

Merhabalar nasılsınız?
Öncelikle baş sağlığı dileyen her kese sonsuz teşekkür ederim. Sağ olun. Var olun.🤲❤️
Yakın bir akrabamı kaybettiğim için geçen hafta bölüm atamadım. Anlayışınız için teşekkür ederim.🤲❤️
Evett. Yeni bölümle geldim.
Okuyup yorumlarda buluşalım.
En az 50 oy ve yorum istiyorum.
Hatalarım var ise affola.
Keyifli okumalar ❤️
19. BÖLÜM
AŞK İKSİRİ
Trabzon
Hele ninna olasan
Allahıydan bulasan
Hele ninna olasan
Allahıydan bulasan
Eğer eger anay vermezse evde de bekar kalasan
Ninna ninna
Eğer eger anay vermezse evde de bekar kalasan
Ninna ninna
Seyhan arabanın içini müzikle doldura doldura otele doğru ilerliyordu. Keyfi yerinde olan adam uzun zaman olmuştu Trabzon'a gelmeyeli.
Genelde yalnız gelmezdi. Ama Siyam'ın vurulması ile bu yolculuğu tek başına yapmak zorunda kalmıştı. Siyam'la birlikte ortak oldukları çay fabrikasında bir sıkıntı olunca bu defa Seyhan gelmek zorunda kalmıştı.
Yinede keyfi yerinde olan Seyhan eğlenceli karakteri ile güzel gülüşünü ve gamzeni etrafa yaymaktan sakınmıyordu.
Arabayı Siyam'a ait olan otelin kapısına getirmişti. Anında kapının önünde vale ve vestiyer karşıladı.
"Hoş geldiniz efendim." Diyen genç vale ye arabasının anahtarını teslim etti. "Sağ ol koçum."Dedi. Vestiyer görevlisi valizine el uzatınca "gerek yok ben hallederim." İki gencin de ceplerine yüklü bir bahşiş bırakarak otele girdi.
Dudaklarında kısık bir ıslık çalarak danışma daki genç kızın yanına geldi. "Hoş geldiniz efendim." Otelde Siyam ve Seyhan'a ait birer odaları vardı.
Genç kıza güzel bir gülüş bahşedip "Hoş buldum Ceren benim odanın kartını verebilirmisin?" Genç kız 408 numaralı kartı Seyhan'a uzattı. "Buyrun efendim." Seyhan kartı alıp asansöre doğru ilerledi.
Asansörün tuşuna bastı. Bir kaç saniye sonra asansör kapısı açıldı. Elindeki valizle 5. Kata bastı. Asansörde ki aynadan kendine baktı.
Alnına dökülen bir kaç saç telini arkaya doğru itekledi. "Heyttt be Esma Sultan iyi iş çıkarmaş. Benim gibi yakışıklı bir ağa doğurduğu için." Kendini övmeyi de ihmal etmeden asansör kapısı açıldı. Dudaklarında keyifli mırıltılar çıkararak kendisini odasına attı.
Valizini yatağın olduğu bölüme bıraktı. Üzerindekileri çıkarıp banyonun yolunu tuttu. Yol yorgunu olduğu için sıcak bir duşa hayır demezdi. Trabzon Mardin'e göre daha soğuktu.
Sıcak duşunu alıp yatak odasına geçti. Bir siyah tişört ve eşofman altı giyinip kendini yatağın içine attı. Yarın yorucu bir gün olacaktı. Bütün gün araba sürüp Trabzon'a arabasıyla gelmişti. Kızıydı,canıydı arabası.
Siyam o kadar uçakla gitmesini söylese de 'kızım benim can kaynağım o olmadan hiç bir yere gitmem.' Demişti araba tutkusunu bildiği için daha fazla diretmemişti. Onlarca arabası Mardin galerisinde duruyordu.
Çeşit çeşit araba markaları en lüks ve spor arabaları vardı. Trabzon'a da Bugatti Veyron ile gelmişti. Şehir merkezinde kızını kullanıyordu. Yayla ve dağlık alanlara gittiğinde daha çok arazi aracını kullanmayı tercih ediyordu.
Üstündeki örtüye sıkıca sarılıp kendisinin yarının ne getireceğini bilmediği bir uykuya bıraktı.
*****
Duru her zamanki gibi neşesiyle uyandı. Birsen ile birlikte kaldığı iki artı bir dairede oturuyordu. Çalışmaya başlayınca ailesinin evinden ayrılıp Birsen'le hastahaneye yakın bir yerde evi kiralamışlardı.
Onlara Açela da katılacaktı. Öyle hayalleri vardı. Ama Açela onların yanına gelmeyi bırak şehir değiştirip üstüne birde evlenmişti. Bu durum başlarda can sıksada arkadaşlarının yaşadıkları kolay şeyler değildi.
Şimdi evli ve mutlu. Onun adına seviniyorlardı. Üzerine giydiği yeşil diz altında biten uzun kollu V yaka elbisesiyle çok hoş görünüyordu.
Çocuklar onu görünce büyüsüne kapılıp muayene etmelerine izin veriyordu. Tam bir Laz kızı olan Duru neşesi ile etrafına ışık saçıyordu. Annesi babası ve abisi Deha ile mutlu bir ailesi vardı.
Sarı saçlarını doğal görünüm veren dalgalı yapmış inci bir taç takmıştı. Doğal güzelliğe sahipti. En büyük avantajı ise makyaja ihtiyaç duymaması gerektiren bir cilde sahipti.
Yüzüne nemlendirici kremleri ve dudaklarına sürdüğü kırmızı ruju ile aynada çok güzel görünüyordu. Üstüne Zümrüt yeşili uzun kollu diz altında biten triko bir elbise giyinmişti.Ayaklarına dizinde biten bej rengi çizmesini giyinip aynı renkte olan kabanını aldı. Zümrüt yeşili çantasını alıp odadan çıktı.
Salonda onu bekleyen Birsen çoktan hazırlanmış birde kahvesini hazirlamıştı. Bir kahve severdi. Duru ise çay severdi. Babasının çay bahçesi vardı. Kendi çayları en sevdiğiydi.
Annesinin Fındık bahçeleri babasının ise çaylığı vardı. Mahsul zamanı oda onlara yardıma gider hatta çok eğlenirdi. Ama bu sene çalıştığı için ancak izin günlerinde gidebilirdi.
Birsen elindeki çay termosunu ona uzattı. Kendine kahve onada çay yapmıştı. Gidene kadar içeceklerdi.
"Günaydın balım."
"Günaydın deli sarışın." Dedi Birsen ikiside gülerek evden çıktılar. Birsen her zaman olduğu gibi siyah kumaş bir pantolon üzerine aynı renk bir bluz giyinmiş üzerine siyah kabanı vardı.
Hastahane yakın olduğu için yürüyerek on dakikada orda olacaklardı. "İşte bu benim yaşam enerjim." Diyen Duru çayını yudumluyordu.
"Bu çay aşkın nereli olduğunu bangır bangır bağırıyor." Birsen'in dediğine gururla göğsünü kabarttı. "Damarlarumuz çay akayi nedersun Birsen'um?" Birsen başını iki yana sallayarak kahkaha attı.
"Senun ha bu enerjune bayilayim." Deyince Duru yüzünü ekşitti. "Sen aguz yapma Birsen'um. Abim hiç görmesin ağzuna dolar senu?" Gözlerini deviren Birsen "Abine ne oluyor balım? Hem o nerde kaç gündür uğramıyor şaşırtıcı."
"Bende merak ediyorum. Her gün kapımda beliren abim beş gündür ortalıklarda yok. Çıkar koku-" demişti ki üzerine sıçrayan suyla deliye döndü.
Kaldırım kenarında yürüdüğü için yolda son sürat giden araba yüzünden kenarda duran su birikintisi üzerine sıçramıştı.
Hastahaneye bir kaç adım kala üstünün kirlenmesine delirdi. "Pok yiyenin uşağı ne ettun üstüm başum perişan oldi."
Bej renginde giydiği kabanı çamur olmuştu.
Arabanın ardından bağırıp durmaya devam etti. "Hamsi kafali çöpek. Adam gibi kullansana arabayı."
Birsen gülmemek için yanaklarının içini kemiriyordu."baa bak Birsen seni ve o şoför koltuğunda ki adamı gömerim şu suya gülme sakın." Deyip hızla hastahane bahçesine giren arabanın peşinden gitti.
Birsen arkadan onu takip ederek ilerledi. "Sarı balım dursana nereye gidiyorsun? Biraz sakin mi olsan." Ama onu duymayan Duru hedefine doğru son sürat ilerliyordu.
Arabanın kapısı hızlıca açılıp içinden çıkan adamla olduğu yerde durdu. Gözlerini çıkan adamdan ayırmadı. Hatta onu görünce öfkesi daha çok harlandı.
Seyhan arka kapıyı açıp içinden küçük bir kız çocuğu çıkardı. Üstü başı eski ve yırtılmış olan küçük kız Seyhan'ın kucağında hareketsiz duruyordu. Acil kapısından içeri koşarak girdi.
Duru olduğu yerde adımları zemine yapışmış gibi kıpırdamıyordu." Duru iyi misin? " Birsen'in dürtmesi ile kendine geldi. "Az önce ben yanlış görmedim dimi? O arabadan Seyhan indi değil mi?" Diye sordu.
Omuzundan tutan Birsen yüzündeki tebessümle "Evet canım arkadaşım doğru gördün. Seyhan ta kendisi." Dedi. Duru ile birlikte acilden içeri girdiler. Seyhan ilk müdahale odasının önünde stresle bekliyordu.
O küçük kızı çay fabrikasına giderken bir duvar kenarında baygın bir şekilde görmüş ve durmuştu. Arabadan inip küçük kızı kontrol ettiğinde vücudu soğuktan tir tir titriyordu. "Hey küçük kız senin bu soğukta ne işin var?" Lakin küçük kız Seyhan'ı duyamayacak durumdaydı.
Soğuk ve açlıktan bilincini kaybetmişti. Seyhan küçük kızın bu haline dayanamayıp kucağına aldı. Arabanın arkasına dikkatlice yerleştirdi. Kendisi de şoför koltuğuna geçti. Arabayı hızla en yakındaki hastahaneye sürdü.
Çalan telefonu arabaya bağladı. "Seyhan bey toplantı yarım saate başlayacak sizi bilgilendirmemi istemiştiniz." Diyen fabrikada ki sekreter Bilge. "Bilge toplantıyı iptal et. Acil bir işim çıktı geç gelirim. Yarın sabaha al."
Çünkü acil olarak sokakta gördüğü kızı hastahaneye yetiştirmesi gerekiyordu. Bilge tamam deyip kapatmıştı. Bir kaç dakika sonra hastahane acil kapısında durmuştu. O kadar hızlı gelmişti ki kaldırımda yürüyen kişileri fark etmemişti.
Küçük kızı acil deki doktora teslim edip beklemeye başladı. O sıra ona öfkeyle bakan bir çift göz vardı. Birsen yanında keyifle olacakları izlemeye başladı.
"Senin ne işin var burda?" Diye sordu Duru.
Duru'nun sesini duyduğu an yönünü ona çevirdi. Baştan aşağı önce süzdü. Sonra "O ne demek? Gelemezmiyim hastahane sonuçta?" Alaylı bir ifade takındı Seyhan.
"Trabzon ve hastahanede ne işin var diyorum?" Dedi ters bir sesle.
"Hayırdır hesap mı vereceğim sana?"
Duru'ya bir kaç adım atıp tam karşısında durdu. Bir kaşını kaldırdı. Yeşilin açık tonu ela karışımı gözlerle ona bakmaya başladı. Duru bu hareketle yutkunma gereği hissetmiş ama deli damarı ağır basmıştı.
"Sen kimsin ki hesap soracağım? Buraya gelirken araba kullanmayı öğrenmeliydin?" Dedi Duru. Birsen bir kaç adım ötede ikisinin atışmasını videoya çekiyordu. Bu anı Açela ile kesinlikle paylaşmalıydı.
"Araba kullanma ne alaka kızım. Acil yetiştirmem gereken bir kız vardı. Yoksa zaten dikkatli kullanıyorum."
"Acil diye daha dikkatli kullanman gerekiyordu. Kaza yapıp daha çok tehlikeye atabilirdin. Ve senin yüzünden üstüm başım çamur içinde."
Seyhan Duru'nun üstüne baktı. Kabanı çamur olmuş ayağındaki cizmede aynı haldeydi.
"Görmeden oldu. Yenisini alırız ne tantana ediyorsun?" Diyen Seyhan'a ayağıyla sert bir tekme attı. "Got kafali, hamsi kafali, vir vir miş. Görende adam sanur senu." Diye saydırmaya başladı.
"Manyak mısın kızım sen? nasıl bir belasın sen? Seni alacak adama Allah sabır versin." Ayağını ovarak ondan uzaklaştı.
"Hay gaybana, asil senu alan kiza Allah sabur versun. Mardin öküzü." Deyip arkasını dönüp gitti.
Sinirle adımlarını yeri döver gibi uzaklaştı. Birsen telefonu kapatı. Seyhan'ın yanına gitti. "Merhaba Seyhan." Elini uzattı. Sıcak bir tebessümle Seyhan uzatılan eli nazikçe tuttu.
"Merhaba Birsen. Nasılsın?" Elini yavaşça bırakıp cebine koydu. "İyiyim ev iş arası gidip geliyoruz. Seni sormalı hayırdır. Hasta kim?" Diye sordu.
Sıkıntılı bir nefes aldı. "İyiyim bende taki şu çiğ çiçeğini görene kadar." Duru'dan bahsederek ama Birsen "çiğ çiçeği?"
"Az önce esip gürleyen deli arkadaşın." Deyince Birsen güldü. "Haklı ama senin yüzünden üstü başı çamur oldu. Bununla kurtardığına dua et." Seyhan da güldü.
"Bilmeden oldu. Fabrikaya giderken kaldırımda yatan küçük bir kız gördüm. Bilincini kaybetmişti, soğuktan titriyordu. Acil olunca hızla gelmek zorunda kaldım. Sizide fark etmedim." Dedi.
"Anladım. Kızın durumu nasıl?" Diye sordu Birsen. "Bilmiyorum içerde doktorlar kontrol ediyor." Bir kaç dakika sonra doktor çıkıp küçük kızın durumu hakkında bilgi verdi.
"Açlık ve soğuktan dolayı vücudu bitap düşmüş. Biraz daha geç getirseydiniz Hipotermi geçirmesi nedeniyle hastayı kaybedebilirdik. Şimdi müşahede altında kalacak. İki gün boyunca kontrol altında kalacak. Ailesi kim haber vermemiz gerekiyor?" Dedi doktor.
Seyhan "ailesini bilmiyorum. Sokakta buldum kim neyin nesi bilmiyorum. Ama bütün masraflarını ben karşılayacağım. Onun için en iyi şekilde ilgilenin. Buda benim numaram her hangi bir şey olursa lütfen beni arayın." Deyip Birsen ve doktora veda ederek hastahaneden çıktı.
Duru ile yaşadığı tatsızlık yüzünden sinirleri bozulmuş şekilde arabasına atlayıp nefes alabileceği bir mekana gitmek için yola koyuldu.
******
"Yaran nasıl oldu. Var mı ağrın? " yönümü ona doğru çevirdim. "Merhemim geldi. Kalmaz artık bir ağrı." Dudaklarını dudaklarıma bastırdı. "Şifası tam burası." Kulağıma doğru eğildi. "Şifamda sensin dermanım da sensin." Kulak mememi dudaklarının arasına alıp emdi.
Saçımdaki havluyu yavaşça çıkardı saçlarımdan. Islak saçlarım omuzlarıma döküldü.
"Açela seni istiyorum. Artık karım ol istiyorum. Seninle bütünleşip sende kaybolmak istiyorum." Gözlerin arzu ile bakıyordu.
Ellerimi boynuna doladım. Kulağına doğru eğildim."Bende seni istiyorum. Karın olup seninle bir olmak istiyorum. Ruhumla bedenimle senin olmak istiyorum." Dedim ve artık dönüşü olmayan bir arzu ve tutkunun içinde kaybolmaya başladık.
Bunu sanki aylardır bekliyormuş gibi sert bir şekilde öpmeye başladı. Elleri çıplak bacağımda gezmeye başladı. Sırtım soğuk sert duvarla buluştu. Benimde ellerim arsız gibi tişörtünün içine sızıp sert kaslı vücudunu keşfe çıktı.
Kendini biraz daha bana bastırınca kasıklarımda hissettiğim sertlikle arsız hücrelerim uyarıldı. İkimizinde dudaklarından çıkan iniltiyle beni iki eliyle kaldırıp kucağına aldı. Bacaklarımı beline doladım. Ellerimi boynuna doladım. Nefes nefese kalmış bir şekilde bir birimize baktık. Gözleri öyle bir koyulaşmıştı ki kendimi dipsiz bir kuyuda hissettim.
Şehvetle diliyle dudaklarını yaladı. Bu hareketi bacak aramda bir sızıya neden oldu. Seksin ve cinselliğin ne olduğunu iyi biliyordum. Ama ilk kez bu duyguyu ve hazzı hissediyorum. Onunla bir olup bütünleşmek istiyorum.
Daha fazlasını istiyordum. Bir çok şeyin ilkini bana yaşatan sevdiğim adamla yaşamak istiyorum. "Açelam sana nasıl bu kadar geç kaldım bilmiyorum ama bu saatten sonra senden bir adım uzakta olmak istemiyorum."
Okyanus gözlerimi aynı onun gibi onun koyulaşmış kömür karası gözlerine diktim. "Yalnız hatırlatırım ben bir Laz kızıyım. Olurda ben den sıkılırsan seni vururum." Dudakları en sevdiğim gülümsemeye ev sahipliği yapınca hiç beklemeden gülüşünden öptüm.
"Gülmek sana çok yakışıyor. Her güldüğünde gülüşüne sana eriyorum. İçimi sıcacık ediyorsun." Dedim.
"Asıl en çok sana yakışıyor. Gül sen. Sen gül ki yaşadığımı hissedeyim." Gülüşümden öptü. Onu alıp en saklı köşemde saklayıp sevdamla büyütmek istiyorum. Sırtımı yumuşak yatakla buluşturdu.
Öpüşümüzde tutku vardı. Sevgi,aşk, ihtiras, haz vardı.
Dudaklarımı öperken elleri üzerimdeki gecelikte oyalanıyordu. Dudakları boynuma yöneldi. Boynumda sıcak nemli dudakları, dişleri, ve dili takip etti.
Dişlerini geçirdiği beyaz tenimde yarın izinin çıkacağı kesindi. Vücudum o kadar hassas ki beyaz tenim anında morarabiliyor. Dudaklarımdan sesli bir inle koptu.
"Siyam!" Dememle sanki acısını almak ister gibi diliyle yaladı, peşinden öptü. Üzerimdeki geceliği çıkarmak için kendini geri çekti. Bacak aramda dizlerinin üzerinde benim yatağında arzu ve tutkuyla dağılan bedenime yani şah eserine baktı. Bu halim hoşuna gitmiş gibi dudak kıvrımları kıvrıldı.
"Yatağımı süsleyen nadide çiçeğim. Gece Kraliçem çok güzelsin." Dedi arzu dolu gözleri bedenimde oyalanıyordu. Geceliğin eteklerinden tutup bana baktı. İzin ister gibiydi. "Sorman hata! Bu gece seninim kendimi senin hünerlerine güvenle bırakıyorum." Ben den aldığı onayla elbiseyi tuttuğu gibi ortadan ikiye ayırdı.
Bu beklediğim bir şey değildi. Gözlerimi açmış bir şekilde ona bakıyordum. Siyam açıkta kalan göğüslerime bakıp sesli bir şekilde yutkundu.
"Beni bu gece kimse tutamaz gülüm. Ben olsam bana bu konuda güvenmezdim. Aklımı başımdan alıyorsun Açela." Dedi yırttığı geceliği üstümden çekip odanın bir kenarına attı. Şimdi altımda beyaz dantelli iç çamaşırı ile kalmıştım.
"Bekle yaralısın daha ben çıkarırım." Bu cüretkar isteğime memnuniyetle izin verdi. Bedenimi doğrultup dizlerimin üzerinde durdum. Çıplak göğüslerim ona şölen sunarken üstündeki tişörtü dikkatlice çıkardım..
Şimdi ikimizde yarı çıplak bir şekilde duruyorduk. Çıplak üst bedenine parmaklarımla dokunarak altındaki eşofmanına kadar inip gezindi.
Gözlerinin içine bakarak eşofmanını aşağı doğru indirdim. İkimizinde altında sadece iç çamaşırı vardı. Belimden tutup beni kucağına aldı. Siyam dizleri üzerinde oturuyor bende iki bacağımı beline dolmamış şekilde duruyordum.
Göğüs kafesim duyduğum heyecan ve hazdan dolayı hızlıca kalkıp iner halde çıplak göğüslerim onun çıplak göğsüne değiyordu. Bir eli sırtımda duruyor düşmememi engelliyordu.
"Siyam!"
"Söyle okyanus gözlüm." Sesindeki tutku dolu fısıltısı bütün algılarımı kaybetmeye yetti. Başını boynuma gömdü. Ona alan açmak için başımı sağa doğru yatırdım. "Siyam!" Adını bir daha tekrarlarken sırtımı yumuşak yatakla buluşturdu. "Siyam kurban olsun sana." Dedi ve dudaklarıma kapandı.
Kendimi onun marifetli dokunuşlarına bıraktım. Ellerim ensesinde kısa saçlara gitti. Öpüşü sertleştikçe saçlarını çektirerek kendime bastırdım. Belindeki bacaklarımı çözüp ona rahat bir alan sağlamak için iki bacağımı açtım.
Siyam dudaklarımı bırakıp boynuma doğru ordan köprücük kemiklerime ve iki göğüs arama öpücükler bıraktı.
Dudakları ve elleri her bir zerremde gezdi tanıdı. Kendine ait kıldı. İçimde ki duygular ve arzu zirveye çıktı. Gözlerimin önünde yıldızlar dönerken yüksek bir uçurumdan düşer gibi oldum. Artık her şeyiyle kocam olmuştu. Her şeyimle karısı oldum.
Boyun girintime başını koyup derin soluklarla nefeslenmeye başladı. Ellerim kısa saçlarında geziniyor, boyun girintimde olan başına öpücükler bıraktım.
Benimdi, ben onundum sevgimiz bir aşkımız bir ruhlarımız ve bedenlerimiz birdi. Her bir zerremiz bir birine ait. İçimdeki duyguyu anlatacak durumda değildim.
"Seni çok seviyorum Açelam karım ,diğer yarım." Dudaklarıma bir öpücük kondurdu. Kendini yan tarafıma attı. Hissettiğim boşlukla başımı göğüs kafesine koydum.
Kollarını belime dolayıp kendine çekti. Saçlarıma derin bir öpücük bıraktı. Elimin birini göğsüne koydum. Terli bedenlerimizi hiç sorun etmiyordum şimdilik. "Siyam kömür gözlü sevdiğim. Seni seviyorum güzel sevdam." Deyip daha çok sokuldum göğsüne.
"Benden çok mu?"
"Tahmin bile edemezsin. Tüm Karadeniz gibi sevgim." Kalbinin üzerine dudaklarımı bastırdım.
Vücudu kasıldı. Bir kez daha öptüm. "Burası hep benim için atsın. Atsın ki bendeki de senin için atsın."
"Her şeyimsin. Her seyinim." Dedi.
"Açela ağrın var mı güzelim?" Endişeli çıkan sesine "İyiyim ama duş almam lazım. Çok yordun beni bana duş aldırmakta sana düşer."
Duyduğum kıkırtıyla başımı kaldırdım. Güzel gülüşünü bana sunması ile eridim.
"Sen yeterki emret Açelam zevk duyarım." Deyip benimle birlikte yataktan kalktı. "Siyam daha tam iyileşmedin bırak beni ben yürürüm."
"Az önce yaşadıklarımdan sonra yara mı kaldı Açela? Böyle tedavinin üstü yok." Bir gözünü kırptı. Benide utancımdan alı koyamadı.
"Siyam sana laf yetiştiremiyorum." İkimizin de duşa kabine koydu. Sıcak suyu açtı. Önce beni sonra kendini yıkadı. Bornozlarımızı giyinip odaya girince etraftaki dağınıklığı yeni görüyorduk.
Benim için sıkıntı değildi. Ama Siyam bir düzen hastası olduğu için ona bakmak zorunda kaldım. Dudakları kıvrılmış bir şekilde etrafa saçılan kıyafetlere bakıyordu. "İlk kez dağınıklığı sevdim. Bu görüntü çok hoşuma gitti." Diyen adama afallayarak baktım.
"Sen iyi olduğundan emin misin?" Elimi alnına koydum. Ateşine baktım. Alnına koyduğum elimi avucuna alıp dudaklarına götürdü. "Hiç olmadığım kadar iyiyim gülüm."
Elini belime attı. Çevik bir hareketle kendine yasladı. Dudaklarıma aklımı başımdan alan bir öpücük bıraktı. "Üstümüzü giyelim Açelam yoksa her an bir tur daha sevişebilirim." Ellerini belimden çekti.
"Bu günlük yeter doyumsuz ağam." Kadınĺığımdaki sızı ile peşinden giyinme odasına geçtim. Çekmeceden siyah dantelli alt iç çamaşırımı çıkardım. Sütyen takmayacağım için bu yeterliydi.
İpek siyah geceliğimi üzerime geçirdim. Arkamı döndüğümde kocam olacak herif üzerini giyinmiş beni izliyordu.
"Sana doymak mümkünmü? Hele tadına baktıktan sonra. Çok güzelsin öyle güzelsin ki sana bakmaya doyamıyorum. Benim olduğuna, beni sevdiğine doyamıyorum. Doyumsuzluksa bu evet sana ömrüm boyunca doymayacağım." Bir iki adımda yanında bittim.
Kollarımı boynuna doladım. "Senin dünyanın, sevginin, kalbinin bir parçası olduğum için çok mutluyum. Ben bu doyumsuz haline aşığım. Çünkü hayatımda tatmadığım bir mutluluğu bana veriyor onunla doyuyorum." Gözlerinin siyahlığı bir yıldız gibi parladı.
Gülüşünü sevdiğim bana gülünce öpmesek olmazdı. Di mi? Beni tek hamlede kucağına aldı. Giyinme odasından çıktı. Yatağa doğru ilerledi. Yatağa bir bakış attı. Sonra bana baktı. Merak edip yatağa bakınca gördüğüm görüntü ile yutkundum. Yanaklarım kızarınca dudaklarımı bir birine bastırdım.
"Açela çarşafı değiştirmemiz gerekiyor." Fısıltı gibi çıkmıştı sesi. Dakikalar önce yaşadığımız sevişmeden dolayı çarşaf lekelenmiş, kirlenmişti. Ve benim temizlik ve düzen hastası bir kocam vardı. "Tamam indir beni değiştiririm şimdi."Kollarımı boynundan çektim.
Dikkatlice beni kucağından indirdi. Islak saçlarıma bir öpücük kondurdu. "Sen saçlarını kurut ben değiştiririm örtüyü." Bir kez daha öptü.
Eriyip bittim ben bu adama. "Halledebilecekmisin?" Çapkın bir bakış attı. "Kocanın halledemeyeceği bir şey yok. On parmağımda on marifet bebeğim." Deyince cilveli bir şekilde ona yaklaştım.
"Hımmm bu kocamın kaç hünerlerini gördüm."
"Bir çoğunu gösterdiğimi düşünüyorum."
"Hangilerini mesela?"
"En güzel sevgimi sunarak."
"Kabul edilebilir."
"Seni öpmek gibi!"
"En sevdiğim."
"Seni güldürüp yüzündeki mutluluğu görmek gibi."
"Başarılısın bu konuda."
"Sana aşık olmak gibi."
"Beni de kendine aşık ederek."
"Seninle sevişmek, seninle birlikte ruhumla bir olmak işte bu en güzeli."
"Aynı duyguları paylaşıyorum."
"Seni bütün varlığımla, ruhumla, nefesimle, kalbimle seviyorum."
"Benden fazla mı?"
"Senin sevginle eş seviyorum."
*******
Başımı yasladığım göğüs kafesine daha çok sindim. Kollarını belime dolayıp parmakları saçlarımın içinde geziniyordu.
"Siyam hani senin bana verilmiş olan bir sözün vardı. Gece Kraliçesi hikayesini anlatacaktın. Şuan tam anlatma vakti." Aklımda aylardır bu hikayeyi dinlemek var.
O anlatsın ben sadece izleyerek dinlemek istiyorum. Anlattığı her şeyi hayranlıkla dinliyorum. Sesinin ve anlatım şekli insanı kendisine esir eden bir büyüsü var.
"Bir türlü anlatmak fırsat olmadı. Dediğin gibi bence de tam vakti. Dikkatli dinle anlatıyorum." Başımı kaldırdım. Ellerimi göğüs kafesinin üstüne koydum. Çenemi ellerimin üstüne koyup vücudumun bir kısmını onun üzerine koymuştum.
Rahat bir konum alıp, onu izlemeye ve dinlemeye başladım. Bir elini başının altına koydu. Bir eli saç uçlarımla oynamaya başlayıp gözlerimin içine baktı. Dudaklarını ıslatıp anlatmaya başladı.
"Kadupul Çiçeği, yani bir diğer adıyla Gece Kraliçesi, sadece gece açılan ve büyüleyici bir güzelliğe sahip olan eşsiz bir çiçekmiş. Bu çiçek tanrıların çiçeği olarak bilinir ve sadece ölümlü insanların görmesine izin verilmez. geleneksel inanışa göre, kadupul çiçeğinin kokusu, ölüm meleği yama'nın yaklaşımını simgeler ve onun ölümsüzlükle bağlantılı olduğunu da anlatır. Bir rivayete göre, bu çiçek aslında ölümsüz bir prensesin bedenini simgeliyormuş, prenses, aşkından dolayı tanrıların öfkesini kazanmış ve cezalandırılmış. Onun bedeni çiçeklere dönüşmüş ve kadupul çiçeği olarak dünyaya armağan edilmiştir."
Gözlerimin içine bakarak, işaret ve orta parmağının tersi ile sağ yanağımı hafifçe okşuyordu.
"Bu nedenle nadir görülmesi ve sadece gece açması, bu efsanenin bir yansıması olarak kabul edilir. Kadupul çiçeğinin mitolojik hikayesi, doğanın gücüne, aşka ve ölümsüzlük arayışına odaklanırmış. Açmadan hemen önce yaymaya başladığı baş döndürücü kokusuyla bu beyaz veya krem rengi muazzam desenleri olan çiçeğin yapraklarındaki floresan yapısıyla gece açtığı kısa süre içinde etrafına hafif bir ışık yayarak büyüleyici hale gelir. Gecenin kraliçesi olarak da bilinen bu çiçek nadir ve zor bulunulmuş. Ancak derler ki onu bulma yolunda olmak bile kişinin kendine olan eşsiz bir yolculuğudur. ( yolda olmak mı yoksa varmak mı) yani güzelim ya her daim ölümsüzlüğün ve aşkın peşinde yada ziyan olup ya da özünü bulursun."
Alnıma bir öpücük kondurdu. "Sen benim gece kraliçem, kadupul çiçeğimsin. Sen benim hayatıma karanlık bir gecede çıktın. O gece ışık saçtın dünyama, dünya üzerinde eşin benzerin yok. Sen bir kere açtın çiçeğini benim dünyama ve sonsuza kadar var olman için seni hep sevip yaşatacağım. Değil dört saat, kırk yıl dünyamda çiçek aç." Eliyle gözümden dökülen yaşları sildi.
"Siyam sen diyorsun ya bana hayatıma ışık oldun çiçek açtın diye... asıl benim ışık kaynağım sensin... senden aldığım sevgi bana ışık olarak yansıyor. Çiçek açıyorsam senin toprağın da kök aldığım için... senin verdiğin aşk can suyum olduğu için, sende çiçek açıyorum. Ben seninle tamamlanıyorum." Beni kollarının arasına alıp içine sokarcasına sarıldı.
Sanki elinden uçup gideceğim gibi sıkıca sarıldı. Ellerimi aynı onun gibi bedenine sardım. Saçlarımdan öptü kokladı. Aynı şeyi defalarca tekrarladı.
"Seni çok seviyorum Açelam."
"Seni çok seviyorum Siyam."
Evettttt. Bir bölümün daha sonuna geldik.
Bölüm hakkında düşüncelerinizi alayım.
Duru ve Seyhan sizce nasıl?
Açelam ve Siyam sonunda vuslata erdi.
Bu arada smut bölümü wattpad hesabımda daha net yayınladım. Ordan okumak isteyen olursa hesabıma girip okuyabilir @Bitterimkara
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 48.01k Okunma |
3.57k Oy |
0 Takip |
50 Bölümlü Kitap |