@biryazar
|
Ertesi sabah, Drakoria Sarayı’nda hayat yavaşça uyanmaya başladı. Sarayın yüksek taş duvarları, sabah güneşinin ilk ışıklarıyla altın bir ışıltıya bürünmüştü. Rowan, her zamanki gibi erken kalkmıştı. Uyandığında, odasının penceresinden dışarı baktı. Dışarıda, serin sabah havası ve hafif bir sis örtüsü bahçeye gizemli bir hava katıyordu.
Rowan, uykusunun ağırlığını üzerinden atıp ağır adımlarla yemek salonuna yöneldi. Geniş salon, ahşap masa ve sandalyelerle doluydu ve her zamanki gibi Rowan'ın kahvaltısı için hazırlanmıştı. Yavaşça yerine oturdu ve önüne konulan yiyecekleri fark etmeden düşüncelere daldı. Aklında Liora vardı; genç kadının dün geceki tuhaf hali ve o cesur tavırları kafasını karıştırmıştı.
Kahvaltısını bitirdikten sonra Rowan, bir hizmetliye dönerek sordu, "Liora nerede? Bu sabah onu görmedim."
Hizmetli hafifçe eğildi ve saygılı bir ses tonuyla, "Efendim, Liora odasında değil. Bahçeye çıktığını gördük," dedi.
Rowan, bir an düşündü ve ardından kararlı bir şekilde başını salladı. "Tamam," dedi. "Ben gidip kendim bakarım." Ardından ağır adımlarla yemek salonundan çıkıp bahçeye doğru yöneldi.
Sarayın geniş bahçesine açılan büyük ahşap kapıyı yavaşça araladığında, sabahın serin havası yüzüne çarptı. Bahçeye adım attığında, çiçeklerin ve ağaçların kokusu onu karşıladı. Gözlerini bahçede gezdirerek Liora’yı aramaya başladı. Nihayet, büyük bir gül ağacının yanında duran Liora'yı fark etti. Genç kadın, çiçeklerin arasında, dikkatle bir gülün yapraklarını inceliyordu.
Rowan, bir süre durup onu izledi; Liora'nın yüzündeki odaklanmış ifade, çiçeklerin narin güzelliğine duyduğu hayranlığı yansıtıyordu. Rowan bir adım daha atarak Liora’ya yaklaştı ve sakin bir sesle konuştu, "Fazla dışarı çıkma. Sarayda da olsan, bu diyar bir insan için güvenli değil."
Liora, Rowan'ın sesini duyduğunda hafifçe irkildi ama hızla toparlandı. Arkasını döndüğünde Rowan'ı görünce ona gözlerini kısarak baktı. Hafif bir gülümsemeyle, "Kendi başımın çaresine bakabilirim," dedi kararlı bir sesle. "O kadar da zavallı değilim, merak etme."
Rowan, Liora'nın bu beklenmedik cesareti karşısında hafifçe gülümsedi. "Dünkü haline göre bugün fazla cesur konuşuyorsun," dedi. Sesinde alaycı bir ton vardı, ancak gözlerindeki sıcaklık bunu dengeliyordu.
Liora, Rowan'ın sözleri üzerine hafifçe omuz silkti ve başını eğerek yanıt verdi, "Dün korkmuştum sadece. Yoksa o kadar da korkak değilim."
Tam bu sırada, bahçenin diğer ucundan aniden büyük bir kuş havalandı. Kanatlarını geniş açarak, tüyleri altın gibi parlayan efsanevi bir kuştu bu. Liora, kuşun ani hareketiyle irkilip yerinde sıçradı, kalbi hızla atmaya başladı. Rowan, bu beklenmedik hareket karşısında kahkahayı bastı ve alayla, "Evet, gerçekten fazlasıyla cesursun," dedi.
Liora, yüzü hafifçe kızarmış bir halde Rowan’a baktı ama Rowan’ın gözlerindeki şefkat ve samimiyet, Liora’nın yüzünde bir gülümseme oluşturdu. O sırada Rowan’ın aklına aniden bir soru geldi ve yüzü ciddileşti.
“Bu arada,” dedi Rowan, kaşlarını hafifçe çatıp düşünceli bir ifadeyle, “Sınırı geçmeyi nasıl başardın? Evet, sınır görünmez olabilir, ama bir insanın o sınırdan geçmesi mümkün değil."
Liora, Rowan’ın sorusu karşısında şaşkın bir ifadeyle durakladı ve ardından gözlerini Rowan’a dikerek cevap verdi, "Sınır yoktu."
Rowan, Liora’nın cevabını duyunca bir an için dehşete düştü. “Ne demek yoktu? Bu imkansız!” dedi neredeyse bağırarak. Sınırın kaybolması, Drakoria’nın güvenliğini tehdit edebilecek kadar büyük bir olaydı.
Liora derin bir nefes alıp açıklamaya başladı. "Canavar tarafından kovalanıyordum. İnsanların tarafındaydım ve kaçarken bir anda kendimi bu tarafta buldum. Eğer sınır olsaydı, asla buraya gelemezdim. O yüzden söylüyorum, sınır yoktu."
Rowan, Liora'nın söylediklerini sindirmeye çalışırken gözlerini kısmış bir şekilde düşünüyordu. Liora’nın sözleri, Drakoria'nın sınırlarının bir şekilde bozulmuş olabileceğini ima ediyordu ki bu, tüm krallığın güvenliği için büyük bir tehlikeydi. Rowan, kaşlarını çatarak başını salladı, “Evet, haklısın. Eğer sınır kaybolduysa, bu gerçekten ciddi bir mesele.”
Rowan hemen yanındaki askerlere döndü ve emredercesine konuştu, "Derhal büyücüleri ve Asher, Luis ve Elera’yı çağırın. Hemen burada olmalarını istiyorum."
Askerler, Rowan’ın aciliyetini hissederek hızla harekete geçti. Rowan, Liora'ya tekrar baktı ve sakin ama ciddi bir tonla, "Bu çok ciddi bir durum, Liora. Eğer sınır gerçekten kaybolduysa, bu Drakoria için büyük bir tehlike olabilir."
Liora, Rowan’ın endişesini anlayarak başını salladı. "Biliyorum," dedi sessizce. "Ama gerçekten sınırın nerede olduğunu ya da neden kaybolduğunu bilmiyorum. Tek hatırladığım, bir anda kendimi burada bulduğum."
Rowan, Liora’nın dürüstlüğüne ve yaşadığı karmaşaya inandı. İçinde bir yerde, onun gerçeği söylediğini hissediyordu. Tam bu sırada, askerler hızla geri döndüler ve Asher, Luis, Elera ve büyücüleri yanlarında getirdiler. Rowan, onları gördüğünde hemen konuya girdi ve durumu hızlıca özetledi.
Büyücüler, sınırın yeniden incelenmesi gerektiğini belirtirken, Asher, Luis ve Elera da endişeyle birbirlerine baktılar. Rowan, derin bir nefes alarak, "Sınırda bir sorun varsa, bunu hemen çözmeliyiz," dedi. "Hep birlikte sınırı incelemeye gideceğiz."
Rowan ve ekibi, hemen hazırlıklarını yaparak saraydan çıkmaya ve sınırın olduğu bölgeye doğru ilerlemeye başladılar. Rowan’ın aklında sayısız soru vardı: Sınır neden kaybolmuştu? Bunu kim yapmış olabilirdi? Ve bu durumun arkasında ne tür bir tehlike yatıyordu?
Gruptakiler hızla sınırın olduğu yere doğru ilerlerken, her biri kendi düşüncelerine dalmıştı. Drakoria’nın geleceği tehlikedeydi ve Rowan bu tehlikeyi bertaraf etmek için ne gerekiyorsa yapmaya kararlıydı
---
Rowan ve arkadaşları, sınır boyunca her köşeyi dikkatlice incelediler. Beklenmedik bir durum ya da olağandışı bir hareketlilik arayışındaydılar, ancak çevrelerindeki orman sessizdi. Kuşların ötüşü ve rüzgarın yaprakları hışırdatmasından başka bir şey duyamadılar. Rowan, sezgilerine güvenen biri olarak, bu huzurun altındaki gerçeği sorguluyordu. Herhangi bir iz bulamasalar da, içindeki huzursuzluk kaybolmamıştı.
“Sınırda tuhaf bir şey yok gibi görünüyor,” dedi Elera, Rowan’ın yanına yaklaşarak. Gözleri çevreyi tarıyordu, “Ama bu kadar sessiz olması da bana garip geliyor.”
“Asla tam olarak emin olamayız,” diye yanıtladı Rowan, kararlı bir ses tonuyla. "Tedbiri elden bırakmamalıyız."
Rowan, birkaç askeri sınırda devriye gezmeleri için görevlendirdi. “Belirli aralıklarla sınırı kontrol edin ve herhangi bir olağandışılık tespit ederseniz derhal bildirin,” diye emir verdi. Askerler başlarıyla onaylayıp hemen harekete geçti.
Rowan, geri dönüp arkadaşlarına baktı. “Hadi saraya dönelim. Yarınki düğün için hazırlanmamız gerekiyor,” dedi.
Saraya dönerken, Rowan’ın aklı hala sınırdaydı. Yarınki düğün için Eldoria’nın halkı coşkulu hazırlıklar yapıyordu, fakat Rowan, bu gösterişli kutlamaların ardında saklanan potansiyel tehlikelere karşı dikkatli olmayı sürdürüyor, her şeyin yolunda olduğundan emin olmak istiyordu. Eldoria'nın sinsi doğasını bildikleri için, her an tetikte olmanın önemini bir kez daha anlamıştı. Arkadaşlar rowen için uygun bir model düşünüyirsanız yada ben bulurum diyorsanız lütfen bu satırda belirtin |
0% |