37. Bölüm

31.Bölüm 2. Kitap

BitterimKara RC
bitterimrjn

MERHABALAR SEVGİLİ OKURLARIM.

NASILSINIZ? SİZLERİ ÇOK ÖZLEDİM.

EVET KALDIĞIMIZ YERDEN DEVAM EDİYORUZ.

OKUYUP YORUMLARDA BULUŞALIM.

OYLARINIZI EKSİK ETMEZSENİZ SEVİNİRİM.

HATALARIM VAR İSE AFFOLA.

KEYİFLİ OKUMALAR.❤️🌺

 

Şarkılar

Cem Adrian/ Ne ağlarsın

Ender Balkır/ Bunca Gamı , Bunca Derdi

KAYIPLAR

 

Bir yıkım vardı. Bir kıyamet vardı. Her yerde feryatlar,çığlıklar, ağlama sesleri duyuluyordu. Bir kurşunla başlamıştı bu yıkım.

 

Zelal kanlar içinde Demir'in kollarında zorla nefes alıyordu. Ahmet bey cansız bedeni yerde hemen yanı başında eşi feryat ediyor ağıt yakıyordu. Sultan babaanne ne yazık ki onu çoktan kaybetmiştik.

 

Siyam üzerime bir kalkan gibi yatmasıyla dudaklarında acı bir inleme çıktı. Biz bu günü asla böyle tahmin etmemiştik. Ayfer hanımın yanında ise Robar vardı. Hüseyin baba Sultan babaanneyi kollarına almış "Ana uyan anammm..."Diye feryat etti.

 

Olayın şokunu atlatmam uzun sürmüştü. "Siyam?" Kollarından tutup onu yavaşça üzerimden kaldırmaya çalıştım. "İyi... iyimisin Açela?" Dedi zorla çıkmıştı kelimeler dudaklarında. Ona cevap vermeden yüz üstü onu yere yatırdım. Silah sesleri susmuştu etrafı yakan bir kaos kalmıştı.

 

Sırtına dikkatlice baktım aldığı yara belinde çok kötü bir yere gelmişti. "Ambulans." diye bağırdım. Siyam'ın sırtına onun ceketini bastırdım. Göz yaşlarım durmaksızın akıyordu. "Kurban olduğum dayan Siyam." Dedim başını dikkatlice dizlerime yatırdım.

 

Yüzünde parmaklarımı gezdirdim. Yan bakışlarını benim ağlayan gözlerime dikti. "Ağlama buğlandırma okyanuslarını." Dedi eğilip saçlarından öptüm. Kokusunu içime çektim kokusuna metalik kanın kokusuda karışmıştı.

 

"Ağlamıyorum... Sana bir şey olmasına izin vermeyeceğim. Sakın beni bırakıp gitme gibi bir düşünceye kapılma." Dedim hıçkırarak daha çok sarıldım ağladım. Ben onu bulmuşken kaybedemem. Canım diğer yarısını bırakamazdım. Gözleri kapanıyordu.

 

"Siyam kapatma gözlerini aç Allah'ın aşkına aç o kömür karası gözlerini." Açmadı son duyduğum sözleri ise "Özür dilerim." Oldu.

 

"Hayır, hayır, hayır... niye Özür diliyorsun aç gözlerini beni yarım bırakma."dedim. "Robar yardım et. Kocam diğer yarımı kaybediyorum." Diye bağırdım.

 

Diğer taraftan Demir'in sesini duydum. "Asi kız aç gözünü." Dedi ama Zelal de kocam gibi gözlerini kapatmıştı. Kime neye nasıl üzüleceğimi bilmiyordum. Bu gece bir barış nişanesi olarak iki gencin hayatı bir birine bağlanacaktı. Ama ne yazık ki büyük kayıplara neden olmuştu.

 

 

*****

 

Titreyen ellerimi kucağımda birleştirip titremelerine engel olmaya çalıştım. Göz yaşlarım sessizce yanaklarımdan akıyor silmeye bile gücüm yoktu. Ameliyathane kapısında oturmuş içerde yatan kocamdan haber bekliyordum.

 

Göğüs kafesim ciğerlerime batıyor canımı yakıyordu. Nefes almam dakikalar geçtikçe daha da zorlanıyordu. Hastahaneye gelir gelmez Siyam, Zelal ve Ayfer hanım acil ameliyata alınmıştı. Bu nasıl bir kaderdi bir anne iki evladıyla hasta yatağında canları için debeleniyordu.

 

Hangi cani bunu nasıl yapabilir anlamıyorum. Sultan babaanne ve Ahmet beyi yani Demir'in babasını ne yazık ki kurtaramamıştık.

 

İki ailede büyük kayıp vermişti. Nefesim kesildiğini hissettim. Gözlerim karardı oturduğum sandalyeden öne doğru eğilip düşeceğimi sandım.

 

Beni kollarımdan tutan bir bedeni hissettim hemen ardından "Yengem!" Diye seslenen Robar'dan başkası değildi. Vücudum daki tüm güç çekilip önümde dizleri üzerinde duran Robar'ın kollarına yığıldı bedenim.

 

"Doktor... yengem Açela kendini bırakma kurbanın olayım." Endişeli sesini duyuyordum ama gözlerimi bir türlü açamadım. Dudaklarımdan bir hıçkırık koptu yanaklarımdan göz yaşlarım süzülüyordu.

 

Canım acıyor nefes almak bile bedenime acı veriyordu. Beni göğsüne yatırdığını hissettim Göktuğ gibi beni sarıp sarmaladı. Bir kardeş bir abi gibi. "Yapma yalvarırım yengem sende kendini böyle bırakırsan ben ne yaparım. Ne abime ne Zelal'e nede anama bir şey olacak. Yalvarırım kalk bana destek ol." Ağlayan sesiyle param parça oldum.

 

Onun ağlayan sesiyle ben daha çok ağladım kollarına sardım ellerimi tüm gücümle tırnaklarımı geçirdim. O ağladı, ben ağladım. Hıçkırıklarımız iç çekişlere dönene kadar bir birimize sarıldık.

 

Bir süre sonra ikimizde ayrılıp lavaboya elimizi yüzümüzü yıkamak için toparlandık. Leyla Robar'ın kız arkadaşı benimle birlikte gelmişti. Elimi yüzümü yıkayıp kendime gelmek için biraz süre verdim. Aynadaki yansımama baktığımda gördüğüm bir enkazdan farksız yüzümdü.

 

 

"İyimisin biraz daha?" Diye sordu Leyla. Aynadan onun yüzüne baktım. Titreyen dudaklarımla "iyi olmak zorundayım. Ko-kocam için, Zelal ve Ayfer hanım için ve geride kalanlar için iyi olmalıyım." Dedim gözlerimden yaşlar yeniden akarken.

 

Leyla'nın da gözlerinde yaşlar akın etti. Bana yaklaşarak sarıldı. "Nasıl bir acıyı çektiğini görüyorum ama seni anlayamam. Çok zor bir durum lakin biliyorum sen çok güçlü bir kadınsın. Siyam abi seni çok seviyor seni bırakıp gitmez hiç bir yere." Dedi saçlarımı okşadı. "Ben annem ve babamdan sonra aşkın gerçek olduğuna inanmazdım. Günümüzdeki aşklar çok çabuk bitiyor ama sen ve Siyam abi ile aşka olan inancımı yeniden yeşertiniz. Robar'la aramda daha öyle güçlü bir aşk olmayabilir sonumuz ne olur inan bilmiyorum." Dedi kollarından ayrıldım

 

Göz yaşlarımı sildim. Aynı şekilde oda göz yaşlarını sildi. "Sizi ölüm bile ayıramaz Açela. Şimdi kendini toparla kocan ameliyattan çıkınca seni böyle görmesin sonra Robar'a kızıyor." Deyince dudaklarım üzgünce kıvrıldı.

 

"Yapar öyle şeyler kocam." Dedim. Derin nefes alıp "Teşekkür ederim Leyla yanımda olduğun için." Gülümsedi ela gözleri kısılana denk "ne demek Açela her zaman." Deyip birlikte çıktık lavabodan.

 

Ameliyathanenin kapısına yeniden geldim. Robar,jehat ve Hüseyin baba bir köşede oturuyordu. Diğer köşede Demir ve Devran vardı. Demir'e baktım oda en az benim kadar yıkılmış bir şekilde oturuyordu. Babası Ahmet bey ölmüştü. Dakikalar önce nişanlandığı kız ölüm kalım savaşı veriyordu.

 

Beni gören Hüseyin baba kısık bir sesle "Kızım." Dedi yanına gidip kollarının arasına sığındım. "Baba..." Dedim çünkü bir baba şefkatine ve sinesine ihtiyacım vardı.

 

"Sultan Babaannem..." Devamını getiremedim. "Bunu yapanın yanına bırakmayacağım evladımın anamın canına kim kast ettiyse yemin ederim emdiği sütü burnundan getireceğim." Dedi ameliyathane kapısı açıldı. Bir birimizden ayrılıp çıkan doktorun yanına gittik.

 

"Ayfer hanımın yakını." Dedi orta yaşlarındaki Tuna doktor. "Ben eşiyim doktor." Dedi Hüseyin baba. "Ameliyatı iyi geçti. Karnına isabet eden kurşun iç organlarına zarar vermediği için kurşunu rahat bir şekilde çıkardık. Durumu şimdilik iyi uyanınca odaya alınacak geçmiş olsun." Dedi.

 

"Sağ olasın doktor bey." Hüseyin baba derin bir nefes aldı. "Oğlum ve kızım ne durumdalar doktor bey?" Merakla çıkacak cümlelere kilitlendim.

 

"Onlar hakkında bilgi veremiyorum. Ikiside başka ameliyattalar. Yakında sizi bilgilendirirler geçmiş olsun." Deyip yanımızdan ayrıldı.

 

"Geçmiş olsun baba." Dedim beni kendine çekti "sağ ol kızım darısı evlatlarıma olsun." Dedi "aminnn." Dedim.

 

Aradan dakikalar saatler geçmeye başladı. Ama ne Zelal den nede Siyam'dan haber alabildik.

 

"Yenge bir şeyler iç yine düşüp bayılacaksın." Elinde bir tepsi içinde kahve ve çaylar olan kağıt bardaklar vardı Jehat'ın. "Canım istemiyor." Dedim ama itiraz kabul etmeyen bakış attı.

 

Bu bakış kocamı bana hatırlattı. "Abin gibi bakma bana." Dedim "o zaman sende bir şeyler iç yenge." Oflayarak tepsiden bir kahve aldım.

 

Bir yudum aldım ama midem aldığım yudumda ağzıma geldi. Kahveyi anında yanımdaki boş oturağa bıraktım. "Ne oldu yüzünü ekşittin? Çok mu acıydı?" Diye sordu solumda oturan Leyla.

 

"Stresten galiba midem bulandı tadından." Dedim. "Anladım başka bir şey iç istersen getireyim mi?" Başımı iki yana salladım. "Teşekkür ederim canım bir şey istemiyor inan." Dedim oda daha üstlemedi.

 

Ameliyathane kapısı yeniden açıldı. Bu defa tanıdığım doktor Murat bey çıktı. Beni görünce yüzünde maskeyi çıkardı. "Zelal Bozdağ'ın yakını?" Dedi "yengesiyim Hüseyin bey babası ve nişanlısı Demir." Dedim Demir hemen yanımda yerini almıştı.

 

"Ameliyatı çok zor geçti karnının sol tarafından kurşun sol böbreğine hasar vermiş. Elimizden geleni yaptık. Böbreği kurtardık ama bundan sonra hastamız kendine çok dikkat etmesi gerekecek. Buna sizinde yardımcı olmanız gerekiyor. Bu gece yoğun bakımda kalacak yarın durumuna göre odaya alacağız. Geçmiş olsun." Dedi.

 

"Bunada şükürler olsun. Kızım iyi ya gerisi önemli değil ona bebek gibi bakarım." Dedi Hüseyin baba. "Başka bir sıkıntı yok dimi doktor bey." Diye sordu Demir.

 

"Hayır dediğim gibi şimdilik durumu iyi bu gece yoğun bakımda gözlem altında kalacak." Dedi Murat. "Sağ olasın doktor bey. Allah sizden razı olsun. Kızımı kurtardınız." Dedi Hüseyin baba.

 

"Tekrar geçmiş olsun." Deyip yanımızdan ayrıldı. "Çok şükür Allah'ım. Kocamı da sağ salim bana kavuştur." Diye dua ettim.

 

"Geçmiş olsun Hüseyin ağa." Dedi Demir. Hüseyin baba Demir'in yüzüne baktı. Orda ne gördü bilmiyorum gözleri doldu. Demir'i kendine çekti. Kollarının arasına alıp sarıldı. Demir'in beklemediği bir hareketti tüm vücudu kaskatı kesildi.

 

"Başın sağ olsun oğlum." Dedi Hüseyin baba. Demir'in gözleri doldu ama göz yaşları akmadı. "Çok istediği barışı yaptı fakat yaşayamadan bize veda etti. Dostlar sağ olsun Hüseyin ağa." Dedi Demir adı gibi demirden örmüştü bir zırh ve üzerine geçirmişti.

 

"Ahmet ağa çok emek verdi. Kısmet değilmiş yaşayıp sefasını sürmek." Dedi Hüseyin baba. Geri çekildi. "Sizinde başınız sağ olsun Hüseyin ağa." Demir hepimize bakıp baş selamı verip dışarı doğru gitti.

 

Zelal için bir saniye bile burdan ayrılmamıştı. İyi haberini aldıktan sonra nefes almak için dışarı çıktığını anlıyordum.

 

Ameliyathane kapısı yeniden açıldı. Bu açılışın benim en çokta Siyam'ın yıkılışı olacağını bilmiyordum.

 

Ameliyathaneden çıkan Hakan hoca ile tüm vücudum titredi.

 

"Hakan hocam eşim Siyam'ın durumu nasıl?" Diye sordum. Kalbim ağzımda atıyordu resmen iyi bir şeyler duymaya ihtiyacım vardı. "Açela öncelikle geçmiş olsun." Dedi sonra bana ve Hüseyin baba'ya baktı.

 

"Siyam beyin yediği kurşun omurgasına ve sinirlerine denk gelmiş. Omurgaya gelen ateşli silah yaralanmalarının genellikle stabil yaralanmalar olduğunu biliyorsun. " dedi bana bakarak konuşuyordu.

 

" Siyam beyin omur iligine denk gelen kursun çok büyük hasar almasına engel olduk, ama en az 1 yıl belden aşağısı felçli kalacak. Zamanla İyileştikten sonra onu yoğun bir fizik tedavisi bekliyor olacak. Geçmiş olsun." Deyip yanımdan ayrıldı.

 

Duyduklarım beni yıkabilirdi ama yıkılmayacak her zamankinden daha dirayetli olup kocama destek olacağım. Onu yeniden ayağa kaldırıp eski mutlu günlerimize geri dönmek için elimden gelen her şeyi yapacağım.

 

******

 

Yazardan.

 

Ayfer hanım, Zelal ve Siyam ameliyatları iyi geçtiği için derin bir oh çekmişlerdi yakınları. Onlar adına mutluydular ama diğer yandan hüzünle veda edecekleri iki kişi vardı. Bozdağ ailesi en büyüklerini Sultan Bozdağ'ı için mezarlıkta toplanmıştı.

 

Kaya ailesi ise Ahmet ağa için toplanmıştı. Bir mezarlıkta iki düşman ailenin barış ilan ettiği vakitte yitirdikleri iki canı toprağa vereceklerdi.

 

Mardin mezarlığı hiç bu kadar kalabalık olmamıştı. Adım atacak yer yoktu iki büyük aşiretin kötü gününde yanlarında yer almıştı sevenleri. Düşmanları ise yalan bir hüzün kondurup kendi yarattıkları eseri keyifle izlemeye gelmişlerdi.

 

En önde Hüseyin ağa ve Ahmet ağanın babası Boran ağa vardı. Hemen yanlarında Hüseyin ağanın oğulları Robar ve Jehat! Boran ağanın yanında ise Demir ve Devran vardı.

 

Hüseyin ağa annesi Sultan hanımı defnetti. Annesini seven sayan bir adamdı. Annesi herkes karşında sevilip sayılan eski topraktandı. Hükumet gibi kadındı. Açela ilk geldiğinde onu torunundan ayırmayın sevmiş kıymetlisi olarak görmüştü.

 

Bir köşede kadınların yanında hanım ağa olarak hem kocasını hem kayınvalidesini hanım ağa olarak temsil ediyordu. Kocası ameliyattan çıkmıştı. Onu yoğun bakımda bırakıp cenazeye katılmak zorunda kalmıştı.

 

Sultan Bozdağ dualar ve göz yaşlarıyla uğurlandı son yolculuğuna. "Çok erken gittin Sultan babaanne." Dedi Açela yanaklarından yol alıp aşağıya düşen göz yaşlarıyla. Koluna giren ise ona destek olan Leyla vardı. Arkadaşları ne yazıkki izin alamamış yanında olup destek olamamışlardı.

 

Dedesi ve nenesi ilk uçakla gelip torunlarının yanında olmuşlardı.

 

Yanına gelen tanımadığı yüzlerce kişi baş sağlığı dileyip Ahmet ağanın mezarı başına geçmişlerdi. Aralarında yol çizgisi olan iki kan davalı aşiretti onlarınki. Yolun karşısındaki cenaze merasime Bozdağ aşireti de katıldı.

 

Babasını kendi elleriyle gömen Demir'den başkası değildi. İlk toprağını da o atmış göz yaşlarıyla veda etmişti örnek aldığı babasına. Onun dağıydı babası bir dediğini asla ikiletmez sever sayardı Ağasını. Onun çınarı babasıydı her şeyi ona öğreten ilk doğduğu andan beri onu mert, yiğit ve merhametli yetiştirmişti. Şimdi babasından kalan barış mirasını layıkıyla yerine getirecek babasını aratmayacak bir ağa olacaktı Demir.

 

"Başın sağ olsun evladım. Ahmet ağa kalleşçe vuruldu bunu her kim yaptıysa onu bulmana yardımcı olacağız. Senin yanındayız." Diyen kişi ise Diyarbakır ağası Sidar bu işi planlayan asıl düşmandan biriydi. Hemen yanında Urfa ağası Ruşen aynı sinsilikle baş sağlığı dilediler.

 

Demir iki adamı da asla sevmiyordu. İkisininde içinde kötülük aktığını görüyordu. Ve ona iç sesi bu iki adamda bir şeyler olduğunu söylüyordu. Bir cenazede ve baş sağlığı için gelen bu adamlarla sonra ilgilenecekti.

 

"Dostlar sağ olsun." Dedi düz bir sesle Demir. Sırayla gelen herkesin baş sağlığı dileklerini kabul etti. Yavaş yavaş boşalan mezarlıkta Bozdağ ve Kara aileleri kaldı. İki ailede acı dolu bir hüzünle kaldı mezarlıkta.

 

Hüseyin ağa Demir'in yanına vardı. Elini omzuna koyup "baban mert yiğit bir adamdı. Her zaman saygı duyduğum nadir düşmanlarımdan biriydi. Düşmanlık bitti Allahın izniyle bundan sonrası bizim elimizde. Bu saatten sonra her daim yanındayım basın sıkışırsa Hüseyin ağa demen yeterli. Beni baban yerine koy diyemem buna hakkım yok ama sende benim evladımsın elim gücüm yettiği yerde her zaman yanında olduğumu bil." Dedi Hüseyin ağa. Elini Demir'in omuzundan indirip kolunu sıktı.

 

"Bu işe de tek başına kalkışma birlikte bize bunu yapanları ortaya çıkarıp yanlarına bırakmayacağız. Şimdi acımızı yaşayıp hastalarımızın yanında olacağız." Demir'in gözlerinin içine baktı. Aynı kendinkinin gibi alev alev yanan hareleri intikam için yanıyordu.

 

"Çok az sabret öfkeni içinde tut sonra yakmadık yer bırakmayacağız buda sana sözüm olsun. Şimdi evine git taziyeler için ailenin yanında ol. Kimseye yıkılmadığını yıkılmadığımızı gösterelim." Dedi baba şefkatiyle Demir'e baktı.

 

"Üç gün Hüseyin ağa taziyem yerden kalktığı an ne bu topraklarda nede başka topraklarda aileme bunu yapanın yanına bırakacağım. Yandığım yerden yakıp yıkacağım buda benim sana sözüm olsun." Deyip baş selamı verip mezarlıktan çıktı. Ardından Bozdağ aileside çıktı. Açela, Robar ve Leyla hastahaneye geçerken Hüseyin ağa ve Jehat konağa geçti.

 

Akşam Demir'de Hüseyin ağada hastahanenin yolunu tutacak orda sabahlayacaklardı.

 

****

Mezarlıktan sonra ilk işim hastahanenin yolunu tutmak oldu. Yanımda Robar ve Leyla vardı. Nenem ve dedemi Hüseyin babayla zorla konağa gönderdim.

 

Yaşları gereği hastahane köşelerinde yorulup güçten düşmelerini istemedim.

Kızlarla fırsat buldukça konuşup durum bilgisi vermiştim. Yanımda olmak istediklerini biliyorum ama onlarında bir işi mesleği vardı. Kafalarına göre her zaman izin alamıyorlardı.

 

Duru tayin istemişti buraya doğu görevi için. Ben burdayım diye hem yanımda olmak istemiş hemde zorunlu görevini yapması gerekiyordu. Sonuçlar açıklanınca yakınımda olması için dua edecektim. Birsen şuan böyle bir istekte bulunmamıştı. Onun bence şuan başka planları vardı. Deha abiyle ilişkiye başladığından dolayı atama işini biraz daha bekletmek istiyordu.

 

Hastahane odasının önünde durdum. Ayfer hanım odaya alınmıştı. İlk onu görecektim daha sonra yoğun bakımda yatan Zelal ve Siyam'ın yanına uğrayacaktım. Kocam uyanınca ona bir süre tekerlekli sandalye kullanacağını nasıl söyleyecektim inanın bilmiyorum.

 

Her daim yanında olacaktım ama o bunu nasıl karşılardı bilmiyorum. Dinç ayakları üzerinde duran bir adam iken şimdi geçici bir felçlik ile karşı karşıyaydı. Derin bir nefes alıp odaya Robar ve Leyla ile girdik.

 

Hasta yatağında cama yüzünü dönmüş savunmasız yatan Ayfer hanımla bir an durdum.

 

Robar annesine doğru ilerleyince Ayfer hanım bizi fark edip yüzünü bize çevirdi. Narkozun etkisinden çıkmış kızarmış ve şişmiş gözlerle bize baktı. Önce Robar'da göz gezdirip Leyla'da bir kaç saniye durup gözlerini benim üzerimde durdurdu.

 

Baştan aşağı beni süzdükten sonra beklemediğim sözler dudaklarından çıktı. "İyi misin? Özür dilerim." Dedi gözlerinden yaşlar yanaklarına süzüldü. Ben ise hiç beklemediğim sözler duyarak olduğum yerde sendeledim.

 

Yüzünde büyük bir pişmanlık vardı sözleride bunu destekliyordu. Robar ve Leyla yan yana yatağın diğer tarafına geçtiler.

 

Ayfer hanımın gözlerinin içine baktım. Orda pişmanlık, utanç ve en çokta vicdan azabı vardı. Dudaklarım titredi ağlamak istemiyordum daha fazla ama bu iki söz beni yerle bir etmeye yetmişti.

 

Yavaşça ayaklarımı hareket edip ona doğru yürüdüm. Yatağın yani başında durup serum olan elini titreyen ellerimle tuttum. Bana ne yaşatmış olursa olsun yinede o bir anneydi. Bir evlat kaybetmiş iki evladıda şuan yoğun bakımda yatıyordu.

 

"İyiyim Ayfer hanım çok şükür sizi de iyi gördüm." Dedim. Yüzüne yayılan saçları parmak uçlarımla geriye ittim. O benim kocamın doğmasına unu emzirip büyümesine vesile olan kadındı anneydi. Sevmeyi bilmeyen ve gösteremeyen bir kadındı.

 

"Af dilemeye yüzüne bakmaya utanıyorum. Geldiğin günden beri sana huzur vermedim ne sana ne oğluma o konağı size dar ettim. Bu saatten sonra özrümün bir faydası olurmu bilmem ama çok özür dilerim kızım." Dedi içimi bin bir parçaya bölen sözüyle. Bana en son annem kızım demişti. Ayfer hanımdan ilk kez samimi ve içten bir şekilde bu sözü duyuyordum.

 

"Ben bilemedim sevmeyi çocuklarıma iyi bir anne olamadım. Kendi ailemden görmedim ki kendi evladımı nasıl severim bilemedim. En büyük hatayı kendi evlatlarıma yaptım. Onları kendi sevgimden mahrum bıraktım. Seversem onlarda Azad'ım gibi bırakır gider sandım. Onu toprağa verdiğim gün çocuklarımı kendi sevgimden mahrum ettim. Sana karşıda çok hata ettim." Gözlerinden yaşlar akıp durdu bir kadının dağ gibi büyüyüp onu tüketen pişmanlıkla.

 

"Şimdi bunların konuşma zamanı değil Ayfer hanım. Büyük bir ameliyattan çıktınız çok şükür iyisiniz çocuklarınızla bundan sonra daha iyi bir ilişkiniz olur. Bana çok çektirdiniz bunu hemen unutmam mümkün değil. Zaman... zaman her şeyin ilacı bir an önce iyileşip evlatlarınızın yanında olun. Onların size çok ihtiyacı var. Zelal ve Siyam zor ameliyatlar geçirdiler. Sultan babaanneyi ve Ahmet ağayı kaybettik. Daha insan kaybetmeye hiç birimizin yüreği dayanmaz." Dedim söyleyecek çok sözüm vardı ama ne yeri ne zamanıydı.

 

"Geçmiş olsun." Deyip önce elini bıraktım sonrada odadan çıktım. Ben çıkarken hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Odadan uzaklaşırken "Ah ana ah... bunu hem kendine hem bize niye yaptın?" Dediğini duydum Robar'ın.

 

Gözlerimi silip ilk Zelal'in yanına girdim. Güzel günü kana bulanmış ve kayıplar vermişti. Uyanınca nasıl olur bilemem ama kendini toplaması zaman alacaktı. Saçlarını okşayıp öptüm solgun yüzünü öpüp çıktım yanından.

 

Kapının hemen önünde Demir'i görmeyi beklemiyordum. Yakışıklı yüzü sert ve ifadesiz duruyordu. Gözleri kızarmış göz altlarında uykusuz ve yorgunluğun belirtisi olan mor halkalar oluşmuştu. Dünden bu yana ömrümüzden yıllar geçmiş gibi yıkık bitik duruyorduk.

 

"Nasıl?" Dedi o gür ve kendinden emin sesi pütürlü çıkmıştı. Babasının acısı yetmezmiş gibi birde Zelal için endişe okunuyordu sesinde ve yüzünde.

 

"Aynı sabah uyandırıp bir sıkıntı olmazsa odaya alacaklar."Dedim doktor ve hemşirelerden aldığım aldığım son bilgiler bu yöndeydi.

 

"Anladım... Siyam o nasıl?" Diye sordu bu defa. İçime büyük bir hava çekerek "iyi olacak, olmak zorunda kendi için benim için." Dedim pürüzlü sesimle. Gözlerim onun adını duyunca bile dolmaya başlıyordu.

 

"Güçlü adamdır pek bir birimizden haz etmesekte onu tanıyorum. Öyle kolay kolay yıkılmaz." Dedi dudaklarımı bir birine bastırdım. Başımı sallamakla yetindim.

"Başın sağ olsun. Baban için üzgünüm ve Geçmiş olsun." Dedim.

"Dostlar sağ olsun. Sana da geçmiş olsun." Dedi "sağ ol." Deyip yanından ayrıldım. O Zelal'i görmek için odaya geçerken bende Siyam'ın olduğu bölgeye geçtim.

 

Odadan içeri ağır adımlarla girdim. Icerde sadece monitörün sesleri vardı. Ve soluk nefes alışları. Bir kaç adımda yanına vardım. Yüz üstü yatıyordu. Başı yan şekilde yastıkta duruyor yüzünün bir bölümünü yastıkla bütünleşmişti. Burnunda nazal kanül vardı. Soluk iri dudakları yarı açık bir şekilde duruyordu.

 

Onu bir kez görmüştüm bu şekilde ama bu defa canımdan can alıyorlardı sanki. Titreyen parmaklarımı saçlarının arasından geçirdim onu hissetmeye burda yanımda olduğuna inanmaya ihtiyacım vardı.

 

Başımı saçlarına doğru eğip önce kedisine ait has kokusunu çektim ciğerlerime ama ilaç kokuları buna eşlik ederek yol aldı. Dudaklarımı bastırdım şakağına, çok az geri çekilip yüzüne baktım.

 

"Siyam kömür gözlüm." Elim saçlarını okşamaya başladı. "Beni sensiz bırakma, sana, kokuna, bakışına, sevgine sakın mahrum bırakma." Gözlerimden özgürlüğünü haykırarak indi yaşlar. "Seni böyle severken beni sensiz koyma. Evimi göğüs kafesinden etme senin olmadığın bir yerde ne nefes alırım ne yaşarım." Dedim bana dönük olan yanağından öptüm.

 

"Seni çok seviyorum canımın canı nefesiyle hayat bulduğum canımdan öte sevdiğim. Seni bekliyorum yine aşkla bakan gözlerine bakmayı dört gözle bekliyorum beni çok bekletme kurban olduğum." Deyip bir kez daha öpüp çıktım odadan.

 

Bekleme salonuna yıkılmış bir şekilde oturdum. Bundan sonra elimden gelen tek şey dua edip sevdiğimin yanında olmak.

"Allah'ım kurban olduğum onu benden alma. Biliyorum derdi verende sensin dermanı verende onu bana bağışla rabbim." Deyip göz yaşları içinde kocamın uyanmasını beklemeye başladım.

 

 

Evettt yeni kitapla yeniden sizlerleyim.

Bu kadar ara vermeyi düşünmüyordum ama iki dayımı on gün arayla kaybettim. Çok yoğun bir dönemden geçtim. Bu ara biraz zorunlu oldu.

 

Şimdi yeniden sizlerleyim. Kaldığımız yerden devam.

Bölüm hakkında düşünceleriniz neler?

Yeni sezon nasıldı?

Ayfer hanım hakkında neler düşünüyorsunuz?

Siyam felç kaldığını öğrenince sizce nasıl bir tepki verecek?

Sultan babaanne ve Ahmet ağa aramızdan ayrıldı. Bundan en çok kim etkilenir?

 

Yeni bölümde görüşmek dileğiyle kalın sağlıcakla.

 

 

 

 

Bölüm : 01.08.2025 20:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...