Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4.bölüm Eldoria’nın düğün günü

@biryazar

*4. Bölüm: Eldoria'nın Düğün Günü**

 

Eldoria’nın uzun zamandır beklenen düğün günü nihayet gelmişti. Saray, akıl almaz bir güzellikte süslenmiş, her köşe başına çeşitli çiçekler, parlak ışıklar ve büyüleyici semboller yerleştirilmişti. Davetliler, krallığın dört bir yanından gelen misafirler, heyecanla düğün töreninin başlamasını bekliyordu. Eldoria halkı, bu düğünün uzun zamandır süren barışın ve dostluğun bir simgesi olduğunu biliyor, bu yüzden herkesin yüzünde bir gülümseme vardı.

 

Lord Rowan ve arkadaşları, kalabalığın arasında dikkat çekici bir grup olarak duruyordu. Rowan'ın üzerindeki siyah ve gümüş işlemeli kıyafeti, karanlık ve gizemli kişiliğini daha da vurguluyordu. Asher, Luis ve Elera da şık giysiler içinde, dikkatleri üzerlerine çekecek kadar ihtişamlıydılar. Ancak aralarındaki en dikkat çekici kişi Liora’ydı. İnsan olduğu için Eldoria’da farklı gözlerle bakılan Liora, bu geceye özel olarak seçtiği yeşil ve altın detaylı elbisesiyle hem zarif hem de güçlü bir duruş sergiliyordu.

 

Liora'nın insan olması, Eldoria'daki pek çok kişi tarafından hoş karşılanmamıştı. Misafirlerin arasında fısıldaşmalar ve meraklı bakışlar eksik olmuyordu. Liora, bu bakışlardan rahatsızdı ama Rowan’ın kendisine olan güveni ona cesaret veriyordu. Rowan, Liora’yı bir an olsun yalnız bırakmıyor, her fırsatta onun yanında duruyordu. Rowan’ın bu korumacı tavrı, Liora’ya hem güven hem de hafif bir rahatsızlık veriyordu. Kendisi de bu dünyaya ait olduğunu kanıtlamak istercesine başını dik tutuyordu.

 

Düğün töreni başladığında, krallığın dört bir yanından gelen misafirler sessizleşti ve sahnedeki çiftin yeminlerini dinlemeye başladılar. Bu, Eldoria ve diğer krallıklar arasındaki barışı ve birliği kutlayan büyük bir olaydı. Rowan ve arkadaşları, bu anı dikkatle izliyorlardı. Ancak Rowan'ın zihni, sürekli Liora'nın güvenliğine odaklanmıştı. Düğün sırasında bazı konuklar Liora’ya merakla bakmaya devam ediyor, hatta fısıldaşarak onun hakkında konuşuyorlardı. Rowan, bu durumdan hoşnutsuzdu ve Liora'nın yanında kalmak için elinden geleni yapıyordu.

 

Törenin ardından başlayan büyük ziyafet ve kutlamalar, Eldoria’nın muhteşem bahçelerinde devam ediyordu. Her köşe, zengin yemekler, egzotik içecekler ve canlı müzikle doluydu. Rowan, bir anlığına diğer krallıklardan gelen önemli misafirlerle konuşmak zorunda kaldığında, Liora'nın elini hafifçe sıkarak "Buradan ayrılma," dedi. Liora başını sallayarak onayladı ama Rowan’ın uzaklaşmasıyla birlikte merakı ve özgürlüğe olan arzusu ağır basmaya başladı.

 

Rowan’ın gözlerinin üzerlerinden çekildiğini hisseden Liora, kalabalığın içine karıştı. Etrafında dönen misafirler, onun insan olduğunu hemen fark etmişlerdi. Liora, masalardaki zengin yemeklere ve şaraplara göz gezdirirken, kendini bu büyülü ortamın bir parçası gibi hissetmeye çalışıyordu. Ancak çok geçmeden, iki vampir erkeğin alaycı bakışları altında kendini buldu. Vampirlerden biri, keskin dişlerini göstererek sırıttı ve alaycı bir ses tonuyla, "Burada bir insanın ne işi var?" diye sordu.

 

Liora, gözlerini vampirlerden ayırmadan, kendine güvenen bir şekilde, "Burada olmam seni neden bu kadar rahatsız etti?" diye cevap verdi. Sesinde bir meydan okuma vardı ve bu, vampirlerin hoşuna gitmemişti.

 

Vampirlerden biri, Liora’nın etrafında dolanarak ona daha da yaklaştı. "Cesurca konuşuyorsun," dedi. "Ama burası senin gibiler için uygun bir yer değil."

 

Liora’nın sinirleri daha da gerildi. Kendisini savunmak için bir adım daha attı ve gözlerini vampirlerin üzerine dikti. "Beni yalnız bırakın," dedi kararlı bir şekilde. Ancak tam bu sırada vampirler, bir anda geri çekilip yüzlerinde korku dolu bir ifadeyle uzaklaştılar. Liora, bir an için onları kendisinin korkuttuğunu düşünerek içinden bir gurur dalgası geçti.

 

Tam arkasını döndüğünde, Rowan’ın hemen arkasında durduğunu fark etti. Rowan'ın gözleri, karanlık ve tehditkâr bir şekilde parlıyordu. Vampirlerin Rowan’dan korktuğu açıkça belliydi. Liora, bir anda vampirlerin neden kaçtığını anladı; onları korkutan kendisi değil, Rowan'dı. Rowan, bir an bile gözlerini vampirlerden ayırmamıştı. Rowan’ın bu koruyucu ve aynı zamanda korkutucu tavrı, Liora’ya kendini hem güvende hem de biraz ürkek hissettirdi.

 

Rowan, Liora’ya döndü ve hafif bir gülümsemeyle, "Sana her zaman göz kulak olacağımı söylemiştim," dedi. Liora, hafif bir gülümsemeyle karşılık verdi ve başını salladı. Rowan’ın yanında güvende olduğunu biliyordu, ancak bu dünyada kendi başına da ayakta durabileceğini göstermek istiyordu

 

---

 

Düğün alanının loş ışıkları altında Rowan, Liora'nın yanında sessizce yürüyordu. Az önceki karşılaşmanın ardından, ikisi de düşüncelere dalmıştı. Rowan, sonunda sessizliği bozarak ciddi bir tonla konuştu:

 

“Sana yanımdan ayrılma demiştim. Yaratıkların arasında fazla dikkat çekiyorsun.”

 

Liora, başını kaldırarak cesurca karşılık verdi, “Kendimi savunabilirim.”

 

Rowan gözlerini kısarak hafif bir tebessümle cevapladı, “Pek sanmıyorum. Onlara göre fazla zayıfsın.”

 

Liora, kollarını göğsünde birleştirerek inatla karşılık verdi, “Hah, sen öyle san.”

 

Rowan, adımlarını durdurup Liora’ya dönerek alayla karışık bir ses tonuyla sordu, “Gücünü test etmemi ister misin?”

 

Bu soru karşısında Liora kısa bir an afalladı, sonra kendine gelerek sakince konuştu, “Sen bir lordsun, ben ise insanım.”

 

Rowan, dudaklarını bükerek omuzlarını silkti, “Onlar da birer vampirdi.”

 

Liora, gözlerini devirdi ve homurdanarak cevap verdi, “Her şeye bir cevabın olmak zorunda mı?”

 

Rowan, hafifçe gülümseyerek yanıtladı, “Evet.”

 

Liora, iç çekerek sinirle Rowan’a baktı, “Sinir bozucusun.”

 

Rowan, aldırmadan gülümsemesini korudu, “Pek sanmıyorum.”

 

Liora, arkasını dönüp hızla yürümeye başladı, “Ben gidiyorum.”

 

Rowan, onu gözleriyle takip etti ve merakla sordu, “Nereye?”

 

Liora, yürümeye devam ederken seslendi, “Luis'in yanına! En azından o senin kadar korumacı ve sinir bozucu değil.”

 

Liora uzaklaşırken, Rowan'ın dudaklarının kenarında yarım bir gülümseme belirdi. Onunla uğraşmak hoşuna gidiyordu. Liora'nın inatçı ve cesur tavrı, Rowan'ın sıradan ve monoton hayatına bir canlılık katıyordu. Rowan, gözlerini Liora’dan ayırmadan, bir anlığına derin bir nefes aldı ve düşüncelerine daldı. Liora’nın enerjisi ve kararlılığı, ona geçmişteki bazı hatıraları anımsatıyordu. Ancak bu düşünceleri hemen uzaklaştırdı ve gözlerini kalabalığa çevirdi.

---

Liora, Luis, Asher ve Elera’nın yanına vardığında, onların etrafında durduğu masaya yaklaştı. Luis, Liora'yı fark ettiğinde yüzünde muzip bir gülümsemeyle ona döndü. “Ee Liora, eğleniyor musun bakalım?” diye sordu, sesinde her zamanki şakacı tonu vardı.

 

Liora gözlerini devirdi, derin bir nefes aldı ve biraz sinirli bir şekilde cevap verdi, “Pek sayılmaz. İnsanın üzerinde 7/24 bir çift göz olunca pek rahat olamıyor.” Bu sözleri söylerken, arkasında duran Rowan’a anlamlı bir bakış attı. Rowan, Liora’nın kendisine yönelttiği bu bakıştan hiç etkilenmemiş gibi, kayıtsız bir ifadeyle ona bakmaya devam etti.

 

Bu durum Asher’ın da dikkatini çekmişti. Araya girerek, “O genellikle böyledir, işini şansa bırakmayı sevmez,” dedi, hafifçe gülümseyerek. Rowan’ın bu korumacı tavrına alışkındı ama Liora’nın tepkisi ona eğlenceli geliyordu.

 

Asher'ın sözleri henüz tamamlanmıştı ki, Rowan da yanlarına gelmişti. Düğün tüm görkemiyle devam ederken, bir anda kalabalığın arasından keskin bir çığlık yükseldi. Herkesin bakışları bir anda çığlığın geldiği yöne döndü. Gerginlik bir anda tüm havayı kapladı. Elera, bu beklenmedik olay karşısında bir adım geriye çekildi ve düşük bir sesle mırıldandı, "Bu düğünün sorunsuz geçmeyeceğini tahmin etmiştim."

 

Rowan, bu karışıklığı hızla değerlendirdi ve çevresine kısa bir bakış attıktan sonra, arkadaşlarına kesin bir ses tonuyla emir verdi, “Luis, sen Liora’yı güvenli bir yere götür. Siz ikiniz,” dedi Asher ve Elera'ya dönerek, “silahlarınızı alıp benimle gelin.”

 

Luis, hemen harekete geçerek Liora’nın kolundan tuttu ve kalabalıktan uzaklaşmaya çalıştı. Bu sırada panik içindeki davetliler sağa sola kaçışıyor, birbirlerine çarpıyorlardı. Düğün alanının ihtişamı, korku dolu bir kargaşaya dönüşmüştü. Rowan, Asher ve Elera ise çığlığın geldiği yöne doğru hızla ilerlediler. Her biri, ellerindeki silahları sıkıca tutuyor, neyle karşılaşacaklarını bilmedikleri için tetikte bekliyorlardı.

 

Kargaşanın merkezine vardıklarında, gözlerinin önünde korkunç bir manzara belirdi. Devasa bir yaratık, yarı karanlık alanda bir elfi parçalarken, etrafa keskin bir koku ve kan sıçramıştı. Yaratık, insan boyutunun iki katı büyüklüğünde, kaslı ve grotesk bir görünüme sahipti. Derisi, kara ve gri tonlarında, kalın bir zırh gibi duruyordu. Gözleri ise parlak kırmızı renkte, avını yok etmek için yanıp tutuşuyordu. Sivri dişleri ve uzun pençeleri, onun bir ölüm makinesi olduğunun kanıtıydı. Her bir hareketiyle etrafa dehşet saçıyordu.

 

Rowan, yaratığın üzerine atılmadan önce kısa bir an için Asher ve Elera’ya bakıp başıyla işaret verdi. Bu, saldırıya hazır olduklarını ve birlikte hareket etmeleri gerektiğini belirten bir işaretti. Rowan, yaratığa doğru ilk hamlesini yaparken kılıcını büyük bir ustalıkla savurdu. Keskin kılıç, yaratığın kalın derisini kesti ancak yaratık bu darbeye aldırış etmeden Rowan’a doğru bir hamle yaptı.

 

Asher, Rowan’ın hemen arkasından gelerek, kılıcıyla yaratığın bacaklarına saldırdı. Yaratık, bu darbeyle bir an sendeledi ancak hala sağlam ve tehlikeli görünüyordu. Elera, okunu gerip yaratığın gözüne nişan aldı ve oku serbest bıraktı. Ok, yaratığın sağ gözünden içeri girip canavarın acıyla geri çekilmesine neden oldu. Yaratık, öfkeden çıldırmış gibi kükredi ve kollarını savurarak etrafındaki her şeyi yıkmaya çalıştı.

 

Yaratığın bu öfkeli saldırısı, Rowan ve diğerlerinin dengesini bozsa da, pes etmeye niyetleri yoktu. Rowan, yaratığın yanına hızla yanaşıp, kılıcını bir kez daha kaldırdı ve yaratığın boynuna doğru güçlü bir darbe indirdi. Bu darbe, yaratığın kalın derisini kesip boynunda derin bir yarık açtı. Yaratık, bu acı verici darbe karşısında bir kez daha kükredi ve yere yığıldı. Ancak hala ölmeye niyeti yoktu, canavarca bir inatla ayağa kalkmaya çalışıyordu.

 

Bu sırada, etraftaki diğer büyücüler ve savaşçılar da yaratığa karşı saldırılarını sürdürdüler. Bir büyücü, elindeki asayı yere vurarak güçlü bir ateş topu yarattı ve yaratığa doğru fırlattı. Ateş topu, yaratığın göğsüne çarparak büyük bir patlamaya sebep oldu. Yaratık, bir an için geriye savruldu ve yaralı halde yere yığıldı. Bu büyük darbe, onun sonunu getirmiş gibi görünüyordu.

 

Yaratık yere düştüğünde, etrafta derin bir sessizlik hakim oldu. Herkes nefesini tutmuş, bu korkunç yaratığın gerçekten ölüp ölmediğini kontrol ediyordu. Rowan, yavaşça yaratığa yaklaşıp kılıcını yaralı vücuduna sapladı ve emin olmak için bir kez daha darbe indirdi. Bu hareketle yaratığın artık hareket etmeyeceği kesindi. Sonunda, yaratığın ölümcül tehditi sona ermişti.

 

Diğer krallıklardan gelen temsilciler, olayın şokunu üzerlerinden attıktan sonra, yaratığın incelenmesi gerektiğini fark ettiler. Rowan ve diğer liderler, kısa bir tartışmanın ardından, yaratığın Drakoria'ya götürülüp orada incelenmesine karar verdiler. Bu karanlık yaratık, sıradan bir tehditten çok daha fazlasıydı ve kökeni hakkında çok fazla soru işareti bırakıyordu. Bu düğün gecesi, artık bir kutlama olmaktan çıkmış ve karanlık bir sırrın başlangıcı haline gelmişti.

 

 

Loading...
0%