içine bakarak.
Daha sonra ayağa kalktım ve onuda benimle birlikte kaldırdım. Hemşireye seslenerek onu odasına götürmesini istedim. Hemşirenin koluna giren Emma tam kapıdan çıkarken tekrar bana baktı ve tebessüm ederek çıktı odadan. Emma odadan çıkınca odanın sol köşesindeki masaya giderek kendime hızla bir bardak su doldurdum ve bir dikişte içtim. Neden böyle hissettimki şimdi? Aptal bir söz işte doktor, kendini bu kadar kasma diye hayiflandim kendi kendime. Odada biraz daha kendimi sakinleştirdikten sonra bende dışarı çıktım. İkimzide bugün bu odada bu konuştuklarımızı tekrar hatırlayacağımızı o zamanlar bilmeyerek terk ettik o odayı.
Sanki kötü birşeyler olacakmış gibi hissediyorum.
.....
Uzun bir klinik gününün sonunda nihayet eve gelebilmiştim. Bugün çok fazla yorulmuştum. Her zaman yorucu oluyordu ama ben bugün hergunkinden daha yorgundum. Çünkü kendimi gece bile dinlenmemiş hissediyorum. Sabah kalktiğımda bedenimde inanılmaz bir yorgunluk vardı sanki gece üzerimden tır geçmiş gibi yorgun uyandım zaten bide üstüne kalkıp klinige gittim. Oda yetmezmiş gibi Emma kriziylede uğraştım.
Harika! gerçekten çok kötü hissediyorum.
Hemen bir duş alıp yemek yemeden direk uyuyacağım. Arabayı park ettikten sonra yan koltuktan çantamı aldım. Garajın kapağını çantamdan çıkardığım düğmeyle kapattıktan sonra iki katlı evime baktım. Dış boyası beyaz olan büyük evim gecenin karanligindaki bır ay gibi parliyordu neredeyse.
Kapının önünde durarak bahçe kapısını açtım ve içeriye girdim. Girer girmez gördüğüm manolyalarla tebessüm ettim. Annemin en sevdiği çiçeklerdi bunlar. Çiçekleri çok severdi ve elleriyle ekmişti onları.
Yaşasaydı bu manzara karşısında tebessüm ederdi. Çünkü o vefat ettikten sonra ben bütün bahceye manolyalar ekmiştim. Ahhh! Nasılda özledim bir bilse. Melenkolik bir havaya girmek istemediğim için başımı iki yana sallayarak kendime ceki düzen verdim. Anahtarı kapı deliğine sokarak kapıyı açtım ve içeriye girerek merdivenlere doğru ilerlemeye başladım. Çok yorgun olduğum için hızla odama çıkarak uzerimdekileri çıkarıp duşa girdim. Rahatlatıcı bir duş aldıktan sonra üzerime kısa rahat bir sort ve askılı atlet giydim. Babamı merak ettiğim için odamdan çıkarak düz koridorda ki sol tarafta olan odanın kapısını çaldım
"baba!"
Ses yok
" Baba içeride misin? " dedim kapıya daha sert vurarak. İçeriden ses gelmeyince
" İçeriye giriyorum baba " dedim .
Biraz bekledikten sonra kapıyı hafif araladım ve beyaz renk ağırlıklı odaya yavaşça girmeye başladım. İlk önce hemen sol tarafımda ki banyo kapısını çaldım. Belki duş alıyordur. Ama içeriden hiç ses gelmeyince kapıyı açtım ve burasının boş olduğunu gördüm.
Kapıyı kapatarak odanın içine doğru ilerlemeye başladım. Gözlerim pencerenin hemen yanındaki yatağa kayanca kanım dondu. Aman Allahım neler oluyur. Babam yatağın içinde kanlar içinde yatıyordu. Ona ne oldu.
İlk bir dakika gördüklerimi idrak etmeye çalıştım. Ayaklarım titremeye başlayınca sarsak adımlarla yatağa doğru bir adım atamaya çalıştım ama bacaklarım sanki bana ait değillermiş gibi çok zorlanıyordum bunu yaparken.
" Baba " dedim bulmakta zorlandığım bir fısıltıyla. Gözlerime yaşlar Akın ederken sonunda yatağa ulaşabilmiştim. Artık onu daha net görüyordum. Titreyen ellerimi onun yüzüne dokundurduğum da irkildim bedeni buz gibiydi. Onu incelemeye başladığımda parmaklarının kesilmiş olduğunu gördüm, aman Allahım. Ağlamaya başladığımda kalbinin tam ortasından defalarca bıcaklandığını fark ettim. Göğüs kısmında çok yoğun bir şekilde kan birikintisi vardı. Ağlamam siddetlendiğinde gözlerim yüzünü buldu ve ellerimle yüzüme kapatarak ağladım çünkü birisi babamın gözlerini yuvalarından çıkarmıştı. " Babaaaaa" dedim feryat eden bir şekilde " h - adi kalk baba lütfen kalk böyle olmaz" diye bagira bağıra aglamaya başladım." Kim yaptı bunu sana " " neden ya nedennnnn" babamın kafasını kollarimin arasına alarak ağlamaya başladım. Bir yandan babamı uyandırmaya çalışıyor diğer yandan ağlıyordum.
Bir kaç dakika babamın üzerine eğilerek agladiktan sonra olduğunu bildiğim halde elimi uzatarak nabzını kontrol ettim. Elimin altındaki tende hiç bir kimildama alamayinca avazım çıktığı kadar bağırdım. Hizla ayağa kalkarak yataktan uzaklastim saclqrimi çekiştirerek odanın içinde deli gibi dönmeye başladım sanki babamın nabzını kontrol edene kadar yasayacagini dusnuyormusum gibi tepkilerimi şimdiye saklamış gibi davranıyorum.
Babam öldü.
Hızla odadan çıkarak kendi odama girdim .masanın üzerindeki telefonu alarak babamın odasına geri döndüm ve 155'e tuşladım. Açılan telefonla daha karşıdaki kişi konuşmadan " babam öldü " dedim bağırarak " bunu kim yaptı bilmiyorum ama babam öldü . Duydunuzmu o öldü !" dedim . "İlk önce sakin olun ve bana nerde olduğunuzu ve ismizi söyleyin hanımefendi" dedi beni sakin tutmak ister gibi " babam öldü bunun ne önemi var ki " dedim delirmiş bir şekilde. Odanın içinde hızla dönerek konuşurken gözüm babamın elindeki rulo şeklinde sarılı olan kağıda takıldı . Polis bana bişeyler diyordu ama ben duymuyordum. Telefon elimden hızla düşerken ben yavaşça babamın yanına doğru giderek koparılmış parmaklarının arsından kağıdı aldım. Titreyen ellerimle rulo şeklindeki küçük kağıdı açtım ve içinde yazılanları okudum . Bu da neydi şimdi. Neler oluyor bu s*ktiğimin cehenneminde.
" 'Father of Arabesque' 1.15 CEHENNEMDE GORÜŞMEK DİLEĞİYLE ORLUC.."
İlk bolumuzun sonuna geldik. Bu bölüm karakter tanıma oldu biraz . Çok bir olay yoktu . Henüz bölümün başında olduğumuz için ana karakter ve bir karakter oldu bu bölüm için. İlerleyen bölümler de bu cinayetle ilgilenen ekibimiz ve bu cinayeti haber yapmak isteyen meraklı bir gazatecimiz giriş yapıcak hikayemize.
İlerleyen bölümlerde hikaye haraketlenmeye baslayacak. Hikayeme bir şans verip diğer bölümleride okursaniz sevinirim.
Bide okuduğunuz bolumleri yorumlayip beğenirseniz bende ona göre yazmaya devam edeceğim . Neticede kimsenin okumadığı bir kitabı yazmaya devam etme isteği gelmez içimden.
Tüm karakterleri yavaş yavaş tek tek işleyerek kitaba sokmayı düşünüyorum arkadaşlar.
Kitabın sonu ve temel kurgu kafamda şuan var ama konuları kitabın akışına gire işleyeceğim.
Yeni bölümde görüşmek dileğiyle. sizleri çok seviyorum..
|
0% |